37. Bölüm🌊

 

Sol tarafımda bulunan komidinin üzerinde duran telefonumu alarak, çalmasına az zaman kalmış olan alarmı kapattım. Telefonu geri aldığım yere koyduktan sonra yattığım yerde doğrularak oturur pozisyona geldim.

Kendimi berbat hissediyordum. İğrenç bir gün geçirmiştim. Gece uyuyamamıştım. Kolum acıyordu. Korkuyordum.

Sıkıntıyla yüzümü sıvazladım. Ne yapmam gerekiyordu? Ne yapabilirdim?

Her şey üst üste geliyordu. Bilinmeyen; sapık, kim olduğunu tahmin dahi edemediğim , tehlikeli bir manyak var peşimde.

Lisenin başından beri benimle uğraşmaktan bıkmak usanmayan bir adet Ayça.

Ha bir de Tolga vardı. Onu unutursak hatrı kalır. Dengesizin önde gideni olur kendisi. Psikopat bir kişiliğe sahip. Aynı zamanda takıntılıdır da. Kısacası bela.

Üzerimde ki örtüyü yan tarafıma atarak, ayaklarımı yataktan aşağıya sallandırdım. Kendimi çok rahatsız hissediyorum. Bitmiş, tükenmiş.

Çıplak ayaklarımın, soğuk zeminle buluşmasıyla kısa bir an titredim.

Yavaş adımlarla odamdan çıkıp, elimi yüzümü yıkamak üzere banyoya yöneldim.
Aynanın karşısına geçip, kendime baktım.
Gözlerim; ağlamaktan kızarmış, uykusuzluktan göz altlarımda hafif mor halkalar yer edinmişti.

Daha yeni uyandığım için saçlarım birbirine girmiş bir vaziyetteydi.
İğrenç gözüküyordum. Aynadaki kişi ben değildim.

Çeşmenin soğuk tarafını açarak, suyu defalarca kez yüzüme çarptım.
Soğuk suyun etkisiyle biraz daha kendime gelmiş hissediyordum.
Sağ tarafımda bulunan havluyu alarak yüzümü kuruladım.

Son kez ayna da kendime baktıktan sonra banyodan çıkarak, odama döndüm.

Dağınık olan yatağımı toparladıktan sonra dolabımın sol kapağını açarak, okul formamı aldım.

Okul formamı giyindikten sonra, dolabımın üzerinde bulunan boy aynasının karşısına geçerek saçlarımı özensizce tepeden topuz yaptım.

Gözümdeki kızarıklıklar uyandığım zamanki kadar değildi ama yine de kırmızıydı. Göz altlarımdaki mor halkları kapatmam gerekiyordu.

En son Özge geldiğinde bir kaç makyaj malzemesi bırakmıştı. Normalde makyaj yapan bir kız değilim. Yapmaya ihtiyacım olduğunu hiç bir zaman düşünmedim. O tarz şeylere para harcamayı sevmiyorum. Onlara para veresiye kadar kendime bir kitap alırım daha iyi.

Biricik arkadaşım sağolsun bu durumdan oldukça memnun değil. En son bize geldiğinde yanında bir kaç makyaj malzemesi getirmişti.

Özge'nin getirdiği makyaj malzemelerin yerini hatırlamaya çalışırken bir yandan da nerede olabileceğini düşünüyordum.

Uzun uğraşlar sonucu aradığım şeyi, yatağımın yanındaki komidinin en alt çekmecesinde bulabilmiştim.

Bulduğum fondötenle aynanın karşısına geçerek, yüzüme uygulamaya başladım.
Fondöten, gözümün altındaki bütün mor halkaları kapatmaya yetmişti.

Elimdeki fondöteni eski yerine koyarak, dudak nemlendiricisini aldım.
Aynada son hâlime baktıktan sonra çantamı alarak, mutfağa geçtim.

Mutfağa girdiğimde daha abimin uyanmadığını fark ettim.
Annemde, arkası bana dönük bir şekilde çay dolduruyordu.

Elimdeki çantamı sandalyenin kenarına bırakarak, oturdum.
Annem, elimdeki çaylarla arkasına döndüğünde beni görünce irkildi.
Elindeki çaylardan birisini benim önüme diğerini de abimin yerine koydu.

Çayları koyduktan sonra ellerini beline koyarak, endişeli gözlerle bana döndü.
"Kız sen hayırdır? Bu saatte kalkmış hazırlanmışsın,"

Belindeki elinin birini, bana uzatarak alnıma dokundu.
"Ateşin falan da yok?"

Alnımdaki elini tutarak geri çektim.
"Yok bir şeyim benim."

