31. BÖLÜM - KORKUNUN KOKUSU


Emirhan'dan...

Hayatımda hiç bu kadar güzel uyuyan bir kadın gördüğümü hatırlamıyorum. Şimdi nasılsa, seneler öncesi de yine böyle görünüyordun. Sana, "Hayatıma gözlerini bu kadar güzel açacağını bilseydim eğer, seni asla bırakmazdım." demiştim. Bırakmadım da... Amsterdam dönüşü aynı uçakta yan yana seyahat etmemiz kaderken, sonrasında o kaderi kendi ellerimle yazmayı istemem bir karabasan gibi kalbime çökmüştü. Yaklaşık beş yıl önce, bir adamın arabasına binip gitmiştin. Yanında gördüğüm adamın yerinde olmak için deli gibi bir istek, önüne geçilemez bir arzu oluşmuştu içimde. Vazgeçmeyecektim. Saray gözlerine bir kere bakmak bile o an, beni başka birine dönüştürmüştü. Efsun gibi, büyü gibiydi seninle denk gelmek.

Geldiğiniz yer onun eviydi. Onunla birlikte dairesine çıkarken kıskançlıktan gözümün döndüğünü hatırlıyorum. Kısa bir süre sonra ağlayarak o evden ayrıldığında, yanındaki adamın kim olduğunu araştırmaya başladım. Kimsesiz büyümüş, daha sonra evlatlık edindiği aile ile yaşamış, sen hayatına girdikten sonra da İstanbul'a yerleşmişti. Adı Engin'di. Üniversite yıllarınızdan beri birlikte olduğunuzu öğrendiğimde, benden çok önce seni tanıdığı için onu kıskanmış, hırçın bir hayvan gibi öfkemi kontrol edememiştim. O günden sonra Engin'in evine bir daha hiç gitmedin. Hemen ardından babanı kaybettin. Mezarı başında toprağı acıyla avuçlarken de izledim seni. Kalbindeki acıyı hisseder gibi seninle birlikte ağladım. Uzun bir süre yani kırk sekiz gün kadar hastanede bilinçsiz yatarken ve kimse yokken yanına odaya girer, sana dokunmadan uzun uzun yine seni izlerdim. Adeta bir gölge gibiydim. Kimsenin beni görmemesi için mümkün olduğunca çaba gösteriyordum.

Her an, her attığın adımda çektiğim fotoğraflara bakarak seninle geçecek mutlu ve aşk dolu gecelerimizi hayal ederdim. Bir gün, seni seyrederken dalıp gitmiş, zamanı hiç hesaba katmamıştım. Annen hastaneye geldiğinde beni kaldığın oda da bulmuştu. Telaş ve korkuyla ilk kez beni orada gördüğünde, kendimi anlatmak için saatlerce yalvarmıştım. Çabalarım boşa gidiyordu ve ben maalesef ki Sema Hanım'ı ikna edemiyordum. Senden vazgeçmeye niyetim yoktu ve annenin kesin tavrı karşısında umutlarım tükeniyordu. Odadan pes edip çıktığımda, bir köşeye geçip saklanmayı ve seni hastaneden ayrılmadan bir kez daha görmeyi planlıyordum fakat kalbimin tekrar hırs ve öfkeyle atmasına sebep olacak o adamı gördüm. Engin gelmişti. Seni bir an bile yalnız bırakmıyor, annenle birlikte her daim yanında oluyordu.

