47. Bölüm🌊



Artan gürültüyle birlikte kafamı yastığın altına soktum. Sabah sabah ne oluyor Allah aşkına! Uyuyoruz burada! Biraz rahat be!

Kapının açılma sesiyle birlikte kafamın üstündeki yastığı iyice bastırdım.
"Deniz."

Kafamın üzerine bastırdığım yastıktan dolayı boğuk gelen sesin kime ait olduğunu seçemedim. En iyisi uyumuş taklidi yapmak. Aynen, en iyisi bu. Belki, gelen kişi her kimse, bir süre sonra beni rahat bırakarak odamdan çıkardı ve bende böylece güzel uykuma devam edebilirim.
"Deniz dedim!"

Sonunda pes ederek, kafamın üzerindeki yastığı biraz kenara çektim. Açtığım boşluktan kafamı dışarı çıkartarak tek gözümü açtım. Karşımda ellerini beline koymuş ve çatık kaşlarıyla bakan bir annemle karşılaştım. Yastığı kollarımın arasına alarak sıkıca sarıldım.
"Efendim anne?"

Kollarımın arasındaki yastığı bir hışımla çekti. Bir anlık boşluğa düşer gibi oldum ancak hızla kendimi toparladım. Annemin ellerinin arasında duran yastığıma hüzünle baktım.
Bana öyle bakma anlayacaklar
İkimize karşı bu dünya...

"Kalk artık, neredeyse öğle oldu."
Yataktan sarkarak annemin kollarında duran yastığıma uzanmaya çalıştım ancak buna yaram izin vermedi. Yaramın acımasıyla birlikte inleyerek doğruldum. Elimle yaramı tutarken annem yatağın kenarına oturarak elimi yaramın üzerinden çekti.
"Ah be kızım iki dakika uslu dur yaralısın sen."

Dikkatli bir şekilde tişörtümü yukarıya kaldırarak yarama baktı. Yüzümü buruşturarak bandajla sarılı olan göğsüme baktım. Hiç bir şey yoktu sadece bir anlık hareket etmemden dolayı acımıştı.
"Şu anlık bir şeyin gözükmüyor ama dikkat et."

Annemin bu minik azarına karşı dudaklarımı büzerek onayladım. Oturduğu yerden kalkarak tekrardan karşıma geçti.
"Hadi kalk bakalım uykucu. Hızlıca üzerini değiştir ve içeriye gel."

Tişörtümü indirirken annemi onaylayan bir kaç mırıltı çıkardıktan sonra yataktan çıktım.
Elime; gri siyah çizgileri olan kısa bir gömlek, beyaz bir şort ve siyah bir atlet alarak giyinmeye başladım.

Siyah atletin üzerine gri gömleği giyindikten sonra kollarını dirseğime kadar katlayarak düğmeledim. Uçlarını şortun içine sokarak, yukarıdan bir kaç düğme açık bıraktım.

Yeni uyandığımı belli eden dağınık saçlarımı tepeden sıkı bir at kuyruğu yaptıktan sonra ayna da son halime baktım. Evet, hazırım.

Odadan çıkmak üzere bir kaç adım atmıştım ki odanın kapısının büyük bir gürültüyle açılmasıyla bir iki adım geriledim. Karşımda Özge ve Batu'yu görünce şaşırdım.

Odaya girer girmez kapıyı kapattıkları gibi sırtlarını kapıya yasladılar ve sesli bir şekilde hızlı hızlı nefes almaya başladılar. Bir süre öyle durduktan sonra sırıtarak birbirlerine baktılar ve yumruk yaptıkları ellerini çaktılar.
Evet bunu Batu ve Özge yaptı. Hani şu geçen gün hastane de kavga eden ikiliden bahsediyorum. Yanlış görmüş olmalıyım. Gözlerimi ovalayarak tekrardan gerçek olup olmadıklarına baktım ve GERÇEKLER! Şok şok şok! Batu ve Özge ikilisi kavga etmediler ve üzerine yumruk çaktılar!
"Ne oluyor be?!"

