1. BÖLÜM - MEZUNİYET BALOSU
Yorgun bedenim, beni çağıran yatağımla buluştuğunda esir alan sıcak kolları sayesinde her sabah sürünerek uyanıyordum. Odamın kapısı aralandığında çıkardığı ritmik gıcırtıyı duymuş ama henüz gözlerimi açmamıştım. Mezuniyet faaliyetlerinin yorgunluğunu saatlerce uyusam da atamıyordum. Açılmaya direnen gözlerim uykunun esaretinden oldukça memnundu üstelik.
Her sabah bunu kendine görev edinmiş gibi odaya giren Eda üzerimde ki çarşafı kaldırıp yanıma ilişti. "Haydi uykucu artık uyanman gerekiyor."
Komodinimin üzerine bıraktığı filtre kahve kokusu kendisinin gelip seslenmesinden daha etkileyici olduğunu ispatlar gibi odama yayılıyordu. "Biraz daha uyusam ne olursu?" diye söylenmeye başladığımda pes etmeyeceğini biliyordum.
"İtiraz istemiyorum! Kampüste beklenen sensin küçük hanım, ben değilim." Tek gözümü açıp ifadesine baktığımda, göz devirerek önce yanımdan kalktı. Kapıdan çıkarken tekrar yatmamam için uyarmayı ihmal etmedi.
Doğrulup kahvemden kocaman bir yudum aldım. Eşsiz tadı damağımı şenlendirirken saate kayan gözlerim zamanımın olduğunu gösterince rahatlamayla kapandı. Henüz koca bir saatim vardı ve şu an tek istediğim kahvemin keyfini sürmekti.
Sınavların stresi, şenliklerin ve balo organizasyonun koşuşturması derken evlerimize dönmeye sayılı günler kalmıştı. Bütünlemeye kalmamak için verdiğim son çabalar işe yaramış olacak ki ortalamam geçmek için yeterli derecedeydi. Bahar şenliklerindeki görevimi bilhassa Rektörümüz Samet Karataş rica etmişti. Babamın yakın arkadaşı olduğu için arada sırada yanına gider okul durumum hakkında askerin içtima verdiği gibi bilgi verirdim. Kendisi ve hayatı hakkında pek bilgim olmamasına rağmen sevecen yönüyle hemen her öğrencisinin gönlünde ayrı bir yere sahipti.
En son yanına çağırdığında bir sorun olduğunun gerginliğini yaşarken anlam veremediğim şekilde şenliklerde görev almamı istemiş, neden sadece bunun için odasına geldiğimi sorgulamıştım. Söylemek istediği cümleler sanki boğazına diziliyor, başka bir durum için konuşmaya çalışıyordu da son anda vazgeçiyor gibiydi.
Okulun ilk yıllarında siyasi görüşlerini kendilerince dayatmaya çalışan bir takım grupla tartışmış olmamla tanınmıştım. Dik başlılığımın verdiği umarsız cesaretle bu saçma düzene ayağımı yere vura vura karşı çıkışımla tüm dikkatler istemesem de üzerimde toplanmıştı. Çoğu arkadaşım uyarsa da umrumda olmamış, kendim için doğru geleni yapmaya devam etmiştim.
Son yılım okula gönüllü hizmet etmekle geçmiş, yapılan tüm organizasyonlarda benimde imzam olmuştu. Şenlikleri sorunsuz atlattıktan sonra kep töreni için tüm mezunlar büyük heyecanla hazırlanıyorlardı. Konuşmalar bitince içimizde bizi mutlu eden kelebeklerle birlikte keplerimizi gökyüzünde özgürlüğüne bırakmıştık.
Tören sonrası öğrenci faaliyetlerini düzenlediğimiz grupla son kez toplantı yapmış, balo hakkındaki detayları konuşmuştuk. Ertesi günün akşamı başlayacak olan balo için giriş biletleri ise çoktan dağıtılmıştı.
