×F5×
Yorumlarınızı yazın lütfen. İyi okumalar!
5.BÖLÜM
Hava yağmurluydu.
Bugün kırtasiyeye yeni şemsiyemle gelmiştim. İnşaatın önünden geçerken ara sokağa bakınmıştım ama saat erken olduğu için kimsecikler yoktu.
Depodan çıkardığım kalem ve defterleri yerlerine dizerken aceleci davranmıyordum. Nasılsa Hamza Amca öğle namazını kılıp gelirdi. Kahverengi, ahşap kapaklı defterlerden sipariş vermiştik ama şimdiye kadar dizdiğim kolilerde görememiştim. O defterleri çok seviyordum. Günlük tutmayı çok seviyordum ama iki haftadır hiçbir şey yazmamıştım.
Gerçi hayatım çok monotondu ama olsun.
Kapı açıldığında omzumun üzerinden bakıp kontrol ettim. İki öğrenci gelmişti.
"Yardımcı olayım mı?" diye sordum. Saçlarını iki yandan örgü yapıp omzuna atan küçük kız gülümsedi.
"Ödev çıkartmamız lazım, yardım eder misin?" Gülümseyerek doğruldum. Elindeki flashı alıp bilgisayarın başına geçtim.
"Kaçar sayfa?" diye sordum. Bu sırada flashı bilgisayarın girişine soktum.
"Birer sayfa. Abla kapağı renkli çıkarır mısın?" diye soran örgülü kıza gülümseyip başımı salladım.
"Tabi ki." Sayfaları ayarlayıp yazıcıya gönderdim. Bu sırada kapı tekrar açıldı. Şaşkınlığım yerini hızlıca sevince bıraktı. Toprak gelmişti.
"Feriha burada mı?" diye sorduğunda kapıya doğru yürüdüm.
"Buradayım, gel otur." Yüzüne yavaşça gülümseme yayıldı. Değneğini katladı ve bedenini bana çevirdi.
"Merhaba."
"Merhaba." dedim, koluna dokunduğumda onu yönlendireceğimi anladı ve bana izin verdi. "Dışarda işin mi vardı?"
"Evet, kolumu gösterdim." Sandalyeye oturmasını sağlandıktan sonra ikimizi izleyen kızlara baktım. Yazıcı kağıt çıkarmayı bırakmıştı.
"Öyle mi?" diye sordum, yazıcıdan kağıtları alıyordum. "Nasıl oldun?"
"Biraz ağrı sızı var ama iyiyim şükür, ilaçlara devam edeceğim."
Kağıtları örgülü kıza uzattım ve "6 lira canım." dedim. Toprak sessizce işimin bitmesini bekledi. Çocukları fark etmemesi normaldi.
"İyi günler abla."
"İyi günler." dedim arkalarından ve sandalyeye oturdum. "Umarım bir an önce iyileşir kolun."
"Umarım, tek başıma olunca zorluyor biraz." dediğinde dudağımın içini ısırdım.
"Yemek yapabiliyor musun?" diye sordum.
"Bahsetmiştim ya, annemin arkadaşı yapıyor arada bir şeyler. Onun dışında hazır yiyorum." Güldü. "Kahvaltı yapıyorum ama, salatalık dilimlemek kolay oluyor."
Gülüşüne eşlik ettim. "Bazen ben bile yapmıyorum onu." Ben bile... Pot kırmış gibi hissetmiştim. Neden sürekli kör olduğunu hatırlatıyordum ki ona? Aptal Feriha!
"Üşengeçliğe giriyor seninki."
"Evet üşengecim ama aç kalmam." dedim. Gözlerini yüzümde dolaştırdı ama hiç göz göze gelmedik. Bir arayış içindeydi.
"Saçların hangi renk?" diye sorduğunda elim İstemsizce saçlarıma gitti. Cevap veremeden elini kaldırıp mahcup bir ifade takındı. "Kusura bakma lütfen, saçın açık değil mi? O gece saçlarını yüzümde hissettiğimi hatırlıyorum."
"Evet, sarışınım." dedim gözlerine bakarken.
"Gülme ama nedense adını ilk öğrendiğimde kumral olduğunu düşündüm." dedi ve sessizce güldü. Kaşlarım havalandı.
"Neden güleyim ki buna?"
"Adını Feriha Koydum diye bir dizi vardı, bilmem izledin mi." Ağzım 'haa' der gibi açıldı. Ben de gülmeye başladım.
"Evet biliyorum. Lütfen o replikleri üzerimde kullanma." Gülmeye devam etti, ben de ettim.
"Belli olmaz, aklımda birkaç tane var."
"Senin adın çok güzel ama." dedim, elimi çeneme koymuştum. Onu izlediğimi görmüyor oluşu rahatlık verse de keşke görebilseydi diye düşündüm.
"Teşekkür ederim Feriha. Kaderimden daha güzel olduğu kesin." Sesi buruktu.
