42. Bölüm🌊
Gözlerimi açtığımda kendimi çok farklı bir oda da bulmuştum. Yattığım yerden kalkarak oda da gezinmeye başladım. Kaçmam gerekiyordu. Bir şeyler yapıp buradan kurtulmalıydım.
Yaralı olan bacağımın izin verdiği kadar, topallayarak camın önüne gittim. Perdeyi kenara sıyırarak etrafa bakındım. Ev ormanlık bir alandaydı. Etrafta ağaçtan başka bir şey yoktu. Kapının önünde bir iki tane adam vardı ve bir kaç araba. Aslında arabanın anahtarını bulabilsem belki arabayla kaçabilirdim. Ama minik bir sorunumuz var, ben araba kullanmayı bilmiyorum.
Camın önünden çekilerek odayı inceledim. Odanın ortasında çift kişilik bir yatak, yatağın karşısında ki duvara dayalı bir iki kapaklı eski bir dolap, dolabın hizasında da odanın kapısı dışında başka bir kapı daha bulunuyordu.
Yaralı bacağımın izin verdiği kadarıyla hızla yürüyerek kapının yanına geldim. Kolunu aşağıya doğru indirdim ancak açılmıyordu, kilitliydi.
Sinirle kapının kolunu bırakarak yanında bulunan dolaba yöneldim. Ama bunun üzerinde kilit vardı. Kaşlarımı çatmış bir şekilde dolaba bakarken odanın kapısının açılma sesini duymaya başladım.
Hızlıca bir kaç adım geriye doğru giderek o taraftan uzaklaştım. Son kilidin çevrildiğini belli eden bir sesten sonra kapı ardına kadar açıldı ve içeriye Tolga girdi. Odaya girerek arkasından kapıyı kapattı.
"Günaydın sevgilim,"
Karşıma geçerek bir adım uzağımda durdu.
"Heyecanlı mısın?"
Kaçırdığım bir şey mi olmuştu? Kaşlarımı çattım.
"Ne için?"
Gülerek ellerini arkasında birleştirdi.
"Ah doğru Ya sana söylemeyi unutmuşum. Bugün nikahımız var,"
Nikah mı? Hayır hayır olamaz. Bir şey yapmam gerekiyor. Bir an önce kaçmam gerekiyor. Gözlerimi Tolga dışında her yerde gezdirmeye başladım.
"Hadi sen biraz dinlen."
Diyerek, odadan çıktı ve tabi ki arkasından kapıyı kilitlemeyi eksik etmedi.
Yatağın kararına oturdum. Bacağımda hissettiğim hafif sızıyla pantolonumu sıvayarak yarama baktım. Dikilmiş ve üstü sargıyla kapatılmıştı. Bunlar hangi ara olmuştu?Geri pantolonumu indirerek üzerini kapattım. Yaramla sonra ilgilenmeyi aklıma not ederek, buradan nasıl kalabileceğimi düşünmeye başladım.
♾♾♾
"Tolga! Aç şu kapıyı!"
Yumruklarımı ardı ardına kapıya indirmeye devam ettim.
"Tolga!"
Kapının kilidinin çevrilmesiyle birlikte bir kaç adım uzaklaşarak kapıyı açmasını bekledim.
"Ne var?"
Başımı yere eğerek ellerimi önümde birleştirdim.
"Şey bugün biz evleniyoruz ya?"
"Evet?"
Ellerimle oynamaya başladım.
"Diyorum ki... en azından Özge yanımda olsa. Annemle abim yanıma gelemiyor zaten."
Yere eydiğim başımı kaldırarak yüzüne baktım. Yüzüne bir gülümseme yerleştirerek başını olumlu anlamda salladı. Tam kapıdan çıkmak üzere arkasını dönmüştü ki onu durdurdum.
"Onu ben arayabilir miyim? Hem yanımda durursun."
Olduğu yerde durarak omzunun üzerinden bana baktı.
"Olur, bekle burada."
Kapıyı kapatarak odadan çıktı.
Gözlerimi devirdim. Burada bekleyecekmişim, sanki bir yere gidebiliyorum da!
