39. Bölüm🌊
"Hayır!"
Yattığım yerden hızla doğruldum. Benim doğrulmamla eş zamanlı olarak kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Kimin geldiğine bakmadım. Bakacak halim yoktu.
"Deniz iyi misin?
Abimin sesini duymamla ona baktım. Gözleri hem şaşkın hem de endişeliydi.
"I-iyim."
Sesim kısık çıkmıştı. Fısıldamadan farkı yoktu.
Yatağımın kenarına oturarak, iki eliyle de terden yüzüme yapışmış olan saçlarımı geriye doğru çekti.
"Nasıl iyisin abicim? Sesin daha salona kadar geliyordu? Ne oldu bitanem? İki gündür sende bir şeyler var. Hadi anlat bana."
Abim bir yandan saçlarımı okşarken diğer yandan da ona bir şeyler anlatmamı bekliyordu.
"B-ben bilmiyorum. Rüya gördüm. Değişikti, fazlasıyla hemde. "
Ben anlatırken yüzüme dikkatle bakıyordu. Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Ne gördün abicim?"
"Kendimi değişik bir yerde buldum. Nerede olduğumu bilmiyordum. Etrafıma bakmak istedim sonra her şey yok oldu ve etrafım karardı. "
Sustum. Abim devam etmem için merak ve beklentiyle bekliyordu.
"Sonra?"
Sonra Demir'i gördüm. O kahve gözlerini gördüm. Çaresizdi. Bana bakıyordu. İyi değildi. Yardıma ihtiyacı vardı.
Demir gitti yerine başka birisi geldi. Tanımıyordum. Hayatımda ilk defa görüyordum. Yüzünü görememiştim zaten maske vardı. Simsiyah giyinmişti. Kim olduğunu söylemedi. Yüzüme baktı sadece.
O da gitti. Bu sefer Tolga geldi. Az kaldı dedi bana. Neye diye sordum. Yine az kaldı dedi ve o da kayboldu. Sonra... sonrası yok.
Diyemedim. Anlatamadım. Nasıl anlatacaktım? Ne diyecektim? Nasıl diyecektim?
"Hatırlamıyorum."
"Tamam abicim, hatırlayınca anlatırsın. Ben seni her zaman dinlerim."
Abime karşı gülümsedim. O da bana gülümsedi.
Oturduğu yerden kalktı;
"Hadi kalk, kendi ellerimle kahvaltı hazırladım."
Şaşkınlıkla gözlerimi açarak abime baktım.
"Sen ve kahvaltı hazırlamak? Annem nerede?"
Ellerini eşofmanın cebine koyarak omzu silkti.
"Bilirsin işte, altın günü varmış."
Tek elimi dudağımın üstüne koyarak güldüm.
"Sana kaldık desene."
Cebindeki ellerini çıkararak sitem etmeye başladı.
"Öyle olsun Deniz Hanım."
Diyerek, sert ve tripli adımlarla odamdan çıktı. Tabi ki ardından kapıyı vurmayı da ihmal etmedi.
Bu hareketleriyle beraber kıkırtım büyük bir kahkahaya döndü.
Başımı iki yana sallayarak yataktan indim ve direkt olarak her sabah uyandıktan sonraki ilk durağım olan banyoya ilerledim.
Tekrardan odama geldiğimde dolabımın karşısına geçtim. Rahat bir şeyler bakınmaya başladım.
En sonunda karar verdiğim beyaz, göbeğimin hemen altında biten bir kısa kollu ve kırmızı kumaş pantolon tarzında rahat bir pantolon alarak, üzerimi giyindim.
Tişörtümün içinde kalan saçlarımı kurtardıktan sonra tepeden rastgele topuz yaparak odadan çıktım.
Mutfağa girdiğimde abimi tabaklara bir şeyler kattığını gördüm ancak ne olduğunu tam olarak anlayamadım.
Kaşlarımı çatarak masaya oturdum ve tabağımdaki şeyi incelemeye başladım.
Rengi bir tuhaftı. Ne olduğunu anlamamıştım.
Anlamaz gözlerle abime baktım.
"Bu tam olarak ne oluyor?"
Parmağımla işaret ettiğim tabağıma baktığında gözlerini devirerek elindeki tavayı tezgahın üzerine bıraktı.
"Oradan bakınca neye benziyor Deniz?"
"Bende neye benzediğini anlamadığım için sordum ya abi?"
Allahım, bu çocuk neden böyle? Hayır yani anlamadığım için soruyorum. Anlasam niye sorayım arkadaş?
"Yumurta kırdım."
Bir tabağıma bir de abime baktım. Yumurta mı? Hiç yumurtaya benzer bi hali yoktu.
Tek kaşımı havaya kaldırarak sordum;
"Yaktın değil mi?"
Ensesini ovcalayarak bakışlarını kaçırdı. Oturduğum yerden kalkarak tezgahın önünde durdum. Elimle abimi kenara iterek , daha az önce tezgahın üzerine bıraktığı tavaya baktım. Dibi kapkaraydı. Yakmaktan beter etmiş.
Alt dudağımı dişlerimin arasına alarak abime döndüm.