Grup Başkanı Engin, her faaliyette bana usanmadan yardım eden tek isimdi. Soyadı gibi sert ve otoriter duruşu görüntüsüne ekstra karizma katıyor, fakülte kızları onun yanından geçerken adeta mest oluyorlardı. Geçtiğimiz yıl Edebiyat Fakültesinden mezun olan Engin, okula katkılarından dolayı gerçek anlamda iş teklifi almış ve öğrenci işlerinde memur olmuştu.
Çevremdeki hemen herkes bana karşı farklı ilgisinin olduğunu söylese de dikkatimi çekecek herhangi bir durum farketmemiştim. Konumu ve henüz öğrenci olmamdan dolayı yaklaşımda bulunmadığını söyleyenlere gülüp geçmekten başka bir tepki vermiyordum. Tabii, dedikodular bir kere başladıysa asla bitmezdi. Onu gördüğümde kendime bile itiraf edemediğim kalbimdeki minik kıpırtı kendisine olan hayranlığımın sadece benim duyabildiğim sesiydi.
Uzun vücudu ve esmer teni birleşmiş, gür siyah saçlarının ortaya çıkardığı ela gözleri kıvrılmış kirpiklerinin ardından usta bir ressamın elinden adeta çizilmiş gibiydi. Tarzıyla bakanı bir daha baktırır, sadece bu bile hemcinslerim tarafından ilgi odağı olması için yeterli bir sebep olurdu.
Hazırlıkların hâlâ sürüyor olması gücümü iyiden iyiye tüketiyordu. Üstelik son dakika hazırlanmış olmamın verdiği telaşla gerilmemem elde değildi. Baloya davetli olan herkes kıyafetlerini giymiş, kızlı erkekli tüm öğrenciler eğlenmeye hazır bekliyorlardı. Davet salonunun önüne geldiğimizde içimde anlam veremediğim bir huzursuzluk peyda oldu. Balo için seçtiğim müziklerin dışarıdan duyulması memnun olduğumu belli eden bir hareketle dudaklarımın tebessüm ederek kıvrılmasına sebep oluyordu. Merdivenlere serdirdiğim kırmızı halı üzerinden kavalyesini koluna takan birbirinden şık insanlar salona doğru süzülerek geçiyorlardı. Kızlar gecenin büyüsüne kapılıp beni çoktan yalnız bırakmışlardı.
Derin bir nefes alıp, "Hadi bakalım." diye söylenirken merdivenlere attığım adım duyduğum sesle yarım kaldı. "Neye bakıyoruz?" Başımı sesin geldiği yöne çevirdiğimde O kadar sesli mi söyledim? diye düşünürken şaşkınlığımı belli etmemek için gülümsedim.
"Ah Engin! Sen miydin?" Kaçamak bakışlar atarak üzerine tam oturmuş, saçları kadar siyah takım elbisesine bakarken ne kadar yakışıklı olduğunu düşünmeden edemedim.
"Başkasını mı bekliyordun yoksa?"
"Yo! Beklemiyordum, yani beklemiyorum," dedim panikle. Heyecanıma yenik düşmeden toparladığımı sanıyordum ki karşımdaki adam yüzüne taktığı muzip gülümsemesinden yanıldığımı anlatıyordu. "Teksin o halde?" Emin olmak için tekrar sorduğunda başımı onaylar anlamda salladım. Sessizliğimi fırsat bilip koluma incitmekten korkar gibi dokundu.
"İçeri geçmeden biraz konuşalım mı?"
Sesimin heyecanla titremesinden korkarak konuştum. "Tabii ki."
Defalarca aynı organizasyonlarda görev almamıza rağmen, hatta sanki ilk defa konuşacakmışız gibi kalbim yerinden çıkacak kadar güçlü atıyordu. Serhat'la ayrıldıktan uzun bir süre sonra kimseyi hayatıma almamış olmamın verdiği korkuyla Engin'in içimde yarattığı heyecanın arasında umarsızca sıkışmıştım.