Bir şeyler yapmalıydım. Onun evinden çıkarken gözlerinden akan yaşın bedelini ona ödetmeye karar verdim. Zaten seni hak etmiyordu. Uzun çabalar sonucu Engin'in biyolojik ailesini bulmuştum fakat bu gerçeği ona söylemeyecek, sadece Sema Hanım ile konuşacaktım. Ertesi gün elimde çiçeklerle geldiğimde yanında bu defa da yakın arkadaşın Eda vardı. Etrafındaki herkesi, her şeyi araştırmış, onların da attığı her adımın haberi bana geliyordu. Eda çıktıktan sonra nihayet annen geldi. Fırsatını kolladığım an, işte tam da bu zamandı. Annenin arkasından odaya girdiğimde korkunç bir tepkiyle karşılaştım. Ona sakin bir şekilde tekrar seni sevdiğimi söyledim. Ne yaparsam yapayım olmuyordu. Kalbimi tuzla buza çeviren tavrı karşısında elim kolum bağlanıyor, senin için akan gözyaşlarımı artık saklamıyordum. Böyle olmasını hiç istemezdim, fakat Engin'i senden uzak tutmasını, eğer tutmazsa şimdiki ve bulduğum biyolojik ailesine hiç de hoş şeyler olmayacağını söylemek zorunda kaldım. Hayatında olmama bu kadar katı olmasaydı, bunların hiçbiri olmayacaktı ve biz seninle belki de kaderin yön verdiği şekillerde bir araya gelecektik.

Verdiğim göz dağı işe yaramamış annen, polisi arayıp şikayetçi olmakla tehdit etmişti. Gerçek şu ki senin gibi, o zamanlar annen de tanımıyordu beni. Hatırı sayılır resmi ya da değil geniş bir çevreye sahiptim. Bilinen ve kariyerinin zirvesinde olan bir iş adamı için, kimsenin yapmayacağı iş, maşa olmayacağı ateş yoktu. Ona etrafınızdaki herkesin hayatlarını ve nelerle uğraştıklarını her detayına kadar söylediğimde, ne kadar ciddi olduğumu anlamıştı. Aslında tehlikeli biri değildim, yalnızca istediğim sendin ve çabam, senin bana geleceğin yollarda ki tüm engelleri kaldırmaktı.

O gün, saatlerce konuşmuş anneni kimseye zarar vermeyeceğim sözüyle -nihayet- ikna etmiştim. Senin için endişelenmemesi için de elimden geleni yapmıştım. Artık Engin hastaneye gelmiyordu daha doğrusu, gelemiyordu. Annenin Engin'e karşı olan bahanesi, babanı kaybettiğiniz için onu da suçlu saymaktı. Senin onun yüzünden üzüldüğünü, babanın da buna dayanamayıp fenalaştığını ve bir daha seni görmemesini hatta yakınından bile geçmemesi gerektiğini söylemişti. Bu ithamın altında ezilen Engin ise senden kolayca vazgeçmiş, böylece engellerden birini, belki de en büyüğünü tamamen ortadan kaldırmıştım.

Sen hastaneden taburcu olduğunda, belirli aralıklarla Bahar Hanım'ın muayenehanesine gidip, destek almaya başlamıştın. Bu sayede her geçen gün daha iyiye gidiyordun. Sonra babanla birlikte yaşadığınız evden, senin kararınla taşınmak istediniz. Israrlarım sonucu annenle yaşamaya başlayacağınız evi almayı başarmıştım, çünkü Sema Hanım'a yaptıklarının karşılığını bir şekilde vermem ve aramızı iyi tutmam gerekiyordu. Annenle birlikte sana hissettirmeden bunu da ayarlamıştık. Sema Hanım, artık bana itiraz etmemeyi öğrenmişti.

Babanı kaybetmenizin üzerinden yaklaşık bir yıl geçmişti ve karşına çıkmak için hazırdım. Bunun için annen mecburen bana yine yardım etmek zorundaydı. Bir akşam deniz manzaralı bir restorana geldiniz. Ben de oradaydım. Annen aylar sonra dediğimi yapacağım için yani, karşına çıkacağım için korkuyordu. Arka masalardan birinde beni gördüğünde ve üzerine endişesinin verdiği sıkıntıyla fenalaşmıştı. Sen, anneni kaybetme korkusuyla çırpınırken sana dokunuyor, sakin olman adına elimden geleni yapmaya çalışıyordum. Gözün hiç kimseyi görmüyordu. Annene de bir şey olursa yaşayamazdın biliyorum ve belki de seni senden daha iyi tanıyorum sevgilim.

