36. Bölüm🌊
Demir'den;
"Gidiyorum ben!"
Diyerek, arkamı dönmüş adım atıyordum ki, babamın buz gibi çıkan sesiyle durmak zorunda kaldım.
"Buraya gel Demir! Konuşacaklarımız var!"
Olduğum yerde onlara döndüm. Babam kaşlarını olabildiğince çatmıştı. Annem, babam kadar olmasa da sert bakıyordu.
Gözlerimi devirerek, topallaya topallaya evden içeriye girdim.
Benim ardımdan annem ve babamın eve girmesiyle salona geçtik.
Bakalım neymiş bu o kadar çok konuşmak istedikleri konu?
Bacağımın artan ağrısıyla birlikte bir yere oturma ihtiyacı duyarak, kendimi koltuklardan birisine rastgele attım.
Bulunduğumuz koca salonda herkes bir yere oturmuş sessizce duruyordu. Hepsi de gözlerini dikmiş bana bakıyordu.
Alayla gülerek ellerimi iki yana açtım.
"Ne?"
"Demir!"
Babamın uyaran sesiyle, yüzümdeki alaylı gülümsemeyi silip ciddi bir ifade takındım. Oturduğum yerde sırtımı dikleştirdim. Gözlerim kısarak babama baktım.
"Şu konuşmamız gereken önemli konu nedir?"
'Önemli' kısmına özellikle vurgu yaparak söylemiştim.
Babam da aynı benim gibi gözlerini kısarak bana baktı.
Ben de ifademi bozmadan bakarken Erhan amcanın söyledikleriyle kısa süreliğine ona baktım.
"Yakında nişanınız var oğlum."
Erhan amcanın cümlesiyle dişlerimi sıktım.
Beni anlamıyorlar mıydı? Yoksa anlamak mı istemiyorlardı? Gerçekten daha ne kadar söylemem gerekiyordu? İs-te-mi-yo-rum!
Çok basit Ya!
"Nişan mişan yok!"
Sesimin yükselmemesine engel olamamıştım. Ben istemedikçe üstüme üstüme geliyorlar.
"O nişan olacak Demir!"
Babamın bağırmasıyla, Erhan amcada ki bakışlarımı ona çevirdim.
"Olmayacak dedim!"
Babam hışımla ayağa kalktı, karşımda dikildi.
Karşımda durmasıyla koltuktan destek alarak ayağa kalktım ve onun karşısına dikildim.
"Olacak dedim!"
İşaret parmağımı yüzüne doğru uzattım. İnadım inattı!
"Bende olmayacak dedim! Neyi anlamıyorsun?!"
Çenesinin kasılmasından dişlerini sıktığı fark ediliyordu.
"Sen istesen de istemesende o nişan olacak!"
Kendimi tutamayarak gülmeye başladım.
"Allah aşkına, ben istemediğim halde nasıl olacak. Yoksa elimi ayağımı mı bağlarsınız?"
Son cümlemle birlikte daha çok gülmeye başladım. Resmen psikolojimi bozmuşlardı. Neye nasıl tepki vereceğimi bilemez hale gelmiştim.
Bir anda gülmemi durdurarak, ciddileştim.
Benim ani ruh değişimimle babam anlık olarak şaşırdı. Ancak hemen toparladı ve eski sert bakışlarına geri döndü.
"Konuşacağımız önemli konu buymuş ha? Hiç de önemli değilmiş. Tüh Ya!"
Ellerimi birbirine vurdum.
"Beni de buraya kadar boşuna yordunuz bu halimle. Neyse olsun bakalım. Bu seferlik görmezden gelebilirim."
Oldukça sakin ve sinir bozucu bir ses tonuyla konuşmuştum. Sabrım tükenmişti.
Babamın omzuna bir iki kere yavaşça vurduktan sonra arkamı dönerek kapıya doğru adımlamaya başladım. Ancak babamın sesiyle durmak zorunda kaldım.
"Eğer bu nişanı kabul etmezsen; seni evlatlıktan men ederim."
Evlatlıktan men etmek mi? Buna gülmem gerekiyor.
Olduğum yerde onlara doğru döndüm.
"Evlatlıktan men mi edersin? Dur bir dakika buna gülmem gerekiyor?"
Diyerek, gülmeye başladım. Annem, babam, Erhan amca, Ayten teyze ve Ayça bana deliymişim gibi bakmaya başladılar.
Gülmemi durdurarak, konuşmama devam ettim.
"Sen zaten beni evlatlıktan men edeli çok oldu. Bunu yemezler. Hadi eyvallah!"
Elimi havaya kaldırarak selam verdikten sonra yine arkamı dönmek üzereyken;
"Cebimdeki cüzdanı ve arabanın anahtarını bırak."
Şaka mı? Ciddi ciddi soruyorum, şaka mı?