Sandalyenin kenarına bıraktığım çantamı alarak, dış kapıya yöneldim. Arkamda duyduğum ayak sesleriyle annemin de arkamda olduğunu anlamam hiç de zor olmadı.

Yere çömelerek ayakkabılarımı giyinmeye başladım.
"Daha kahvaltı yapmadan nereye?"

Kafamı ayakkabılarımdan kaldırmadan cevapladım.
"Okula."

Ayakkabı giyinme işini bitirince, çömeldiğim yerden kalkarak çantamı tek omzuma taktım.
Kapıyı açmak için koluna uzandığım sırada annem kolumdan tutarak durdu.
"Deniz neyin var kızım?"

Yüzünde ciddi ve endişeli bir tavır vardı.
"Yok bir şeyim."

Annemin bir şey demesine izin vermeyerek kapıyı açtım ve evden çıktım.

Merdivenleri teker teker indim. Binadan çıktıktan sonra kafamı gökyüzüne doğru kaldırdım. Derin bir nefes aldıktan sonra okula doğru yürümeye başladım.

♾♾♾

Zilin çalmasıyla önümdeki geometri kitabını kapattım. Sol tarafımdan dürtülmemle Özge'ye döndüm.
"Kalk hadi."

"Nereye?"

"Özgür'ün yanına gideceğim."

"Neden?"

Sorumla beraber gözlerini devirdi.
"İkizimin yanına gitmek için bir nedenimin mi olması gerekir?"

"Evet."

"Sabır."

Oturduğum yerden kalkarak, Özge'ye çıkması için yer açtım. Özge sıradan çıktıktan sonra tekrar yerime oturacakken beni kolumdan yakaladı ve peşinden sürüklemeye başladı.

Kolumdaki elini tutarak kurulmaya çalıştım.
"Kızım bıraksana beni!"

Başını olumsuz anlamda iki yana salladı ve beni peşinden sürüklemeye devam etti.
Mağlubiyetin verdiği hüzünle kendimi teslim etmek zorunda kaldım.

Okulun bahçesine çıkmamızla Özge kısa bir anlığına durdu ve etrafına bakınmaya başladı. Bir şeyi ya da birilerini arıyordu.

Her ne arıyorsa bulmuş olacak ki yeniden yürümeye, beni de peşinden sürüklemeye devam etti.

Karşılıklı iki bankın olduğu yere geldiğimizde banklarda oturan kişileri fark ettim.
Özgür, Batu ve Selim.

Özge, kolumu bırakarak Özgür'ün yanına oturdu. Bende yanı boş olan Batu'nun yanına oturdum.
Batu'nun yanına oturmamla, kolunu omzuma attı.
"N'aber en best kankam? Nasılsın?"

Omuz silktim.
"Ne olsun İşte. Her zamanki şeyler. İyiyim."

Değil... her zamanki şeyler değil. İyi değilim.

Cevabımdan memnun olmamış ki gülen yüzü soldu, kaşlarını çattı. Kulağıma doğru eğilerek fısıldadı.
"Şu bilinmeyen iti yüzünden mi bu haldesin?"

Kulağımdan uzaklaşmasıyla yüzüne baktım. Başımı iki yana salladım.
"Hayır Batu. Merak etme."
Diyerek, yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim.

Gözlerini kıstı. Yemedi.
"Seninle sonra konuşuruz bu konuyu."

Yüzümdeki zoraki gülümsemeyi silerek, dudaklarımı dişlemeye başladım.
O sırada Özge'nin ani hareketiyle hepimiz ona döndük.
"Diyorum ki! Hep beraber okul çıkışı bir kafeye gidelim. Farklılık olur."

Özgür, Özge'nin kolundan tutarak geriye doğru çekti ve banka oturmasını sağladı.

Özge, heyecan ve umut dolu gözlerle her birimizin yüzüne bakmaya başladı.
İlk cevap veren ben oldum.
"Ben yokum."

Batu, omzumdaki elini belli etmek ister gibi, bir kaç kez omzuma vurdu.
"Geliyoruz, geliyoruz. Hepimiz geliyoruz. Kimsenin bahanesini kabul etmiyorum."

Özge, oturduğu yerden heyecanla kalkıp akış yaprak zıplamaya başladı.
Özgür, Özge'nin kolundan tutarak oturtmaya çalışıyordu ama başarısız bir hareket olmuştu.
"Kızım otursana!"

Özge, Özgür'ü umursamayarak zıplamaya devam ediyordu ancak bir anda olduğu yerde durdu ve Batu'ya döndü.
"Demir nerede?"