"Öyle deme nolur, güzel düşün." Başını kucağına eğdiğinde saçmaladığımın farkına vardım. "Yani şey... Aslında anlıyorsun beni biliyorum. Allah sabredenlerle beraberdir, inan bana umudunu diri tuttuğun sürece kötü günleri atlatacaksın."
"Biliyorum, isyan etmedim asla. Sadece..." Elini kaldırıp gözlerine götürdü. "Görmeyi özledim." Gözlerimi sımsıkı yumdum. Çok üzülüyordum onun için. "Neyse, gideyim artık." Değneğini açışını izledim. Yavaşça ayağa kalktı.
"İşin mi var?" diye sordum. Canını sıkmıştım işte.
"Erken uyandım, biraz dinlenirim."
"Peki, görüşürüz." Camdan dışarı baktım. Çiseliyordu. Keşke onu burada tutabilmenin bir yolu olsaydı.
"Görüşürüz." Arkasını dönüp kapıya doğru yürüdüğünde aklıma gelen delice fikri onunla paylaştım ; hem de gayet hevesli bir sesle.
"Bana iş verir misin?"
Durdu. Sorumu saçma veya şaşırtıcı bulmuş olacak ki bedenini yavaş yavaş bana çevirdi.
"Anlamadım." dedi şaşkın bir ifadeyle.
"İstediğin bir gün evine temizlik için geleyim, yemeğini yapayım. Olur mu?" Dudakları aralandı. Cevap vermeden önce biraz daha sessiz kaldı.
"İşe mi ihtiyacın var yoksa bana acıyor musun?" diye sorduğunda başımı hızlıca iki yana salladım.
"Hayır!" dedim. "Ben sadece yardımcı olmak istedim. Zaten maaşla çalışırım, eğer kabul edersen."
Ona kesinlikle acımıyordum. Bana kalsa yardım için temizlik ve yemek yapmaya giderdim ama bunu kabul etmeyeceğini bildiğim için maaş istemiştim.
"Zaten bir işin var, yorulursun." Olumsuz bakmadığını anlayınca sevindim.
"Burada yorulmuyorum zaten. Bir gün yemek için, bir gün de temizlik için gelebilirim."
Sessizce düşündü. Kabul etmesini istiyordum. Yalnız ve çaresiz olduğunun farkındaydım. Elimden gelen bir şeyler varken esirgemek istemiyordum.
"Pazarın senin olsun." dedi sakin bir sesle. "Onun dışında istediğin zaman gelebilirsin. Ben sürekli evdeyim."
"Anlaştık." dediğimde kapıyı açtı ve kırtasiyeden ayrıldı.
×
Kitabın kapağını kapatıp birkaç saniye okuduklarımı sorguladım. Suç ve Ceza bitmişti. Raskolnikov'un cezasını çekmiş olması hoşuma gitmişti aslında. Bir an, hapiste çürüyecek sandığım için teslim olmamasını istemiştim.
Ama sonuç olarak o bir katildi.
Telefonum çalınca kitabı masaya bıraktım. Yarın kırtasiyeye teslim edecektim. Telefonumu şarjdan çıkarıp ekrana baktım. Gözlerim irice açıldı.
Toprak arıyor...
"Efendim Toprak?" diye açtım telefonu. Onu dünden beri görmemiştim.
"Feriha..." Sesi kısıktı. Telefonu kulağıma biraz daha yaklaştırdım.
"Bir şey mi oldu?" diye sordum merakla.
"Şey... Acaba ne zaman yemek yapmak için geleceksin?" Beklemediğim bir soruydu. Saate baktım. Sekizi geçiyordu.
"Haftasonu diye düşünmüştüm ama daha önce gelmemi istersen gelirim." dedim.
"Sanırım bu akşamki yemeğim çöp oldu." dediğinde tebessüm ettim. Aslında üzülmüştüm ama beni çağıramamasına gülmüştüm.
"Sana dışardan bir şeyler alabilirim istersen." dedim. "Veya çorba yapabilirim. Ne istersin?"
"Neden aradım ki seni?" diye söylendi. Mahcup hissettiğinin farkındaydım. "Bana bakıcılık yapmanı istiyormuşum geliyor. Üzgünüm, kapatıyorum tamam mı?"
"Toprak lütfen!" dedim aceleyle. "Sana bunu teklif eden benim. Günleri boşver tamam mı, ne zaman istersen sana yemek alabilir veya yemek yapabilirim."
"Teşekkür ederim Feriha."
"Şimdi ne istediğini söyle." dedim ve konuşurken hızlı adımlarla odama gittim.
"Bu saatte ne bulabilirsin bilmiyorum."
"Kahvaltı yaptığımız yerin karşısında dürümcü var." dedim. Tek elimle dolabımı açıp kapüşonlu bir sweatshirt ve siyah pantolonumu çıkardım.
"Tavuk mu?"
"Sen ne istersin?" diye sordum.
"Et severim." dedi, sesi çekingendi.
"Bir bakayım, olmazsa tavuk alayım mı?"
"Tavuk sevmem, et yoksa kafana göre bir şeyler bakabilirsin."
