58. Bölüm🌊
Tabağımdaki kahvaltılıklarla bıkkınca bakışırken zilin çalmasıyla kafamı kaldırdım. Abim oturduğu yerden kalktı.
"Ben bakarım."
Mutfaktan çıkarak gözden kayboldu. Tekrardan önümde duran hiç dokunmadığım tabağıma baktım. Canım bir şey yemek istemiyordu.
"Selam!"
Kulaklarımı sağır edecek kadar yüksek olan sesle birlikte yüzümü buruşturmadan edemedim.
Omzumdan dürtülmemle birlikte elin sahibine baktım.
"Kalk bakalım huysuz şirin! Bugün özel bir gün!"
Özge'nin şakıyan sesiyle birlikte her ne kadar gülümsemek istesem de yapamadım.
Özel gün dediği şey her neyse anlamamıştım. Tek kaşımı havaya kaldırdım.
Gözlerini devirerek elindeki poşetleri yere bırakarak, ellerini beline koydu.
"Unuttun değil mi?"
Bu sefer kaşlarımı çattım. Özge artık surat ifademden ne demek istediğimi anlıyordu. Ağzımı açmama gerek kalmadan cevaplıyordu.
"Bugün mezuniyet balosu var! "
Cevabıyla birlikte yutkundum. Kurumuş olan dudaklarımı dilimle ıslattım.
"Seni hazırlamaya geldim!"
Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım.
"Hayır."
Soğuk çıkan sesimle birlikte Özge'nin yüzü düştü.
"Hadi ama huysuz şirin! Benim için!"
Bu sefer dudaklarını bükerek bakmaya başladı.
"Onlarla aynı ortamda bulunmak istemiyorum."
Yüzüne sinsi bir gülümseme yerleştirdi.
"Merak etme. Şu cadoloz gelemiyormuş, seninki- yani hain kostak da gelmeyecekmiş. Şarkı söylemekten falan vazgeçmiş."
Tepkisiz bir suratla Özge'ye baktım. Her ikisi de gelmeyecekse, gitmem için bir sebep yok.
"Tamam."
Dememle birlikte Özge'nin üstüme atlaması bir oldu. Masaya tutunarak bozulan dengemi tekrardan sağladım.
"Hadi kalk da seni hazırlayalım."
"Daha çok erken."
"Anca hazırlanırız hadi kalk."
Gözlerimi devirerek oturduğum yerden kalktım. Özge de poşetlerini alarak arkamdan geldi.
Odaya geldiğimizde Özge poşetleri dökerek içinden iki adet elbise ve çoğunun adını bile bilmediğim makyaj malzemeleri çıkardı.
Çıkardığı elbiselerin biri siyah diğeri de kırmızıydı.
"Hangisi?"
Yönelttiği soruyla birlikte tekrardan elbiselere baktım. Siyah olanı geçtim de kırmızı olan hiç benlik değildi. Dolabıma yönelerek içinden boğazlı, uzun kollu olan dizlerimin biraz üzerinde biten siyah bir elbise çıkardım.
"Ama Deniz baloya gidiyoruz, cenazeye değil!"
Özge'nin sitem dolu sesine karşı gülümsedim.
"Bunu giymezsem gelmem."
Tehditimde birlikte kaşlarımı çattı. Bir elimdeki elbiseye bir de yatağın üzerine koyduğu elbiselere baktı. Siyah olanı eline alarak bana gülümsedi.
"Bende seninle uyumlu giyineceğim."
(Denizin elbisesi)
(Özge'nin elbisesi)
"Özge yeter artık çek şunu gözümden!"
"Tamam be! Bitti zaten!"
Özge'nin aynanın önünden çekilmesiyle yüzüme baktım. Çok güzel gözüküyordum. Sanki başka birisi varmış gibi. Günlerdir hiç ağlamamışım gibi. Eski Deniz gibi...
Zorla yutkunarak oturduğum yerden kalktım. O sırada kapının tıklatılmasıyla birlikte ikimizinde bakışları kapıya döndü.
Kapı açıldı içeriye doğru abimin kafası girdi.
"Hanımlar, girebilir miyim?"
"Gel Toprak abi."
Özge'nin onayıyla birlikte abim kapıyı ardına kadar açarak içeriye girdi. Karşımızda durarak bizi süzdü.
"İyi çok kısa giyinmemişsiniz. Ayda yılda sadece bir kere mezun oluyorsunuz diye izin veriyorum haberiniz olsun."
Abimin cümleleri üzerine gözlerimi devirmeden edemedim.
"Tabi Toprak abi tabi."
