albert camus



₂₉₀₆₂₀

─── ☆: *.☽ .* : ☆ ───



𝐚𝐥𝐛𝐞𝐫𝐭   𝐜𝐚𝐦𝐮𝐬,
tom  rosenthal





𝐧𝐨𝐭𝐥𝐚𝐫: hey ho. ister queerplatonic, ister pre-relationship olarak ele alın, shinsou ve kaminari odaklı bir kurgu ile karşınızdayız!! düz parçalar bakış açısının kaminari'den, italik parçalar shinsou'dan olduğunu belirtiyor. bu yüzden ad/soyad kullanımları karakterlerin diğerlerine yakınlığına göre parça süresince değişicektir. ayrıca banner'da bulunan çizimin sahibine twitter üzerinden @asailorsoldier adıyla ulaşabilirsiniz. kami'nin doğum gününün bitmesine iki dakika filan kaldı nasıl bir eteklerim tutuştu anlatamam ama YETİŞTİ.

𝟐𝐀𝐌 𝐞𝐝𝐢𝐭𝐢𝐨𝐧: artık paragraf için yorumlarda ekstra notlar ve headcanonlar bulabilirsiniz. gözüme uyku girmedi ve nefes almadan yazdığımız son parçaları düzenlemeye giriştim.

fangomi mükemmel bir insan olarak size salty
shinsou'yu sunar iken, ben ise crackhead kami'yi
şöyle köşeye bırakıyorum, iyi okumalar.



𝐟𝐨𝐫 𝐭𝐡𝐞 𝐥𝐚𝐬𝐭
𝐭𝐢𝐦𝐞 𝐬𝐞𝐫𝐨,
𝐰𝐞'𝐫𝐞 𝐧𝐨𝐭
𝐩𝐥𝐚𝐲𝐢𝐧𝐠
𝐛𝐞𝐞𝐫 𝐩𝐨𝐧𝐠!


Kaminari Denki, kendini şanslı birisi olarak sayabilirdi. Lisedeki birinci yılınızı sınıfça sayko psikopat kötü adamlar tarafından kovalanarak geçirdiğinizde ve ciddi ciddi yılın sonunu tek parça gördüğünüzde hayattaki ufak şeylerden zevk almasını öğreniyorsunuz. Ama şaşırtıcı bir şekilde olaysız bir yaz sonrası ve yeni dönemle; Shinsou Hitoshi'nin 2-A'ya transferi, devamında bacaksız Mineta'nın başka bir departmana geçişi? Özellikle sonunda kızların rahat bir nefes almasını sağlamıştı. 2-A hayattaki tüm şanslarını bu olaya harcamış olabilirdi, cidden.

Zilin çalması ve Midnight'ın sınıftan çıkması devamında sınıfın gürültüye boğulmasıyla, Denki kafasını bir yerlere vurmadan önce sonunda ağzındaki şarj kablosunu gevelemeyi bıraktı çünkü ışık hızında sandalyesini karşısına çekmiş olan Shinsou ya bakışları ile onu öldürmeyi planlıyordu ya da mor saçlı oğlanın aklında saçma salak bir fikir vardı, ki Denki elbette konu fark etmeksizin teklifini geri çevirmeyecekti. Shinsou Hitoshi, Tokoyami ve kendisinin karışımı eksi uykunun can bulmuş haliydi. Dönem başlayalı bir ay ya oldu ya olmadı, lütfen.

"Dip boyam geliyor, değil mi? Biliyordum, Mina saç boyası konusunda iyi değil." Ashido Mina, geçen sene bir defa Eijirou ve kendisinin dip boyası zamanı geldiğinde kurtarıcıları rolüne bürünmüş, ve sonucunda ikilinin saç konusunda can simidi haline gelmişti. (Karartma saatini uzun bir süre geçmiş de olsa pembeli kızın odasında acı bir boya kokusu eşliğinde, önlerinde çekirdekle yaptıkları; sonu gelmeyen ve herhangi bir derdi, konusu olmayan sohbetler göğüs kafesinde sıcak bir şekilde oturuyordu. Arkadaşlarınıza olan sonsuz ve zavallı kalbinize fazla gelen sevginiz yüzünden ölebilir misiniz? Belkide, Denki tam olarak bunu deniyor.)

Ve sahi, şimdi düşününce, Shinsou'nun bakışları sadece 'yalvarırım bi sus' diyor da olabilirdi.

"Hey! Suç kesinlikle dandik boyanday-" Bahsi geçen pembe tenli kız sınıfın öbür ucundan protestosunu bitiremeden Shinsou tekrar söze atıldı.

"Kaminari, kesinlikle tüm katı işletebiliriz," ve daha yüksek bir ses tonuyla lakin bu sefer Denki'nin kulağının dibinde "BİR FİKRİM VAR." dediğinde ise sıçtıkları belliydi. Geçen sene LOV'ın elinde can vermemiş olabilirlerdi ama başka konularda cidden şanslarını sınıyorlardı.

"Shinsou, dün gece kaç saat uyudun dürüst ol oğlum." Shinsou elini şöyle bir iyice kuş yuvasına dönmüş saçlarına götürdü, susmasını işaret edercesine diğer elinin işaret parmağını dudaklarına bastırdı. Denki göz ucuyla Eijirou'nun da konuşmalarına kulak kabarttığını görebiliyordu.

"Üç, ama konumuzun bununla alakası yok." Sesini tekrar her zamanki tonuna indirdiğinde sonunda arkadaşının yüzündeki yorgun sırıtış Denki'nin ilgisini çekmişti, Shinsou dirseklerini Denki'nin masasına dayadı ve ellerini çenesinin altında birleştirdi, konuşmasına devam etti. "Birisinin Iida-kun'u kandırmasına ve hayal edemeyeceğin kadar çok plastik bardağa ihtiyacımız var ama tarihe geçeceğiz."

"Tabi canım, Aizawa-Sensei de içimizden geçecek."

Shinsou kısa bir an duraksadı, "Evet..." sanki aklında bir ampül parlamışçasına kendini tekrarladı. "Evet, tüm olay zaten bu." Kaminari, bunun üzerine sanki kendisini doğru duyup duymadığından şüphe edermişçesine gözlerinin içine baktı. Kaşları şaşkınlığın verdiği hisle havalanmıştı. Belli belirsiz bir mırıldanma ile "Ne?" diye sorduğunda Shinsou oğlanın ses tonundaki devasa soru işaretini duyabiliyordu.

Aldığı derin nefesi dışarı verirken "Pekâlâ..." diye açıklamaya başladı. "Babam sürekli kahve kupalarımı ortalıkta bırakmamdan çok rahatsız oluyor ve ben de bu durumdan rahatsız olmasından, rahatsız oluyorum. Yani, abi— en son bu konuşmayı yaptığımızda adam tezgahta duran içi yarı dolu kahve bardağını aldı ve açık camdan dışarı yeetledi ki ardından kalanları bile bulamadım." Kaminari'nin "Ben—" diye başlaması üzerine ise sesini yükseltti.

"Hayır! Sana diyorum ki adam EN sevdiğim kedili kupayı aldı, fırlattı. İntikam istiyorum ve intikamımı alacağım, tamam mı?"

Daha çok üstünde düşündüğünde, asıl öfkesinin babasının verdiği abartılı tepkiye ve haftalardır süren huzursuz ruh haline karşı olduğunu biliyordu, lakin Aizawa Shouta ne kadar iletişim konusunda kötüyse, kendisinin de ondan bir farkı yoktu.

Geçtiğimiz hafta sonu öğrencilerin ziyaret izinleri çıktığında Hitoshi, zaten her gün okul koridorlarında dahi karşılaştığı ailesiyle bir de evde zaman geçirme fikrine çok sıcak bakmamıştı lakin Eri'nin bir bakışı abi yüreğini eritmiş, oğlan bir anda kendini yanında Mirio-san ile olan okul maceralarını heyecanla anlatan küçük kız kardeşi, karşılarında onları izleyen babalarıyla yemek masasında bulmuştu. (Asıl ciddi anlamda özlediği şey her akşam evde olmadığı için sıkça göremediği kedileri Yoko ve Hibiki'yi sevgiye boğmak olabilirdi ki bunun acısını tüm gün iki kediyi de her yere kucağında taşıyarak çıkarmıştı.)

Günü camdan dışarı uçan Hitoshi'nin akıl sağlığı ve kupasıyla çok güzel sonladırmış olmasalar da Hizashi kocasına sağlam bir bakış atmış, fırça yemiş yiyecek tek kişinin kendisi olmayacağı düşüncesi oğlanı bir parça rahatlatmıştı. Ayrıca Eri gökkuşağı renklerindeki simli bardağını abisine teklif ettiğinde hayır, gözleri kesinlikle nemli değildi.