"Tamam o zaman." dedim, onu rahatlatmaya çalışıyordum ama başarısızdım sanırım. "İnşaatın oraya geldiğimde seni ararım, evini tarif edersin."
"Tamam, görüşürüz."
Telefonu kapatıp hızlıca üstümü değiştirdim. Anahtarımı ve şemsiyemi aldıktan sonra evden çıktım. Mutluydum çünkü onun için bir şey yapacaktım. İyilik yapmayı çok seviyordum.
"Bakalım et var mı?" diye mırıldandım. Bahsettiğim dürümcüye gelmiştim. Karşıya geçerken içeriyi görmeye çalıştım. Bence et var Feriha sence?
"İyi akşamlar." dedim içeri girdiğimde. Adamın arkasındaki et döneri görünce otuz iki diş sırıttım.
"Hoşgeldiniz, buyrun?"
"Et döner istiyorum." dedim, "İki tane." Belki çok acıkmıştı ve ikisini birden yerdi, belli mi olur? "İki de ayran."
"Hazırlayınca size seslenirim, oturun isterseniz." Başımı sallayıp sandalyeye oturdum.
"Soğan olacak mı abla?"
"Birinde olmasın." dedim. Belki soğan sevmezdi. Birkaç dakika sonra dürümler hazırdı. Montumun cebinden telefonumu çıkardım. Saat 20.42 idi. Umarım evi yakındaydı. Toprak'ı aradım, inşaatın yanındaki caddeye sapmıştım.
"Feriha?"
"Benim, evin tam olarak nerede?" diye sordum.
"Yeşil beyaz bir cami var, düz yürüyünce büyük bir park göreceksin. Hemen karşısındaki binadayım. Üçüncü kat, on altıncı daire."
"Tamam, camiyi gördüm." dedim ama ikimiz de kapatmadık.
"Kendine de aldın değil mi? Söylemeyi unuttum." Elimdeki dürümlere baktım.
"Ben akşam yemeğimi yedim."
"Paylaşırız o zaman." dediğinde gülümsedim.
"Apartmanı gördüm, geldim sayılır."
"Tamam, kapıyı açarım şimdi."
Etrafa bakındım. Park çok güzeldi. Ortası meydan gibi genişti ve üzerinde birkaç çocuk bisiklet sürüyordu. Evinin çevresi çok güzeldi. Şimdi bu güzellikleri göremiyordu. Buruk bir şekilde apartmanın önünde dikilmeye başladım. Tam dairesini tuşlayacaktım ki içerden çıkan bir adam sayesinde kapı açıldı ve içeri girdim.
Asansörle yukarı çıkarken aynadan kendime baktım. Sonra kendi kendime güldüm. Adam seni görmeyecek Feriha!
İndikten sonra kapısına yürüdüm. Bir yandan çekiniyordum. Birkaç gündür tanışıyorduk ve şimdi evine gelmiştim. Elimi kaldırıp zili çaldım. Umarım dürüm hala sıcaktı.
"Kim o?" Toprak'ın sesini duyunca gülümsedim.
"Benim, Feriha." Kapıyı açtığında onun da güldüğünü gördüm. Bakışları gözlerime dokunmuyordu ama baktığı yerdeydim. Üzerinde lacivert bir eşofman altı vardı ve saçları ıslaktı. Kazağının üzerinde birkaç damla su izi vardı. Duş aldığını düşündüm.
"Gelsene, hoşgeldin." Geri çekildi. Çekimser bir şekilde ayakkabılarımı hemen kenarda çıkardım ve eve girdim. Kapıyı yavaşça kapattı. "Seni yordum biliyorum, kusura bakma lütfen."
"Yardımcı olduysam ne mutlu bana." Elini uzatarak ileriyi işaret etti.
"Geçsene." İşaret ettiği yerin duvar olduğunu gördüm. Bozuntuya vermeden ilerledim. Salonun kapısı açık olduğu için zorlanmadan buldum. Diğer tüm kapılar kapalıydı. "Otur lütfen, rahatına bak. İçecek alıp geliyorum."
"Ayran aldım ama." dedim.
"Harikasın!" dedi gülerek. "Turşu koyayım o zaman. Seversin değil mi?"
"Zahmet etme lütfen." desem de dinlemedi. O içeri gittiğinde dürümleri çıkardım. Ayranları çalkalarken salona bakınıyordum. Salonu genişti ve lacivertle krem renginde koltuk takımı vardı. Tv ünitesine hayran kalmıştım. Ahşap kapaklı, kapaklarında küçük aynalar vardı.
"Ah!" İrkilerek arkama döndüm. Toprak'ın sesini duymuştum. Ayranları masaya bırakıp hızlı adımlarla mutfağı bulmaya çalıştım.
"Toprak!" diye seslendim. Aralık kapıyı görünce tereddüt etmeden içeri girdim. Toprak'ı yerde, turşu kavanozunun yanında gördüm.
Eli kanıyordu.
×××
Bölüm sonu
Nasılız? Güzel gidiyor muyuz?
Desteğinizi esirgemeyin lütfen, yorumlarınıza ihtiyacım var.
Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı unutmayın. ✨
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top