Yüzümdeki ifadeyi görmesiyle merakla kaşlarını çattı.
"Ne oldu?"
Tavayı yüzüne doğru kaldırdım.
"Sen tavayı yakmaktan beter etmişsin."
Yüzüne doğru tuttuğum tavayı kenara çekerek elini havada salladı.
"Aman ne olacak."
Mutfakta daha yeni olduğu belliydi.
"Annemin en sevdiği tavası bu."
Söylediğimle beraber umursamaz tavrı bir anda yok oldu, gözlerine şaşkınlık ve endişe yerleşti.
"Ne? Nasıl?"
"Aman ne olacak."
Diyerek, onu taklit ettim. Tavayı tezgahın üzerine bıraktığım sırada abim aldı.
Tavayı gözlerine sokacak kadar yaklaştırdıktan sonra inceledi.
"Ben bunu yıkarım, mis gibi olur."
Kollarımı göğsümde kavuşturup alayla abime baktım.
"Ya ya sen yıkayınca çıkacak san."
Elindeki tavayı bırakarak, yalvaran gözlerle bakmaya başladı.
"Deniz yardım et. Terlik yemek istemiyorum."
Her ne kadar gülmek istesemde durum oldukça ciddi ve vahimdi.
Karşımdaki abimin daha fazla yalvarmasına gönlüm razı gelmediği için ne yapabileceğini düşündüm.
Aslında bu tavaya hiç bir şey yapılamaz.
Omzuna bir iki defa vurduktan sonra gözlerimle tavayı işaret ettim.
"Yapılabilecek tek bir şey var."
Gözleri bir anda parladı. İçimden de olsa gülmeden edemedim.
"Neymiş o?"
Omuz silkerek cevapladım.
"Yenisini almak."
Hiç düşünmeden hızlıca cevapladı.
"Tamam."
Şaşkınlıkla baktım. Bu kadar hızlı ve çabuk kabul etmesini beklemiyordum.
"İyi. Ben dershaneye gitmeden önce senden parayı alırım. Dershane çıkışı da eve gelmeden uğrar alırım."
"Olmaz."
"Neden?"
"Bugün dershaneye gitmiyorsun?"
Ne? Bir dakika? Bugün günlerden Cumartesi, dershane var. Telefonuma herhangi bir mesaj da gelmedi. Eee?
"Nasıl?"
"Senin için izin aldım."
İzin mi?
"Tamam da ne için?"
Omuz silkerek masaya oturdu.
"Onu ilerleyen saatlerde anlarsın. Hadi bize bir şeyler hazırla da aç kalmayalım."
Gözlerimi devirerek önüme döndüm. Ne içindi acaba? İlerleyen saatleri sabırsızlıkla bekliyorum.
♾♾♾
Oturduğum koltukta sabırsızca ayaklarımı bir ileriye bir geriye doğru sallamaya başladım.
Abimin dediği o ilerleyen saatleri bekliyordum ancak minik de olsa bir hareket yoktu. Ne vardı bu ilerleyen saatlerde?
Kahvaltıdan sonra abim salona geçmiş bende ardından masayı toplayarak yanına gelmiştim. Ancak yanına geldiğimden beri elinden telefonu bir an olsun hiç düşürmedi. Tamı tamına iki saat yirmi yedi dakika otuz sekiz saniyedir yanında oturuyorum. Evet, can sıkıntısından dakikaları saydım.
Ben can sıkıntısıyla ayaklarımı sallamaya devam ederken zil çaldı. Heyecanla oturduğun yerden kalkarak kapıya gittim.
Kapıyı açtığımda karşımda kimseyi göremedim. Bir adım kapının dışına çıkarak etrafa bakındım ancak ortada kimse yoktu.
Geri içeriye girerken ayağımın bir şeye çarpmasıyla durdum. Çarptığım şeye baktığımda küçük siyah bir hediye kutusu olduğunu gördüm.
Yere çökerek kutuyu elime aldım. Merakla incelemeye başladım.
Üstünde kırmızı bir kurdele bağlıydı. Kutu avucumun içine tam sığıyordu. Siyah kadifemsi bir kutuydu.
İlk önce üstündeki kırmızı kurdeleyi çözdüm. Elimdeki kurdeleyi hemen ayak ucuma bırakarak, kutunun kapağını açtım. İçinde bir adet deniz kızı kolyesi ve minik bir not bulunuyordu.
Derin bir nefes alarak ikiye katlanmış minik notu aldım ve açtım.
Sana layık değil biliyorum. İyi ki doğdun Deniz kızı. İyi ki benimsin. Az kaldı.
~Tolga
Okuduğum notla beraber olduğum yerde kaldım. Az kaldı, bu cümleyi rüyamda da duymuştum.
Oturduğum yerden hızla kalkarak içeriye girdim.
Odama doğru çıkarken abimin seslenmesiyle elimdeki kutuyu arkama sakladım.
"Kim gelmiş Deniz?"
"Kimse yoktu, çocuklardır."
Başıyla beni onaylayarak geri telefonuna döndü.
