48. Bölüm🌊
"Biri kapatsın artık şunu!"
Sabahları şu alarmın sesiyle uyanmaktan nefret ediyorum! Cır cır cırlıyor başımda! Kolumu yataktan sarkıtarak telefonu aramaya başladım. Nerede bu?! Daha fazla katlanamıyorum! Elim tam telefonla buluştuğu sırada yere yapıştım. Alarmı kapatma tuşuna basarak olduğum yerde durdum. Düştüğüm yerden hiç kalkacak mecalim bile yoktu. Tekrardan gözlerimi kapatarak uykuma devam etmek istedim ancak buna büyük bir gürültüyle açılan kapı izin vermedi.
"Deniz!"
"Buyurun benim."
"Kızım kalksana yerden!"
"Abi bir git başımdan!"
Benimle beraber yere düşen yorganıma daha sıkı sarılarak gözlerimi kapattım.
"Deniz kalk artık! Geç kalıyorsun!"
Geç mi kalıyorum? Saat kaç ki?
"Nereye?"
"Şaka mısın sen?"
Kapalı gözlerimle birlikte başımı iki yana salladım.
"Yoo."
"Ben gidiyorum! Ne hâlin varsa gör."
Abimin odadan çıkmasıyla birlikte etrafın sessizleşmesiyle birlikte uyku bastırdı. Uykuya dalmak üzereyken elimde bulunan telefondan ses gelmesiyle birlikte sıçrayarak uyandım.
Telefonu yüzümün hizasına getirerek yukarıya doğru kaldırdım.Uykulu gözlerimi yarım yamalak açarak gelen mesaja girdim.
' 15 dakikaya aşağıdayım.'
Demir'den gelen mesajla birlikte o anın paniğiyle birlikte telefonu yüzüme düşürdüm. Galiba burnun kırıldı!
"Ah!"
Telefonu yüzümden çekerek burnumu tuttum. Yattığım yerden yarama dikkat ederek doğruldum. Telefonu yatağın üzerine koyarak oturduğum yerden kalktım. Hemen hazırlanmam lâzım! 15 dakikam var! Odadan çıkmak için adım attığım sırada ayağımın yorgana dolaşmasıyla birlikte yere yapıştım.
Gerçekten mi?! Daha uyanalı ne kadar oldu başıma gelmeyen kalmadı! Bir insan nasıl bu kadar sakar olabilir?! Ayağımı yorgandan kurtarıp tekrardan ayağa kalktım. ÖLMEDİM AYAKTAYIM! YAŞIYORUM!
Koşarak odamdan çıkarak banyoya girdim. Hızlıca yüzümü yıkadıktan sonra dişlerimi fırçaladım. Banyodan çıkarak tekrardan odama geldim. Yatağın üzerine bıraktığım telefonu alarak kaç dakikam kaldığına baktım. Tamı tamına 11 dakikam kalmış!
Yine aynı hızla dolabımın önüne geçerek elime beyaz sade üzerinde yazı olan bir tişörtle, koyu mavi kot şort alarak üzerime geçirdim.
Saçımdaki tokayı çıkararak saçlarımın omzumdan aşağıya saldım. Elimdeki tokayı da bileğime taktım. Ne olur ne olmaz değil mi?
Her zamanki gibi kapının arkasında duran çantamı ve yatağın üzerine koyduğum telefonu da alarak odamdan çıktım. Mutfağın kapısına gelince sadece annemi gördüm. Allah bilir abim nerelerdedir.
"Ben çıkıyorum."
Elindeki işi bırakarak bana döndü.
"Abin bıraksın seni kızım. Toprak!"
"Gerek yok anne, Demir geliyor."
"Efendim anne?!"
Abimin kulağımın dibinde bağırmasıyla birlikte yüzümü buruşturdum. Bunun sesi de varya...
"Az daha bağır abi! Öbür mahalle duymadı, hatırları kalır bak!"
Bu sefer benim bağırmamla birlikte o yüzünü ekşitti.
"Çok konuşma cadı. Sen beni ne için çağırmıştın anne?"
"Deniz'i dershanesine bırakıver diyecektim oğlum ama gerek kalmadı."
Telefonuma gelen mesaj sesiyle birlikte ekrana baktım.
