8. BÖLÜM - TESADÜF

Bir kaptan, rüzgâra söz geçiremiyorum diye gemisini fırtınada bırakır mıydı hiç? Bizi alabora eden fırtına da değildi üstelik. Göz göre göre çarptığımız buz dağı sayesinde derin kesikler almıştı kalplerimiz. Şimdiyse karaya vuran parçaları birleştirmek, imkansızı istemekten başka bir şey değildi.

Her şey olabilir deyip, olan hiçbir şey seni şaşırtmadığında büyüdüğünü anlıyorsun. Önce Engin'le olanlar sonra babamı kaybetmenin üzüntüsü içimdeki kız çocuğunu bir gece de büyütmüştü. Ben büyümesini hiç istemezken hemde...

Eda ile eve doğru yürüken tek kelime dâhi etmedik. Hâlâ içime sinmeyen bir şeyler vardı. Onun huzursuzluğunu derinden hissediyordum. Bazı şeyleri irdelemeden kabul etmek bazen daha az can acıtır demişti. İrdelemeden kabul ettiğim gerçek, şimdi fazlasıyla canımı acıtıyordu.

Gelmediğini öğrendiğim günden sonraki zamanlarda, kendimi sürekli başka şeylerle meşgul etmeye karar vermiştim. İhmal ettiğim, babamdan kalan kitapevleriyle ilgilenmeye başladım. Yine de hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Sevdiğim şeyleri kaybetmemek için gösterdiğim uğraş boşa çıkınca, elimin altında ne varsa devire devire yürüyordum. Baş etmek zorunda kaldığım gerçekler zamanla hissizleşmeme sebep olsa da, devam eden terapiler sayesinde hayata karşı kapadığım kapılarımı sorgusuz sualsiz tekrar açıyordum. Sessizliğin içime karabasan gibi çöken korkunç yüzü tekrar kendini baş gösterene kadar da böyle ilerliyordum.

Rüyalarıma giren yüzlerin verdiği huzursuzluk zamanla daha da azalmıştı. Annemle bolca yürüyüş yapıyor, olabildiğince evde kalmamaya çalışıyorduk. Her gün bir öncekinden daha sakin geçiyor, annemin devam etmeye karar verdiği terapi bizi daha güçlü hissettiriyordu.

Yaz aylarının sıcaklığı, insanların çoşkusu kalplerimizi ısıtıyordu. Artık evden taşınmaya sıcak bakan annemin çabası yadsınamayacak kadar ortadaydı. Akşam yemeklerinden sonra ilanlardan bulup beğendiğimiz evleri, içimize sindirmeye çalışıyorduk. Nitekim çok uzun sürmeden aynı semtte başka bir eve taşınmaya karar verdik. Oturduğumuz evi satışa çıkarttıktan sonraki ay, çatı katı bulunan teraslı bir ev aldık. Yaptığımız birikim sayesinde istediğimiz gibi bir eve sahip olmuştuk. Şimdi hayatımıza tamamen yeni bir sayfa açıyorduk.

Eda ve Kemal işlerinden arta kalan zamanları bize yardım ederek geçiriyor, onlarda böylece birlikte oldukları her anı ilişkileri için değerlendiriyorlardı. Annem bulduğu her fırsatta Kemal'i sıkıştırıp, "Kemal, bak bu kızı sakın kaçırma evladım. Böyle hamaratını bulamazsın." dedikten sonra Eda'ya bakıp muzipçe göz kırpıyordu. Göz göze geldiklerinde mahçubiyetle kaçacak yer aramalarını izlemek kadar keyiflisi yoktu.

Ağustos ayının kavurucu sıcağıyla baş etmeye çalışıyor, gün içinde evde vakit geçirip, gün batımı başlarken kendimizi dışarı atıyorduk. Yeni evimizin daha yakın olduğu sahile inip iyot kokusunu ciğerlerimize hapsediyorduk. Denizin üzerinden esen sıcak meltem güneşin batmaya yüz tutmuş sıcaklığını yüzümüze çarpıyordu. El ele yürüyen çiftlere dalan gözlerimiz birbiriyle buluştuğunda hüzünle gülümseyip annemle sarılıyorduk.

