33. Bölüm🌊




Batu, havaya kaldırdığı telefonu yüzüme doğru salladı.
"Bu ne demek oluyor Deniz?"

Sertçe yutkundum. Umarım aklıma gelen şey değildir.
Boğazım düğüm düğüm olmuştu. Konuşamıyordum. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Belki de başka bir şeyden bahsediyordu. Yanlış bir şey söylemekte istemiyorum.
Zorda olsa ağzımdan bir iki bir şey çıkmıştı.
"N-neyden b-bahsediyorsun?"

Boşta olan eliyle saçlarını karıştırdı. Elindeki telefonu koltuğun üzerine fırlattı.
"Neyden bahsettiğimi biliyorsun!"

Git gide ses tonu artıyordu. Artan ses tonuna karşı gözlerimi sım sıkı yumdum.
"Cevap versene Deniz!"

Bu seferki sesin sahibi Demir'di. Onun sesini duymamla birlikte yumduğum gözlerimi açtım. Sağlam olan koluyla Batu'ya tutunarak ayakta duruyordu.
"A-anlamıyorum."

Demir, Batu'ya iyice tutunarak bir kaç adım attı ve tam önümde durdu.
"Anlamayacak ne var Deniz?! Kim bu?! Neden sana mesaj atıyor?!"

Duyduklarımla beraber bakışlarımı yerdeki halıya diktim.
"B-bilmiyorum."

"Hayır yani! Nasıl anlatmazsın bize?!"

"Bir dakika ya."

Batu'nun konuşmasıyla ona baktım. Bir şey bulmuş olacak ki gözleri hüzünle parladı.
"Geçen gün Özge yanımıza gelmişti. Tam bir şey söyleyeceği sırada ikiniz yere düşştünüz. Tesadüf değil, değil mi?"

Sesi öncekine göre daha sakin çıkıyordu.
Diyecek bir şey bulamayarak bakışlarımı kaçırdım.
Histerik bir şekilde güldü
"Demek ki doğru anlamışım."

"Ne olur bana kızmayın. Size her şeyi anlatacağım."
Sesim bir fısıltıdan farksız değildi.
Hiç bir şey demeden koltuğa oturdular. Batu, Demir'e yardım ederek ayağını uzatmasını sağladı.
Demir'in rahat olduğunu düşünerek bana döndü.
"Evet?"

Bacaklarım titriyordu. Artık kendimi taşıyabileceğimi sanmıyorum. Yavaşça gözlerim kapanırken kısık gözlerimin arasından Batu'nun telaşla ayağa kalkarak yanıma gelip kollarımdan tuttuğunu hatırlıyorum. Sonrası koca bir karanlık...

...

Burnuma gelen keskin bir kokuyla gözlerimi araladım. Yeni açtığım kısık gözlerimle etrafı incelemeye başladım.

Bir koltukta yatıyordum. Ayaklarımın altında bir kaç tane yastık vardı. Bileklerimde ıslaklıklar hissediyordum. Bakışlarımı bileklerime çevirdiğimde ıslak olduklarını fark ettim. Karşı tarafa baktığımda Demir'in endişeli gözleriyle karşılaştım.
Başımı yasladığım taraftan ses duymamla o tarafa doğru baktım.

Batu, elindeki kolonyanın kapağını kapatıyordu.
Ona baktığımı fark edince bana baktı.
Yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı. Yüzündeki o gülümsemeyi görmek beni birazda olsun rahatlatmıştı.
"Şükür be kızım! Ne uyudun!"

Hafifçe gülümseyerek gözlerimi kapattım.
"Ama bu kaçacağın anlamına gelmiyor."

Demir'in cümlesiyle birlikte kaplı gözlerimi açtım. Gözlerimi tavana doğru sabitledim ve hiç bir şey demeden direkt olarak konuya girdim.

...

Önümde birleştirdiğim ellerimi derin bir nefes vererek çözdüm ve karşımda beni dikkatle dinleyen ikiliye döndüm.
"Tamam mı?"

