43. Bölüm🌊
Geriye doğru savrulmamla birlikte yere düştüm. Yaram acımıştı. Zorlanarak kafamı yerden kaldırdım.
Araba korna çalarak hızla yanımdan geçti. Şaşkınca olduğum yerde dururken birinin koluma girmesiyle düştüğüm yerden ayaklandım.
Sağ bacağıma yüklenmeden ayağa kalktım. Kolumdan tutan kişiye baktığımda sertçe yutkundum. Olamaz!
Sert gözleriyle karşısında duran polislere bakıyordu. Yutkunarak karşımda duran Demir'e baktım.
Gözlerinde korku ve endişe vardı. Ne yapacağını bilemiyor gibiydi.
Tekrardan koluma tutan Tolga'ya döndüm.
"Bırak beni."
Başını iki yana salladı.
"O kadar kolay değil."
Tekrardan karşıma baktığımda Özge'nin çoktan diğerlerinin yanına vardığını gördüm. Demir ve polisler yan yana dizilmiş hazır olda bekliyorlardı.
Diğer kolumu da tutarak her ikisini de arkamda birleştirdi ve tek eliyle tutmaya başladı.
Başıma değen soğuk şeyle irkildim. Bu... silah olamazdı değil mi?
Korkarak bakışlarımı başıma dayanmış soğuk şeye çevirdim. Silah...
"Lütfen... lütfen bırak beni."
Başıma dayadığı silahı iyice bastırdı. Acıyla gözlerimi yumdum.
"Sus!"
Yüzüme düşen bir kaç damla ile başımı gökyüzüne kaldırdım. Yağmur yağmaya başlıyordu. Burukça gülümsedim. Yağmurlu zamanlara bayılırım. Her yağmur yağdığında kahvemi ve kitabımı alır balkona koşarım. Yağmur sesi eşliğinde kitabımı okur dğer yandan da kahvemi yudumlarım.
Derin bir nefes alarak yağmur kokusunu içime çektim. En sevdiğim koku bu olabilirdi.
"Onu bırak! Sorunun neyse bizimle hallet!"
Demir'in sesini duymamla ona doğru baktım. Ellerini havaya kaldırmış Tolga'ya bakıyordu.
"Gidin buradan!"
"Tolga! Deniz'i bırak!"
Demir'in ardından yanında bulunan polis memuru lafa girdi.
"Evladım gel bak teslim ol! Yapma!"
"Bırakamam onu!"
Yavaş yavaş üşümeye başlamıştım. Sağ bacağımın dayanacak gücü kalmamıştı. Günlerdir yemek yemiyorum, bir damla su içmedim. Çok fazla enerji harcadım. Vücudumun artık dayanabilecek gücü kalmamıştı. Her an düşüp bayılabilirdim.
"Tolga... yalvarırım bırak. Dayanacak gücüm kalmadı."
Dememle birlikte kollarımı serbest bıraktı. Şaşkınlıkla olduğum yerde sendelerken fısıldadı.
"Git."
Ciddi olup olmadığını anlamak için yüzüne baktım. Ciddiydi.
"Teşekkür ederim."
Demir'e doğru yürümeye başladım. Bacağımdan dolayı biraz yavaş yürüyordum. Hepsi şaşkınlıkla bana bakıyordu. Onlarında benim gibi böyle bir şey beklemedikleri belliydi.
Demir'le aramızda bir kaç adım kala gülümsedim. Tam yeni bir adım daha atmak üzereyken duyduğum şeylerle birlikte durdum.
"Bu böyle bitmemeli Deniz!"
Ve bir ses. Göğsümde bir acı. Bulanıklaşan görüntüler. Uğuldayan sesler. Özge'nin çığlığı. Demir'in acı feryadı. Batu'nun korkusu. Özgür'ün şaşkınlığı. Selim'in elinden düşen telefon.
Yere düşmek üzereyken kendimi sıcacık bir çift kol arasında buldum.
Nefes alamıyordum. Kesik kesik alabiliyordum. Göğsüm yanıyordu. Zorla da olsa saçlarımı okşayan Demir'e gülümsedim.
"Ağlama."