Akşam yemeğini dışarıda yemeğe karar veridiğimizde Tuzla'da bir restaurantta yer ayırttıktan sonra hazırlanıp, yola çıktık. Sahil şeridinden ilerlerken, radyoda çalan birbirinden güzel parçalar anılarımı gömdüğüm yerileri umarsızca eşeliyordu. Neredeyse bir senedir uzak kaldığım sıcaklığı, kalbime soğuk rüzgarlar estirse de zihnimin mahkum etmeye çalıştığı anılarımdan artık kolayca sıyrılıyordum.

Oldukça nezih bir mekan olmasına rağmen, dışarıdan bakıldığında şıklığına gölge düşüren loş ışıklandırması, içeri girildiği andan itibaren atmosferiyle büyülüyordu.

Masamızın konumu, manzaranın eşsiz güzelliğini gözlerimiz için doyumsuz bir ziyafete çeviriyor, gökyüzünün istikrarlı karanlığı ayın şavkı sayesinde yakamozu âdeta bir tablo gibi suyun üzerine resmediyordu. Derinden gelen klasik müzikle beslenen ruhlar, yüzlerindeki memnuniyet gülümsemesiyle kendini belli ediyordu.

Aperatif bir şeyler içtikten sonra yemeklerimizin gelmesini beklerken, annemin yüzünde anlam veremediğim huzursuzluğu farkettim.

"Anne! Rengin soldu iyi misin.?"

"Tansiyonum düştü sanırım kızım. Merak etme yemeği yedikten sonra düzelirim."

Cümlesini bitirir bitirmez, gözleri kayan annem oturduğu sandalyeden yere yığıldı. Başımıza toplanan kalabalığın çıkardığı nidalar hatırlamak istemediğim sahneleri o an, tekrar tekrar yaşatıyordu. Soğukkanlılığını koruyan birkaç kişi anneme müdahale ediyor, bense hemen yanı başında çaresiz gözlerle ona bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.

Kolumdan tutup olduğum yerden beni çekmeye çalışan bir ses adımı söyleyerek beni uyarıyor, annemden ayırmadığım gözlerimi kontak kurmak istercesine çenemden tutup kendine çeviriyordu.

Gözlerini açan annem olduğu yerde doğrulmaya çalıştığında yine adımı bilen o ses teselli cümleleri kuruyordu. "Bakın, kendine geliyor Eylül Hanım. Merak etmeyin sadece baygınlık geçirdi."

Sesin geldiği kişiyi göremeyecek kadar gözümü kör etmişti kaybetme korkusu. Annemin halsiz düşen bedenine sımsıkı sarıldığımda gözümden düşen yaşlar umarsızca akıyordu. İçimi rahatlatmak istercesine elimi tutup, "iyiyim kızım, korkma." dediğinde kuruyan dudaklarını ıslattı. Başımızdaki kalabalık annemin kendine gelmesiyle dağılmış, herkes masasına geri dönmüştü.

"Geçmiş olsun, iyi misiniz?"

Annem onaylarcasına başını sallarken sorunun geldiği sese teşekkür etmeyi ihmal etmedi. Bense hala kim olduğunu bilmediğim adama dönüp bakmamıştım bile.

"Hadi anne hastaneye gidiyoruz!"

Telaşla çıkan sesim ağlamaya meyilli olduğunu titremesiyle belli ederken, annem gerek yok dercesine başını iki yana salladı.

"İnat etme anne! Yüzün bembeyaz oldu. Daha önce bayıldığına hiç şahit olmadım, bir sebebi olmalı."

"Tansiyonum düştü demiştim ya kızım! Merak etme iyiyim." dedikten sonra garsona işaret edip yemeklerin gelmesini rica etti.

Bıkkınlıkla yerime otururken, korkuyla çarpan kalbime hâlâ söz geçiremiyordum.

"Eylül Hanım?"