Birlikte kamelyalara doğru ilerlediğimizde ceketinin sol cebinden özenle sarılmış sigarasını çıkarttı. Başını sağa eğerek yaktığı sigaranın ateşini elleriyle siper ettiğinde derin bir nefes çekip ciğerlerine keyifle hapsettiği dumanı özgür bıraktı. O sırada onu bu kadar dikkatli izliyor olmamın farkedilme korkusuyla gözlerimi kaçırdım. Sigaranın yanması nefesiyle anlam kazanırken aramızda meydana gelen sessizlik uzadıkça uzuyordu.
Suskunluğuna yüklediğim tüm tahminler, zihnimde birbirine çarpınca ortaya çıkardığım saçma cümlelerle birlikte heyecanıma yenik düşüp yüzümün kızarmasına sebep oluyordu. Sessizliği uzun sürünce düşünmeden hareket edip olduğum yerde doğruldum. Ani bir hareketle elimden tuttuğunda teması kesmeden yavaşça geri oturmamı bekledi. Son kez içine çektiği sigara dumanını üflediğinde belli belirsiz bir dokunuşla tekrar ellerinin sıcaklığını hissettirdi.
Kalbimin atışını duyuyor mudur? Düşünceleri hızla zihnimden geçerken dokunduğu yerin eriyor oluşu utanmam için yeterliydi. O da heyecanlı olmalıydı ki elime dokunduğu eli ıslanınca usulca geri çekti.
"Bir şey mi oldu?" diye sorarken eğilip yüzüne bakma ihtiyacı hissettim.
"Olmadı ama olacak." diye ağzının içinde konuştu.
"Efendim?" Bu bir soruydu ve anlamadım der gibi bakıyordum. Sonra beklemediğim kadar hızlı bir giriş yaptı. "Eylül ben kısa ve öz konuşurum bilirsin."
"Evet," diyebildim sadece. Çektiği nefesi burnundan bırakırken çaresizliği her halinden belliydi.
"Sanırım salona dönsek iyi olacak. Kontrol etmem gereken bazı detaylar vardı." Kaçış yolu olarak seçtiği bahaneleri sıralandığında üstelemek yerine geçiştirmeyi tercih ettim. "Tabii geçelim. Bende kızlara bakacaktım zaten. "Ondan bir iki adım önde önce merdivenlerden çıkıp sonra hızlıca salondan içeri geçtim.
Salon son haliyle muhteşem görünüyordu. Herkesin gruplar halinde doluştuğu kokteyl masalarının aranjmanı oldukça gösterişliydi. İçkiler dağıtılmış garsonlar boşalan tepsilerin yerine hızlıca yenilerini getiriyordu. O sırada Kemal'in seslenip işaret etmesiyle orkestranın bulunduğu sahnenin yanında buluştuk.
Söylemek istediği ne varsa o an geri plana atıp, "Ne kadar güzel olmuşsun Eylül." dediğinde kıvrılan dudağı ve şaşkın bakışlarıyla hala gözü üzerimdeydi. Alışkın oldukları salaş halimden eser yoktu. Aksine kendinden ve güzelliğinden emin bir kadın vardı bu gece. İncecik askıları olan limon sarısı saten elbisemin göğüs dekoltesi cüretkârdı. Bilekten kemerli zarif ayakkabılarım ve asla toplamaya kıyamadığım saçlarımla görüntümden oldukça memnundum.
Kemal'e teşekkür ettim. "Sende çok şık görünüyorsun," dedikten sonra hızlıca odak noktasını değiştirip salonun ışıkları hakkında soru sordum. Elektirik elektronik mühendisi olmasını değerlendirip yardım istediğimde kırmayıp kabul etmişti. Kemal kontroller için yanımdan ayrılırken kızların yanına gitmek için arkamı döndüm. Pistin ortasından süzülerek geçiyordum adeta. Hızlı adımlarım sayesinde elbisem uçuşuyor, derin yırtmacım bacak dekoltemle salona meydan okuyordu. Bazı gözlerin üzerimde yapışıp kalması rahatsız etmezken aksine bu durum hoşuma bile gidiyordu. Beni ilk ve son kez bu kadar şık görecek olmalarına istemsizce tebessüm ettim.
