8 ♛ Korku ve Opal
♛ 8. Bölüm ♛
KORKU VE OPAL
RN 1500 Borgea 24 - Kızıl Ülke, Opal
Diyar'ın Hükümdarları, üç ayda bir eski başkent Opal'de toplanırlar ve Yüce Diyar Konseyi'ne katılırlardı. Yüce Diyar Konseyi'nin sonraki toplantısına yaklaşık on gün kalmıştı. Bu kez Kızıl Kraliçe görüşmelere bir hükümdar olarak katılacaktı, korkuyordu. Korkusunun asıl nedeni ise ablalarının gücünü öğrenmeleri, onu tehdit olarak görmeleri değildi. Başka bir şeydi, ne olduğunu anlayamadığı bir histi. Bir şeylerin olacağını biliyordu.
Bu kez görüşmeler farklı olacaktı. Savaş ilanıyla iki ülke birbirlerinden ayrılmıştı. Görüşülecek meselelerden ilki, iki ülkenin yönetim olarak tamamıyla ayrılması ve yakında olacak savaştı. En azından Kızıl Kraliçe'nin gücünden bahsedilene dek alınacak kararlar bunlardı. Bir kararın daha alınması gerekecekti çünkü Turkuaz Saray'daki Gök Kraliçe'nin dostları, yıllardır büyüttükleri ve eğittikleri kızın hakkını almasını istiyorlardı.
Kraliçe Mysania, ablaları Diyar'ı iki ayrı başkentten yönetirken, Diyar'ın eski başkentinde kalmak zorunda kalmıştı, bu sürede eski başkenti ve sarayı tanımıştı. Opal halkı da onu tanımıştı.
Toplantıyı düşünmeyi bırakıp kütüphaneye gitmişti. Diyar'ın en büyük kütüphanesi, Turkuaz Saray'ın sınırları içerisindeydi. Başı ve sonu belli olmayan, güçlü kahinlerin görülerinin halen eklenmeye devam ettiği kehaneti araştırıyordu. Bahsi geçen hükümdarların Gök Kraliçe'nin kızları olduğu belli olmasa da öğrenmek istiyordu. Saatlerini burada geçirirken ahşap masanın üzerinde onlarca kitap birikmişti. İstediğini henüz alamamıştı. Kehanette o ve kardeşlerinden bahsedildiğine dair bir kanıt yoktu.
Belki, bahsi geçen hükümdarlar onlar değillerdi. Buna tüm kalbiyle inanmak istiyordu.
Gök Konsey'in zamanını haber vermek üzere bir muhafızın kütüphaneye gelmesiyle araştırmasını bir süreliğine bırakmak zorunda kaldı. Konsey üyelerinin yanına vardığında herkesin yerleşmiş olduğunu gördü. Görevli muhafızın asasının yere vurulma sesiyle toplantı resmi olarak başladı.
Mysania, önündeki buzlu şerbetten bir yudum aldı. Temsilci Arlenom'un konuşmasını bekliyordu çünkü Mysania hala resmi bir hükümdar sayılmazdı.
"Opal tehlikede." dedi adam herkesin aklından geçeni söyleyerek. "Ak Kraliçe ve Kara Kraliçe'nin iletişime geçtiğine şüphe yok. Mysania'nın gücünü hissetmiş ve kehaneti önlemeyi düşünüyor olmalılar."
"Kehanette geçenin biz olduğumuzdan ve kehanetin bizim dönemimizde gerçekleşeceğinden emin miyiz?" diye sordu Mysania.
Temsilci Arlenom derin bir nefes aldı. "Öyle ya da böyle, Kızıl Kraliçe, ablaların Opal'e saldırmayı düşünüyor olmalı."
