1.5

Louis, daha önce bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu. Yani bir 'hatırlamama' esprisi daha çekemezdi. Niall bunlardan bayağı yapıyordu çünkü. Fakat gerçekten daha önce bu kadar mutlu olduğunu sanmıyordu. Harry'yi üniversite de ilk gördüğünde veya ilk randevularında veya ilk sekslerinde... Hiçbirinde bu kadar mutlu olduğunu hatırlamıyordu.

Harry buradaydı. Bir gece daha onun yanındaydı ve resmi olarak doğum gününe girdikleri gece boyunca kollarını ona sarmıştı. Yaptığı her şeye ve tüm hatalarına rağmen onu tekrar kabul ediyordu. Louis gitmesinden korkarak kollarını ona dolamış ve tüm gece rahatsız bir pozisyonda uyumak zorunda kalmışlardı. Fakat sorun değildi. Harry gözlerini açtığında kafasını boynuna saklamış ve kolları arasında kaybolmuş bir Louis görmeyi özlemişti.

Harry bir süredir -iki gün. Fakat Harry sorumluluk sahibi bir insandı.- aksattığı sabah sporu için yataktan kalktı ve kendisi için şekersiz bir bardak kahve hazırladıktan sonra Louis'den ödünç bir şeyler aldı.

Louis ise onun yokluğunda sıcacık yatağında üşümüştü.

Louis tek başına uyanıp, evde paranoya krizleri geçirmeyi Harry geldiğinde ikinci plana attı ve haber vermeden gittiğinden dolayı ona bağırmamak için elinden geldiğince konuşmadı. Çünkü o kimdi ki Harry'nin nereye kaybolduğunu soracaktı?

Öğlene kadar olan zamanları sessizlik içinde geçmişti. Harry duş almış, kendisine çok sağlıklı olduğunu söylediği ve Louis'nin asla içmeyeceği karışımı hazırlamış ve kime ait olduğunu bilmediği -çünkü bilirsiniz gitar işleri pek Louis'ye göre değildi.- gitarı çalarak birkaç şey mırıldanıyordu.

"Ne yapıyorsun?" Louis kendisini tutamayıp sorduğunda Harry onun kendisiyle konuşuyor olduğuna şaşırmıştı. Tamam Louis pek belli etmediğini düşünüyordu fakat Harry onu ve içerisinde sakladığı divayı tanıyordu. Sadece dışarı çıkaracağı anı bekliyordu. Harry yüzyıllarca düşünse bu halini bile özleyebileceğini düşünmezdi. Bu yüzden sınırları biraz daha zorladı ve ona kısa bir cevap verip uğraştığı şeye geri döndü. "Bir şarkı üzerinde çalışıyorum."

Louis gözlerini devirip kendisi için kahve hazırladı. Paketinden bir dal sigara çıkarttığında içeriden telefonunun melodisini duymuştu. Hızla içeriye koşturduğunda Harry telefonuna yönelmek üzereydi. Telefonunu önünden kaçırırcasına alması Harry'ye göre hem kaba hem de şüpheli bir hareketti.

Louis telefonunu alarak kendisini mutfağa gizledi.

"Sonunda! Hey Louis. Ben Riley ve şu an görevimde tıkanma yaşandığını üzülerek belirtiyorum."

Louis boşta olan elini gerginlikle saçlarının arasında gezdirirken sesini olabildiğince sakin tutmaya çalışıyordu. "Hey Riley! Sorun ne?"

"Sorun şu ki... çikolatalı mı yoksa frambuazlı mı?" Uzatarak kurduğu cümleye Louis'nin cevabını beklemeden devam etmişti. "Yani bana kalırsa frambuazlılar enfes görünüyor ve neredeyse paketletmek üzereydim. Fakat sonra dedim ki 'bu senin doğum günün değil.' Ve evet sevgili erkek arkadaşın hangisini ister?"

Louis'nin umduğu tek şey üç sene de damak zevkinin değişmediğiydi. "Çikolata. Çikolatalı pasta sever."

"Bu işimi bayağı zorlaştırdı. Burada çok hoş çikolatalı pastalar var ve tanrım bu konu beni çok gerdi. Yani her şey güzel ve istediğin gibi olmalı. Bu yüzden acaba buraya gelme imkanın var mı?" Telefonu kulağından uzaklaştırdı ve sanki telefonun diğer ucundaki insan onu görebilecekmiş gibi kaşlarını çattı. "Markete bile tek başıma gitmeme izin vermiyor. Kendin hallet Riley."

