59. Bölüm🌊



Yutkunarak elimdeki bıçağı mümkünmüş gibi daha da sıktım.
Karşımda ki oydu. Onu rüyamda da gördüm, sahilde de.
Elindeki bir cihazı boğanıza yaklaştırdı ve konuşmaya başladı.
"Merhaba Deniz."

Sesi o kadar korkunç çıkmıştı ki olduğum yerde taş kesildim.
"S-sen o'sun değil mi?"

Zorla da olsa bir cümle kurabilmiştim. Açıkçası şu an ki cesaretimi tebrik ediyorum.
"Evet."

"Ne istiyorsun benden?"
Güzel soru. Doğru yerden giriş yaptık.

Bana doğru bir adım atmasıyla birlikte bıçağı ona doğrulttum.
"Yaklaşma bana!"

Ellerini havaya kaldırarak geriledi.Tekrar elindeki cihazı boğazına götürerek konuşmaya başladı.
"Tamam yeter ki benden korkma."

Cihaz sayesinde sesini değiştiriyordu. Ama neden? Neden saklanıyor benden?
"Senden korkmayayım mı? Onca mesajdan, eve gizlice girip karşıma öcü gibi çıkmandan sonra mı? Hiç zannetmiyorum. Senin benimle derdin ne?!"

Sonunda dayanamayarak bağırmıştım. Yavaş yavaş korkum yerini cesarete bırakıyordu. Allah sonumuzu hayretsin.
"Bak Deniz ben sadece seni seviyorum. Bana bir şans vermeni istiyorum."

Tek kaşımı havaya kaldırdım. Alayla güldüm.
"Şans istiyorsun? Sen böyle mi şans istiyorsun? Daha adını bile bilmiyorum. Onu geçtim yüzünü dahi görmedim. Ne şansı?!"

Bana doğru bir adım atmasıyla yeniden bıçağı ona doğrulttum. Kaşlarını çatmıştı. Onu sinirlendirmiştim.
"Kolay mı sanıyorsun?! Seni üç yıldan beri seviyorum. Seni gördüğüm ilk günden beri seviyorum! Tam karşına çıkacağım sırada benden önce Demir çıktı! Yapamadım anlıyor musun!? Çıkamadım karşına!"

Ses tonu gittikçe yükseliyordu. Yeniden korkmaya başlamıştım.
"Arkadaşımın sevgilisine yan gözle bakamazdım!"

Arkadaş? Demir ile arkadaş? Kim bu?
"Seni içimde bitirmeye çalıştım ama seni o gün kanlar içerisinde gördüğümde bitiremediğimi fark ettim. İşte o gün sana yazmaya karar verdim. Yanında olamasam bile varlığımı bil istedim! Ya senin vurulduğu gün Demir kendini öldürmeye kalktı! Senin bundan haberin var mı? Onu teselli etmek benim için ne kadar zordu biliyor musun?!"

Demir kendini öldürmeye mi kalktı? Bana... bunu söylemediler. Şaşkınlık ve korku dolu gözlerle ona bakmaya devam ettim.
"Bilmiyorsun değil mi? Söylemezler tabi."

Sesi alaylı çıkmıştı.
"Bak seninle böyle anlaşamayız."
Onu sakinleştirmek için bir şeyler bulmam lazımdı.
"Oturup konuşalım. Sakin olman gerekiyor."

Umarım doğru olanı yapıyorumdur.
Bir süre yüzüme baktıktan sonra tekrardan elindeki cihazı boğazına tuttu.
"Tamam sakin oluyorum, salona geçiyoruz."

Başımla onu onayladım. Elimle kapıyı işaret ettim.
"Önden geç."

"Sakın bir şey yapmaya kalkma."
Uyarı dolu sesiyle birlikte yutkundum ve sadece başımla onayladım.
Başını 'güzel' anlamında sakladıktan sonra arkasını dönerek salona yöneldi.
Öbür elimde bulunan telefona hızlıca baktım. Ekranın üstünde Demir'in ismini ve altında da konuşma süresini görünce sevinmeden edemedim. En azından bu Demir de olsa birisine ulaşabilmiştim.

Aramayı kapatmayarak cebime koydum. Elimdeki bıçağı ise bırakmaya hiç niyetli değilim. Şimdi sakin gibi ama ne olur ne olmaz. İşimi şansa bırakmam.
Ürkek adımlarla salona girdiğimde koltukta oturmuş beni beklediğini gördüm. Karşısındaki koltuğa oturarak ona baktım.

Her ne kadar korksam da ona bunu belli etmemeye çalışıyordum. Başımı dik tutarak bakmayı sürdürdüm.
"Elindeki bıçağı bırakmayacaksın değil mi?"

Başımı 'hayır' anlamında salladım.
"Anlat."

