18. BÖLÜM - SONBAHAR
Öğrendiğim can yakan gerçeklere teslim olduğum yerdeyim. Korkmuyorum! Aksine, toparlanmak için suskunluğu ruhuma pelesenk ettiğim andayım. Acımasızca hayatımın damarlarına zerk ettikleri zehri, her yeni nefesimde dışarıya tükürüyorum. Genzimi yakan güvensizliğin acı tadını, kendimi bıraktığım okyanusun derin sularında serinletiyorum. Dibe çekilmem an meselesiyken çırpınmak yerine teslim oluşlarım kurtaracaktı beni. Belki bir deniz feneri, belki de usulca çekilen kürek sesleri...
...
Herkes gittikten sonra baş başa kaldığımız an masanın etrafını saran acımasız gerçekler ruhumuza kaçacak delik aratmıştı. Hesabını sorduğum geçmiş günlerimin tatmin edici bir açıklaması da yoktu üstelik. Engin'le ayrıldığımız zaman içime kapanışlarımın bir tek kendime zarar verdiğini düşünürken hissettiğim suçluluğun canımı bu derece yakacağını bilemezdim.
Annemin dudaklarından dökülen saçma sapan bahaneler hayatımı alt üst etmeye yetmişti. Babamı kaybettiğimiz akşam yemek masasında ikisini yalnız bırakıp odama gittiğim sıra halime üzülüp fenalaştığını söylemişti. Engin'i benden uzaklaştırmasındaki sebep sadece benim değil Engin'in de suçunun olduğunun en acı gerçeğiydi. Üstelik bunları söylerken gözlerinden dökülen yaşlarla yüzünde beliren ifadesi bana sakladığı çok daha farklı şeylerin var olduğunu hissettiriyordu.
Oysaki; koşulsuz güvenip filizlendiğim toprağımdı annem. Bende ona bağlı hevesle büyümeyi bekleyen bir ağaçken, şimdi tutunduğum topraktan köklerim kopartılırcasına sökülüyordum. Her cümlesinde çıkan rüzgarla yapraklarım bir bir dökülürken parçalara ayrılıyordum. Peyda olan boşluğum dolmayacak kadar derinken belkide en verimsiz toprakta yeniden kök salmaya başlayacaktım fakat yapraklarım hastalıklı gövdem çürümeye meyilliydi. Meyve verecek çiçeklerim de dökülmüştü üstelik.
Hararetli tartışmanın yaşandığı gece uykusuz saatler birbirini kovalamış, sabah olduğunda annemin yalvarışlarına aldırmadan evden ayrılmıştım. Zihnimde hâlâ tam anlamıyla yerine oturmayan parçalar varken hatırladığım kısımlar gerçekleri öğrenmem için bana yetmişti. Tesadüf eseri öğrendiğim Eda ile annem arasındaki anlaşma, Engin'i benden uzak tutmak için yapılsada, bu anlaşmada Eda'nın çıkarının ne olduğunu düşünmeden edemiyordum. Yanıma aldığım birkaç parça eşya ile evimden ayrılırken sadece bedenim değil ruhumda artık kendini oraya ait hissetmiyordu.
Zihnimdeki düşüncelerden kurtulup, kazadan sonra arabanın ne hâlde olduğunu görmek için yanına gittiğimde çoktan yapılmış olduğunu ve başka bir yere teslim edildiğini duyduğum an şaşırdım. Verilen adresin Emirhan'ın şirketinin adresi olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Kendim için hazırladığım valizi yol boyu taşıyamayacağımı düşünerek yine Beykoz'da bulunan apart otellerden birine yerleşip geçici olarak eşyalarımı oraya bıraktım. Emirhan'ı arayıp geleceğimi haber verdiğimde ısrarlarına rağmen gelip beni almasını kabul etmeyip, taksiyle yanına gitmeye karar verdim.
