℘ herkes doğduğu andan itibaren ölmeye başlar
"Sevgilinden ayrıldın," Ona döndüm, konuştuktan sonra dilimli meyvelerden birini ağzına attı. "değil mi?"
"Çok yaratıcısın." İçime cesaret dolmuşken uzanıp kaptan bir dilim elma aldım. Yeni dilimlenmiş gibi taptazeydi. Elimi kaldırıp yarım dilimi gösterdim. "Bunların kararmış olması gerekmiyor muydu?"
"Benim sırrım." Omuzlarını silkti. Böyle yapınca daha küçük görünmüştü. Üzerindeki siyah uzun palto bile buna engel olamamıştı.
"Hiçbir zaman anne olamayacağımı öğrenen nikahlı eşim, düğünden önce terk etti." Sanki elmanın tadı çok güzelmiş, der gibi çıktı sesim. "Bugün düğün günümüzdü, ondan boşanmadan ölmek istedim ben de işte."
"Hayatın Türk dizisi gibiymiş. Ben seni seven başka biri çıkar diye düşünüyordum ama," derken güldü. Kaşlarımın çatılmasına engel olmadım. En geç bir saat içinde ölecektik, fazla mutlu görünüyordu. Bir saat içinde ölecektik. Gülmeme mani olacak hiçbir şey yoktu. Gülerek başımı bankın sırtına koyduğum koluma yasladım.
"Elmanın üzerine sürülmüş limon tadını almadın değil mi?" Gülmem durulunca başımı ileri geri oynatıp olumsuz yanıt verdim. "Hayır,"
"Ölmeye başlıyorsun.
"Herkes doğduğu andan itibaren ölmeye başlar."
"Bu felsefi oldu."
"Hım, evet, öyle oldu." dedikten sonra gülümsedim. Ellerimi bacaklarımın arasına koydum. "Üşüdüm."
"Ben de" dedi.
"Ölecek miyiz şimdi?" Çekindiğimi hissettim, küçücük.
"Öyle olacak."
Rüzgâr yerini esintiye bırakmaya başladı. Bacaklarımı çekip karnıma yasladım. Etrafıma baktım. Bu tepeye çok gelmiştim, öyle çok gelmiştim ki otların üzerine basa basa artık kendime ait bir yol açmıştım. Oradan geçenler benim varlığımı hisseder miydi acaba?
"Benim neden ölmek istediğimi sormadın."
"Merak etmiyorum." Dizime doğru nefes verirken söyledim bunu.
"Doğru" Ses tonundaki küçük alınmışlığı önemsemedim. Göz kapaklarım gözümün yarı yerine indi. Artık onun gibi hastalıklı görünüyor olmalıydım. Acaba onun kadar da yaşlı gösteriyor muydu bu beni?
"Kaç yaşındasın sen?"
"33'ten fazla gösteriyorum."
"33 yaşında mısın yani?"
"Sence?"
Gözüme inen siyah perde ve baş dönmemin geçmesini bekledim. Bu oturduğum bankın bizi yere atmak için sallanması gibiydi.
"Seni net göremiyorum." dedim uyku hissi gibi gelen yorgunlukla. "Hem düşünemiyorum da." Sesim çok kısık çıktı. "Uyumadan önce bir an vardır, çok kısa, uyandığında asla hatırlamadığın an. İşte o andayım. Uyku tatlı geliyor ama öldürecek. Gülümsemek istiyorum..."
"Gülümsüyorsun," diye kesti sözümü.
"gülümsemek istiyorum ama gözlerim doluyor."
"Pişmansın," Başını eğip oturağa dikili gözlerime baktı. "değil mi?"
"Evet," dedim, gözümden akan yaş yüzüne düştü, yanağından yuvarlanıp burun kemerine aktı ve oradan göz pınarına düştü. "ama öleceğim çünkü çok uykum geldi."
Geri çekildi. Uzanıp bankın üzerinde ellerini aramaya çalıştım. Parmak ucuma değen sert deriyle duraksadım. Avuç içimi eline yasladım.
"Elini tuttum, çok soğuktu. Yüreği elindeymiş gibi.*" Boğazından hırıltılı bir ses çıkardı, gülmüştü sanırım.
"Bu anda kalmak istiyorum. Yüzümdeki gülümsemeyle ölmek istemiyorum."
Kapanan gözlerimin ardından rüzgârın hâlâ estiğini hissedebiliyordum. Gökyüzünün renginin karaya çaldığı belliydi, ışığı gözümü rahatsız etmiyordu. Gövdem bankın üzerine düştü. Uyuşmuştu, kalkmak istesem de buna yetecek gücüm yoktu. Sesini duydum, bir şey dedi. Sonra metal sesi geldi, başımın altına bir el kondu.
"Ölmeyeceksin."
℘
*Selvi Boylum Al Yazmalım'da geçen "Elini tuttum, sıcacıktı. Yüreği elindeymiş gibi." sözüne gönderme yapılmıştır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top