Hafif öne doğru eğilerek cihazı boğazına tuttu.
"Seni liseye başladığımız ilk gün bahçede gördüm. Müdür sırayla herkesin sınıflarını açıklarken sen Özge ile konuşuyordun. O gün o kadar güzeldin ki gözlerimi senden ayıramamıştım."'

Derin bir nefes aldı. Anlatması zor geliyordu herhalde?. Ona anlatmak ne kadar zor geliyorsa, bana da dinlemesi zor geliyor. Kolay değil. Düşünsenize, bir gün akşam evde yalnızken karşınıza simsiyah giyinmiş, gözleri dışında başka hiçbir yeri gözükmeyen birisi karşınıza çıkıyor ve seni seviyorum diyor. Hemde koskoca üç seneden bahsediyor.

"O günden sonra kendimi seni izlerken buldum. Başta bir hoşlantıdan ibaret olduğunu, ileride geçecek hisler olduğunu düşündüm. Ama geçmedi, tam tersine günden güne seni izledikçe arttı. Başlarda hislerimi kabullenmek istemedim. Kolay değildi.

Aradan bir sene, iki sene derken üç sene geçti. Tam hislerimi kabullendim karşına çıkacağım derken Demir'le sevgili oldunuz. En yakın arkadaşımla. Senden vazgeçmek istedim. Yapamadım. Olmadı."

"Şimdi ne değişti?"

Sorumla birlikte eğdiği başını kaldırdı. Gözlerime baktı. İstemsizce elimdeki bıçağı daha sıkı tuttum.
"Şimdi... sen ve Demir diye bir şey yok."

Ben ve Demir yok. Biz diye bir şey kalmadı. İşte gerçekler bir cümle, dört harf ve on üç kelimeden ibaret.

Bir anda oturduğu yerden kalkarak önümde durdu. Ben koltukta iyiden iyiye sinerek otururken üzerime doğru eğildi.
"Artık sen ve Demir yok. Sen ve ben varız."

Elimdeki bıçağı sıkıca avuçlarımın içine hapsettim. Eğer biraz daha ileriye gitmeye yeltenirse bu bıçağın yeri onun bir yerlerine girmek olur.
"Çekil... üzerimden."

Dişlerimi sıkarak yüzüne bakarken bir anda üzerimden çekilerek geriye doğru savrulmasıyla birlikte küçük bir çığlık attım.

Karşımda Demir'in, bilinmeyen şahısın üzerine çıkmış yumruklar bir halde görünce rahatladım ama aynı zamanda da içimi korku sardı.

Demir , her ne olduysa, afallayarak bilinmeyen şahısın üzerinden kalktı ve birkaç adım ondan uzaklaştı.
"Sen o olamazsın."

Fısıltıyla söylediği şeyi duymuştum. Onu gözlerinden tanımış olamaz değil mi? Yok canım daha neler!

Ben anlamaz gözlerle Demir'e bakarken bir an da bilinmeyen şahıs yattığı yerden kalkarak koşarak salondan çıktı. Onun koşarak çıkmasıyla birlikte Demir de arkasından koşarak salondan çıktı. Ne yapacağımız bilemez bir şekilde salonun ortasında dururken bende koşarak arkalarından çıktım.

Çoktan apartmandan çıktıklarını fark edince daha hızlı koşmaya çalışarak merdivenleri indim ve apartmandan çıktım. Olduğum yerde durarak önce sağıma sonra soluma baktım. Sol tarafta ki yolda Demir'in sırtını görmemle birlikte o tarafa doğru koşmaya devam ettim.

Bilinmeyen şahıs en önde, onun peşinde Demir ve onların en arkasında yetişmeye çalışan ben vardım. Daha ne kadar böyle koşabilirim bilmiyorum ama yorulmaya başlamıştım.

Tam onlara yaklaşşken, göz alıcı bir ışığın bize yaklaşması ve çıkan gürültüyle birlikte olduğum yerde durdum.

Işığın gözüme vurmaya devam etmesiyle birlikte elimi gözlerimin önüne siper ederek ışıktan korunmaya çalıştım. Saniyeler içerisinde ışığın gözümden uzaklaşmasıyla birlikte elimi gözlerimin önünden indirerek etrafıma bakındım.

Gördüğüm manzara ile şaşkınca elimle ağzımı kapattım. Koşarak Demir'in yanına gittim. Çoktan telefonunu çıkarmış ambulansı aradığını gördüm.

Bilinmeyen şahıs yerde kanlar içerisinde yatıyordu. Kafası yan tarafa düşş ve gözleri kapanmıştı. Korkak adımlarla yanına yaklaştım. Birkaç adım uzağında durarak dizlerimin üstüne çöktüm. İşaret parmağımı boynuna koyarak nabzına bakmaya çalıştım.
Yavaş atıyordu. Elime gelen ıslaklıkla beraber geriye çekildim. Elime baktığımda bunun kan olduğunu fark etmem uzun sürmedi.