Diyen Özge'ye baktığımda bıkmış bir ifadeyle abime bakıyordu. Abimden de az çekmemiştik bu konu yüzünden.
"Hadi hadi uzatmayın. Özgür geldi, çocuk dışarıda sizi bekliyor. Ağaç oldu, yakında meyve verecek."
Başımı onaylamaz anlamda sallayarak çantamı aldım. Abimin yanından geçerek odadan çıktım. Kapının önünde bizi bekleyen sıkılmış Özgür'ü görünce gülümsemeden edemedim.
"Hele şükür ya!"
"Abartma ikiz."
"Hadi çıkalım artık!"
Özgür'ün bu aceleci tavrı karşısında Özge gözlerini kısarak Özgür'e yaklaştı.
"İkiz?"
"Efendim?"
Özge bir adım atarak Özgür'ün önünde durdu.
"Ne bu acele?"
"Hiç."
Özge bir adım daha atarak Özgür'ün iyice dibine girdi.
"Sende bir şeyler var ama hayırlısı."
Özge'nin çekilmesiyle birlikte Özgür'ün yutkunduğunu gördüm.
Özge önden çıkarken ben hemen Özgür'ün yanında ilerliyordum.
"Adı ne?"
Sorum karşısında şaşkınca bana döndü.
"Kimin adı?"
"Bu kadar görmek için yanıp tutuştuğu kızın adı."
Gözlerini kaçırdı. Bingo!
"Hadi ama Özgür benden mi çekiniyorsun?"
İşaret parmağını yüzüne doğru salladı. Tereddütle etrafını kontrol etti. Özge'den mi çekiniyor?
"Söyleyeceğim ama Özge'ye söylemek yok."
Sırıtarak başımla onayladım. Bir süre yüzüme baktıktan sonra yutkundu.
"Fatoş."
Söylediği isimle birlikte gözlerimi ardına kadar açtım. Ben bu kızı tanıyordum. Okulun en çalışkan kızı olur kendisi. Yalnız Özgür'ün bu kadar çabuk pes edeceğini düşünmemiştim. Benimle inatlaşır, söylememek için bayağı bir direnir diye düşünmüştüm.
"Oha!"
Diye bağırmamla birlikte Özgür eliyle ağzımı kapattı. Ağzımdaki elini hızlıca çektim.
"Çek şu elini! Rujumu bozuyorsun! Şimdi bozulursa Özge tekrardan sürmeye kalkar bünyem bir makyaj vakası daha kaldıramaz."
Özgür kahkaha atarak tırsmış suratıma baktı.
"Bağırmasaydın kızım sende."
Gözlerim devirerek hızlı adımlarla övüne geçtim. Bağırmasaymışım!
...
Balonun yapıldığı salona girince olduğum yerde durarak etrafta gözlerimi gezdirdim. Çok kalabalıktı. İğne atsan yere düşmez, o derece.
"Ben gidiyorum, sakın kaybolayım demeyin!"
Özgür'ün yanımızdan ayrılmasıyla birlikte Özge'ye döndüm.
"Nereye geçelim?"
Eliyle ön sıralardan boş olan bir masayı işaret etti. Koluma girmesiyle birlikte boş masaya doğru ilerlemeye başladık. Masaya gelince birer sandalye çekerek oturdum. Yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle gelen kişiye baktım.
"Selam en best kankam!"
"Selam."
"Nasılsın?"
"İyi."
Batu'nun sorusunu geçiştirerek gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Sahnede duyduğum sesle birlikte kaşlarımı çatarak Özge'ye döndüm. Oldukça mahçup gözlerle bana bakıyordu. Gerçekten haberi yokmuş.
"Herkese iyi akşamlar!"
Salonda bir alkış tufanı koptu. Vücudumu tamamen sahneye doğru çevirdim.
"Öncelikle hepinize iyi eğlenceler diliyorum. Şimdiki söyleyeceğim şarkı seçimi de kavuşamayanlara, küsüp de barışamayanlara gelsin."
Şarkıya başlamadan hemen önce salonda gözlerimi gezdirdi ve en son gözleri bende takılı kaldı. Yüzünde buruk bir gülümseme oluştu.