Kızlar kendi aralarında konuşuyorlarken heyecandan hepsi kıpır kıpırdı. Yanlarına geldiğimde ağız birliğiyle sustular ve hepsi aynı ifadede bana bakarken içimdeki his sakladıkları bir şey olduğunu söylüyordu.
Gökçe aniden sessizliği bozdu. "Eylül, çok güzel görünüyorsun, tam senlik bir elbise."
Sanki üzerimde ilk defa görmüş, alırken o ve diğerleri yanımda yokmuşlar gibi hep bir ağızdan yaptıkları laf kalabalığıyla iltifat ediyorlardı. Belliydi! Kesin bir şey vardı dillerinin altında. Sivrilmemden korktukları için anlık geçiştirmeyi tercih ediyorlardı.
Beklenmedik bir anda salonun tüm ışıkları kapandı. Toplanan kalabalık meraklı gözlerle birbirine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Masada yanan mumların oluşturduğu loş ortam, pistin ortasında beliren projektörle aydınlanınca etkisini kaybetti.
Tüm gözler ışığın sergileyeceği görüntüyü bekliyordu. "Kemal kontrol edecekti aslında." diye söylenirken kolumdan süzülen el, havalandırıp dudaklarına götürdüğü elime usulca bıraktığı öpücükle sıcaklığını hissettirdi. Bu hareketi karşında hafifce başımı eğip nazik ama beklenmeyen hareketine karşılık verdim. Tüm gözlerin merakla beklediği ışığa doğru ilerleyip durduk.
"Bunun olacağını eminim ki kızlar biliyordu,"diye içimden geçirirken dans müziği çalmaya başladı. Sağ elimi kaldırıp kendi etrafımda dönmemi sağladıktan sonra da belimde hissettiğim eliyle kendine çekti. Kendi aralarında konuşanlara gözüm takıldıkça gerginliğim artıyor, yüzümdeki ifademe hakim olmaya çalışıyordum. Sakinliğimi korumaya karar verdiğimde Engin'e ayak uydurdum.
Engin yüzünü boynuma doğru yaklaştırıp kulağıma fısıldadı. Hissettirdiği sıcak nefesiyle gözlerimi kapatırken konuştu. "Çok güzelsin Eylül."
Teşekkür ederken kalbim hevesle ritmini değiştiriyor, heyecanımı belli etmemek için verdiğim çaba beni yoruyordu.
"Bize ait olan bu dansı ve bu anı da unutmayalım istiyorum." Beklemediğim cümlesi karşısında yüzüne şaşkınlıkla bakarken tekrar yakınlaşır fısıldadı. "Bize şans ver."
Dudaklarım mühürlenmiş gibi susarken o hâlâ gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Şaşırtmayı seviyordu belli ki. Tebessüm ettiğinde yanağında beliren gamzesi oldukça davetkardı. Gözlerimi alamadığım yüzünden kaçırıp beklediği cevabı vermem gerekiyordu.
Müzik bittiğinde salondakiler coşkuyla alkışladı. Aralarında ıslık çalanların olduğu kalabalık beni daha da utandırıyordu. Minik bir reveransdan sonra müsade ister gibi başımı eğdim ve pistin ortasında Engin'i yalnız bırakıp hızla çıkışa doğru yürüdüm. Kızlar peşimden gelmek için hareketlendiklerinde tepkimi belli eden bir hareketle onları durdurdum.
Salondan çıktığımda koşar adım merdivenleri inip kamelyalı bölümü geri de bıraktım. Çimenlerin üstüne geldiğimde ise ayağımdaki topuklu ayakkabılardan kurtulup yine aynı tempoda yürümeye devam ettim.