Diye bağırmamla birlikte bu sefer karşımdaki ikili oldukları yerde irkildi. Ellerimi belime koyarak karşımda şaşkın bir şekilde bana bakan ikiliye baktım.
"Siz hayırdır?"

Tek kaşımı kaldırarak ikisini de süzdüm. Bunlar neyden kaçıyordu? Bir süre birbirlerine baktıktan sonra yutkunarak bana döndüler.
"Bekliyorum."

Kollarımı göğsümde kavuşturarak sağ ayağımla ritim tuttum. İnşallah akşam olmadan konuşurlar. Bir Özge'ye bir de Batu'ya baktım. Korkuyla bana bakıyorlardı. Batu sırtını yaşlandığı kapıdan uzaklaşarak bana doğru adım attı. Yüzündeki korkmuş ifade gitti ve onun yerine şaşkın bir ifade geldi.
"Senin burada ne işin var en best kankam?"

Şaka mı? Ayağımla ritim tutturmayı bırakarak dikkatle Batu'ya baktım. Yüzüne dikkatle bakmamdan rahatsız olmuş olacak ki yutkundu.
"Burası benim evim ya Batu."

Söylediklerimle birlikte ellerini birbirine vurarak gülmeye başladı. Ne oluyoruz? Neler dönüyor?
Batu arkasına dönerek Özge'ye baktı.
"Duydun mu kız kara çiyan? Burası en best kankamın eviymiş?"

Özge'de gülerek başını salladı. Bir dakika ya!  Birincisi; Evet burası benim evim eminim. İkincisi; bu ikisinin arasında benim bilmediğim ne var?
Üçüncüsü; Batu, Özge'ye kara çiyan dedi ve Özge bunu umursamadı. Hatta üzerine güldü.
Dördüncüsü; Şu an karşımda duran ikili neyden kaçıyor?

Gözlerimi kısarak göğsümdeki kollarımı çözdüm. Batu'ya doğru bir adım atarak karşısında durdum.
"Dökül!"

Bağırmamla birlikte olduğu yerde zıpladı. Koşar adımlarla arkasını dönerek eski yerine, Özge'nin yanına, geçti. Ellerini havaya kaldırarak Özge'ye döndü.
"Bunu ben yapamam,"

Ellerini Özge'nin sırtına yerleştirerek bana doğru itekledi.
"Sen yap!"

Bu kadar söylemeye korktukları şey ne? Allah aşkına bir an önce konuşsalar iyi olur çünkü sinirlenmeye başlıyorum ve patlamam an meselesi. Kaşlarımı çatarak karşımda dudaklarını dişleyen Özge'ye döndüm.
"Evet? Bakın artık sabrım taşıyor bir an önce konuşursanız sizin sağğınız açısından daha iyi. Deyse neler yapacağımı tahmin bile edemezsiniz! Şimdi! Konuşun!"

Tehdidim işe yaramış olacak ki Özge konuşmaya başladı.
"Şey salon çok kalabalık ve biz o kalabalıktan kaçıyorduk."

'Siz ciddi misiniz?' bakışlarıyla karşımda duran iki şahısa baktım.
"Kimmiş o kalabalık?"

Batu yaşlandığı kapıdan ayrılarak Özge'nin yanına geçti.
"Bizde bilmiyoruz ki."

"Nasıl?"

Sorduğum soruyla birlikte Özge kısa bir an gözünün ucuyla Batu'ya baktıktan sonra bana döndü
"Şimdi biz seni merak ederek size geldik. Ama gelmez olaydık! İşte salondaki kalabalığa takıldık son anda kurtularak kendimizi senin odana attık."

Gözlerimi kısarak işaret parmağımla önce Özge'yi sonra da Batu'yu işaret ettim.
"Siz? İkiniz? Beraber? Geldiniz?"

Aynı anda başlarını aşağı yukarı salladılar.
Özge eliyle Batu'yu işaret etti.
"Bu dün sizden çıktıktan sonra bizde kalmaya geldi. Sabah da işte ben sana gelmek isteyince o da geldi."

Başımı 'anladım' anlamında salladım. Yanlarından geçerek kapıya doğru yürüdüm. Bakalım kimmiş bu kaçtıkları kalabalık? Neyden korkuyorlar bu kadar acaba? Merak ettim.

