×F20×

Merhabalar :)

Yorum bırakmayı unutmayınız, hislerinizi bilmek istiyorum. Keyifle okuyun.

20.BÖLÜM

"Nasıl bir yer?"

Çimlerin üzerine ince bir örtü sererken Toprak'ı izledim. Başında kahverengi bir bere vardı, çok güzel bakıyordu.

"Etraf yemyeşil." dedim. "Her yerde çocuklar var." Bugün cumartesiydi, Toprak ile birlikte yeni açılan bir bahçeye gelmiştik. Açıkçası çok beğenmiştim ve ikinci gelişimizde Toprak'ın görüyor olmasını diliyordum.

"Yerler kuru mu?" Eğilip çimlere dokundu, gece yağmur yağmıştı ama hava şimdi güzeldi.

"Kuru kuru. Otur hadi." Elinden tutup bezin kenarına getirdim. "Ayakkabılarını çıkar."

Söylediğimi yapıp ayakkabılarını çıkardıktan sonra bezin üstüne oturdu. Saçlarımı bugün topuz yaptım, Toprak evden çıktığımızda topuzumu bozmuştu ama inadına tekrar yapmıştım.

"Haftaiçi karlı gösteriyor." dedim yanına otururken. Sepetimizin içinden sandviçlerimizi çıkardım. "İyi ki piknik yapmak aklıma geldi."

"Umarım kar yağışını görebilirim." dediğinde yüzündeki buruk ifadeyi izledim. Gece gündüz onun için dua ediyordum.

"Umarım." Sandvicini ona verdim, bilerek kahvaltıda az yemiştik. Açıkçası çok acıkmıştım. "Bir şey sorabilir miyim?"

"Tabi ki." Yemeğe başladı, bir yandan içecek koyarken bir yandan da aklımdaki soruları ona sormak için cesaret toplamaya çalışıyordum.

"Ameliyat uzun sürüyor mu?" diye sordum.

"On saat falan." dediğinde gözlerimi irice açtım.

"Ciddi misin? Yüz nakli yapmayacaklar ki, alt tarafı göz ameliyatı."

"Mıy mıy mıy." diye beni taklit ettiğinde kaşlarımı çattım. "1 saat sürer sürmez." dediğinde koluna vurdum.

"Komik gerçekten." Gülmeye başladı. "Ha ha ha!" dedim ciddi bir ifadeyle.

"Gel gel." Kolunu kaldırdı, zaafımı nasıl da biliyordu. Yamacına girdiğimde kolunu bana sardı ve sandvicini yemeye devam etti. "Üşüdüğünde kalkalım."

"Sen üşürsen de söyle." dedim.

"Beni ısıtıyorsun ya." Gülümsedim. Yanındayken vakit öyle güzel akıyordu ki, hiç sıkılmadan onunla günlerce oturabilirdim. "Yarın seninle geleyim mi?"

"Gerek yok, taksiyle hallederim." Başımı ona çevirdim. "Ütü de fazlalık aslında, ne yapsam bilemedim."

"Konuştuk ya bunları, iki oda boş. Misafir odasına yığabilirsin ev eşyalarını." Evet konuşmuştuk. Toprak bana annesinin odasında kalmamı teklif etmişti. Daha doğrusu istemişti ama bir tuhaf hissettiğim için bakarız demiştim.

"Bir yarın olsun da."

"Olsun bakalım." Saçlarımı öptüğünde ben de onu yanağından öptüm. "Feriha?"

"Efendim Toprak?" Rüzgarı hissetmeye başladım. Her an yağmur yağacak gibiydi. Yine de bir damla bile yağmadan gitmek istemedim.

"Benimle olmak nasıl bir duygu? Yani... Görmeyen bir adamla beraber olmaktan bahsediyorum."

Göz ucuyla ona baktım. "Nereden çıktı bu? Böyle şeyler neden soruyorsun bana?"

"Kızma hemen, merak ediyorum." Elini gökyüzüne doğru kaldırdı. Doğrularak onu izledim. Parmaklarına bakıyırdu; aslında hiçbir şeye bakıyordu. "Çok küçük bir ışık var." Dudaklarım aralandı.

"Görmeye mi başlıyorsun?" diye sordum heyecanla.

"Hayır, bu ışık hep vardı. Gittikçe küçülüyor." Elini indirdi. Sandvicimi sepete koyup karşısına geçtim.