Fazla uzaklaşmadan çıkışa yakın banklardan birine oturdum. Öfkeli miydim, yoksa mahçup olduğum için mi kaçıyordum belli değildi. Çok geçmeden arkamdan gelen sesin Engin'e ait olduğunu anladığımda dönüp bakmadım. Kalbim yerini belli ettiren ritimle tekrar atmaya başladığında yanıma geldiğini hissediyordum. Başımı olduğu yöne çevirme zahmetinde bulunmadan oturduğum yerden sessizce yana kaydım. Bu hareketimden sonra yanıma oturduğunda nefesini kontrol etmeye çalışıyordu.
"Neden gittin?" diye sordu.
"İstersen gitmem kısmına gelmeden, sana neden böyle bir emrivaki yaptığını sormalıyım!" Öfkeli gözlerimin aksine o daha sakin ve içten bakıyordu.
Bakışmamız olabildiğinden uzun sürünce yakınlaşıp aniden dudaklarımızı birleştirdi. Öpücüğüyle hissettirdigi muazzam duygu sarhoş ediciydi. Omzundan usulca iterek durmasını sağladım. Bu özgüvenli hareketi karşısında kızgındım. Ondan hoşlanıyordum evet, ama bunun aksi de olabilirdi. Kendisi istediği için gerçekleşen yakınlaşma, benim ne hissettiğimi bilmeden son bulmuştu. Bu cesur hareketiyle kalbimi delik deşik eden duygunun altında yatan tek his ise korkuydu.
Aniden oturduğum yerden ayağa kalkmamla panikledi. "Tarzın bu mu? Konuşmayı denemeden emrivakilerle mi hareket edersin Engin?"
Kendini ifade etmekte zorlanmayan üslubundan eser yoktu. Her şeyin anlamını bulduğu dansımızı hiçe sayarak söylediğim cümleler, içimde uçuşmaya başlayan kelebeklerin nefesini kesiyordu.
Cevabını beklemeden gitmeye kalkışmamla,
"Hayatımda olmanı istiyorum." dedi. Sesinde pişmanlığın hissi vardı. "Belki daha önce konuşmayı deneseydim..." cümlesini yarıda kesip tamamlamaktan vazgeçince kendinden emin bir tonla, "Bu gecenin en doğru zaman olduğunu düşündüm." dedi.
"Ani oldu." diyebildim. Ses tonum, az önceki tavrına göre daha da yumuşamış, cümleleri karşısında ne diyeceğimi bilemiyordum.
Peki ben ne olsun istiyordum? Emin olduğum tek şey, şu an yerimde olmak isteyen yüzlerce kız vardı. Engin iyiden iyiye gerilmiş, ellerini ne yapacağını bilmez bir halde ovuşturuyordu. Olumsuz herhangi bir cevap verip hem Engin'den uzaklaşmak istemiyordum hem de ani gelişen bu durumun şaşkınlığıyla kaldığım Araftan bir an önce çıkmak istiyordum.
"Daha sonra konuşalım. Lütfen!" dedikten sonra cevabını beklemeden yanından uzaklaştım. Deli gibi arkamı dönüp ne halde diye bakmak istedim ama yapmadım. Baloya tekrar dönmek istemiyordum. Çimenlerin üzerine öylece bıraktığım ayakkabılarımı eğilip aldım ve eve dönmek en iyisi olacağından kapıda bekleyen taksilerden birine bindikten sonra oradan uzaklaştım.
Eve girdiğimde ortamın basık havası ve karanlık oluşu içimin daralmasına ayrıca katkıda bulunmuş, sessizliğiyle gerilmeme sebep olmuştu. Kendimi duşa atıp çıktığımda geçmesini beklediğim huzursuzluğum iyice artmıştı. Kızların gelmesi uzun sürerdi. Biraz yürürsem iyi geleceğini düşündüğüm için hızlıca giyinip çıktım.