Elimi kapının koluna uzattığım sırada elimin üzerine konan el kapıyı açmamı engelledi. Elin sahibi olan Batu'ya döndüm.
"Bıraksana oğlum elimi!"

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı.
"Olmaz hayatta izin vermem en best kankam! Seni bu yola kurban edemem!"

Sinirli bakışlarımı Batu'ya çevirdim.
"Batu?"

"E-efendim en best kankam?"

Gözlerimi kısarak üzerine doğru eğildim. Ellerimi omzuna koyarak itekledim ve hızlıca kapıyı açarak odadan çıktım. Salonun kapısına geldiğim sırada sabahki gürültünün kaynağının burası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Tam salona bir adım atacaktım ki geriye doğru çekilmemle birlikte tökezledim. Tam yerle buluşmak üzereyken kolumdan tutulmamla birlikte ayağa kalktım. Az önce tam olarak ne oldu? Kolumu tutarak beni düşmekten kurtaran kişiye baktım. Karşımda tahminimce benim yaşlarımda olan kızıl saçlı, renkli gözlü ve benden oldukça uzun bir çocukla karşılaştım. İlk defa görüyorum. Kim ki?
"Teşekkür ederim."

Mahcup gözlerle baktım. Kolumdaki elini çekerek gülümsedi.
"Önemli değil,"

Elini uzatarak devam etti.
"Ben Eren."

Uzattığı elini tutarak salladım.
"Memnun oldum Eren, bende Deniz."

"Bende memnun oldum Deniz."

Öksürük sesiyle birlikte elimi çektim. Solumdan gelen sesin sahibi şahsa baktığımda gözlerimi devridim. Kesinlikle daha deminde düşmek üzere olmamın sebebi de bu şahıstı.
Onu umursamayarak Eren'e döndüm.
"Seni ilk defa görüyorum, burada mı oturuyorsun?"

Yüzünde hiç eksik olmayan o gülümsemesiyle birlikte basını salladı.
"Hayır, yan apartmanda oturuyorum. Annem burada, anahtarım evde kalmış ondan almaya geldim."

"Anladım."

Elimle salonu işaret ettim.
"Geçmez misin?"

"Ben gitsen iyi olur. Burası hiç bana göre değil."
Gülerek başımla onayladım.
"Sen bilirsin. Ne zamana istersen gelebilirsin."

ş kapıya doğru yürütmeye başlayınca onu geçirmek için arkasından bende ilerledim. Kapıyı açmadan önce bana döndü.
"Tekrardan memnun oldum Deniz."

"Bende memnun oldum Eren, görüşürüz."
Gülümseyerek kapıyı açtı. Asansörün önünde durarak düğmeye bastı. Asansör gelince binmeden hemen önce el salladı. Bende gülümseyerek el salladım ve asansöre binmesiyle birlikte kapıyı kapattım.

Arkamı döndüğümde bir çift sinirli bakan gözlerle karşılaştım.
"Hayırdır Batucum?"

Kollarımı göğsümde bağlayarak Batu'ya baktım. Ancak o bana değil de kapıya bakıyordu. Kapıdaki bakışlarını nihayetinde bana çevirdi.
"Kimdi o?"

Omuz silkerek cevapladım.
"Eren."

Tek kaşını kaldırdı.
"Eren?"

Başımı 'evet' anlamında salladım. Daha sonrasında yüzümdeki o rahat ifadeyi silerek yerine sinirli bir yüz ifadesi takındım.
"Daha deminki yaptığın neydi? Düşüyordum, yaralıyım oğlum ben! Yaralı!"

Söylediklerimle birlikte yüzü yumuşayıp eski haline dönerken, kollarımdan tutup kendine çekti ve sarıldı.
"Özür dilerim en best kankam."

"Neyse önemli değil. Şimdi çekimde salona gideyim."

Hızlıca bedenime sardığı kollarını çekerek salonun kapısının önüne geçti. Kollarını iki yana açarak önümü kapattı.
"Batu çekilir misin?"