'Aşağıdayım.'
"Nasıl?"
Abimin sorusuyla birlikte göz devirdim.
"Çıkıyorum ben!"
Arkamı dönerek mutfaktan çıkmak için adım attım ancak çıkmadım. Neden? Çünkü abim tişörtümün ensesinden yakalayarak gitmemi engelledi.Ellerimi tişörtümü tutan ellerini üzerine koyarak çekmeye çalıştım.
"Bıraksana ya!"
"Neyle? Nasıl? Kimle?"
Hareket etmeyi bırakarak abime döndüm. Ne oluyoruz?
"5N 1K mı oynuyoruz abi? Ne bu sorular?"
Kafama yediğim darbeyle birlikte inledim. Kafamdan ne istedin?!Kafamı tutarak kızgın gözlerle abime baktım. Elinden kurtulmak için çırpınmaya başladım.
"Bırak artık beni! Demir aşağıda beni bekliyor!"
Bir an da beni bırakmasıyla yere yapıştım. Göz göze geldiğim tahtalara gülümsedim. Selam! Bugün beni çok gördünüz biliyorum, kusura bakmayın. Bugün sakarlığım pek üzerimde de.
Ellerimle yerden destek alarak tekrardan ayağa kalktım.
"Gidiyorum ben!"
Abimin bir şey demesine fırsat vermeden koşar adımlarla evden çıktım. Bir kaç kere arkamdan bağırdığını duysamda dönüp bakmadım. Dursaydım kesinlikle yakalanırdım, bu sefer kaçabilir miydim hiç bilmiyorum!
Apartmandan çıkmamla birlikte gördüğüm manzarayla olduğum yerde durdum. Yapma, yanarız!
Demir, arkasında ki motora sırtını yaslamış, kollarını göğsünde bağlamış bir şekilde bana bakıyordu. Üzerinde ki motorcu ceketi de bir ayrı yakışmış yalnız.
"Motor senin mi?"
Yok canım karşı mahalleden birisinindir. İç ses yine mi geldin sen? Niye geldin? Bir varsın bir yoksun. Bak yine gittin. İyi git! Gelme bir daha!
Ama şimdi iç sesim de haklı, nasıl soru o öyle. Saçmalamaya başladık gene.
Gülümseyerek başını salladı.
"Güzel mi?"
"Fazlasıyla."
Kalp fışkıran gözlerimle motor inceledim. Acayip güzel duruyordu. Siyah renkteydi ve ben nedense siyah renkte olmasına hiç şaşırmadım.
Motorun yanına gelecek elimi üzerinde gezdirdim.
"Harika!"
"Kaskını tak bakalım."
Bana doğru uzattığı kaskı büyük bir sevinçle aldım.
"Şimdi biz bununla mı gideceğiz?"
Kaskını kafasına takmak üzereyken durup bana baktı.
"Bu kadar sevineceğini bilseydim daha önce getirirdim."
Kaskını kafasına taktıktan sonra motora binerek beni beklemeye başladı. Hızlıca kaskı kafama takarak arkasına oturdum. Ellerini Demir'in karnına dolayarak sıkıca sarıldım.
Motor biraz daha hızlandığında Demir'in karnına doladığım kollarımı çözerek oturduğum koltuğun yan taraflarında bulunan demirlere tutundum. Bir elimi serbest bırakarak havaya kaldırdım.
Çok farklı bir şeydi bu. Küçüklüğümden beri motorlara karşı ayrı bir ilgim olmuştu. Bu zaman kadar hiç binmesemde hep binmek istemişimdir. Ve Demir sayesinde bugün ilk defa küçüklük hayallerimden birisini gerçekleştirdim. Harika bir duygu.
Elime çarpan rüzgâr harika bir his yaratıyor. Kaskın dışında kalan salık saçlarım rüzgarın etkisiyle havada uçuşuyorlardı.
"Harika!"
Şu an düşmeyeceğimi bilsem diğer tutunduğum elimi de bırakır onu da havaya kaldırırdım ancak yemiyor.
...
Motor yavaşlayarak durduğunda dershaneye geldiğimizi fark ettim. İstemeyerek de olsa motordan indim. Kaskımı çıkartarak Demir'e uzattım. Kaskaları motorun arkasında bulunan yerlerine koyduktan sonra bana döndü.