Annen kendine geldiğinde, iyi olup olmadığını sormak için yanınızdaydım. Hastaneye götürmek için ısrar ediyordun ve nihayet beni gördün. Aylar sonra ikinci kez göz göze gelmiştik. O kadar derin bakıyordun ki o saniye de beni hatırladığına emindim. Sonra annen, ilgilendiğim için -teşekkür etmek ister gibi- masanıza davet ettiğinde, hemen yanındaki sandalyeye oturdum. Sema Hanım bana, aslında cevabını bildiği soruları sorarken sırf sana belli etmemek adına bu tesadüfe şaşırmış gibi davranmıştı. Yanınızdan ayrılırken annenden -aslında var olan- numarasını almayı ihmal etmedim. Her şey senin anlamayacağın şekilde ilerlemeliydi. İki gün sonra aradığımda birlikte planladığımız yani, yine senin haberinin olmadığı evinizdeki akşam yemeğini ayarladık. Misafiriniz olmama saatler kalmıştı. İçim içime sığmıyor, heyecanım, küçük bir çocuk gibi yerimde durmamama sebep oluyordu. Seni yakından bir kez daha görecek olmanın hissini kelimelerle tarif edemem. Evinize doğru kat ettiğim her mesafe sabırsızlığım yüzünden azalmıyor, aksine gittikçe artıyordu. Evinizin önüne geldiğim an, kalbimin atışı vücuduma yayılmış, titremeye başlayan ellerim kapınızı çalarken kontol edilemez bir hal almıştı. Önce, Sema Hanım karşıladı. Gözüm evin içinde seni ararken, odandan çıkıp salona, yanımıza geldin.

O akşam yine çok güzeldin. Saray gözlerin, evim olacağından habersizdi. Ayakkabı giymeyi unuttuğun için çıplak ayaklarla karşımdaydın. Beni, soğuk ve nezaketsiz bir şekilde karşıladın. Haklıydın... En nihayetinde tanımadığınız bir adamı evinize konuk etmiştiniz. Yemek yerken annenin ailem hakkından sorduğu sorulara göz devirişin hâlâ ilk gün ki gibi gözlerimin önünde. İlerleyen saatlerde yani, gecenin sonuna yaklaşırken seninle evinizin balkonunda sevdiğin yazarın, en sevdiği kitabındaki satırlardan ibaret bir konuşma gerçekleştirdik. Seni etkilemeyi sonunda başarmıştım.

Tesadüf bildiğin her şey, aslında dersine iyi çalışmış bir öğrenci gibi ezberimdeydi. Denizi ve kokusunu sevdiğini, Sabahattin Ali'nin 'İçimizdeki Şeytan' kitabını neredeyse ezbere bildiğini, çayı ve kahveyi şekersiz içtiğini, portakallı drajeyi, küçüklüğünden beri yemekten vazgeçemediğin elma şekerini, babandan kalan kitap evlerini, arkadaşlıklarını ve daha nicelerini...

Seni sen yapan ne varsa hepsi ezberimdeydi. Bir tek bunları kullanarak yaklaştığımda bana hayır diyemeyeceğini, benim bu gizemli yanımın seni adım adım içine çekeceğini biliyordum. O yüzden elimdekileri kullanmaktan hiç çekinmedim. Bana geleceğin, benim olacağın günü sabırla beklemek kadar zor olan başka bir şey yoktu. Size misafir olduğum o akşam senin için seveceğin bir kutu hazırlamıştım. Sen, o kutuyu açıp içindekileri gördüğündeki yüzünde oluşan şaşkınlık ifadesini görmeyi çok isterdim. Hayır diyemeyeceğin kadar cazip gelen, evet dersen pişman olmayacağın kadar güzeldi üstelik. Ertesi gün seninle Riva'da geçirdiğimiz -baş başa olan- saatler hayatımın en mutlu olduğu zamanlarıydı. Üstelik sende memnundun ve tekrar geleceğimizin sözünü vermiştin. Gözlerinde benim için parlayan bir ışığın belirdiğini görmek, aşk adına yapılmış tüm anlamlı kavramları hiçe saydıracak kadar mutlu ediciydi.