"Shinsou..." Denki şarj kablosunun masadan yere düşmesini son dakikada engelledikten sonra avuçlarını birbirine bastırdı; yüzüyle hizaladı ve hızlı bir hareketle birleşmiş ellerini indirerek karşısındaki oğlanı işaret etti. (Tekrarlıyorum, memeleri gerçek hayata aynı etki ile uygulayamamak cidden berbat bir şey.) "Seni severim bilirsin ama bazen insanları cidden korkutuyorsun. Ha bu arada, biraz daha sağlıklı aile içi iletişim yollarına ihtiyacın var ve aklındaki şey tam olarak ne gram fikrim yok ama ben varım."

Mor saçlı oğlan sırıttı, yumruklarını tokuşturmak için elini kaldırdığı anda ise (Shinsou ile normal arkadaşların yaptığı şeyleri yapmak, hobi olarak insan tırmalayan bir sokak kedisini evcilleştirmek kadar zordu yani çocuğun bu hareketi gözlerini yaşartmıştı.) Eijirou yanlarına ışınlandı, Denki bazen kırmızılının bacak yerine jet motorları olmadığı halde Iida'dan daha hızlı davranabildiğine yemin edebilirdi.

"Saçma bir iş yaptığımızı duydum yalvarırım beni de katın." Eijirou anında arka sıraların birinde Hagakure ile sohbet eden arkadaşına doğru döndü. "Mina! Koş! Noluyo' bilmiyorum ama orada boş bir işler dönüyor çorbada tuzumuz olsun!!"

Iida, lütfen dikkatini bu tarafa verme, lütfen dikkatini bu tarafa verme.

Planlarını tüm okula ilan etmeyi Eijirou'ya bırakın, oğlanın gürültüsü öğretmenler odasına kadar gidiyor olabilirdi ki Denki içinden Jirou'ya hassas kulaklarıyla bu son ses hayvanat bahçesinde bir kez daha bol şans diledi. Shinsou, kendisi yerine Eijirou ile yumruk tokuşturduktan sonra —kesinlikle Denki'nin kalbi çat diye kırılmamıştı— cebinden ekranı çiziklerle dolu telefonunu çıkardı ve galerisinde son kaydetmiş olduğu fotoğrafı açtı. Denki'nin gereksizce ilgisini çeken ve onu fazlasıyla tilt etmekte olan tek şey oğlanın şarjının yüzde on yedide durmasıydı ve daha öğlen dahi olmamıştı. Bu tarikat toplantısına benzer sohbet bittiğinde ona telefonunu şarj etmeyi teklif edip etmemeyi sorguladı, zaten tüm sınıf tarafından bir internet kulesi ve şarj bankası olarak kullanılıyordu, garip olmazdı, değil mi?

Efendim misal, Bakugou kafasını dizlerine dayamış sessizce telefonuna bakıyor. Hayır, baya baya sessiz sakin ve baya baya başını normalde Amerika'ya kadar pür nefreti ile fırlatabileceği Pikachu'nun dizlerine yaslamış ortak salonda öylesine takılıyorlar, sarışın oğlan elindeki fizik kanunları kitabına odaklanmaya çalıştığını hatırlar gibi oluyor, ilk sınavlarına yakın bir zaman olmalı. Bakugou'dan ses yoktu, neden? Çünkü telefon şarjı Denki'nin ağzındaydı. Daha doğrusu priz çok uzaktaydı ve birileri uzatma kablosunu kullanmaya üşeniyordu. İlk yıllarında, BakuSquad'ın bu sinirli çocuğu sakin gördüğü ilk seferlerden birisi olabilirdi. (Ve eğer Denki onu kedi videoları izlerken yakaladıysa, bu ikisi arasında olan bir şey.)

Ya da, film gecesi internet mi çekmiyor? Midoriya yeni vizyona giren bir kahraman filmini kaçırma düşüncesiyle karşı karşıya ağladı ağlayacak —ve Bakugou da kafasını uçuracak— ki tüm gözler ona dönüyor.

Sıkıntı değil, Denki'yi dikip anten olarak kullanabiliriz zaten sonra da çocuğu çatıda unutursak nolucak.

Ve doğruyu söylemek gerekirse, Shinsou'yla yakınlaşmak için bahaneler üretiyor da olabilirdi. Flört olsun ya da olmasın, Shinsou Hitoshi ilgi çekici ve bir parça korkutucu olsa da sevilesi birisiydi, belkide anlaması zor ve uyku nedir bilmez birisiydi, ama iyi bir arkadaş ve film gecelerinde muhteşem bir yastıktı. İkili, lisenin ilk yılının sonundan beri arkadaş olsalar dahi Denki kendini oğlan hakkında daha çok şey merak ederken buluyordu.

Mor saçlı oğlanın neredeyse gözlerine sokacağı fotoğrafta, bütün bir okul koridorunun zemini simetrik bir şekilde kırmızı plastik bardaklarla kaplıydı. Eijirou bir ıslık tutturdu, Mina da arkadaşının omuzlarına kollarını koymuş ekranı görmeye çalışıyordu, yegane soru ise Denki'den geldi. "Siktir, bunu yapacak zamanımız var mı?"

(Potansiyel kahraman adayları ve tepesinde hedef tahtaları boyalı öğrencilersiniz ama neticede sadece lisedesiniz, boş işlere elbette zaman var.)

"Dört beş kişiyi daha ayartabilirsek NEDEN OLMASIN." Birisi Shinsou'ya Yaoyorozu'nun çaylarından ve sağlam bir uyku hapı vermeli, lütfen. Ya da Bakugou kafasına bir geçirse de sınıfça bi' dört saat baygın kalsa diye dua edecekler.

&&.

Saat beş sularında, güneş doğalı üç dakika olmuş olmamış, ellerindeki içi plastik bardak dolu poşetleri taşıyan Kirishima ve Tetsutetsu'nun birbirlerine olan sonu gelmez garip iltifatları okul koridorlarındaki tek sesti. Bakugou, aldığı derin nefesi sinirle dışarı verirken Hitoshi'ye ithafen söylemiş olduğu "Senden nefret ediyorum." cümlesi ise bu sinirli arkadaşın sabah sabah kurduğu ilk cümleydi.

Hitoshi gözlerini boş bir ifadeyle Bakugou'ya çevirirken "Ben de sana aşık değilim zaten." dedi. Karşı saldırıya geçmeye hazırlanan bir kirpiyi andıran oğlan, ağzını açıp başka bir şey hakaret etmek üzereyken ise Kaminari aralarına girdi. Sağ kolunu Hitoshi'nin, sol kolunu ise Bakugou'nun omzuna atan oğlan, neşeli fakat bir o kadar da uykulu bir ses tonu ile "Şşsssh, sakin. Kaliteli vakit için bu takımı topladık yanılıyor muyum?" diye sordu. Henüz saniyeler bile olmadan Bakugou kendisini Kaminari'nin ellerinden kurtarmış ve oldukça dramatik bir şekilde gözlerini devirmişti.

"Burada olmamın tek sebebi Kiri'nin önüme sürüp durduğu aptal meydan okumalar, tamam mı? Mor lahana kafalı bir herifin güneşin bile doğmayı unuttuğu bir saatte bana bardak dizdireceğini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz."

Shinsou uyku nedir bilmeyen bir varlıktı, Denki bunu arkadaşının günün ebesinin köründe hiç olmadığı kadar canlı ve herkesden hareketli oluşundan çıkarabiliyordu. Dalgayı bir kenara bırakın, bu konuda yakın zamanda bir şeyler yapmaları gerekebilirdi ve Aizawa-Sensei dahi daha oğlunun uyku düzenine bir çözüm bulmuşa benzemiyordu, al birini vur ötekine. Denki pek parlak fikirlere sahip bir insan olmadığını biliyordu ama sınıf kafa kafaya verirse elbet bir çözüm üretirlerdi.

Tetsu ve Eijirou sırtlandıkları poşetleri indirip dolaplardan birisine yaslarken Denki gelecek saatlerde savaş alanlarına dönecek zemine bir göz atmıştı. 2-A ve 2-B'nin ana sınıflarına açılan koridor şöyle böyle baksan üç Tetsu genişliğinde, taş çatlasın yüz metreküplük bir alandı. Shinsou'nun elleri belindeydi, aynı şekilde koridora şöyle bir göz geçirdikten sonra arkadaşlarına döndü.