Nişantaşı'nda bulunan devasa holdingin kapısından girince karşılaştığım yapı ambiyansıyla göz kamaştırıyordu. Sıkı güvenlik tedirlerini sadece ismimi verdiğimde aşmak kolay olmuştu. Emirhan'ın ofisine kadar eşlik eden takım elbiseli iri adam ciddi ifadesiyle yanımda öylece duruyordu. Odasının kapısına gelince görünüşünün aksine kibar tonlaması ve nezaketiyle yanımdan ayrıldı. Arkasını dönüp ilerlerken kulaklığını tutup bir şeyler söylediğinde talimat verdiği açıkca belli oluyordu. Dudaklarım görmeye alışık olmadığım şeyler karşısında hayretle kıvrılırken elimi uzatıp kapıyı tıklatacağım sıra aniden kapı açıldı. Havada kalan elimi usulca indirip karşılaştığım okyanus derinliği gözlerine samimiyetle baktım. Beni görünce dişleriyle gülümseyen adam sessizce elimden tutup ona itaat eden bedenimi içeri çekerken ardımızdan kapıyı kapattı. Gözlerimin içine sanki senelerdir görmemişçesine bakarken kendine çekip başımı göğsüyle buluşturdu. Sımsıkı sarılmasının ardından geri çekilince yüzündeki kumral rengi kirli sakallarına tel tel bulaşan saçlarımı elleriyle nazikçe düzelti.
Sevgisine karşı koyamadığım adamın, gözlerinin ışıltısıyla güzelleştirdiği yüzü kusursuz bir görüntüye sahipti. Sola doğru taradığı hacimli kumral saçları yüzünü ortaya çıkarıyordu. Dudakları, bana bakarken pembeleşen yanaklarıyla aynı renkti. Kemersiz burnu ve çıkık çene kemikleri hemcinslerini kıskandıracak kadar düzgün orantıdaydı. Etrafında kendisiyle göz göze gelmek için bile çırpınan kadınların var olduğunu düşünmek o an için, ensemden yükselen sıcaklığın adını sessizce kulaklarıma fısıldıyordu.
Saçma düşünceler zihnimi meşgul ederken, karşımdaki adamdan gizlemeye çalışarak başımı yere eğip dudağımın içini ısırdım.
"İyi misin güzelim?" diye konuşurken iki parmağıyla çenemden tutup başımı yüzüne doğru kaldırdı. "Bitkin görünüyorsun."
Buğulanan gözlerimin karşısında anında değişen bakışları tedirgindi. Başımı iki yana sallayınca omzuma dokunup masasının karşısına konumlandırılmış deri koltuklara doğru yönlendirdi.
"Kim ışığını söndürdü bu saray gözlerin?"
"Etrafımdaki herkes." dedim hayal kırıklığımın içinde çırpınırken.
Başımı onun olduğu yönün aksine çevirdiğim sıra gözlerimden zincirlerini kopartırcasına firar eden yaşlar akarken dur durak bilmiyordu. Kendine çekip tekrar sarıldığında ise odasının kapısı iki kez vuruldu. Ardından içeri kusursuz bacaklarını sergilediği mini eteğiyle sarışın bir kadın girdi. Bakışları beni bulduğunda umursamaz ve özgüvenli haliyle konuştu.
"Özür dilerim ama buna bakman gerekiyor Emirhan!" Elindeki dosyayı önümüzdeki sehpaya fırlatırcasına attıktan sonra devam etti. "Acil."
Kaçamak bakışlarının maviliği elindeki dosyaya kayınca öfkeyle parladı. Oturduğu yerden kalkıp gelen sarışın kadının karşısına geçti. Bulunduğum odada varlığımı görmezden gelen kadın sarı saçlarını sağ omuzunda toplayıp bırakırken, bluzunun izin verdiği şekilde boynunu açıkta bıraktı. Dosyaya tekrar bakan Emirhan'ın yanına sokulup temas halinde olmaya çalışması sinir bozucuydu. Evden çıkmadan üzerime geçirdiğim salaş kıyafetime baktığımda kadının çekici görüntüsü pespaye halimi ezip geçiyordu.