Günler sürekli seni görmek için bahaneler ararken geçiyordu. Artık, sen her çıkmaza girdiğinde hemen yanında oluyordum. Halbuki anbean takip edildiğinden habersizdin. Evin içinde yaşadığın iyi ya da kötü ne varsa annenden teker teker öğreniyordum. Böyle zamanlar da ya seni arıyordum ya da hemen yanına geliyordum. Yakın arkadaşın Eda'nın, Kemal ile mutluluğa adım attıkları gün, aylar sonra o adamla yani Engin'le karşılaştın. Uzun bir aradan sonra gördüğün için seni darmaduman etmişti. Yine başını alıp deniz kenarına gittiğinde, uzaktan izliyordum. Hiçbir şey bilmiyor gibi normal davranarak seni aradım, konuştuk. Sesin kırgın geliyordu. O adam için hâlâ üzülüyor olmana katlanamıyordum.

Hızlı davranmalıydım. Bana güvenmen gerekiyordu. Her çıkmaza girdiğinde, senin bu halini hissediyormuşum gibi düşündün. Daha doğrusu böyle düşünmeni sağladım. Tesadüf kavramını artık aradan çıkartıp, kaderinde olduğumu ince ince işledim. O gece, Engin ve arkadaşlarınla vedalaşıp ayrıldıktan sonra kaza yaptın. Hayatımda yaşadığım en korkunç akşamdı. Seni kaybetme korkusuyla geçirdiğim dakikalar işkencelerin en acımasız olanıydı. En zoru da benim değil yanında Engin'in olmasıydı. Çabalarım boşa gitmemiş nihayet hastanedeyken de yanına gelebilmiştim. Bana o gün, ilk yalanını söyleyip Engin'in evinde kaldın. Üzülmedim, çünkü bunu benden saklayacak kadar kendini bana yakın hissetmen gerçeği beni içten içe mutlu ediyordu.

Ertesi gün bulduğum en iyi doktora seni götürdüğümde, yaşadığın hafıza kaybının geçici bir durum olduğunu, beyninde oluşan ödemden kaynaklı bazı anıların -stresin ve üzüntünün de vermiş olduğu etkiyle- silik olabileceğini öğrendik. Seninle alakalı, en ince detayları bile annenden öğrenirken, ondan sakladıkların bende bir süre meçhul kaldı. Nihayetinde herkesle yüzleştiğin bir akşam yemeğinde sana yapılanları, Engin'in senden neden uzak durduğunu; annenle planladığımız şekilde öğrendin. İlk kararın; evini terk etmek oldu. Önce kiraladığın otel odasından seni kendi evime getirmeye ikna ettim. Açıkça söylemek gerekirse hiç de zor olmadı. Çaresizdin ve yanında sığınabileceğin kimsen kalmamıştı. Bana güvenmek istiyordun. Öyle de oldu. Seni getirdiğim o akşam, -buranın evimiz olacağından habersiz- her köşesini gezdirdim. Bir tek, herkesten köşe bucak anahtarını sakladığım kilitli odası kalmıştı.

Yatak odamın esrarengiz oluşunu ilk gördüğünde ürktün biliyorum. Seninle bu odada günlerce seviştik ve yine aynı yerde şimdi kollarımda uyuyorsun. Merak ettiğin halde sırf ben istemiyorum diye o sır gibi sakladığım kilitli odaya hiçbir zaman bakmak istemedin. Orayı görmen, bizim sonumuz demekti Sevgilim.