Neyse şimdilik planım tıkır tıkır ilerliyor. İnandırıcı rolüm sayesinde şüphelenmemişti. Şimdi planın ikinci kısmı kalmıştı.
Yatağın kenarına oturarak, sırtımı yasladım. Yakında buradan kurtuluyorum. Salak hiçbir şey anlamamıştı.
Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından Tolga elinde bir telefonla yanıma geldi. Telefonu bana uzattı.
"Hoparlöre alarak konuş."
Yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek başımla onayladım.
Elime verdiği telefona Özge'nin numarasını girdim ve hoparlöre alarak açmasını bekledim.
Bir kaç çalışın ardından telefon açıldı ve sesini duydum.
"Efendim?"
"Özge?"
"Deniz! Sen misin?!"
Özge'nin bağırması ile hafifçe yüzümü ekşittim. Mükemmel bir ses ve boğaza sahip.
"Evet benim. Nasılsın?"
Oldukça sakin bir şekilde konuşuyordum. O ise heyecanla.
"Nasıl iyi olayım! Neredesin yerini söyle hemen!"
Gözümün kenarıyla Tolga'ya baktım. Sert bir yüz ifadesiyle cevabımı bekliyordu.
"Dur sakin ol. Şimdi senden bir şey isteyeceğim."
"Tabi!"
"Benim odama giriyorsun ve senin bana hediye ettiğin o makyaj çantasını alıp bir taksiye atlıyorsun. Bu numara üzerinden sana bir konum gelecek, yalnız bir şekilde buraya geliyorsun."
"N-neden? Bunu niye yapıyoruz Deniz?"
Özge'nin ses tonunun aksine sesimi oldukça heyecanlı çıkarmaya çalıştım.
"Ah bugün çok özel bir gün Özge. Senin yanımda olmanı istedim. Aynı zamanda güzel olmayı. Bilirsin makyaj yapmaya bayılırım. Makyaj çantamı unutma olur mu?
"T-tamam."
"Görüşürüz birtanem."
Diyerek telefonun kapatarak Tolga'ya uzattım.
"Teşekkürler."
Tolga yarı şaşkın yarı gülümser şekilde uzattığım telefonu aldı.
"Rica ederim."
♾♾♾
Demir'den;
Dört gün...
Dört gün olmuştu. O olayın üzerinden dört gün geçmişti. Hiçbir şey yapamıyordum. Elim kolum bağlanmıştı. Onun hakkında en ufak bir iz bile yoktu. Sadece kimin kaçırdığını biliyorduk.
Çaresizce sandalyelerden birinde oturmuş bir haber bekliyordum. Hepimiz perişan olmuştuk.
Hepimiz karakolun bahçesinde oturmuş sessizce bekliyorduk.
Kulağımda Deniz'in acı çığlığı yankılandı. Acıyla bağırışı, ağlayışı. Canı çok yanmış mıdır? Onun yerinde ben olmalıydım. O acıyı ben çekmeliydim.
Aramızda ki sessizliği bozan bir telefon sesi oldu. Elim anında cebime gitti. Benimki değildi.
Özge hırkasının cebinden telefonunu çıkardı ve kulağına dayadı.
"Efendim?"
Karşı taraftan her ne duyduysa gözleri şaşkınlıkla açıldı ve oturduğu yerden ayağa fırladı. Öyle bir kalkışı vardı ki oturduğu sandalye devrilmişti.
Onun ani hareketiyle hepimiz ayaklandık.
"Deniz! Sen misin!"
Deniz mi? Telefonda ki o muydu? Şaşkınlıkla Özge'ye bakarken hızlıca telefonu hoparlöre aldı.
"Evet benim. Nasılsın?"
Onun sesiydi. Gerçekten onun sesiydi. Günler sonra sesini duymuştum.
Hepimiz sessizce telefona odaklanmıştık.
"Nasıl iyi olayım! Neredesin hemen yerini söyle?!"
Özge'nin sorusuna karşı bir süre sessiz kaldı. Ama neden? Kesin yanında o it vardı.
"Dur sakin ol. Şimdi senden bir şey isteyeceğim."
Kaşlarımı çattım. Ne isteyecekti?
