66. Bölüm🌊
3. Gün;
Elimdeki kahve bardağını masaya bırakarak arkama yaslandım. Karşımda bana nefretle bakan gözlerle ayağımı stresle sallamaya başladım.
"Anlat, sadece bir kez dinleyeceğim."
Batu'nun bu ciddi hallerinden nefret ettiğimi daha önce söylemiş miydim?
Sesli bir nefes verdikten sonra boğazımı temizledim. Bir süre doğru kelimeleri aradım.
"Aslında nereden giriş yapacağımı bilmiyorum,"
"Gir bir yerden devamı gelir."
Batu'nun bu sabırsız haline her ne kadar göz devirmek istesem de bunun sonucunda masadan kalkma ihtimali olduğu için kendimi tuttum.
"O gün, okul balosunun olduğu gün. Deniz gittikten sonra yanıma Ayça geldi,"
5 yıl önce;
Demir'den;
Deniz'in salondan koşar adım çıkmasıyla gözlerimi kapattım. Hızlıca kucağımdaki gitarı yere koyduktan sonda taburenden indim. Koşarsam yetişme ihtimalim vardı.
Sahneden atlayarak salonun çıkış kapısına hızlıca adımlarla ilerlemeye başladım. Salondan çıkmamla arkamda bir ses duydum.
"Demir."
Ayça'nın seslenişini umursamayarak gözlerimle Deniz'i aramaya koyuldum. Ne ara çıkmıştı?
Kolumdan tutulup geriye doğru çekilmemle başta dengemi kaybettim. Kolumu tutan elin sahibine sinirli gözlerle döndüm. Karşımda ki Ayça'ya sinirle kaşlarımı çattım.
"Ne var?!"
"Konuşmalıyız."
Kolumu sinirle kurtardım.
"Benim seninle konuşacağım bir şey yok. Söyle o babana da nişan diye bir şey olmayacak."
Bakışlarını etrafta gezdirdikten sonra yüzümde durdu. Birisinin duymasını istemiyordu. Herkese bunu duyurmaya çalışan kız, duyulmasını istemiyordu.
"Ben hamileyim."
"Ne?!"
Duyduğum şeyle bağırmadan edememiştim. Kulaklarım doğru duymuştu değil mi?
"Ne diyorsun kızım sen?!"
Beni yatıştırmak amaçlı kollarımı tuttu. Fevri bir hareketle ellerinin arasından kurtuldum.
"Elleme bana."
"Tamam ama lütfen sakin ol. Bana yardım etmen lazım."
"Sence ne kadar umurumda?"
Yavaş yavaş yaşlarla dolan gözleriyle baktı.
"Yalvarırım Demir onu doğurmak istiyorum. Onu doğurasıya kadar yanımda ol. Lütfen."
Yalvaran sesiyle afalladım. Ayça benden yardım istiyordu. Gerçekten yardıma ihtiyacı varmış gibi duruyordu. Dilimin ucuyla dudaklarımı ıslattım.
"Üzgünüm ama sana yardım edemem Ayça. Benim yapabileceğim bir şey yok. Bebeğin babası her kimse ona gitmeni tavsiye ederim."
Gitmek için arkamı döndüğüm sırada duyduğum cümlelerle beynimden vurulmuşa döndüm.
"Senden güzelce yardım istedim, etmedin. Tahmin etmiştim. O zaman bende zora başvururum. Eğer beni reddedecek bir kelime dahi söylersen yarın sabah kapının önünde çok sevgili Deniz'in cesedini bulursun."
Sinir ve şaşkınlık karışımı bir surat ifadesi ile Ayça'ya döndüm. Başımı inanamaz bir şekilde iki yana salladım.
"Bunu yapamazsın."
Gülerek çantasından telefonunu çıkardı. Bir şeyler yaptıktan sonra bana doğru uzattı. Ekranda Deniz vardı. Kaldırımda yürüyordu, her şeyden habersiz. Tam kalbinin üzerinde kırmızı bir nokta vardı. Bu nokta düşündüğüm şey olmamalı.
"O kırmızı noktayı görüyor musun? Her şey bir telefonuma bakar. Bir bakmışsın o da ne? Deniz tam kalbinden vurulmuş."