"Demir bu harikaydı!"
Zıplayarak boynuna atladım. Üstüne atlamamla birlikte birkaç adım geriye doğru sendeledi. Ellerini belime yerleştirerek sarılmama karşılık verdi.
"Beğenmene sevindim."
Boynuna sardığım kollarımı çözerek biraz uzaklaştım.
"Hadi girelim, ders başlamak üzere."
Koşar adımlarla Demir'i beklemeden dershaneye giriş yaptım. Arkamdan geldiğine eminim. Tamam, kabul ediyorum utandım. Sevgili olabiliriz ama bu utanmayacağım anlamına gelmiyor. Bende böyle bir kızım ne yapayım.
Sınıfa direkt girer girmez hızlıca gözlerimle etrafı taradım. Neredeyse sınıfın tamamı gelmiş. Kendi sırama baktığımda sarışın bir kızın oturduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak yanına gittim. Yeni gelmiş olmalıydı, çünkü herkesin yeri belli.
"Rica etsem kalkar mısın?"
Ona doğru konuşmamla birlikte bana döndü.
Yüzüme daha iyi bakabilmek için kafasını hafif yukarıya doğru kaldırdı.
"Neden?"
Ses tonunu hiç sevmedim. Hele konuşma tarzını hiç!
"Çünkü burası benim yerim."
Oturduğu yerden kalkarak karşıma dikildi. Neredeyse benimle aynı boyda sayılırdı. Kollarını göğsünde bağlayarak, yüzüne ukala bir gülümseme yerleştirdi.
"Artık benim yerim."
Elimi dudağımın üzerine kapatarak histerik bir kahkaha attım. Ne kadar da komik bir kız ama.
"Sen kendini çok mu komik sanıyorsun?"
Başlarda yumuşak ve alaycıl olan sesimi bir anda sertleştirdim.
"Öyle sanıyorsan hiç komik değilsin. Şimdi! Kalk yerimden!"
Bağırmamla birlikte kaşlarını çattı. Bana doğru bir adım attı. İşaret parmağını göğsüme dayadı. Tam bir şey diyeceği sırada gözleri arkamdaki bir şeye takılı kaldı. Çatılmış olan kaşları anında yumuşadı ve yüzüne bir gülümseme yerleştirdi. Dışarıdan bakan birisi kızın bu tavrını samimi bulabilirdi ama ben asla! İki dakika da gerçek yüzü ortaya çıkmıştı.
Neye baktığını anlamak için arkama döndüğümde Demir'i gördüm. Hayır! Gel bir de bununla uğraş! Sevgilin mi var derdin var!
Şu adını bilmediğim kızla Demir'in ortasında duruyordum. Demir'e baktığımda bir şeyleri anlamaya çalıştığını fark ettim. O sırada kız beni umursamadan elini Demir'e uzattı.
"Merhaba, ben Ceyda."
Demir kızın eline baktıktan sonra bana baktı. Kaşlarımı hayır anlamında havaya kaldırdım. Eğer o eli tutarsa kendine ölümlerden ölüm beğensin! Kıza çaktırmadan baş parmağımla boynumun bir ucundan diğer ucuna hayali bir çizgi çektim. Bu 'seni keserim' anlamına geliyordu. Rahatsız bir yüz ifadesiyle tekrardan kıza döndü. Ancak elini tutmadı, ha bir de tutaydın bak o zaman ben ne yapardım. Ona fırsat vermeden konuşmaya dahil oldum.
"Ceyda mısın nesin uzak dur sevgilimden, alırım ayağımın altına."
Demir'in koluna girerek başka boş olan bir sıraya doğru sürükledim. Çantamı sıraya bırakarak oturdum. Yanıma oturan Demir'e döndüm. Hiç bir şey demeden sadece yüzüne baktım.
"Neden öyle bakıyorsun?"
Gözlerimi kısarak işaret parmağımı göğsüne doğru bastırdım.
"Eğer. O. Kızla. Bir. Kere. De. Olsa. Konuştuğunu. Görürsem. Bitiririm. Seni."