"Tamamdır, bugün hepimiz kutsal bir görev için toplanmış bulunmaktayız. Sekize kadar öğretmenler uyanmadan ve sınıflar dolmadan bu işi halledebilir isek bugün sağlam eğleneceğiz. Tetsutetsu, Monoma uyuzuna planı ağzından kaçırmadığın ve bize yardım ettiğin için sana ayrıca teşekkürler, adamın dibisin."

Tetsu gözlerinde yıldızlarla mor saçlı oğlana bakıyorduysa da kimse şaşımamıştı. Shinsou'nun kahraman programına transferi gerçekleştiğinde Tetsu ve Kirishima'yı gaza getirmek için gereken anahtar kelimenin 'adamsın' olduğunu öğrenmesi üç gün bile sürmemişti. Denki, Shinsou'nun istese sınıfı parmağında oynatabileceğini de biliyordu, hani, oğlanın zaten olayı beyin yıkamak olunca belkide bunu beklemesi gerekirdi. Cidden nadiren de olsa, gerçek ötesi derecede uykusuz ve huzursuz olduğu günlerde gücünü fark etmeden arkadaşlarının üstünde kullanabiliyordu ve sonuçlarında hep kendini yerde gülme krizlerine girerken bulmuştu.

Mina bir yandan omzuna yaslanırken boştaki eliyle de gözlerini ovuşturuyordu, ceketi ütü yüzü görmemişti, hoş, sahi Denki daha uyanık ya da düzgün bir durumdaydı ya. Karşısında duran ve hafif ayakları üstünde sallanan Hanta'ya özür diler bir bakış attı, karşılığında ona dişlerini gösteren bir sırıtış yollayan oğlanı yine atraksiyonlarından birisine sürüklüyordu, en azından bu sefer suçu yarı yarıya Shinsou'ya yükleyebilirdi.

"Tetsu, poşetlerden birisini alın ve Ashido ve Sero ile koridorun öbür ucundan bebekleri dizmeyi başlayın. Kirishima, Kaminari ve ben de bu uçtan başlayacağız, ortada buluşalım. Üç saatimiz var." Bakugou'nun canlılığını prenses uyku düzenine yorabilirim ama asıl Shinsou'nun sesi nasıl bu kadar ayık çıkıyor, bu çocuk ne içiyor ya da çekiyor? Ayrıca, Denki emin olabilir ki LOV'dan önce ölümleri Aizawa-Sensei'nin elinden olacak.

Bakugou sesli bir şekilde meyve suyunu içmeye devam etti, Eijirou'yla göz göze geldi ve dolaplardan birisinin dibine çömelmeyi seçti, telefonunu da cebinden çıkarmıştı. Eijirou sürüklediği poşeti bırakarak arkadaşına dudaklarını büktü. Denki, Midoriya dışında Bakugou'ya Kacchan diye seslenmiş ve hayatta kalmış tek kişi olabilirdi ama ayaklı patlayıcıya cidden nazı geçen açık ara sadece Kirishima'ydı.

"Bakubro, cidden sırf oturup izleyecek misin?" Asıl soru, Eijirou'nun yavru köpek bakışlarını görmezden gelebilmesi? Nasıl?

"Kiri, zırlama. Bunları videoya çekmek istiyordun, değil mi?" Her şey çok açıkmış gibi bir ifade ile elindeki telefonu yüzlerine salladı, konuşmaya devam etti. "Şimdi kes mızmızlığı, işe başlayın." Bakugou Katsuki, tescilli saatli bomba ve sinir küpü, aslında gizlice sınıfın annesi. Ha, bir de, sizi seviyorsa —kendi korkutucu standartlarında— size hakaret eder ama devamında kulak zarınızı patlatmaz. Normal iletişim yollarından tek farkı Denki bunu uzun yoldan öğrendi.

Hitoshi, bardak setlerinden birisini ambalajından sıyırdığında ve cırtlak kırmızı ilk plastik bardağını eline aldığında sırıtışına engel olamadı.

Koltuk altına sıkıştırdığı setten çıkardığı bardakları, duvar kenarından başlayarak dikkatli bir şekilde dizmeye konulduğunda göz ucuyla Kaminari'nde öteki kenara başladığını görebiliyordu. Her köşeye bir eleman mantığı temelinde oldukça pratik ve olayı kontrol altında tutmak için basit bir yöntemdi.

Sarışın oğlan belki de fırça yemekten korkuyor ki, arada sırada şöyle bir Hitoshi'nin diziş şekline bakıyor, kendi sırasında ufak tefek ayarlamalar yapıyordu. Göz altları, saçlarına yakın bir tona bürünmüş oğlan ile göz göze geldiğinde ise yüzüne aptal bir gülümseme yerleştirmiş ve tutmakta olduğu seti bir anlığına yere bırakarak iki yumruğunu da havaya kaldırmıştı. (Bu hareket belkide sözde Hitoshi'ye özel ve ifaden de olsa Kirishima ve Mina da Kaminari'yi takip etmekte gecikmemişti.)

Bakugou'nun "Çalışsanıza lan, köleler." deyişi ve Kirishima'nın ensesine bir bardak atması ile suratını buruşturmadan edemedi. Kirpi çocuk sırf nefes alıyor dahi olsa Hitoshi'nin içinde bir göz devirme isteği doğuyordu, bu hissin karşılıklı olduğunu da varsayabilirdi.

Onun yanında dizlerini kendine doğru çekmiş, sırtını metal dolaplara vermiş olan Jirou da gözlerini önündeki fasikülden çekmeden muhabbete dahil olarak "Evet, onun dediğinden," diye genel bir el hareketiyle yanındaki oğlanı işaret etti. Hitoshi ikiliyi görmezden gelmeyi tercih etti, o sıra Kaminari ise bu sürpriz ittifaka karşılık yılın hayal kırıklığını yaşıyordu.

"Jiro-chann, bunu bana yapamazsın, biz yakın dostuz?" sarışın oğlan yakındı, kızın adını uzatmış, sesini dramatik bir şekilde yükseltmişti.

"Oh, ama yapabilirim, ve yaptım?"

Denki dudaklarını büktü, başarı olasılığının eksilerde olduğu yavru köpek bakışlarını yanındaki mor saçlı oğlana çevirdi. Bahsi geçen arkadaş ise bir kaç adım geri atmış, bileğine geçirdiği küçük poşetten daha çok bardak çıkarıyordu; yüzüne dahi bakmamıştı. "Shinsou," Bu yakarış, oğlanın isminden çok Denki'nin ebedî isyanlarından biri. "Bir şeyler yap. Jirou yine acımasızca davranıyor."

"Birisi bizi basarsa kıçımızı kurtaracak olan kişi o, kıza bulaşma, Kaminari." Haklıydı da, Jirou bir yandan elindeki manga fasikülünü karıştırırken —Bakugou, önündeki One Piece sayısı kesinlikle ilgisini çekmiyormuş gibi davranıyordu ama başını fark edilir bir şekilde yanında oturan kıza dönmüştü— bir yandan da jaklarından birisini duvara bağlamıştı. Sonucunda, herhangi birisi 2-A'yı iş üstünde yakalayamadan onlara haber verecek bir elemanları vardı. Denki buna karşılık azarlanmış bir çocuk gibi üfledi (Ki olan da zaten buydu) ve çömeldiği yerden cırtlak kırmızı, plastik bardaklarını dizmeye devam etti. Çoğunlukla işlerine fazlasıyla yoğunlaşmış gruptan ses çıkmıyordu çünkü ne kadar geçe kalırlarsa o kadar işi bitirmeden basılma riski altına gireceklerdi.

Eiji ve Tetsu bir noktada saçma bir kaç şaka patlattı, bu Denki ve Hanta'yı kıkırtılara boğunca açma kapama düğmesine basılmış gibi herkesi bir hareketlilik bastı. (Gün içerisinde uykusuzlukları ders performanslarına yansıyacak olsaydı zaten o zaman ortada büyük bir sorun var demekti.) Hafiften ortada bir sohbet dönmeye başladığında Bakugou 'Özür dilerim ama zırvalıklarınızı duyamıyorum' diyerek işitme cihazını kapatmış, yüzünde huzura ermiş bir ifadeyle okuduğu şeye dönmüştü. Hanta ve Eijiro, Denki'yi duvara bantlayıp bantlayamayacakları üzerine bir tartışmaya girdi, ve konu Mina'nın Tetsu'ya kullandığı rimel markasını sormasına kadar dağıldı. Lakin muhtemelen Shinsou'yu şaşırtacak bir şekilde koridoru yarılamaları bir buçuk saat dahi sürmemişti, oğlan etrafındaki şamataya bir şey demeden çöktüğü noktadan etrafına bardakları dizmeye devam ediyordu.

