×F12×

İyi okumalar!

12.BÖLÜM

Hastaneden çıktığım gibi kırtasiyeye giden otobüse bindim. Beş aydır çalıştığım kırtasiyenin son halini merak ediyordum. Acaba dün tamamen boşaltılmış mıydı? Anılarım depreşmişti. Camdan dışarıyı izlerken şaşırtıcı bir şekilde ayakta değildim.

Dün hastaneye gitmeyi unuttuğum için bu sabah erkenden gidip zar zor sıra almıştım. Tahmin ettiğim gibi 2 ay sonra tellerim çıkacaktı. Sonrasında plak tarzı bir şey demişti ama o sırada aklım başka yerde olduğu için tam anlamamıştım.

Evden ayrılmam için üç haftam vardı. Bir ev tutabilirdim ama önemli olan şu anki evime yakın olmasıydı. Toprak'a da...

"Kızım camı açıver!" Yaşlı kadının sesini duyunca başımı çevirip baktım. Ayakta olduğunu görünce nalet insan sevgim kabardı ve ayağa kalkıp teyzeye yer verdim. "Sağol kızım." Teyze oturduktan sonra pencereyi unutmuştu tabi.

Umursamadan kapıya ilerledim. Birazdan inecektim. Dün Eren ve Toprak ödev yaparken ben de mutfağı toplamıştım. Ardından kuruyan çamaşırları katlayıp odasına bırakmış ve halılarını sermiştim. Bir nevi işimi yapmıştım. Sonuçta anlaşmamız buydu.

Otobüsten indikten sonra beş dakika kadar yürüdüm ve kırtasiyenin olduğu sokağa girdim. Vakit erkenken ev de bakabilirdim ama üşeniyordum. Akşam internetten göz atmayı unutmazdım umarım.

"Merhaba Hamza Amca." dedim başımı kapıdan içeri uzatıp. Neredeyse tamamı boşaltılmış olan raflara bakarken içim azıcık cız etmişti. Hamza Amca beni görünce elindeki koliyi yere bıraktı. Gülümseyerek bana doğru geldi.

"Hoşgeldin kızım, gel içeri." İtiraz etmeden içeri girdim. Belki de son gelişimdi. Bu yüzden pişman olmamak için girmiştim.

"Nasıl gidiyor?" diye sordum, bir yandan etrafa bakınıyordum.

"Gördüğün gibi, yarın bitiririm toplamayı."

Kapağı açık kolinin yanına eğildim. Lacivert karton kapaklı çizgisiz bir defterdi. Omzumun üzerinden Hamza Amcaya baktım.

"Bu defteri alabilir miyim?" diye sordum. Bana içten bir şekilde gülümsedi.

"Tabi ki alabilirsin. Hepsini geri vereceğim zaten. İstediğin bir şey varsa alabilirsin." Sadece lacivert defteri aldım ve ayaklandım.

"Teşekkür ederim, umarım her şey çok güzel olur senin için." dediğimde elini omzuma koydu ve yavaşça sıktı.

"Ne zaman deftere ihtiyacın olursa benden iste. Dün topladıklarımızın arasında da vardı, senin için ayırırım." Ona sarılmak istiyordum ama yapamadım. Kurban bayramında elini öpmüştüm o kadar. Sahi, ben aylardır kimseye sarılmamıştım.

"Sağol Hamza Amca. Ben gideyim, Allah'a emanet ol."

"Sen de kızım."

Kırtasiyeden ayrıldıktan sonra otobüse binmeden direkt eve doğru yürümeye başladım. Birden modum düşmüştü. Sanki çok yüksekmiş gibi. İnşaatı geçerken onun evine giden merdivenlere kısa bir bakış attım. Bir iki saat sonra gitsem daha iyi olurdu. Yemekleri iki günlük yapmama rağmen neden her gün gidiyordum acaba? Doğru ya, bu akşamlık yemeği vardı. Gitmem yanlış olurdu.

Eve gidince ilk işim duş almak oldu. Markete de uğrayıp benim için koli biriktirmelerini rica etmiştim ama karton toplayıcıları düzenli olarak kartonları alıyormuş. Hüzünlenerek marketten çıkmıştım. İki üç hafta içinde taşınmam gerekiyordu. Yeni yıla evsiz girmek istemezdim.