Başımı sağa çevirdiğimde gördüğüm keskin mavi gözleri tanıdığıma emin olmuştum. Az önce yaşadığım korku sayesinde kim olduğunu umursamadığım adam tüm içtenliğiyle bakıp gülümsüyordu.

"Siz... Tanışıyor musunuz?" Annem sessizliği bozarken, bakışlarımı kaçırdığım adam hâlâ ayakta bekliyordu.

"Buyrun lütfen, oturun." Annemin eliyle işaret ettiği yer hemen yanımdaki sandalyeydi.

"Teşekkür ederim." dedikten sonra bu teklifi bekliyormuş gibi hemen yanıma oturan adam anneme, "Daha iyi misiniz efendim?" diye sordu.

"Teşekkür ederim, iyiyim. Bu arada Sema ben." Aynı anda elini uzatan annemin eline eğilip nazik bir öpücük bırakan adam kibar tavırları ve konuşmasıyla beni daha da şaşırtıyordu.

"Memnun oldum Sema Hanım. Ben de Emirhan."

Mavilerini üzerimde hissettiğim gözlerini umursamadan, masada duran suyu tek nefeste içtim. Bir şeyler söylememi bekleyen annem, gizlice kaş göz yapsada umursamadım.

"Memnun oldum Emirhan Bey. Siz nereden tanışıyor sunuz Eylül'le?"

Aynı anda lafa girdiğimizde O, "Uçak.", ben "Havalimanı." derken istemsizce göz göze geldik. Bakışlarımı aynı hızla kaçırdığımda, başını iki yana sallayıp masaya bıraktığı erkeksi gülüşüyle devam etti.

"Aynı uçaktaydık. Alandan çıkarken tanışmak için biraz emrivaki yapmış olabilirim." dedikten sonra bana dönüp kıvrılan dudaklarını konuşmak için tekrar araladı. "Hiçbir şeyin sebepsiz olmadığına inanırım. Bu akşamki tesadüf beni fazlasıyla memnun etti."

Annemin sırayla bize kayan bakışları yüzünde muzipçe beliren gülümsemeye sebep oluyor, heyecanını belli etmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.

Ellerini masada birleştiren adam tıpkı alandaki gibi konuşma ısrarını sürdürüyor, sessizliğime inat cümlelerine devam ediyordu.

"Yaklaşık bir yıldır tekrar görüşme umuduyla aramanızı bekliyordum." derken masada birleştirdiği ellerini açıp bedenini bana doğru çevirdi. Gözleri baktıkça içine çeken uçsuz bucaksız bir okyanusdan farksızdı.

Sağımdaki adama şaşkınlıkla bakarken, annemin bu konuşmalara şahit olmasından dolayı kendimi rahatsız hissettim. Masadan destek alıp yerinden kalkmaya çalışan annemi tutmak için ayağa kalktığımda eliyle durdurdu. "İyiyim, kendim gidebilirim. Sen arkadaşınla ilgilen kızım."

Bir arkadaşımız eksikti! diye mırıldanırken usulca yerime oturum.

"Efendim?"

"Size bir şey demedim Emirhan Bey. Teşekkür ederiz ilginiz için. Masanızdaki insanlar sizi bekliyordur."

Arkasını dönüp baktığı masaya başıyla selam verdikten sonra, "Sema Hanım gelsin müsaadenizi isteyeceğim Eylül Hanım." dedi.

Okyanus derinliğine benzeyen bakışlarına, gözlerimi kısarak yüzümde oluşturduğum sahte gülücükle karşılık verdim. Başımı onun olduğu yönün aksine çevirip, kibarcık diye söylenirken, lavabodan dönen annem boğazını temizleyip tebessümle yerine oturdu. Bu aslında ben geldim demenin bir diğer yoluydu.

"Bende sizin gelmenizi bekliyordum Sema Hanım, müsaadenizle misafirlerimin yanına geçmeliyim artık." Cümlesini bitirip ayağa kalkarken annemin uzattığı elini tuttu. Samimiyetini gösteren bir dokunuşla veda ederken, cebinden çıkardığı kartvizitini ve afili kalemini anneme uzattı.