Louis telefonu kapatıp artık içmek istemediği kahvesini musluğa döktü ve kapıyı açtığı an Harry ile karşılaştı. Tamam şimdi her şeyi batırmış mıydı? Yani son derece kısık sesle konuşmuştu. Tamam son kısımda biraz sesi yükselmişti ama yine de anlamamıştı değil mi?

"Sıcak su torban var mı? Ayaklarımı üşütmüş gibiyim." Louis hızla başını salladı ve yatak odasına ilerledi.

Harry içeriye doğru ilerlerken son günlerde yaptıklarının doğruluğunu sorguluyordu. Tanrı aşkına Riley de kimdi? Louis, ilk önce telefonu elinden çekmiş ve sonra mutfakta fısıldayarak konuşmuştu. Aralarında üç yıl zaman kaybı vardı ve Louis'nin bu zamanı hatırlamıyor olması Harry'nin işine geliyordu. Çünkü Harry hiçbir zaman onu özlediğini inkar edememişti ve şimdi üç yıl önce sadece ona ait ve aşık olan Louis geri dönmüştü. Bütün o hatalardan arınmış bir şekilde karşısına çıkmıştı. Harry bunu söylediği için kendisini tam bir aptal gibi hissediyordu ama zaten onu affetmesi için üç yıla veya bir araba kazasına gerek yoktu.

Beraber geçirdikleri bütün gecelerden sonra şimdi bir de 'Riley' çıkmıştı. Faith ona hiçbir şey söylememişti bu konuyla ilgili. Sorunlarından,kendini kaybedişlerinden hatta bütün o tek gecelik ilişkilerden bile bahsetmişti. Fakat Riley de kimdi?

Louis sıcak su torbasını karnına yerleştirip, ayaklarına battaniye örttüğünde Harry içerisinde yalan söylediği için büyük bir suçluluk hissetmişti. Louis onun teşekkür ettiğini duyduğunda gülümsedi ve hemen arkasından kucağına yerleşti.

"Sıcak su torbası iyi gelecektir, Harold?" Louis, Harry'nin dizlerine oturdu ve kendisini izleyen yeşil gözlere baktı. "Karnın çok mu fena ağrıyor?"

Cevap olarak Harry'nin kafasını salladığını gördüğünde kısık tonda mırıldandı. "Zavallı Harold.."

"Burası mı ağrıyor?" Elini karın kaslarında gezdirdi ve tepkisini ölçtü. Dudak ısırma olayı Louis'nin gururunu bayağı okşamıştı. Louis elini aşağı doğru ilerletirken öldürücü derecede yavaş hareket ediyordu. "Buraları nasıl peki?"

Eli tamamen kasıklarına denk geldiğinde dokunuşlarını biraz daha sertleştirmişti. Avcu tam kasıklarına uyuyorken Louis'ninkilere göre daha kalın olan dudaklarını yavaşça ele geçiriyordu.

Louis kucağındaki adama doğru çekildiğini hissettiğinde eli adamın kasıklarından boynuna çıkmıştı. Dudakları birbirlerinin üzerinde üstünlük kurmaya çalışırken ikisinin de kazanma çabası yoktu. Louis belini kavramış ellerle hareket ettirildiğini hissettiğinde pantolonunun arka cebinden yankılanan telefon sesi ortamdaki tüm havayı dağıtmıştı.

En azından Harry için. Çünkü Louis zevk aldığı şu öpüşme olayının galibi olmuştu ve ilk defa bir şeyi kazandığı için ağlamak üzereydi.

Sonra tekrar aynı ses yankılandı.

"Büyük ihtimalle Faith kontrol etmek için mesaj atıyordur. Devam edelim,lütfen."

Louis tekrar ona doğru eğildiğinde, biraz önce belinde onu kendisine sürtünmesini kolaylaştıran ellerin bu sefer onu kucağından ittiğini hissetti.

"Faith'e cevap yaz. Seni merak etmesin."

Louis şaşkınlıkla ilk önce Harry'ye ve aşırı tepkisine sonra da gelen mesajlara bakmıştı.

Riley'ye minnettardı. Gerçekten kendisine çok büyük iyilik yapıyordu. Fakat zamanlamasının berbatlığı tartışılmazdı.

Louis, saatler boyunca Harry'yi oyalamak için her yolu denemişti. Tamam tabii ki de birbirleriyle zaman geçirmekten çok hoşlanıyordu. Yani en azından Louis öyle olduğunu umuyordu. Fakat Harry -neredeyse- Louis onu yatağa götürmeye ikna ettiği anda olan şeyden sonra tüm gün keyifsizdi. Hatta Louis onun biraz sinirli gözüktüğünü bile söyleyebilirdi. Tanrım ona ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu ve Harry, kendisini ona karşı kendisini kapatarak yardımcı olmuyordu.

