Final 🌊
Kulağıma ilişen mırıltılı seslerle gözlerimi araladım. Tavandaki beyaz ışığın gözlerimi acıtması ile gözlerimi açtığım gibi geri kapattım. Ellerimi yanlarıma koyarak kendime destek oluşturdum. Gözlerimi açmaya çalışarak yattığım yerden doğruldum, sırtımı yatağın başlığına dayadım. Kolumda takılın olan serumu sert bir şekilde çıkartarak uzak bir yere fırlattım. Serumun içerisinde bana iyi gelmediğini düşündüğüm şeyler vardı, mesela uzun süre uyumam gibi.
Gözlerimle odayı taradığımda her hangi bir değişiklik olmadığını fark ettim. Sadece masanın yanına bir sandalye konulmuştu. Başıma aniden giren acıyla inledim. Her iki elimi de başıma yerleştirerek gözlerimi kapattım. Berbat bir acıydı. Dayanılmazdı.
Ağrının aniden kesilmesiyle şaşkınlık ve rahatlamış bir şekilde gözlerimi açarak ellerimi indirdim. Neler oluyordu?
"Günaydın."
Odanın içerisinde yankılanan sesle olduğum yerde sıçradım. Sesin geldiği yeri ararken duvarda asılı duran hoparlör dikkatimi çekti.
"Birazdan Demir de aramıza teşrif edecek, sadece biraz daha sabretmemiz gerekiyor. Keyfine bak Deniz. Bunlar son huzurlu dakikaların."
Sonra odanın içerisini ürkütücü bir sessizlik kapladı. Yutkundum. İçimi saran korkuyla ne yapacağımı bilmiyordum. Üzerimde belime kadar örtülmüş olan örtüyü kaldırarak kenara attım. Üzerimde dizlerimin üzerinde biten hastane elbisesi vardı. Ayaklarımı yataktan aşağıya doğru sallandırarak oturur bir pozisyonda durdum ve ağrılarımın hafiflemesini beklemeye başladım. Vücudumda berbat bir ağrı vardı. Sanki bütün kemiklerim kırılmış gibiydi.
Yataktan yavaşça indiğimde ayaklarımın soğuk zeminle temas etmesiyle titredim. Küçük adımlarla masaya doğru ilerledim. Belki bir şeyler bulabilirdim. Masanın etrafında döndüm. Karnımı tutarak yavaşça eğildim. Ancak hiçbir şey bulamamanın üzüntüsüyle doğruldum.
"Deniz!"
Odanın içerisinde Demir'in sesinin yankılanmasıyla durdum. Gelmişti. Yüzümde oluşan gülümsemeyle kapıya gittim. Bir elimle acıyan karnımı tutarken diğer elimle de kapıyı yumruklamaya başladım.
"Demir! Buradayım!"
Kapıya art arda yumruklar indirirken kapıdan tiz bir ses yükseldi, kendi kendine açılmaya başladı. Birkaç adım kapıdan uzaklaşarak neler olacağını merakla beklemeye başladım.
Kapı tamamen açıldığında Demir'in endişeli yüzüyle karşılaştım. Beni görür görmez yüzüne büyük bir rahatlama yayıldı. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve sarıldı. Kokumu içine çektiğini duydum. Ilık nefesi saçlarımın arasında dolaşıyordu. Yavaşça gözlerimi kapatarak yanlarımda duran ellerimi beline doladım.
"Korktum."
"Bende."
Yavaşça birbirimizden ayrıldık. Yüzümü ellerinin arasına aldı. Her bir yerime dikkatle bakıyordu.
"Hoşgeldin Keskin."
Demir'in arkasından gelen sesle ben daha ne olduğunu anlamadan Demir beni arkasına aldı.
"Ne istedin lan Deniz'den onun ne alakası var?"
Demir'in sırtıyla bakışırken gözlerimi kıstım.
"Öyle deme Keskin, sana daha önce dedim sen benden sevdiğim kadını ve çocuğumu çaldın."
