16 | yeni iş
İkisi bir süre konuşmadan durdular. Doktor Bob ise bu konudaki merakını gizlemeden sordu.
"Siz tanışıyor musunuz?"
Ne cevap vereceğini düşündü, Hyunjin. Jisung ile aralarında nasıl bir ilişki olduğunu o da bilmiyordu ama evet tanışıyorlardı.
"Tanışıyoruz." Anlayarak başını salladı. "Peki yakın mısınız? Hastalığı dışında hastahaneye gelmesi pek görülmez de," Hyunjin onun merak ettiğini biliyordu ve durduk yere kimseyle düşman olmak istemiyordu. Fakat ilk baştaki gıcık tavrını ona ödetmek de istiyordu.
"Madem yakınsınız... Ona sormanız gerekmez mi?"
Doktor Bob yutkunarak aldığı cevabı hazmetmeye çalıştı. Yumruk yaptığı elini gizliyordu.
"Her neyse. İyi nöbetler."
Başından beri buraya gelmenin bir hata olduğunu düşünerek arkasına bakmadan odadan çıktı. Yine sinirlenmişti. Hastahanenin dışına çıkıp bir sigara yaktı. Jisung'u aradı ama açmıyordu.
"Bu saatte aradım, kusura bakma. Uyuyor muydun?"
Hyunjin bir eliyle telefonu kulağında tutarken diğer eliyle kahvesini yudumluyordu. Nöbet sırasında çok fazla kahve içerdi.
"Aramana şaşırdım. Evet, uyuyordum. Bir sorun mu var?"
Uykulu sesini duyduğu an aradığına pişman oldu. Kendisinin uykudan uyandırılma gibi bir derdi yoktu. Bu yüzden gelişigüzel aramıştı. Uyuyabilen insanları kıskanırdı.
"Bir ara hastahaneye uğra." Jisung ile kötü bir başlangıç yapmışlardı ama özellikle onunla düşman olmak isteyeceği son şeydi. "Hayırdır?"
Gözlerini ovuşturup uyku için yalvarmalarına son verdi.
"Böbrek yetmezliğin olduğunu neden bana söylemedin?"
Bir süre karşı taraftan ses gelmedi. Daha sonra çarşafların sürtünme sesini işitti. Doğrulmuş olmalı, diye düşündü.
"Hey, sen bunu nereden öğrendin?"
Sesi sert çıkmıyordu ama rahatsız olduğu belliydi. O yüzden Hyunjin çok üstelemek istemedi. Bir doktor olarak üstüne düşeni yapmak istemişti sadece.
"Yeni başlayan bir doktorumuz ile yakınmışsın, ondan öğrendim. Merak ettim ben de," olduğu gibi söyledi. "Yeni doktor? Ah, Jeong- yani Bob, değil mi?"
Hyunjin gözlerini kıstı.
"Evet."
"Tamam, uğrayacağım. Şimdi uykuma dönmek istiyorum, müsaadenle. Sana iyi nöbetler."
"Müsaade senin, iyi uykular."
Telefonu kenara bıraktı ve şakaklarını ovaladı.
Bu ikisi için kötü izlenim edinmişti. Acaba eski sevgililer mi, diye düşündü. İkisi de tanışık olduklarından kaçınıyor gibilerdi, diye de ekledi. Yeni doktorun gıcık tavırlarına rağmen ayağına kadar gelip Jisung'u sormasına bakılırsa onun için gerçekten önemli biri olmalı diye düşündü.
Başını pencereye çevirdiğinde güneşin doğmak üzere olduğunu fark etmişti. Hava nemli görünüyordu. Yerinden kalktı ve kıyafetlerini değiştirmeye gitti. Kafeteryada da kahvaltı yaptıktan sonra zaten nöbet saati de bitmişti.
Bir an önce eve gitmek istiyordu. Kendi başına uyumaya çalışırsa uyuyamazdı. Bu yüzden nitrazepam alıp yarım saat içinde uykuya dalmıştı.
***
14.33
Hyunjin sabahki uykusundan yeni uyanmış, duşunu almış televizyondan dizi izlerken çalan kapı ile ayağa kalktı.