"Bu sorunla sadece senin ilgilenmeni istiyorum." derken Emirhan'ın sesi ricadan çok emir verir tondaydı. Kadın, Emirhan'ın elindeki dosyayı çekip aldığında, arkasını dönmeden göz ucuyla bana doğru bakış atmayı ihmal etmedi. O an her anlamı yükleyebildiğim gözleri kötü olan tüm duyguları hissettiriyordu. Tam kapıdan çıkacakken Emirhan tekrar konuştu. "Aslı... sadece sen!" Karşılığında onaylar anlamda başını sallarken açtığı kapıdan dışarı çıktı.
"Kusura bakma güzelim. Aksilikler bitmiyor."
"Önemli değil." dedim oturduğum yerden doğrulup. "Ben artık gideyim."
"Seni bu halde yalnız bırakacağımı düşünmüyorsun değil mi?"
"Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var sanırım." dedim yüzümdeki yorgun ifadeyle.
Masasına doğru gidip çekmecesinden çıkarttığı anahtarları yanıma getirdiğinde elimi tutup avcumun içine bırakırken konuştu. "Dediğin gibi olsun ama akşam yemeği için seni gelip alırım."
"Evimde kalmıyorum artık." dedim. "Bu arada arabayla ilgilendiğin için teşekkür ederim."
Şaşkınlıkla kaşlarını çatarken teşekkürümü es geçip sordu. "Ne demek evimde kalmıyorum?"
"Dedim ya... biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var. Akşam, yemekte anlatırım."
İçinin rahat olmadığı tavırlarından belli olacak ki, "Nerede kalıyorsun peki?" diye sorarken desteğini esirgemeyerek devam etti. "En azından kendini toparlayana kadar benim evimde kal."
"Beykoz'da bir aparta yerleştim Emirhan. Nezaketin için teşekkür ederim ama bir süre idare edebilirim."
"Akşam için seni gelip aldığımda eşyalarını da yanımıza alacağız güzelim, ona göre! Orada kalmana müsaade edemem." dediğinde ısrarcı olacağı belliydi. "Hem... daha tam olarak iyileştiğin de söylenemez."
Burnumdan bıraktığım bıkkın nefesin ardından ona karşı çıkamayacağımı anlayıp daha fazla uzatmak istemediğim için pes edip, "Pekâlâ... akşam görüşürüz." dedim.
Yüzünde anında beliren memnuniyet gülümsemesiyle uzanıp saçımı okşadı. "İçin rahat olsun. Her şeyi halledeceğiz."
Vedalaşıp yanından ayrıldığımda arabayı almak için önce asansörü bulup garaj katına inmem gerekiyordu. Nitekim devasa yapı oldukça karışıktı. Az önceki takım elbiseli ciddi adam karşıma çıkan adansörün hemen yanında duruyordu. Başıyla yaptığı reveranstan sonra açılan kapının ardından elini asansörün içine uzatarak biniş önceliğini verdi. Sadece tebessüm ederek karşılık verdikten sonra katları sıra sıra geçip garaj katına indik. Emirhan'ın arabasının yanına park edilmiş arabamı görünce gülümsedim. Hızlı adımlarla yanımdaki adamı geride bırakarak arabaya bindim.
Özlemişim seni derken kontağı çevirip arabayı çalıştırdım. Çıkışa işaret eden tabelaları takip ettikten kısa bir süre sonra nihayet tamamen dışardaydım. Eşyalarımı bıraktığım aparta doğru ilerlerken içime çöken hüzün anında etrafımı sarmıştı. Uzanıp radyo düğmesine basınca çıkan hareketli şarkıyla yola devam ettim. Apart otelin kiraladığım odasına çıkar çıkmaz kendimi yatağa bıraktım. Lüksten uzak standart bir evin yatak odası görünümündeydi. Ufak bir amerikan mutfağı ve büyük sayılmayacak bir de banyosu vardı. Genelde öğrencilerin mesken tuttuğu bina şimdilik sakinliğini koruyordu. Akşam için ne giyebilirim diye kontrol ettiğim valiz -öfkeyle hazırladığım için- bana uygun kıyafetlerin içinde olmadığını açıkça gösteriyordu.