Her bir kelimeyi vurgulayarak tane tane söylemiştim. Göğsüne dayadığım işaret parmağımı iyice bastırdım.
"Anladın mı?"
"Tamam, anladım. Kızma hemen."
Gülümseyerek göğsünde ki parmağımı çekerek sarıldım.
"Deniz sen iyi misin?"
Sorusuyla birlikte ondan ayrıldım. Tek kaşımı havaya kaldırdım.
"Evet, neden sordun?"
Omuz silkti.
"Bugün çok dengesizsin."
"Günaydın arkadaşlar!"
Hocanın sesiyle birlikte Demir'e bakmaya son vererek hocaya döndüm. İlk iki dersimiz tarih dersiydi. Hadi bakalım.
♾♾♾
Tarih hocası elinde kağıtlarla dolu olan kutuyu masasının üzerine bırakarak ayağa kalktı.
"Bugün ders işlemeyeceğiz."
"Ne yapacağız hocam?"
Ön sıralardan gelen bir sesle birlikte hoca o taraf döndü.
"İki dakika sabredersen öğreneceksin,"
Hocanın cevabıyla birlikte gülmeden edemedim.
"Bugün sizden bir araştırma yapmanızı isteyeceğim. İkişer kişilik gruplar olacaksınız. Haftaya bugüne kadar zamanınız olacak. Konumuz ise tarihi yerler. Oraları gezecek, fotoğraf çekecek ve geçmişi ile ilgili araştırmalar yapacaksınız. Son olarak da toparladığınız bilgilerle bir sunum hazırlayarak bana getireceksiniz."
Tarihi yerleri gezmeye bayılan birisi olarak oldukça sevinmiştim. Çok eğlenceli olacaktı.
Yanımda oturan Demir'e sevinçle döndüm.
"Biz ikimiz olalım mı?"
"Zaten ikimiz olacağız."
Cevabıyla birlikte güldüm. Ancak hocanın cümlesiyle birlikte gülmem yarım kaldı.
"Grupları buradan çektiğiniz kağıtlarla belirleyeceğiz. İlk kim çekmek ister?"
Daha demin hocaya soru soran ön taraflarda oturan çocuk el kaldırdı.
"Gel Cem."
Elini kağıtlarla dolu olan kutuya daldırarak karıştırdı, eline aldığı kağıdı açarak sesli okudu.
"Deniz, Deniz Sıla Ertekin."
Bu sınıfta benden başka Deniz mi varmış? İlk başta Deniz demesiyle kalbime iniyordu. Bayağı bir korkmuştum yalan yok.
Cem'in yerine geçmesiyle birlikte hoca tekrardan sınıfa döndü.
"Evet, sıradaki."
Ceyda denen kızın el kaldırmasıyla hoca onu çağırdı. Kutunun içinden aldığı kağıdı açtı. Yazan isimle birlikte sırıttığını gördüm. Yanımdaki Demir'e baktı.
"Çağla Yılmaz."
Ben bu kızı döverim. Bilerek gıcıklığına yapmıştı ya! Elimde kalır kimse de alamaz. Elimi kaldırarak beklemeye başladım. Hoca beni fark edince eliyle beni işaret etti. Oturduğum yerden kalkarak masanın yanına gittim. Kağıtlarla dolu olan kutunun içine elimi daldırdım. Elime gelen ilk kağıdı alarak açtım. İsmi sesli bir şekilde okudum.
"Demir Keskin."
Rahatlayan bir tavırla yerime geçtim. Demir'e baktığımda onun da en az benim kadar rahatladığını fark ettim. Yerime geçtiğimde üzerimde hissettiğim bir çift gözle beraber yerimde huzursuzca kıpırdandım. Etrafa bakındığımda bu gözlerin sahibi Ceyda denen kızın olduğunu anladım. Sinirli gözlerle bana bakıyordu. Oh olsun!
♾♾♾
Motorun yanına geldiğimizde durdum.
"Nereye gidiyoruz?"
Kasklardan birisini bana uzattı.
"Aklımda bir yer var. Oraya gidelim diyorum."
"Neresiymiş orası?"
Sırıtarak cevapladı.
"Sürpriz."