Küçük çocuklar gibi davranıyordu. Batu'yla savaşırken kapının çalmasıyla birlikte savaşınıza kısa bir ara vererek kapıya gittim. Kapıyı açınca karşımda Demir'i görmemle birlikte yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.
"Hoş geldin."

"Hoş buldum."

İçeri girmesiyle birlikte arkasından kapıyı kapattım. Kaşlarını çatarak salonun kapısına baktı.
"Bu ses ne? Misafir mi var?"

Omuz silkerek bende salonun kapısına baktım.
"Bilmiyorum ki. Henüz bakmaya fırsatım olmadı,"

Bakışlarımı ,Salonun kapısındaki, yanımızda dikilen Batu'ya çevirdim.
"Birileri sağ olsun."

Demir'le anlaşşız gibi aynı anda salona yöneldik. Salonun kapısına yaklaşğımız sırada Batu daha deminki gibi kollarını iki yana açarak bizi engelledi.
"Olmaz!"

Demir kaşlarını çatarak Batu'ya baktı.
"Neden?"

"Olmaz dedim!"
Demir'le göz göze geldik. Başımı salladım. O da göz kırptı. Sırıtarak Batu'ya döndüm.
"Batu?"

"Efendim?"

Ellerimi arkamda birleştirerek yüzüme minnoş bir gülümseme yerleştirdim. Gözümün ucuyla Demir'e baktım. Hazırda bekliyordu.
"Eğer geçmemize izin verirsen,"

Hipnoz olmuş gibi gözlerime baktı. Ağzımdan çıkacak her lafı kabul edecekmiş gibi duruyor. Öyle savunmasız gözüküyor ki, içeride ne olduğunu bu kadar merak etmesem şuracıkta buna son verirdim. Ancak Batu insanı o kadar meraklandırıyor ki...
"İzin verirsem?"

Bir adım daha attım.
"Sana kız ayarlarım."

Aklıma gelen ilk şeyi söyleyiverdim. Gözlerine baktığımda hafif bir parlama yakaladım. Ancak bu kısa sürdü.
"Yok ya! Beni böyle kandıramazsın! Kanka dedik bağrımıza bastık amaa olmaz bu kadar! Ben sizin iyiliğinizi istiyorum ama siz illa kendimizi yakacağız diyorsunuz, iyi geçin!"

Kapının önünde çekilerek yol verdi. Şaşkınca Batu'ya baktım. Bu kadar basit miydi yani? Cidden mi? Şaşkın bakışlarımla Demir'e döndüğümde normal bir şekilde Batu'ya baktığını gördüm. Öyle bakardı tabi. Benim neler çektiğimi biliyor mu? Hayır! Benim yaşadıklarımı yaşadı mı? Hayır! Benim kadar merak etti mi? Hayır! Benim gibi merak etti mi? Hayır!

Neyse konumuz şu an bu değil. Hazır fırsatını bulmuşken girip bakmalıyım. Gerçekten çok merak ediyorum. Tekrardan kenara çekilen Batu'ya baktım. Ciddiyiz değil mi? Eminiz bundan?
Demir'e baktığımda sadece bana bakıyordu. Gazamız mübarek olsun!

Salona adımımı atar atmaz içeriye baktım. Allahım! Ne böyle burası?! Ana baba günü resmen! Koltukların tamamı teyzelerle dolmuş. Hatta koltuklarda yer kalmayınca sandalyelerde oturan olmuş. Hatta ve hatta yerde oturan teyzelerde vardı. Işık hızıyla gözlerim salonu taradı. Gördüğüm iki teyzeyle birlikte kaşlarım daha da çatıldı. Bu teyzeler hatırlıyorum. Ama adlarını hatırlamıyorum. Ben yan yana oturan o iki teyzeye bakarken beni fark ettiler. Beni fark etmeleriyle birlikte yüzlerinde bir gülümseme oluştu. Bu gülümseme hiç hayra alamet değil. Yutkunarak yanımda dikilen Demir'e döndüm. Yarı şaşkın bir halde salona bakıyordu.

Koluna girdiğim gibi salonun çıkışına doğru sürükledim. Başta bir beklemediği için afallasa da hemen kendini toplayıp bana ayak uydurmuştu. Salondan çıkmamızla birlikte Demir'in kolunu bıraktım. Derin bir nefes vererek, ellerimi dizlerime dayadım ve hafif öne doğru eğilerek soluklandım. Son anda kurtulmuştum.

