20 | komplo

Hyunjin elinde dumanı tüten kahvesiyle mutlu bir şekilde hastahane koridorlarında yürürken keyfi yerindeydi. Bazenleri kendisinde kişilik bozukluğu olduğundan şüphelenir ve bir psikoloğa gitmeyi düşünürdü. Daha sonra bunun sadece kendi gelgitleri olduğu kanısına varır, vazgeçerdi. Zaten öncesinde denemişti ama terapiye güvenmemişti. Aile içinden birisine, kendisini anlatmak, güvensiz hissettirmişti.

"Hocam," Hyunjin kendisine seslenildiğini duyarak arkasını döndü. "502 de olan hasta sizi görmek istiyor."

Hyunjin tıbbi sekretere şaşkın bir şekilde bakarak işaret parmağı ile kendini gösterdi.

"Beni mi? Niye olduğunu söyledi mi?"

Başını olumsuz anlamda sallamasıyla elindeki kahveyi ona uzatıp asansöre doğru ilerledi.

"Yeni almıştım. Al, sen iç."

502 de ki hasta intihar vakasıydı. Hastahaneye geldiğinde neredeyse altı saat dolmak üzereydi ama Hyunjin yine de mide yıkanmasını talep etmişti ve hasta onun sayesinde hayattaydı.

Asansör geldiğinde kalabalık olsa da araya sıkıştı. Bugün nedense çok durağan ilerliyor, diye düşünüyordu. Öğlen saatleri bitmek üzereydi ve kendi hastaları dışında bir şeyle uğraşmamıştı.

"Şaka mı bu ya? Asansör durdu."

Hyunjin söylenen bir kadının sesiyle elini telefonuna götürdü ve asansörde ki kodu okuttu. Gerçekten kimsenin dırdırını çekmek istemiyordu. Günü sakin bitirmekte kararlıydı.

"Haber verdim. Birazdan çıkarırlar. Sakin olun."

Kadın zoraki bir şekilde gülümseyip yerinde sallanmaya başladı. Hyunjin sırtını dönerek asansörün açılmasını bekliyordu.

"Önce ülserin var diyorlar sonra da asansöre hapis ediyorlar."

Söylenen bir amcaya karşı göz devirmemek için kendini gülümsemeye zorladı, Hyunjin. Bazı hastalar cidden dayanılmaz oluyordu.

"Midem bulanıyor, kusacağım!"

Gelen öğürme sesiyle hızla arkasını döndü. Gördüğü görüntüyle şoka uğrarken kendisinden başka doktor olmadığını görünce işin başa düştüğünü anlamıştı. Ülseri olduğunu söyleyen amca şimdi kan kusuyordu.

Elinde tıbbi malzemeler olan bir çalışanın da asansörde olduğunu görünce ondan entübasyon için malzemeler sordu ve adamı başı kucağında olmak üzere yatırdılar. Herkes endişeyle bakan gözlerini dikmiş bir şekilde Hyunjin'e bakıyorlardı.

Hyunjin sinirle elini saçlarından geçirdi.

"Ses tellerini göremiyorum, kahretsin."

"En büyük anjiyo kateteri hangisi var elinde?" Adam elindeki aletlere baktı. "Yeşil."

"Olur, ver."

Hyunjin bir süre düşündükten sonra hastayı ters entübasyon işlemi uygulamış ve bu sırada da asansördekilerden yardımlar istemişti. Alnında ki terlere rağmen hastanın boğazından elini çekmeyerek kapının açılmasını bekliyordu.

"Oğlum?"

Hyunjin başını kaldırdığında açılan kapı ile babasını ve Minho ile Minhyuk'u görmüştü. Oldukça garip bir halde yakalanmış olmanın verdiği tuhaflıkla derin bir nefes aldı.

"Doktor bey hastayı iyileştirdi. O olmasa adam ölürdü belki de!"

Kadının konuşması ile Hyunjin utançtan kıpkırmızı olurken Minho ile göz göze geldiler. Minho saklanamaz bir hayran oluş ile ona bakıyorken yutkundu.

"Bundan sonrası bizde hocam."