Gözlerimi devirerek kaskı kafama taktım. Demir'in motora binmesiyle birlikte bende bindim. Kollarımı yine karnına doladım. Bu sefer kafamı da sırtına yaslayarak yolu izlemeye başladım.
Motor durduğunda kafamı kaldırdım. Ama burası Galata Kulesinin önüydü. Şaşkınlıkla önümüzde duran Galata Kulesine bakıyordum. Daha önce buraya gelmiştim. Ancak gezmeye fırsat bulamamıştım.
Motordan inerek karşımızda duran Galata Kulesine mümkünmüş gibi daha hayran gözlerle bakmaya başladım. Çok yüksekti.
"Dünyadan Deniz'e!"
Demir'in sesiyle birlikte kendime geldim. Gülerek ona döndüm. Onun da aynı benim gibi güldüğünü fark ettim. Kaskı çıkartarak ona uzattım.
"Demir sana inanamıyorum!"
Elini tutmam için bana uzattı. Elini tutmamla birlikte yürümeye başladı.
"Nereye gidiyoruz?"
"Galata Kulesine çıkmaya gidiyoruz!"
Cevabıyla birlikte gözlerimi şaşkınlıkla açtım. Galata Kulesine mi çıkıyoruz?
Galata Kulesinin tepesinden karşınızda bütün ihtişamıyla duran Kız Kulesine baktım. Her ikisi de harika yapıtlardı. Gözlerimi Kız Kulesinden ayırmadan yanımda bulunan Demir'e doğru konuştum.
"Galata Kulesi ile Kız Kulesinin efsanesini biliyor musun?"
"Bir kaç bir şey duymuştum ama tam bilmiyorum."
Ben biliyordum. Uzun zaman önce bende aynı Demir gibi bazı şeyler duymuştum, bunun üzerine araştırmıştım. Araştırma yaparken de efsanelerine denk gelmiştim.
"Bütün aşıklar Salacak Sahili'nde, Kız Kulesini izlemiş yıllar boyu. Kız Kulesi de onları,"
Kız Kulesindeki bakışlarımı Demir'e çevirdim. Göz göze geldik. Gülümsedim, gülümsedi.
"Her izlediği aşıkta kendini yalnız hissetmiş. Hissettikçe içine kapanmış; ışıltısını, neşesini kaybetmiş zamanla,"
Derin bir nefes vererek tekrardan Kız Kulesine döndüm.
"Derken bir gün karşısına Galata Kulesi yükselmiş tüm ihtişamıyla karşısına. Pek heybetli, pek yakışıklıymış. Birbirlerini görür görmez aşık olmuşlar. Ama imkansızmış bu aşk aralarında koca bir deniz oldukça,"
Burukça gülümsedim.
"Kız Kulesi günden güne soluyormuş aşkından. Galata Kulesi de kahroluyormuş onu böyle gördükçe ve belki bir gün ulaştırırım diye mektuplar, şiirler yazmış Kız Kulesine. Sonra bir gün Hazerfan Ahmet Çıkıvermiş Galata Kulesine, Üsküdar'a uçmak için. Galata Kulesi anlatmış aşkını, yazdığı mektupları bu çılgın çelebiye. Hazerfan dayanamamış aşıkların hâline, almış hepsini yanına, atlamış kuleden."
Tekrardan Demir'e döndüm. O da benim gibi Kız Kulesine bakıyordu. Ona dönmemle birlikte o da bana döndü.
"Ama rüzgarla oradan oraya savrulurken düşürmüş tüm mektupları boğazın serin sularına. Galata Kulesi görünce aşkının denize döküldüğünü ne yapacağını şaşırmış. Yine de anlamış Kız Kulesi bu yakışıklı adamın da ona aşık olduğunu ve başlamış martılarla şarkı söylemeye. Aşklarının karşılıksız olmadığını gören iki kule, günden güne güzelleşip, daha da parlak durmuşlar İstanbul'da. Ve onların bu efsanevi aşkı, ilham olmuş tüm sevenlere."
"Güzelmiş."
Başımı aşağı yukarı salladım.
"Bir efsane daha duymuştum. Galata Kulesine çıkan kişiler hiç bir zaman ayrılmazlarmış."
Gülerek yanlarımdan sarkan ellerimi tuttu.
"Bu eller hiç ayrılmayacak."