Kendime geldikten kısa bir süre sonra olayı baştan sona onlara anlatmıştım. İlk mesaj ne zaman gelmişti, neden söylemediğimi hatta Ayça'nın dayak yeme olayını bile anlatmıştım. Hiç bir şeyi atlamadan her bir detayını tek tek anlatmıştım. Sözümü kesmeden, bütün dikkatleriyle beni dinlemişlerdi.

Anlatmanın verdiği hafiflikle yüzlerine bakıyordum. İkiside oldukça düşünceli gözüküyordu.

Demir, gözlerini halıya dikmiş,  kısık gözlerle bakıyordu. Yüzü ifadesizdi. Aklından ne geçtiğini kestiremiyorum.

Batu, sanki bizim Batu gitmiş yerine başka birisi gelmiş gibiydi. Oldukça sinirli gözüküyordu ancak bu sinirini dışarıya yansıtmamaya çalışıyordu. Tabii ki başarılı olamıyordu.

Yüzlerine bakarken herhangi bir cevap bekliyordum. Küçük bir minik kelime. Herhangi bir şey.

Tam onlardan ümidimi kestiğim sırada, Batu hiç bir şey demeden oturduğu yerden kalkıp salondan çıktı. Batu'nun arkasından bakarken Demir'in kısık sesle bir şeyler mırıldandığını duydum.

Anlamadığım için kaşlarımı çatarak ona döndüm.
"Ne dedin?"

Halıdaki bakışlarını bana çevirdi, hiç bir cevap vermeden geri bakışlarını halıya çevirdi. Yüzüme çok kısa bakmıştı.

Sanki ben suçluymuşum gibi davranıyorlardı. Sanki o mesajı ben atmışım gibi. Halbuki benim kötü bir niyetim yoktu. Ben sadece kendimi ve onları korumak istemiştim. Söylemeyerek doğru yaptığımı düşünüyordum, şu an ki davranışlarına bakarsak doğru düşünüyormuşum.

Derin düşüncelere dalarak tırnağımı oynamaya başladım.
Kimdi bu? Neden bana yazıyordu? Amacı neydi? Bana yada sevdiklerime zarar verir miydi? Onu tanıyor muydum? Beni nerden tanıyordu? Nasıl her şeyi biliyor? Okuldan birisi miydi?

Aklımda ki tonlarca soru aradı ardına sıralanırken, Batu'nun salona girdiğini belli eden adım sesleriyle kısa süreliğine düşüncelerimi aklımın bir köşesine itekledim ve Batu'ya odaklandım.

Elinde bir defter ve kalemle birlikte Demir'in yanına oturdu. Defteri açtı ve boş bir sayfa buldu. Elinde tükenmez kalemin kapağını açtı ve arkasına takarak defterin üzerine doğru tuttu. İlk önce Demir'e ardından bana baktı.
"Onun hakkında ne biliyorsun?"

Batu'nun sorusu üzerine, düşünceli bir tavırla gözlerim kıstım.

O, artık her kimse, hakkında en ufak bir bilgim dahi yoktu. Onun hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Adını, yaşını, cinsiyetini,ki büyük ihtimalle erkek, kısaca hiç bir şey.
"Bilmiyorum."

"Ufakta olsa bir şey fark ettin mi? Küçük bir şey bile onu ele verebilir."

Başımı iki yana salladım.
"Hayır. Yani şimdiye kadar bir şey fark etmedim. Ama.."

Demir, gözlerini kısarak gözlerime baktı.
"Ama?"

"Bizim okuldan gibi geliyor."

Batu, hızlıca deftere bir şeyler yazdıktan sonra tekrar bana baktı.
"Nereden vardın buna?"

"Şöyle, şimdi size Ayça'nın olayını anlattım,"

Beni onaylar bir şekilde başlarını salladılar.
"O gün, mesajın ilk geldiği gün, bana zarar veren kişinin Ayça olduğunu siz bile bilmiyorken o biliyordu. Telefonda ki mesajların ne kadarını okudunuz bilmiyorum ama böyle bir düşünce var aklımda."