Kimdi bu sevdiği kadınla çocuğu? Bana da bahsetmişti. Demir'i suçluyordu.
"Bak sana tekrardan bir kez daha söylüyorum benim hiç bir alakam yok. Ayça kendi ayaklarıyla geldi bana. Sana gelmesini söyledim ikna edemedim."
Sevdiği kadın Ayça mı? Neler oluyor Allah aşkına!
"Benim bilmediğim ne oluyor?"
Sorumla birlikte Demir omzunun üzerinden bana baktı.
"Hadi Keskin, Deniz senden bir cevap bekliyor."
Demir vücudunu tamamen bana döndü. O sırada adını bilmediğim o adamla göz göze geldik. Kollarımda hissettiğim ellerle Demir'e baktım.
"Deniz, yemin ederim benim bir suçum yok. Tehdit edildim, seni öldürmekle tehdit etti beni. Senin için yaptım. Özür dilerim."
Demir'in arkasından gelen alkış sesiyle adama baktım.
"Bravo,"
Ona baktığımı fark edince alkışı kesti sahte bir mahcup ifadesiyle baktı.
"Lütfen devam edin, sadece biraz duygusallaştım."
Gözlerimi zorla adamdan ayırarak Demir'e baktım. O güzel kahve gözlerine baktım. O an fark ettim, gözlerine bakmayı ne kadar özlediğimi. Hayranlıkla gözlerine baktım. Kahvelerinin arasında kaybolmuştum.
"Deniz."
Fısıltı gibi çıkan sesiyle kendime geldim. Hafifçe gülümsedim.
"Çocuklar lütfen misafirlerimize eşlik edelim."
Odaya giren iki iri yarı adamla Demir sıkıca kolumu kavradı.
"Sakın ona yaklaşayım demeyin."
Adam belinden silahını çıkartarak Demir'e doğrulttu. Demir'e doğrultulan silahla korkuyu iliklerime kadar hissettim.
"Tamam tamam indir o silahını geliyoruz. Sakin ol Demir."
Dediğimle Demir kızgın gözlerle bana döndü.
"Akıllı Deniz seni. Çok doğru karar verdin. Alalım lütfen."
Bize doğru yürümeye başlayan korumalarla Demir beni tamamen arkasına çekti.
"Hayır dedim!"
"Keskin işleri zorlaştırıyorsun."
Duyduğum çelik gibi ses ile yutkundum.
"Demir lütfen, güven bana."
Arkasına dönerek gözlerimin içine baktı.
"Lütfen,"
Kısık çıkan sesimle gözlerimi kapattı.
"Gidelim."
Korumalardan birisi yanıma geldi kolumu tutmak istediğinde engelledim.
"Geliyorum zaten dokunma."
Dediğimle koruma arkasına döndü. Patronundan bir işaret beklediği açıktı.
"Ne derse o."
Korumanın yönlendirmesiyle yürümeye başladım. Şu an kendimi ölüme yürüyormuş gibi hissediyorum. Sanki son anlarımmış gibi.
Büyük bir kapının önünde durduğumuzda tiz bir sesle kapı açıldı. Bomboş bir depo gibi bir yerle karşılaştım. Ürkek adımlarla odaya giriş yaptım. Arkamdan gelen adım sesleriyle Demir'in hemen arkamda olduğunu anladım.
Koruma durunca bende durdum. Beş altı metre ilerimde de Demir durdu. Yanında ki koruma Demir'i kolundan tutuyordu. Demir'in bakışları içimi parçalıyordu. Bakma bana öyle Demir. Sen öyle bakarsan kaybederim ben. Sen öyle bakarsan yeniliriz. Yapma...
Adam tam ortamızda durduğunda ona baktım. Yüzünde eğlenirmiş gibi bir ifade vardı. Sırıtarak ellerini birbirine sürttü ve Demir'e döndü.
"Sevdiğine veda et Keskin."