Tuttuğu ellerimden çekerek başımı göğsüne yasladı. Kollarımı beline dolayarak Kız Kulesine baktım. Biz ayrılmayacağız. Ellerimiz ayrılmayacak. Demir ve ben, biz.
♾♾♾
"Deniz ekmeğin soğuyor!"
Demir'in kızgın sesiyle birlikte gülümsedim. Elimde tuttuğum deftere son cümlemi de yazdıktan sonra kapatarak masanın üzerine bıraktım. Defteri masanın üzerine bırakır bırakmaz ellerimi havaya kaldırdım.
"Bitti!"
Bu hareketimle birlikte yüzündeki kızgın ifade dağıldı, yerine tatlı bir tebessüm yerleştirdi. Gözleriyle önümde duran balık ekmeği işaret etti. Onu daha fazla kızdırmamak için ekmeğimden büyük bir ısırık aldım. Ağzımdaki lokmamı yuttuktan sonra kolamdan bir yudum alarak Demir'e baktım. Gülümseyerek bana bakıyordu.
"Neden öyle bakıyorsun?"
Sorduğum soruyla birlikte omuz silkti. Önünde duran ekmeğine baktığımda dokunmadığını fark ettim. Bir de bana diyordu!
"Bana diyene bak! Sen hiç dokunmamışsın! Davetiye mi bekliyorsunuz Demir Bey?"
Önünde duran balık ekmeği alarak bana gösterdi.
"Kızma hemen bak bende yiyorum."
Diyerek bir ısırık aldı.
...
"Gelmez misin?"
Elimle apartmanı işaret ederek cevabını beklemeye başladım. Bir süre apartmana bakarak düşündükten sonra başını olumsuz anlamda salladı.
"Ben gideyim artık."
Üzüntüyle dudaklarımı büktüm.
"Gelseydin."
Dudaklarımı daha çok bükerek Demir'e doğru yaklaştım. Bakalım işe yarayacak mı? Gözlerime üzgün bakışlar yerleştirerek bir adım daha yaklaştım. Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra pes etti.
"Tamam."
Aldığım olumlu cevapla birlikte olduğun yerde zıpladım. Tam apartmanın kapısına doğru yöneldiğim sırada kolumdan tutulmamla birlikte durdum.
"Bir dakika? Sen rol mü yaptın?"
Hayretler içerisinde yüzüme bakıyordu. Ama itiraf etmeliyim ki hem çok tatlı hem de çok komik gözüküyordu. Dışarıdan kendini görmesi gerekiyordu. Şirin olmasını umduğum bir gülümseme yerleştirdim.
"Evet. Ama tamam dedin."
Hiç bir şey demeden apartmana girdik. O asansöre doğru ilerlerken bende merdivenlere doğru ilerledim. Tam ilk basamağındaki çıktım derken çıkamadım.
"Gel bakalım buraya."
Demir'in bir anda beni kolundan çektiği gibi asansöre sokmasıyla dondum. O. Beni. Asansöre. Mi. Bindirdi? Sakin ol Deniz, sakin. Daha öncede yapmıştı. Bununla iki oluyordu! Gözlerimi kapatarak başka şeyler düşünmeye çalıştım. Mesela... mesela kediler. Kediler mi? Gerçekten aklıma gelen ilk şey bu mu? Çok tuhaf. Tamam kedileri çok severim ama uzaktan. Çok tatlı hayvanlar ama aynı zamanda çok korkunç hayvanlar. İtiraf etmeliyim ki, korkuyorum. Küçüklükten kalma diyebiliriz. Asansörün kapılarının açıldığını belli eden 'çın' sesiyle birlikte rahat bir nefes vererek gözlerimi açtım ve Demir'i beklemeden asansörden çıktım.
Arkamdan onun da çıkmasıyla birlikte sinirle döndüm.
"Bu iki oldu!"
Bu tepkime sadece güldü. Evet güldü. Ben sinirle Demir'e bakarken kapının açılmasıyla birlikte ona bakmaya son vererek kapıyı açan kişiye döndüm. Ama... ama... ama.
Hadi ama! Biz bir şakanın içine düştük değil mi? Kamera hangi tarafta?! Nereye el sallıyoruz?!
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top