21 ♛ Büyü ve Kılıç II

♛ 21. Bölüm ♛

BÜYÜ VE KILIÇ II

Kılıç sualtı altınından yapılmıştı. Sualtı altını, sanki sudaymış gibi parıldıyordu. Deniz Kralı Madeinos'un kendi madenlerinde aitti. Madeinos bu riske girmezdi. Belki çocuklarından biri kılıçları yaptırmıştı. Kılıcın kabzasının üzerinde simsiyah bir inci vardı. İncinin etrafı koyu renkli mercanlarla süslenmişti. Diğer kılıca baktı. O da aynısıydı, sadece kabzasındaki inci beyazdı. Kınları ise farklı renkteydi. Biri siyah diğeri beyazdı, kınlar altın sarmaşıklar işlenip inci ve mercanlarla süslenmişlerdi.

Altın, kılıçlardaki en dikkat çekici ve önemli şeydi. Madeinos'un en küçük kızına verilen adlardan biri Altın Prenses'ti.

"Prenses Aiolis." dedi düşüncesini yüksek sesle dile getirerek. Şaşkınlığını gizleyemedi.

"Kılıçları o gönderdi, Kızıl Kraliçe." dedi Kara Büyücü Auramos. "Görevimiz bu kılıçları size vermek ve sizi buradan çıkarmak."

Mysania, Rhdenya'nın uzattığı kını eline aldı. "Teşekkür ederim. Bunun için prensese ve size minnettarım. Beni kurtardınız, benden istediğiniz ne olursa yapacağım."

Rhdenya etrafına bakındı. "Benim şu an tek isteğim buradan hemen gitmek." Belindeki mavi kuşağı çıkardı ve ona verdi.

Kızıl Kraliçe mavi kuşağı beline bağladı. Kılıçların bulunduğu kınları ona taktı. "Siz gidebilirsiniz. Benim burada yapacaklarım bitmedi."

"Belki yardım edebiliriz." dedi Auramos.

"Gerek yok. Kairos'u bulacağım ve gideceğiz."

Rhdenya üzgün bir sesle konuştu. "Nerede olduğunu bilmiyoruz. Bizim görevimiz sizi buradan çıkarmak. Sözümüzü tutmamıza izin verin. Size yolu gösterelim. Ardından istediğinizi yapın." Gözleri meşalelerin ışığında renkli alevler gibi görünüyordu.

"Peki o halde." dedi Kızıl Kraliçe. Koridordan geçerken hiçbiri konuşmuyordu. Auramos eline bir meşale almıştı. Kraliçe mahzenden çıktıklarında sarayın arka kısmında olduklarını fark etti.

"Ne yapacaksınız?" diye sordu Auramos. Endişeliydi.

Kızıl Kraliçe bilmiyordu. Tek bildiği Kairos için hissettiği endişeydi. Yeniden titremeye başlamıştı. Havanın kararması soğuğu daha beter yapmıştı. Yağan karlar, ay ışığında ateşi andıran saçlarına ve kızıl gözlerine uymuyorlardı.

Rhdenya ve Auramos birbirlerine baktılar. Büyücü Auramos buz gibi sessizliği böldü. "Gün doğana dek sizi burada bekleyeceğiz." Rhdenya onu onaylayarak başını salladı.

Kızıl Kraliçe dile getirmese de endişe ve korkusu yüzünden okunuyordu. Yanıt vermedi. Belli ki bir şeyler hissetmişti. Sadece geldiği yöne doğru koşmaya başladı.

Hızla koşarken etrafta hiç muhafız olmadığını fark etti. Olmalarını dilerdi. Kime soracaktı? Hücresinin olduğu yere kadar koştu. Tam hücresinin olduğu yerde durdu. Kairos'u diğer tarafa doğru götürmüşlerdi. O halde neden az önce gelirken baktığı hiçbir yerde onu görememişti?

Korkmaya başladı. Kendi için değildi bu korku, Kairos içindi.

Sadece Kairos vardı. Artık başka kimsesi yoktu. Annesi ölmüştü. Ablaları onu buraya kurtarmaya gelmemişlerdi. Kendini bildi bileli yanında olan Arlenom ve Lydiana ölmüştü.

Birkaç saniye düşünüp hızlı adımlarla hücresinin olduğu bölgeyi geçti. Yakınlarda bir yerde muhafız olmalıydı. Ona doğru gelen iki kar muhafızını gördüğü anda kılıçlardan birini çekti. İntikam hırsını hissediyordu. Kar Kraliçesi gözünü kırpmadan öldürmüştü iki dostunu. O niye aynısını yapmayacaktı?

İki muhafızı yaklaştıklarında tanıdı. Donmuş Boğaz'da oradaydılar.