Salondaki kanepeye uzandım. Saçlarıma havlu sarmıştım. Kitap mı okusam diye düşünürken telefonum çaldı. Hemen uzanıp masadan aldım. Beni Hamza Amca dışında arayan tek kişi Toprak olduğu için kimin aradığını artık tahmin edebiliyordum.

"Efendim Toprak?" diye açtım telefonu.

"İyi akşamlar, ne yapıyorsun diye aradım."

"Uzanıyorum boş boş. Sen napıyosun? Yemek yedin mi?" diye sordum peş peşe.

"Yedim yedim. Eline sağlık." Duraksadı. Merakla, söyleyeceği şeyi bekledim. "İşin yoksa, ki yok sanırım. Buluşalım mı?"

Aman aman nerelere geldik! Hızlıca doğruldum. Buluşmak istiyordu, içten içe mutlu olmuştum.

"Olur tabi, nerede buluşalım?" diye sordum. Tabi ki onun bildiği bir yerde buluşacaktık.

"İnşaatın önüne kadar geleyim, sonrası sana ait olsun." Güldüm. Sanki evde oturup beni aramasını bekliyordum, öyle bir sevinçti bu.

"Anlaştık, beş dakikaya çıkıyorum." dedim ve koşar adım odama gittim. Saçlarımı havluyla birkaç defa kurulamaya çalıştım. Kalın bir kazak ve pantolon giyip montumu elime aldım. Aceleyle evden çıkarken sırıtıyordum.

Ellerim montumun cebinde, inşaata doğru yürürken aklımda hala Eren'in söyledikleri vardı. Gönül gözünün açılması... Toprak'ın gönül gözü ne haldeydi bilmiyorum ama benimki çoktan açılmıştı sanırım. Onu görmek, sesini duymak bana huzur veriyordu. İzlediğimin farkında olmaması onu istediğim gibi izlememi sağlıyordu ve ben artık yüzünü ezberlemiştim. O ise sesim dışında beni tanımıyordu.

İnşaatın önünde Toprak'ı görünce gülümsedim. Benden önce gelmişti. İki elini de değneğine yaslamıştı. Bir an önce görebilmesi için sürekli dua ediyordum. Buna ihtiyacı vardı.

"Toprak?" dedim kısık sesle. Korkmasını istememiştim. Yüzünü bana çevirdiğinde alnındaki kızarıklık gözüme çarptı.

"Feriha, hoş geldin." Tereddüt içinde bana doğru eğildiğinde gözlerimi kocaman açtım. İyi ki bu ifademi görmemişti. Değneğini bir eline alıp diğer elini sırtıma koydu ve bana sarıldı.

Bana sarıldı.

"H-hoşbuldum." dedim kekeleyerek. Geri çekilmeden önce kazağını hızlıca kokladım. Öyle hızlı nefes almıştım ki burnum akıyor sanabilirdi.

"Saçların ıslak?" Geri çekilip yüzüme baktı ama bir şey göremedi. Ellerimle saçlarımı ensemde topladım ve montumun kapüşonunu başıma geçirdim.

"Kurur birazdan."

"Hay Allah, hasta olursan üzülürüm." dedi samimi bir sesle. Bakışlarımı kaçırdım, zaten göz göze gelemiyorduk ama yine de kaçırdım işte. Utanmak bunu gerektirirdi.

"Boşver beni, başın ağrıyor mu?" diye sordum. Bir yandan da koluna dokunup yürümesini sağladım.

"Ağrımıyor, sabah biraz sızladı o kadar."

"Eren bir an üstüme atlayacak sandım." dedim gülerek. Göz ucuyla ona baktığımda tebessüm ettiğini gördüm.

"Merak etme, suçsuz olduğuna ikna oldu." dedi. Ellerimiz birbirine değince ben aniden çektim ama o duraksayarak tekrar elime uzandı. Bulamadığında önümde tuttuğum elimi avucuna bıraktım. "Buz gibisin. Nesin sen vampir mi?"