Hayret dolu gözlerimi zorla telefondan çekerek Ayça'nın yüzüne bakmaya çalıştım.
"Ne istiyorsun benden? Bunca zaman yaptıkların yetmedi mi?"
Elini karnının üzerine koydu.
"Bebeğimin babası olmanı istiyorum."
"Yok ya!"
Diğer elinde bulunan telefonu hava da salladı.
"Bir daha düşün istersen."
Ayça'nın elindeki telefona baktım tekrardan. Konu Deniz'in canıydı. Özür dilerim Deniz, özür dilerim. Bunu senin için yapmak zorundayım. Affet beni...
"Tamam, sadece dokuz ay."
Başıyla beni onayladı.
"Sadece dokuz ay."
Şimdi ki zaman;
"Böyle işte. Ne yapsaydım Batu sen söyle? Orada Deniz'in canı tehlikedeydi. Onu nasıl bile isteye böyle bir tehlikenin ortasına atabilirdim?"
Tek kaşını havaya kaldırmış bir vaziyette suratıma bakıyordu.
"Dokuz ay diye anlaşmışsınız niye sonra gelmedin?"
4 yıl önce;
Demir'den;
Beşiğinde mışıl mışıl uyuyan minik bedene baktım. Derin bir nefes verdim. Dokuz ay geçmişti bebek doğmuştu. Anlaşma bitmişti.
Sessiz adımlarla yanıma gelen Ayça'ya döndüm.
"Seninle konuşmamız gereken şeyler var, dışarıya gel."
Başıyla beni onaylayarak beşiğinde uyuyan bebeğine baktı.
Odadan çıkarak salona geçtim. Rastgele bir yere oturarak gelmesini beklemeye koyuldum. Kısa bir süre sonra Ayça salona girerek karşımdaki koltuğa oturdu.
"Seni dinliyorum."
Dirseklerimi dizlerime dayayarak öne doğru eğildim.
"Dokuz ay doldu, bebek doğdu, anlaşma bitti."
Dediğimle sinirle ayağa fırladı.
"Anlaşma falan bitmedi Demir! Ben bebeğimi babasız büyütmem! Büyüyünce ne diyeceğim ona?! Söylesene?!"
Sinirle oturduğum yerden kalktım karşısına dikildim.
"Banane kızım! Yanımda dur dedin al sana durmak! Daha ne istiyorsun benden?! Çocuk senin çocuk!"
"Bana bak Demir, babamgil çocuğu senden sanıyorlar eğer onlara bir şey dersen Deniz ölür anlıyor musun? Bir sene önce yapmadığım şeyi yaparım."
Salonu dolduran ağlama sesi ile Ayça son kez yüzüme baktıktan sonra yanımdan rüzgar gibi eserek geçti. Sinirle kendimi daha yeni oturduğum yere attım. Her ne yapıyorsam Deniz içindi. Her şey onun içindi. Ayça anlaşmaya uymamıştı. Bende Demir isem bir yolunu bulurum. Hadi bakalım Ayça Hanım...
Şimdi ki zaman;
"Ne yaptın sonra?"
Batu'nun sorusuyla bahçeye gezdirdiğim gözlerimi ona çevirdim.
Tekrar derin bir nefes aldım.
"Bir çok yol denedim. Deniz'i her gün takip ettirmiş. Peşinde adamları vardı, yani ayrılamadım."
Gözlerim kısarak masaya doğru eğildi.
"Beş yıl sonra nasıl ikna ettin?"
Omuz silkerek arkama yaslandım.
"İkna etmedim."
Kaşlarımı çatarak arkasına yaslandı.
"Nasıl yani?"
2 Ay Önce;
Demir'den;
Önümde yığınla birikmiş olan kağıtlara bıkınca baktım. Bunların hepsini yapmak zorunda olmam ne acı.
Hüzünle masanın üzerinde beni bekleyen yoğunla kağıtlarla bakışırken çalan telefonum bakılmamızı yarım kesti. Telefonu ceketimin cebinden çıkararak arayan kişiye baktım. Yabacı bir numaraydı. Ciddi bir ifade tanınarak telefonu açtım.
"Efendim?"
"İyi günler Demir Bey ile mi görüşüyorum?"
"Evet?"