Yaklaşık dört bölüm Friends'den sonra Louis artık sıkıntıdan ölmek üzereydi. Bu yüzden sigara alma bahanesiyle evden çıkmış ve Faith'in dairesinin zilini çalmıştı. Kapı kısa sürede açıldığında kendisini hızla içeriye itti ve kapıyı kapattı.

"Hey Riley!" Ona döndüğünde gözlerini devirmesine engel olamamıştı. "Siz kızlar saçlarınızı boyatmak için parayı nereden buluyorsunuz bilmiyorum ama bir dahaki parayı bordo saçına geri dönmek için kullan." İçeriye geçmeden önce yaptığı kabalığı fark ettiğinde kapının önünde kaşlarını kaldırmış bir şekilde ona bakan kıza döndü. Yüzüne taktığı sevimli gülümsemesinin inandırıcı gözüktüğünü umdu. "Yani arkadaşça bir tavsiye."

İçeriye girdiğinde ortada duran koltukların kenarı çekildiğini ve yarıda kalmış süslemeyi gördü. Yerde gördüğü yarısı şişirilmiş balonlara baktı. "Gökkuşağı renginde balon mu aldın yani?"

"Evet. Güzel bir dekor olabileceğini düşündüm. Bilirsin girişe-" Eliyle durmasını işaret ettiğinde kız kendi kendisine mırıldandı ve sustu. "Aslında geldiğin iyi oldu. Mutfak masasını buraya taşımamız gerekiyor."

Louis bunun kendisine söylendiğini fark ettiğinde kaşlarını çatarak arkasında kalan kız ciddi mi diye yüzüne baktı. Evet gayet ciddiydi. Louis o masayı taşıyabileceğini düşünmüyordu. Fakat o an süsleri ortadan kaldırıp Harry'ye Faith'in masasını nedensizce salonun ortasına taşıtmayı düşünüyordu. İki dakika sonra yerinden zar zor hareket ettirilen masayı salona kadar taşırken bile bunu düşünmeye devam etmişti.

Masayı tam duvarın önüne yılbaşından kalmış ışıkların tutturulduğu yere bırakmışlardı. Louis, söylediği gibi sigara paketiyle döndüğünde Harry hiçbir şey söylemeden yapmaya başladığı yemeğe geri dönmüştü.

Faith'in onları beklediklerini haber veren mesajı geldiğinde Louis, Harry'nin günlerdir yazmaya çalıştığı müzik sözlerini inceliyordu. Telefonunun ekranını kitleyip kafasını kaldırdığında Harry'nin salon girişinde onu izlediğini fark etmişti. Louis, heyecandan dolayı yüzünde oluşan gülümsemeyi gizlemek için alt dudağını ısırdı.

"Yine Faith mi?" Louis alaycı sesine hiçbir anlam veremeyerek kafasını yana doğru eğdi ve onu basitçe onayladı. "Evet. Bizi aşağıya çağırıyor."

Harry başta Louis'yi bayağı zorlamıştı. Mutfakta biberleri pişirirken sadece onu buraya çağırabileceği veya Louis'nin gidebileceğini söyleyip durmuştu. Louis onu aşağıya doğru çekiştirirken neredeyse ağlayacaktı. Tanrı aşkına bütün o hazırlığı Harry mutfağında huysuzluk yapsın diye yapmamışlardı sonuçta. Faith'in dairesinin yedek anahtarını deliğe sokup çevirdi ve kapının açılmasını sağladı.

"Louis, zili çalsana. En yakın arkadaşın bile olsa mahremiyet diye bir şey duymadın mı?"

Louis, onu görmezden gelip iki eliyle elini kavradı ve kalçasıyla kapıyı açtı. Tamam koridor tavanının iki yanından sarkıtılmış gökkuşağı balonları onun içinde yeniydi. Onu loş bir ışıkla aydınlatılmış evde salona doğru çekiştirirken gözlerinin parladığını görebiliyordu. Üzerinde hala mutfak önlüğü vardı ve şu an mutluluktan ağlayacak gibiydi.

İçeriye girdikleri an küçük bir grup doğum günü şarkısı söylemeye başlamıştı. Harry içeriye girdikleri anda Louis'yi kendisine çekip sarılmıştı. Louis mutfak önlüğünün ipini çözdü ve hala kolları arasındayken kendisini geri çekip önlüğü boynundan çıkardı. Dudaklarını birleştirdiklerinde arka plandaki doğum günü şarkısı yerini alkışlamalara bırakmıştı.