Demir adamın üzerine atılmak için hareket ettiğinde koruma bunu engelledi. Koruma çok kolay bir şekilde onu tutabiliyordu.
"Yapma Keskin, böyle yaparak sevdiğinin ölümünü erkene çekiyorsun."
"Ona zarar vermeyeceksin anladın mı beni?!"
Demir'in sesi boş alanda yankı yaparak geri döndü. Gözlerimi kapattım.
Alnımda hissettiğim soğuk metalle irkilerek gözlerimi açtım. Gözlerimi bir çift korku dolu kahve gözlerle kesişti.
"Yapma. Ne istersen yaparım, yeter ki ona elleme."
Çaresiz çıkan sesiyle içimden bir şeyler koptu.
"Üzgünüm Keskin ne Ayça'yı ne de çocuğumu bana geri getirebilirsin, ikisi de öldü."
"Anlasana artık! Ben bir şey yapmadım! Ayça kaza yapmış! Benim ne suçum var!? Beş yıl boyunca seni aradım! Ayça'ya sahip çık diye! Adını bile bulamadım! Ayça beni tehdit etti diyorum sana! Anlasana artık!"
Gerçekler yüzüme bir bir çarpıyordu. Yani Demir ne evliydi ne de çocuğu vardı öyle mi? Demir'in sandığım çocuk bu adamındı? Ben doğru anlıyorum değil mi?
"Sana inanmıyorum Keskin,"
Bana döndü.
"Şimdi sevdiğine veda etme vakti. Size bir dakika tanıyorum vedalaşın hadi."
Aramızdan çekildi.
"Affet beni Deniz. Seni koruyamadım. Bunca sene onun için çabaladım ama yapamadım. Özür dilerim güzelim. Affet beni olur mu? Böyle olsun istemezdim biliyorsun değil mi?"
Islak gözlerimle Demir'i onayladım. O benim kötülüğümü istemez ki.
"Süreniz doldu tik tak tik tak."
"Seni seviyorum güzelim."
"Seni seviyorum Demir."
Önce karnımda bir acı hissettim sonra kulağıma dolan bir ses işittim. Bu ses silah sesine karışmış olan Demir'in çığlıklarıydı.
"Deniz!"
Karnımı tutarak dizlerimin üzerine düştüm. Elime gelen ıslaklıkla karnımdan çektim. Elimde ki kandan gözlerimi ayırarak Demir'e baktım. Ağlıyordu.
"Ağlama."
Fısıltıyla çıkan sesimle daha şiddetli ağlamaya başladı. O sırada kulağıma bir ses daha ilişti ve göğsümde bir acı.
"Hayır! Deniz!"
Yana doğru düştüm. Gözümden akan yaş yanağımdan çeneme doğru aktı. Gülümseyerek Demir'e baktım.
"Seni seviyorum."
"Bırakın."
Korumaların Demir'i serbest bırakmasıyla Demir hemen yanıma gelerek yanıma çöktü. Yüzümü ellerinin arasına aldı.
"Affet beni sevgilim affet."
Gülümsemem genişledi. Elimi tuttu.
"Affettim seni sevgilim."
O sırada bir silah sesi daha duyuldu. Demir'in yüz ifadesi değişti. Bedeni yanıma düştü.
"Özür dilerim güzelim."
Fısıltılı çıkan sesiyle gözlerimi kapattım.
Affettim seni Demir. Affettim seni sevgilim. Sende beni affet olur mu? Sana son kez sarılamadım. Seni son kez öpemedim. Senin bir suçun yok. Seni seviyorum sevgilim.
Yazardan;
Sonunda Demir'in geldiği yeri bulan Batu ve Özgür binaya giriş yaptı. Ortalık çok sessizdi. Bu sessizlik onları ürkütmüştü. İçlerinde kötü bir his vardı. Neydi bu his? Neden böyleydi?
Temkinli adımlarla ilerlerken gözlerine çarpan açık kapıya doğru ilerlediler. Kapıdan içeriye girdiklerinde ikiside olduğu yerde kaldı.