Deniz'in cevabıyla birlikte Özge bir an afalladı.
"Tabi!"
"Benim odama giriyorsun ve senin bana hediye ettiğin o makyaj çantasını alıp bir taksiye atlıyorsun. Bu numara üzerinden sana bir konum gelecek, yalnız bir şekilde buraya geliyorsun."
Özge'nin afallamadık dikkatimden kaçmamıştı.
"N-neden? Bunu neden yapıyoruz Deniz?"
"Ah bugün çok özel bir gün Özge. Senin yanımda olmanı istedim. Aynı zamanda güzel olmayı. Bilirsin makyaj yapmaya bayılırım. Makyaj çantamı unutma olur mu?"
"T-tamam."
"Görüşürüz birtanem."
'Dıt dıt dıt' telefonun kapandığını belli eden sesle beraber birbirimize baktık.
"D-deniz makyaj yapmaktan ve süslenmekte nefret eder."
Özge'nin cümlesiyle birlikte ona baktım. Biliyorum, makyaj yapmaktan, süslenmekten, şatafatlı şeylerden nefret ederdi.
"Özel gün dedi."
Batu'ya baktığımda şaşkınca telefona baktığını gördüm. Hepsi Deniz'in ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorlardı.
"Evleniyorlar."
Söylediğim kelime aramızdaki sessizliğin ortasına bomba gibi düşmüştü.
"Ne?"
"Nasıl?"
Hepsi farklı şaşırma tepkileri verirken ben devam ettim.
"Evleniyorlar. Deniz'in aklında bir plan var belli. Biz de ona yardım edeceğiz takip edin beni."
Onları beklemeden karakola girerek baş komiserin odasına girdim. Odasına girdikten sonra kapıyı kapatarak;
"Komiserim müsait misiniz?"
Eliyle koltuklardan birisini işaret etti.
"Gel evladım."
...
Baş komiserin odasından çıktığımda odanın önünde beni bekliyorlardı.
"Küçük bir çember oluşturun."
Dediğimi yaparak küçük bir çember oluşturdular.
"Lafımı kesmeden dikkatle beni dinleyin."
Derin bir nefes alarak cebimdekileri çıkartarak alttan Özge'ye uzattım.
"Bunları al ve cebine koy."
Dediğimi yaparak hızlıca cebine koydu.
"Şimdi. Özge sen Denizgilin evine gidiyorsun ve dediği çantayı alıyorsun. Evden çıkmadan önce çantanın içine sana verdiklerimi koy. Evin önünden bir taksiye bin ve attıkları konuma git. Büyük bir ihtimalle seni takip etmesi için bir adam yollayacak. Biz hemen polislerle birlikte onların arkasında olacağız. Taksideyken kimseye çaktırmadan çantadaki kulaklıklardan birisini kulağına tak ve saçını salarak sakla. Deniz'in yanına girdiğinde biz çantadaki alet ve kuşağında ki kulaklık sayesinde sizi dinliyor olabileceğiz. Seni yolda kaybetme ihtimaline karşı dinleme cihazının içinde cip var...
.
.
.
Oturduğum yerde huzursuzca kıpırdanarak, apartmandan Özge'nin çıkmasını bekliyordum.
Yaklaşık on dakikadır içerideydi. Dediğimiz gibi yapıyorduk.
İlk önce Özge karakolun önünde yalnız başına bir taksiye binerek Deniz'in evine gitmek üzere yola çıktı. Onun ardından dikkat çekmemek üzere bir kaç dakika sonda peşinden biz de polislerle beraber yola çıktık.
Özge apartmana girdikten bir kaç dakika sonrasında plakası gizlenmiş olan bir araç uzakta durmuştu. Büyük ihtimalle o itin gönderdiği adamlardı. Bizde polislerle birlikte adamların hemen arkasında bizi fark edemeyecekleri bir uzaklıkta bulunuyorduk.
Aradan geçen bir kaç dakikanın ardından apartmanın kapısı açıldı ve Özge elimde minik bir çantayla çıktı. Çantayı görünce ister istemez boğazıma bir yumru oturdu. O gün Deniz'in doğum günüydü. Birlikte çok güzel zaman geçirmiştik. Sürprizimize oldukça şaşırmıştı. Aynı zamanda çok da mutlu olmuştu.