Odama girdikten sonra elimdeki kutuyu masanın üzerine bırakarak, cebimden telefonumu çıkardım. Arama yerine girerek Tolga'nın isminin üzerine basarak, kulağıma dayadım.
Maalesef aynı sınıfa olduğumuzdan numarası vardı.
Telefon ikinci çalıştı açıldı ve o sesini duydum.
"Hediyemi aldın mı Deniz kızı?"
Sinler gözlerimi yumdum.
"Aldım, aldım."
Konuşmak yerine resmen tıslamıştım.
"Boynuna çok yakışacak."
"Yapma ama Tolga. Onun yeri boynum değil, çöp!"
Telefonun ucunda sinirle soluduğunu duydum. Sinsi sırıtmamı takınarak boşta olan elimi belime koydum.
"Az kaldı Deniz kızı."
Duyduğum şeyle birlikte yüzümdeki sırıtma dondu. Yüne aynı şeyi söylemişti. Notta da yazıyordu.
"Neye?"
Sesim fısıltılı çıkmıştı.
"Az kaldı."
Diyerek, telefonu suratıma kapattı. Hâla olduğum yerde aynı pozisyonda duruyordum. Put kesilmiştim adeta.
Bu... bu, anlamıyorum? Hem rüyamda hem notta hem de telefon konuşmasında. Nasıl olur? Tesadüf mü? Bence değil. Tolga bir şeyler planlıyor. Bir şeyler yapacak.
Kulağım da 'dıt dıt' öten telefonun sesiyle irkildim.
Kulağımdan telefonu çekerek, cebime koydum. Masanın üzerine bırakmış olduğum kolyeyi alarak mutfağa gittim.
Mutfağın kapısından abime baktım. Hâla aynı pozisyonda telefona bakıyordu. Herhangi bir sıkıntı olmadığına kanaat getirerek çöpün yanına gittim. Kutusuyla beraber çöpe attım.
Çeşmeyi açarak bir güzel bol sabunla ellerimi yıkadım.
Boynuma çok yakışacakmış! Hah! Onun yeri anca çöp olur. Ölürüm de o kolyeyi takmam. O kolyeyi taktığımı rüyasında bile göremez.
Tam salonun kapısına geldiğim sırada zilin çalmasıyla olduğum yerde durdum. Abime baktım, yüzünde mimik dahi oynamıyordu. Oflayarak kapıyı açtım.
"Demir?"
Elini havaya kaldırarak salladı.
"Merhaba!"
Ben hâla şaşkınlıkla Demir'e bakarken arkamdan abimin sesini duydum.
"Geldin mi?"
Abim, Demir'i mi bekliyordu?
Kapıyı ardına kadar açarak kenara çekildim ve karşımdaki ikilinin konuşmalarını dikkat kesildim.
"Geldim abi."
Ne olduğunu anlamaya çalışırken, abimin elini omzuma koymasıyla ona baktım.
"Hadi hazırlan da gel."
Anlamaz şekilde kaşlarımı çattım.
"Ne için?"
"Sorma da dediğimi yap."
Başımla onayladım. Bu ikiliyi kapının önünde yalnız bırakarak odama çıktım.
Üzerime değiştirmeme gerek olduğunu düşünüyorum. Tepeden topuz yaptığım saçlarımı serbest bıraktım. Ellerimle rastgele taradıktan sonra odadan çıkarak yanlarına gittim.
Aynı bıraktığım şekilde ayakta dikiliyorlardı.
"Geldim!"
Ayakkabılarımı giyerken göz ucuyla abime baktım. Bu kadar sakin olması normal miydi?
Hayır yani abi dediğin kız kardeşinin yanında erkek gördü mü delirir. Ki, benim abim de o tiplerden.
Son düğümü de attıktan sonra çöktüğüm yerden kalkarak Demir'in yanına geçtim. Abim, Demir'in omzuna bir kaç kere vurdu.
"Deniz sana emanet."
Diyerek, göz kırptı. Bir dakika? Ben göz kırptı mı dedim? Oha! Harbiden göz kırptı.
Sadece başını sallayarak abimi onayladı.
Abime dönerek işaret parmağımı havada salladım.
"Seninle sonra konuşuruz canım abim."
'Canım abim' kısmını bilerek vurgulamıştım.
'Tabi tabi' anlamında başını sallayarak beni geçiştirdi.
"Hadi gidelim."
Bana seslenen Demir'e döndüm. Başımla onu onayladıktan sonra son kez abime bakarak evden çıktım.
Demir asansörün düğmesine basarak beklerken, ben çoktan merdivenlere yönelmiştim.
Tam ilk basamağı inecekken, kolumdan tutularak çekildim.
"Hop nereye?"
Elimle merdivenler işaret ettim.
"Aşağıya?"
"Tamam gel, asansörden in."
"Ck. Olmaz."
Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Neden?"
"Binemem ben ona ya!"
Diyerek, kolumu kurtarmaya çalıştım. Ancak canımı acıtmayacak şekilde daha da sıkı tutmaya başladı.
Ben Demir'in elinden kurtulmaya çalışırken, asansörün bulunduğumuz kata geldiğini belirten 'çın' sesiyle o tarafa baktım.