(Şarkıyı burada açmanız öneriliyor :) )
"
Eğer seni kırdıysam
Darıl bana
Ama bir gün beni ararsan
Bak ruhuna
Birden gecem tutarsa
Güneşi çevir bana
Sevgilim bağışla
Biraz zor olsa da
Affet beni akşamüstü
Gölgem uzarken
Öğleden sonra affet
Ne zaman istersen
Affet beni gece vakti
Ay doğmuş süzülürken
Sabaha kalmadan affet
Tam ayrılık derken
Çünkü sen çölüme yağmur oldun
Sen geceme gündüz oldun
Sen canıma yoldaş oldun
Sen kışıma yorgan oldun
Eğer seni kırdıysam
Darıl bana
Ama bir gün beni ararsan
Bak ruhuna
Birden gecem tutarsa
Güneşi çevir bana
Sevgilim bağışla
Biraz zor olsa da
Affet beni akşamüstü
Gölgem uzarken
Sabaha kalmadan affet
Tam ayrılık derken
Çünkü sen çölüme yağmur oldun
Sen geceme gündüz oldun
Sen canıma yoldaş oldun
Sen kışıma yorgan oldun
Çünkü sen çölüme yağmur oldun
Sen geceme gündüz oldun
Sen canıma yoldaş oldun
Sen kışıma yorgan oldun"
Şakının bitmesiyle birlikte hızla oturduğum yerden kalkarak çıkışa yöneldim. Tam salon kapısından çıktığım sırada bir elin kolumdan yakalamasıyla birlikte durmak zorunda kaldım.
"Deniz dur!"
Kolumu elinden kurtarmaya çalıştım ancak benden güçlü olduğu için çırpınışlarım boşunaydı.
"Bırak beni!"
Diğer kolumdan da tutarak, kendine çekti ve sarıldı. Ayrılmak için çabaladım ama olmadı. Göğsünü yumruklamaya başladım ama yine de bırakmadı. Saçlarımın arasında ılık nefesini hissetmemle birlikte titredim.
"Kokunu özledim. Yapma bunu Deniz, beni kokundan mahrum bırakma. Beni dinlemelisin."
Tekrardan şansımı deneyerek ellerimi göğsüne koyarak itekledim. Beklemediği bir hareket olacak ki bende ayrılarak uzaklaştı.
Koşar adımlarla ondan uzaklaşırken arkamdan bağırıyordu.
"Deniz!"
Okul binasından çıkar çıkmaz ana caddeye çıkarak eve doğru yürümeye başladım. İyi ki okulum eve yakın.
Kaldırımda yürürken yanımda yüzlerce araba geçti. Yüzlerce insan geçti. İnsanları mutlu etmek çok kolayken, neden kırıyorlar? Karşı tarafın yüzünde oluşan minik bir tebessüm bile bir insanı mutlu ederken bu nefret nereden geliyor?
Eve yaklaştığım sırada yüzüme düşen damla ile beraber kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Tamamen gri bulutlarla kaplıydı. Bugün yağmur benim yerime ağlıyordu.
Eve geldiğimde zile bastım ancak kimse açmayınca çantamdan anahtarımı çıkararak eve girdim. Kapıyı kapatırken arkasında gördüğüm not dikkatimi çekti. Notu elime alarak okudum.
'Deniz biz abinle beraber Meral teyzenlere gidiyoruz. Biraz geç geliriz.'
Annemin bıraktığı notu kenara koyarak odama gittim. Kısa süre giymeme rağmen daha şimdiden ağrı yapmaya başlayan topukla ayakkabıları çıkararak odanın bir köşesine fırlattım. Yüzümdeki makyajı da temizledikten sonra üzerimde elbiseyi çıkararak rahat pijamalarımı giyindim. Son olarak saçlarımı bozarak tepeden topuz yaptım.
Perdeyi sıyırarak dışarıya baktım. Yağmur çoktan başlamıştı. Pencereyi açarak elimi dışarıya uzattım. Elime düşen yağmur damlalarıyla birlikte gülümsedim. Yağmurun mis gibi kokusunu içime çektim. Biraz daha pencerenin önünde durduktan sonra odamdan çıkarak salona geçtim.
Televizyonu açarak izleyecek bir şeyler arandım ancak hiçbir şey bulamamanın hayal kırıklığı işe televizyonu kapattım. Hem canımın sıkıntısını gidermek için hem de açlığımı gidermek üzere çikolatalı kurabiye yapmaya karar verdim.
Malzemeler tezgahın üzerine dizdiğim sırada evin içinde duyduğum sesle birlikte olduğum yerde durdum. Yanlış duydum değil mi? Evde benden başka kimse de yok. Bence alt ya da üst komşudan geldi bu ses. Tekrardan işime döndüğüm sırada bir ses daha duymamla birlikte tezgahın üzerinde duran bıçağı elime alarak sıkıca kavradım. Cebimden çıkardığım telefonumu açarak hızla arama yerine girdim ve en üstteki isme bakmadan tıkladım. Telefonu tam kulağıma götüreceğim sırada mutfak kapısında gördüğüm sûretle birlikte olduğum yerde taş kesildim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top