30. BÖLÜM - YIL DÖNÜMÜ
İki yıl sonra...
Evim dediğim yere hapsolan ruhum, günden güne acıların en büyüğünü yaşarken, avcumun içinde babamın seneler önce yazdığı notla penceremin kenarında ağlıyordum. Geçen her günüm, bir diğerinden daha kötü ve katlanılmazdı. Emirhan'ın büründüğü yabancı kişilik, bedenime severken bıraktığı izleri artık umursamıyor, aksine daha fazla acı vermek için elinden geleni yapıyordu.
Londra'da gerçekleşen düğünümüz sayesinde aramızdaki buzlar iyice erimiş, sığınabildiğim bir tek annem kalmıştı. Mutsuzluğumu yansıtmamak için gösterdiğim büyük çaba sezinlediği hislerin yanında kendini belli ediyordu. Evliliğimizin ardından yedi ay geçmiş, her şey çok yolunda ilerliyor, aşk dolu bir eş, mutlu geçen günler ve birbirimize tutkuyla dokunduğumuz gecelere sahip yaşıyordum.
Tam yedi ay sonra, baharı karşıladığımız o ılık gecede içkilerimizi yudumlayıp hoş sohbet ederken saat gece yarısını geçmişti. Sinan'ın, Emirhan'ı aramasıyla apar topar hastaneye gitmiş, doğacak bebeğin haberiyle heyecanlanmıştık. Aslı, erken gelen sancılar yüzünden doğuma alınmış, doktorunun dediğine göre de zorlu bir doğum olacağını öğrenmiştik. Bir süre sonra sezaryenle bebeğin alındığını ve onu görmek için ne kadar meraklandığımızı anımsıyorum. Beklemenin işkence gibi geldiği dakikaların ardından öğrendiğimiz tek şey; bebeğin iyi olduğu ve kontrol amaçlı kuvöze alındığıydı. Aslı'nın çok fazla kan kaybetmiş olması ve takviye kan için uygun gruptan tedarik edilmesi bekleniyordu.
Kan gruplarımızın uygun olduğunu öğrendiğimde vakit kaybetmeden gerekli işlemleri yaptırmıştım. Benden aldıkları kan sayesinde her şey yoluna girecekti. Dualarımız da bu yöndeydi fakat hastane koridorunda çaresizce beklerken, başındaki bonesini yorgunlukla sıyıran doktor ameliyathane kapısında göründüğünde kalbimde tarifsiz bir acı hissetmiştim. Merakla durumunu sorduğumuzda, bebeği aldıktan sonra gelişen komplikasyonlar sebebiyle kalbinin durduğunu, geri getirmek için çok uğraştıklarını söyledikten sonra maalesef kurtaramadık demişti. Kulaklarımı sağır eden bir uğultu duyduğumu hatırlıyorum. Gözümü açtığımda, tavandaki lambalar gözümü almış, nerede olduğuma anlam verememiştim. Daha sonra acı gerçeğin genzimi yaktığı o dakikalarda, yapılan sakinleştiricinin etkisiyle sessizce ağlıyor, kollarımda gözyaşlarımı silecek dermanı bulamıyordum.
Soğuk toprağın acımasızca kucak açtığı Aslı, anneliği tadamamış; dünyaya gözlerini açan bebeğine bir kez olsun sarılamadan hayata veda etmişti. Çok sonra Aslı için başlı başına hamile kalmasının riskli olduğunu gittiği muayenehanedeki özel doktorundan yine Sinan sayesinde öğrenmiştik. Doğum için getirildiği hastane, en baştan beri gebeliğini takip eden doktorun bilgisi dışında seçilmişti. Bu durumu hiçbir zaman öğrenmemizi istemediğini anladığımızda her şey için artık çok geçti. Aslı'nın ölümünden sonra Sinan kendini kaybetmiş ve herkesten habersiz yurtdışına çıkmıştı. Bebeğe Aslı'nın annesi sahip çıkmış, kaybettiği kızının acısını bir nebze de olsa onunla dindirmişti. Biricik torununa da kaybettiği kızının adını vermişti. Aslı bebeği, her ziyaret ettiğimde günden güne büyüdüğünü görüyor, annesini tanımadan bir hayat sürecek olmasına kahrolduğum için her defasında gözü yaşlı eve dönüyordum.