Yüzüme doğru düşen yağmur damlalarına baktım. Bugün benim için yağıyordu. Bizim için.
Yavaş yavaş gözlerim kapanıyordu. Ama ben kapatmak istemiyordum. Kapanmalarına engel olamıyordum.
Saçlarımda dolaşan ellerle tekrardan Demir'e baktım. Beni iyice kucağına doğru çekti.
"Gidemezsin! Benden gidemezsin! Ben sana daha seni sevdiğimi söyleyeceğim! Bizi çok güzel günler bekliyor! Gidemezsin Deniz! Beni bırakamazsın! Buna izin vermemem!"
Gülümsedim. Beni seviyordu. Bende onu seviyordum.
"Seni seviyorum."
Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Duyduğundan emin değilim. Ağlaması daha da şiddetlendi.
"Bende seni seviyorum güzelim."
Ağır ağır kapanan gözlerimin arkasından son kez baktım.
"Beni unutma."
"Hayır! Hayır Deniz! Daha değil! Deniz! Aç gözlerini yalvarırım aç!"
Gözlerim kapandı. Son duyduğun ise Demir'in bağırarak adımı söylemesi ve alnımda hissetttiğim sıcak dudaklar.
"Deniz!"
♾♾♾
Demir'den;
Ameliyathanenin kapısının kapanmasıyla birlikte duvarın köşesine çöktüm. Oturduğum yerde dizlerimi kendime doğru çektim. Deniz'in kanıyla ıslanmış olan ellerime baktım. Elimdeki kanlarla beraber hıçkırarak ağlamaya başladım. Yine onu koruyamadım. Yine zarar görmesine engel olamadım. İşe yaramaz adamın tekiyim. Sevdiğim kadını koruyamayacaksam niye varım ki?
Hızla çöktüğüm yerden kalkıp asansöre doğru adımlamaya başladım. Arkamdan bir kaç sefer bana seslendiklerini duysamda duymamazlıktan gelerek asansörün düğmesine bastım.
Asansörün kapılarının açılmasıyla birlikte bindim. Kimse yoktu. Koca asansörde yalnızdım, normalde de olduğu gibi.
İstediğim kata geldiğimde asansörden inerek dışarıya çıktım. Soğuk rüzgârın yüzüme çarpmasıyla titredim. Yavaş adımlarla uç tarafa doğru yürüdüm.
En uç tarafa gelince aşağıya baktım. Son bir adımlık mesafe vardı. Bir adım daha atarsam aşağıdaydım.
Bir sürü araba vardı. Telaş içinde olan bir sürü insan. Kimisi çocuğunu almak için acele ediyordu, kimisi toplantısına yetişmeye çalışıyordu, kimisi eve gidiyordu, kimisi arkadaşlarıyla buluşmaya.Herkes bir telaş içindeydi.
Aşağıdaki bakışlarımı ellerime çevirdim. Yan taraflarımda duran ellerimi yüz hizama gelecek şekilde havaya kaldırdım. Kırmızı...
En nefret ettiğim renk.
Kırmızı renk... sevdiğim kadını koruyamadığımı, ne kadar işe yaramaz olduğumu, acıyı, gözyaşını ifade ediyor benim için.
"Demir!"
Birisinin adımı bağırmasıyla ellerimdeki bakışlarımı çektim. Uzağımda olduğu için sesini seçememişti. Yavaşça olduğum yerde dönerek sesin sahibine baktım. Selim...
"Yapma kardeşim!"
Tepki vermedim.
"Gel kardeşim! Bak Deniz seni bekliyor!"
Deniz... güzel gözlüm.
"Hadi gel!"
Sağ elini bana doğru uzattı. Başımı iki yana salladım.
"Olmaz!"
"Ne demek olmaz?!"
"Olmaz dedim Selim!"
Bana doğru bir adım atmasıyla birlikte tek elimi havaya kaldırarak onu durdurdum.
"Sakın yaklaşma!"
Ellerini havaya kaldırarak bir adım geriye gitti.