"Ben **** hastanesinden hemşire Efsun. Daha yeni trafik kazasından ağır yaralı iki kişi getirildi. Hanımefendinin telefonunda en son arama sizindi."
"Hemen geliyorum."
Telefonu kapatarak hızla şirketten çıkmak üzere ayaklandım.
Arabayı hastanenin önünde durdurarak seri bir şekilde indim. Hızlı adımlarla hastaneye giriş yaparak danışmaya yürüdüm.
"İyi günler, beni bu hastaneden aradılar trafik kazası sonucu iki tane ağır yaralı hasta var dediler?"
"Adınızı alabilir miyim?"
Kadını başımla onaylamak ismimi söyledim. Bilgisayarda bir şeyler yaptıktan sonra üzgün gözlerle bana döndü.
"Yaklaşık yarım saat önce Ayça Keskin ve Helin Keskin adında iki ağır yaralı hasta getirilmiş. Hastalarla ilgilenen doktorun odası hemen karşı koridorun sonundaki oda. Size durumlarıyla ilgili bilgi verecektir efendim."
Kadına teşekkür ederek hızlı adımlarla doktorun odasının önüne geldim. Kapıyı tıklatarak içeriden gelecek olan komutu beklemeye başladım. En sonunda gelen komutla kapıyı açarak içeriye girdim.
"Buyurun?"
Arkamdan kapıyı kapatarak doktorun biraz ilerisinde durdum.
"Yarım saat önce Ayşe Keskin ve Helin Keskin adlı iki hasta gelmiş, durumları nedir?"
Rahatsız bir yüz ifadesi ile doktora baktım. Dediğim isimlerle yüzü değişmişti. Boğazını temizleyecek oturduğu sandalyeden kalktı.
"Üzgünüm, her iki hastayı da kaybettik. Çok büyük bir kaza atlatmışlar, yaşananları büyük bir mucize olurdu. Başınız sağolsun."
Donmuş bir surat ifadesi ile doktora bakmaya devam ettim.
Şimdi ki zaman;
Demir'den;
"Böyle."
"Üzüldüm."
Batu gözlerini yüzümden çekerek bulunduğumuz kantinde gezdirmeye başladı. Oldukça zor olmuştu. En çok da benim in. Deniz'den ayrı yaşadığım o beş sene hiç kolay değildi, tabi ona yaşamak denirse. Deniz'siz bir hayat benim için adeta bir cehennemdi.
"Batu! Demir!"
Koca kantinin içinde Özgür'ün telaşlı sesinin yankılanmasıyla oturduğum yerden nasıl kalktığımı bilmiyorum.
"Bir şey mi oldu?"
Özgür öne doğru eğilerek ellerini dizlerine yerleştirdi ve nefes almaya çalıştı. Neler oluyordu?!
"Anlatsana oğlum!"
Batu'nun sabırsız çıkan sesiyle Özgür ters ters baktı.
"D-Deniz,"
"Ne olmuş Deniz'e?"
İkimizde merak ve endişeyle Özgür'e bakarken o sadece nefes almak için çabalıyordu.
"O-odasında yok. "
"Nasıl yok?"
"Ne diyorsun oğlum sen?"
Batu'yla aynı anda konuşmamızla birbirimize baktık. Anlaşmış gibi aynı yanda yürümeye başladık.
"İlk önce kamera kayıtlarına bakalım. Bu kız daha yeni ameliyat oldu, ayağa kalkıp gitmesi imkansız."
Başımla onayladım. Deniz'in o yataktan kalkıp gitmesi imkansızdı. Üç gün boyunca gözlerini bile açmamıştı.
"Beni de bekleyin!"
Aramamızdan bağıran Özgür'e normalde olsa gülerdim. Asansörün önüne gelince sertçe düğmesine bastım. Stresle ayağımla ritim tutmaya başladım. Başına kötü bir şey gelme ihtimali beni çıldırtıyordu.
"Yapma şunu!"
Batu'nun sert çıkan sesiyle gözlerimi devirerek yapmayı kestim. Çınlayarak asansörün kapıları açıldı. Üçümüzde aynı anda bindik. Batu bir düğmeye basarak önümde durdu.