Denki havanın giderek aydınlandığının farkına kapısı aralık sınıftan koridora sızan ışıkla vardı, ciddi ciddi yetişeceklerdi. Aizawa-Sensei derse beş dakika kalana kadar taş çatlasa ortaya çıkmazdı lakin diğer öğretmenler tarafından yakalanma konusunda kendilerine o kadar da güvenmiyorlardı. Hey, sonuçta tüm olay herkesin bunu görmesi, değil mi? Monoma'yı kudurtacağız, devamında yanlışlıkla Iida'ya da kalp krizi geçirtme ihtimalimiz var ama bu ufak bir fedakarlık. Saat sekize yarım, dersin başlamasına bir saat kala herkes iyiden iyiye işe dalmıştı, tabi bu ortada dönen muhabbete engel değildi.

Jirou elindeki fasikülünü aniden kapattı, susmalarını işaret edercesine işaret parmağını dudaklarına götürdü ve hala goygoya devam eden kırmızılı çocuğun da dikkatini çekebilmek için parmaklarını şaklattı. Yanındaki patlayıcı oğlan da merakla işitme cihazını yeniden açmış, arkadaşına bakıyordu. Shinsou dahi Jirou'ya döndü "Şşşşt, bir susun be. Duyduğum şey sanırım," Kız yanağını duvara yasladı, kaşları çatıktı. Bu kadar çabuk planın suya düşeceğini düşünmüyordum, tüh be.

"Kan-Sensei'nin sesi? Hay şansımızın içine, bu adam bizden nefret ediyor."

"Vlad King? B'nin sınıf öğretmeni? Hassiktir." Açıklama için teşekkürler, Bakugou.

Tetsu buna karşılık somurtmuştu. "Kendi adınıza konuşun." Hanta ensesine bir tane geçirdi, devasa oğlan ensesini metalle kaplamayı akıl edemedi. Jirou ve Bakugou aynı anda ellerini yüzlerine yapıştırdılar.

"Bu kata çıkacağını sanmıyorum ama... öğretmenler odasına geçiyor gibi? Hareketi kesti." Jirou sonunda başını onlara döndüğünde göz ucu ile Shinsou'nun tuttuğu nefesi bırakışını izledi. Herkes mesajı almış olacak ki koridor sabahın başlangıcındaki sessizliğe gömüldü. Ha, Denki'nin karnının gurultusu haricinde. Sarışın yemin edebilirdi ki gözleri de, aç karnı da, beyni de yanıyordu. Eijirou sırtına hafifçe vurdu, sivri dişlerini gösterecek bir şekilde gülümsedi. Kirishima'yı Koruma Derneği'nin sadık üyesi Denki arkadaşına bi' düştü tabi. Bu tescilli günışığına düşmeyen yoktu ki. (Bakugou'dan dahi bunun doğruluğunu kanıtlayabilirdiniz.)

"Şu işin içinden sağlam çıkarsak var ya söz, kahvaltını ben ısmarlayacağım oğlum." Jirou ile uyumlu gerdanlıklar aldıklarında bu kadar mutlu olmamıştı lan.

"Allahın malları ikiniz de kahvaltı etmeden geldiniz değil mi?" dedi kahvaltı anlayışı granola barları ve kahveden oluşan mor saçlı oğlan.

"Shinsou, bazılarımız uyku denen bir şeyin varlığından haberdar oldukları ve sabahın köründe uyanamadıkları için senin seviyene çıkamıyorlar, biraz merhametin olsun be."

Şans eseri bir şekilde Vlad King'e yakalanmamalarının üzerine grup tekrardan hızlı bir şekilde bardakları dizmeye koyuldu. Hitoshi bazen Kaminari'nin esnediğini duyar gibi oluyordu ancak buna pek aldırış etmemişti.

Bardakları oldukça hızlı bir şekilde dizmiş oldukları söylenebilirdi ancak son yirmi dakika oldu olmadı herkesin hareketleri bir yavaşlamıştı, mor saçlı oğlan konu hakkında yorum yapmamayı yeğledi. Kafasını kaldırıp bunun asıl nedeni olan, hala kıkırdamayı kesmemiş Bakugou ve Kirishima'yı uyarmak yüzünün dibinde bir patlamaya ve daha büyük bir gecikmeye sebep olabilirdi. Teşekkürler, ama Hitoshi kaşlarını tutmayı yeğlerdi.

Bakugou sol elinde telefon kamerasını tutarken sağ eliyle ise yanında duran poşetin içindeki teker teker bardakları çıkarıyor, kendisinden iki adım denilebilecek bir uzaklıkta olan Kirishima'ya kendisinden beklenmeyecek bir sakinlikte bardakları fırlatırken kırmızı saçlı ise, oğlanın her bir bardak atışında ona dişli bir gülümseme bahşediyordu.

('Mor lahana kafalı bir herifin bana bardak dizdireceğini sanıyorsanız çok yanılıyorsunuz.' Oh, sıkıntı değil Bakugou. Kirishima'mız bunun için var.)

Tetsutetsu'ya gelirsek, kendi payına düşen tüm bardakları dizmiş, Jirou'nun ona bir kaç dakika önce uzatmış olduğu kulaklıktan kızla beraber bir köşede müzik dinliyorlardı, Jirou'nun önündeki manga fasikülü kapalıydı.

Yanındaki sarışın oğlan duraksamış, —sessizce diğerlerini izlediğini fark etmiş olacak ki— Hitoshi'nin elinde gevşekçe tuttuğu plastik bardağı almış ve simetrik bir şekilde mermer zemindeki diğer türdeşlerinin arasına yerleştirmişti. Tekrar doğrulduğunda ve vücudunu kendisine döndüğünde, Kirishima'nınkiler ile yarışır bir gülümseme yayıldı yüzüne, Hitoshi'nin midesi saçma sapan bir kaç takla attı. "Eğlendim..." dedi Kaminari sonunda oflayarak.

"Tek başıma tabi, sen pek konuşmadın çünkü."

Hitoshi sonunda yere çömeldi ve sırtını duvara yasladı, hafifçe gülümseyerek. "Ben de eğlendim aslında." Sesi kısıktı, sanki pek de kabullenmek istemediği bir şeyi itiraf ediyormuşçasına.

"Babamın sura—"

İzuku, suratındaki gergin gülümsemeyle etrafa bakınırken durumu kendinden çok da farklı olmayan kahverengi saçlı kız da kapının girişindeki bardakların birkaç adım gerisinde durmuş ve kafasını sağ tarafına yatırarak kendilerine en yakın olan ikili Hitoshi ve Kaminari'ye şaşkınlığın da verdiği etkiyle oldukça kısık bir ses ile "Bu ne?" diye sormuştu. Jirou, kulaklığını çıkarırken "Hay aksi..." dedi, gülmemek için kendini zorlarken. "Benim hatam." Tetsu arkadaşına ihanet etti, kendi kulaklığını çıkararak kıkırdamaya başladı.

Denki, bir kapıda dikilen arkadaşlarına bir de Shinsou'ya baktı, elini mahçup bir şekilde boynuna götürdü, durumu asıl açıklaması gereken salak susuyordu da şanslarına Eijirou kollarını iki yana açmış ve yarı bağırır yarı fısıldar bir şekilde sınıf arkadaşlarını selamlamıştı.

"Midoriya, Uraraka-chan! Günaydınlar, partiye hoşgeldiniz! Gördüğünüz sanat eseri Aizawa-Sensei'nin canını burnundan getirme seansı cilt elli sekiz filan." Denki ekledi. "Shinsou'nun asi ergenlik krizi tutmuş da."

"Vay anasını." asıl, 2-A'nın problem çocuğunu etkilediyseler vay anasını.

Midoriya ve Uraraka, içeri adımını tam atmış ya çığlıyı basacak ya kendinden geçecek olan Iida'yı iki kolundan tutarlarken Jirou kulaklıklarını sardığı yerden atılmıştı.

"Iida-kun, kısa ve net olacağım, SAL BİZİ de şurada saçma sapan bir işi de boğazımıza basılmadan yapalım. Sadece, sınıfa geçin, koridoru görmemiş gibi davranın? Lütfen."