Bıkkınlıkla oflayıp çantamı aldıktan sonra tekrar dışarı çıktım. Arabaya binip fazla uzaklaşmadan karşıma çıkan ilk butik mağazadan -ihtiyacım olanı bana verebilir düşüncesiyle- içeri girdim. Samimi bir karşılamanın ardından satış görevlisinin nezdinde birkaç parça kıyafet denedikten sonra uygun bir ayakkabı seçip kasaya ödemeyi yaptım. Mağazadan ayrılırken sadece kıyafet için eve tekrar uğrayıp dün akşamın taze anılarının kalbime savurduğu sıcak nefesini tekrar hissetmek istemediğimi düşünerek yaptığım alışverişin isabetli bir hamle olduğuna kanaat getirdim.
Ne olursa olsun bir süre kimsenin yüzünü görmek istemiyordum. Çırpındıkça içine çektikleri yalanlarında daha fazla boğulmayı göze alamazdım. Aparta tekrar döndüğümde elimdeki paketleri yatağın üzerine bırakıp kendimi ılık suyun kollarına atmak için duşa girdim. Çıktıktan sonra telefonuma gelen bildirimde, yaklaşık bir saat sonra yanıma gelmek için yola çıkacağı yazıyordu. Emirhan'a bulunduğum otelin konumunu mesajla yollayıp giyinmeye başladım. Hissettiğim sakinlik beni korkutsada daha kötü bir hâlde olmadığıma da içten içe seviniyordum. Başımda kendini sinsice belli eden ağrıyı umursamadan aldığım kıyafeti üzerime geçirdim.
Omuzları açıkta bırakan beyaz mini elbise ve altına giydiğim bilekten kemerli ayakkabıyla aynadaki görüntümden oldukça memnundum. Saçlarımı, açıkta kalan omuzlarıma özgürce bırakırken, gri gözlerime çektiğim karakteristik eyeliner ve dudaklarımın kalınlığını aymazca ortaya çıkaran mat bordo rujumla tamamen hazırdım. Dağıttığım odayı hızlıca toparlarken, Emirhan'dan gelen mesajda valizimi almak için odaya çıkacağını yazıyordu. Daha seri hareketlerle kıyafetlerimi valize rastgele tıkıp fermuarını kapadım. Çok geçmeden odamın kapısı tıkladığında kalbimde peyda olan minik ama kontrol edilebilir heyecan kendini belli ediyordu.
Derin bir nefes çekip bıraktıktan sonra kapıyı açtım. Gözlerimi ayıramadığım görüntüsüyle karşımdaki adam üzerindeki beyaz keten gömleğiyle fazla çekici duruyordu. Hacimli kumral saçları dağınıktı. Kolundaki deri saati ayakkabısıyla uyumluydu. Bir süre sadece birbirimize bakarak geçen zamanı Emirhan boğazını temizleyip konuşarak bozdu.
"Çok güzelsin."
Teşekkür ederken elbisenin eteklerini tutarak yaptığım reveransın ardından, "Sende oldukça yakışıklısın." dedim. Yine birbirimizden habersiz uyumlu bir şekilde giyinmiş olmamız açıkça ortadaydı. Pembeleşen yanaklarım yüzüme yayılan sıcaklığıyla kendini belli ederken, kapıda gerçekleşen sohbeti daha fazla uzatmadan elimle içeriye yaptığım sessiz daveti kabul etti. Bir eli cebinde etrafa göz gezdirirken beklediğinden daha iyi bir yer olduğunu yüzünde beliren ifadesinden anlayabiliyordum.
"Çıkalım mı artık?" diye sordum. Gözü kapının hemen yanında duran valizi bulduğunda, çenesiyle göstererek konuştu. "O da bizimle geliyor, biliyorsun değil mi?"