"İyi olduğunuzu öğrenmek için telefon numaranızı rica ediyorum. Aklım sizde kalacaktır."

Annemin dudakları muzipçe kıvrılırken, uzattığı kalemi alıp kartının arkasına cep telefonu numarasını yazdı. Adamın kibarlığı karşısında olduğundan daha kibar davranan annem, "İlginiz ve desteğiniz için teşekkür ederim Emirhan Bey evladım." dedi.

Ceketinin düğmesini iliklerken, kibarcık konuştu. "Rica ederim efendim."

Kibarlıktan kırılan adama, annemin az önce sergilediği tavır karşısında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Okyanus gözlü adamın mavileri bu defa bana döndü.

"İyi akşamlar Eylül Hanım. Tekrar görüşmek üzere."

"İyi akşamlar Emirhan Bey." Sesimde alaycılığın verdiği bir tonlama vardı ve bu adamın bozulmasına sebep olmuştu.

Adam masadan ayrıldıktan sonra, annemin Emirhan Bey evladım deyişini taklit edip, içimde tuttuğum kahkahamı umarsızca dışarı bıraktım. Annem gözlerini devirip kızınca dudaklarımdaki görünmez fermuarı elimle çektim. Yemeğin ardından gelen kahvelerimizi içtikten sonra bizimle ilgilenen garsona, hesabı istemek için baktım.

Yanımıza gelip sağ elini arkasına aldığında, sol elini gögüs hizasına getirip beklerken hafifçe eğildi.

"Buyrun efendim."

"Hesabı alabilir miyim lütfen?"

"Hesabınız ödendi efendim."

Garson, mavilerin sahibi olan adamın masasına doğru göz ucuyla baktığında, başımı o yöne çevirdim. Elinde kırmızı şarabın olduğu kadehi usulca kaldırıp başıyla selam verirken tebessüm etti. Bu duruma bozulsamda aynı şekilde selam verip yerimde doğruldum. Restauranttan çıkıp valenin arabamı getirmesini beklerken annemin yüzündeki memnuniyet gülüşü sinirimi bozuyordu.

Küstah!

Söylenerek bindiğim arabayı çalıştırıp, hızla sürmeye başladım. "O kim oluyor da benim hesabımı ödüyor?"

"Canım ne var bunda, kibarlık etmiş."

"Anne! Adam yemeği ödedi ya hani..."

"Eee...?"

"Numaranıda verdin..."

"Ay Eylül! Taksit taksit konuşma kızım. Yani?"

"Yani, ilk fırsatta görüşmek isteyecek. Bahanesi de sen olacaksın!"

Umarsızca kahkaha atan anneme şaşkınlıkla bakarken, bir yandan da direksiyonu kontrol etmeye çalışıyordum. "Anne gülme lütfen!"

Beni duymamışcasına gülmeye devam eden anneme daha fazla dayanamayıp bende katıldım. Kahkahalarımız birbirine karışırken onu izlemek çok keyifliydi. Uzun zamandır bu kadar içten güldüğünü görmemiştim. Hatta bu denli gülmeyi unutmuş bile olabilirdik diye düşünürken, yol boyunca dilimizden düşmeyen adam sayesinde geceyi neşeyle noktaladık.

Bu geceye dair söylenecek tek bir söz kalmıştı geriye. Tesadüfün böylesi!

Ertesi sabah keyifle yapılan kahvaltının ardından, sıkı bir çalışmayla biriken işleri saatlerce uğraşıp bitirdim. Bugün sırayla kitabevlerine gidip baksam fena olmaz diye düşünürken, annem seslendi.

"Kahve yapıyorum, hadi gel kızım."

"Hemen geliyorum."

Odamdan çıktığımda kahvenin kokusu oldukça davetkârdı. Mutfağa annemin yanına gittiğimde arkasından sıkıca sarıldım. Sıcaklığı ruhumu tedavi eden en güçlü ilaçtı.

"Çok şanslıyım."