Oğlan kem küm etti, muhtemelen devreleri de yandı, tam havayı doğrarmış gibi konuşmaya başlayacak iken arkadaşları onu tuttukları gibi sınıfa soktular. Bahsi geçen Shinsou bakışlarını kol saatine çevirdi, ders zilinin çalmasına yirmi dakika kala, kapıdan içeri giren her öğrenciyi yaygara koparmadan içeri tıkmaları gerekiyordu. Zeminde sadece ayak basılacak boş yer kaldığında (Son bardağı dizen kişi kendisiydi. Ulusal gurur kaynağı, Kahraman ajanslarına yolladığı öz geçmişinde altını simli kalemlerle çizeceği yegane başarısı. Başbakan yeni otoyol açarken bu kadar gurur duymuyordur.)

Shinsou ellerini beline koydu, merakla onu izleyen arkadaşlarına döndü, onun da diğerlerininki gibi ütü yüzü görmemiş üniforması ortamın kaotik havasını tamamlıyordu. On kupa kahveye ve minimum yirmi dört saatlik bir uykuya ihtiyaçları olan liselilerdi, tabi bu sırayla değil. Çocuğun arkadaşlarına yönelttiği tatmin olmuş sırıtış tam bir gülümseme değildi belki ancak Denki mor saçlının nadir tebessümlerine birer hazine gibi davranmasını öğreniyordu.

"Herkes sınıflarına geçene kadar bir tek bardağın dahi devrilmediğinden emin olmalıyız. Jirou, durumumuz nedir?"

"Sekize dört var, dersin başlamasına yarım saat kadar kaldı. Todoroki-kun binaya yeni girdi gibi duruyor. Kodai-chan ve Kendo'nun da buraya varması uzun sürmez. Ayrıca hareketlilik arttı, elinizi çabuk tutun da ıvır zıvırı kaldıralım."

"Siz ekstralar bu işi kesin yüzünüze gözünüze bulaştıracaksınız aha şuraya yazıyorum. Her neyse, birilerini susmaları için tehdit edecek birisine ihtiyacınız olana kadar, ben sınıfta olacağım." Bakugou bağdaş kurduğu zeminden kalktı ve üniformasını silkeledi, Eijirou'ya Denki'nin duyamadığı bir şeyler (muhtemelen kayda aldığı sirk gösterisi hakkında) fısıldadıktan ve  klasik homurtularından birisini çıkarmakla yetindikten sonra elleri çuval gibi duran pantolonunun ceplerinde sınıfa geçti.

Tetsutetsu, çevirdikleri haltı koridoru gören 2-B'ye; Eijirou ve Mina 2-A'ya açıklayana kadar da canları burunlarından gelmişti. Ha bir de bıraksalar Hanta, koridorda dönen olayı gram anlamamış olan Todoroki'ye eşek şakaları ve saçma salak işlerin güzelliğini üzerine minimum iki saatlik bir TedX konuşması verecekti. Monoma, ondan beklendiği gibi bir çirkinlik çıkarma potansiyeline sahipti ama gümüşi saçlı oğlanın bakışları ile susmuş, Kendo'nun yakasından çeke çeke kendisini sınıflarına sürüklemesi sonucu atlatılmıştı. Ayrıca Bakugou'nun tehditte yardım teklifini yürürlüğe koymuş olsalar Shinsou bir kaç duvarı patlatmalarından endişeleniyordu, ki endişelenmekte sonuna kadar haklıydı da.

Shinsou'nun Genel Çalışmalar Bölümü'nden bir arkadaşı Momo'ya benzer, temelinde simyaya dayalı bir yaratış gücüne sahipti ve dizdikleri bunca bardağı toplayıp sonunda oğlana (Sanırım soyadı Katakuri'ydi? Devasa, mochi bağımlısı pembe saçlı bir çocuk. Denki hafızasına güvenemiyordu.) götürmeyi planlıyorlardı. Sonucunda, bunca plastiği ziyan etmeyeceklerdi. Hanta, ilk başta Beer Pong oynamayı önermişti ama Eijirou yurda alkol sokamayacaklarını ve diyelim ki başarsalar bile bile bu kadar bardağı bitirmeden rahat komaya gireceklerini ve Bakugou'nun da onları kenarda köşede ölüme terk edeceğini arkadaşının kafasına bir türlü sokamadı.

'Son kere söylüyorum Sero, Beer Pong oynamıyoruz!' Açıklama için teşekkürler, Bakugou. Yine.

Koridor boşaldıktan sonra, Denki sınıf kapısından bardaklara selam durdu, hatta Jirou arkadan UEFA Açılış Töreninin şarkısını bile açmıştı. Kimse inkar edemez duygusal bir andı, Tetsu ve Eijirou gözlerinde yıldızlarla elmas sertliğindeki yumruklarını tokuşturmuşlardı. Shinsou da bir tane geçirdi Denki'nin kafasının ardına kendi aferin deme stilinde. Bakugou'nun 'Bi' oturun oturduğunuz yere yeter lan!' diye bağırışı ve gürültüyle Midoriya'nın yarı anlaşılır mırmırları duyulur gibi oldu.

Efendim eninde sonunda Shinsou, Denki'nin önündeki sıraya tam geçti vay ulan hallettik bu işi diyecekken ilk önce boğuk bir bağırış, sonra da yüksek bir KÜT ses koridorda yankılandı. Ardından, uzunca ve uyku sersemi bir bağırış ki şöyle gidiyor.

"HITOSHIII !!"

Aha.

Oğlanın duyduğu ses ile midesi kasılırken — kesinlikle korktuğundan ötürü değil— oturacağı yerde ayağa geri fırladı. Özünde kendisi de bir insandı ve irkilmiş olması normal değil miydi? Olayların böyle gelişeceğini başından beri tahmin ediyordu ise de o anın gelmesi çocukta bir tetik etkisi bırakmıştı. Gurur, üstünde pek (hiç) düşünülmeden alınan kararlar ve temeli olmayan baba oğul kavgaları onu, o da arkadaşlarını buraya sürüklemiş bulunmaktaydı. Hitoshi pek sebebini de anlamadan kıkırdamaya başladı, Kaminari arkasından kahkahasını bastırmaya çalışırken 'püfht' tarzı bir ses çıkardı, Izuku ise bu ani gürültü ile elini damağına götürmüştü.

Tüm sınıf koridoru bir örtü gibi kaplayan kırmızı bardakların varlığından haberdardı ve dışarıdaki yaygarayı muhtemelen kısa bir sürede buna bağdaştırabilmişlerdi. Bir uğultu şeklinde sınıfı kaplayan gürültünün ortasında Hitoshi ise hala ayakta dikiliyordu. Hafifçe arkasına döndü, çoktan ona bakmakta olan yegane suç ortağı Kaminari ile göz göze geldi. Sarışın oğlanın gözleri nemliydi, yüzü hafif bir kırmızıya bürünmüştü ki ruh hastası gibi gülme krizine girdiği belli oluyordu ve daha dışarıda kıç üstü yere yapışanı da —herkesin tek bir tahmini olsa dahi— görmemişlerdi.

Var ya, kimsenin kafası iyi değildi.

Adının bağırılışını duyalı bir dakika dahi geçmeden, Bakugou ayağıyla zemine iki kere vurdu ve yaygarayı bir nebze olsun bastırdı, gözlerini meydan okurcasına kendisine dikti.

"Hasar kontrole hangileriniz gidiyor? Herhalde ele başınız sevgili babasıyla yüzleşmekten korkmayacaktır?"

Bakugou siktiğimin Katsuki'si bir gün elinde kalacak ve sokak kedileri gibi birbirine tıslayan bu iki çocuğu birbirlerini öldürmekten kimse durduramayacaktı. Ashido, belkide aynı soruyu biraz daha nazikçe sormaya hazırlanıyordu ki koridordan Kan-Sensei'nin bariton kahkahası yankılandı. (Hitoshi, Bakugou'yu öldüremeden babası onu öldürecekti.)

Hitoshi kendini ilk toparlayan olmuştu, Kaminari ona attığı bakışı anlamış olacak ki sandalyesini sürüyerek geriye çekti ve ayağa kalktı. Ardından Kirishima'da "Erkek adam sorumluluktan kaçmaz!" diyerek dramatik bir şekilde ikisinin yanında bitmişti. Bacak bacak üstüne atmış, onları izleyen Jirou, Kaminari'nin gözlerinin içine alacı bir sırıtış ve imalı bir ifade ile bakarak "He ya, erkek adam." diye tekrarladı. Hitoshi Kaminari'yi yutkunurken buldu. Sarışın oğlan gergin bir ifadeyle ellerini salladı, hafifçe yanaklarına vurdu. Arkadaşından istediği tepkiyi alan Jirou tatmin olmuş bir şekilde sandalyesinde arkasına yaslandı.