Geç bile kaldılar, diye düşündü Mysania. Düşüncelerini dile getirmedi. Kardeşlerinden çok daha iyisini beklerdi. Onları son üç aydır görmemişti. En son gördüğünde aralarında pek iyi bir konuşma geçmemişti. Mysania'nın Güneş Dağları'na gitmesini kesin olarak yasaklamışlardı. Mysania, kızıl halkla yıllardır görüşmemişti. Kardeşlerinin bildiği şehirden, Opal'den, ayrılması bir isyan anlamına gelirdi. Bu Mysania'yı isyancı yapardı, hükümdar olan kardeşlerinin bir isyancıya istediklerini yapma yetkileri vardı. Bu hakkı onlara kendi elleriyle vermek istemediği için yasağı kabul etmişti.
"Onlara beklediğimizi de ilettiniz mi?" diye sordu Kraliçe.
Arlenom'un gözlerinde bir kıvılcım çakar gibi oldu. "Daha önce söyledim, kraliçem. Onlardan önce davranırsak, Kızıl Ülke'nin resmi bağımsızlığını ilan edersek, kurtuluruz."
"Ben sözümü söyledim, Arlenom."
"Şu anki konumuz bu değil." diyerek sözlerini kesti Kairos. "Güneyin lideri olan kuzenim Verona asıl sorunumuzun ne Kara Ülke ne de Ak Ülke olduğunu söyledi bana."
Lydiana'nın gülüşü duyuldu. Ametist Savaşçı'nın kahverengi saçlarının uçları mora boyalıydı, gözleri eflatun rengindeydi. Melez bir savaşçıydı ve Gök Kraliçe devrinden beri komutanlardan biriydi. "Kehanetten bahsettiğini biliyorum, Temsilci. Fakat Kızıl Kraliçe'nin dediği gibi hala bir kesinlik yok."
Kraliçe Mysania kabullenmek istemediği bir gerçeği söyledi. "Yine de dikkate almalıyız, eğer bahsi geçenler bizsek artık bunu önleyemeyiz. Eğer bahsedilenler bizsek, kehanet çoktan başlamıştır..." Yanında oturan Kairos'a birkaç saniye baktı. "Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi'nin söyleyecekleri var. Toplantıdan daha önemli üstelik."
Temsilci Kairos konuşmaya başladı. "Kar Kraliçesi'nin, Kristalleri istediğini hepiniz biliyorsunuz." Kairos'un bu sözleriyle tüm konsey üyeleri dikkatini ona verdi. "Kraliçe Dymentsia ve Kraliçe Nmerysa bunun çoktan gerçekleştiğini sanıyorlar ancak bir şeyi unuttular. Mysania ve ben unuttukları şeyin önemini fark ettik."
Şifacılardan biri konuştu bu kez. İsmi Eraion'du. Güçlerini iyileştirmeye adayan bir ak büyücüydü. Orta yaşlı adamın açık yeşil gözleri pencereden yansıyan mor duvarın ışıltısıyla parıldıyordu, tıpkı sözleri gibi. "Kendi başına onları uyandıramaz."
Kızıl Kraliçe bu kez korkusunu tam anlamıyla hissetti. Hiçbir zaman soğuğu ve kışı sevmemişti, buzdan ve kardan hoşlanmamıştı. Buz Diyarı, kışın her daim yaşandığı bir bölgeydi. Şanslarına bu kez kışın başlangıcı olan Gümüş Ay da denilen Borgea merkezde bulunmaları nedeniyle ılık geçiyordu. Her mevsimin yaşandığı Opal'de en sevmediği mevsim kıştı. Çünkü o ateşti ve buz, ateşi söndürürdü.
Temsilci Arlenom'un endişeli gözleri ona bakıyordu. "Kristalleri uyandırmak için bir Diyar hükümdarına ihtiyacı var."
"Beni seçecek." dedi Kızıl Kraliçe gözlerini kapatarak. Söylemesine gerek bile yoktu. Saniyeler içinde hissettiği korku etrafındakileri sardı. "Ablalarımdan birine cesaret edemez."
Komutan Lydiana güçlü sesiyle korkuyu dağıttı. "Ben ve savaşçılarım sana bir yemin ettik, Kraliçe. Gerekirse seni ve şehri korurken ölürüz. Hayatımız pahasına seni koruyacağız."
"Bunun için size minnettarım, Lydia. Tüm hepinize." dedi Mysania. "Fakat sizi tehlikeye atmak istemiyorum."