Vazgeçmiş olabileceğimi düşünerek yaptığımız anlaşmayı hatırlatan sorusunun ardından yüzümdeki gülümsemeyle başımı salladım. Sessiz cevabımın karşısında gözleri mutlulukla ışıldadı. Tenime sıktığım çiçek kokulu parfüm odayı mesken tutarken, burnuna derin derin çektiği havayı ciğerlerine hapsedip gözlerini kapadı.
"Bu koku..." diye konuştuğunda gözlerini açmış hayranlıkla bakıyordu. "Biraz daha burada kalmaya devam edersem efsunlanacağım."
Dudaklarımdan firar eden keyifli gülüşe aynı şekilde karşılık vermesinin ardından aparttan ayrıldık. Arabasının yanına gelince işini şansa bırakmamak için valizimi kendi bagajına yerleştirirken göz kırpmayı ihmal etmedi. Kendi arabama binmek için kapıyı açtığımda yanıma gelip, "İstersen arabanı evimin garajına bırakalım. Daha sonra benimkiyle devam ederiz." dedi.
"Çok acıktım o kadar sabredeceğimi sanmıyorum." derken gülümsedim. "Seni takip ederim."
"Yol boyu kokundan ayrı mı kalacağım?" dediğinde yüzünde beliren muzip ifadesiyle konuşmaya devam etti. "Zaten evim yol üstü."
Ona hayır demek imkansızdı. Çaresiz kabul edip Emirhan'ın evine doğru peş peşe yol aldık. Evim dediği yer, büyük demir kapının ardından yemyeşil bahçeye açılan ihtişamlı villasıydı. Hemen her çeşit ağacın kök saldığı bahçenin peyzajı inanılmazdı. Heykellerle dekore edilen yeşil alan mevsimin tüm güzelliğini benliğinde toplamıştı. Yer yer boy veren papatyaların yanına gidip yakından bakmayı tercih ettiğimde kendisi kapıda bekleyen yardımcısına valizimi teslim ediyordu. Meraklı gözlerle bakan kadın uzaktan başıyla selam verirken tebessümünü benimle bırakıp içeri geçti.
Yanıma geldiğinde çiçeklere eğilen Emirhan, dalından kopardığı tek dal papatyayı saçımı nazikçe geriye bıraktıktan sonra kulağımın arkasına doğru yerleştirdi. "Burada daha güzel durur."
"Teşekkür ederim." dedim gözlerimi utanarak kaçırdığımda etrafı gösterdim. "Evini bilmem ama bahçesine hayran kaldım."
"Yemekten sonra döndüğümüzde evin her karışını gezdireceğim sana." derken belliki bu süre zarfında onun yanına ait olmamı, onun gibi evini de benimsememi istiyordu.
Cevabımı beklemeden belimdeki boşlukta elinin sıcaklığını hissettirdi. Omurgamdan yayılan tatlı heyecânın kalbime ulaşması uzun sürmemişti. Gözlerimiz buluşunca içtenlikle gülümsedi. "Hadi artık yemek yiyelim."
Yol boyunca bakışlarını yoldan ayırıp ara sıra bana bakıyor, gülümsedikçe içimi aydınlatıyordu. Çok geçmeden Nişantaşı'nda bulunan şık bir restauranta geldik. Arabadan inince hızlı adımlarla önünden dolaşıp kapımı açtı. Sağ kolunu kıvırıp belinde konumlandırırken diğerini bana doğru uzattı. Nazik hareketi karşısında elini tutup arabadan inerken teşekkür ettim.
Rezervasyonu holdingden ayrıldığımda yaptırmış olacağını düşünerek bizi karşılayan baş garson Emirhan'a ismiyle hitap ederken masamıza kadar eşlik etti. Karşılıklı gelecek şekilde masaya yerleştiğimiz sıra ona doğru eğilip sordum. "Rezervasyonu yanından ayrıldığım zaman yaptırdın sanırım?"
"Hayır." dedi dağnık saçından alnına düşen tutamı eliyle ustaca geriye atarken. "Her zaman benim için ayıracak bir masaları oluyor. "Yüzüne, -onu ilk tanıdığım zamanlar da- yerleştirdiği kendini beğenmiş gülümsemesiyle baktı.
