64. Bölüm🌊



Yumruk yaptığım ellerimle gözlerimi ovcalamaya başladım. Yeni uyanmış bir vaziyette salona girdiğim sırada ayağımın bir şeye takılmasıyla yeri boyladım. Burnumu yere çarpmamla birlikte inledim. Acı içinde düşğüm yerden kalktım. Beni düşüren şeyin ne olduğuna baktığımda bunun Batu'nun ayağı olduğunu gördüm. Gözlerimi devirerek ayağının üstünden atladım.

Kim nereyi bulmuşsa oraya kurulmuştu. Evim mülteci kampına dönmüştü. Benden başka herkes vardı.

Aklıma gelen fikirle sinsice sırıtarak mutfağa gittim. Bir tencere ile demir kaşık alarak geri salona döndüm.

Salonun tam ortasında bulunan büyük sehpanın üzerine çıktım. Gözlerim hızlıca etrafı taradığımda hepsinin derin bir uykuda olduğuna emin oldum. Tencereyi havaya kaldırarak demir kaşıkla art arda vurdum.
"Uyanın ey ahali!"

Tencere sesine, sesiminde karışmasıyla ortaya tuhaf bir ses çıkmıştı. Sırayla her biri irkilerek uyandı.
"Ne oluyor Ya?"

Diyen Özge ile sırıttım.
"Sizi uyandırıyorum canım. Kalkın artık be! Evimi otele çevirdiniz!"

"Deniz sus!"
Diye bağıran Batu'ya baktığımda başını yastığın altına gömdüğünü gördüm. Elimdeki tencere ile demir kaşığı bir kenara bırakarak, bulunduğum yükseklikten Batu'nun üzerine atladım.
"Kalk!"

Altımda can çekişen Batu ile keyifle gülümsedim.
"Deniz çocuk gibisin."

Batu'nun üstünden kalkarak, koltuğun tepesine çıktım ve bu sefer oradan üstüne atladım. Acıyla bağırınca sırıttım. Oh olsun!
"Kızım kalk çocuğun üstünden."

Diyen Özge'ye sahte bir sinirle döndüm. Batu'nun üstünden kalkarak Özge'nin karşısına dikildim. Ellerimi belime koyarak kaşlarımı çattım.
"Kız sen evlenmedin mi? Gitsene evine! Kocana yemek yap."

"Ne oluyor gene?"

Eren ve Özgür kapıda anlamaz bakışlarla bize daha doğrusu bana bakıyorlardı.
"Eren, karını da al ve derhal evimden gidin. Oğlum siz daha yeni evlendiniz gitsenize evinize Allah Allah,"

Eren'e sayacaklarımı bitirerek tanında dikilme Özgür'e döndüm. İşaret parmağımla onu gösterdim.
"Sen de git biricik sevgilinin yanına. Biraz yalnız bırakın beni, bu ne arkadaş."

Sitemle koltuğa oturdum. Batu yattığı yerden doğrulara oturur bir pozisyona geçerek, yerde bağdaş kurdu.
"Ben ne yapayım?"

Yarı ciddi yarı alaylı bir ifadeyle yüzüme bakıyordu.
"Sende git nişanlını avut."

"Eda mı? Ne alaka?"

Gözlerimi devirdim.
"İşten çıkmış."

Dediğimle birlikte Batu hızla oturduğu yerden kalktı. Kapıya doğru ilerlerken bağırmayı da ihmal etmedi.
"Ben çıkıyorum!"

Batu'nun arkasından sırıtarak baktım.
"Biri gitti geriye kaldı üçü."

"Deniz kalk bir şeyler hazırlayalım açlıktan ölüyorum."

Şaşkınlıkla Özge'ye döndüm.
"Sen şu sıralar fazla yer oldun, ocağıma incir ağacı dikeceksin yakında o olacak."

Bir şey demeden mutfağa geçti. Oturduğum yerden ayaklanarak Eren ile Özgür'ün karşısına dikildim.
"Ben şimdi kahvaltı hazırlamaya gidiyorum, salona geldiğimde toplanmış olacak ona göre."

Elimi iki yaparak önce kendi gözlerimi sonra da onları işaret ettim.
"Gözüm üzerinizde."

Gözlerimi kısarak ikisine de bir süre baktıktan sonra aralarından geçerek mutfağa geçtim.

...