"Ben her daim buradayım, Mysania." dedi Kairos.
Kızıl Kraliçe ona buruk bir şekilde gülümsedi. "Bunu biliyorum ama dediklerime sen de dahilsin, Kairos. Aynı ejderhanın gücünü taşımamız benim için her şeyi göze alabileceğin anlamına gelmez."
"Gök Kraliçe'nin ve eski temsilci olan kardeşim Arlenka'nın isteğiyle buradaydım bir zamanlar." Temsilci Arlenom konuşmaya başladı. "Onlara verdiğim söz her zaman önemli olacak. Biz sözlerimizi tutarız ve sana şu kadarını söyleyebilirim ki, ne olursa olsun bunu yaptığım için pişman olmayacağım."
"Haklıydın, Arlenom." diye itiraf etti Mysania. "Kızıl Ülke'yi şimdiye dek ortaya çıkarmalıydık. Eğer biraz daha güçlü, biraz daha cesur olsaydım..."
"Toplantıya günler kaldı." dedi Temsilci Kairos hızla. "Ablaların Opal'e zarar gelmesini engellemenin bir yolunu bulacaklardır."
"Bulamayacaklar, Kairos." dedi Kızıl Kraliçe duyulamayacak kadar kısık sesle fısıldayarak.
"Bir şeyler hissediyorsun." dedi az önce konuşan şifacı, Eraion. "Bir şeyler olacak, bize söyle."
Kızıl Kraliçe yanıt vermedi. Yanında oturan Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi'nin kendisine baktığını hissediyordu. Hislerini dile getirmedi. Ne hislerinde ne de düşüncelerinde şimdiye dek yanılmıştı. Neler olacağını anlamıştı. Yapacağı bir şey olmayacağını anlamıştı.
"En azından toplantıyı düşünmemize gerek kalmayacak, dostlarım." dedi acı bir gülümsemeyle. "Gerçeği çok geç fark ettim, size söylemek için beklediğimi sanıyorsanız, yanılıyorsunuz çünkü bugün fark ettim."
"Buradan gidebiliriz." dedi Temsilci Kairos. "Yeterince hızlı olursak Elf Şehirleri'ne, onun ardından da Güneş Dağları'na varabiliriz."
"Ya gelmezse, Temsilci? Ya boşu boşuna şehirden ayrılmış olursak ve isyan etmiş sayılırsak? O zaman yapacak hiçbir şeyimiz kalmaz. Nmerysa, Kar Kraliçesi'ni takip ediyor olmalı. Toplantıdan önce harekete geçmesini engelleyecektir."
"Toplantıda ablalarının saldırısından endişelenmiyor muyduk?" dedi Arlenom.
Kraliçe Mysania tekrar konuştu. "Her türlü Opal'e çok kısa bir süre içerisinde bir saldırı gerçekleşecek. Ya kehaneti fark eden ablalarımdan ya da Kristalleri isteyen Salirhenia'dan."
"Ne olursa olsun savaşacağız." dedi Lydiana, ametist taşıyla süslü hançeri masanın üzerindeydi. Beyaz eli onun üzerinde geziyordu.
Kızıl Kraliçe ayağa kalktı. İki elini masaya yerleştirdi. Gözleri kırmızıya parıldarken tüm gücünü sesine yansıttı. Ani bir kararla fikrini değiştirmişti. "Kızıl Ülke, gücümü hissettiğim vakit kuruldu. Kayıtlara bunu yazın. Ne olursa olsun bu kayıtların herkese ulaşmasını sağlayın. Kızıl Ülke'nin Hükümdarı Mysania emrediyor."
Katiplerden biri onun dediklerini yazmaya başladı. Arlenom ve birkaç üye önlerindeki kağıtlara kendi el yazılarıyla bunu yazdılar.
"Bu saldırı kimden gelirse gelsin Kızıl Ülke'ye yapılmış olacak." dedi Kızıl Kraliçe gözleri ateşi andırırken. "Ve ben, intikamımı er geç alacağım." Sessizliği, nefes alış veriş sesi doldurdu. "Kızıl Ülke'yi ve Kızıl Kraliçe'yi kabul ediyor musunuz?"
