46. Bölüm🌊
Ayaklarımı sürüye sürüye salona girdiğimde bizimkilerin sohbet ettiğini gördüm. Baygın bakışlarımla kendime oturacak bir yer arandım ve tam da Demir ve abimin arasında ki boş yeri fark ettim. Daha deminkine nazaran biraz daha hızlı adımlarla ikisinin arasına oturdum.
Gözlerimi kapatarak, başımı Demir'in omzuna yasladım.
Gözlerimi kapatmış bir şekilde uyumaya çalışırken sağ tarafımdan birinin kolumu tutup beni Demir'den uzaklaştırmasıyla gözlerimi açtım.
"Ne oluyor ya?"
"Orada oturuyorsun cadı."
Abimin sinirli sesiyle bir anlık afalladım. Şaşkın ve uykulu bir şekilde abime bakarken o, Demir'in gözlerinin içine bakarak tam ortamıza oturdu. Yine aynı bakışlarla Demir'e bakarken kafamı tuttuğu gibi omzuna koydu.
"Yat şimdi."
Kıskandı mı o beni? Hemde Demir'den? Doğum günümde hiç de öyle gözükmüyordu. Hiç kıskançlık belirtisi göstermeden beni Demir'le birlikte yalnız, yalnız kelimesini özellikle vurguluyorum, beraber vakit geçirmemize izin vermişti. Ne kadar ayarsız bir abim var! Nerede ne yapacağı belli olmuyor! Ne şanslıyım ama(!)
Yattığım yerden pozisyonumu bozmadan konuştum.
"Sen beni kıskandın mı?"
Kafama yediğim darbeyle birlikte inledim. Eli ağır ya!
"Hayır cadı. Tamam sevgili olmanıza izin verdik ama bu kadarına değil."
Sesi sinirli çıkmıştı. Başımıza taş falan yağmaz değil mi? Çünkü abim beni ilk defa kıskanıyor. E o zaman bize de bunun keyfini çıkarmak düşer.
"Tamam o zaman kıskanmıyorsan kalk sevgilimle aramızdan."
Sevgilim kelimesini bilerek vurgulayarak söyledim. Benim söylediklerimle beraber diğerlerinin güldüklerini duydum. Dudaklarımı birbirine bastırarak gülmemi engelledim. Şu an yüzünü göremesemde sinirlendiğinden eminim. Şimdi bende gülmeye başlarsam buyurun cenaze namazına.
"Yat dedim sana cadı! Siz de gülmeyi kesin!"
Abimin bağırmasıyla birlikte susmak yerine daha yüksek sesle gülmeye başladılar. Onların bu şekilde gülmesiyle birlikte bende daha fazla dayanamayarak gülmeye başladım. Kesinlikle benim abim beni kıskanmıyor(!)
"Kesinlikle kıskanmıyorsun Toprak abi."
Diyen Batu ile gülmemiz mümkünmüş gibi daha da şiddetlendi. Başımı abimin omzundan kaldırıp Demir'e baktım. O da gülüyordu ancak bizim kadar değil. Hâla şu bilinmeyen olayını düşündüğüne eminim. Onun da en az benim kadar yıprandığının farkındayım. İkimizde şu bilinmeyen şahısı bulmadan rahatlamayacağız.
"Sende ne kadar şanssız bir kızsın Deniz. Ayça tarafından kasten yaralanırsın, adı lazım olmayan birisi tarafından kaçırılırsın üstüne bir de kurşun yersin he bir de- neyse ona gerek yok."
Diyen Özge'yle birlikte gülmem durdu. Ayça meselesini Özge dışında kimse bilmiyordu, olayı bir tek ona anlatmıştım. Ha bir de bilinmeyen şahıs. O da nereden öğrendi hiç bir fikrim yok.
Sadece benim gülmem değil diğerlerinin de gülüşü yüzlerinde donmuştu. Ah Özge yine yaktın başımı. Ben ne güzel Ayça meselesi unutuldu diye sevinirken sen daha beteriyle karşıma çıktın. Aferin canım arkadaşım!
"Deniz?"
Demir'in bana seslenmesiyle birlikte yutkundum. Evet arkadaşlar hapı yuttuk!
Yavaşça kafamı Demir'e doğru çevirerek gözlerine baktım. Gözlerinde bir çok anlam vardı; şaşkınlık, öfke, kırgınlık.
Şaşkındı çünkü bunu beklemiyordu. Öfkeliydi çünkü bunu bana yaşatanlara. Kırgındı çünkü ona söylemedim.
"Özge'nin bahsettiği şey tam olarak ne?"
Ortamdaki sessizlik beni daha çok geriyordu. Büyük bir bomba patlamıştı.
"Şey?"
Dudaklarımı birbirine bastırarak Özge'ye döndüm. O da sonradan fark etmiş olacak ki olduğu yerde dudaklarını dişliyordu. Benimle göz göze geldiğinde özür dilercesine baktı. Bende ona 'yaktın bizi' dercesine baktıktan sonra Demir'e döndüm. Soru dolu gözlerle bana bakıyordu. Evet gelde anlat.Tam ağzımı açmış bir şeyler söyleyecekken Özge'nin sesi buna engel oldu.