"Tamam bak gelmiyorum! Yeter ki yanıma gel! Bak böyle çözemezsin! Deniz uyandığında seni göremeyince ne olacak?! Hadi kendini düşünmüyorsun, onu düşün!"
Acıyla yutkunarak yumruk yaptığım ellerimden birisini göğsüme vurdum.
"Yapamam Selim! Ben onu koruyamadım! Ben işe yaramaz herifin tekiyim! Daha sevdiğim kadını bile koruyamıyorum!"
"Bak senlik hiç bir şey yok! Bizim elimizden gelen hiç bir şey yoktu! Bunu sende biliyorsun! Adam psikopat!"
Hayretle Selim'e baktım.
"Nasıl olmaz Selim?! Daha sıkı tedbirler alabilirdim! Ama bunu salak kafam düşünemedi!"
Her iki elimide yumruk yaparak kafama vurmaya başladım. Salak kafam! Salak!
"Demir yapma! Vurma!"
Kafam vurmamı engelleyerek ellerimi tuttu. Hangi ara yanıma gelmişti? Nasıl fark etmedim?
Ellerimi kurtarmaya çalışarak çırpınmaya başladım.
"Bırak Selim! Bırak lan bırak! Bırak da gebereyim!"
"Bırakamam oğlum!"
Son kez ellerimi kendime doğru çektiğim sırada boşluğuna gelmiş olacak ki, ellerinden kurtuldum.
Ellerinden kurtulmamla birlikte geriye doğru, boşluğa savruldum.
"Demir!"
...
Yazardan;
Özge harap olmuş bir şekilde ilk boş bulduğu yere attı kendini. Biricik arkadaşı, kardeşi gözlerinin önünde vurulmuştu. Kanlar içinde yere yığılışına şahit olmuştu. Tam kurtulduk diye düşünürken bu son yaşanan ona çok ağır gelmişti. Kim kardeşi dediği arkadaşının gözlerinin önünde vurulmasına dayanabilir ki?
Yanağından çenesine doğru süzülen yaşla gözlerini kapatarak, burnunu çekti. Kalbi ağrıyordu. Canı acıyordu.
Batu, duvara yaslanarak yere çöktü. Neler olmuştu öyle? Bir türlü aklı almıyordu bu yaşanılanları. Bir anda nasıl olmuştu? Nasıl kıymışlardı güzel kıza? Nefes almaya çalıştı. Alamadı. Tıkandı. Nefesi kesildi. Gözlerini kapattı. Kapalı gözlerinin ardında arkadaşının vuruluşu canlandı. Sanki o anı tekrar yaşamış gibi hissetti. Korkuyla gözlerini açtı.
Özgür, zorlukla ikizinin yanına oturdu. Çok kötüydü. Hiç iyi değildi. Nasıl iyi olsun ki? İyi olması mümkün müydü? Bir gün gerçekten mutlu olurlar mıydı? Hepsinin gülüp eğlendiği güzel bir an. O günleri görür müydü? Özgür gözlerinin dolmasına engel olmak in gözlerini hastanenin beyaz tavanına çevirdi. Hayat ne kadar acımasız öyle değil mi?
Batu'nun gözleri Demir ile Selim'i aradı. Onlar neredeydi? Kaşla göz arasında nereye kaybolmuşlardı?
Ameliyathanenin kapısı açılmasıyla hepsi aynı anda ayağa fırladı. Hemşire yanlarına geldiğinde nefeslerini tuttular.
"0 Rh pozitif kana ihtiyacımız var."
O an hepsi durdu, düşündü. Özge hüzünle gözlerini kapattı, onun kanıyla uymuyordu.
Özgür bakışlarını kaçırdı. Onun ki de uyumlu değildi. Tam umutlarını yitirdikleri o an Batu'nun sesini işittiler.
"Benimki uyumlu, ben verebilirim."
Özge ve Özgür'ün gözleri parladı.
Hemşire başıyla Batu'yu onayladı.
"Beni takip edin lütfen."
Batu ve hemşirenin yanlarından ayrılmasıyla eski yerlerine oturdular. İkiside derin bir nefes verdi. Bir an korkmuşlardı. Arkadaşları iyi olacaktı. Buna inanıyorlardı.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top