Kahveleri fincanlara doldurduktan sonra bana döndü. Gözlerimin içine şefkatiyle bakıyordu.

"Sende benim şansımsın. Sonbaharımın güneşi."

Kalbime dokunan kelimeleri içimde ılık rüzgarlar estiriyordu. Aklına unuttuğu bir şey gelmiş gibi toparlanıp konuşmaya başladı.

"Bak şimdi ben iyi dinle." dediğinde boğazını temizleyip devam etti. "Bir gün yanında olmazsam ve hiç olmayacaksam şunu sakın unutma! Ellerimi hep ellerinde hisset. Gözlerinden yaşlar süzülürse, benim şuan sana baktığım gibi kalbindeki bana içten bakabilmen için gözyaşlarını sileceksin. Sonra iki kahve pişireceksin, biri sana diğeri olmayan bana..."

"Anne nerden çıktı şimdi bunlar?" dediğimde keskin tavrıyla susmamı sağladı.

"Sus bakayım! Dinle, daha bitirmedim."

Hüzünle kıvrılan dudaklarımla başımı salladığımda devam etti.

"Pişirdiğin kahveleri balkona masamıza götüreceksin. Sonra bana anlatır gibi ne için üzüldüysen onu anlatacaksın. Ben sana tavsiyelerde bulunmuşum gibi kendini toparlayıp hayatına önce kendin için, sonra benim için devam edeceksin."

Ellerimi sıkı sıkı tutarken dudaklarının sıcaklığını parmaklarıma bırakıp şefkatle yüzümü okşadı. Nemli gözlerini hızla silip gülümsedi.

"Anlaşıldı mı?"

"Sen beni hiç bırakmayacaksın. Bunları neden söyledin bilmiyorum ve bir daha duymak istemiyorum." Küçük bir kız çocuğu gibi ayağımı yere vurduğumda, söylediklerimi umursamadan yaptığı kahveleri alıp sessizce balkona geçti. Arkasından bakarken ne hissedeceğimin muammasını yaşıyordum. Yanına gittiğimde kahvesini yudumluyordu.

"Asma suratını kızım. Her anne kızına tavsiyelerde bulunur."

"Böylesini bulunmaz!" Gözlerimi devirip sandalyeye oturduğumda yaptığı lezzetli kahveden yudumladım.

Hayatın acımasız yüzünü annemin süsleyip püsleyip anlatması, yaşanılacak belki de an büyük acının kıyısından bile geçemezdi. Neden buna gerek duymuştu? Sadece konuşmamış, cümleleri avucuna aldığı kalbimi hunharca sıkarak canımı acıtmıştı. Dün akşam yemekte olanlar yüzünden mi söylüyordu bunları? Derin düşüncelerden annemin sesiyle sıyrıldım.

"Senin kibarcık aramadı." Kıkırdardıktan sonra, kahvesinin son yudumunu alıp fincanı masaya bıraktı.

"Nereden benim oluyormuş? Hem seni arayacak, beni değil?"

"Havalimanından çıkarken mi tanışmıştınız? Hadi anlat." Derken kollarını keyifle birleştirdi. Yüzündeki muzip gülümsemeye karşı koymaksızın başımı gülerek iki yana salladım.

"Dün adam anlattı ya anne."

"Bence fazlası var." derken tek kaşını kaldırıp soran gözlerle baktı.

"Çok meraklısınız Sema Hanımcığım."

Karşılıklı gülüşmelerin sonunda bir sene önce alanda ne olduysa detaylıca anlattım.

"Hoş adam." dedi duydukları karşısındaki memnuniyeti yüzünden okunuyordu.

"Fazla kibar."

"İyi yetişmiş diyelim kızım. Hem beni değil seni arayacak."

"Ne? Anne lütfen şaka olduğunu söyle! Karta benim numaramı yazmış olamazsın."

Savurduğu kahkahası karşısında şaşkınlıkla ona bakarken başını iki yana salladı.

"Tabii ki şaka yapıyorum."

Annem gülmeye devam ederken, derin bir oh çekip arkama yaslandım. Bunları Eda duyduğunda en az annem kadar keyif alacağını tahmin ediyordum.