"Selam!"
Felix.
"Selam."
Kuzenini içeriye davet ettikten sonra yaptığı bitki çayından ona da ikram etti.
"Naber, nöbet güzeli?" Hyunjin ona dönüp abartılı bir şekilde göz devirdi. "Eh, idare."
Çaydan bir yudum alarak kuzeninin ne izlediğine baktı. İlgileniyormuş gibi biraz izledikten sonra o sırada aslında konuya nereden girebileceğini düşündü. Daha sonra dik bir şekilde oturarak dudaklarını ıslattı.
"Sana bir teklifim var."
Hyunjin hiç oralı olmayarak televizyonu izlemeye devam ettiğinde Felix kumandayı alarak izlediği diziyi durdurdu.
"Ne var amına koyayım ya?"
Nöbet sonrası asabiliğini en iyi Felix bilirdi. Bu nedenle aldırmadan devam etti.
"Benim yönettiğim otlara bakmaya ne dersin?"
Hyunjin çatık kaşlarıyla kuzenine baktı. Ciddi ifadesini görünce vücudunu ona doğru çevirdi.
"Ne yapayım ben senin otlarını?"
Felix dişlerinin arasından tısladı.
"Götüne sok."
Hyunjin hem şaşkın hem de anlamaya çalışan bir şekilde kuzenine bakmayı sürdürdü. Felix'in sabrı bu kadardı işte.
"Amcam ve babam bu işi tamamen abime bırakmıştı, biliyorsun. Fakat abim geçenlerde benimle konuştu ve üstünde çok fazla iş olduğu için bari bir tanesini alayım diye başımı ütüledi."
Felix, Hyunjin'e göre daha rahattı. Çünkü sorumlulukları o kadar fazla değildi. Abisi zaten her şeyle ilgileniyordu ve kendisine gerek kalmıyordu. Ki o da kendisini zaten uzakta tutmayı tercih ediyordu. Tek yaptığı keyfine göre yaşamaktı.
"Ben de en ilgimi çeken şey olan şu otları sahiplendim. Chan başta yapamam diye zırvaladı da bence sen bana yardım edersen, ağzının payını almış olur." Tüm dişlerini göstererek gülümsediğinde Hyunjin alnına fiske attı. "Ne diye bana güvendin, gerizekalı! Git Chan'a yalvar ve başka iş al."
Hyunjin'in iş konusunda Felix'den iyi olduğu söylenemezdi. Onun tek anladığı konu tıptı.
"Banane ya! Artistlik yaptım bir kere, artık geri dönemem," burun kıvırıp başını başka yöne çevirdi. "Biz ikimiz beceremeyiz, salak çocuk."
Felix omuz silkerek sırıttı.
"Tek ikimiz değiliz ki Changbin de var."
Hyunjin yutkunarak başını iki yana salladı. Bu tamamen kötü bir fikirdi.
"Changbin ne alaka?" Felix kendine güvenen bir edayla konuştu. "Bu işten anlıyormuş diye duydum. Amcamla konuştum o da izin verdi. Yani Changbin de benimle çalışacak. Yol gösterir herhalde."
Changbin iyi adamlardandı ama bir numaralı değildi. Bu yüzden Hyunjin onun verilmesine şaşırmadı.
"İyi de ben ne yapacağım?" Hyunjin bunu gerçekten merak ederek sormuştu. "Geveze olduğum için ben nasıl konuşulur bilmiyorum. Senin ise diksiyonun da vizyonun da süper. Bu kısmı üstlen yeterli."
Kalkıp Hyunjin'e sırnaştı ve burnunu koluna sürttü. Hyunjin onu eliyle ittirip geriye düşmesini sağladı.
"Hastahane önce gelir ama ona göre," Felix hemen başını aşağı yukarı salladı. Kabul etmekten başka çaresi yoktu. "Sen ne dersen."
"Akşama bir müşteri ile konuşmaya gideceğiz. İngilizce konuşmak lazım. O yüzden bu görüşmeyi sen konuş ben de çevireyim, nasıl fikir?" Hyunjin göz devirerek koluna vurdu. "Ben de İngilizce biliyorum, salak!"