O tarafa doğru bakmamla eş zamanlı olarak Demir kolumdan sürükleyerek asansörün kapısını açtı.
Kolumdaki elini çekmeye çalıştım.
"Hayır, Demir ya!"
Bağırışlarımı umursamadan beni asansöre doğru iteledi. Çıkmak için adım atmışken, kocaman bir adım atarak asansöre bindi ve ardından kapısını kapatarak düğmeye bastı.
Gözlerimi kapatarak içimden saymaya başladım.
1,2,3... sakin ol Deniz. 4,5,6,7...az kaldı. 8,9,10... hiç bir şey yok. 11, 12, 13...
'Çın' sesiyle gözlerimi açtım. Demir bir adım atarak önüme geçti ve asansörün kapısını açarak, çıkmam için yol verdi.
Hızlı adımlarla asansörden çıkıp, kendimi dışarıya attım.
Ben derin derin nefesler alırken arka tarafımdan Demir'in sesini duydum.
"Hadi atla."
Kapı açılma sesiyle arkamı döndüm. Arabaya binerek emniyet kemerini taktığını gördüm.
Gözlerimi devirerek arabaya adımladım.
♾♾♾
"Nereye gidiyoruz?"
Gözlerini kısa bir anlığına yoldan çekerek beni cevapladı.
"Sürpriz."
Koltukta yan olcak şekilde, ona doğru dönerek oturdum.
"Sürpriz mi?"
Gözlerini yoldan ayırmadan sırıttı.
"Evet."
Kollarımı göğsümde bağlayarak kaşlarımı çattım.
"Neymiş bu sürpriz?"
"Sürprizin neresini anlamıyorsun güzelim? Bak adı üstünde sürp-riz."
Gözlerimi devirmeden edemedim.
"Bakıyorum da abimle iyi anlaşıyorsunuz."
Başını sallayarak onayladı.
"Çok sevdik birbirimizi."
"Belli canım."
Çok kısa da olsa yüzüme baktı. Göz kırparak;
"Kıskanma güzelim, ben seni daha çok seviyorum."
Seviyorum kelimesiyle birlikte kalp atışım hızlanmaya başladı. Yüzüm yanmaya başladı.
Gözlerimi yola doğru çevirdiğim sırada radyoda çalan şarkıyla beraber Demir'e baktım. Sesini açsam kızmazdı bence. Düğmeye uzanarak bir kaç kez bastım ve sesini arttırdım.
Seni bir kere görsem belki rahatlar içim
Yıllar oldu görmedim, belki de biraz özledim
Nasıl bir sevdaysa ancak kalbimi dağladım
Seni kaybedip ağladım
Üstümden sanki trenler geçti, yine el salladım
Nakarat kısmının gelmesiyle beraber şarkıya eşlik etmeye başladım.
Belki sen varsın diye
Belki duyarsın diye
Beni anlarsın, soru sormazsın
Ah, yetmedi mi be
Benimle beraber Demir'de şarkıya eşlik etmeye başladım. Gülerek ona döndüm.
Gülümseyerek şarkının devamını söyledi.
Belki sen varsın diye
Belki duyarsın diye
Beni anlarsın, soru sormazsın
Ah, yetmedi mi be
Elimi camdan dışarıya çıkararak kahkaha attım.
♾♾♾
Araba durduğunda etrafımı daha dikkatli incelemeye başladım.
Issız bir otobandaydık. Her tarafı ağaçlarla kaplıydı. Bizden başka yol üzerinde araba yoktu.
Demir'in inmesiyle, arkasından bende indim.
"Ne oluyor?"
"Kaybolduk."
"Ne?"
Gözlerimi iyice açmış bakıyordum.
"Ne yapacağız?"
Çenesini sıvazlayarak etrafına göz gezdirdi.
"İleride bir yerde şanslıysak bir yerleşim yeri buluruz.
Elimle arabayı işaret ettim.
"Tamam gidelim."
Arabaya doğru adım attığım sırada Demir'in sesiyle durdum.
"Asıl sorun zaten araba da."
Lastikler mi patladı?
Arabanın etrafında dolanarak bütün lastiklerini kontrol ettim. Ancak hiç bir sıkıntı yoktu.
"Boşuna bakınma, sıkıntı lastikler de değil."
Ellerimi belime yerleştirdim.
"Nerede o zaman?"
"Benzin bitti."
Kaşlarımı havaya kaldırdım.
"Bagajda yedek şişe benzin yok mu?"
Başını olumsuz anlamda salladı.
Belimdeki ellerim indirerek arabaya doğru yürüdüm. Arabanın önüne gelince, arabanın önüne yaslanarak kollarımı bağladım.
"Ne yapacağız."
Bir kaç adımda bana yaklaştı, ellerini iki yana açtı.
"Yürüyeceğiz."
Diyerek, sürücü tarafını açarak anahtarı çıkardı ve kapıları kilitledi.
"Bu kadar yolu nasıl yürüyeceğiz?"
Beni beklemeden yürümeye başladı. Hızlı adımlarla arkasından ilerledim.