Akşam yemeğinden sonra odama çekildiğimde, yarım kalan kitabımı okumaya başladım. Bir hışımla odama giren annem, çalan telefonunu göstererek, "Sanırım seninki arıyor." dedi ve telefonu cevapladı.

"Alo? Ah! Siz miydiniz Emirhan Bey. Teşekkür ederim çok iyiyim. Siz nasılsınız? Sevindim. Bu arada yemek için ayrıca teşekkür ederiz. Yo, hayır. Neden kızsın? Bende sizi yarın akşam için yemeğe davet etmek istiyorum."

Annem telefon konuşmasına devam ederken fısıltıyla söylenerek uyardığım halde ısrarla adamı davetine ikna etmeye çalışıyordu.

"Gelirseniz çok mutlu oluruz."

Ayağımı yere vurarak ofladığımda artık çok geçti. Adam annemin yemek davetini çoktan kabul etmişti.

"Ben size birazdan evimizin adresini atacağım. Yarın akşam görüşmek üzere. Hoşça kalın."

Telefonu kapadığında gülerek, "Yarın misafirimiz var." dedi.

"Neden tanımadığımız birini evimize çağırdın anne?"

"Kızım, teşekkür etmemiz lazım. Çok kibar davrandı ve ilgilendi, hem ne olacak altı üstü bir akşam yemeği."

Arkasını dönüp odamdan umursamaz halleriyle çıkıp giden annemin arkasından şaşkın gözlerle bakakaldığımda, söylenerek kendimi yatağa attım. Bakışlarının derinliği huzursuz eden adama yarın akşam katlanmak zorunda kalacaktım. Altında kalmayacağımızı bildiği için hesabı ödemişti, uyanık!

Dolabımı açıp, geçen sene Amsterdam dönüşü üzerimde olan mevsimlik ceketi buldum. Sağ cebinden çıkartığım kartvizite baktım.

Emirhan Doğan, Ceo, Doğan Medya Grubu yazıyordu. Hırsla aynamın önüne fırlattığım kartın sahinin hayatıma aynı hızla girişine engel olamıyordum. Kitabevlerine de gidememiştim. Yarın gün içerisinde halledip aradan çıkartmalıydım.

Oldukça geç bir saatte gözlerimi açtığımda mutfaktan gelen kokuları içime çektim. Gözümü ovarak odamdan çıktığımda annemin donattığı kahvaltı masasına baktım.

"Günaydın kızım."

"Günaydın anneciğim, ne harika bir sofra böyle. Yüzümü yıkayıp hemen geliyorum." dediğimde yüzünde beliren keyifli gülümsemesiyle başını salladı.

Yaptığımız sıkı kahvaltının ardından hazırlanıp, kitabevlerine gitmek için kapıdan çıkarken, annemin akşama geç kalma tembihlerine maruz kaldım. Yola çıktığımda evimize yakın olan kitabevine gidip oradaki işlerimi hallettim. Eda'nın çalıştığı bankaya yakın olan ikinci kitabevine uğradıktan sonra Eda'ya sürpriz yaptım.

Öğle paydosunu benimle kahve içerek değerlendiren Eda'ya son olayları anlattığımda annemin rahatsızlandığına üzülsede, yaşananlara içten içe sevindiğini görebiliyordum. Meraklı halleriyle her detayı sorup öğrendiğinde bu tesadüfe oldukça şaşırmıştı.

"Yaa, işte böyle Eda. Akşam da yemeğe gelecek üstelik."

Eda'nın bu haberi duyduğundaki tepkisini izlemek oldukça keyifliydi.

"Ne! Ciddi misin?"

"Annemin işgüzarlığı!" derken iki elimi yana açtım. "Bakalım akşam neler olacak?"

....

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi merak ediyorum.🤗

Bu arada artık bol bol Emirhan'lı bölümler gelecek.🙊

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayın.🙏🏼

Sonraki bölümde görüşmek üzere🙋🏻‍♀️

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top