Batu, beni onaylar anlamda işaret parmağını havada salladı.
"Mantıklı."
Diyerek, yine aynı şekilde deftere bir kaç şey daha yazdı

Bugünkü gelen mesajın ardından salonu hızla terk etmemin ardından Batu ve Demir ikilisi bir şeylerden şüphelenerek arkamdan seslenmişler ancak ben duymayınca panikleyip bıraktığım telefonuma bakmışlar. Telefonuma şifre koymadığım için açmaları kolay olmuş. Ve tabi ki zeki ben o anın telaşıyla mesaj yerinden çıkmayı unuttuğum için mesajı görmüşler. Ve sonuç!

Batu, elindeki kalemi bana doğru sallayarak, tehdit dolu bir sesle konuştu.
"Bir mesaj gelirde bize söylemezsen... sonuçlarını senin hayal dünyana bırakıyorum."

Sertçe yutkunarak, sessizce başımı salladım. Demir'in de bir şeyler demesi için ona baktım. Gözlerinde hayal kırıklığı görmüştüm. Neyin kırıklığıydı? Kalbimi bir sızı kaplamıştı.

Kalbimdeki sızıyı görmezden gelerek hızlıca uzandığım yerden doğruldum.
"Ben kaçar!"

Koşarak salondan çıktım. Kenarda duran çantamı kaparak kapıyı açtığım gibi dışarı fırladım. Arkamdan gelmeleri ihtimaline karşı ayakkabılarımı da olabildiğince hızlı giyip apartmandan çıktım.

Apartmandan çıkmamla birlikte derin mi derin bir nefes çektim içime. İçime çektiğim nefesin verdiği huzurlar yumdum gözlerimi.

♾️♾️♾️

Bir okul sabahına daha uyandım. Yüzümü buruşturacak örtüyü tepeme kadar çektim. Örtünün altından çıkmama planlarım yaparken, odamın kapısı açıldı ve annemin sesini duydum.
"Kız sen hâla yatakta ne yapıyorsun?"

Tepeme kadar çektiğim örtüyü boyumun altına gelecek kadar açtım ve alttan alttan annem baktım.
"Bugün okula gitmesem?"

Dudaklarımı büzmüş, masum masum anneme bakıyordum. Ellerini beline koydu. Kaşlarını çatarak suratıma bakmaya başladı. Beklemediğim bir anda üzerimdeki örtüyü çekiştirmeye başladı.

Örtünün bir ucundan annem diğer ucundan ben çekiştiriyordum. Maalesef ki bu savaşı annem kazanmıştı. Elindeki örtüye bakarak yüzüne zafer sırıtmasını takındı ve gözleriyle odanın kapısını işaret etti.

Ellerimi her iki yanımdan yatağa vurarak kalktım. Adımlarımı yere vura vura odadan çıkıp direkt mutfağa geçtim.

Her zamanki gibi abimi kahvaltı yaparken buldum. Bir sabahta yemek yerine hazırlasa ölürdü zaten. Abimin kafasına vurarak karşısına oturdum.

Tabağıma, yemek için her şeyden bolca koyarken abimin kızgın bakışlarıyla karşılaştım. Zeytin tabağına uzanırken yan gözle baktım.
"Ne bakıyorsun öyle?"

Ağzındaki lokmasını yuttu ve ağzını açarak, yüzüme bakarak beklemeye başladı. Bu hareketin anlamı 'şimdi seni anneme söyleyeceğim' demek oluyordu.

Bilmiş tavırla gülerek elimdeki çatalımı, nazik hareketlerle tabağın kenarına koydum. Abime sırıtarak baktım. Ağzı açık bir şekilde beklemeye devam ederken, dirseğimi masanın köşesine vurdum ve bağırmaya başladım.
"Anne! Abim bana vuruyor!"

Gözlerimi doldurarak annemin mutfağa girmesini beklemeye başladım. Abimin açılmış ağzı, şimdi şaşkınlıktan beş karış açıktı. Annem mutfağa girer girmez masanın başında durdu ve bir bana bir abime baktı.
"Deniz?"

Kolumu tutarak, dolu gözlerimi anneme çevirdim.
Bir kaç adımda masanın etrafını dolanarak yanıma geldi.
"Ne oldu kızım?"