"Bilmiyorum."
"Ne demek bilmiyorum."
Bir an da durarak bana döndü.
"Bilmiyorum demek bilmiyorum demektir."
Diyerek, tekrardan yürümeye başladı.
Yaklaşık on sekiz dakikadır yürüyoruz. Ayaklarım ağrımaya başlamıştı.
Ormanın içinde ilerliyorduk. Neden ormana gitmiştik hiç bir bilgim yoktu. Demir sorduğum bütün soruları cevapsız bırakarak sessizliğini korumuştu. Sessiz kalması daha çok sinirimi bozmuştu. Hayır yani iki kelime edeceksin. Evet ya da hayır dese ona da razıyım ama paşam ağzını bile açmaya tenezzül etmiyor.
Yere bakarak yürürken;
"Daha ne kadar yürüyeceğiz?"
Cevap yok. Gözlerimi devirerek başımı yerden kaldırdım. Demir'e kızmak için ağzımı açtığım sırada Demir'in yanımda olmadığını fark ettim.
Etrafımda dönerek Demir'i aramaya başladım ancak hiç bir yerde görmedim.
"Demir!"
Arkamdan durduğun çıtırı sesiyle hızla döndüm. Ses ağacın oradan geliyordu ancak hiç bir şey yoktu. Ağaca doğru bir adım attım, tam ikinci adımı da atıyorken omzuma bir elin düğmesiyle çığlık attım.
"Aaa!"
"Şşşşt!"
Demir'in sesini duymamla büyük bir rahatlama yaşadım. O anın verdiği korkuyla düşünmeden sarıldım.
Sarılmamla birlikte başta şaşırdı. Vücudu gerildi. Ancak bir kaç saniye sonra gerilen vücudu gevşeyerek, kollarını belime sardı.
"Sakin ol. Buradayım ben."
Başımı Demir'in göğsüne yaslayarak derin nefesler aldım. Çok korkmuştum. Fazlasıyla hem de.
Utanarak geri çekilirken, yüzüne bakamıyordum. Ayakkabılarıma bakarken bir gülme sesi duydum. Başımı yerden kaldırıp Demir'e baktığımda gülmekten kızardığını gördüm. Kaşlarımı çattım.
"Neye gülüyorsun sen?"
"Utandın mı sen?"
Diyerek, yanaklarımı sıkmaya başladı.
Yanaklarımdaki ellerini tutarak çekmeye çalıştım. Çekemeyince pes ederek ellerimi çektim ve gözlerimi devirdim.
Gülmesini durdurarak ellerini çekti.
"Takip et beni."
Yürümesiyle beraber arkasından ilerledim.
Ayaklarıma bakarak yürürken kafam sert bir şeye çarparak durdum.
"Aa!"
Elimle kafamı tutarken neye çarptığına bakmak için kafamı kaldırdım ve Demir'in sırtıyla karşılaştım.
Demir, omzunun üzerinden bana bakarak gülüyordu.
Sırtına bir tane yumruk attım.
"Ne gülüyorsun be?!"
"Hiç."
Diyerek, omuz silkti.
Tam ona kızmak için ağzımı açtığım sırada önümden çekildi. Karşımda gördüğüm manzarayla birlikte ağzım açık kaldı.
Burası çok güzeldi. Hatta mükemmeldi.
Etrafta bir sürü insan vardı. Çoğu kişi paten, kaykay ya da bisiklet sürüyordu. Ormanın tam ortasındaydık.
Hayran dolu bakışlarımı Demir'e çevirdim.
"Nasıl?"
"Harika!"
"Beğenmene sevindim."
"Sen burayı biliyor muydun?"
Sırıtarak omuz silkti. Tabi ki biliyordu.
"Biz kaybolmadık mı?"
"Hayır."
Kaşlarımı çatarak, koluna vurmaya başladım.
"O kadar yolu boşuna mı yürüdüm ben?!"
Elimi tutarak beni durdurdu.
"Tamam dur sakin ol."
Elimi tutmasıyla hırsımı alamayarak diğer elimle vurmaya başladım. Kıvrak bir hareketle bu elimi de yakaladı. Arkama geçerek, ellerimi arkada birleştirdi ve sırtımı göğsüne yasladı.
Kulağıma doğru eğilerek fısıldadı.
"Sakin ol."
Sesiyle beraber sinirim geçmeye başlamıştı. Sesi o kadar huzur dolu çıkmıştı ki insanın rahatlamaması imkansızdı, ya da benim için öyleydi.
Bulunduğumuz durum aklıma gelince, Demir'den uzaklaştım.
"Takip et beni."
Bisikletlerin önünde durduğumuzda merakla Demir'e baktım.
"Bisiklete mi bineceğiz?"
Önündeki bisikletlerden hangisini seçeceğini düşünürken cevapladı;
"Evet, bir sorun mu var?"
"Hayır."
Diyerek, onu cevapladıktan sonra bende kendime bir tane bisiklet bakındım.
İlk gözüme çarpan mavi renkli, üstünde papatya desenleri olan bisiklet oldu.
Koşar adımlarla yanına ilerledim.