"Bu baskı bana çok fazla abi." Aynen Kami, aynen.

Ashido ve Sero da onları takip etmeyi teklif etse de Kirishima arkadaşlarını ikna etmede oldukça hızlı ve bu sorumluluğu üstlenmekte aptalca kararlıydı. Hitoshi, kırmızılının belkide kendisine gereksiz gelen ama temelinde iyi niyetli cesaretine saygı duyuyordu. Bakugou ise "Erkek kelimesinin anlamını daha ne kadar değiştirebilir diye merak ediyor ve hayretler içerisinde yalnızca izliyorum." demek ile yetindi, yerinden kalkmaya tenezzül etmemişti. Arkasında oturan Izuku ise arkadaşının gaddarlığın altını çizdi ve Hitoshi'yi şaşırtan bir şekilde bu işten bir de tek parça ayrıldı.

Bu garip ikiliyle ilk tanıştığında, Bakugou'nun şu anki halinden beter bir kuduz gibi davrandığını hatırlıyordu ve Hitoshi'nin bile kalbini kazanan çimen saçlı çocuğun hayatını cehenneme çevirmeye yeminli gibiydi. Sınıf arkadaşlarının birbirini öldürmediğine sevinse mi bilemedi, son uyku kalıntılarını üzerinden silmek istermişçesine yüzünü şöyle bir ovuşturduktan sonra arkasından gelen Kaminari ve Kirishima ile koridora, kendi yarattıkları savaş alanına ilk adımı attı.

Kaminari Denki, kendini şanslı birisi olarak sayabilir miydi artık sorguluyordu.

Kırmızılı oğlan onu cesaretlendirmek ister gibi, omzuna bir kaç kere vurmuş, sonra da kendi yumruklarını birleştirmiş ve klasik pozu ile beraber Shinsou'yu sınıftan dışarı takip etmişlerdi.

Kan-Sensei, sınıf öğretmenlerini bir yandan ayağa kaldırmaya çalışıyor, lakin bu cüsseli adam meslektaşının yanında sırıtışını saklamakta pek de parlak bir iş çıkaramıyordu. Aizawa-Sensei'nin doğrulduğu yerin çevresindeki bardaklar devrilmiş, besbelli üstüne düşmüş oldukları bükülmüş ya da yamyassı olmuştu. Hemen ayağının altında cırtlak sarı uyku tulumu yatıyordu ki adam sevgili tulumunu yerden kaldırmakta ve suratında Denki'nin kabuslarına girebilecek bir ifadeyle üçüne doğru dönmekte çok gecikmedi. Kan-Sensei mesajını almış olacak ki meslektaşına sessizce sabır diledikten sonra 2-B'nin kapısının ardında kayboldu. Denki, göz ucuyla aralık kapıdan öğrencilerin koridoru gözetlemeye çalıştığını görebiliyordu. Kapı ise sınıfı susturmak amacıyla şiddetle kapatılmış olmasaydı, Tetsutetsu'nun da çoktan koridora fırlayacağı kesindi.

"Şu saçmalığı," Öğretmenleri boştaki eliyle genel olarak tüm koridoru işaret etmişti. "açıklama girişiminde bulunacak mısın?"

"Bunun benim işim olduğundan nasıl bu kadar eminsin diye sorardım ama evet haklısın, kesinlikle benim sanat eserim. Eğer çok değerli sizler de açıklama izin verecek olursanız, her şey resmen gözüm gibi sevdiğim kedili kupamı canice yok etmen ile başladı ve—"

Zaten olduğu yerde duramayan kırmızılı dayanamadı, arkadaşının lafını kesti. "Aslında Sensei, işe üçümüz de giriştik, yani tüm kabahat Shinsou'da değil." Denki de nereden gelen cesareti bilinmez, arkasından atılmakta gecikmemişti. Asıl endişelendiği nokta, baba oğul ikilisinin karşılıklı bakışları ve koridorda elle tutulur raddedeki gerginlikti.

"Sadece, zararsız bir şakaydı?" Ki sesi azıcık cırtladıysa kime ne. (Buradaki adamlık rolünü Eijirou üstleniyordu, Denki değil.)

"Evet Kaminari, zamanınızı çalışmalarınız ve yazılı dersleriniz yerine nelere ayırdığınızı görebiliyorum." Tamam, acıttı. "Sebep olduğunuz dağınıklığı toplayana kadar derslere katılamayacağınızın farkındasınızdır ve sizden başka buna karışan bir öğrenci varsa, şimdi söylemenizi öneririm." Bu, aslında beklediklerinden daha sakin bir tepkiydi, yine de öğretmenlerinin daha az sinirli olduğu anlamına gelmiyordu. Bir ihtimal, sabahın ve haftanın son gününün de verdiği bıkkınlık ile bu saçmalıklara uğraşamayacağı kararına varmıştı.

Aizawa-Sensei, umursamadan bütün bir sınıfı okuldan atabildiği günleri özlüyor olmalıydı. Çehresini ve sinirli bakışlarını bir nebze örtmekte olan kuş yuvası saçları ve koltuk altına sıkıştırdığı parlak sarı uyku tulumu ile öğretmenleri, yabancı gözlerde bir parça komik bir izlenim bıraktığı halde, sarışın oğlan bu kampüs sınırlarındaki ciddiye alınması ve korkulması gereken yegane kişinin bir Aizawa Shouta, iki Toshinori Yagi olduğuna inanıyordu.

Kendi sınıflarının gürültüsü ve B'den belli belirsiz duyulmakta olan Vlad King'in sesi dışında, koridorda rahatsız edici bir sükunet oluşmuştu. Muhtemelen başından beri farklı bir cevap beklemeyen öğretmenleri iç geçirmek ile yetindi, —yüzlerine birer hayal kırıklığısınız deseydi de olurdu, cidden— geçişini engelleyen bardakları hafifçe tekmeleyerek 2-A'nın kapısına ulaştı, sınıfa girmeden önce son kez arkasına döndü ve bu sefer sadece oğluna hitap etti. "Hitoshi, öğlen arasından sonra seni öğretmenler odasına bekliyorum."

Mor saçlı oğlan sonradan kesinlikle bunu inkar edecek olsa da, arkadaşının bariz bir şekilde irkildiğinin farkına varmıştı. Shinsou başını hafifçe iki yana salladı, "Pekâlâ." dedi ve ortam daha da gerilmeden şükürler olsun ki Aizawa-Sensei sınıfa girdi. Bir asır geçmiş gibi gelse de, Eiji'nin telefonuna göre ders başlayalı sadece dört dakika olmuştu.

Sonucunda üç oğlan da kendilerini ilk başladıkları noktada, koridorda kırmızı bardaklarla baş başa buldular. Denki'nin telefonu bir şekilde on dakika geçmeden Eijirou'nun yerde çömelip çocukları gibi kucakladığı bardaklarla verdiği pozlarla doldu. Shinsou hiçbir şey olmamış gibi eline geçen her şeyi çöp poşetine tıkmaya başlamış, hatta arkadaşlarının saçmalayışlarına karşın donuk bakışlarını korusa da dudakları kıvrılmıştı. (Kesinlikle yanlış hissettiriyordu. Bakugou'nun yok yere size gülümsemesi gibi. Bir, zaten baştan imkansız. İki, cidden endişe verici.) İçeride devam eden derslerden dolayı bir şamata çıkarttıklarından da değil fakat amaçlarına ulaştıktan sonra, mor saçlı çocuk tökezlemiş gibiydi.

Üç saatte, bir düzine elemanla yarattıkları rönesans tablosunu üç kişi toplamaları ve poşetleri doldurmaları var yok iki ders sürmüştü. Eijirou tam son poşetin ağzını bağlamış yere çökecek iken Tetsutetsu beklendiği gibi zil çaldığı gibi koridora fırladı, yanlarına koştu ve neredeyse çaktığı beşlikle Denki'nin kolunu koparıyordu. Çoğunlukla gücününün sınırlarını aştığında beliren alev aldığı hissi, şimdi oğlanın zavallı avuçlarında toplanmıştı.

Todoroki, aynı şeyi Endeavor için de yapıp yapamayacaklarını sordu. Midoriya arkadaşına karşı gelmedi.