"Beni az da olsa görebildin mi yani?" diye sorduğumda başını iki yana salladı.

"Sadece bir gölgeden ibaretti. Yakında o da olmayacak diye korkuyorum." Ellerini tuttum, yorulduğunu biliyordum ama umutlu olmaya devam etmeliydi.

"Az kaldı Toprak, hissediyorum çok az kaldı."

Elini çekerek saçlarına götürdü. Sağ tarafındaki saçlarını eliyle ayırıp başını bana eğdiğinde göstermeye çalıştığı yere baktım.

"Bu yara gözlerimi aldı benden." Derisindeki dikiş izini gördüm. Saçları gür olduğu için hiç fark etmemiştim.

"Nasıl oldu bu?" diye sordum. Elini tekrar avuçlarıma bıraktı.

"Motosiklet kazası, kaskım yoktu." Demek motosikleti vardı. Onda derin bir iz bırakmıştı. Yanağını okşadığımda bana sarıldı. "Annemi dinleseydim... O gün çıkmasaydım böyle olmayacaktı." Annesi, Toprak görmemeye başladığında hayatta mıydı yani? Toprak için çok zor olmalıydı.

"Sen çok güçlüsün Toprak, yakında birlikte kar yağışını izleyeceğiz." Başını salladı, yüzü hala omzuma yaslıydı. Bana sımsıkı sarılıyordu.

"Beni bırakma Feriha." dediğinde gülümsedim, boynundan öperken biraz ilerimizde oturan teyzeyle göz göze gelmiştim. Tövbe tövbe, izlemesene teyze!

Bir süre daha oturduktan sonra yağmur yağmaya başladı. Etrafı toplayıp sepetimizi aldım ve birlikte otobüse doğru yürüdük. Yarım saatlik yolumuz vardı. Önce onun binmesini bekledim ve ikimiz için kart bastım. Değneğiyle kalabalık arasında ilerlemeye çalışırken elimi tutuyordu.

"Gel abi otur." Toprak yaşlarında bir adam kalkıp ona yer verdiğine Toprak huzursuzca bana baktı.

"Hadi otur." dedim. "Sepeti de kucağına koyarım." Kalabalık olduğu için fazla üstelemedi ve kendisi için boşalan koltuğa oturdu. Sepeti kucağına koydum ve yanındaki demire tutundum.

"Sevmiyorum bu hissi." diye fısıldadı, yanağını okşadım. Başını kaldırıp bana baktığında tebessüm ettim, çocuk gibi bakıyordu.

"Elimde sepetle bana da yer verirlerdi."

"Bıdı bıdı." diyerek önüne döndü. Yaklaşık yirmi dakika sonra indik ve eve gitmeden önce markete uğradık.

"Yarım kilo kıyma alabilir miyim?" Ben kıymayı beklerken Toprak arkamda sepetle dikiliyordu. Akşam için ortak kararla köfte istemiştik, hava zaten kararmak üzereydi. Gidince hemen yapmaya başlardım.

"Buyrun, iyi günler."

"Teşekkürler." Toprak'ın koluna girip kasaya yürüdüm. Toprak cebinden çıkardığı kartı kasiyere uzattı.

"Temassız." dedi, elindeki sepeti alıp kıymayı içine koydum ve birlikte oradan ayrıldık.

"Acıktım." dediğimde güldü.

"Ben yoğururum köfteyi."

"Anlaştık." dedim. İnşaatın önündeyken elim cebime gitti. Otobüs kartımın olmadığını fark edince adım atmayı kestim.

"Ne oldu?"

"Kart yok ya!" dedim ve arkama bakındım. "Düşürdüm mü acaba?"

"Boşver benimkini kullanırsın."

"Olur mu ya! Hem o lazım olacak sana unutma." diyerek yakın zamanda göreceğini hissettirdim. Umarım hissetmişti. "Tekrar o kuyruğa girip kart çıkartmak istemiyorum ya, bir bakayım markete olur mu?"

"Beş dakika sürer gidip gelmen." dediğinde onu dinlemedim. Sepeti inşaatın içine bırakıp ona döndüm.

"Hızlı olacağım söz. Burada bekle beni."

İstemeyerek "Peki." dedi, hızlıca markete doğru yürüdüm. Yol boyu yerlere bakındım. Acaba fişi cebime koyarken mi düşürmüştüm?