Uzun zamandır kendimle kalmamıştım hem biraz tempo zihnimdekilerden de uzaklaşmak için iyi gelirdi. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Kulaklığımı takip ritmik adımlarla yürümek için bir müzik seçtim. Kendimi ihmal ettiğim tüm zamanların acısını çıkartmak istiyordum. Sadece kendimi değil ailemi de ihmal etmiştim. Acaba annemi arasam mı? diye hızlıca düşünürken saatin epey geç olduğunu farkettim. Babamın sağlık sorunları varken aramak için sabahı beklemeye karar verdim.
Müziğin ritmine kendimi kaptırmış koşar adımlarla sahil boyu ilerledim. Farkında olmadan fazlaca uzaklaşmıştım. Gördüğüm ilk banka oturduğumda kontrol etmeye çalıştığım nefesim ciğerlerimi yoruyordu. Terim soğumadan belime bağladığım eşofmanımın üstünü hızlıca giydim. Finallerin bitmesine ramak kala hastalanmak isteyeceğim son şeydi. Müzik listem sırayla çalmaya devam ediyorken, aniden sustu. Ekranda Eda'nın aradığını görünce hemen cevapladım.
"Eylül eve geldik, sen yoksun. Yanına gelmek istiyorum!" dedi telaşla. "Sahilde misin?"
Nerede olacağımı nasıl da biliyordu. Ne zaman kafam bozuksa sahilde alırdım soluğu. Denizin kokusu, dalgaların sesi kendime getirirdi beni.
"Hayır Eda! Gelmene gerek yok. Bayağı uzaklaşmışım, muhtemelen bir taksiye biner eve gelirim. Siz beni beklemeyin, uyuyun."
Eda cevabımı kabullenmemiş ısrarla gelmek istediğini söylüyordu. "Pekâlâ yalnızca sen ama! Şu an Selin ve Gökçe'nin gevezeliğini çekemem. Birazdan konum atıyorum."
Yaklaşık yarım saat sonra elinde iki elma şekeriyle gelip yığılır gibi yanıma oturdu. "Al bakalım bu senin."
"Nereden buldun bu saatte bunları?" derken gülümsedim.
"Tabii ki bu saatte bir yerden bulmadım. Sabah sınav notları için çıktığımda sevdiğini bildiğimden ikimize de aldım." dedi. Yüzündeki muzip ifadeyle gözlerini devirip devam etti. "Malum Gökçe ve Selin mütemadiyen diyetteler."
Gecenin sessizliğine karışan kahkahalarımız Eda'nın sorusuyla yok oldu. "Engin'le neler oldu?"
Konuyu değiştirme çabasıyla "Kızlar seninle gelmek istemediler mi?" diye sordum.
"İstemediler! Çünkü onlar da sadece bana hayır diyemeyeceğini biliyorlar. Arada bu duruma bozulsalar da..." derken yarım bir gülüş bırakmayı da ihmal etmedi.
"Senin olacaklardan haberin var mıydı?" diye sorduğumda bakmadan konuşuyordum.
"Sen piste adım atmadan beş dakika önce öğrenmiş olabilirim, ama kızlar ne zaman öğrendi bilmiyorum. O an herşey için çok geçti."
Yerimde huzursuzca kıvranırken dayanamayıp, "Hem Engin, Selin ve Gökçe'ye sen dururken neden yapacaklarından bahsetsin ki?" diye konuştum.
Eda yine o herşeyi bilen yarım gülüşünü bıraktığında. "Ne! Neden sırıtıyosun şimdi?"
"Kıskandın. Farkında mısın?"
"Daha neler! Neden kıskanacakmışım?"
"Bişeyleri artık kabul etmenin zamanı gelmedi mi sence de Eylülcüğüm." Derken imalı bir bakış attıktan sonra devam etti. "Hadi artık dans ederken neler söyledi sana anlat. Merak ediyorum!"
Derin bir iç çekişten sonra, "Bu dans bizim dansımız bu anı unutma, bize bir şans ver ya da buna benzer şeyler söyledi." diye hızlıca sıraladım cümleleri.
O sıra da Eda kendinden geçen gülüşüyle,"Çook romantik. Ee! Peki sen ne dedin?" Diye sordu.