"Ben buna bineceğim."
Sarı bisikletin yanında duran Demir bana baktı.
"Tamam,"
Eliyle yanında duran sarı bisiklete vurarak;
"O zaman bende buna bineceğim."
Bisikletleri bulundukları yerden çıkartarak, bindik.
Topraklık bir yola geldiğimiz sırada Demir'e döndüm.
"Var mısın yarışa?"
Sırıtarak bana döndü.
"Nesi ne?"
Kısa bir düşünmenin ardından cevapladım.
"Kahvesine?"
"Olur."
"Üçe kadar sayıyorum. 1! 2! 3!"
Diyerek, pedalları daha hızlı çevirmeye başladım. Benimle birlikte Demir'de hızlandı. Sadece bir kaç santim önümdeydi. Pedallara yüklenerek daha da hızlanmaya çalıştım. Bisikleti sürerken bir elimi havaya kaldırdım.
"Vuhuuu!"
Demir bana bakarak kahkaha attı.
Büyük ağacın oraya ilk varan Demir olmuştu.
Bisikletini durdurup, az gerisinde kalan beni beklemeye başladı. Yanına vardığımda göz kırptı.
"Ben kazandım."
Omuz silktim.
"Alırız canım. Altı üstü bir kahve."
Gülerek başını salladı ve tekrardan pedalları çevirerek sürmeye başladı. Ardından bende pedalları çevirerek ona yetişerek yanında sürmeye başladım.
Bisikletleri yerine koyduktan sonra yine Demir'i takip ettim. Arabanın önünde durunca şaşkınlıkla ona döndüm.
"Araba buraya nasıl geldi?"
Ellerini cebine koyarak omuz silkti.
"Buranın görevlilerinden rica ettim. Sağ olsunlar beni kırmadılar."
♾♾♾
Demir arabayı durdurup bana döndü.
"Sıradaki durağımıza geldik."
"Alışveriş merkezi mi?"
Şaşkınlıkla bir Demir'e bir de avmye baktım.
Neden gelmiştik buraya?
"İn hadi."
Demesiyle beni beklemeden arabadan indi. Ben daha ne olduğunu anlamazken, oturduğum tarafın kapısının açılmasıyla kafamı kaldırdım.
Bir şey demeden kolumdan tutarak beni arabadan indirdi.
Kolumdan sürükleyerek alışveriş merkezine doğru yöneldi.
Özge bir Demir iki.
Alışveriş merkezine girmemizle beraber yürüyen merdivenlere ilerledi.
İkinci kat çıktığımızda adını okuyamadığım bir mağazaya girerek kıyafet reyonuna ilerledi.
"Demir?"
Elindeki siyah tişörte bakarken;
"Efendim güzelim?"
"Kıyafet almaya gelmedik değil mi?"
"Tam da onun için geldik."
Elindeki siyah tişörtü bıraktı ve bir büyük bedenini alarak inceledi.
"Neden ama?"
"Çok soru soruyorsun."
Eline iki tane siyah tişört aldıktan sonda pantolon kısmına yöneldi. Tabi bende arkasından.
Kadın reyonundan bana uygun bir adet siyah tayt aldıktan sonra erkek reyonuna yönelerek kendine göre bir tane siyah bir kot aldı.
Ne yapmaya çalışıyor? Neden siyah? Neden kıyafet alıyoruz? Ne yapacağız? Neyin hazırlığı bu?
Soracak bir sürü sorum vardı ancak cevaplayacak bir Demir yoktu.
En son eline biri bana göre olacak diğeri de Demir'e olacak şekilde iki deri ceket aldı.
Elindekilerle kasaya ilerleyip bıraktı. Kasadaki çalışan kıyafetleri poşete yerleştirirken, Demir cebinden cüzdanını çıkardı. Parayı ödeyerek poşeti aldı ve beni kolumdan tutarak yine peşinden sürüklemeye başladı.
Bu sefer engel olmadım. Olmaya kalksam da engel olamayacağım için boşuna kendimi yormama gerek yok.
Bu sefer de bir aksesuar mağazasına girdik. Direkt olarak şapkaların olduğu kısma yöneldi. Eline iki tane siyah bere aldı. Oradan da yanında bulunan siyah deri eldivenlerden iki çift alarak kasaya yöneldi.
Bense sadece bekliyordum. Beklemekten başka yapabileceğim herhangi bir şey gözükmüyordu. Yapmaya kalksam Demir radarı var. O yüzden hiç uğraşmaya gerek yok.
Kasada ki diğer poşetleri de eline aldıktan sonra köşede bekleyen beni yine ve yine kolumdan tutarak peşinden sürüklemeye başladı.
Avmden çıkıp tekrar arabanın yanına geldiğimizde, Demir kolumu bırakarak bagaja yöneldi. Elindeki poşetleri bıraktıktan sonra sürücü tarafına geçti. Kapıya elini uzattığı sıradan benim hâla ayakta dikildiğimi fark edince bana baktı.
"Binsene."
Gözlerimi devirerek bindim. Aynı anda kapıları kapattıktan sonra arabayı çalıştırmadan ona döndüm.
