2. BÖLÜM - BEKLENMEYEN


Bazen ne anlatıldığı değil, ne anladığın önemlidir.
Öylece karşımda duruyor ne diyeceğini bilemiyordu. "Ne işin var burada?"

"Eylül, biraz konuşabilir miyiz? Derken müsade ister gibi Eda'ya doğru baktı.

"Evet! Seni dinliyorum" dedim. Soğuk ve sert tavrım ortamı daha da geriyordu.

"Ayaküstü sohbet eder gibi olmaz, bir yerlerde oturup konuşamaz mıyız? Yalnız!" Yaptığı hadsiz vurgu bunca yıl sonra karşıma çıkışı gibi gereksiz hamlelerinden bir tanesiydi.

Eda, yanımızda ki varlığından dolayı huzursuz olurken, yanımda kalmasını istediğim bir bakış attım.

"Ne konuşacaksan, Eda varken de konuşabilirsin Serhat!." Konuşmanın daha da sert geçeceğini belirleyen cümleler ağzımdan dökülürken, umarsızca etrafına bakındı.

Evimiz kampüse giden yokuşun başındaydı. Biraz aşağı inince Selime Abla'nın mantıcı dükkanı karşılıyordu bizi. Konuşmak için en uygun yer buranın olacağını düşündüm. Kapısının önüne geldiğimizde, dışarıda bulunan masalardan birine oturduk. Selime Abla bizi içerden görüp, yanımıza üç çayla geldiğinde, daha önce Serhat'ı fotoğraflardan bolca gördüğü için tanımıştı.

Elindeki çayları masaya bırakırken, "kuzularım, hoşgeldiniz." dedi. Serhat'a sadece başıyla selam verdikten sonra bardağını sanki masaya değil de kafasına atar gibi önüne koydu. Eda dudaklarını gülmemek için ısırırken başını önüne eğdi.

Selime Abla, "Kızlar ben içerdeyim, bir şeye ihtiyacınız olursa seslenirsiniz." derken ellerini üzerindeki önlüğe silerek içeri gitti.

"Neden geldin Serhat? Geçen üç yılın ardından ne konuşacaksın?"

Gerginlikten kuruyan boğazını, aldığı bir yudum çayla yumuşatırken, konuşmaya başlamadan derin bir nefes aldı. " Eylül, bak! Bana ne kadar kırgın olduğunu biliyorum. Önce dinle, sonrasında sen ne istersen öyle olacak."

Zamanında bana seçme sansı vermiş olsaydın! demek istedim ama vazgeçtim. "Seni dinledikten sonra hiçbir şeyin değişmeyeceğini bil! O yüzden kısa ve öz konuşup git lütfen!"

"Kısa olur mu, bilmem! Ayaküstü konuşmak istemeyişim de bundan. Sadece beni yargılamadan dinlemeni istiyorum." Bir yandan ellerini ovuşturuyor, bir yandan da Eda'nın masada oluşu onu fazlaca geriyordu. Konuya nasıl gireceğini bilemeden etrafına çare arar gibi baktıktan sonra, üç yıl önce neden benden ayrılmak istediğini anlatmaya başladı.

"Çok sorunlu biriydim. Annemle babam ayrıydı biliyorsun. Sonra üzerine en yakın arkadaşımı kaybettim. Liseyi zor bela bitirmeye çalışırken sen girdin hayatıma. Üniversiteye başladığında ben seni değilde, sen beni bırakırsın diyordum."

Serhat bildiğim şeyleri sıralarken konuştum. "Bildiğim şeylerle vaktimi harcıyorsun."

"Haklısın ama onca yol geldim, aceleye getirmeden konuşmak istiyorum. Lütfen! Benim için biraz zaman ayır. Eda'nın burada olmasından rahatsız değilim yanlış anlama, en azından ne işiniz varsa Eda senin adına da halletse ve biz konuşsak olmaz mı?"

Onu hiç bu kadar çaresiz görmemiştim ama beni rahatsız eden başka bir şey vardı. Sanırım dediğini kabul edip bunu öğrenmek tek çareydi.