Kendini bana karşı hep mecbur hissettin. En kötü zamanlarında yanında olduğum için şartsız koşulsuz kucak açtığım kollarıma hep düşünmeden sığındın. Bazen istediğin için, bazen de kendini borçlu hissettiğin için yanımda kaldın. En sonunda sende bana aşık oldun, Sevgilim.

Londra da ettiğim evlenme teklifine evet dediğinde ikimizde çok mutluyduk. Annenle birlikte yaptığımız kusursuz planlar sayesinde hayatında ne en yakın arkadaşın Eda, ne Kemal, ne de Engin kalmıştı. Hatta zamanında verdiğim ince tehditler sayesinde kendini feda etmek zorunda kaldığı için annen de kalmamıştı. Her şeyden önce sana zarar vermemden korkuyordu. Seni, Engin'i ve etrafında olan herkesi korumak için bunu yapmak, bana yardım etmek zorundaydı. Eksikliğini hissettiğin kim varsa, onun yerine geçmek bana hiçbir zaman zor gelmedi. Aksine, sana yetebilmek yaşamım boyunca yaptığım en güzel şeydi.

Londra'da olduğumuz süre boyunca annemin kabul etmediği kadar babamın sana kucak açması beni dünyanın en mutlu insanı yapmıştı. Hayatım boyunca örnek aldığım ve bazen istemeden de olsa rol model seçtiğim adam da en az benim kadar seni sevmişti. Yine de hiçbir varlık, seni benim kadar çok sevemezdi, Sevgilim.

Ve sonunda babamın organize ettiği törenle Londra'da evlendik. Annenden ayrı kalmana ve senin sırf bu yüzden üzülmene dayanamadığım için onun senden gizli Londra'ya gelmesini sağlamıştım. Nikah törenine başlamadan kapıda görünen annene bir hayalmiş gibi bakmış, gerçek olduğunu anladığın o an, belki de ilk kez bu kadar coşkuyla beni sevdiğini söylemiştin. O kadar mutluydun ki babanın sana bıraktığı o duygusal hediyeyle mutluluğun daha da taçlanmıştı.

Her şey çok güzeldi. Karım olduğun andan itibaren her gecemiz daha anlamlı, daha güzel geçiyordu. Birinci senemize birkaç ay kala, Aslı'yı kaybetmek derinden yaralarken, ondan kısa bir süre sonra da Leyla'yı kaybetmek dağılmama sebep olmuştu. Uzun bir süre böyle devam etti ve sen elimi hiç bırakmadın. Günlerce eve gelmediğim zamanlarda bunu hiç sorgulamadın. Yakın arkadaşım Oğuz'un benim için ayırdığı otel odasında kaldığımı, en azından oradayken iyi olduğumu biliyordun. Toparlanmak için yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Nikahıma dahi gelmeyen abim Enis'in, ömrüm boyunca hissettirdiği kardeş sevgisinin eksikliğini, Aslı'yla giderirken onu kaybetmek tarifiz bir acıyı kucağıma bırakmıştı. Ardından ailemin yanımda olmadığı her an bana gözü gibi bakan, hatta adımı koyan, belki de annemden daha çok önemsediğim kadının yani, Leyla'nın yokluğu da derinden sarılmama sebep olmuştu. Evimdeki varlığın beni bir nebze hayatta tutuyor, yine de seni bu kadar severken sana acı vermekten başka bir şey de yapamıyordum.

Şimdilerde ben seni toparlamaya çalışıyorum. Yaşadığın duygusal geçişlerin oldukça farkındayım. Güçlü gözükmekten, aldığın karaların arkasında dururken sergilediğin ve sende oldukça emanet duran tavırların, hep yarım kaldı. Bana karşı örmeye çalıştığın duvarları tek hamlede yıkmam, senin zaafların sayesindeydi.