Ayakkabılarımı giyerken salona doğru bağırdım.
"Özge! Evde boş boş oturma akşam yemeğini yap! Siz de evi dağıtmayın! Çıkıyorum ben!"

Çantamı da koluma taktıktan sonra evden çıkarak merdivenlere yöneldim.
Binadan çıkarken bir yandan da çantamdan arabanın anahtarını aramaya başladım. Uzun uğraşlarım sonucunda çantanın derinliklerinde anahtarı buldum.

Arabaya binerek çantamı yan koltuğa koydum. Emniyet kemerimi taktıktan sonra anahtarı takarak arabayı çalıştırdım.

Yorgunluktan gözlerim kapanırken çalan telefonla birlikte olduğum yerde sıçradım. Baş parmağımı damağıma koyarak yukarıya doğru kaldırdım. Etrafıma bakındıktan sonra çalan telefonumu alarak arayan kişiye baktım. Bilmediğim bir numaraydı. Aramayı yanıtlayarak kulağıma dayadım.
"Buyurun."

"Deniz Dinçer?"

Telefonun diğer tarafından gelen erkek sesiyle kaşlarımı çattım. Her ne kadar adamın görmeyeceğini bilsem de başımı olumlu anlamda salladım.
"Evet?"

"Herkes hakettiğini yaşar Deniz. Siz de hakettiğinizi yaşayacaksınız. Bu kadar kolay olmaz. Demir'e selamımı ilet."

Şaşkınlıkla karşı tarafı dinlerken telefonun yüzüme kapatılmasıyla birlikte olduğum yerde kaldım. Kim bu adam? Gene ne oluyor?!

Oturduğum yerden ayaklanarak çantamı ve çekermiş elime aldım. Ofisin çıkış kapısına geldiğimde danışmada duran kızın yanına gittim.
"Emir Bey beni soracak olursa hemen geleceğimi söylersin. Bir de bana şu yeni anlaşma yaptığımız şirket vardı ya onun konumunu atarsın."

"Keskin Holding?"

"Evet."
Kız yalnızca beni başıyla onaylamakla yetindi. Ofisten çıkarak arabama bindim. Yola koyulduğum sırada telefonuma gelen konuma göre yoluma devam ettim. Oldukça kısa bir sürede konumun gösterdiği yere vardım. Arabadan indiğim gibi koca binaya giriş yaptım.

Girişteki danışmada bulunan kadının yanına gittim.
"Demir Keskin'in odası kaçıncı katta?"

"21."

"Teşekkürler."

Kaldık yine asansöre. Tamam kısa süren asansör yolculuklarına alıştım ancak bu kadarına daha alışamadım. Daha bu kadarının üstesinden gelemedim. Asansörün önünde geldiğimde düğmeye basarak beklemeye başladım.

Asansörün kapısı açıldığında içinden yoğunla insan çıktı. Eğer son anda kenara çekilmeseydim şu an yerde ayaklar altında olurdum. Allah korudu!

Asansörden inen kalabalığın son bulması ile asansöre binerek 21. Kata bastım. Asansörün en arkasına giderek derin nefesler almaya başladım. Gözlerimi kapatarak, elimi kalbimin üzerine koydum.
"İyi misiniz?"

Duyduğum kalın sesle gözlerimi açtım. Karşımda benden oldukça uzun olan bir adam endişeyle bakıyordu.Zoraki bir şekilde gülümsedim.
"Ah evet."

Asansörün kapılarının açılmasıyla birlikte durduğu kat sayısına baktım. Gelmem gereken kata geldiğimi fark ettiğimde, asansörün içindeki kalabalığın arasından sıyrılarak çıktım.

Uzun koridorun sonuna kadar etrafıma bakınarak yürüdüm. Değişik bir yerdi. Bilmiyorum, belki de daha önce bu kadar lüks bir yer görmediğim içindi.

Koridorun sonunda bir kapı ve kapının önünde bir masanın yanında oturan kadını görünce yavaşladım. Masanın önünde durarak, kadının beni fark etmesi için yalandan öksürdüm. Kadın başını bilgisayardan kaldırarak bana baktı. Gözlüklerini burnuna doğru indirerek dik dik baktı.
"Buyurun?"

"Demir Keskin'in odası burası mı?"

Sorumla birlikte kadın oturduğu yerden kalkarak, masanın etrafında dolaşarak yanıma geldi.
"Evet?"