Güldüm, o ise ciddi bir ifadeyle değneğini koltuk altına alıp elimi iki avucunun arasına hapsetti. Sıcacık avuçlarıyla ellerimi ısıtırken hayran hayran onu izlediğimden bi haberdi.

"Teşekkür ederim." dedim.

"Neden? Kansız olduğun için mi?"

Başımı iki yana salladım. "Daha önce kimse ellerimi ısıtmamıştı." dedim, gözlerini yüzüme çıkardı. "Soba dışında." diye eklediğimde güldü.

"Yaptıklarının yanında ellerini ısıtmak..." dedi ve sustu. Devam etmesini bekledim ama o yürümeye başladı. Hızlanıp ona yetiştim.

"İçimden geliyor demiştim."

"Benim de içimden geldi." dediğinde bir cevap veremedim. "Oturalım mı? Başım ağrıdı galiba."

"Galiba?" dedim kaşlarımı çatarak. "Dün az kalsın kafan çatladı ya!" Koluna girdim. Karşıya geçerken onu bırakmadım, o da kolunu çekmedi. "Şu parkta tavus kuşları var." dedim, başını salladı.

"Biliyorum, önceden gelirdim." Ne kadar önce olduğunu tahmin etmek zor değildi. Birlikte bir banka oturduk. Tam karşımızda etrafı tellerle çevrili tavus kuşu kulübeleri vardı.

"Üşüyor musun?" diye sorduğunda ona baktım.

"Hayır, alışkınım." Hı aynen, pantolonun altına içlik giydiğini unuttun sanırım Feriha.

"İzin verirsen..." Elini açıp ortamıza uzattı. Avucuna baktım. Hala sıcak mıydı acaba? Kalbim küt küt atarken elimi avucuna bıraktım. Parmakları elimi örttüğünde gülümsedim. Onun da tebessüm ettiğini gördüm. "Bu haksızlık ama." dedi, dudaklarından buhar döküldü.

"Nedir haksızlık olan?"

"Sen benim ifadelerimi görebiliyorsun ama ben..." Sustu. Elini kaldırıp gözlerimin üzerine koydum ve gözlerimi kapattım.

"Gözlerimi kapattım bak." dedim. "İfadeni görmüyorum ama bunu hissedebiliriz."

"Nasıl?" diye sordu.

"Dokunarak." dedim ve ilk adımı ben attım. Parmaklarımı yüzüne uzattım, yanaklarına dokunuyordum. Elimin altında gevşeyen teni, gülümsediğini düşündürdü ve bu kez parmaklarımı dudaklarına indirdim. Evet, gülümsüyordu. "Mutlusun." dedim. "Gülümsüyorsun."

"Çünkü yanındayken mutluyum." dedi kısık sesle. Parmaklarım hala dudaklarındaydı. Sıcak nefesi elime vuruyordu. Gözlerimi açmak istiyordum ama yapamadım.

"Gerçekten mi?" diye sordum fısıldayarak. Çok heyecanlıydım.

"Gerçekten." Kalp atışlarım hızlanıyordu. Bu kez o dudaklarıma dokundu. Ellerini gözlerimden çekmişti ama hala gözlerim kapalıydı.

"Ben de mutluyum." dedim. Dudaklarımdaki parmakları yavaşça hareket etti.

"Neden gülmüyorsun o zaman?" diye sorduğunda yutkundum.

"Sadece... Şaşkınım." Dudaklarım yavaşça kıpırdadı. Tebessüm ettiğimde onun da gülümsediğini hissettim.

"Bu anlaşma şeklini sevdim." dediğine daha çok güldüm.

"Ben de."

Telefonu çaldığında gözlerimi açtım. İkimiz de ellerimizi çekmiştik. Toprak'ın gözlerini devirdiğini gördüm. Telefonunun çalmasına sinir olmuştu anlaşılan. Ne yalan söyleyeyim ben de sinir olmuştum. Şurada ne güzel anlaşıyorduk.

Dokunarak..

×××

Çıkmadan önce yıldıza dokunmayı ve bir tane de olsa yorum bırakmayı unutmayın. ✨

İnstagram : tiya.trosahnesi

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top