Koridora çıkan birkaç meraklı kişi daha ilgiyle plastik bardaklarla dolu poşetleri sırtlanışlarını ve merdivenlerden inişlerini izledi. (Tetsutetsu ne kadar yardımda ısrar etse de Shinsou bu teklifi geri çevirmişti. Çelik oğlanın yurt binasına kadar onlarla gidip gelmesi ve gelecek derse geç kalmaması imkansızdı.) De Tetsutetsu ve Eijirou'nun çocuk oyuncağı gibi gösterdiği bu iş düşündüğü kadar kolay değildi. Denki bir yandan kendi yüklendiği poşeti yarı yerde sürüklerken bir yandan da uyudu uyuyacak olan ama keçi inadı ile gözünü dahi kırpmayan mor saçlı oğlanı sürüklüyordu.

Kampüste ne yaptıkları hakkında gram fikri olmayan Destek ve Genel Çalışmalar Departmanlarından öğrenciler tarafından garip bakışlar aldılar, poşetleri 2-A'ya ait yurt binasının girişine getirdiklerinde üçüncü dersi çoktan yarılamışlardı. Denki, Musutafu Üniversitesinin dahi bu kadar büyük bir kampüse sahip olduğunu düşünmüyordu, ve hatırlatmak gerekirse üniversitelerin ring servisleri dahi vardı. Kendisine soracak olursanız, büyük bir haksızlık.

Sonunda Eijirou sözünün eri bir şekilde ertesi ders başlamadan mutfakta herkese yetecek kadar omlet yapmayı başardı, Denki oğlanı iki gözünden öpecekti. Shinsou'yu direkt olarak kahve makinesine gitmekten vazgeçirdiler. Küçük başarılar, küçük başarılar.

Kirishima dördüncü derse girmeyi tercih ederken; Hitoshi ise, Kaminari ile İngilizce dersini ekmeyi seçmişti. Zaten öğleden önceki derslerin hiç birisine katılamamışlardı, bir tanesi daha ne kadar sorun çıkarabilirdi ki? Hayır, olay Yamada Hizashi'nin tüm ders boyunca oğluna atacağı endişeli bakışlardan kaçmak değildi. Tamam, kendini kandırmasına gerek yok. Öyleydi.

Okul binasının önündeki çimenlikle oturan ikili her türlü saçma konudan sohbet etmişti. Sarışın oğlan, Hitoshi'nin tersine karnı tok, hayattan memnun bir ruh halindeydi. Kesinlikle iple çektiği öğlen arasına dakikalar kala elini endişe etmeden sırtına atmış, insana kendini güvende hissettirecek bir gülümsemeyle ima etme nedir bilmeden direkt 'arkandayım koçum' diyerek aklından geçenleri açıkça belirtmişti. Komik olan, çocuğun vurdumduymaz, her işi şakaya vuran tavırlarının ardında Hitoshi biliyordu ki Kaminari sonuna kadar sözlerinde ciddi birisiydi.

Hitoshi, kendince babasından intikam aldığı bu 'küçük bir şaka' planın başındayken yanındaydı. Ortada herhangi bir planı yokken bile ve oldukça net bir şekilde ona yapışık bir arkadaşa ihtiyacı olmadığını, üzerine basa basa istemediğini söylerken de yanındaydı. Bir dönem önce, 1-A ile ilk kez karşı karşıyayken ve bakışların üzerinde olmasının baskısı altında ezildiği gün oysaki arkadaşlık konusunda kendini açıkça belirttiğini düşünmüştü. Omuzlarında kıvılcımlar dolaşan iki oğlan ise (ilk olarak yeşil, ve sonra yıldırımvari tonlarında) Shinsou Hitoshi'yi kollarından tutmuş ve kalabalığa sürüklemiş, kendisi dahi farkına varamadan problem magneti bu sınıfın parçası olmuştu.

Geçmişte yanında olmuş, şimdi ve gelecek zamanlarda da yanında olacağını söylemekten bıkmayan arkadaşına çevirdi yorgun bakışlarını Hitoshi, kendisini mahcup hissetmişti. Kaminari'nin onu neşelendirmek ve keyfini yerine getirmek için bir şeyler söyleyeceğini biliyordu, bir süredir arkadaşlardı ve karşısındaki oğlanı iyi tanıdığını düşünüyordu..

Tenefüs zilinin boğuk sesi duyuldu, öğrencilerin kafeteryaya doğru sürü halinde akın etmesi uzun sürmezdi. Mor saçlı oğlan çoktan binadan taşan gürültüyü duyabiliyordu.

"Gerek yok." diye mırıldandı Kaminari'nin de duyabileceği bir şekilde, sıcak elini Hitoshi'nin sırtından çekmedi.

"Bak," diye başladı Kaminari cümlesine, tonu her zamanki gibi hafif, neşeliydi. "Basit ama efsane bir şakaydı, tamam mı? Fikir babası sendin, gurur duymalısın. Sabah eğlendiğini görmek güzeldi çünkü yemin ederim Shinsou, profesyonel kahramanların bile senin kadar stres altında olduğunu düşünmüyorum. Uyku düzeni nedir bilmez birisin o derece ki başka departmanlardan seni tanımayan öğrenciler göz altlarına eyeliner çektiğini düşünüyor. Söylenti bile değil, herkesin sessizce katıldığı bir şey."

Pekâlâ, Kaminari'nin dudaklarından kesinlikle duymayı beklediği kelimeler dökülmüyordu. Hitoshi, arkadaşının açık sözlülüğüne karşı sırtını dikleştirmiş ve kaşlarını çatarak "Orada dur oğlum, bunları biliyorum da canice suratıma çarpmanın ne anlamı vardı ki şimdi?" diye sormuştu.

"Basit bir nedeni var, açıklamama izin ver." Bu sefer elini sırtından çekti, yüz ifadesi somurtan bir çocuğu andırıyordu. "Kaba olmak için söylemiyorum, gerildiğin zaman çevrendeki kişileri de geriyorsun. Olaylardan doğru dürüst haberi olmayan Midoriya bile bizi izlerken sağa sola olduğu yerde sallanıyordu."

Kaminari sol eliyle Bakugou ile beraber binadan çıkan yeşil saçlı oğlanı işaret etti ve haklıydı da. Izuku gerçekten de hala sallanarak yürüyor, garip bir şekilde dalgın duruyordu.

Hitoshi'nin "Sebebin ben olduğu ne mâlûm? 'Zuku hep gergin." demesiyle Bakugou'nun da yanındaki oğlana "Deku, düz yürüsene lan aptal herif!" diye bağırması bir olmuştu. Bakugou muhtemelen işitme cihazının ayarlarıyla oynamıştı çünkü normal halinden de yüksek bir sesle bağırmış, ondan hayli uzakta oturan ikili patlayıcı çocuğu rahatlıkla duymuştu. Kaminari tekrardan dikkatini kendisine çevirdi, hiç de şaşırmamış bir yüz ifadesiyle.

"Dediğin şeye inanıyor musun?"

"Hayır."

Ah, Kaminari Hitoshi'ye kendisini nasıl kötü hissettireceğini kesinlikle herkesten daha iyi biliyordu. "Gerildiğim zaman çevremdekileri de mi geriyorum gerçekten?" diye sordu hala inamıyormuşçasına.

"Abi, elim avucum ayağım her yerim ter oldu."

Hitoshi'nin kaşları sanki mümkünmüş gibi daha da çatıldı. Aksine sarışın oğlanın yüzüne daha nazik bir ifade yerleşti.

"Hey, kendi üstüne bu kadar gitme. Eminim Aizawa-Sensei seni sırf azarlamak için yanına çağırmıyor. Adam baban, bir kötü adam değil. İkinizin de biraz araya ve sağlam bir uykuya ihtiyacınız var sadece."

Çoğunluğun öğle yemeği için binayı boşaltması ile kendisinin de öğretmenler odasına yolu gözükmüştü. Hitoshi yorgun bir şekilde şakaklarını ovdu, dizlerinden destek alarak doğruldu ve hala çimenlerde oturan arkadaşına sessiz bir teşekkür ederek okul binasına doğru yola koyuldu.

&&.

Hitoshi nezaketen kapıyı tıklatmış tıklatmasına, ama bir cevap beklemeden usulca içeri girmişti. Beklediği gibi odanın ortasındaki koltuklardan birinde oturan babası dışında, öğretmenler odası alabildiğine boştu. Kollarını göğsünde birleştirmiş bir halde, tam olarak okula çocuğu yaramazlık yaptığı için çağrılan bir veli gibi. (Mükemmel.)