Felix dişlerini göstererek masumca gülümsedi.
"Benden çeviri dışında başka yardım çıkmaz. O zaman bugün tüm iş sen de." Hyunjin ona öldürmek istiyor gibi bakarken bacaklarını uzattı. "Bilerek yapmıyorsan benim adım da Hyunjin değil."
Elbette ki bilerek yapıyordu, Felix, çünkü bu iş konusunda onun da fikri yoktu. Ama abisine karşı ilk kez kabul edip bir sorumluluk almıştı ve yapmak istiyordu. Hyunjin otları hem kullanan hem de bilen birisiydi. Bu yüzden başından beri aklında o vardı.
Artık akşam iyice çökmüştü ve yağmur yağıyordu, havadaki nem çok yoğundu. Changbin, Felix'in istediği saatte Hyunjin'in evinin önüne gelmişti. İkisi de o saatte hazır olup arabaya binmişlerdi.
"Changbin biraz anlatsana şu işleri. Yolculuk verimli geçsin." Hyunjin simsiyah giyindiği kıyafetlerini düzeltirken konuştu. Gidecekleri depo çok yakın sayılmazdı. Ve konu açmazlarsa Changbin'in konuşmayacağına emindi.
"Bu adamlar ne istediğini bilen tipler olur. Kafalarında belirli miktar ve bütçe vardır. Yani çok zor fikir değiştirirler." Hyunjin bunu kafasına not etti. Felix ise o sırada direksiyonu tutan kollara bakmakla meşguldü.
"Peki satışı yaparken zor olan kısım tek bu mu?" Changbin onaylamayan bir şekilde mırıldandı. "Test etmek isteyen kişiler de oluyor. Çünkü çok kolay kandırılabilecek bir durum, maddeler. Farklı şekilleri, kullanışları oluyor, biliyorsundur." Hyunjin onaylayan bir sekilde başını salladı.
"Onun dışında bazen yurtdışına gemilerle gönderiyoruz. Arada liman kontrollerine gelmek sizin için yararlı olur. Çünkü orada çok şey değişiyor. Gözle görmekte fayda var."
Neyi kastettiğini anlamıştı, Hyunjin. Yani dikkatli olmaları lazımdı. Aksi takdirde iş ellerinde patlardı.
"Sen hep bizimle olacak mısın?" Hiç konuşmayan Felix konuya merakla atladı. "İstediğiniz sürece gelirim. Bana da şu an önceliğim bu olması konusunda talimat verildi."
Felix sırıtarak başını salladı. Hyunjin ile aynadan göz göze geldiklerinde ise başını hemen pencereye çevirdi.
İkisi arka koltuklarda oturuyorlardı. Bu yüzden Hyunjin koluyla Felix'i dürtüp kulağına doğru konuştu.
"Sen de bir şeyler var ama yakında çıkar kokusu."
Felix sadece sırıtıp cevap vermeyince ise emin olmuştu.
Depoya girdiklerinde loş ışık onları karşılamıştı. Hyunjin ve Felix paketli mallara bakarak ilerlediğinde Changbin önden gidiyordu. O durunca ikisi de durdu.
"Bundan sonrası sizde. Lacivert takımlı olan patron."
Felix oldukça gerilmiş bir şekilde içeriye bakış attı. Lacivert takımlı adam ile birlikte on kişi vardı. Bu kadar adam getirmesine ne gerek var, diye düşündü ve Changbin'in koluna yapıştı.
"Hayır, sen de gel. En azından köşede dur." Changbin başını indirip kolundaki parmaklara baktı. "Korkuyor musunuz?"
Buna oldukça şaşırmıştı. Hyunjin'in aksine Felix sahada çok fazla görev almıştı.
"Gel, işte. Sorgulama."
Hyunjin ikisini beklemeden ilerlemeye başladı ve lacivert takımlı adam onu görünce ayağa kalktı. Baştan aşağı onu süzdükten sonra elini uzattı.
"Merhaba. Ben Mark Tuan."
