×F6×
6.BÖLÜM
"Toprak?" Aceleyle yanında diz çöktüm. Sağ elinin işaret parmağında uzun bir yarık vardı. Diğer eli zaten bandajlıydı, bunu tamamen unutmuştum.
"Sorun yok." dese de canının yandığının farkındaydım.
"Bir bakayım." dedim ve yaralı elini avucumun içine aldım. "Keşke ben halletseydim! Turşuluğum yandı sanki." dedim endişeyle.
"Feriha tamam, germe beni." Bakışları aşağıdaydı. Karanlığı izliyordu. "Çok mu kestim?"
"Yoo, azıcık kanamış." dedim, evet yalan söyledim. Onu korkutmak istemedim.
"Neden bu kadar ıslak o zaman?"
"Gerçekten az kesilmiş. Hadi kalk da temizleyelim." Koluna tutup destek oldum. Ayağa kalktığında yerdeki bıçağı ayağımla kenara ittim.
"Kapak açılmayınca bıçakla gevşetmeyi denedim." Çocuk gibi açıklama yaptığını görünce çok üzgün hissettim. Tek başına olması çok tehlikeliydi.
"Tamam sorun yok, şimdi temizleyeceğiz." Bir kapıyı açtım, evimdeki sıvı sabunum gibi lavanta kokuyordu. Sanırım ilk denememde banyoyu bulmuştum. Işığı açıp terlikleri önüne koydum. "Giy hadi."
"Az önce duş aldım, ıslaktır yerler. Sen giy terlikleri." dediğinde etrafa bakındım. Küvet vardı, sanırım yerler bu yüzden ıslaktı. Eğilip çoraplarımı çıkardım. "Napıyosun?" Kolundan çıktığım için ne yaptığımı anlamış olabilirdi.
"Sorun çözüldü, giy hadi." Terlikleri ayaklarının ucuna getirdim. "Dikkatli ol ama, kayma." dedim ve güldüm. "Tutamam seni, düşme lütfen."
"O kadar kilolu muyum?" Terlikleri giydiğinde ben de banyoya girdim. Yer soğuktu. Neyseki ifademi görmemişti.
Görememişti.
"Hayır tabi ki, ben biraz zayıf olabilirim." Lavabonun önünde durduk. Suyu açtığımda yüzünü bana çevirdi. Duraksayarak ona baktım. Hüzünlü bakıyordu. Ben neden ona kıyamıyordum?
"Sana iyi bakmam lazım." dedi şakayla karışık gülümseyerek. "Ne de olsa sürekli beni kurtarıyorsun. Yemek de getirdin."
"Karşılık beklemeden yapıyorum ki." dedim usulca. Yaralı elini tutup suyun altına götürdüm. Biraz derin kesmişti ama bilmesine gerek yoktu. "Buz var mı?" diye sordum.
"Buzlukta var, kolum için almıştım geçen gün." Bandajlı bileğine baktım.
"Hala ağrıyor mu çok?"
"Hala ağrıyor ama azaldı şükür." Suyu biraz kıstım.
"Ben buzu alıp geleyim, kanını durdurur.
Kaşları çatıldı. "Hani az kesmiştim?"
"Şey, az kestin zaten. Bunun için seni tebrik edebilirim." dedim ve hızlıca banyodan çıktım. Mutfağa dönüp buzluğu açtım. Bir sürü dondurulmuş hazır yiyecek vardı. Hangi birini nasıl ayırt edip ısıtacaktı ki?
Mavi buz kalıbını alıp banyoya döndüm. Suyu kapatmış öylece dikiliyordu. Parmağından damlayan kanlar lavaboda kırmızı lekeler bırakmıştı. Başını yana çevirip bandajlı kolunu kaldırdı ve yana doğru uzattı. Seni arıyor Feriha!
"Geldim!" diyerek yanına gittim. Suyu tekrar açıp parmağını temizledim ve buzu üzerine koydum.
"Acıyor biraz." dediğinde başımı kaldırıp ona baktım. Alnına dökülen saçları hala nemliydi.
"Üzgünüm." dedim. Kaşlarını kaldırıp bana baktı; gördüğünü hayal ettim.
"Sen neden üzgünsün?" diye sorduğunda sessiz kaldım. Buzu çekip yarasına baktım, hala kanıyordu.
"Yara bandı ya da..." Yarasına bir kez daha baktım. Yara bandı yeterli olur muydu ki? "Pamuk var mı?"
"Koridorda ecza dolabı var." Buzu diğer eliyle yarasına bastırmaya devam ederken hızlıca koridora çıktım. Banyo kapısının hemen yanında, uzanabileceğim bir yerdeydi. Pamuk, tentürdiyot ve büyük beyaz sargı bandını alıp banyoya döndüm.
"Geldim. Hemen saralım." Buzu bir kenara bırakıp kanını bir kere daha suyla temizledim. Pamuğa biraz tentürdiyot sürüp yarasına bastırdım. "Tutar mısın?" Dediğimi sessizce yaptı. Bandı dişlerimle kesip parmağına dolarken elini çekti. "Umarım kanı durur. Gitmeden önce bir kez daha değiştiririm pamuğu." dedim.
"Teşekkür ederim."