Kadından aldığım olumlu cevapla kapıya doğru yöneldiğim sırada kadın kolumdan tutarak bir  adım daha atmamı engelledi. Kolumdaki eline baktım.
"Bana bak küçük kız buraya senin gibi kaç kişi geliyor haberin var mı? Her geleni içeriye alsaydık ohooo! Şimdi, geldiğin gibi geri git."

Kadının kolumdan tutarak dışarıya doğru sürüklemeye başlamasıyla birlikte sinir katsayım arttı. Olduğum yerde bulduğum ilk şeye tutunarak kadını engellemeye çalıştım.
"Bıraksana beni be!"

"Yürü!"

Kadınla aramızda geçen bağırışmalardan dolayı etrafımıza insanlar doluşmuştu.
"Yahu bırak kolumu!"

"Ne oluyor burada!?"

Bizim sesimi bastıran o tanıdık sesle olduğum yerde durdum. Sırtım ona dönük bir şekilde duruyordum. Kadınla onun arasında duruyordum. Kadın anında kolumu bırakarak arkamda duran şahısa döndü.
"Özür dilerim Demir Bey, küçük bir sorunu halletmeye çalışıyorum."

"Siz o küçük sorununuzu böyle mi hallediyorsunuz Derya Hanım!?"

Kadın bakışlarını kaçırdı.
"Kusura bakmayın efendim."

Olduğum yerde durmuş bu ikisinin arasında geçen konuşmaları dinliyordum. Çünkü ne yapmam gerekiyordu bilmiyorum. Buraya gelirken hiç tereddüt etmemiştim ancak şu an içimde bir iç savaş başlamıştı.
Bir tarafım kal derken, diğer tarafım kaç diyordu.

"Nedir sizin bu küçük sorununuz?"

Kadın gözlüklerini düzleterek, iğneleyici bakışlarla bana baktı.
"Bu küçük hanım sizinle görüşmeye gelmiş, kusura bakmayın Demir Bey ama her geleni alamayız."

"Yüzünüzü döner misiniz?"

Adı lazım olmayan şahsın sorusuyla alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.
Yavaşça arkama döndüm. Yutkunarak, gülümsemeye çalıştım. Elimi havaya kaldırdım.
"Selam."

Beni gördüğü için bayağı bir şaşırmıştı. Kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Deniz?"

"Buyurun?"
Ah ne diyorum ben? Adı lazım olmayan şahıs zorla bakışlarını benden çekerek arkamdaki kadına döndü.
"Derya Hanım, bundan sonra Deniz geldiğinde ne olursa olsun içeriye alın."

Arkamda duran kadına omzumun üzerinden baktığımda şaşkın bakışlarla bir bana bir de adı lazım değil şahsa bakıyordu.
"Ayrıca bir daha buraya gelen herhangi birisine bu şekilde davranmayınız. Bu kişi her kim olursa olsun,"

Ellerini alkış şeklinde birbirine vurarak etrafımızda toplanan kalabalığa döndü.
"Herkes işinin başına! Oyun bitti, perdeler kapandı!"

Kalabalık yavaş yavaş dağılırken, kadın bana son kez iğneleyici bakışlarından attıktan sonra yanımızdan ayrılarak işinin başına döndü.
"Odama geçelim."

Başımla onaylayarak, peşinden ilerledim. Odam dediği yere geldiğimizde önden girerek kapıyı ardına kadar açtı ve girmem için beklemeye başladı.
Tereddütle odadan içeriye adımımı attım.
Ben girdikten sonra kapıyı kapatarak odanın ortasına doğru ilerledi.
"Lütfen rahat et, bir şeyler içer misin?"

O koltuğuna geçerken ben odanın ortasında ayakta durmaya devam ettim.
"Hayır."

Koltuğuna oturduktan sonra bana döndüğünde, ayakta durduğunu görünce hafifçe kaşlarını çattı.
"Oturmaz mısın?"

"İyiyim böyle."

Ellerini masanın üzerine ritmik bir şekilde vurduktan sonra ayağa kalktı.
"Pekala."

Yanıma doğru yaklaşmasıyla refleks olarak geriledim. Bu hareketimle birlikte gözlerine hayal kırıklığı yerleşti. Mesajı almış olacak ki daha fazla gelmeyerek olduğu yerde durdu.
"Seni buraya getiren sebep nedir?"