Ne alaka Feriha ya! Öyle olsa hissederdin.

Adım atmayı bıraktım. Doğru ya! Kılıfımın arkasına koymuştum. Alnıma yavaşça vurup tekrar inşaata yürüdüm. Neyse ki yolu yarılamamıştım.

"Bakar mısın?"

Arkama dönerek seslenen kişiye bakındım. Gözleri kan çanağına dönmüş bir adam bana doğru yürüyordu. Cevap vermeden yürümeye devam ettim.

"Adres soracağım, bakar mısın?"

Adımlarımı hızlandırdım. Toprak görüş açıma girmişti. Değneğine yaslanmış, ayakta dikiliyordu.

"Evinin adresini soracaktım."

Kaşlarımı çattım, pislik herif! Toprak adımlarımı duymuş olacak ki bana döndü.

"Feriha?"

"Benim, hadi gidelim." Sepeti kucakladığımda peşimden gelen adam yanımızda durdu. Toprak'ın elindeki değneğe kısaca baktıktan sonra elini kaldırıp Toprak'ın önünde salladı. Ardından sırıttı.

"Hadi Toprak." dedim ve koluna girdim.

"Ne şanslı adam!" Sarhoş adam arkamızdan laf attığında Toprak durdu.

"Durma Toprak gidelim hadi." dedim, kaşları çatıldı.

"Kim o?"

"Sarhoşun teki." dedim.

O sırada adam sesli bir şekilde gülerek önümüzde geçti. "Benim gözlerim görüyor, istersen bu gecelik evine beni al."

"Ne diyorsun lan puşt!" Toprak öne doğru atıldı ama sarhoş, kahkaha atarak diğer tarafa geçti.

"Yakalayamaz ki!" Yüzümü buruşturdum. Sepeti yere bırakıp Toprak'ın kolunu tuttum.

"Toprak lütfen gidelim şuradan."

"Bırak Feriha!" Kolunu çekti.

"Mmm..." dedi ayakta bile duramayan herif. "Feriha... Bu gece adını tekrar tekrar söylememi ister misin?"

Toprak aniden onun olduğu tarafa döndü ve yumruğunu salladı. Sarhoş adam Toprak'ın yumruğunu çenesine yiyince arkaya doğru sendeledi.

"Orospu çocuğu!" diyerek cebinden çakı çıkardığında ağzım endişeyle açıldı.

"Toprak hayır! Elinde çakı var lütfen gidelim." dediğim anda beni arkasına aldı. Korkuyla etrafıma bakındım. "Yardım edin!" diye bağırdım. Bir alt sokaktan otobüsler geçiyordu.

"Nasıl körsün lan sen! Korkmuyor musun benden!" Çakısını öne doğru salladığında Toprak'ı yana doğru itip adamın eline vurmaya çalıştım. Çakısının keskin bıçağı kolumu çizdiğinde başta bir şey hissetmedim. Ceketimin yırtılan bilek kısmına baktım, yavaşça yüzeye bulaşan kanı görünce diğer elimi bileğime örttüm.

"Feriha? İyi misin?"

"İyiyim Toprak." dedim.

"Yine mi sen lan?" Arkamızdan otuzlu yaşlarda bir adam çıktı ve koşarak eli çakılı adamın üstüne atladı. "Adi hırsız!" Derken başka bir adam daha geldi.

"Polisi arıyorum abi!" diyerek telefona sarıldığında Toprak'a döndüm.

"Birazdan polis gelir, yakalandı bak. Hadi gidelim." dedim. Sepete uzandığımda bileğimde keskin bir acı hissettim. Canım yandı.

"Dokunmadı sana değil mi?" diye sordu endişeyle.

"Hayır, iyiyim." Bu kez o benim koluma girdi. Ceketime iyice yayılan kan lekesine baktım. Doğru olanı yapmıştım yoksa Toprak'ı bıçaklayacaktı.

Canım yanıyordu ama Toprak'ı kurtardığım için mutluydum.

×××

Bölüm sonu

Sizce Feriha annesiyle görüşmeli mi?

Görüşürlerse annesi Feriha ile ne konuşabilir? 20 yıl geçti sonuçta :/

Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı unutmayın. ✨

İnstagram : tiya.trosahnesi

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top