Hyunjin dudaklarına bir gülümseme yerleştirip elini sıktı.
"Ben de Hwang Hyunjin. Buyurun, oturun."
İkisi de karşılıklı oturduğunda Felix ve Changbin köşede onu izliyorlardı. Onlara tebessüm edip adama döndü.
"Bir saattir depoda olduğunuzu duydum. Nasıl, malları beğendiniz mi?" Changbin' den aldığı bilgiyi kullanmıştı. Mark başını salladı.
"Ben pek anlamam ama adamlarım iyi olduğunu söylediler. Bu işte yeni olmasam da asla iyi mal nasıl olur, bilmiyorum." Espri yapıyor olduğunu fark edince o da gülümsedi. "Ben de yeni olmama rağmen iyi mal nasıldır, çok iyi bilirim."
Mark Tuan, cebinden çıkardığı şeffaf poşette ki mavi renkli maddeyi masaya koydu. Hyunjin'in önüne ittirdi.
"O halde bunun nasıl iyi olduğunu anlayabilirim?"
Hyunjin'in bu adam hakkında hiçbir fikri yoktu. Eski alıcı değildi. O yüzden kimse ona detaylı bilgi verememişti. İlk müşteri olması da bunu işin zor kısmı yapıyordu. Bu adamın ilgisini çekmeliydi ki sürekli müşterileri olabilsin. Peki ya adam gerçekten bilmiyor muydu yoksa onu mu test ediyordu?
Bu yüzden doğru konuşmayı tercih etti. Poşeti eline alıp çevirerek inceledi. Kullandığı maddelerden birisi olduğunu anlayınca sırıttı.
"Changbin, bir bardak su getirir misin?"
Mark Tuan'ın şaşkın bakışlarını görünce keyfi daha yerine geldi. Ne yapacağını merakla bekliyordu.
Changbin su getirdiğinde poşeti açıp birazını suya döktü.
"Eğer çökerse, bu; kalitesiz olduğunu gösterir." Gülümseyerek adamı kontrol ettikten sonra suya baktı. "Ama fokurdarsa bu kaliteli olduğu anlamına gelir."
Madde fokurdamaya başlayınca gülüşü büyümüştü.
"Denemek ister misiniz? Kaliteli görünüyor."
Mark Tuan tereddüt ederek adamlarına baktı. Daha sonra bir yudum içti. Zaten kendi getirdiği bir maddeydi, bu yüzden şüphesiz içti.
"Etkileyicisiniz, sizinle hep çalışmak isterim." Hyunjin gülümsedi. "Birlikte çalışmayı dört gözle bekliyorum."
"Fiyat konusuna gelirsek, söylediğim meblağın iki katını vereceğim. Umarım beraber iyi anlaşırız."
Hyunjin beklenmedik çıkış sayesinde çok fazla heyecanlansa da soğukkanlılığını korudu. Adam kalkınca tekrar el sıkıştılar.
Adamlar gittiğinde Felix yerinden fırlayıp Hyunjin'e sarıldı.
"Bu iş için biçilmiş kaftan olduğunu biliyordum! Ne etkileyici bir herifsin sen be! Ateşsin ateş!"
Hyunjin gülerek onu kendinden uzaklaştırdı.
"Tamam, tamam. Sulanma hemen. Ben de paranın iki katını istiyorum kendime, haberin olsun. Zaten bir bok yaptığın yok, bari hakkımı ver."
Felix hemen başını sallayarak onayladı. Para kısmıyla ilgilenmiyordu. Sadece abisine iyi iş çıkardığını gösterse yeterliydi.
"Başka işimiz yok. Sizi bırakayım."
Changbin'in sesiyle ona dönüp onayladılar. Hyunjin masada ki bardağı alarak kuzeninin bakışlarına açıklama yaptı. Daha sonra kafasına dikti.
"Boşa gitmesin."
Biraz farklı kültürler, farklı hayatlar diyerek böyle de bir patlama yaptım... Gerek var mıydı, ben de bilmiyorum 😔🥲
Veee Changlix'in oluşmaya başladığı bölümler diyorum ve susuyorum :D
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top