Asansörün kapıları açılır açılmaz Batu adeta ışık hızıyla asansörden çıktı. Hızlı adımlarla peşinden ilerlerken bir kapının önünde durdu. Tereddüt dahi etmeden kapıyı açarak içeriye daldı. İçeride bilgisayarların önünde oturan güvenlik görevlisi bizi görür görmez ayağa fırladı.
"Ne oluyor?!"
"Bak kardeşim güzel bir dille konuşacağım. Bizim kamera kayıtlarına bakmamız gerekiyor."
Güvenlik görevlisi balonu iki yana sallayarak reddetti.
"Bu mümkün deği-"
Adamın ayaklarımızın ucuna yığılmasıyla şaşkınca elinde yangın söndürme tüpüyle duran Özgür'e baktım.
"Abi ne yaptın sen?"
Sadece omuz silkerek havada asılı duran elini indirdi.
"Adamın göstermeye niyeti yoktu, bende aklıma gelen ilk şeyi yaptım."
Batu gözlerini kapatarak sakinleşmeye çalıştı.
"Her neyse olan oldu biz işimize bakalım."
Dediklerimle birlikte eş zamanlı olarak Batu'nun gözler açıldı.
"İyi o zaman siz bakın bende şunu temizleyeyim."
Batu ters ters Özgür'e bakarken bilgisayarın karşısına geçti. Birkaç yere girip çıktıktan sonra bugünün görüntülerine girdi.
Her şey normal giderken sadece bir saat öncesindeki kayıtlarda bir şey dikkatimi çekti. Yüzünde maske takılı olan erkek hemşire elinde bir iğne ile Deniz'in odasına giriyor. Birkaç dakika sonra da odasından çıkıyor. Olduğu yerde durarak etrafına bakınıyor ve maskesini indirerek sırıtan yüz ifadesi ile kameraya bakıyor. Gördüğüm yüz ile adeta kan beynime sıçradı.
"Bu imkansız. Bu kadar ileriye gitmiş olamaz!"
En sonunda dayanamayarak bağırmıştım. Bağırmamla adamın bacaklarından tutan Özgür durarak bana baktı. Bir anda adamın ayaklarını sertçe yere bırakarak yanımıza geldi.
"Ne oluyor?"
Batu anlamaz bir şekilde omuz silkti.
"Deniz'in kaza yapmasına sebep olan adam."
"Ne?"
"Ne alaka?"
Her ikisinin de anlamadığı açıkça ortadaydı. Şakaklarımı ovarak küçük odanın içinde volta atmaya başladım. Bu nasıl olur? Nasıl bu kadar dikkatsiz olurum? Az ilerimde duran sandalyeye sert bir tekme attım.
"Allah kahretmesin!"
"Abi bize de anlat ne olduğunu."
Özgür'e bakarken cebimde çalan telefonla ellerim cebime gitti. Arayan kişiyi görmemle hızla telefonu açarak hapörlere aldım.
"Ulan seni bulacağım lan! Seni bizzat kendi ellerimle öldüreceğim!"
Telefonun öbür ucundan bir kahkaha sesi yükseldi.
"O çok zor be Keskin."
"Bırak lan Deniz'i ikimiz aramızda halledelim."
"Sen sevdiğim kadınla çocuğumu benden mahrum bıraktın, bunu küçük bir ceza olarak görebilirsin."
Sinirle burnumdan soludum.
"Bak kaç kere daha anlatmam gerekiyor bilmiyorum ama Ayça kendi isteği ile sana gelmedi. Anla artık şunu!"
"Yalan söylüyorsun Keskin."
"Deniz'i severken neden Ayça ile birlikte olmak isteyeyim ki? Nefret ettiğim bir kadınla neden bir aile kurmak isteyeyim?"
"Çok az zamanın var Keskin. Zamanında buraya gelmezsen alacağın tek şey sevdiğim kadının cesedi olur. Konumun yolda."
Odanın içinde yankılanan 'dıt dıt' sesi ile birbirimize baktık. Sinirle yumruğumu duvara geçirdim.
Telefonuma gelen bildirim sesi ile odadan çıkmak için hareketlendim. O sırada kolumdan tutularak gitmem engellenince durmak zorunda kaldım.
"Yalnız gidemezsin."
"Yalnız gideceğim."
Her ikisi de başını olumsuz anlamda salladı.