Emirhan'da çözemediğim bir suskunluk peyda olurken, Aslı'yı kaybetmemizin onda derin yaralar açtığının farkındaydım. Üzerine gitmiyor, sadece yanında olduğumu hissettirerek sessizce destek oluyordum. Birkaç ayın ardından evde tek başıma vakit geçirdiğim, sıradan bir öğleden sonrasıydı. Leyal, telaşla aramış ve Leyla'nın fenalaştığını ağlayarak söylemişti. Aslı'nın toprağı soğumadan başka bir beden için hazırlık yaptığından o sıralar habersizdik. Leyla, geçirdiği ikinci kalp krizine yenik düşmüş ve Aslı'nın ardından o da birkaç ay sonra bizi yalnız bırakmıştı. Peş peşe gelen acı kayıplarımızı henüz içimizde sindiremiyor, keyifsiz geçen günlerimize her an daha da mutsuzluk ekiyorduk. Emirhan, günlerce yemek yemeden sadece alkol tüketiyordu. Aynı evin içinde beni yok sayarcasına tek kelime bile etmiyor, evliliğimizin üzerinden koca bir yıl geçmiş olmasına rağmen, kayıplarımızın ardından tek yaptığımız şey; gözümüzü açtığımız günü sessizce sonlandırmak oluyordu.
Kabuğuna çekilen hayat arkadaşım, holdingdeki işlerini boşlamış; Aslı ve Leyla'dan sonra tamamen hayata küsmüştü. Onunla konuşma çabalarımın kifayetsiz olmasıyla bana kalan, pes edip yatağımda tek başıma uyumaktı. Bazı günler annemin yanına gidiyor, Emirhan'ın şehir dışına çıktığı yalanını söyleyip, onunla kalıyordum. Hissetmekten çok, Emirhan'la olan bu kopukluğu biliyormuşçasına sorular soruyor; her defasında yüzüme takındığım sahte tebessümle evham yaptığını söyleyip, ısrarcı sorularından kaçıyordum. Emirhan ise evde yokluğumu bile fark etmiyor, her dakika gözüm telefonda beklememe rağmen bir kez bile aramıyordu.
Toparlanıp, sağlıklı bir hayat sürmesi için destek alması gerektiğini söylediğim zamanlar, ördüğü sessizlik duvarıyla bana cevap veriyor, ısrar edince, özellikle alkolü fazla kaçırdığı zamanlarda tümüyle kendini kaybediyordu. Tecavüz eder gibi zorla ve şiddetle benimle sevişmek istemesi ve bu haline tüm gücümle ona karşı koymaya çalışmamın ardından beni yatağa bağlıyor; o an canı ne yapmak istiyorsa acımadan onu yapıyordu. Gerçekte onun böyle birisi olmadığını ve düzeleceğine inanmak istiyor ve bende onun gibi yaşadığımız acıların arkasına sığınıyordum.
Evliliğimizin ardından geçen bir buçuk yılı geride bırakırken, Emirhan yaptığı hataların farkına yavaş yavaş varmaya başlamıştı. Onu bırakmadığım ve yanında olduğum için dizlerime kapanıp ellerime sayısız öpücük bırakıyordu. Böyle yaptığı zamanlarda saçlarını okşamaktan başka bir şey yapmıyor, gömüldüğüm sessizliğime kendimi iyice mahkum ediyordum. Hayatına girdiğim andan itibaren tüm çabamla ona istediğini vermiş, her adımında ona ayak uydurmayı başarmıştım lakin bazen bir yere uyum sağlaman o yere ait olduğun anlamına gelmiyordu. Artık kendimi bu eve de, Emirhan'a da ait hissetmemeye başlamıştım. Günler Emirhan'ın biraz daha düzelip normale dönmeye başlamasıyla daha sakin geçerken, sadece sevişirken zarar vermesi devam ediyor, içindeki rol modeli her dokunduğunda ortaya çıkarmaktan hiç çekinmiyordu.
Mutsuz bir kadındım. Ne Aslı, ne Leyla; ne de aşık olduğum adam kalmıştı geriye. Emirhan, eskisi gibi ilgisini hissettirmeye ve bundan sonraki günlerimizin mutlu geçeceğini inandırmaya çalışıyordu. Evliliğimizin ikinci yılına yaklaşmışken, ısrarla çocuğumuzun olmasını istiyor, ondan gizli kullandığım doğum kontrol hapları sayesinde hamile kalmıyordum. Kendi nezdinde bir çocuğumuzun olacağını kabullenmiş, halsiz düştüğüm bazı zamanlarda gebe kaldığımdan şüphelendiği için hemen heyecanlanıyordu.