Eda, masanın üzerindeki elimi tutup, "Bence de Eylül, siz konuşun, ben de kampüsteki işimizi bitirir bitirmez hemen yanınıza geleceğim." Kulağıma eğilip usulca, "söz veriyorum." dedikten sonra apar topar yanımızdan uzaklaştı.

Eda'nın arkasından bakarken, çabucak gelmesini diledim. Zira geçmişimle baş başa kalmak kalbime sarılan zehirli tellere kendimi mahlum etmek demekti. "Yalnız kaldığımıza göre, artık devam edebilirsin." derken sıcak havanın aksine, karşımdaki geçmişime buz gibi bakıyordum.

Oturduğu sandelyede huzursuzca kıpırdadıktan sonra, "Aile çok önemli Eylül, ben eksik büyüdüm. Bir tek sen vardın beni tamamlayan ama ben senin kıymetini ne yazık ki bilemedim." Derken başını önüne eğdi.

Ellerini masada birleştirip devam edecekken gözlerinin dolduğunu fark ettim. Boğazını temizleyip konuştu.  "Sen üniversiteye başladığında uzaktan bir ilişki nasıl olur? Karşına biri çıkar ve aklın karışır diye kendimi çok yıprattım. Hayatımda aldığım her kararımın arkasında senin sayende durdum. Şimdi bir düzen kurdum ve her şey güzel ilerliyor."

"Görüşebileceğimiz en güzel zamanlarda saçma sapan bahanelerle benden ayrılmak istedin." dedim susmasını fırsat bilerek. "Bu yola girmeseydin, yine senin arkanda durur ve elimden geleni yapardım. Kaçmayı seçen sendin, kendine hiçbir zaman inanmadın! Tek başıma bir ilişkinin sorumluluğunu üstlenirken, üzerine ayrılmak istemen de cabası oldu!"

Öfkemi kontrol edememekten korkarak, onun olduğu yönün tersine başımı çevirdim. Koluma dokunmasıyla irkildiğimde, kendisi benden daha tedirgindi.

"Haklısın! Ne desen haklısın! Hata ettim. Telafi etmeme müsade et Eylül! Buraya, seni tekrar kazanmak için geldim."

Serhat'ı görünce ona karşı eskisi gibi olmadığımı daha iyi anladım. Kalbimden çıkmış biri, bunca zaman sonra tekrar karşımdaydı. İlmek ilmek örüp, ayrıldığında gözyaşımla söktüğüm sevgimi tekrar kazanmak istiyordu.

"Yaşanmışlıklar unutulmaz ama geçmişte bırakılır. Ben de öyle yaptım. Kalbimde sana dair hiçbir şey bırakmadım."

Yüzünden düşen bin parça olan Serhat, eliyle yüzünü ovuşturuyor, bir yandan da duyduklarına inanmak istemiyor gibi başını iki yana sallıyordu.

"Hayatında biri mi var Eylül?"

Aniden gelen bu sorunun huzursuz etmesiyle, taviz vermemek adına kendimden emin bir şekilde konuştum. "Hayatımda yerini almak üzere biri var."

"Eylül lütfen!" dedi panikle. "Henüz hayatına almadığın biri için geçmişimizi elinin tersiyle itme. Bize bir şans ver." diye konuşurken masa da duran elimi sıkıca tutup kendine çekti.

Yaklaştığını farketmediğim Engin yanımıza geldiğinde aniden elimi çektim. Arafında kaldığım iki adam da soru dolu gözlerle birbirine bakıyordu. Bense yaşadıklarımın bir kabus olması için dua ediyordum ki Engin sessizliği bozup, "Yanlış bir zaman da geldim sanırım, sonra görüşürüz." Der demez arkasını dönüp gitti.

Serhat, az önce gördüğü adamın, hayatımda yerini alacak kişi olduğunu anlamıştı. "O değil mi?" Bunu söylerken öfkeden dizleri titretiyordu.