Tam Demir'e bir şey söylemek için dönmüştüm ki birinin koluma girmesiyle açılan ağzım geri kapandı. Koluma giren kişiye baktığımda neredeyse bayılacaktım. Hayır ama ya! Boşuna mı kaçtım ben o kadar?! Hüzünlü gözlerle yardım istemek için Demir'e baktığım da onun da benden bir farkı olmadığını fark ettim. Hadi bakalım! Hapı yuttuk mu? Yuttuuuuk!

Hüzünlü gözlerle sevdiceğime bakarken koluma giren teyze beni kolumdan tutarak salona doğru sürüklemeye başladı. Salona girince boş olan koltuğa oturarak beni de yanına oturttu. Ağlamak istiyorum! Kurtarın beni! Yanımdaki boşluğun çökmesiyle birlikte yanıma oturan kişiye döndü bakışlarım. Ah! Demir'de benim yanıma oturmuş şaşkın balıklar gibi ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Deniz ne oluyor?"

Sorduğu soruyla birlikte alt dudağımı dişlerimin arasına aldım. Ellerimi birbirine vurdum.
"Helvam fıstıklı olsun."

Dediğimle birlikte Demir gözlerini ardına kadar açtı. Ellerimize tutuşturulan tabaklarla birlikte tabağa baktım. Kısır! Allahım! Al canımı!

Ben elimdeki tabağa ağlamaklı bir surat ifadesiyle bakarken sağ tarafımdan omzuma yediğim darbeyle birlikte bir sarsıntı yaşadım.
"Eee Deniz var mı birileri?"

Gerçekten soracağınız ilk soru bu mu? Hayır yani insan önce bir hal hatır sorar, sonra bir derslerin nasıl gidiyor, hayat nasıl diye sorar yani! Solumda oturan Demir'e baktığımda merakla cevabını beklediğini gördüm. Ona baktığımı fark edince sırıttı. Tam cevap vermek için ağzımı açtırtın ki Demir'in yanında oturan, adını bilmediğim teyze, benim yerime cevap verdi. Şaşırdık mı? Hayır!
"Vardır birileri Nurten."

Evet, var. Ancak bunu diyerek kendimi mahalleye dedikodu olarak vermek istemiyorum. Başım belaya girer. Daha annemin bile bilip bilmediğinden emin değilim. Başımı olumsuz anlamada salladım.
"Yok."

Gözümün ucuyla tekrardan Demir'e baktığımda yüzündeki sırıtışın silindiğini gördüm. Biliyorum birileri var dememi bekliyordu ancak şu an bunu gerçekten yapamam.
"Senin hayatında birileri var mı oğlum? Pek de yakışıklısın."

Adını bilmediğim teyzeden gelen soruyla büyük bir şok yaşadım. Bu teyze soru sormayı bilir miydi Ya? Neyse, şu an Demir'in cevabına odaklanmalıyım. Kısa bir süre yüzüme baktıktan sonra tekrardan sırıttı ve soruyu soran şu adını bilmediğim teyzeye döndü.
"Yok teyzem."

Teyze aldığı cevaptan memnun olmuş olacakki kocaman gülümsedi. Kaşlarımı çatarak Demir'e en kızgın bakışlarımı yolladım. Ne demek yok Ya?! Hadi ben mecburiyetten yok diyorum da peki sen? Hadi beni tanıyorlar var desem kimdir necidir diye başıma üşüşecekler, ama sen?! Seni tanımıyorlar bile! Neyin tribi bu?! Kesin ben yok dedim diye inadına yok diyor! Ulan ben sonra senden bunun acısını çıkarmazsam adım da Deniz değil! Hadi bakalım!

"Hangi okulda okuyorsun oğlum?"

Sağımda oturan Nurten teyzenin sorusuyla birlikte bu sefer Demir ona döndü.
"Deniz'le aynı okuldayız."