Harry bu olanlara inanamıyordu. Son zamanlarda Louis kendisini o kadar çok meşgul etmişti ki doğum gününün yaklaştığı bile aklından çıkmıştı. Evde tanıdığı ve tanımadığı insanlar vardı. Fakat Harry'nin görebildiği tek şey hala kollarının arasında, etrafına ışık saçan adamdı. Tebrikleri sıra sıra kabul etti ve masanın üzerinde kendisi için hazırlanmış tüm bu şeyleri gördüğünde Harry utandığını hissetmişti. Kendisi için bu kadar özel bir şey hazırlanmış olması Harry'yi fazla duygulandırmıştı. Geçen yıl uluslararası bir radyo da sunuculuk yapan arkadaşı kendisi için büyük bir parti vermişti ve o bile bu beş kişiyi geçmeyen doğum günü partisinden daha samimi hissettirmemişti.

Günün -bilinen kadarıyla- son davetlisi geldiğinde Harry ve kızıl saçlı adam sarılmıştı. Louis, kendisine sıkıca sarılana kadar o adamın Harry'nin arkadaşı olduğunu falan sanmıştı. Louis kendisine sarılan adamı itmeye çalıştığı sırada o çoktan kendisini geri çekmiş ve anlayışla Louis'ye bakmıştı. Tamam bu bakışlar onu daha da küçük gözükmesine sebep oluyordu. "Doğru ya. Üzgünüm benim hatam."

"Ben Ed. Niall sayesinde tanıştık ve kursta yarı zamanlı öğretmenlik yapıyorum. Seni zaten ziyarete gelmiştim. Fakat uyuyordun."

Güvenli kolların omzuna dolandığını hissettiğinde hala kaşları çatık bir şekilde karşısındaki adama bakıyordu. Harry konuşmayı devraldığında Louis nihayet ilgisini çeken bir şeyler bulmuştu. "Benimde bir süredir yakın arkadaşım."

İsminin Ed olduğunu öğrendiği adam yumuşak bir şekilde omzuna vurduğunda rahatsız olmuş gibi biraz daha Harry'ye yaslandı. "Aslında beni bayağı severdin Louis ama artık bana pek ihtiyacın kalmamış gibi."

Geleneğe bağlı kalarak pastayı Harry'ye kestirdiler ve herkes kendisi için bir tabak alıp koltuğa oturdu. Faith, Louis'nin kötü gün zulasından en iyi şarabını -bunun kötü günle alakası yoktu bu şaraba üç aylık maaşını yatırmıştı.- kaçırmıştı. Sonuçta artık hiçbir şey hatırlamıyordu değil mi? Faith kötü arkadaş değildi, sadece bu şarabı çok fazla istiyordu ve bir bakıma bu onların tekrar bir araya gelişlerinin kutlaması sayılırdı.

"Louis, kazadan sonra nasıl oldun?" Ed'in sorusuyla Louis biraz daha yerine sindi. "Bayağı iyiyim aslında. Yaralarım falan iyileşiyor ve baş ağrılarım kesiliyor."

"Peki bir şeyler hatırlıyor musun?"

Ed tekrar ilgiyle mırıldandığında Louis ağzında çiğnediği lokmanın gittikçe büyüdüğünü hissetti. Harry'ye kaçamak bir bakış attığında onun dikkatle kendisini dinlediğini fark etti. "Hayır, henüz de-"

Louis sözü kesildiğini hissettikten sonra bacağında destekleyici dokunuşu hissetmişti. "Zaten doktoru bunun süre alabileceğini söylemişti."

Louis kafasını sallayarak Harry'yi onaylarken Ed geldiğinden beri yüzünden silinmemiş gülümsemesiyle onlara bakıyordu. Faith'in bakışlarını fark ettiğinde bütün vücudunu bir korku sarmıştı. Ona niye öyle bakıyordu? Öyle derken 'Her şeyi biliyorum ve birazdan diğerlerininde bilmesini sağlayacağım.' Gibi öyleden bahsediyordu. Fakat Louis yine de umursamadı ve pastasını yemeye devam etti. Büyük ihtimalle Faith yine kendi kendisine bir şey kurup Louis'ye kızmış olmalıydı.

Louis dudaklarının arasındaki sigarayı ateşlerken balkon kapısının kilidini çevirdi. Arkasından gelen Faith onu ittirerek balkona çıkartmıştı. Louis buz tutmuş balkon fayansında kaymamak için büyük uğraş verdi. "Ne yapıyorsun? Beni düşürecektin."

"Düşseydin bir şey olmazdı. Belki daha hatırlayamadığın anılarını hatırlardın." Faith omzundan onu geriye ittirdiğinde parmaklarını sardığı balkon demirlerine biraz daha sıkı tutundu. "Ama doğru buna ihtiyacın yok. Sen çoktan bir şeyler hatırlıyorsun."

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top