Zihnimdeki paslı görüntüler suskun ve keyifsiz bir Eylül'ü ortaya çıkarttığı anların birinde ya da birkaçında annemin, hissettiği huzursuzluğumu saklamaya çalışıyor, konuşurken onu dinlemediğim için dalgınlığım yüzünden kendimi ele veriyordum. Son zamanlardaki bu halim bana bile fazla gelirken, bunu değiştirebilecek ya da eski neşeme kavuşmak için hiçbir şey yapmıyordum.
Babamın emaneti olan kitapevleriyle bile ilgilenmiyor, Emirhan'ın işletmesiyle ilgilenmesi için ayarladığı kişiden ara sıra genel durumu öğrenmek için bilgi alıyordum. Günümün çoğunu deniz kenarında bir bankta saatlerce tek başıma oturarak geçiriyordum. Bazen bir kitaba başlıyor, bitirene kadar başka hiçbir şeyle ilgilenmiyordum. Leyla'nın ölümünden sonra Leyal bize yardım etmeye başlamıştı. Bozmaya kıyamadığımız Leyla'nın evini öylece bırakmayı tercih etmiştik. Ara sıra özlediğim için gidip ondan kalan çiçeklerini sular, o varmış gibi bahçesinde kahve içerdim. Bazen kendi kendime konuşur, onun duyacağı hissine kapılıp, Emirhan'la son durumlarımızdan bahsederdim. Birkaç saat kendimi oyalayıp eve döndüğümde etrafımı aymazca saran yalnızlığın kokusu burnumu sızlatırdı.
Leyal ile birlikte sessizce içtiğimiz kahveler dışında bir araya gelmiyorduk. Leyla ve Aslı'ya olan özlemimin yerini başlarda onunla gidemeye çalışmış, boşa kürek çektiğimi anlayıp, vazgeçmiştim. Birlikteyken biriktirdiğimiz anılar bana kısa da olsa gülümsemem için kapı açar, yokluklarının acı gerçeği zehirlerin en etkilisini kanıma karıştırırdı. Aslı, aklıma geldiği zamanlarda kızının yanına gidip onu sever, tıpkı annesine benzeyen gözlerinde onu arardım.
Böyle böyle tam iki yılı geride bırakmış, kabuğundan çıkan kocamdan sonra kendi kabuğuma çekilme sırası bana geçmişti. Bazı geceler, Emirhan'a hissettirmeden kalkıp havanın soğuk olmasına aldırış etmeden, bahçeye çıkar, üzerimdeki ince geceliğimle soğuğu iliklerime kadar hissetmek isterdim. Bana iyi geldiğini düşündüğüm bu hareketim, günlerce yatağımda hasta yatmama sebep olmuştu çünkü yalnızlığın kokusu bir tek gecenin soğuğunda burnumu sızlatmıyordu.
...
Emirhan holdinge gitmeden önce ve uzun bir zaman sonrasında ilk defa birlikte kahvaltı yapıyorduk. "Akşam için hazırlanmanı istiyorum güzelim." dedi kahvesinden bir yudum aldıktan sonra. "Seni çok seveceğin bir yere götüreceğim." Yüzümde beliren anlık tebessüm vücuduma bıraktığı izlere gözüm takıldığında solup gitti. Nereye gideceğimizi bile sormadan sadece başımı sallayarak verdiğim cevabın ardından, masadaki yerinden kalkıp yanıma geldi. Saçlarıma bıraktığı öpücüğünün ardından işe gitmek üzere evden ayrıldı. Eskiden yanımda olması, bana dokunması huzur verirken; şimdilerde korkudan başka bir şey hissettirmiyordu.
Yaklaşık iki saat sonra odamda her zamanki gibi yalnkz başıma kitabımı okurken, Leyal geldi. Elindeki kutuyu bırakmamı istediği yeri sorarken gülümsüyordu. Kollarımı ona doğru uzatıp bana vermesini söyledim. Tekrar odadan çıkarken bir şeye ihtiyacımın olup olmadığını sorduğunda, sessizce başımı iki yana salladığımı görünce, odadan çıktı. Hissiz bir şekilde kutunun kapağını aralayınca içindeki elbise beni çok uzun yılların içine fırlatırcasına atmıştı.