Bu gece ikinci yılımızı kutladık. Babandan yadigâr olan künyene uygun bir çift küpe hediye ettim sana. Çok mutlu oldun. Güzel denilebilecek bir geceydi bizim için. Şuan kollarımdasın. Saçlarını okşayıp, kokunla uyumak pahasına, seni gördüğüm andan itibaren yaptığım onca şeye rağmen hâlâ pişman değilim. Seni ölesiye seviyorum. Üstelik bana aitken bile, kulağına taktığın bir çift küpeyi, onların yerinde olmak isteyecek kadar kıskanıyorum seni. Hiç kimse ya da hiçbir şey benim sana yakın olduğumdan daha yakın olmamalı. Her şey seni sevdiğim içindi. Benden gitmen korkusu hâlâ iliklerime kadar sızlatırken, yaptığım bunca şeyi öğrenme ihtimalini düşünmek bile nefesimi kesmeye yetiyor. Böyle bir şey olmayacak! Şimdi nasılsa, ömrümün sonuna kadar da sıcaklığını hissedip, eşsiz kokunu ciğerlerime hapsederek uykuya dalacağım ve gözümü açtığım her sabah yanımda olmana hâlâ inanamazken, varlığının içimde yarattığı o müthiş mutluluğun tadını çıkaracağım. Seni seviyorum Saray gözlü kadın... Seni çok seviyorum.

...

Gözlerimi açtığımda Emirhan'ın kollarındaydım. Bir yere gideceğimden korkar gibi uykusunda bile sıkıca sarılmıştı. Uyandırmaktan imtina ederek yanından sessizce kalkıp, kendimi ılık suyun kollarına bıraktım. Alkolün etkisiyle ne yaşadığımızı anlamadığım gece, yine bedenimde kalan izlerle kendini anlatıyordu. Alışmıştım... Ruhuma sinen izlerin yanında, bedenime açılanların bir önemi yoktu. Nasıl davranacağımı bilmediğim bir zamanda, büyük bir araftaydım. Yeni kararlar alıyor, güçlü durmak istediğim bir zamanda yaşadıklarım sayesinde tekrar en başa sarıyordum. Sağlıklı düşünemediğimin oldukça farkındaydım ve günden güne daha da kötüye gidiyordum. Aldığım hiçbir kararın arkasında duramadığım gerçeği, bu evdeki hayatımı korkunç bir bataklığa benzetiyor, çırpındıkça daha fazla saplandığımı hissediyordum.

Duşun ardından giyinip odadan çıktığım sıra seneler sonra ilk defa gözüm her daim kilitli tutulan odaya takıldı. İçerisinde ne olduğunu sorduğumda, anne ve babasının Londra'ya yerleşirken bıraktığı eşyaların bir kısmının olduğunu söylenilmişti. Nedense, bugün karşı konulamaz bir istekle o odaya bakmak istiyordum. Bir adım ötemde kalan kapıya doğru ilerleyip kulpunu kavradım. İçimde peyda olan huzursuzluğun tarifsiz adıyla vazgeçip arkamı döndüğümde, burun buruna geldiğim adam düşündüklerimin içinde boğulurken hemen ardımda yerini almıştı. Gizli bir şey yaparken yakalanmış hissiyle çarpık gülümsememle ona bakarken, "Günaydın." dedim. Omuzumun üzerinden arkamda kalan kapıya kaçamak bakışlar atarken, "Günaydın güzelim." dedi. Üzerimdeki kıyafeti düzeltip omuzlarımdan tutarken, bu hareketi bile kontol içeriyordu. "Neye bakıyordun?"

"Başımı iki yana sallayarak, "Hiç." derken üzerimdeki panik havasıyla, odanın bana hissettirdiği yoğun huzursuzluğun arasında sıkışıp kalmıştım. "Hadi gel, aşağı inip güzel bir kahvaltı yapalım." dedi sonra.