"Hiçbir şey! Müzik bitince sizin de gördüğünüz gibi çıktım salondan. Baloya ilk geldiğimizde benimle konuşmak istedi ama cesaret edemedi sanırım. Dans bitiminde ben salondan çıkınca da konuşmak için yanıma geldi. Sonra bi an sessizlik oldu ve o boşluğu değerlendirip beni öptü." Cümlemi bitirdiğimde Eda heyecanla ayağa fırladı. Üzerine duyduklarından keyif aldığını gösteren koca bir kahkaha patlattı.
"İnanamıyorum! Eee hadi devam et sonra ne oldu?"
"Ne olacak! kendimden uzaklaştırdım o da bozuldu haliyle, daha sonra konuşalım diye arkamı dönüp gittim." diye anlatırken, bıkkınlıkla ofladım.
"Korkuyorum Eda biliyorsun ki Serhat'la uzun bir ilişki yaşadık ve hiç haketmediğim bir sonla yapayalnız kaldım. Benim ne halde olduğumu en iyi bilenlerden birisin. Şimdi de Engin tıpkı Serhat gibi pat diye hayatıma girmeye çalışıyor, bu benzerlik beni ürküttü." dedim derin bir nefes alırken. "Verdiğim fazla tepkinin sebebi de sanırım bu! Onu hem kaybetmek istemiyorum hem de uzak tutmaya çalışıyorum."
Eda, "Engin senden çok çekinmiş olmalı. Yani kendini ifade etmekte zorlanmayan birinin bile, senin karşında ne diyeceğini bilememesi çok normal. Bazen bizimle bile kavga eder gibi konuşuyorsun. Hem adam seni karşısında peri kızı gibi görünce dayanamamış belli ki." Derken muzipçe gülümsedi.
"Ne yani, normalde konuşulacak biri gibi gözükmüyor muyum? İlla süslenip dekolte falan verince mi..."
Eda cümlemi yarıda kesip göz devirdi "Saçmaladığının farkında mısın? Sende biliyorsun ki bazen bu maskülen tavırlarınla bile dikkat çekebiliyorsun. Bizim Kemal bile bu tarzına hayran." dedi ve kıkırdadı.
"Kemal mi? Daha neler!"
"Bize esip gürlediğin bir gün; arkanı dönüp giderken, senin bu hallerine hayranlığını dile getirip, uzun uzun arkandan bakmıştı."
"Bana neden söylemedin? Gerçi söylemediğin iyi olmuş Kemal'e karşı tavrım değişebilirdi."
"Sen yokken söylediklerinde biraz çirkinlik hissetseydim o an benim de tepkimi alırdı. Sana hayranlığını dile getirirken gayet de masumdu bence."
"Tamam Edacığım Kemal'e bişey demedim nasıl da güzel savundun böyle." dediğimde bu kez de ben imalı bir gülüş attım kendisine.
Aslında harika bir çift olabilecekleri hızlıca aklımdan geçerken, sanki Eda zihnimi okumuşcasına kızaran yanaklarını elleriyle serinletmeye çalışıyor, bir yandan da "Yok daha neler Eylül" diye söylenip duruyordu.
Bu halleri zihnimdekileri daha da güçlendirmiş, hatta ihtimalleri çoğaltmıştı.
"Konumuza dönelim, bu geceye bomba gibi düştünüz."
Eda konuyu Kemal'den uzaklaştırıp bize çevirdiğinde, "Ne yapacağım ben şimdi? Yarın okulda tüm gözler bende olacak. Kimisi gelip cıvık cıvık muhabbetini yapmaya çalışacak, kimileri de arkamdan fısıltılarla beni çekiştirecek ve eminim ki en çokta Engin'e zaafı olan kızlardan çekeçeğim." dedim bıkkınlıkla.
İki elimle yüzümü kapatırken, Eda elimi indirip kendine doğru çevirdi. "Sakin olur musun Eylül? Demek ki herkes bir şeylerin farkında."