Uzun, limon rengi, ip askılı elbise derin yırtmacıyla ellerimde duruyor; daha bugünmüş gibi Engin'in kollarında, ilk dansımızı yaparken üzerimde keyifle uçuşuyordu. Kutunun içine bir paçavra gibi geri bırakırken, anılarımın silik ama bir o kadar da yaralayan yüzünü unutmak ister gibi gözlerimi sımsıkı kapadım. Akşam için bu elbiseyi giymeme kararı alırken, Emirhan'ın üzerimde başka bir elbise gördüğündeki tepkisi şimdiden huzursuz etmeye yetmişti. Aramızın düzelmesi ve eskiye dönmemiz için elinden geleni yaparken, bu hareketimle onun çabalarını hiçe saymışım gibi gözükecekti. Asıl sebebini bilmediği için de gecemiz belki de keyifsizce geçecekti. İkinci yılımızın kutlaması böylelikle anlamsızlaşacak, hırsından içip eve geldiğimizde yine bana acı vermek için elinden geleni ardına koymayacaktı.
Habis düşünceler sayesinde başımı iki elimin arasına alıp iki yana sallarken, zihnimden kovmak ister gibi kendimi sıkıyordum. Hayatın acımasız tarafı tüm gücüyle yakamdan tutmuş, silkeledikçe darmaduman ediyordu. Böyle zamanlarda yapılacak en iyi şey; deniz kenarına gidip tüm huzursuzluğumu sulara bırakmaktı ki aniden oturduğum yerden doğrulup yanıma telefonumu bile almadan evden çıktım. Leyal arka bahçede olduğu için gittiğimi görmemişti. Şimdi içimdekileri dökecek sessizce haykırışlarımı denizin kokusuna bırakacaktım. Uzunca bir yürüyüşün ardından kalabalığın ve koşuşturmanın içinde benim gibi yalnız bekleyen bir banka oturdum. Birbirimize kucak açmış, sadece ikimiz varmış gibiydik. İnsan tümüyle kendi başına kaldığı an, hayatını sorgulamak için en müsait zamanı bulmuş oluyordu. En azından benim için öyleydi. Kendimi bildim bileli yaptığım iyi ya da kötü ne varsa bir bir tartıp ölçüyordum. Hayat terazimde ağır basan kısım yaptığım hatalarla doluydu. Zamanında üzülüp kendime dert ettiğim basit durumların, yüzümde belli belirsiz peyda ettiği gülümsemeler eşliğinde, geçmişi bir zaman tünelindeymişçesine tekrar yaşıyordum.
Zaman su gibi akıp geçmiş, akşam güneşi denizin üzerini adeta bir tuvalmiş gibi renklerine boyuyordu. "Yazmalıyım." dedim kendimin duyacağı bir sesle. Okumayı sevdiğim kadar yazmayı da severdim. Dile getiremeyip, dudaklarımın mecalsizliğine kurban giden ne varsa, yazmalıyım diye düşündüm. Oturduğum yerden ayağa kalkacağım sıra omuzumda hissettiğim sıcaklığa irkilerek baktım. Korkuyla atan kalbimin üzerine elimi koyup, gözlerimi sakinleşmek adına saniyelik kapatırken, "Korkuttun beni." dedim.
"Saatlerdir senden haber alamıyoruz." dedi telaşla. "Telefonunu da evde bırakmışsın üstelik!" Derin bir nefes bırakırken, yanıma oturdu. Okyanus derinliği gözleri endişeyle parlarken, "Neyin var Eylül? Aylardır düzeleceğiz ümidiyle çabalamaktan yoruldum. Artık senin de bir şeyler yapman gerekiyor. Her geçen gün benden uzaklaştığını hissediyorum." diye eklediğinde araya girecekken elini kaldırıp konuşmama engel oldu. "Haklısın... Şu geçen iki yıl boyunca seni fazlaca üzdüm. Ama artık toparlanma zamanımız gelmedi mi sence de?" Sorusunun ardından ona boş gözlerle baktığımı görünce, duraksadı. Ne yapacağını, ne diyeceğini bilmez bir halde oturduğu yerde kıvranırken, bedenini tamamen denize doğru dönüp sırtını banka yasladı. Söylediklerinin anlamsızlığını derinden yaşarken ona ne cevap vermem gerektiğini bilmiyordum.