"Ne demek, lütfen direkt salona geç tamam mı? Ben geliyorum." Başını sallayıp elini önüne siper etti ve banyodan çıktı. Aldıklarımı ecza dolabına geri koydum ve ellerimi yıkadım. Koridordaki parkenin üzerine damlamış kanı görünce hızlıca mutfağa gittim ve bir peçete ıslatıp önce koridoru, ardından mutfaktaki kanı sildim.
Turşuyu bez yardımıyla açıp küçük bir kaseye birkaç tane koydum. Saat geçiyordu. Muhtemelen ilaçlarını içmemişti. Bir an önce yemeği yemesi gerekiyordu. Kaseyi alıp salona gittim. Elleri kucağında öylece oturuyordu.
"Başla hadi." Aramızda boşluk bırakıp yanına oturdum. "Turşu da getirdim." Ayranını açıp önüne koydum. Yaralı elini uzatıp dürümü kavramaya çalıştı. Dökmemesi için ayranı kenara çektim.
"İkiye böler misin?" diye sordu bana uzatıp.
"İki tane aldım zaten ama aç değilim ben. Biri soğansız hatta, nasıl tercih edersen." Başını ısrarla iki yana salladı.
"Tek yemek istemiyorum. Lütfen bana eşlik et." Elini ona doğru iterek masadaki soğansız sürüme uzandım.
"Tamam, diğerini de ben yiyorum." dedim. Memnun bir ifadeyle dürümüne ısırdı. İşaret parmağı hafif havadaydı. Bir yerine zarar verme ihtimali her gün onunlaydı. Banyoda yere sabun düşürüp bulamasa, ayağı kayıp düşebilirdi.
Bu ihtimallerle nasıl yaşıyordu?
"Ayranı uzatır mısın?" diye sorduğunda bir şey demeden ayranını ona uzattım. "Yediğine emin misin?"
"Evet." dedim ve dürümden zoraki bir ısırık aldım.
"Dürümlerin parasını-"
"Lütfen." diyerek sözünü kestim. "Kahvaltıyı sen ısmarladın, unutmuş değilim."
"Sen de hayatımı kurtardın. Bu daha kıymetli." Dürümünü yemeye devam etti. Henüz yarısını bile yemediğim dürümü paketine sarıp sehpaya bıraktım. Karnım aç değildi.
"Yarın sana yemek yaparım." dedim. "İşten çıkınca hemen sana gelirim, yemeği yapıp giderim olur mu?" diye sordum. Yemeye ara verip başını kaldırdı.
"Bir yemeği iki gün yiyebilirim. Haftada üç gün gelsen yeter benim için." Cevap vermemi beklerken bana bakıyordu. Hiç göz göze gelmemiştik.
Bir gün gelir miydik?
"Tamam, anlaştık."
"Temizlik için gelmene gerek yok. Sadece yemek yeterli." Önüne dönüp dürümünün son kokmasını ağzına attı ve el yordamıyla sehpaya uzanıp çöpünü bıraktı.
"Nasıl istersen." dedim.
"Bu işlerden anlamam." diye mırıldandı. "Ne kadar maaş istersin?"
"Sonra da konuşuruz bunu, acelesi yok." dedim, başını hemen iki yana salladı.
"Olmaz öyle. Günlük 200 lira olur mu?" diye sorduğunda gözlerimi irice açtım.
"Saçmalama, haftada 600 çok fazla. Alt tarafı bir iki saat yemek yapacağım." İtiraz edecekken "Haftalık 200 olsun." dedim. Bana düz bir bakış attı.
"Asıl sen saçmalama. Hakkını ödeyeceğim, yoksa kabul edemem."
"Toprak şu an çalışmıyorsun zaten." dedim aniden. Gözlerini ellerine indirdi. İkisi de yaralıydı. "Yani elinde değil ama bunu düşünerek teklif vermelisin."
"Veremeyecek olsam teklif etmezdim." dedi bana bakmadan. "Param var dert etme. Biraz daha itiraz edersen saatine 200 veririm."
Ağzım şaşkınlıkla aralandı. "Yok yok tamam. Abartmayalım." dedim. Tepkisiz kalarak başını salladı.
"Anlaştık."
"Yarın görüşürüz o zaman." dedim ve çöpleri poşete doldurdum. Dürümü yarın akşam yerdim artık; Toprak'a yemek yaptıktan sonra.
"Gidecek misin?"
"Saat 10'a geliyor. Bir saate uyurum zaten." dedim.
"Tabi, yarın iş var."
"Sen de dinlen güzelce. Elini bir daha saralım istersen."
"Gerek yok, teşekkür ederim." dedi ve ayağa kalktı. Birlikte kapıya doğru yürürken banyonun önünde duran çoraplarımı aldım ve hızlıca giydim.
"Yarın akşam görüşürüz." dedim gülümseyerek.
"Görüşürüz Feriha, her şey için teşekkürler."
Kapıyı açtıktan sonra ayakkabılarımı giydim ve kenarda duran şemsiyemi aldım.
"Çöpü bıraksaydın, sabah kapıya koyardım."
"Sorun değil, giderken atarım." dedim. Tebessüm etti, keşke benim gülüşümü de görebilseydi. Asansöre binerken kapısı kapandı.
Acaba gerçekten görmesi için bir umut var mıydı?
×××
Bölüm sonu
Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı ve yorum yapmayı unutmayın ✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top