"Ne yapacağız?"
Arabayı çalıştırırken yandan baktı.
"Sürpriz."
Yine mi? Bitmemiş miydi? Bu sefer neydi acaba? Aklından neler geçiyordu acaba?
Ben kafamdaki düşüncelerle yolu izlerken arabanın bizim okulun önünde durmasıyla Demir'e döndüm.
"Burada ne yapacağız?"
Hiçbir şey demeden arabadan indi ve bagajı açtı. Hava kararmaya başlamıştı. Güneş batmıştı.
Ne yapacağını merak ederek ardından bende indim.
Elindeki poşetlerle bana döndü. Sağ elindekini bana uzattı.
"Al bunları araba da giyin. Dışarıda bekliyorum."
Kaşlarım havalanmış bir şekilde bir elindeki poşete bir de ona baktım.
Elindeki poşeti yüzüme doğru salladı. Elinden alıp arabaya geçtim.
Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra camdan Demir'e baktım. Sırtı bana dönük bir şekilde telefonla ilgileniyordu.
Bana bakmadığından emin olduktan sonra poşettekileri koltuğa döktüm.
Alışveriş merkezinden aldıklarımız bulunuyordu.
Hızlıca üzerimdekileri çıkartarak, aldıklarımı giyindim.
Dikiz aynasından kendime bakarak beremi düzelttim. Saçlarımı da düzelttikten sonra kapıyı açarak indim.
"Nasıl?"
Yüzünü bana döndü. Ayak ucumdan başlayarak baştan aşağıya beni süzdü.
Baş parmağını beğendiğini belirtmek amacıyla havaya kaldırdı.
"Çok güzel."
Arabanın arka kapısını açtı. Binmeden hemen önce bana döndü.
"Sakın bakayım deme."
Diyerek, bindi.
Arkamı ona dönerek okula baktım. Dört senedir bu okuldayım. Acısıyla tatlısıyla. Güzel anılarım da var, kötü anılarım da. Bir şekilde burada dört sene okudum.
Yüzümdeki buruk tebessümle okula bakarken arkamda duyduğum kapı sesiyle döndüm.
İkizler gibi olmuştuk.
Elindeki fenerlerden birisini bana uzattı.
Aldıktan sonra ona baktım.
"Dur sen sormadan cevap vereyim. Okula gizlice gireceğiz."
İlk cümlesine gülerken, ikinci cümlesiyle şaşkına uğradım. Gizlice girmek mi? Biz mi? Yok canım daha neler.
Elimden tutarak okula doğru koşmaya başladı. Ona ayak uydurarak bende koşmaya başladım.
Okulun arka bahçesine geldiğimizde cebinden anahtarları çıkardı ve arka kapıyı açtı. Anahtarların onda ne işi vardı?
Kapıyı açtıktan sonra eliyle bana gel işareti yaptı. Başımı sallayarak ardından içeriye girdim.
Ben girdikten sonra ardımızdan kapıyı kapattı ve tekrardan kilitledi. Anahtarı cebine koyduktan sonra elindeki feneri yaktı.
Feneri yüzüme doğru tutmasıyla elimi yüzüme siper ettim.
"Demir, Çek şunu."
Fısıldayarak bağırdım.
Sessizce gülerek, ışığı yüzümden çekti.
"Tamam, gel hadi."
Fenerimi yaktıktan sonra peşinden sessiz adımlarla ilerledim.
İlk kata çıktığımızda bizim dışımızda başka bir fener ışığı gördüm. Olduğumuz yerde durup birbirimize baktık. Elini göğsüme koyarak beni kendisiyle beraber duvara yasladı. Elindeki fenerin ışığını kapatarak bana döndü. Hızlıca bende fenerimin ışığını kapattım.
Sessizce yaslandığımız duvarda beklerken yanımızdan güvenlik görevlisi geçti.
Adım sesleri kesildikten sonra Demir tekrardan fenerini yakarak boş koridorda yürümeye başladı.
Koridorun sonundaki spor salonuna geldiğimiz de elindeki fenerini kapatıp kapıyı açtı.
İçerisi karanlıktı. Karanlıktan dolayı hiç bir şey seçemiyordum.
Demir kapının yanında ki ışığı açmasıyla salonda büyük bir ses yankılandı.
"Sürpriz!"
Şaşkınca olduğum yerde dururken karşımda duran insanlara baktım.
Annem, abim, Batu, Özge, Özgür, akrabalarımız, sınıftan arkadaşlarım. Herkes buradaydı. En önde annem elindeki pastayla birlikte gülümseyerek bana bakıyordu. Yavaş adımlarla yaklaştım.
"Üfle bakalım."
Gözlerimi kapattım. Her şey için çok teşekkür ederim. Çok mutluyum. Gözlerimi açmadan mumları üfledim.
Gözlerimi açtım, hâla aynı şaşkınlıkla onlara bakarken Batu koşarak üstüme atladı.
"Doğum günün kutlu oldun en best kankam!"
Batu'nun üzerime atlamasıyla geriye doğru sendelerken, Demir'in belimden yakalamasıyla son anda düşmekten kurtuldum.