Birkaç doktor geldiğinde hastayı sedyeye alıp götürmüşlerdi. Hyunjin beyaz önlüğüne bulaşan kan damlalarını umursamadan ellerini üzerine sildi. Babası ve adamlarının karşısında durup ellerini ceplerine koydu.

"Hastahanede çok fazla sorun çıkmaya başlamış. Ben de kontrol etmeye geldim. Bir de oğlumu göreyim dedim," Hyunjin sırıtarak babasına baktı. "Görmek için bahane yani?"

Babası gülerek oğlunu onayladı.

"Bir süredir eve uğramıyorsun." Hyunjin bu cümleyle Minho'ya baktı. "Zaten çok fazla gelmiyordum."

Babası sıkıntılı bir şekilde iç çekip elini oğlunun omzuna koydu.

"Eskiyi artık geride bıraktık zannediyordum." Hyunjin derin bir nefes aldı. Eve gitmek istemiyordu. "Daha demin ne halde olduğumu gördün. Hastahane de gerçekten çok yoğun çalışıyorum. Onun dışında da neler yaptığımı biliyorsundur. Eve uğramak için ancak önemli bir şeyler olmalı."

Babası imayla Minho'ya baktı ve daha sonra oğluna döndü.

"Minho'nun eşini görmeye gitmişsin ama?"

Hyunjin tedirgin olarak yutkundu.

"Eşiyle tanışmaya bile neredeyse bir buçuk ay sonra gidebildim. Dediğim gibi; yoğunum. Şimdi de bir hastayla görüşmeye gitmem lazım. Başka bir şey yoksa ben izninizi isteyeyim," Hyunjin bir adım geri çekildi. Babası daha fazla uzatmadan başını salladı.

"Hastahanedeki durumlar hoşuma gitmiyor. Komplo kurmak istiyorlar diye bilgi aldık. Bugün her ihtimale karşı Minho burada kalsın."

Hyunjin kaşlarını kaldırarak bir babasına bir de Minho'ya baktı.

"Ha, bir de, Minho ile ilettiğin durum... Kabul ettim. Fakat kendini bu kadar yorma. Oğlumu bitap düşmüş görmek istemem."

Babası gülerek oğluna göz kırptı ve bir numaralı adamı ile hastahanenin çıkışına ilerledi.

Hyunjin'in bir numaralı adamı, Minho... İç çekerek yürümeye başladığında Minho'nun yanında yürüdüğünü biliyordu. Babası uzun zaman sonra Minho'yu kendisiyle görevlendirmişti. Bu fırsatı değerlendirmek istiyordu.

"Ben hastayla konuşacağım. Şimdilik kapıda bekle."

Minho başını sallayarak kapının önünde ki sandalyelerden birisine oturdu. Hyunjin ona bakıp gülümsedikten sonra kapıyı açıp içeri girdi.

"Merhaba?"

İçeriye baktığında kimseyi görememişti. Bu yüzden birkaç adım daha atıp odanın ortasına kadar ilerledi.

Ağzının kapatılması ile çığlık atarak ellerini ağzını kapatan ele uzattı.

"Şimdi senin baban ile ödeşeceğiz. Öleceğin için babanı suçla."

Hyunjin neye uğradığını şaşırmış bir halde ne yapacağını düşünüyordu. Babasının bahsettiği komployu hatırlayınca göz ucuyla etrafa bakındı. Ayağıyla sehpaya çarpıp üzerindeki vazoyu düşündüğünde istediği gibi ses çıkmıştı.

"Gerizekalı! Kaçabileceğini mi sanıyorsun? Kimse gelmeden seni şuracıkta öldüreceğim!"

Hastanın elinde gördüğü bıçakla dehşetle gözleri açılırken kapıdaki Minho'ya lanetler okuyordu.

Kapı sert bir şekilde açıldığında Minho hızla elini beline götürüp silahını çıkardı ve adama doğru uzattı.

"Ölmek istemiyorsan onu bırak."

Hyunjin onun sesindeki korkutucu ton ile gözlerini kırpıştırdı. Adamın elinin hafif yumuşamasıyla bileğinden tutup adamı ileriye doğru attı.