"Bunun hesabını vermek zorunda değilim Serhat! Seneler sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar karşıma çıkıp ne hakla beni sorguluyorsun?" Haddini aşmasına daha fazla müsade edemezdim. "Hayatımda olmanı hiçbir şekilde istemiyorum! Sanırım vedalaşsak iyi olacak!"

Oturduğu yerden doğrulduğunda kahverengi gözleri hüzünle bakıyordu. "Sanırım konuşulacak bir şey kalmadı. Umarım, az önce gördüğüm adamla..."

Cümlesini yarıda kesip, "Engin!" Dedim canını acıtmak ister gibi. Ciğerlerine soluduğu derin nefesten sonra yarım kalan cümlesini tamamladı.  "Umarım Engin kıymetini bilir."

Başka bir şey demeden, geldiği yöne doğru ilerlerken arkadından hissiz bir ifadeyle bakıyordum. Zamanında bıraktığı enkazın altında şimdi o da kalıyordu. İçerden olanları görmüş olacak ki, Selime Abla yanıma geldiğinde şefkatle sarıldı. Gözyaşlarım içime akarken saçlarımda dolaştırdığı elleriyle teselli ediyordu.

"Şşş tamam! Hadi gel elini yüzünü yıkayalım." Derken kolumdan tutup lavabonun kapısına kadar eşlik etti.

Toparlandıktan sonra olayın yaşandığı masaya tekrar döndüm. O sıra da Selime Abla, elinde koca bir bardak dolusu limonatayla geldiğinde saçlarıma bıraktığı sevgi dolu öpücükle yanımdan ayrıldı. Bize hep anne şevkatiyle yaklaşır enfes mantılarından tabaklarımıza doldurur, yedirmeden eve göndermeye gönlü razı olmazdı. Dersten sonra kızlarla acıkınca soluğu hep yanında alırdık.

Nefes nefese kalmış halde Eda yanıma geldiğinde, kurumuş boğazını masada duran limonatayla serinletti. Soluklanmayı beklemeden merakla konuştu. "Serhat gitti mi?"

"Gitti ama hiç gelmemiş olmasını tercih ederdim. Herşeyi mahvetti!" Eda merakla beklediği gözlerini kıstı.

Serhat'la aramızda geçen tüm konuşmaları sakince anlattığımda, bilindik tepkisiyle konuştu. "Engin de gelecek zamanı bulmuş."

"O an yanımda olmanı çok isterdim." Hüzünle kıvrılan dudaklarım karşısında desteğini sarılarak veriyordu.

Geri çekildiğinde telaşlıydı. "Aceleden unuttum tabii. Hemen geliyorum, sen beni bekleme eve geç olur mu? Birazdan geleceğim."derken ayaklandı.

"Hey! Nereye?"  Arkasından seslendiğim halde cebinden çıkardığı telefonuna bakarak hızlıca uzaklaştı. Önemli olmasa bu kadar acele etmezdi diye kendimce söylenirken olduğum yerde doğrulup Selime ablaya uzaktan salladığım elimle gidişimi haber verdim.

Anahtarımla kapıyı açıp içeri girdiğimde, Selin karşımdaydı. Yüzümdeki donuk ifadeye alışkın olmadığından ters giden bir şeylerin olduğunu anladı. "Eylül! Bu ne hal? Eda nerede?"

Peş peşe sorduğu soruların cevabını alamayışının verdiği hayal kırıklığıyla öylece bekliyordu. "Anlatırım Selin. Üzerimi değiştirip geliyorum hemen."

Selin endişeyle bakarken, odama girip kendimi yatağın üzerine bıraktım. Gözlerimi kapadığımda zihnime gelen görüntülerin verdiği huzursuzlukla yerimde doğruldum. Seneler sonra, hiçbir şey olmamış gibi karşıma çıkan Serhat, seni geri kazanmak için geldim diyordu. Gülmeye başladığım sırada Selin, yanında Gökçe'yle odamın kapısında göründü. Birbirlerine sorgulayıcı gözlerle bakarlarken yüzümde solan gülüşüm yerini gözyaşlarına bırakıyordu.

