×F22×

Keyifli okumalar!

22.BÖLÜM

Dışarda yağmur yağıyordu. Az önce gök gürlemişti. O ana kadar yağmurun yağdığını anlamamıştım bile. Eşyalarımı içeri taşıdıktan sonra salona geçmiştik. Toprak tepemde dikiliyordu, yüzünde hem sinirli hem de üzgün bir ifade barındırıyordu.

"Seni koruyamadım." dedi, sesi fısıltılıydı. Bana değil de kendine kızıyor oluşu beni üzdü.

"Toprak öyle söyleme." dedim. "Sen elinden geleni yaptın."

"Yapamamışım baksana." Sırtını bana döndü. Pencereye kadar yürüdü. Perde çekiliydi ama zaten onun için gece ve gündüzün farkı yoktu.

"Benim yerime sen de yaralanabilirdin." Ayağa kalkarak ona doğru yürüdüm. "O zaman da ben sana gelip 'seni koruyamadım' deseydim üzülmez miydin?"

"Ben canımın yanmasına alışkınım." Hemen arkasındaydım. Kollarımı ona sararak yanağımı sırtına yasladım. "Ben de seni korumak istedim."

"Sen beni hep korudun. Başından beri bir bebekmişim gibi baktın bana." dediğinde gülümsedim. Halimden memnundum. Göbeğinin üzerindeki elimi tuttuğunda avucunun sıcaklığını hissettim.

"Her zaman öyle olacak." dedim.

"Kendimi yetersiz hissediyorum." dediğinde ona böyle hissettirdiğim için kendime kızdım.

"Kısa bir süre sonra görmeye başlayacaksın ve ben sana yine bebek gibi bakmaya devam edeceğim." diye açıkladım aklımdan geçenleri. Belki yanlış anlaşılma düzelirdi.

"İnanıyor musun gerçekten?"

Kaşlarımı çattım. Umarım yine tahmin ettiğim konu değildi. "Neye?"

"Yeniden görebileceğime?" Yavaşça bana döndü. Benden uzaklaşmadığı için hala dip dibeydik.

"Tabi ki inanıyorum. Bunu iki de bir sorup durma." Neden biraz umutlu olmuyordu ki? İçinde totem mi yapıyordu acaba? Bir sıra sonra ameliyata girecek olan oydu.

"Tamam sinirlenme." Kolumu nazikçe tutup kaldırdı. Sargı bezinin üzerine yumuşak bir şekilde dokunurken sadece gözlerine bakıyordum. "Çok acıyor mu?"

"Acımıyor." Yalan değildi. Koli taşırken daha fazla acımıştı.

"Doktora gitseydik keşke."

"İyiyim gerçekten." dedim. Uzatmadan başını salladı. Konuyu bu kadar hızlı kapatmamıza sevinmiştim. Tabi gerçekten kapattıysak.

×××

Kapı sesi mi o?

Gözlerimi araladım. Sabah olmuştu. Geceler uzun olduğu halde birkaç gündür bana yetmiyordu. Uykuya düşkün değildim ama işten ayrıldığımdan beri bolca boş vaktim olduğu için uykuya doyamıyordum.

"Hoş geldin Latife teyze."

Gözlerim irice açıldı. Aniden doğruldum ve koridordaki sesleri dinledim.

"Toprak, nasılsın kuzum?"

Olamaz ya! Latife teyzesi gelmişti. Artık yemek yapmayacağına göre Toprak'ı görmeye gelmiş olmalıydı. İyi de benim burada kaldığımı hala bilmiyordu ki. Bir anda karşısına geçip "Merhaba ben Feriha. Toprak'ın önce kurtarıcısı, sonra çalışanı ve şimdi de ev arkadaşıyım." mı diyecektim?

Yataktan çıkıp üzerimi değiştirdim. Belki fazla oturmaz ve giderdi. Geçerken uğramış olamaz mı yani?

Bence olamaz Feriha saçmalama.

"Aç mısın bir şeyler hazırlayayım." Mutfağa gidiyordu sanırım.

"Aslında... Biz kahvaltıyı Feriha ile yapıyoruz, uyuyor hala." Bir sessizlik oldu. Latife teyze şaşırmıştı herhalde, haliyle.

"Uyuyor mu? O burada mı kaldı?" Tepkisine hak verdim, sorgulamakta haklıydı. Yemek ve temizlik için geldiğim evde yaşamaya başlamıştım.

"Evet, salona geçelim mi? Uyanmasın." Ayak sesleri uzaklaştı.

Utandım biraz sanırım. Kapının arkasından onları duymaya çalıştım ama hiçbir şey duyulmuyordu. Biraz sonra telefonuma mesaj geldi. Sandalyeye oturup telefonu şarjdan çıkardım. Geceden beri şarjdaydı.

Müdire Hanım
Merhaba Feriha, annen bugün tekrar uğradı.
Bilgin olsun, hala iletişim bilgilerini vermedik.

Ben
Teşekkür ederim.

Ona mesaj atmayı veya aramayı hiç düşünmedim. Hala duygularımla savaşıyordum. Sesimi duymayı hak etmiyordu ki.