Kolumu Batu'dan kurtararak seri adımlarla odadan çıktım.
Hastaneden çıkar çıkmaz arabama binerek telefondan konumu açtım. Az kaldı Deniz, geliyorum.
Deniz'den;
Boğazımdaki kuruluk ile yutkunmaya çalıştım. Boğazım yanıyordu, başım çatlıyordu. Kapalı gözlerimin ardından tekrardan yutkunmayı denedim ancak başaramadım.
Yavaş yavaş kapalı olan gözlerimi araladım.Vücudumda hissettiğim yoğun ağrı ile inledim.
"Günaydın uyuyan güzel."
Duyduğum yabancı ses ile kaşlarım anında çatıldı. Gözlerimi tamamen açarak sesin sahibine baktım. Karşımda hemen geçen gün Demir'e hesap sormaya gittiğimde asansörde bana iyi olup olmadığımı soran adamdı. Şaşkınca adama bakarken güldü.
"Şaşırdım değil mi?"
Ellerimi ceplerine yerleştirmiş rahat bir tavırla bana doğru yaklaştı. Yattığım yerde doğrulmaya çalıştım ancak vücudumdaki yoğun ağrı buna izin vermedi.
"Hiç rahatsız olma lütfen."
Ayak ucuma oturarak dikkatle yüzüme baktı.
"Güzel kızsın aslında. Senin gibi birisi nasıl oldu da Demir'e baktı merak ediyorum açıkçası."
Kurumuş boğazımı tuttum.
"Su verebilir misin?"
"Ah pardon benim hatam."
Ayak ucumdan kalkıp az ileride bulunan masaya ilerledi. Büyük bir bardağa su doldurduktan sonra bardağı bana uzatarak tekrardan ayak ucuma oturdu. Bembeyaz duvarlarla kaplı bir odadaydım. Odanın ortasında bulunan yatakta uzanıyordum. Hemen yanı başımda koluma bağlı olan serum askısı, az ilerimde bir sürahi ve adını dahi bilmediğim ilaçlar, tavanda odayı aydınlatan göz alıcı beyaz bir ışıktan başla hiçbir şey yoktu.
"Demir'in beş senedir kimin yanımda olduğu hakkında bir fikrin var mı?"
Neden sürekli Demir hakkında bahsediyordu? Neden buradayım?
"Ne için buradayım? Ayrıca ne oldu bana?"
Yüzüne samimi duran minik bir gülümseme yerleştirdi.
"Sayemde kaza yaptın."
Anlamayarak gözlerimi art arda kırptım. Neyden bahsediyordu bu adam?
"Her şeyi planladım Deniz. Kaza yapmanı sağladım, hepsi seni kaçırmak içindi."
İnanmayan gözlerle karşımda oturan adama baktım.
"Neden?"
Dudaklarımın arasından sadece bir kelime çıkmıştı.
Umursamaz bir tavırla omuz silkti.
"Demir'den intikam almak için."
Hayretle kaşlarım havalandı.
"Ne intikamından bahsediyorsun?"
"Demir sevdiğim kadını ve çocuğumu benden çaldı."
Duyduğum cümlelerle gözlerim kısıldı. Sevdiği kadın? Çocuğu? Demir? Ben hiçbir şey anlamadım.
"Üzgünüm ama hiçbir şey anlamadım."
Burukça gülümsedi.
"Önemli değil. Demir gelince her şeyi yüz yüze konuşacağız. O zamana kadar dinlenmiş ol. Enerjiye ihtiyacın olacak."
Tuhaf bakışlarla arkasından bakakaldım. Niyeti iyi miydi yoksa kötü mü? Bu kadar iyi yaklaşmasının da bir sebebi olmalıydı. Bir işler dönüyor.
Dilimle kurumuş olan dudaklarımı ıslattım. Göz kapaklarıma yavaş yavaş ağırlıkla çökmeye başlamıştı. Daha yeni uyanmama rağmen neden uykum vardı? Gözlerim kapatmamak için çabalıyordum ancak çabam boşunaydı. Çabuk gel Demir, kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Sana ihtiyacım var.
📩📩📩📩📩
Gerçekleri öğrendiniz 🥲
Neler düşünüyorsunuz?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top