Taksinin hareket etmesiyle birlikte önümüzde ki araçta arkasından hareket etti. Onlar biraz uzaklaştıktan sonra Özgür arabayı çalıştırarak arkalarından ilerlemeye başladı. Olabildiğince uzak bir mesafeden takip ediyorduk.
...
Bir saatlik yolculuğun sonunda taksi bir evin önünde durmuştu. Özge taksiden inmeden hemen önce kulağımdaki kulaklığa iki kere vurdum.
"Özge beni duyuyor musun?"
"Evet."
Memnuniyetle gülümsedim.
"Şimdi beni dikkatle dinle. Para üstünü alman gerekiyormuş gibi bekle ve o sırada beni dinle."
"Tamam."
"Taksiden indikten sonra eve girince korkma. Biz buradayız. Seni görüyoruz. Sizi dinliyor olacağız. Deniz'in yanına giderken dikkat çekmemeye çalış. Sakin ol. Bir yol bulunca evden çıkmaya çalışın ve hemen yanımıza gelin. Acil bir durumda ise 'kırmızı ruj' demen yeterli."
Bilerek kırmızı ruj diye kod seçmiştim. Başka bir şey söylerse dikkat çekebilirdi.
"Tamamdır."
Taksinin kapısı açıldı ve içinden Özge indi. Kapıyı kapatarak eve doğru yürümeye başladı. Evin büyük kapısına gelince zile basmak için uzanmıştı ki kapı açıldı. Özge eli havada kalmış bir şekilde karşısına bakarken kulaklıktan seslerini duydum.
"Hoş geldim Özge'cim ."
Bu o itin sesiydi. Sinirle çenemi sıktım.
Özge havada kalan elini indirdi. Tam olarak yüz ifadesini göremiyordum. Tolga'nın yüzünü hiç göremiyordum.
"Hoş bulduk. Deniz nerede?"
Hâla kapıda duruyorlardı.
"Deniz yukarıda, beni takip et."
Özge hiç bir şey demeden içeriye girdi ve evin kapısı kapandı.
İki dakika boyunca kulaklıktan herhangi bir ses gelmedi. Dikkatle herhangi bir ses ya da hareket bekliyordum.
"Deniz!"
Özge'nin bağırışıyla birlikte oturduğum yerden hızla doğruldum. Bir şey mi olmuştu? Neden bağırdı?
"Seni çok özledim."
"Bende."
Oh... iyiydi. Sesi iyi geliyordu. Sesi huzurdu.
"Deniz neler oluyor? Ben hâla anlamıyorum. Nasıl oldu tüm bu olanlar?"
Deniz'in derin bir nefes aldığını duydum.
"Bilmiyorum Özge. Demir iyi mi?"
Beni merak etmişti. Yüzümdeki aptal sırıtmaya engel olamadım.
"Demir gayet iyi merak etme."
"Beni yüzümden başına gelmeyen kalmadı zaten."
Onun yüzücünden mi? Onun hiç bir suçu yoktu. Hepimiz gibi. Böyle düşünmesi çok yanlış. En yakın zamanda onunla bu konu hakkında konuşmalıyım. Ama önce onu oradan kurtarmalıyım.
"Öncelikle Deniz Hanım bu konuyu sonra konuşmak üzere kapatıyorum. Bana kısa bir özet geçer misin?"
"Ne anlatayım ki? Demir size dershane çıkışında olanları anlatmıştır. En son onu öyle görünce çok kötü oldum Özge. Kalbim acıdı. Nefesim kesildi. Dünya durdu sandım. Sonra gözlerimi bir açtım, bilmediğim bir yerdeyim."
Ben de aynı şeyleri hissetmiştim. Onu bir daha göremeyeceğim diye o kadar korkmuştum ki. Ben yerde öylece hiç bir şey yapmadan duruyorken o gözlerimin önünde çırpınıyordu. Onu götürmelerine engel olamamıştım. Onu koruyamamıştım.