Gök Konsey'deki her üyenin sesi odayı sardı.
"Rhona Rhegonal!"
Kızıl Kraliçe.
"Ve Evarel Rhegonal." diye fısıldadı Kraliçe. Kızıl Ülke, Kızıl Diyar.
"İlk hükmüm Turkuaz Saray'ın bir kanadı haricinde her tarafının kilitlenmesidir. Büyüyle, savaşla, aklınıza ne gelirse. Dediğim kanat haricinde sarayın hiçbir bölümü açılmayacak ve hiç kimse yerinden kımıldamayacak. Kımıldayan olursa Diyar'a ihanet etmiş ve hükümdarının emrini yapmamış olacak, hain sayılacak."
Tüy kalemin mürekkebi kağıt üzerinde kaydı.
Kraliçe, katipler yazmayı bitirince en yakındaki kağıdı önüne çekti. Kızıl Kraliçe'nin yüz ifadesi fark edildiğinde ise her şey için çok geçti. Masanın üzerinde duran Lydiana'nın hançerini aldı. Parmağında küçük bir kesik açtı. Birkaç damla kırmızı kan, kağıdın üzerine damladı.
Yazılanları kanıyla mühürledi.
Başını kaldırdığında konsey üyelerinin onun gibi ayakta olduğunu gördü. "Benim bulunduğum bölüme kimse girmeyecek." diye devam etti konuşmasına. Kağıdı masanın ortasına doğru itti. "Hiç kimse benim için savaşmayacak. Çünkü hiçbiriniz saldırı gerçekleşirse yanımda olmayacaksınız."
Kırmızı kanı kağıdın üzerinde parıldadı. Kimse tek kelime edemedi. Yaptıkları hatayı fark etmeleri saniyeler bile sürmedi.
Yaptıkları hatanın bedelini ise feci bir şekilde ödeyecekledi.
♛
Opal'e o gün sabaha karşı bir saldırı oldu. Verilen hükme, edilen yeminler ve kan mührü yüzünden uyulmak zorunda kalındı.
Üç kişi hükme uymadı.
Gök Kraliçe'ye en küçük kızını korumaya yemin eden topluluğun çoğu, ellerinden bir şey gelmez halde büyüyle mühürlenen kapılarını geçemediler.
Turkuaz Saray, Gök Kraliçe'nin ölümünden beri böylesi bir sarsıntıyla karşılaşmamıştı. Saldırı çok kısa sürdü. Kızıl Kraliçe odasının önünde çarpışma sesleri duydu. Soğuğu hissedince elbisesinin üzerine ince bir pelerin giydi. Son bir kez savaşmak için titreyen eline bir kılıç aldı. Kapının önünden gelen sesler kesildiğinde duyduğu tek ses kendi kalbinin atış sesiydi.
Odasının ahşap kapısı kırıldı.
Genç kız, ilk gelenlere karşı kendini savunmayı başardı. İki, üç, dört... daha fazlası vardı. Elinden kılıcı alındı, yaptığı büyüler gelen onlarca kişiye karşı yetersiz kaldı. Soğuk onu etkisiz bıraktı. Başına gelen bir darbeyle karanlığa ve soğuğa gömüldü.
Dört kişi esir alındı. Bunlardan biri kraliçeydi.
Turkuaz Saray'ın bir kısmı buzlarla kaplandı. Soğuk etkisini sarayda ve şehirde bir süre kaybetmedi. Opal, koruması gerekeni koruyamadı. Gök Kraliçe'nin en küçük kızı kendi hükmüyle kaybetti.
♛
Medya: Kızıl Kraliçe Mysania ve weepingqueen 'in onun için yaptığı video
Okuduğunuz için teşekkür ederim. Lütfen oylarınız ve yorumlarınızla desteğinizi ve düşüncelerinizi belli edin <3
30.11.2015, 21.12
Düzenlenme Tarihleri: 10.07.2016 - 02.02.2017
Yeniden Yazılma Tarihi: 24.08.2017
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top