İki yıl boyunca yaşadıklarım ve ona karşı çabalarımdan sonra hâlâ benden bir şeyler yapmamı beklemesi bencillik geliyor, tek düze bir hayata sahip dört duvar arasında yaşamaya çalışırken benden isteyeceği en küçük bir yakınlık bile ruhuma dikenli tellerin batmasına yetiyordu. Sorgusuz sualsiz evinde kalmaya başladığım andan itibaren kendimi onun bana sunduğu imkanlar dahilinde yaşamaya alıştırmıştım. Görmemi istemediği şeylere tek lafıyla gözümü kapatırken, duymamam gerekenlere de kulağımı tıkamıştım. Ona karşı olan hislerimin yoğunluğu ve ilgisi hep bu doğrultuda gitmeme sebep olmuştu. O an ona bakarken, kendime gelmek, her şeyden ve Emirhan'dan önceki halime dönmek için bir karar aldım. Bu karar hızla güçlü hissetmeme neden olmuş, başkalarından önce kendimi düşünmemin bencillik olmadığını anlamıştım.
Oturduğum yerden ayağa kalkıp yanımda huzursuzca oturan adamın karşısına geçtim. Başını kaldırıp bana bakarken, ona gülümsüyordum. Kaşlarını çatmış ne yapmaya çalıştığımı kestiremiyordu. "Aldığın elbiseyi giymek istemiyorum." dedim bir çırpıda. Dizlerinden destek alarak ayağa kalktığında karşılıklı duruyor, gözlerimizi birbirinden ayırmıyorduk. Ellerini kemerinin hizasında beline yerleştirip başını yana eğdi. "Ne bu şimdi?" diye sordu.
Küçük bir kız çocuğu gibi omuzlarımı silkip, aymazca gülümserken; tavrıma dayanamamış o da gülmüştü. Daha sonra çevik bir hareketle elini belime dolayıp kendine çekti. "Mızıkçılık yapacağım diyorsun yani, öyle mi?" Alınlarımız birbiriyle buluştuğunda nefesi bile artık korkmama yetiyordu. Titreyen gülümsemem zoraki benimle kalırken tedirgin bir halde başımı salladım. "Pekala." dedi geri çekilirken. "Sen nasıl istersen güzelim." Ardından saatine baktığında kaşları havalandı. "Geç kalıyoruz. Bir an önce eve gidip hazırlansak hiç de fena olmaz."
Oldukça hızlı bir şekilde eve gelip, hazırlanmaya başladık. Eskisi gibi içimde yeni büyüyen ve her şeye itiraz eden, o âsi Eylül'ü hissediyordum. Dolabımdan çıkardığım rastgele bir elbiseyi üzerime geçirdim. Emirhan duştan çıkmış, ıslak saçlarını geriye doğru yatırıyor, kasık hizasında bağladığı havlusuyla eskiden bakmaya doyamadığım manzarayı bana tekrar sunuyordu. Tamamen hazır oluşuma güvenip, ona doğru adımladım. Kirli sakallarından usulca süzülen damlaları daha yakından seyrediyor, göğsüne düşenleri parmak uçlarımla yakalıyordum. Bedenini keyif aldığım bir oyuncağa çevirdiğimi anlayıp, aramıza çapkınca bir yarım gülüş bıraktı. "Yapma." dedi boğuk sesiyle. Onu dinlemediğimi birazdan daha iyi anlayacaktı. Yüzüme doğru eğildikçe alnına firar eden ıslak tutamlarından akan damlalar, boynumdan göğsüme doğru süzülüyor; bu görüntü onu fazlasıyla zora sokuyordu. Güçlü kollarını belime dolarken bedenini bedenime yasladı. Ardından her adımı sayesinde geri geri gittiğim için yatakla aramdaki mesafe kısalıyordu. "Bunu sen istedin." dedi fısıldayan tonlamasıyla.
Yatağa değen bacaklarım aradaki mesafenin bittiğini gösteriyordu. Hızla ellerinin arasından kayıp yer değişmemize sebep olurken göğsünden itip, sırtüstü yatağa düşüşünü izledim. Dizlerimden destek alıp yatağa çıkarken her saniye üzerine doğru süzülüşüm onu arzu batağına saplıyordu. Göz hizasına gelince durup, bedenimin ağırlığını vermeden kendimi iyice hissettirmeye çalıştım. Boğazından çıkan arsız inilti, nefeslerimizin arasında dolaşıyor, parmaklarının arasına dolamaya çalıştığı saçlarımla beni kendisine doğru çekerken, dudaklarıma susamış olduğunu anlıyordum. Başını yataktan kaldırıp susuzluğunu giderecekken, üzerinden sıyrılıp ayağa kalktım ve şımarık bir çocuk edasıyla, "Seni aşağıda bekleyeceğim." dedim. Kapıdan çıkarken gördüğüm kadarıyla kasılmış vücudu hayal kırıklığıyla yatağa uzanmaya devam ediyordu.