Birlikte aşağıya indiğimiz de Leyal, bahçeye hazırladığı kahvaltı masasına kalan son tabakları taşıyordu. Aklım hâlâ kilitli odada iken ifademden belli etmek istemediğim düşünceler bir bir zihnimi yokluyor, bu merakıma özellikle bunca seneden sonra bir anlam veremiyordum. "Bugün annemin yanına gideceğim." dedim düşünmeden konuşurken. Ağzındaki lokmasını bitirdikten sonra, "Olur güzelim. Dilersen holdinge geçerken seni bırakabilirim." dedi. "İşlerimi hallettikten sonra size katılırım. Anneni epeydir ihmal ediyorum."

"Güzel olur." derken az önce, yukarıdaki odanın kapısında beni gördüğündeki ifadesinden eser kalmamıştı. Kahvaltının ardından vakit kaybetmeden yola çıktığımızda, annemin evinin önüne gelince vedalaşıp, yanımdan ayrıldı. İçimdeki huzursuzluğun evden uzaklaşınca geçeceğini sanırken, annemin evinin önünde geldiğimde katbekat artması endişelendiriyordu. Balkona baktığım sıra annem el sallıyor, yüzünde yine çiçeklerini bile kıskandıracak gülümsemesiyle bakıyordu. Yukarı daireye çıktığımda her zaman ki gibi kapıda tüm sevecenliği ile karşıladı. Yüzü solgun görünüyordu. Neyi olduğunu sorunca, geçiştirerek iyiyim demesi içime sinmemişti. Akşam Emirhan'ın geleceğini söylediğimdeyse, tepkisizdi. "Uzun zamandır uğramıyordu." dedi.

"Evet, seni ihmal ettiğini düşünüyor." Cümlemin ardından annemin imalı gülüşü kaşlarımın çatılmasına sebep olurken, tavrını sorgulamak yerine sessiz kalmayı tercih ettim. Malesef ki her sessizlik, bir keşke barındırıyordu içimde...

Akşama doğru Emirhan geldiğin de annemin solgun yüzü iyiden iyiye kendini belli etmiş, soğuk tavrıyla konuşmadan öylece oturuyordu. Aniden ayaklanıp balkona geçerken arkasından gittim. "Neden böylesin anne?" diye sorduğumda dudakları titriyor, içinde tutup onu çürüten bir şeyler varmışçasına ne diyeceğini bilemiyordu. "Emirhan..." dedi. O sıra da balkona yanımıza gelen adam mavilerini bir anneme bir bana çevirerek ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Sema anne iyi misiniz?" diye sordu. Emirhan elini belime atarken, annemin gözleri onun hareketlerini takip ediyor ardından yanımdaki adamın gözlerine nefret edercesine bakıyordu. "İyiyim." dedi. "Sadece son zamanlarda kendimi biraz fazla yordum. Merak etmeyin geçer. Hadi siz oturun, ben de kahve yapıp geliyorum."

Dudaklarım anlam verememenin etkisiyle kıvrılırken balkondaki sandalyelerin birine oturdum. Yanımda yerini alan adam saçlarımı okşuyor, başını omuzuma koyup kokumu içine çektiği nefesinin derinliğini duyuruyordu. Mutfaktan gelen kırılma sesleriyle irkildiğim sıra yerimden fırlarcasına kalktım. İçeriye girdiğimiz de annem tezgahtan destek almış bir şekilde bekliyor, hızlı ve düzensiz nefesler alıp veriyordu. "Anne, neyin var?" Sessizce başını sallarken kapalı olan gözlerini takati kalmamış gibi usulca araladı. "Tansiyonum düştü sanırım. İyiyim kızım, endişelenme."

Koluna girip salona getirdiğimde uzanmasına yardım ettim. Rengi, onu ilk gördüğümden de solgundu. "Hastaneye götürelim." dedim yanı başımda bekleyen Emirhan'a dönerek. Ondan önce davranıp annem itiraz etti. "İyiyim kızım. Hastaneye gitmek istemiyorum." Dizlerimin üzerine çökmüş ona endişeyle bakarken, elini yanağıma uzatıp, "Sonbaharımın güneşi, üzülme." dedi. "Üzülme ve seni hiçbir şeyin üzmesine izin verme." Bunu söylerken gözleri Emirhan'ı buldu. Başımı ona doğru çevirip baktığım sıra, o da anneme delici bakışlar atıyordu. Aniden oturduğum yerden ayağa kalkıp, "Sizin birbirinizle ne derdiniz var?" diye sordum. "Ne zaman bir araya gelseniz aranızdaki gerginlik yüzünden üzüldüğümü görmüyor musunuz? Bazı zamanlar birbirinizden kaçtığınızı görmemek için kör olmak lazım!"