Deniz ve Demir yan yana kanlar içerisinde yatıyordu. Özgür ve Batu şok bir ifadeyle yerde yatan arkadaşlarına bakıyorlardı.
Demir ve Deniz'in yüzleri birlikte dönük, elleri birbirine kenetlenmiş ve yüzlerinde hafif bir tebessüm vardı.
İlk kendine gelen Batu oldu. Koşarak arkadaşlarının yanına çöktü. Geç kalmamışlardır belki de. Batu ilk önce Deniz'in nabzına baktı, atmıyordu. Nefes alamadı. Umutla Demir'in nabzına baktı, atmıyordu.
Yerde sürünerek geri geri gitti. Arkadaşları artık yoktu. Onlar artık yoktu. Onlar melek olmuştu.
Özgür kapının eşiğinde durmuş bir yerde yatan iki bedene bir de ağlayan arkadaşına bakıyordu. Gözlerine inanmak istemiyordu. Bunların hepsini bir şaka olduğunu düşünüyordu. Şimdi Deniz ve Demir yattıkları yerden kalkacak ve şaka yaptık diye bağıracaklar.
Özgür bekledi, uyanmalarını ve her şeyin bir şaka olduğunu söylemelerini bekledi.
"Uyanın hadi! Şaka yaptık diyin! Uyansanıza! Çocuklar bu kadar şaka yeter!"
Batu Özgür'ün her bir cümlesiyle yerle bir oluyordu. Göz yaşlarını tutamıyordu. Adeta bir sel gibi gözlerinden yanaklarına doğru akıyordu.
Her ikisi de bu olanlara inanmak istemiyordu.
2 gün sonra;
Batu göz yaşlarını gizlemeye çalışırken omzundaki tabutun ağırlığı altında eziliyordu. Onlar gerçekten gitmişti. Onları yalnız bırakmışlardı.
"Eren! Çıkarın Deniz'i oradan! Onun klostrofobisi var!"
Batu Özge'nin dediğiyle gözlerini yumdu. Nasıl bir şeydi bu böyle? Ona yaşadığın en zor anı sorsalar düşünmeden bu anı söylerdi. İnsanın kardeşlerini toprağa vermesi çok zordu.
Özgür Özge'nin acı feryadı ile gözlerini sımsıkı yumdu. Şu iki günde hiç tatmadığı kadar acı tatmıştı. Kardeşleri artık yoktu. Gözünün ucuyla ikizine baktığında Eren'in kollarında hıçkırıklar içerisinde ağladığını gördü. Hepsi bitmiş bir haldeydi.
Batu elindeki küreğe toprak doldurarak Demir'in mezarına attı. Böyle mi sona ermişti her şey? Onların hayalleri vardı? Hepsi evlenecekti, eşlerinden gizlice kaçıp halı sahaya gideceklerdi. Kaybeden takım kazanan takıma bir tepsi baklava ısmarlayacaktı. Gizli gizli buluşup planlar yapacaklardı. Çocukları olacaktı. Batu'nun çocuğu amca diyerek Demir'in peşinde dolanacaktı. Çocuklarını hep beraber parka götüreceklerdi. Lise yıllarında hep bunun hayalini kurarlardı. Gülüşerek geleceği konuşurlardı.
Özgür küreğin içindeki toprağı Deniz'in mezarına atarken gözlerinden yaşlar eksilmiyordu. Deniz'le olan küçüklük anıları geldi aklına. Özgür kendine dondurma alır parkta bir banka otururdu. Deniz'de Özgür ona daha küçük diye dondurma almadığı için elindeki dondurmayı kaparak kaçardı.
Bazen de Özge ile Deniz bir olur Özgür'ü döverdi. Özgür burukça gülümsedi. İçinden, sen yeterki beni yine döv ama geri gel, demeden alamadı. Küreğine tekrardan toprak doldurarak mezara attı. Bu sefer de aklına daha altı yaşlarındayken Deniz'in saçına sakız yapıştırdığı o anı aklına geldi. Deniz saçındaki sakız çıkmayınca önce hüngür hüngür ağlamış sonra da Özgür'ü bir güzel dövmüştü.