Kolumdan tutulup ayağa kaldırılırken bakışlarım hâla elimdeki kandaydı.
"Deniz?"

Demir'in bana seslendiğini duyuyordum ama bakışlarımı elimdeki kandan ayıramıyorum. Beni kan tuttuğunu daha önceden söylemiş miydim?

Gözlerimin kararmasıyla birlikte her ne kadar istemesemde kendimi Demir'in kollarına bıraktım.

                        ♾♾♾

Gözlerimi açtığımda göz alıcı bir ışık ile karşılaşmamla birlikte gözlerimi açtığım gibi geri kapattım. Elimle ışığı engellemeye çalışarak olduğum yerde doğruldum. Bir süre sonra gözlerimin ışığa tamamen alışmasıyla birlikte etrafıma bakındım. Ama burası bir hastane odası.

Şaşkınca etrafıma bakınırken odanın kapısı açıldı ve içeriye bir hemşire girdi.
"Bende tam sana uyandın mı diye bakmaya gelmiştim canım."

Hemşire güler yüzle yanıma geldi.
"Şey... ben buraya nasıl geldim?"

Yanıma gelerek kolumu tuttu. Kolumdaki serumu ne zaman takmışlardı?
"Sen buraya geldiğinde baygındın. Erkek arkadaşın senin kan gördükten sonra bayıldığını  söyledi."

"Erkek arkadaşım mı?"

Kaşlarımı çatmış bir şekilde hemşireye bakarken o kolumdaki serumu çıkarıyordu.
"Kapının önünde uyanmanı bekleyen gençten bahsediyorum."

Her ne kadar anlamasam da daha fazla üstelemeyerek geriye yaslandım ve hemşirenin serumu çıkarmasını izledim. Çok yorucu bir gün geçirmiştim. Bir de üstüne kan görerek bayılmam- Kan! Bilinmeyen şahıs! Kaza!

Damdan düşer gibi aklıma gelenlerle birlikte olduğum yerde hızlıca doğruldum.
"İşiniz bitti mi?"

Sabırsız çıkan sesimle birlikte hemşire kafasını kaldırıp baktı.
"Evet canım."

Hemşirenin yanımdan uzaklaşmasıyla birlikte yere eğilerek ayakkabılarımı aldım ve ayağıma geçirdim. Yataktan atlayarak indim ve koşar adımlarla odadan çıktım. Koridora bakındığımda az ileride koltuklarda oturan Demir'i gördüm. Öne doğru eğilmiş, dirseklerim dizine yaslamış, ellerini birbirine kenetlenmiş ve kafasını eğmiş bir vaziyette oturuyordu.
Yanına gelir gelmez beni fark ederek kafasını kaldırdı.
"Demir?"

Yanında ki boş koltuğa oturdum. Şu an bir sürü soru sorabilirdim ancak Demir'in yüz ifadesi bu fikrimi engellemişti.
"Neyin var?"

Sorumla birlikte başını salladı.
"Bir şeyim yok."

Tekrardan bir soru sormak için ağzımı açtığım sırada karşımızdaki odanın kapısının açılmasıyla birlikte Demir ayağa kalktı.
"Doktor Bey?"

"Başınız sağolsun hastayı kaybettik. Cenaze işlemlerini başlatmak için kimlik tespiti yapmamız gerekiyor."

Doktor cümlesini bitir bitirmez Demir hızla lafa girdi.
"Ben içeriye girebilirim. Emin olmam gerekiyor."

Doktor başıyla Demir'i onayladı. Eliyle odayı işaret etti.
"Buyurun sizi odaya alalım."

Demir ve doktorun odaya girmesiyle birlikte daha deminki yerime oturarak onları beklemeye başladım.

Şimdi, bilinmeyen şahıs ölmüş müydü? Demir'in yüzündeki o hayal kırıklığı ne içindi? Neyden emin olması gerekiyordu? Yoksa bilinmeyen şahısı tanıyor muydu? Bu mümkün müydü? Böyle bir şey olabilir mi?

Kafamın içerisindeki binlerle soruyla boğuşurken odanın kapısının açılmasıyla birlikte oturduğum yerden kalktım. Demir'e baktığımda gözleri dolmuştu.
"Demir?"

Ona seslenmemle birlikte bakışlarını kaçırdı.
"Demir?"

Bakmamakta ısrar ederken çenesinden tutarak kafasını bana doğru çevirdim ve yüzüme bakmasını sağladım.
"Ne oldu."

"Deniz,"

Sesi ağlamaklı çıkmıştı. Allah aşkına neler oluyor?!
"O... o,"

Onu tanıyor. Evet onu tanıyor.
"K-kim?"

Elimi çenesinden çektim. Gözlerine bakmaya devam ederek cevabını bekliyordum.
"O... S-Selimdi."

📩📩📩📩📩

Bilinmeyen numarayı Selim beklemeyenleri göreyim lütfen.

Selim'e üzüldünüz mü? 🥺

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top