"Şöyle Demirciğim; o gün Deniz derste hocadan izin alarak lavaboya gitmişti. Onun arkasından o sarı yılan da izin isteyerek çıkmıştı. Tabi ben bunu fark edemedim, her neyse. İşte teneffüs olduğunda sizin yanınıza geldim oraları biliyorsunuz zaten. Deniz eve geldiğinde biz konuştuk. Deniz lavaboya gittiğinde işte o sarı yılanda arkasından gelmiş Deniz'e saldırmış. Deniz kafasını duvara çarparak bayılmış. Böyle, tam dövülmelik yalnız."
Özge'ye 'sus' dercesine bakıyordum ancak o bunun farkında bile değildi. Yumruk yaptığı eline hırsla bakıyordu. Hadi lafı ortaya attın bari ben açıklasaydım.
Demir'in, Özge'de olan bakışları bana döndü.
"Doğru mu?"
Yalan diyemem, doğru. Zaten Özge her şeyi iki dakika da ötmüştü.
"Doğru."
Oturduğu yerden sinirle kalktı. Hiç bir şey demeden salondan çıktı. Salondan çıkmasının ardından kapanan kapının sesini duydum. Kapının sesiyle gözlerimi yumdum. Keşke bir şey deseydi.
Yumduğum gözlerimi açarak diğerlerine baktım. Hepsi duyduklarını sindirmeye çalışıyordu. Onlarda en az Demir kadar şaşırmışlardı.
"Sana bunu yapan Ayça mıydı?"
Batu'nun sorusuyla birlikte başımı 'evet' anlamında salladım.
"Peki biz neden bunu şimdi ve Özge'de öğreniyoruz?"
Sesi kırgın çıkmıştı.
"B-ben bilmiyorum. Hepiniz benim yüzümden yorulmuştunuz zaten. Bir de bunu söyleyerek-"
"Saçmaladığının farkında mısın Deniz? Ne demek yordum? Yordum demek ne demek oluyor? Bizler senin arkadaşınız! En azından bunu bilmeliydik!"
Batu da aynı Demir gibi oturduğu yerden sinirle ayaklandı. Salonu terk etmesinin üzerinden çok geçmeden kapının sesini duydum. Dolan gözlerimle diğerlerine baktım.
"Ben özür dilerim Deniz. Gerçekten isteyerek olmadı."
Dolan gözlerimle gülümsedim.
"Önemli değil üzme kendini. Bir gün öğreneceklerdi, iyi oldu."
Oturduğum yerden kalkarak odama gittim. Yatağıma yatarak ağlamaya başladım. Ağlamaktan nefret ediyorum! Bu kadar çabuk ağlamamdan nefret ediyorum! Zayıf olmaktan nefret ediyorum!
Tamam haklılar onlara söylemem gerekiyordu, bilmek istiyorlardı. Demir'in onca kez sormasına rağmen geçiştirmek yerine söylemem gerekiyordu. Haklılar! Evet hemde çok haklılar! Ben sadece onları düşünmüştüm. Onları üzmek istememiştim. Benim yüzümden zaten yıpranıp yorulmuşlardı, bir de bununla üzmek istemedim. Aslında iyi olmuştu. Özge'ye kızmıyorum. Ben söylemeye cesaret edememiştim. Ama o benim yerime söylemişti. Farkında olmadan beni büyük bir yükten kurtarmıştı.
Gözümden akan yeni bir yaşla birlikte gözlerimi kapattım. Belki uyumak biraz rahatlatırdı.
♾♾♾
Yatağımda hissettiğim hareketlikle gözlerimi araladım. Etraf karanlıktı. Hava ne zaman kararmıştı? En son aydınlıktı.
"Şşşt. Kapat gözlerini."
Bedenime sarılan kollarla birlikte iç çektiğini hissettim.
"Demir?"
Başımın üzerine minik bir öpücük kondurdu.
"Efendim güzelim?"
Kapalı olan gözlerimle birlikte iyice sarıldım.
"Özür dilerim."
Sesim ağlamaklı çıkmıştı.
"Neden özür diliyorsun güzelim?"
"Biliyorum söylemeliydim. Bana sormuştun, sana söylemeliydim."
Tekrardan başımın üzerine bir öpücük kondurdu. Daha da sıkı sarılarak çenesini başımın üzerine dayadı.
"Önemli değil güzelim. Sen iyi ol yeter. Uyu bakalım, yemek vakti gelince ben seni uyandırırım."
"Demir?"
"Efendim?"
"Ona ne oldu?"
"Kime ne oldu güzelim?"
"Tolga'ya."
Kollarımın arasındaki bedeninin gerildiğini hissettim. Bu konu hakkında konuşmak istemiyor olabilir ancak merak ediyorum. Ona ne olmuştu? Korkuyorum. Tekrardan karşıma çıkacak ve yeniden aynı şeyleri bize yaşatacak diye aklım çıkıyor.
Demir'den ses çıkmayınca devam ettim.
"Korkuyorum Demir. Tekrardan karşımıza çıkacak ve yaşattıklarını bir daha yaşatacak diye çok korkuyorum."
Her cümlemle birlikte gerilen bedeni yavaş yavaş yumuşamıştı.
"Korkmana gerek yok güzelim. Cezaevinde. Bir çok suçtan dolayı 15 yıl ceza aldı."
Bir çok suç mu? 15 yıl ceza mı? Cezaevi mi?
Galiba uyku sersemi olduğum için bazı şeyleri geç algılıyorum.
"Anladım."
"Hadi uyu bakalım."
Onaylayan bir kaç mırıltı çıkardıktan sonra Demir'in huzurlu kollarında kendimi uykuya teslim ettim.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top