Özge bir Demir'in mezarına toprak atan Batu'ya bir de Deniz'in mezarına toprak atan Özgür'e baktı. Özge'nin bir diğer yarısı boştu, artık Deniz onunla beraber değildi. Beraber gülüp eğlenemeyeceklerdi. Birbirlerine sarılıp ağlayamayacaklardı. Özge'nin bir yanı boştu. Deniz yoktu.
Herkes gittikten sonra Özge Deniz'in mezarının başına oturdu. Bir kolunu mezar taşına diğer kolunu da karnına doladı.
"Biliyor musun teyze oluyorsun. Daha birkaç hafta önce bana kızıyordun çok yiyorum diye. Meğersem anne oluyormuşum. Ama sen yoksun Deniz. Hani biz seninle beraber benim çocuğuma isim koyacaktık. Söz vermiştin bana. Ama ben ona isim buldum. Kız ya da erkek olsun fark etmez onun adı Deniz olacak. Ona her baktığımda aklıma sen geleceksin ve ben gülümseyeceğim. Bizi izliyorsun değil mi? Senin için mutlu olacağım kardeşim. Sende orada mutlu ol."
Batu, Eren, Özgür. Hepsi dolu gözleriyle Özge'yi dinliyordu. Onları böyle görmek iğrenç bir histi.
Özgür o günü anımsadı, Özge ile Deniz'in çocuk isminde birbirine söz verdiği günü. Deniz Özge'yi zorla ikna etmişti. Çocuğunun ismini o koymak istemişti. Uzun uğraşlar sonucu Özge'yi ikna edebilmişti. Kim bilebilirdi ki Deniz'in o günleri göremeyeceğini.
Özge sendeleyerek oturduğu yerden kalktı. Deniz'in mezarının hemen yanında duran Demir'in mezarına baktı.
"Ona iyi bak. Sana emanet. Onu bir tek sen koruyabilirsin, sahip çık ona."
Özge yıkık adımlarla ordan uzaklaştı. Eren son kez Deniz'in mezarına baktıktan sonra hızlı adımlarla karısının yanına gitti.
Yalnız kalan Özgür ve Batu birbirlerine baktılar. Özgür hüzünle kolunu Batu'nun omzuna attı. Batu da buruk bir tebessümle kolunu Özgür'ün omzuna attı. İki arkadaş son kez mezarlara baktıktan sonra oradan uzaklaştılar.
4 yıl sonra;
"Deniz! Annecim sözümü dinle!"
Özge küçük Deniz'i durdurmaya çalıştı ancak minik kızı onu dinlemiyordu. Kızı da aynı teyzesi gibiydi. Beyza bir teni, kumral saçları ve masmavi gözleri vardı. O kadar güzeldi ki Özge ona her baktığında gözlerinin önüne Deniz'in yüzü geliyordu.
"Efe! Babacım koşmayın!"
Küçük Efe ve Deniz Batu'nun bağırmasıyla durdu. Masum masum Batu'ya baktılar.
"Teyzeniz ve amcanız uyuyor onları rahatsız etmeyin."
Minik Deniz başını sallayarak eliyle ağzını kapattı. Batu bir eliyle Efe'nin elini diğer eliyle de Deniz'in elini tuttu.
Yavaş adımlarla mezarlara doğru yürüdüler.
Deniz'in mezarının yanına gelince minik Deniz ellerini mezar taşına dayadı.
Gülümseyerek baktı.
Elindeki çiçeklerle Eren minik kızının yanına çöktü. Bir tane çiçeği kızına uzattı.
"Al bakalım, bunu teyzene ver hadi."
Minik Deniz babasının elindeki çiçeği alarak Deniz'in mezarının üzerine bıraktı ve gülümsedi.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top