"Peki biz şimdi ne yapacağız? Sen benden bu çantayı istedin, makyaj yapmayı seviyorum dedin."
"Her şey planımın bir parçası."
Plan? Planı neydi acaba? Ne düşünüyordu?
"Planın nedir?"
"Aslında seni plana katmayacaktım. Seni tehlikeye atmak gibi bir amacım yok. Seni arayarak diğerlerine bir mesaj göndermiş oldum. Eminim ki fark ettiniz."
Deniz'in cümlesini bitirmesiyle birlikte Özge küçük bir kahkaha attı. Daha Deniz'e onları dinlediğimizi söylememişti.
"Demir şu an bizi dinliyor desem?"'
Sesinde hafiften bir alay sezmiştim. Başımı onaylamaz anlamda iki yana salladım.
"Ne?! Bu şimdi mi söylenir?"
"Bir türlü fırsat bulamadım."
"Bir planınız var mı?"
"Elbette."
"Ne-"
Deniz tam bir şey söylerken cümlesini tamamlayamadı. İkisinde susmuştu. Kaşlarımı çatarak eve dikkatle baktım.
"Hanımlar."
Sinirle gözlerimi yumdum. Sabret Demir, sabret.
"Evet?"
"Nikah saati yaklaşıyor."
"Bu ne?"
"Bu anahtar dolabın anahtarı. İçindeki elbiseyi alın ve hazırlanın."
Ve yine sessizlik. Zaman gitgide daralıyor. Bir an önce oradan çıkmaları gerekiyor.
♾♾♾
Deniz'den;
Bir elimdeki anahtara bir de Özge'ye baktım. Omuz silkti.
"Aç bakalım."
Yutkunarak yataktan kalktım. Sağ bacağıma fazla yüklenmeden topallayarak dolaba ilerliyordum ki Özge'nin bağırışıyla durmak zorunda kaldım.
"Deniz! Ne oldu sana!?"
Yavaşça arkamı döndüm. Nasıl anlatacaktım? Kurumuş olan dudaklarımı dilimle ıslattım.
"Önemli bir şey değil Ya."
Yataktan kalkarak yanıma geldi.
"Ne demek önemli değil. Resmen topallıyorsun."
Elimdeki anahtarı yüzüne doğru tuttum.
"Fazla vakit kaybetmeyelim. İkimiz içinde iyi olmaz."
Tekrardan dolaba yöneldim ve kilide anahtarı sokarak çevirdim. Kilidin açılmasıyla beraber dolabın kulpundan tutarak açtım. Dolabın içinde gelinlik tarzında beyaz uzun bir elbise vardı.
"Güzel elbiseymiş."
Hiç bir şey demedim. Askıda duran elbiseyi alarak yatağın üzerine koydum.
"Şimdi ben bunu giymeliyim değil mi?"
"Maalesef birtanem."
Oflayarak elimdeki anahtarı yatağın üzerine fırlattım. Üzerimdekilerden kurtularak elbiseyi üzerime geçirdim.
"Deniz çok güzel oldun."
Gözlerim doldu. Böyle olmamalıydı. Yanımda sevdiğim adam, üstümde gelinliğim, yüzümde eksik olamayan mutluluk gülümsemem olmalıydım. Böyle değil.
Daha fazla dayanamadım ve kendimi saldım. Kendimi bırakmamla birlikte hazırda bekleyen gözyaşlarım özgürlüklerini ilan ederek yanaklarıma doğru süzüldüler.
Ağlamaya başlamamla birlikte Özge sarıldı.
"Ben bunu istemedim Özge. Ben böyle hayal etmedim. Ben sevdiğim adamla evlenecektim. Üzerimde güzel bir gelinlik olacaktı. Çenem gülmekten ağrıyacak kadar mutlu olacaktım ben."
Bir anne şefkatiyle saçlarımı okşadı.
"Şşştt. Hepsi olacak. Yakında buradan kurtulacağız."
Kapının kilit sesini duymamla birlikte hızla Özge'de ayrılarak gözyaşlarımı sildim.
"Hazır mısınız?"
Benim yerime Özge cevap vererek beni büyük bir zahmetten kurtardı.