Arkasındaki masaya yaslanarak, ellerini pantolonunun cebine koydu.
"Bugün bir telefon aldım, bir adam İşte herkes hakettiğini yaşar siz de hakettiğimizi yaşayacaksınız tarzı bir şeyler zırvaladı. Telefonu kapatmadan hemen önce de Demir Keskin'e selamımı söyle dedi."

Son cümlemle birlikte yaslandığı yerden hızla doğruldu.
"Deniz bak biliyorum her ne kadar beni görmek istemesen de güvenmek zorundasın. Evden çıkarken yalnız çıkma, yabancı numaralarım aramalarına cevap verme, mesaj atarsa bakma bile."

İstemsizce kaşlarımı çattım.
"Ne oluyor?"

Yüzünde endişe vardı. Korkuyordu. Neyden? Bana bir şey olmasından mı yoksa o adam her kimse ona zarar vermesinden mi?
"Şimdi değil Deniz, şimdi değil."

"Pekala."

Diyerek odadan çıkmak üzere kapıya yöneldim. Tam kapıya yaklaşğım sırada kolumu tutmasıyla durdum. Kolumdaki eline sonra da yüzüne baktım
Bakışımla birlikte elini ateşe deymişçesine hızla çekti.
"Özür dilerim."

Evet burada gülüyoruz! Hadi hep beraber!
Gözlerimi kısarak bir adım uzaklaştım.
"Ne için? Beni terk ettiğin için mi? Basit bir mektupla veda edişine mi? Yalan söylediğin için mi? Beni sevdiğine inandığım için mi? Kandırdığın için mi? Hangi birisi için?!"

Git gide artan ses tonumla birlikte yüzü düşüyordu. Ne bekliyordu?! Gelir gelmez kucak açacağımı falan mı?
"Bak haklısın-"

"Haklıyım! Ben senin yüzünden beş yıl boyunca neler yaşadım biliyor musun?! Ben duygularımı kaybettim! Rol yapmak zorunda kaldım! Mutluymuş gibi davranarak etrafımdaki insanları kandırdım! Bana hayatı zehir ettin!"

Delirmişçesine bağırıyordum. Bağırmaktan boğazım acımaya başlamıştı.
"Şimdi de gelmiş beni kendine avukat olarak tutuyorsun! Üstüne benim için endişelenmiş rolü oynuyorsun! Sen oyuncu olmalıymışsın!"

Her bir cümlemle birlikte mahvoluyordu, yıkılıyordu.
"Kolay mı sandın?! Seni bırakıp girmek kolay mı sandın!? Anlasana kızım her şey senin içindi?! Seni korumak için gittim ben! Sana zarar vermesinler diye! Senin saçının teline zarar gelirse ölürüm lan ben! Sen gelmiş bana rol yapıyorsun diyorsun! Böyle rol mü olur!? Sensiz beş yıl benim için ölümden farksızdı!"

Dolu dolu gözlerimle karşımda çılgına dönmüş adama bakıyordum. Sinirden kıpkırmızı kesilmişti. Alnındaki damarı belirginleşmişti.
Daha fazla dayanamadım.
"Gitsene! Karınla çocuğun seni evde beklemiyor mu?! Git sen babalık, kocalık yap!"

Dediklerimle hayal kırklığı ile omuzları düştü. Bir iki adım geriye gitti. İşaret parmağımı kalbimin üzerine koydum.
"Sen. Bu. Kalbi. Yok. Ettin. Anladın mı? Sen dağıttın bizi. Hani diyorsun Ya her şey senin içindi diye, gelseydin bana anlatsaydın beraber bir yol bulamaz mıydık sanıyorsun? Otursaydın karşıma anlatsaydın keşke ama bu yaptığın olmadı."

Sol gözümden firar eden gözyaşımı hızla elimin tersiyle sildim. Son kez yüzüne baktıktan sonra koşar adımlarla odasından çıktım.

Holding binasından çıktığımda çoktan hava kararmıştı. Hızlıca arabama binerek nereye gittiğimi bilmez bir şekilde sürmeye başladım.

Bıktım! Ne istiyorsun benden hayat?! Ne yaptım ben?! Sadece sevdim! Sevdim Ya sevdim! Neden neden?! Hak edecek ne yaptım ben?!

Buğulu gözlerimle karanlık yola bakarken karşıdan parlayan ışıkla gözlerim acıdı. Refleksle ellerimi gözümün önüne siper ettim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top