"Hey! Ne oluyor ya" diyen Gökçe hızla yanıma geldi. Elleriyle saçlarımı düzeltirken tekrar sordu. "Endişeleniyoruz ama! Bu halin ne Eylül?"

"Eda gelene kadar sizden müsade istiyorum kızlar, sonra hemen gelip anlatacağım söz!"

Pencereyi açıp temiz havayı ciğerlerime kısa bir süreliğine hapsettikten sonra özgürlüğüne kavuşturdum. Daha fazla kızları merakta bırakmamak adına toparlanıp odadan çıktım. Salona girdiğimde ikiside önündeki tabağa bakıyor, tek lokma dahi yemiyorlardı. "Kahvaltı mı ediyordunuz? Benim yüzümden yarım kaldı sanırım? Dediğimde "Eda'yı aradım, yoldaymış, gelince birlikte devam ederiz" diye ekledi Selin.

Çok geçmeden kapı çalındığında Eda içeri girip kızlara selam vermeden, " Nasıl oldun canım daha iyi misin?" diye sordu.

Daha fazla dayanamayan Selin, "Hadi kahvaltıya, sonra da neler oldu artık anlatın da öğrenelim." Dedi.

Sessiz ama keyifle yapılan kahvaltının ardından çaylarımızı yudumlarken, "Serhat!" Dedim.

Selin, "Ne olmuş Serhat'a" diye sorarken kollarını merakla masada birleştirdi.

"Az önce buradaydı."

Gözlerini şaşkınlıkla açan Gökçe inanamayarak sordu. "Ciddi olamazsın! Bunca zaman sonra nereden esmiş?"

"Geçmişi unutalım, devam edelim diyor."

O sıra da Eda'nın telefonu çaldığında hiç huyu olmayan bir şekilde cevaplarken mutfağa doğru gitti. Çapraz sorguya alındığım sıralar olanları bir bir kızlara anlattım. Beklenmeyen misafirin gelişi ayrı, gidişi ayrı olay olmuştu. Kızlar, Eda kadar olmasa da Serhat'ın zamanında beni ne kadar üzdüğünü biliyorlardı.

"Balo gecesi Engin, söylemeyelim diye tembih etti. Susmamız haricinde geceye başka katıkımız olmadı." derken Gökçe yeminler ederek kendisini inandırmaya çalışıyordu.

"Önemli değil Gökçe, zaten onunda bir anlamı kalmadı Serhat sayesinde." dedim bıkkınlıkla. Dediğime anlam veremeyen Gökçe konuşacağı sırada Eda, mutfaktan çıkıp elindeki kahvelerle yanımıza geldi. "Kızlar toparlanın misafirimiz var." Kim olduğunu soramadan kapı çalındığında Gökçe koşup kapıyı açtı. "Engin! Hoşgeldin. Geçsene içeri."

Eda'ya dönüp baktığımda, omuzlarını kaldırıp ellerini iki yana açtı. Bunu yaparken yüzünde yine o muzip gülüşü vardı. Yanımdan ayrılınca Engin'le konuşmaya gittiği ihtimali hiç aklımdan geçmemişti. Telefonunu alıp mutfağa gidince yine Engin'le görüşmüş olmalıydı.

Ev halim ve henüz kızarıklığı geçmeyen gözlerimle Engin'i karşıladığımda,  Eda yaptığı kahveleri servis etti. Selin ve Gökçe hal hatır ettikten sonra odalarına gittiler. Eda bizimle kalır diye düşünürken, o da müsaade isteyip yanımızdan ayrıldı. Kendimi mahçup hissediyordum. Aynı anda lafa girince panikle gülümsedim.

Engin konuşma sıradını bana doğru uzattığı eliyle verdiğinde ne diyeceğimi bilemiyordum.

"Eda'yla kampüse gitmek için evden çıktığımızda karşılaştık. Bana geçmişi telafi etmek istediğini ve beni kazanmak için geri geldiğini söyledi. Başta konuşmak istemedim ama çok ısrarcıydı. Bir an önce derdi ne ise anlatıp gitmesini istediğim için kabul ettim. Hatta Eda da yanımızdaydı. Tam elimi tutup yalvarırken de sen geldin." Dedim. O anı hatırlamak istemiyor olacak ki gözlerini kapayıp başını salladı.