"Demir... Hastanede."

Özge'de olan bakışlarımı hızlıca Batu'ya çevirdim.
"Ne oldu? Bir şey mi oldu? Başına bir iş mi geldi?"

Ben sorular soruyordum ancak Batu birisine bile cevap vermiyordu.
"Batu cevap versene!"

"Kızım iki dakika izin vermiyorsun ki!"

"Tamam söyle."

Diyerek, konuşmasını beklemeye başladım.
"Hastaneye kolundaki ve bacağındaki alçılarını çıkartmaya gitti."

Kötü bir haber almamanın verdiği rahatlıkla derin bir nefes verdim.
"Öyle desene niye uzatıyorsun?"

Otuz iki diş sırıtarak,
"Canım öyle istedi."

Gözlerimi devirerek Özge'ye döndüm.
Teneffüsün bittiğini haber eden zille beraber hep beraber ayaklandık.

Sınıflarımıza doğru yürürken; Özge, Özgür ve Selim önde beraber, onların arkasında da Batu'yla ben yan yana yürüyorduk.
Batu'ya döndüm,
"Ben gelmesem?"

Başını iki yana sallayarak reddetti.
"Kabul etmiyorum. Kafanın dağılmasını istiyorum. Ne derdin var bilmiyorum, söylemiyorsun ama en azından bırak da seni biraz da olsa neşelendireyim."

İyiliğimi istemesine karşı yüzümde minik bir tebessüm oluştu.
"Tamam."

♾♾♾

"Efendim kızım?"

"Nasılsın anne?"

"İyiyim kızım. Bir sorun mu var?"

"Hayır, hayır. Sadece sana sormak istediğim bir şey var."

"Dinliyorum boncuğum?"

"Okul çıkışı Özgegille beraber kafeye gitmek istiyoruz. İzin verirsen bende gideceğim."

"Kim kim?"

"Batu, Selim, Demir, Özge ve Özgür. Hepsini gördün zaten."

"Tamam boncuğum, tamam. İyi eğlenceler."

"Teşekkür ederim anne."

"Ne demek boncuğum."

                              ♾♾♾

Okul çıkışı, okula en yakın olan ve her zaman gittiğimiz Luna kafeye doğru yürümeye başladık.

Luna Kafe'yi lisenin başında keşfetmiştik. Canlı müzikli bir kafeydi. Yiyecekleri, müzikleri her şeyiyle harika bir kafe. Aynı zamanda onu diğer çoğu kafelerden ayıran bir özelliğe sahip. Kafe iki bölmeden oluşuyor. Alt katında kitap kafe, üst katınca canlı müzik olan bir kafe.

Kafeye gelmemizle boş masalardan birisine yerleştik.

Herkes önündeki menüye bakarken ben bakma ihtiyacı duymamıştım. Her geldiğimde aynı şeyleri sipariş ederim. Çikolatalı milkshake ve çikolatalı pasta.

Garson yanımıza geldiğinde hâla menüye bakıyorlardı.
Onları beklemeden ben siparişimi söyledim.
"Ben bir dilim çikolatalı pasta ve çikolatalı milkshake alayım."

Garson başıyla beni onayladıktan sonra elindeki kapıda not aldı.
Diğerleri de siparişlerini aldıktan sonra beklemeye koyulduk.

Aradan yaklaşık on dakika geçmişti ki, yanımdaki boş sandalyenin geriye doğru çekilmesiyle oraya döndüm.

Hemen yanındaki boş sandalyeye Demir oturdu.
Bana doğru dönerek;
"Selam."

"Selam."
Solumda oturan Batu, kolunu arkamdan Demir'e uzatarak omzuna vurdu.
"Nasılsın lan?"

"İyiyim Batu, sen nasılsın?"

"Bende iyiyim."
Diyerek önüne döndü.
Demir'e baktım. Üzgündü. Yüzüne baktığımda kendimi görüyordum. Derdi vardı.

Hepimizin siparişi geldikten sonra Demir gelen garsona kendi siparişini söyledi.
Bir çatal çikolatalı pastadan alarak ağzıma attım.

Batu, içeceğinden büyük bir yudum aldıktan sonra bize döndü.
"Doğruluk mu cesaretli mi oynayalım mı?"

Hiç bir şey demeyerek omuz silktim.
Özge ellerini çırparak Batu'yu onayladı. Bu ikisinin iyi anlaşması hiç hayra alamet değil, hayırlısı.

Ben hariç herkesten olumlu yanıt alan Batu ve Özge birbirlerine sırıtarak baktılar. Ne planlıyor bu ikisi?