Oyunu kuralına göre oynamaya ve artık o değil, ben ne istiyorsam öyle yapmaya karar vermiştim. Kısa bir sürede hazırlanıp aşağıya salona indiğinde elimde şarap kadehimle onu beklediğimi gördü. "Fazla hızlı değişiyorsun." dedi ceketinin kolundan çıkartmaya çalıştığı gömleğinin manşetlerini çekiştirirken. Daha sonra başı eğik bir şekilde gözünün üstünden bakarken, "Ama itiraf etmeliyim ki bu hallerin, çıldırmama sebep oluyor. Elimden kurtulmasaydın zararlı çıkacaktın." derken güldü. Hiçbir şey deme gereği duymadan elimde yuvarladığım kadehi eğilip sehpanın üzerine bıraktıktan sonra ayağa kalktım. Bacaklarımın üstüne kadar sıyrılan dar elbisemi aşağı indirdikten sonra açık olan saçlarımı tek omzumda topladım. "Artık çıkalım mı?"
Başını tek hamlede eğip kararıma onay verirken soru dolu gözlerle bakıyordu. Kolunu girmem için uzattığında yüzüne doğru savurduğum saçlarımı sırtıma doğru özgür bıraktım. Hayretle bakıyor, diyecek bir şey bulamıyordu. Arabaya binip rezervasyon yaptırdığı restorana doğru yola çıktığımızda, "İyi olduğuna emin misin?" diye sordu. "Duygu geçişlerinin hızına yetişemiyorum." Başımı sol tarafımdaki adama çevirdiğim sıra kesik kesik bakıyor bir yandan da gözünü yoldan ayırmamak için çaba sarf ediyordu. "Çok iyiyim hatta daha iyi olacağım." Kendimden emin tavrım karşısında sessiz kalırken aldığı cevap onu tatmin etmemişe benziyordu. Yaklaşık yarım saat sonra geldiğimiz mekan oldukça şık görünüyor, nezih bir yer olduğu hemen dikkat çekiyordu. Bizim için ayrılan masaya geçtiğimizde başımı çevirip manzarasına baktım. Yakamozu misafir eden deniz, ay ile olan münasebetini kusursuzca gözler önüne seriyor, esen ılık meltemin kıskançlıkla yarattığı dalgalar; iyot kokusunu burnumuza emanet bırakıyordu.
Gece, Emirhan'ın romantik bakışları altında geçerken sürekli masada duran elime uzanıp okşuyor, eski alakasını yeniden göstermeye çalışıyordu. Daha sonra ceketinin sol cebinden çıkarttığı siyah kutuyu bana doğru uzattı. "Bir ömür seninle olsun sevgilim. Seni seviyorum."
Masanın üzerinde duran kutuya uzanıp aldığımda beklemeden açtım. İçinde çınar yapraklarından oluşan zarif küpeler vardı. Bileğimden hiç çıkartmadığım -babamın yadigarı olan- künyedeki taşların birebir aynısından yapılmıştı. Bir kutudaki küpelere, bir bileğimdeki künyeye bakarken benzerliklerine hayran olmamak elimde değildi. Mutlulukla yerimden kalktığımda sıkıca boynuna sarıldım. "Teşekkür ederim sevgilim benden, bizden vazgeçmediğin için teşekkür ederim." Heyecanla yerinden çıkartıp kulağıma takarken ellerim titriyor, karşımdaki mavi gözlü adama manzarayı kıskandıracak kadar güzel baktığı için de defalarca teşekkür ediyordum. Kalbim güneş gibi doğan sevgisiyle tekrar ısınmak için can atmaya başlamıştı bile. Ne olursa olsun kendime verdiğim sözden dönmemeye de kararlıydım.
"Seni eskisi gibi mutlu görmeyi çok özledim güzelim." diye konuştu. O konuşurken, mutlu olduğum anılarımın içine akacak, aktıkça doyamayacak sıcacık gözyaşlarımın olacağını bilemezdim. Tüm hayatını bir şeyi düşünerek geçirmişsen, sonra onun olmadığını ya da olmayacağını bilmek çok yıkıcı oluyordu. Yıkıldığında tekrar kalkmak ise en zoruydu...
...
Bölüm sonu
Son üç bölüm kaldı. Hiç bitmesin isterken, dahası ile gelme planlarımın olduğunu söyleyip minicik bir spoi verip kaçıyorum.💃
Eylül'den yine içimize kurtları düşürecek cümleler geldi. Bakalım ne olacak? 🤷🏻♀️
Bir sonraki bölüm görüşmek üzere🧡
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top