Malum trajedi sonrası kendini silahlardan uzak tutsa da dövüş sanatları hala ilk öğrendiği günkü gibi aklındaydı. Çelimsiz birisi değildi.

Minho adamı iki elinden tutup yatağına yatırdıktan sonra üstüne çıktı.

"Hyunjin kapıyı kapat."

Hyunjin hızla Minho'nun dediğini yaparak kapıyı kapattı. Hastahane itibarına zarar gelmemeliydi. Bu yüzden kilitledi de.

"Dökül bakalım, orospu çocuğu. Derdin ne?"

Dolu gözlerine rağmen öfkeyle bakan adama karşı Hyunjin ne hissettiğini bilemeyerek bakıyordu. Onun hayatını kurtarmıştı!

"Sizin o boktan aileniz sevgilimin hesabını verecek! Kimse beni durduramaz."

Minho tutuşunu daha da sıkı kavrarken adam acıyla yüzünü buruşturdu.

"Adam gibi anlat. Komplocu sen misin?"

Adam ona alayla bakıp kahkaha attığında Hyunjin Minho'nun alnındaki damarların sinirden nasıl belirginleştiklerini gördü.

"Vay, demek haberiniz vardı? Duvarınıza yazdığım ölüm tehdidi işe yaramış desenize."

Hyunjin adamın Minho'ya bir şey anlatmayacağını fark edince kollarını göğsünde birleştirip ona baktı.

"İntihar etmek için mideni doldurmuştun. Kimse seni hasta olarak almak istemedi. Ben seni aldım ve karşılığı bu mu? Bilerek mi yaptın?" Hyunjin, Minho'ya kıyasla sakin bir ses tonu ile konuşuyor, onu anlamaya çalışıyordu. En fazla yirmi beş yaşında olan bu adamın derdini merak ediyordu. Kendisini öldürmeye teşebbüs edecek kadar vahim bir durum olmalıydı.

"Senin baban uyuşturucu paneli patlamasın diye benim sevgilimi kurban etti, tamam mı? Tüm suçu ona yıkıp ölmesini sağladılar. Sevgilim çocukluğundan beri onlara hizmet ediyordu! Sikeyim sizi!" Gözyaşları akarken sinirleri iyice boşalmış görünüyordu. "Gerçekten intihar etmek istedim ama lanet olsun ki beni kurtardın! Karşımda seni gördüğüm andan beri intikamımı almak için seni öldürmeyi planlıyordum."

Hyunjin kanı donmuş gibi bembeyaz bir suratla karşısındaki gence bakıyorken yutkundu. İyilik yaparken kötülük bulmuştu. Bir kez daha bulunduğu konumun bir doktordan fazlası olduğunu anlamak canını sıkmıştı. Asla normal birisi olamayacaktı.

"Hyunjin bayıltmak için bir şeyler yap. Onu depoya götürüp ifadesini alacağım." Hyunjin birkaç saniye olduğu yerde kalıp duyduklarını hazmetmeye çalıştı. Yatağın yanındaki çekmeceleri karıştırıp bulduğu sakinleştirici ile şırıngayı eline aldı.

"Kolunu sabit tut." Minho onun dediğini yapıp kolunu tutarken genç bağırmaya başlamıştı ki ağzını kapattı. Hyunjin iğneyi batırdıktan sonra geri çekti. Göz kapakları ağırlaşıp kapanmaya başlayınca çoktan kendinden geçmişti.

Minho gencin üstünden inerek üstünü düzeltti. Hyunjin'in duvara yaslanmış öylece gence baktığını görünce birkaç adım ona yaklaştı.

"Sen iyi misin? Böyle bir şey bekliyorduk ama bu kadarını tahmin etmemiştik-"

Hyunjin dolu gözleriyle Minho'ya sarıldı. Kollarını boynuna dolamış gözyaşlarını Minho'nun boynuna akıtırken titrek sesiyle konuştu.

"Kahretsin, öleceğim sandım."