Batu, masanın ucunda bulunan tuzluğu alarak masanın ortasına koydu.
"Delikli olan kısmı soru, diğer arka tarafı cevap. Tamam?"

Hepimiz Batu'yu onayladık ve oyun başladı.
İlk çeviren Özge'ydi. Delikli kısmı Batu'da, cevap kısmı Özgür de durdu.
Batu sırıtarak Özgür'e baktı.
"Doğruluk mu cesaretlik mi?"

"Cesaretlik lan!"
Batu, sırıtarak Özgür'ün masanın üzerinde duran telefonunu işaret etti.
"Mesajlara gir, en son mesajını oku."

Özgür, hızlıca başını iki yana salladı.
"Hayır."

Çok kesin bir şekilde reddetmişti.
Batu, omuz silkerek,
"Cezanı çek o zaman."

Kaşlarımı çatarak Batu'ya baktım.
"Ceza ne?"

"Bilemiyorum."
Dedikten sonra elini havaya kaldırarak garsonu çağırdı. Yanına gelen garsonun kulağına bir şeyler fısıldadıktan sonra garson başıyla onaylayarak yanımızdan ayrıldı ve içeriye girdi ve gözden kayboldu.
Herkes merakla garsonun gelmesini beklemeye başladı.

Bir kaç dakikanın ardından garson elinde büyük bir bardakta, kırmızı bir şeyle geldi. Elindeki bardağı masaya bırakarak yanımızdan ayrıldı.

Hepimizin meraklı bakışları bardağın içerisindeki sıvı şeye yoğunlaştı. Bardağın içindeki kırmızı şeyin ne olduğunu anlamaya çalışırken Batu'nun konuşmasıyla bardaktaki bakışlarımı ona çevirdim.
"Kaşığını ver."

Özgür, kuzu kuzu kaşığını Batu'ya uzattı. Batu sırıtarak elindeki kaşığa kırmızı sıvıdan döktü. Özgür'e doğru uzattı.
"Aç ağzını."

Özgür, Batu'ya doğru eğilerek ağzını açtı, Batu kaşığı Özgür'ün ağzına soktu.
Özgür, kırmızı sıvıyı yuttuktan sonra ayağa fırladı. Lavaboların olduğu tarafa doğru koşmaya başladı.

Batu hariç hepimiz şaşkınca Özgür'ün arkasından bakarken, Batu sırıtarak bakıyordu.
Hepimizin aklındaki o soruyu Selim sordu.
"Ne içirdin?"

"Acı."

Batu'nun cevabıyla ağzım bir karış açılmıştı.
Batu, ifadesini bozmayarak masanın üzerindeki tuzluğu çevirdi. Bu sefer soru kısmı Özge, cevap kısmı Selim'e gelmişti.
"Doğruluk mu cesaretlik mi?"

Selim hiç düşünmeden cevapladı.
"Doğruluk."

Selim'in cevabıyla Özge hınzırca güldü.
"Söyle bakalım Selim Bey, sevdiğin kız var mı?"

Selim yüzündeki ifadeyi değiştirmeden cevapladı.
"Var."

Selim'in cevabıyla Batu ve Özge o'lamaya başladı.
Selim gözlerini devirerek içeceğinden bir yudum aldı.
Özgür'ün masaya geri dönmesiyle ona döndüm.
"İyi misin?"

"İyiyim, iyiyim,"
Yanımdaki Batu'ya bakarak;
"Ulan Batu, yaktın lan beni! Sen benim elime düşersin ama."

Batu 'yav he he' anlamında elini hava da salladı.
Masadaki tuzluğa uzanarak çevirdim.
Demir soruyordu, Özge cevaplıyordu.

"Hangisi?"

"Cesaretlik."

Demir işaret parmağını çenesine koyarak düşünmeye başladı. Bir süre etrafını inceledikten sonra Özge'ye döndü.
"Şu sol çaprazımızda bulunan masada ki oğlanın ismini öğren."

Özge oturduğu yerden kalkarak oğlana doğru yürüdü. Masanın yanına varınca elini havaya kaldırdı.
"Merhaba."

Çocuk kitaptan kafasını kaldırıp Özge'ye baktı.
"Merhaba?"

"Şey... adın ne?"

Çocuk elindeki kitabı kapatarak masaya bıraktı, tek kaşını havaya kaldırarak arkasına yaslandı.
"Neden soruyorsun?"

"Merak ettim."

"Sadece merak diyorsun?"

"Aynen."

"Yani arkadaşlarınla oyun oynamıyordun?"

"Evet."

"Emin misin?"

Özge gözlerini devirerek;
"Üf tamam! Oyun oynuyorduk."