Dış kapının sesini duydum. Sanırım Latife Hanım gitmişti. Dedim ben, geçerken uğramıştı işte. Telefonu bırakıp odadan çıktım.

"Toprak?" diye seslendim. Salona girecekken kapıdan çıkan kadınla neredeyse çarpışıyorduk. Siyah saçlarının arasına sayısız ak düşmüş mavi gözlü bir kadındı; meşhur Latife teyze. O da en az benim kadar şaşkın görünüyordu.

"Fırına gitti."

Bakışlarımı etrafta dolaştırmaya başladım. "Öyle mi?" Ben de kapının sesini duyunca siz gittiniz sandım Latife Hanım.

"Hayırlı olsun. Birlikte yaşamaya başlamışsınız." Kazağımın kolunu avucuma kadar çekip sargıyı gizledim.

"Öyle oldu."

"Biraz ani bir karar gibi geldi ama Toprak senden bahsederken çok emindi." Sırıtmak istesem de kendimi tuttum. Demek benden bahsetmişti.

"Yaşayıp göreceğiz."

"Orası öyle." Tereddütle koluma dokunduğunda açık mavi gözlerine baktım. Naif bir gülüşle beni izliyordu. "Toprak gelmeden kahvaltı hazırlayalım. Sonra da giderim."

"Kahvaltıya kalsaydınız." dedim, mutfağa yürüyorduk. Beni bu kadar kolay kabullenmesini beklemiyordum.

"Ben kahvaltımı yaptım, bir ahbabımla buluşacaktım." Çay için su koyuyordu, boş durmamak için ben de dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladım. "Önce Toprak'ı görüp eksiği var mı diye sormak istedim."

"İyi yapmışsınız." dedim tebessüm ederek.

"Toprak'ı çok severim, annesi benim en yakınımdı." dediğinde başımı salladım.

"Anlıyorum, sizden çok bahssetti." dedim, memnun olmuş gibi gülümsedi. Kısa sürede kahvaltıyı hazırladık, on beş dakika sonra kapı çaldı. "Ben açarım." Kapıyı açtığımda elinde ekmek poşetiyle bekleyen Toprak'ı gördüm.

"Feriha?"

"Ben olduğumu nerden bildin?" diye sordum, içeri girerken sırıtıyordu.

"Kokundan." diye fısıldadı ve eğilip yanağımı öptü. Güldüm. "Latife teyze gitmedi değil mi?"

"Hayır ama kahvaltıya kalamayacakmış."

Birlikte mutfağa gittik. Toprak'ın elinden poşeti alıp ekmekleri dilimlemeye başladım. İkisi balkona çıkmış havadan sudan konuşuyordu. Havadan sudan diyordum çünkü Latife teyze çocuğundan bahsediyordu. Bir iki kere de hastane lafı duymuştum ama dinlemedim. Donör sırasını soruyordu sanırım.

"Ben gidiyorum Feriha."

"Çay içseydiniz." dedim ama çoktan çantasını koluna takmıştı.

"Arkadaşımı bekletmeyeyim. Afiyet olsun, Toprak sana emanet." Gülümseyerek başımı salladım.

"Görüşmek üzere." Toprak ile birlikte Latife teyzeyi uğurladık. Kahvaltımızı yaparken Toprak bana ballı ekmek sürmüştü. Sağ elimi yormamam gerektiğini söyleyip duruyordu. Düne göre daha iyi durumdaydı.

"Bugün ne yapalım?" diye sordum, koltukta oturuyorduk.

"Yağmur dinmedi, eve gelirken hızlanıyordu yine." Elime dokundu. "Elin soğuk zaten, üşürsün dışarda. Kombiyi açayım biraz daha." Kalkacak gibi olduğunda onu durdurdum.

"Ev sıcak yeterince, elimi yıkamıştım ondan soğuktur."

"Kesin öyledir." diye mırıldandı. Başımı tekrar omzuna yasladım.

"Toprak... Annem bana ulaşmaya çalışıyormuş." Neden ona söylediğimi bilmiyorum ama fikrine ihtiyacım vardı.

"Güzel bir haber gibi durmuyor." Başımı kaldırıp ona baktım. Hissetmiş gibi yüzünü bana çevirdi.

"Neden öyle söyledin?"

"Pek mutlu değil gibisin. Karşılaşmak isteseydin bana söylerken bu kadar isteksiz olmazdın." Bana doğru dönerek yanağıma dokundu. "Aklını karıştıracak bir şey söylemek istemiyorum. Kararına saygı duyarım."

"Neden bunca yıldan sonra beni görmek istesin ki? Çocukluğumda yanımda yoktu neden şimdi?"

"Bilmiyorum, pişman olması 20 yılını almış olamaz." dediğinde ona hak verdim. Başka bir şey olmuş olmalıydı.

"Biraz daha düşüneceğim." dedim. Başını sallayıp yanağımı öptü. Yağmurun sesi daha çok duyuluyordu şimdi.

Annemi gerçekten görmek istiyor muydum?

×××

Merhaba, geciken bölüm için kusura bakmayın. Hiç müsait olmadım hiç :(

Yorum bırakmayı unutmayınız.

Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı unutmayın, öpüldünüz :*

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top