Minho, Hyunjin'i sakinleştirmek için kollarını beline dolayıp onu biraz kendisine doğru çekti. Alışık olduğu lavanta kokusu burnuna dolarken dudakları kıvrıldı.

"Ben yanında olduğum sürece böyle bir şey asla gerçekleşmeyecek, tamam mı?" Hyunjin burnunu çekip o göremese de başını salladı. Başını boynundan çekip kollarını omuzlarına koydu. Gözlerine bakıyorken yutkundu.

"Peki dedikleri doğru mu?" Minho, Hyunjin'e yalan söylemek istemiyordu. Sonuçta onun bilgilenilmesinden kendisi sorumluydu. "Doğru ama başka şeyler var."

"Ne gibi?" Hyunjin merakla sorduğunda Minho bir süre düşündü. Düşünürken belinde olan ellerini çekmek yerine istemeden kendisine doğru çekti. "Sevgilisi bize ihanet etti. Biz de olayın üstünü kapattık."

Hyunjin istemsiz akan gözyaşlarına lanet okuyordu. Bu durum onu çok etkilemişti. Ağzını kapatan parmaklar ile nefessiz kalmıştı. O korku dolu saniyeleri düşündükçe içi bir tuhaf oluyordu. İlk kez ölümle baş başa kalmıştı.

"Hey, sakin ol, ağlama." Minho belindeki ellerini çekip yanaklarında ki gözyaşlarını sildi. Gülümseyerek onun da gülmesi için çabaladı. "Ben bu işi halledip geleceğim, tamam mı? O zamana kadar odana git ve beni bekle."

Hyunjin başını salladı. Minho ona güven verici bir şekilde gülümsediğinde son kez baygın gence baktı. Odasına doğru ilerlerken tıbbi sekretere iyi hissetmediğini söyleyip hastalarının başka doktora verilmesini söyledi. Bu sayede kimse onu rahatsız edemezdi.

Odasına geçti ve kapıyı kapattıktan sonra kapıya yaslandı. Yukarıya doğru bakarak gözyaşlarını göndermeye çalıştı. Askılıkta ki mont gözüne iliştiğinde yaklaşarak onu aldı ve koltuğuna uzandı. Kucağında Minho'nun montu ve onun kokusuyla mayışırken göz kapakları yavaşça kapandı. Uzun zaman sonra uykusu gelerek uykuya daldı.

Minho genci sorguladıktan sonra işe yaramaz olduğuna karar vermiş ve iyi bir ders verdikten sonra onu yollamıştı. Artık tehlike arz etmiyordu. Bir an önce Hyunjin'in yanına dönmek istiyordu. Bu yüzden olayı babasına haber vererek izni aldıktan sonra hızla hastahaneye gelmişti.

Hyunjin'i odasında bulduğunda gördüğü manzara bambaşkaydı.

Kendi montu ve ona sarılarak uyuyan Hyunjin'i... Güzel bir uyku çekmediği için sürekli torbaları olan göz altlarına baktı. Kusurlarıyla bile güzel olabilir miydi bir insan? Hyunjin olabilirdi. Zaten güzel olan tek şey Hyunjin'di.

Minho onu uyandırmaya kıyamadığı için diğer koltuğa geçip oturdu. Planı onu sorunsuz bir şekilde eve ulaştırmak ve dönmekti. Fakat karşısında bu şekilde uyuyan Hyunjin, tüm planını bozmuştu.

Telefonunu çıkarıp Gyuyoung'a mesaj atarak eve gelemeyeceğini söyledi. Her ihtimale karşı da aileden iki kızı onunla kalması için eve göndermişti. Bunlar sahada çalışan kızlardı. Bu yüzden içi rahattı.

Gece saatlerinde, Hyunjin yerinde rahatsızca kıvranıp durduktan sonra yüzünü buruşturarak uyandı. Minho zaten onu izlediği için yakalanmamak adına başını çevirdi.

"Ah, uyuyakalmışım..." Doğrulup Minho'yu görünce kucağındaki mont yüzünden yanakları al olmuştu. "Senin için yorucu bir gün oldu. Gidelim mi?"