"Pekala..." diye karşılık verdiğimde dudaklarım tepkisi karşısında alaylı bir şekilde kıvrılmıştı. "Ünlü bir iş adamı olduğunuzu unutuyorum bazen Sayın Doğan." dediğimde ise ifadesi değişti. "Ben senin yanında sadece Emirhan'ım. Dışarıdan nasıl gözüktüğümün farkındayım ama yanındayken hiçbir şey umurumda değil." Samimi itirafının ardından başımı omuzuma doğru eğip tebessümle baktım. "Farkındayım ve bu hoşuma gidiyor." Okyanus gözleri parlayan adam, cümlesiyle kendine bir kez daha hayran bırakmayı başarmıştı.
Mönüsünde yer alan yemeklerle Fransız mutfağını konuklarına sunan mekan, vejetaryen ve glutensiz yemek listesiyle beni oldukça mutlu etmişti. Bana uyarak hafif şeyler yemeyi tercih eden Emirhan'ın ağır yemeklerden uzak durduğu zaten formunu koruduğu vücudundan belli oluyordu. Midelerimiz doyarken manzarasıyla da gözlerimizi doyuran bu yerde bulunmak oldukça huzur vericiydi.
Yenilen yemeklerin ardından kadehlerde kalan son yudumlar sohbetimize eşlik ederken sordu. "Neden evinde kalmıyorsun anlat bakalım."
"Annemin, hayatımın iplerini ellerinde tutarken nasıl beni oyuncak ettiğini öğrendim çünkü." Bunu derken az önce yakaladığım huzur, yüzümde beliren hüzünle bertaraf olmuştu. "Dün gece bağlı olduğum o iplerin hepsini kesip attım."
"Anlatmak istersen dinlerim." dediğinde Engin'le ayrıldıktan sonra babamı kaybedişimi, ardından bilinçsiz hastane günlerimi bir solukta anlattım. Daha sonra annemin yaptığı gizemli telefon görüşmesi ve hafızamdaki kopukluğun yerine oturduğunda bana hatırlattığı anılardan kalanları da bir bir anlatırken araya girmeden sessizce dinliyordu.
Derin bir nefes verip arkasına yaslanırlen duydukları karşısında yüzü asılmıştı. "Uzaklaşmak sana iyi gelecektir." diye konuşurken devamında ne diyeceğini bilmeyen bir hali vardı. Daha sonra yaklaşıp masada ellerini birleştirince konuştu. "Her zaman yanındayım Eylül. Belki hayatına yeni girdiğim için güvenmiyor olabilirsin ama bunun için elimden geleni yaparım." Boğazını minik bir öksürükle temizledikten sonra mahçup bir tavırla devam etti. "Senin için her şeyi yapabilirim."
Bunca zaman hayatımda yer edinmiş insanların yaptıkları haksızlığın yanında, henüz yeni tanıdığım okyanus gözlü adamın koşulsuz desteği beni duygulandırmaya yetmişti. Yanaklarımdan süzülen gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken, "Teşekkür ederim Emirhan." dedim. "İnan şuan sen olmasan ne yapardım bilmiyorum. Desteğin, yanımda olmak istemen benim için çok değerli."
"Yarın Riva'ya gidelim." dedi bir solukta. Heyecanlı hali gözlerimdeki hüzünlü bulutu dağıtmaya yetmişti. Dudaklarım samimiyetine içtenlikle tebessüm ederken, "Gidelim." dedim.
Bilinmeze sürüklendiğim hissi beni savunmasız bıraksada koşulsuz teslim olmaktan başka çarem yokmuş gibi hissediyordum. Hem tanıdık hem yabancı olan adam şefkatli kollarını her koşulda benim için açabileceğini söylüyordu. Kafamda bildiklerimle kalbimde hissettiklerim arasında başlayan savaşım henüz bitmemişti. Belkide uzaklaşarak çektiğim teslim bayrağı bu savaşı sonlandırırdı. Emirhan'ın varlığı bana her şeyden daha iyi geliyordu. Uzanınca tutabileceğim elini karşılıksız bırakmak bunca desteğine rağmen haksızlık olurdu. Üstelik içimde ona doğru uçmayı bekleyen kelebekler çoktan kanat çırpmaya başlamıştı bile.