"Hayır. Hem sen niye geliyorsun, nikahtan önce gelini görmek uğursuzluk getirir. Çık dışarıya."
Sırtım kapıya dönük olduğu için ne Özge'nin ne de Tolga'nın yüz ifadesini görebiliyordum.
Tolga'dan ses çıkmazken kapının kapanma sesini duydum.
Özge'ye baktığımda elini kulağına götürmüş olduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak baktım.
"Kırmızı ruj."
Kırmızı ruj mu? Ne alaka?
Endişeyle kaşlarını çatmış cama bakıyordu.
Cama doğru ilerleyerek perdenin kenarından dışarıya baktı.
"Hayır."
"Tamam."
"Hemen mi?"
"Sola doğru mu?"
"Anladım."
Camın tanından ayrılarak yanına geldi. Gülümseyecek kollarımdan tuttu.
"Gidiyoruz, hazır mısın?"
Şaşkınlıkla gözlerimi ardına kadar açıldı.
"Nasıl?"
"Demir diyor ki, merdivenlerden indikten hemen sonra bahçeye ulaşan bir kapı varmış. O kapıdan çıktıktan sonra ormanın içinde biraz ilerledikten sonra bir caddeye çıkmamız gerekiyormuş. Caddenin sol tarafında arabada bizi bekliyorlarmış."
"Sen ciddisin."
"Tabi ki."
"Bu odadan nasıl çıkmayı düşünüyorsun?"
Elini cebine soktuktan sonra bir süre bir şey aradı. Aradığı şeyi bulmuş olmalıki gülümseyerek elindekini havaya kaldırdı.
"Bunu unutuyorsun tatlım. Zamanında az kaçmadık."
Elindeki tel tokayla kapıya doğru ilerledi.
Arkasından gülümseyerek baktım. Lisenin başlarındayken Özge'yle evden kaçardık. Kötü bir zamandan geçiyordum. Özge'de moralimi yerine getirmek için arada beni evden kaçırırdı.
Kapının açılmasıyla beraber Özge kafasını dışarıya çıkartarak etrafa bakındı. Eliyle 'gel' işareti yaparak odadan çıktı. Elbisenin uçlarını tutarak bacağımın izin verdiği hızla arkasından bende çıktım. Parmak uçlarımızda sessizce merdivenlerden indik. Merdivenin ucuna geldiğimizde Özge durdu ve etrafa bakındı. Kimsenin olmadığına emin olduktan sonra sağ taraftaki bahçeye çıktığını düşündüğüm kapıya doğru ilerledik. Kapının kolunu aşağıya doğru indirdi ve tek seferde açıldı. Şaşkınlıkla birbirimize baktık.
Yine aynı sessizlikle bahçeye çıktık. Arka tarafa doğru ilerleyerek bir kapıdan daha geçtik ve ilte şimdi ormandayız.
Sessizce Özge'ye fısıldadım.
"Şimdi caddeye çıkmamız gerekiyor değil mi?"
O da aynı beni gibi sessizce fısıldadı.
"Aynen."
Başımla onu onayladıktan sonra ormanda ilerleyemeyince başladık. Kısa bir yürüyüşün ardından caddeye ulamıştık. Özge önde ben arkada ilerlerken arabaları görmemle birlikte yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Kurtulmuştuk. Olmuştu.
Özge benden beş on adım önümde ilerlerken ben hemen arkasındaydım. Arabalara yaklaştığımız sırada Demir'le göz göze geldim. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bana doğru yürümeye başladı.
Bende ona doğru adım attığım sırada sağ tarafımda duyduğun sesle birlikte o tarafa döndüm. Gözümü alan ışıkla beraber sesin kaynağını bir araba olduğunu anladım. Olduğum yerde ne yapacağımı bilemez bir halde kaldım. Hayır şimdi olamaz. Daha kavuşamadan olmaz. Yeni kurtulmuşken olamaz.
📩📩📩📩📩
Gerçekten uzun ve güzel bir bölüm oldu. Umarım keyif alarak okumuşsunuzdur. Diğer bölümlerde görüşmek üzere 👋🏻
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top