Kaşlarımı çattım. Başımı sağa doğru hafifçe eğdim.
"Yok ya?!"
Ceketimin cebinde duran cüzdanımı ve arabamın anahtarını çıkararak havaya kaldırdım.
"Benim bu cüzdanımdaki para var ya?! Ben onları kendi emeklerimle kazandım. Bırak dediğin o arabayı çalışarak alın terimle aldım. Sen mi aldın? Bir günden bir güne baba olarak bana babalık yaptın mı?! Benim kendi emeklerimle kazandığım şeyleri böyle boktan bir sebepten heba edemem, kusura bakma. Hadi hepinize kötü geceler!"
Bu sefer hiç bir şey demelerine izin vermeyerek salondan çıktım. Dış kapıya geldiğim sırada elimi kapı koluna uzatmışken, elimin üstüne bir el kondu ve kapıyı açmamı engelledi. Kafamı kaldırıp elin sahibine baktığımda Ayça olduğunu gördüm.
Elimi kendime doğru çekerek, elinden kurtardım. Tekrardan kapı koluna uzandığımda, kapıyla arama girerek önümü kapattı.
"Gidemezsin."
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Evet."
Tek kaşını havaya kaldırdım.
"Kim olarak?"
Başını dikleşirdi. Merakla yüzüne bakıyordum.
"Nişanlın olarak."
Başımı iki yana sallayarak gülmeye başladım.
"Sen beni duymadın galiba? Nişan diye bir şey yok! Olmayacak da! Şimdi çekil önümden!"
Kolundan tutarak kenara çekmeye çalıştım. Bir anlık boşluğuna gelmesiyle kenara çekildi ancak saniyesinde kendine gelerek tekrar önüme geçti.
Gözlerimi devirdim.
Ben en son, sıcacık evimde elimde mısır tabağımla mini dizimi izliyordum. Hayır yani en son kadının üzerine bir şey atlamıştı. Kadına ne olduğunu acayip merak ediyordum. Şimdi evimde dizimi izlemem gerekiyordu. Ama ben burada nelerle uğraşıyorum!
"Ayça çekil dedim! Bak zaten bacağım ağrıyor evime gidip dinleneceğim."
Beni baştan aşağıya doğru süzmeye başladı. En son gözleri yüzümden durduğunda, suratını buruşturdu.
"Hep o kız yüzünden bu haldesin!"
Bakışlarımı olabildiğince sertleştirerek baktım.
"Düzgün konuş!"
Deniz, hakkında böyle konuşamaz! Kimse konuşamaz!
Alayla dudaklarını büktü.
"Ne oldu? Sinirlendin mi?"
Sinirle gözlerimi yumdum. Sakin ol Demir, sakin.
"Bana bak Ayça, çekil önümden! Seninle uğraşamam!"
"Ne oldu konu o kıza gelince sinirlendin?"
İşaret parmağımı havaya kaldırdım.
"Ayça yeter dedim! Kes sesini!"
"Seviyorsun değil mi onu?"
Sorduğu soruyla bir an afalladım. Ben... seviyor muydum onu?
"Çekil!"
"Seviyorsun."
"Bak bir daha demiyeceğim. Çekil!"
"Sevmeseydin hayır derdin."
"Yeter!"
"Anladım."
Önümden çekildi. Kapıyı açtım, dışarıya tam dışarıya çıktım, arkamdan bağırdı.
"Ama unutma Demir! Bir gün sen beni seçeceksin, onu değil! Kendi rızanla ya da değil!"
Umursamayarak evlerinin olduğu sokaktan, caddeye çıktım. Boş bir taksinin geldiğini görünce elimi kaldırdım.
Taksi önümde durunca, arka kapısını açarak dikkatle bindim.
"Sen ilerle abi, ben sana tarif edeceğim."
Taksici, aynadan bakarak başıyla onayladı ve yola koyuldu.
Aklımı kurcalayan bir şey vardı. O da, Deniz'i seviyor muyum?
Onu ilk gördüğümde kalbim değişik atmıştı. Farklıydı. Göz göze geldiğimizde değişik hissettim, hiç hissetmemiştim böyle bir şeyi. Ellerimiz bir birine değdiğinde ki o heyecan, hiç tatmadım böylesini. Onu kanlar içinde gördüğümde dünyam durdu sanmıştım. Kimse için endişelenmeyen, korkmayan ben o gün Deniz için korkmuştum. Onu kaybetmekten korkmuştum. Ben... Denizi sevmiyorum.
Gülümsedim.
Ben, Deniz'e aşığım.
Aşk itirafı geldi!! Ama şimdilik kendine itiraf etti cöfnsmam
Bundan sonra bölümleri uzun yazmaya çalışacağım. Böyle çok kısa oluyor.
Evet, bu bölüm hakkındaki görüşleri alalım.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top