Kar muhafızları kılıçlarını çektiler. Kızıl Kraliçe az öncekinden yavaş adımlarla muhafızlara doğru ilerledi. Muhafızların gözlerinde korkunun zerresi bile yoktu. Karşılarındaki sadece bir çocuktu. Kraliçe'nin pelerinin ve kılıcının ucu yere değiyordu. Muhafızlar ne onun kılıcı kavrayışındaki ne de duruşundaki öfkeyi fark etmişlerdi. Gözleri kanının rengindeydi.

On yıldır aldığı eğitimle onlardan birini yaralayıp yere serdi. Adamın mavi kanı yere döküldü. Ama yaşıyordu. Kraliçe son hamlesini yapacakken diğer muhafız gelmişti. Kraliçe ona döndü. Kılıcını bir buz kılıcı karşıladı. Birkaç saniye sürdü mücadeleleri. Diğer muhafız ayağa kalktı. Kızıl Kraliçe onun kılıcı tutan bileğine kılıcını vurdu. O geri çekilmek zorunda kalırken diğer muhafıza kılıcını doğrulttu.

"Ne için söz verdiğimi hatırlıyor musunuz? Oradaydınız! Hepinize yalvardım. Hiçbiriniz bir şey yapmadınız!" diye bağırdı.

Muhafızlardan biri bileğinin canının acısından konuşamıyordu, dizlerinin üzerine çökmüştü. Karşısındaki muhafız ise Kızıl Kraliçe'yle göz göze geldi. "Sen bizim hükümdarımız değilsin."

"Ben sizin hükümdarınız olan Ak Kraliçe'nin kardeşiyim." dedi Mysania.

Karşısındaki muhafız kılıcını onun kılıcına vurdu. "Biz Ak Kraliçe'ye değil Kar Kraliçesi'ne itaat ediyoruz."

Kızıl Kraliçe onun hamlelerine ustaca karşılık verdi. Düşünceleri bu sırada aklından çıkmadı. Buz Diyarı, kardeşinin hükümranlığını tanımıyordu. Bu ne anlama geliyordu?

Kızıl Kraliçe onu yenmeyi başardı. Adamın kılıcı düştü. Altın kılıç boynuna dayandı. "Salirhenia'ya, Kızıl Kraliçe'nin merhametini gösterin. Eğer beni bulmaya kalkarsa bu kez insanlarını öldürürüm." Sesi bir çocuktan çok Diyar Kraliçesi'ni andırıyordu. Adam, onun gözlerindeki öfkeyi gördü. Kızıl Kraliçe bir adım daha attı. Mavi kan, altın kılıcına damladı. "Sağ kalmanızı istiyorsanız bana Kızıl Ejderha'nın Temsilcisi'nin yerini söyleyin." Adam yavaşça başını salladı.

"Koridorun sonunda. Sol tarafta." dedi diğer muhafız.

Kızıl Kraliçe kılıcı adamın boğazından çekti. Bu kadarı onun için yeterdi. "Arkamdan gelmeye kalkmayın. Kar Kraliçesi'ne gidin. Ona yeminimi hatırlatın."

Kızıl Kraliçe onların ne yaptığına bakmadan muhafızın söylediği yola doğru gitti.

Dakikalar içerisinde Kairos'un olduğu hücreyi bulmuştu. Şanslıydı, hücrenin önünde bir muhafız bekliyordu, muhafızı yaralayıp anahtarları aldı. Kendisi bile ne yaptığını bilmiyordu.

"Kairos!" diye bağırdı hala yaşıyor olduğunu umarak. Kapıyı açmaya çalışıyordu. En sonunda kapı açıldı ve içeri girdi.

Kairos kapının tam karşısındaki duvarın önündeydi. Kolları zincirler ile duvara bağlanmıştı. Mysania neden olduğunu anlayamadı. Bunu düşünmedi. Koşarak Kairos'un yanına gitti ve kılıçla zincirleri kesti. 

Normal bir kılıç bunu yapar mıydı bilmiyordu fakat Prenses Aiolis her şeyi düşünmüştü.

"Kairos?" diye fısıldadı dizlerinin üzerindeki Temsilci'nin yanına çökerek. 

"Kızıl Kraliçe?" dedi Kairos kısık bir sesle. Yaralanmıştı. Şimdi kendine geliyordu. Mysania onun sesini duyduğu için mutluydu.

"Buradan gidiyoruz, Kairos." dedi Kraliçe, Temsilci'nin ayağa kalkmasına yardım ederek. "Sana bir can borçlu olduğumu söylemiştim, öyle değil mi? İşte şimdi bunu ödüyorum."

Fakat borçlu olduğu can, asıl nedenlerinin yanından bile geçmezdi.


Ejderha'nın Öfkesi'nin ilk kısmı bitti. İlk kısmı hakkında yorumlarınızı bekliyorum. Oy vermeyi de lütfen unutmayın.

Fantastik #24 için teşekkür ederim.

17.01.2016, 00.15

14.312, 1871, 1.2

Düzenlenme Tarihleri: 25.07.2016 - 31.01.2018

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top