"Sabahki abartılı tepkini açıklar mısın? Bu sefer sakince Hitoshi." Karşısına oturduğu anda babası hiç gecikmeden konuya girince, oğlan da aynı şekilde düz bir şekilde yanıt verdi, ellerini kucağında birleştirmişti. Ne kadar diken üstünde hissetse de muhtemelen kendisinin aynısı bir çift yorgun gözün içine bakıyordu. "Sebebi? Son birkaç haftadır hiç olmadığın kadar gerginsin, etrafındaki herkes de senin kadar endişelendiriyorsun. Eri dahil. " Belki Hitoshi'yi her zamanki alışkanlıklarına yorabilirdi ama ev dışında küçük kızının son günlerde Mirio-san ve Izuku'yu daha çok arar olduğunun farkına varmamış mıydı?

Senden pek de bir farkım yok, Kaminari dahi beni bu konuda uyardı, sanırım farkına varsam da varmasam da seni örnek alıyorum. Hayır, bunu sesli bir şekilde söylemeyecekti.

"Babamla konuştunuz mu bilmiyorum ama ne oğluna nede kızına bir şey söylememekte ısrarcısın."

Shirakumo-san'ın devam eden davası yüzünden mi? Hala LOV'un peşinde olduğunuzu da biliyorum, ama tek başına çok fazla şeyi yükleniyorsun.

"Sonunda geçen hafta patladın, benim yüzüme? Sadece tezgaha bir kupa bırakmıştım. Bir kupa. Tepkin ise, o kupayı camdan dışarı uçurmak oldu. Yani hayır, abartanın ben olduğunu düşünmüyorum."

Karşısındaki adamın yavaşça ifadesinin yumuşamasını, çehresindeki gerginliğin bir parça dağılışını izledi. Belki de oğlunun anlatmak istediği şeyi anlamış gibi. Hitoshi bu sefer bakışlarını kucağına indirdi, öfkesinin ve adrenalinin de onu terk edişi ile, oğlan şimdi kendini babasının tepkisinden çekinirken bulmuştu.

Konuşmanın devamı bundan bir parça daha iyi gitti. (Hizashi biliyor. Evet, sen de karşılık olarak koridora bir ton bardak boca etmeyi seçtin. Yaratıcı bir fikirdi, inkar etmiyorum ama bir daha buna kalkışırsanız tüm sınıfı disipline gönderirim yani aklınızdan dahi geçmesin. Zil çalmak üzere, beden eğitimi kıyafetlerini al ve Ground Beta'da arkadaşlarına katıl, geri kalan dersleri savsaklamanızı istemiyorum.)

Hitoshi'yi şaşırtmayan bir şekilde, Kaminari'yi öğretmenler odasının kapısının önünde duvara yaslanırken buldu. Sarışın oğlan şarj kablosunu ağzından çıkarmış ve yüzünü Hitoshi'ye dönmüş, meraklı bakışlarla arkadaşından bir tepki bekliyordu.

"Birbirimizi öldürmedik." Bu cevap geldiğinde çoktan merdivenleri inmeye başlamışlardı, Shinsou şöyle bir arkalarında kalan odaya doğru başını çevirdi, ellerini ceplerine soktu ve cümlenin devamını getirmekle uğraşmadı. Denki ise gözlerinden hayali yaşları siliyordu. "Seninle gurur duyuyorum-" ve de karnına bir dirsek yedi. Ciddi olmak gerekirse, Shinsou'nun birkaç saat öncesine tezat düşük omuzları ve titremeyen elleri büyük derecede rahatlamasını sağlamıştı. Gelecek eşek şakası planlarını oğlana anlatmayı uzunca bir süre ertelemeyi not etti. Arkadaşının itirazlarına rağmen kolunu keyifle omzuna attı.

Günün geri kalanını şöyle özetlenebilir:

Denki'nin yine antrenmanda beynini haşlamasına ramak kalmıştı.

Eijirou ve Midoriya, Todoroki'nin sol tarafında yumurta pişirip pişiremeyecekleri üzerine ciddi bir tartışmaya girdi. Bahsi geçen oğlanın heyecanlı ikiliyi onaylaması üzerine en yakın zamana fazlasıyla bilimsel bir deney ayarlandı. (Todoroki-kun, hayır.)

Hanta, Mina ve Shinsou iki kere ayakta uyuyakalıyordu. Bir ara pembe ciltli kız Eijirou'nun omzunda uyuklamayı başardı da. Saydığından değil, daha fazla da olabilir. Özellikle Shinsou'dan bahsediyorsak.

Bakugou'ya One Piece'in son sayısını ağzından kaçıran Jirou, Aizawa-Sensei olmasa tüm arena boyunca kovalanacaktı.

Denki her zamanki gibi başarısız birkaç flört girişiminde bulundu, güldü, kötü espiriler yaptı ve günün sonunda soluğu ışıkları kısılmış salonda buldu.

Her cuma günü, herkesin sıfırı tükettiği akşamlarda 2-A, kendilerini salondaki büyük televizyonun başında toplanmış buluyordu. Alçak kahve masası her zamanki gibi kenara çekilmiş ve yer açılmıştı, arkadaşları çoktan battaniyelerini yere sermişlerdi. Şimdi fark ediyordu da, Aoyama, Hagakure ve Kouda'nın yüzündeki kağıt maskeler simli miydi? Bakugou sırtını kanepenin ayaklarına yaslamış, bacaklarını bacaklarının üstüne atmış olan Eijirou'yu umursamıyor gibi davranmıyordu. Satou ayaktaydı, taşıdığı tepsideki dumanı tüten kurabiyeleri grup arasında gezdiriyordu. Sarışın oğlan kendini cennette filan bulmuş olmaşıydı.

Sabahki maceralarından sonra yataklarına koşmayı yada bugünlük odalarında kalmayı tercih eden Mina, Hanta; Shouji ve Iida dışında (Tokoyami dahi Oijiro'nun kuyruğuna yaslanmış, halinden memnun görünüyordu) tüm sınıf bir şekilde televizyonun etrafına serilmeyi ve şaşırtıcı bir şekilde bu alana sığmayı başarmıştı. Karşısındaki tablo, Denki'ye devasa bir pijama partisini andırdı.

Midoriya hala gecenin filmini başlatmak için bilgisayarını televizyona bağlamak ile uğraşıyordu, Denki'yi görünce bir anlığına başını bilgisayardan kaldırdı ve gülümsedi.

"Kaminari-kun, hey! Tam zamanında geldin, bugün film seçme sırası Todoroki-kun'da. Daha başlamadık."

"Yine Karlar Ülkesini mi izliyoruz?"

Yarı beyaz, yarı kırmızı saçlı oğlan "Hayır, devam filmi yeni çıkmış." diyerek Midoriya'nın All Might desenli yastığının yanına serdiği battaniyesini şöyle bir düzelttikten sonra Denki'ye bakarak somurttu. Sessiz bir kural aslında, Todoroki'nin Disney filmlerine olan sevgisini sorgulamayın. Bakugou bile buna saygı duyuyor. Denki'nin filtre nedir bilmeyen ağzının suçu.

Kanepeye şöyle bir göz attığında Bakugou'nun hemen başucunda kirpiyi tekmelememek için bacaklarını yukarı çekmiş olan Jirou, kanepenin öbür ucunda ise başını kanepenin koluna yaslamış olan Shinsou oturuyordu.

"Benim için yer mi ayırdınız? Jirou?" Kız, arkadaşına 'yapma' dermişçesine bir bakış yolladı. "Yok, sanırım ağlayacağım." İkilinin ortasına hopladığında, Shinsou dalıp gittiği diyarlardan bir ayılır gibi olmuştu, olduğu yerde hafifçe doğruldu. Kıstığı mor gözleri karanlıkta laciverte dönüyordu.

"Sen öyle san, şarj kablosu."

Olağan laf atışı dışında ışıklar söndürüldüğünde ve film sonunda başlatıldığında, herkes sessizliğe gömüldüğünde mor saçlı oğlan ses çıkarmadan bacaklarını kanepe kolundan sarkıtmış, başını dizlerine koymuş ve o saniyede tekrar uykuya dalmıştı.

Tüm gece boyunca Denki, dizinin üstünde bir kedi gibi uyuyan oğlan sağolsun tam tescilli bir kalp krizinin eşiğinden dönmüş de olsa, Jirou ona karanlıkla bilir bir bakış atmakla yetindi. Zihninde çok büyük bir savaş verse de, çok geçmeden kendisin de başı yana yatmış, uykusuzluğuna teslim olmuştu.

Tüm sınıf, film bittikten çok sonra dahi olsa uyuyakalan ikilinin üstüne bir battaniye örterek onları hak etmiş oldukları bir uykuyla baş başa bıraktı.

Sabahleyin ortak mutfağın tezgahında Shinsou'yu kedili bir kupa bekliyordu.



ash & bee
©2020

11:56PM
word count: 6.7K

happy birthday,
kaminari denki

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top