Yemeğin ardından evine doğru yola çıktığımızda yinede onun yanında kalacağım için kendimi rahatsız hissediyordum. Aklımdakileri geciktirmeden dilime döktüm. "Aslında kendi düzenimi kurana kadar otelde idare edebilirdim."
Cümlemin ardından, "Bunun için anlaştık sanıyordum." diye konuştu.
"Bu durumun ne kadar süreceği belli değil Emirhan. O zamana kadar seninle kalamam."
Söylediğime bozulmuş olacak ki derin bir iç çekti. "Kendini rahat hissetmen için gerekirse evden giderim ama senin başka bir yerde kalmana asla razı olamam."
"Yapma Emirhan. Beni mahçup ediyorsun. Hem nereye gideceksin?"
"Annemler Londra'dan döndüklerinde genelde benim evimde kalırlar. Onlar buradayken bazen yalnız kalmak için kullandığım bir suit var. Yakın arkadaşım Oğuz'un oteli. Sık kullanmıyor olmama rağmen orayı sadece benim için boş tutuyor."
"Ne hoş. Daha önce Oğuz'dan hiç bahsetmemiştin." dedim merak ederek.
"Çocukluk arkadaşım olur kendileri. Biraz değişik biridir. Gezgin tiplerden. Tanışınca sende anlayacaksın."
Son cümlesinin ardından bakışları beni bulduğunda yakın arkadaşıyla tanıştırmak istediğini de böylece söylemişti. Sığındığım limana bu kadar yabancıyken çevresiyle tanışma fikri gerilmeme yetiyordu. Emirhan'ın hayatı, standartları ve yaşam tarzı zamanında Eda'nın söylediği gibi bizden çok farklıydı, bambaşkaydı...
Evinin demir kapısı açıldığında arabasını taşlı yolda bırakıp kapıda bekleyen takım elbiseli adama anahtarı teslim etti. Bir önceki gelişimde bu adamı görmediğimi düşünerek Emirhan'ın nezdinde evine doğru yürüdüm. Kapı biz gelmeden açıldığında yardımcısı güler yüzüyle karşıladı. Annemin yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim kadın, "Hoş geldiniz." deyip geçmemiz için kenara çekilirken üzerindeki önlüğü düzeltti.
"Hoş buldum." derken Emirhan, daha samimi bir tavırla kadının yanağından makas alarak konuştu. "Hoş bulduk Leyla Sultan, nasılsın?"
Kadın, hareketi karşısında utanarak başını önüne eğdi. "İyiyim efendim teşekkür ederim."
Emirhan'ın Leyla Hanım için sultan sıfatını kullanması, anneme Sema Sultan diye seslenişlerimi hatırlatırken aniden gelen ağlama isteğiyle çenem titredi. Dişlerimi sıkıp kovmaya çalıştığım bu his, canımı yakıyordu. Bütün bunlar yaşanmamış olsaydı; Sonbaharımın Güneşi diye karşılayıp, şefkatiyle sarılmasını ne çok isterdim diye düşünürken gözümden süzülen yaşı farkettirmeden sildim.
Hüzünlü ifadem kendini belli etmiş olacak ki Emirhan sordu. "Neyin var güzelim?"
Zoraki gülümsemeyle cevap verdim. "Bir şey yok, iyiyim."
Sahiden iyi miydim? Ya da iyi olabilecek miydim? Mevsimlerden Yaz'dı... kalbimse hâlâ Sonbahar...
...
Bölüm sonu
Sizce Eylül Emirhan'ın evinde kalmaya devam eder mi? 🤔
Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur 🧡
Oy verip yorum yapmayı unutmayın ⭐
Bir sonraki bölüm de görüşmek üzere 🙋🏻♀️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top