Dedikten sonra saçlarını savurarak masaya geri döndü.
Çocuğa baktığımda Özge'nin arkasından gülerek baktığını gördüm.

Özge oturur oturmaz tuzluğu çevirdi. Soru sorma Özge, cevaplama ben.
"Evet söyleyin Deniz Hanım, doğruluk mu cesaretlik mi?"

"Cesaretlik diyelim bari."
Diyerek, yapmam gereken şeyi beklemeye başladım.

"Demir ve Deniz ayağa kalkın."

Özge'nin söylediğiyle bir an afalladım. Hadi ben tamam da, Demir ne alaka?
Demir'le birbirimize şaşkınca baktık. Omuz silkerek ayağa kalktı.

Bende ayağa kalktım. Özge'nin ardından ilerlemeye başladık. Ne yapacağımızı fark edince olduğum yerde kaldım.
"Yok artık! Özge?"

Sırıtarak başıyla işaret etti.
"Hadi bakalım."

"Hayır ya. Başka bir şey iste."

"Banane ben bunu istiyorum."

Sırf acı yemek istemediğim için boyun eğerek mikrofonun olduğu yere geçtim.
Hemen yanımdaki yüksek tabureye de Demir oturdu ve elinde gitar vardı.

Şaşkında Demir'e baktım.
"Çalmayı biliyor musun?"

Parmaklarıyla ritimli bir hareketle gitara vurdu.
"Tabii ki."

"Desene senin yanında sönük kalkacağım."

"Neden?"

"Sesim oldukça kötüdür."

"Onu birazdan göreceğiz."
Gülümsedim. Gülümsememe karşılık olarak o da gülümsedi.

Başlayan müzikle beraber hangi şarkı olduğunu anlamaya çalıştım. Bir kaç saniye sonra anladım. Bu Mor ve Ötesi'nin Bir Derdim Var şarkısı.

Burukça gülümsedim. Çok güzel denk gelmişti.
Gözlerim kapatarak söylemeye başladım.

(Şarkıyı burada açmanız önerilir :) )

Bir derdim var, artık tutamam içimde
Gitsem nereye kadar? Kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar.

Kapalı olan gözlerimi açarak etrafıma bakındım. Çoğu kişi bizi dinliyordu. Tekrardan gözlerimi kapatarak devam ettim.

Herkes neden düşman, herkes neden düşman?
Unuttuk hepsini, Nuh'un nefesini
Gelme yanıma, sen başkasın, ben başka.

Tekrardan gözlerimi açarak, yanımda gitar çalan Demir'e baktım. Gözlerindeki hüzünlü ifade yüklüydü.

Yeniden gözlerimi kapattım ve nakarat kısmını söylemeye başladım.

Bir derdim var artık, tutamam içimde
Gitsem nereye kadar? Kalsam neye yarar?
Hiç anlatamadım, hiç anlamadılar

Gözümden akan yaşa engel olamadım. Sol gözümden bir yaş izinsiz aktı.

Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra
Işık yok, hiçbir şey yok, yok, yok, yok

Bir derdim var
(Bir derdim var) Bir derdim var
(Bir derdim var) Bir derdim var
(Tutamam) içimde

Şarkıyı bitirmemle gözlerim açtım.
Çoğu kişi alkışlamaya başladı. Demir oturduğu taburenden kalkarak yanıma geldi.
"Sesin çok güzel. Kötü olduğunu söylemiştin."

Dudaklarımın arasından bir kıkırtı kaçtı.
"Kötü ama."

"Bu kötü haliyse, iyisini düşünemiyorum."
Elindeki gitarı taburenin üzerine bıraktı. Elini bana uzattı. Uzattığı elini tutarak sahneden indim.

Bizimkilerin yanına gittiğimizde hepsi hayranlık dolu gözlerle bize bakıyordu.
"Harikaydınız!"

Mahcupça gülümsedim.
Demir'in elimdeki elimi çektim. Sandalyenin üzerine bıraktığım çantamı alarak, omzuma taktım.
"Hadi size iyi oturmalar."

Özge dudaklarını bükerek;
"Nereye?"

"Annemi meraklandırmayayım."
El sakladıktan sonra kafeden ayrıldım. Evin yolunu uzattım. Eve yaklaşğım sıralarda telefonuma mesaj geldi.

Bilinmeyen numara: 'Bir derdim var artık, tutamam içimde...'



İlk defa bu kadar uzun bir bölüm yazdım
Kcjdjsms

Bilinmeyen numara açıklar mı vermeye başladı yoksa bana mı öyle geliyor? 🤔

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top