Gereksiz ayrıntılarla anlattığım karşılaşma bir kez daha canımı sıkmıştı. "Herşeyi biliyorum Eylül. Eda olan biteni anlattı ama senden duymak benim için önemliydi."

"Seninle konuştuğunu bilmiyordum." Dedim.

"Sen mahçup hissettiğin için, ben de gördüklerim karşısında hissettiğim kızgınlıkla bir süre konuşmak için bir araya gelemeyecektik."

Yüzüne taktığı muzip gülüşü alışık olduğum ciddi yapısıyla dalga geçerken konuştu. "Serhat'a ikinci bir şans vermeyeceğini de söyledi." Beni kendine hayran bıraktığı gamzeleriyle birlikte tebessüm ederek bakıyordu.

Bakışlarımı gayri ihtiyari mutfak tarafına çevirdiğimde Eda köşeden gizlice bize doğru bakıyordu. Göz kırpıp geri çekildiğinde, gördüğümü karşımdaki adama belli etmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.

Utandığımda kızaran yanaklarım kendini ele vermeye başlarken hâlâ sessizdim. Onunsa susmaya niyeti yoktu. Olanları daha fazla konuşmak istemediği için konuyu balo gecesine getirdi.

"Seninle konuşmaya çalıştım ama hissettirdiğin heyecan karşısında kilitlendim. Dans ederken dediklerim..." diye cümlesini yarıda kestiğinde, eliyle siyah gür saçlarını düzeltti. Oturuşunu dikleştirip, boğazını temizlediğinde yarım kalan cümlesine devam etmek yerine, "Senden çok hoşlanıyorum. Hatta hoşlanıyorum kelimesi sana hissetiğim şeyin yanında çok basit kalır." dedi. Konuşmak için dudaklarım araladığında hızlıca devam etti. "İzin ver lütfen bitireyim, yoksa bir daha bu cesareti bulamayabilirim."

Ne zamandan beri böyle hissediyor acaba? diye içimden geçirirken, "ilk gördüğüm anda." dedi zihnimi okur gibi... "Seni ilk gördüğümde tarzınla, tavrınla şahsına münhasır biri olduğun çok belliydi. Kendini beğenmiş gibi gözükmek istemem ama, diğerlerine hiç benzemiyordun. Yani, benimle daha fazla zaman geçirmek için faaliyetlerde görev almak isteyen diğerlerine... Sen elinden geleni yapıp iyi işler çıkarttın, tek amacın yaptığın şeylerin hakkını vermek oldu. Bu da beni etkileyen özelliklerinden biriydi. Hatta çoğu zaman yanımda biraz fazla kalman için bahanelerle ben tutardım seni."

Heyecandan dudağımı ısırıyor, daha ne kadar utanabilirdim bilmiyorum. Içinde saklı kalanları bir bir döken Engin, her hecesinde balo gecesinin acısını çıkartıyordu.

Usulca uzanıp elimi tuttuğunda, "Samet Hoca bu duruma çok sevinecek." dedi göz kırparak.

Koca bir ateş topunu kucağıma bırakan, şaşkınlıkla açılan gözlerimin aksine o karşımda tebessüm ederek bakıyordu.

"Samet Hoca da mı biliyor?" dedim iki elimi birden yüzüme kapattığımda, "babamın da yakın arkadaşı üstelik."

"Eylül sende biliyorsun ki sırf konumundan dolayı ciddi durmak zorunda kalıyor. Ne kadar kapristen uzak, nasıl sevecen biridir herkes bilir." derken cümlesinin arasında ciğerlerine soluduğu nefesten destek aldı. "Bunca şey saçma gelebilir biliyorum ama..." cümlesini yarıda bırakıp huzursuzca yerinde kıpırdanırken, "Bilmeni istediğim çok önemli bir şey daha var."

...

Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur

Oy verip yorum yapmayı unutmayın

Bir sonraki bölüm de görüşmek üzere 💛🙏🏻

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top