"Ben nasıl anlayamadım peki? Görmek mi istemedim? Sana daha önce onu beğendiğimi de söylemiştim."
"Evet söylemiştin ama bana genelde otoriter duruşu, çalışırken ki disiplinine olan hayranlığını dile getirmiştin. Tahmin ediyordum ama bu hoşlantının beğeniden fazla olmasını duymak itiraf etmeliyim ki hoşuma gitti."
"Hem ben gerçekten Serhat'tan sonra kimseye..." Eda yine cümlemi tamamlamama müsade etmedi çünkü Serhat'ın adını duydukça öfkeleniyordu.
"Bırak şimdi Serhat'ı. Eski konuları açmayalım. Engin tanıdığımız kadarıyla kendinden emin, özgüvenli biri. Sadece kalbinin sesini dinledi ve içinden nasıl geliyorsa öyle davrandı. Biraz fazla abartmıyor musun?"
"Haklısın! Ama ben artık gerçekten nasıl davranırım bilemiyorum. Yani... buradan ayrılacak olmam, onun bu şehirde kalacak olması..."
Oturduğum yerden serzenişle kalktığımda, "Mesafelerin olacağı bir ilişki daha!" dedim. Gözlerimi devirdiğimde Eda ne demek istediğimi anlamıştı. Serhat'la da uzaktık ve bu durum sağlıklı bir ilişki için dezavantajdı. "Bana mantıklı gelmiyor Eda! Aynı hataya ikinci kez düşmek istemiyorum."
"İyi de güzelim, sen bunları Engin'le konuşmadın ki. Hem Engin sana bu gece böyle bir şeyle geldiyse eminim ki bir bildiği vardır. Senin şu düşündüklerini o da düşünmüştür."
Eda mantıklı cümleleriyle önyargılarımı, korkularımı silip atmak için elinden geleni yapıyordu.
Daha sakin, daha mantıklı düşünmeye başlamıştım.
"Haklısın. Engin önünü sonunu düşünmeden hareket etmez." deyip Eda'yı onaylayan bir bakış attım.
Cevabımdan memnun olmuş haliyle, "Hadi artık evimize gidelim."dedi.
Konuşurken vakit hızlı geçmiş saat sabahın dördü olmuştu bile. Sahilden çıkıp, taksiye atladığımız gibi eve gittik. Selin ve Gökçe çoktan uyumuşlardı. Odalara çekildiğimizde, çok geçmeden Eda yastığıyla kapımda göründü. "Ben bitti demeden bitmez." derken yatağımda kendine yer açmak için beni itekliyordu.
Eda'nın sesiyle şıçrayıp gözlerimi açtığımda, "Eylül uyan kampüse gidecektik saat on bir olmuş" dedi. Aceleyle üzerime bişeyler geçirip, kahvaltıyı okulda yapma kararıyla kendimizi dışarı attık. Geve yanıma gelip kıvrıldığında hemen uyumuştuk.
Kapı ardımızdan tekrar açıldı. Gözünü ovuşturan Gökçe, "Kızlar ne bu acele, kampüse mi gidiyorsunuz?"
Eda, benden ses çıkmayınca, "Evet! Sizde ayılınca evi biraz toparlayın, birkaç saate döneriz. Almamızı istediğiniz bir şey olursa mesaj atarsınız. Hadi görüşürüz" derken beni kolumdan çekiştirerek sabah sabah bir gerginlik yaşanmasın diye kendince kontrolu ele aldı.
Koşar adımlarla ilerlerken, adımın seslenildiğini duyup olduğumuz yerde durduk. Aşina olduğum ses kalbimin kuyusuna taşını çoktan atmıştı.
"Eda ne olur kötü bir rüya olduğunu söyle ve beni uyandır."
"Malesef gerçek Eylül." Cevabıyla arkamı döndüğümde o, hemen karşımdaydı.
....
Umarım beğendiğiniz bir bölüm olmuştur
Oy verip yorum yapmayı unutmayın
Bir sonraki bölüm de görüşmek üzere 💞
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top