Minho onu mahcup etmemek için hiç konuya girmeden ayaklandığında Hyunjin onu onayladı.

"Evden çıkarken elime gelen ne varsa almıştım. Eve gittiğimizde sana geri veririm."

Arabaya bindiklerinde emniyet kemerini takarken zorlukla söyledi. Onun için çok utanç verici bir andı.

"Sorun değil. Sen de kalabilir." Hyunjin yutkunarak üstelemedi. Gerçekten de uyurken işe yarayabilirdi. İlaç almaktan bünyesi iyice güçsüzleşmişti.

"Saat de epey geç olmuş. Eşin merak eder, sen git." Hyunjin istemeye istemeye konuştuğunda Minho onun laf soktuğunu anlayabiliyordu. "Bu gece her ihtimale karşı seninle kalacağım."

Hyunjin bundan memnuniyet duyardı. Bu yüzden hiç konuşmadan yolculuğa devam ettiler. Fikrini değiştirmemesi için ne gerekiyorsa yapardı.

Hyunjin'in evine geldiklerinde Minho kendisinde olan anahtarla kapıyı açtı. İçeriye girdiklerinde kapının yanındaki askılığa bakıp belli belirsiz gülümsedi, Minho. İki tane mont zaten asılıydı. Yine de onu rencide etmemek için sustu.

"Kahvaltıdan beri bir şey yemedim. Sana da hazırlamamı ister misin?" Hyunjin tereddüt ederek sorduğunda Minho aklına gelen anılarla gülümsemesini sakladı. "Olur."

Hyunjin vakit kaybetmemek için tencereye su koyduktan sonra odasına çıkıp kıyafetlerini değiştirdi. Kan kokusu bulaşmıştı. Bu yüzden her zaman ki parfümününden sıkıp öyle mutfağa geldi.

Minho mutfakta ki masada oturmuştu. Ona bir gülümseme gönderip kaşarı rendelemeye başladı.

Hyunjin'in en sevdiği makarna tariflerinden birisiydi bu. Zamanında da Minho'ya çoğu kez yapmıştı. Anılara dalmamak elde değildi.

"Hala soğan ve sarımsak sevmiyorsun, değil mi?" Minho bunu neden sorduğunu bilerek onayladı. Hyunjin gülümseyerek mantarları doğramaya başladı. Aynı zamanda da sohbet etmek için konuşmayı başlattı.

"Aslında bu makarnayı sarımsak ve soğan ile daha çok seviyorum ama eskiden hep senin için mantarlı yerdim."

Minho bugün Hyunjin'e kaba davranmak ya da onu üzmek istemiyordu. Bu yüzden sohbetine karşılık verdi.

"Ben de gece yemek yemezdim, o ara sıkı bir spor yaptığım için. Ama sana eşlik etmek için yiyordum."

Hyunjin omzunun üstünden ona baktığında göz göze geldiklerinde gülümsedi.

"Oğlun mu yoksa kızın mı olmasını istiyorsun?"

Hyunjin istemese de konuyu yine buraya getirdi. Çünkü içi içine sığmıyordu. Ona soracak o kadar fazla şeyi vardı ki...

"Sağlıklı olduğu sürece cinsiyetinin önemi yok."

Hyunjin onun bu cevabıyla ikiye ayrılmış kalbini sakinleştirmek için gülümsemeye zorluyordu kendini. Mantarları tavaya atarken salça kutusunun kapağını açmak için çabalıyordu.

"Yardım edeyim," Minho yerinden kalkıp salça kutusunun kapağını tek denemede açarak ona geri uzattı. Hyunjin ne kadar etkilense de belli etmemeye çalışıyordu. Minho geri oturmak yerine tezgaha yaslanıp onu izlemeye karar vermişti.

"İsim konusunda ne düşünüyorsunuz?" Hyunjin başka bir soru ortaya attığında Minho iç çekti. "Düşünmedik."

Hyunjin gözlerini kısıp ona baktıktan sonra kremayı tavaya döktü.

"Bir anda evlenip çocuk bekleyen bir çift olarak sence de fazla ilgisiz değil misiniz?"

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top