Batu'ya sarılırken minnet dolu gözlerle baktım.
Batu'nun sırtını sıvzalayarak;
"Teşekkürler Batu."
Benden ayrılır ayrılmaz yüzüme doğru bir kutu uzattı.
"Al bakalım!"
Bu çocuksu heyecanına gülerek, uzattığı kutuyu aldım.
Üzerindeki hediye pakedini yırtarak, kapağını açtım.
Kutunun içindekilerle gözlerimi ardına kadar açtım.
Batu'nun resmî olan bir kupa, Batu'lu bir yastık, ikimizin bir tane fotoğrafı ve bir bileklik. Bilekliğin üstünden Batu kalp Deniz yazıyordu.
Elimdeki bilekliği kutuya geri bırakarak Batu'ya sarıldım.
"Ya Batu, teşekkür ederim."
Batu'yla ayrılır ayrılmaz aramıza Özge girdi. Koluyla, Batu'yu geriye doğru ittirdi ve sırıtarak elindeki minik çantayı uzattı.
Merakla kaşlarımı çattım ve uzattığı minik çantayı alarak açtım.
Makyaj malzemesi mi? Gerçekten mi?
Ellerini önünde birleştirerek Şirince bakmaya başladı.
Çantayı tek elime alarak, diğer elimle sarıldım.
"Hiç gerek yoktu, teşekkürler."
Benden ayrılıp, işaret parmağının ucuyla burnuma vurdu.
"Saçmalama!"
Mahçup bir ifadeyle yüzüne bakarken sol tarafımdan gelen öksürük sesiyle o taraf döndüm.
Özgür, elindeki orta boy bir kuruyla duruyordu. Eliyle Özge'yi nazikçe kenara çekti.
"Müsaadenle,"
Elindeki kutuyu uzatarak;
"Aç bakalım."
Elimdeki minik çantayı sağ tarafımda bulunan Demir'e uzattım.
"Tutar mısın?"
Gülümseyerek elimdeki çantayı aldı.
Çantayı vermemle boş kalan ellerimle, Özgür'ün uzattığı kutuyu aldım.
Kapağını açtığımda gördüklerimle havaya uçmak üzereydim.
İçinde çeşit çeşit çikolata vardı.
Aramızdaki bir kaç adımı, büyük adımlarla kapatarak boynuna atladım.
"Çooook teşekkür ederim."
"Afiyet olsun."
Gülümseyerek, sarıldığım boynundan ayrıldım.
"Hadi artık pasta yiyelim!"
Batu'nun bağırmasıyla beraber topluca ona göz devirdik. Herkes Batu'nun peşinden gitmeye başladı. Tam arkalarından bende gidecekken birinin kolumdan tutmasıyla olduğum yerde kaldım.
Kolumu tutan elin sahibine baktığımda Demir olduğunu gördüm.
"Bende hediyemi vermek istiyorum."
Elini cebine koyarak arkama geçti.
"Saçlarını toplar mısın?"
Arkamda olmasından dolayı kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi hissediyordum.
Her iki elimlede saçlarımı toplayarak havaya kaldırdım. Boynumda hissettiğim soğuklukla bakışlarım oraya döndü.
'Deniz' yazan bir kolyeydi. Çok kibar ve sadeydi. Sade olmasına rağmen göz alıcıydı.
Aklıma sabah Tolga'nın gönderdiği kolye geldi. İstemsizce gözlerim doldu.
Demir tekrardan önüme geçtiğinde bakışları kolyedeydi.
"Yakıştı."
Elimi kolyenin üzerine koyarak gözlerine baktım.
"Ben... teşekkür ederim. Buna hiç gerek yoktu. Bugün yaşattığın her güzel anı yeterliydi,"
Bakışlarımı boynumda takılı olan kolyeye indirdim ve devam ettim.
"Bu çok güzel."
"Beğenmene sevindim. Senin öyle göz alıcı şeyleri sevmediğini biliyorum. O yüzden böyle bir şey tercih ettim."
Aramızdaki mesafeyi kapatarak sarıldım.
Başımı göğsüne yasladım.
"Teşekkür ederim."
Sesim kısık çıkmıştı.
Sarılmama karşılık verdiğinde yüzümde minik bir tebessüm oluştu.
Kalbinin hızı... aynı benim ki gibiydi, hızlıydı. Kulağım tam kalbinin üzerine geliyordu ve bu çok hoşuma gitmişti.
"Demir! Deniz! Hadi gelin!"
Batu'nun sesiyle birbirimizden ayrılmak zorunda kaldık. Demir'e gülümsedikten sonra Batu'nun yanına ilerlemeye başladım.
Nasılsınız? Nasıl gidiyor?
Hele şükür bitti. Neredeyse bir haftadır bu bölümü yazıyorum. Tamı tamına 3788 kelime. Bayağı uzun olmuş yaw.
Eeee görüşleri alalım.
Öbür bölüm neler olur dersiniz?
Demir ve Deniz'in yakınlaşması peki??
Bir daha ki bölümde görüşmek üzere. Ben kaçaaar 💃🏼💃🏼
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top