Emirhan, yüzündeki inkar gülümsemesiyle, "Ne olabilir ki güzelim. Sema anne, sanırım seninle biraz acele evlendim diye bana kızgın, o kadar." derken bakışlarımı anneme doğru çevirdim. "Senin mutluluğun için yapmayacağım şey yok güzel kızım. Senin saçının teline zarar gelirse kahrolurum." dedikten sonra Emirhan'a bakarak konuşmasına devam etti. "Sana kızgın ya da kırgın değilim Emirhan. Böyle düşünmene üzülürüm. Ben sadece kızımın iyi ve mutlu olmasını istiyorum."

"Mutluyum." dedim, titreyen sesime engel olamayarak. Tekrar yanına oturup, bu defa başımı göğsüne yasladım. "Kendine iyi bak lütfen. Sana da bir şey olursa, işte o zaman yaşayamam."

Birkaç saatin ardından annem daha iyi görünüyordu. Artık içim rahat eve dönebilirdim. Vedalaşırken sıkı sıkı sarıldım. Kendine dikkat etmesini, gerekirse Leyal'i yanına yardım etmesi için göndereceğimi söyledim. Arabaya bineceğimiz sıra dönüp balkona baktığım da annem bu defa buruk bir şekilde el sallıyordu. Karşılık verince yüzündeki emanet gülümsemesi bile içimi ısıtmaya yetmişti. Yol boyu eve ilerlerken ikimizde sessizdik. İçimi kemiren düşünceler rahat bırakmıyor, kaburgama sığdıramadığım kalbim korkuyla atmaya devam ediyordu.

Eve geldiğimizde Emirhan tavırları sayesinde öfkesini belli ediyor, annemin benim için söylediklerini kendisine ima edilmiş gibi üstüne alınıp, şikayet ediyordu. Başlarda sakin ilerleyen tartışma sonrasında ikimizi de yakan büyük bir yangına dönüştü. İçki bardakları yerlere savrulup kırıldı, kapılar sertçe çarpıldı ve gecenin sessizliği, tiz bir çınlama gibi evimize yayıldı. Evden çıkıp giden Emirhan'ın ardından kendimi odaya kapamış, bütün gece ağlamıştım. Genelde bir sorun varsa ikimizde sessizliğin arkasına sığınır, normale dönene kadar da günlerimizi kavgasız geçirirdik. Bu defa böyle olmasını anlamamakla birlikte, Emirhan'ın anneme olan öfkesini her şeyden daha fazla manasız buluyor, bu tepkisinin perde arkasında bir şeylerin olduğunun kokusu burnuma geliyordu. Bu koku, Emirhan'ın yaşadığı korkunun kokusuydu...

...

Bölüm sonu

Eveeeettt, sonunda gerçeklerin bir kısmı ortaya döküldü. Koynumuzda yılan beslemişiz, dediğinizi duyar gibiyim 😂 Ee, bir de bunların tamamen ortaya çıkması ve Eylül'ün öğreneceği günü beklememiz var. Eğer olursa son iki bölüm canlar 😇 Yok olmazsa 34. bölüm de final yaparız. 🚬 Bir önceki bölüm sonunda ki duyurumda minicik bir spoi vermiştim. Devam kitabı düşünüyorum hatta kesin bile diyebilirim. Bunun için de desteğiniz önemli tabii 😌

Bir sonra ki bölüm de görüşmek üzereee🔥

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top