Gözlerimi kısmış bir şekilde yanımda oturan Demir'e bakıyordum. Acaba ne yapsam ben buna? Gözlerini oyup ellerine mi versem? Ya da başka bir şey de yapabilirim. Meselaaa... çamaşır makinesine atıp bir kaç tur döndürebilirim. Ya da... kaynar suyla haşlayabilirim.

"Kız Deniz?!"

Sağımda oturan Nurten teyzenin bağırmasıyla planlarıma kısa bir ara vererek onlara döndüm.
"Efendim?"

"Tanışıyor musunuz siz?"

"Tanışmasak nasıl yanımda olsun?"
Gözlerimi devirdim. Ne kadar saçma sorular bunlar.  Demir'e baktığımda bilmiş bir ifadeyle bana güldüğünü gördüm. Gül sen gül. Son gülen iyi güler Demir efendi!

Annemin sesiyle birlikte ona döndüm. Gülümsetecek bize bakıyordu.
"Nurten, Selma tanıştınız demek. Deniz'le zaten tanışştınız,"

Teyzeler başıyla annemi onaylarken eliyle Demir'i gösterdi.
"Bu da Demir. Kendisi müstakbel damadım olur."

Ne?! Bir dakika büyük bir şok yaşıyorum! Damadım dedi! Demir'e dedi! Müstakbel dedi! Allahım! Annem biliyor demek ki! Demir'e baktığım da en az onun da benim kadar şaşkın olduğunu gördüm.
"Kız demek bu yakışıklı oğlan senin müstakbel damat?"

Annem başıyla adını yeni öğrendiğim teyzeyi onayladı. Teyze annemin onaylayan başıyla birlikte şaşkınca bana döndü.
"Kız Deniz?! Hani kimse yoktu?"

Samimiyetten uzak bir şekilde sırıttım.
"Şaka yaptım."

Teyze omzuma vurdu. Yine küçük bir sarsıntı yaşadım. Demir'e doğru devrilmek üzereyken kolumdan yakalayarak son anda dengemi sağladı.
"Oğlum gel sen şu çirkini bırak. Bak benim yeğenim var pek de güzel. Ben sizin aranızı yapayım."

Demir'in yanında oturan teyzenin dedikleriyle birlikte gözlerim ardına kadar açıldı. Yahu sevgilisi yanında sevgilisi! Sizi duyabiliyorum! Hadi onu geçtim, başı bağlı onun! Ben kaptım! Bunu bile bile dediklerine bak! Neymiş çirkinmişim! Peh! Oturduğum yerden hızla kalkarak teyzeye döndüm.
"Teyze orada bir dur! Başı bağlı onun! Ayrıca ben çirkin falan değilim! Git sen kendi yeğenine bak!"

Elimdeki tabağı boş bulduğum ilk yere koyarak Demir'in kolunu kavradığım gibi oturduğu yerden kaldırdım. Sürükleyerek salondan çıkardım. Odama gelir gelmez onu içeriye itekledim ve ardından bende odaya girerek arkamızdan kapıyı kapattım. Arkam döndüğümde güldüğünü gördüm.
"Gül sen gül! Hoşuna gitti değil mi?! Hadi gitsene ne bekliyorsun?! Zaten çirkinim ben! Dışarıdan daha güzellerini de bulursun! Yakışıklısın da sonuçta! Kalksana sen hâla oturuyorsun! Git! Hayatın da da kimse yok ya!Eminim seni bekliyor-"

"Deniz!"

Bağırmasıyla birlikte susmak zorunda kaldım.
Bir iki büyük adım atarak karşımda durdu. Kafamı yan taraf çevirerek ona bakmadım. Çenemden tutarak ona bakmamı sağladı.
"Evet hoşuma gitti ama onların dedikler değil, senin beni kıskanmam hoşuma gitti. Hayatımdaki tek kişi sensin. Kalbimin tek sahibi. Ayrıca çirkin falan da değilsin, bir daha duymayayım."

Çenemdeki elini çekerek, kollarını belime doladı ve göğsüne çekerek sımsıkı sarıldı bana. Her an kaçacakmışım gibi. Ellerinden kayıp gidecekmişim gibi. Değerli bir mücevheri kaybetmekten korkar gibi sarıldı bana.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top