"Abim yaptı."

Bilerek sesimi kısık çıkarmıştım. Annem tuttuğum koluma uzandı ve incelemeye başladı. Onunla beraber bende baktım. Morarmaya başlıyordu. Vuracağım derken abartmışım galiba. Kolumu gören annem sinirle abime döndü.
"Oğlum! Niye kardeşine vuruyorsun?"

Abim hâla beş karış açık ağzıyla bize bakıyordu.
Abimden cevap gelmeyince annem başını iki yana sallayarak mutfaktan çıktı.

Annemin mutfaktan çıkmasıyla, girdiğim rolden çıktım ve tabağıma koyduklarımdan yemeye başladım.

Bana hâla şaşkın bir şekilde bakan abime göz kırptım.

...

Memnun olmayan bir tavırla yüzümü buruşturarak yan tarafımda yürüyen abime baktım. Hayır yani, abim niye beni okula bırakıyor? Ben normalde kendim gidip geliyorum. Şimdi ne değişti?

Bakışlarımı fark eden abim gözlerini devirdi.
"Okuluna gitsene sen."

"Aman! Bende çok meraklıydım zaten seni okula bırakmaya. Annem zorlamasa ölsem gelmezdim."

"Hah! Diyene bak."
Yandan bir bakış atarak adımlarımı hızlandırıp, önüne geçtim.
Sabahki olaydan sonra kavga etmiştik. Klasik.

Okulun kapısına gelince bir kaç adım arka da duran abime döndüm.
"Hadi git."

Ellerini pantolonunun cebine koyarak, okulun kapısını işaret etti.
"İçeriye girdiğini göreceğim."

Kollarımı göğsümde kavuşturup, dik dik baktım.
"Neyim ben, ilkokul çocuğu falan mı?"

İstifini bozmadan suratıma baktı. Olduğum yerde ayaklarımı yere vurdum ve hiç bir şey demeden okula doğru yürüdüm.

Merdivenleri çıkıp içerye girmeden önce arkamı dönüp hâla içeriye girmemi bekleyen abime dil çıkartarak içerye girdim.

Sınıfa girdiğimde, Ayça ve kuyruklarının çoktan geldiğini gördüm.

Yanlarından geçerken Ayça önüme doğru ayağını uzattı. Kendimi bozmadan ayağının üstünden atlayarak yoluma devam ettim. Artık sıkmaya başlamıştı bu basit numaraları.

Sırama doğru yaklaşşken birinin beni arkamdan çekmesiyle, bir kaç adım geriye doğru gittim.
"Nereye?"

Ayça'nın sesini duymamla gözlerimi kapatarak sabır dilemeye başladım. Sabah sabah sabrımı zorluyordu.
"Ne var?"

Oldukça sert bir ses tonuyla sormuştum.
İşaret parmağını çenesine koyarak başını yana eğdi.
"Dur bir düşüneyim."

Gözlerimi devirdim.
"Git başımdan Ayça."

Yeniden sırama doğru ilerlerken kolumdan tuttu.
Hızlıca kolumu ondan kurtardım.
"Uğraşma benimle!"

"Ne oldu? Bu sefer seni koruyacak arkadaşların yok mu yanında yazık."
Diyerek, gülmeye başladı. Dişlerimi gösterecek şekilde güldüm ve sırayla hepsine tek tek baktım.
"Ayça'cım geçen günkü yaşadığımız olayı neden arkadaşlarına anlatmıyorsun?"

Gülen yüzü bir anda dondu.
"Neyden bahsediyorsun?"

"Kapaklandığın olayı diyorum, bilmeleri gerek."
Bu sefer gülme sırası bana geçmişti. Ayça'nın bozulan yüzüne gülerek baktım. Başımı hafifçe yana eğerek omuz silktim ve sırama doğru yöneldim.

...

Birinin beni omzumdan şiddetli bir şekilde dürtmesiyle gözlerim açtım. Uykulu gözlerle kim olduğuna bakmak için kafamı sıranın üstünden kaldırdım.

Gözlerimi bir kaç kere kırptıktan sonra karşımda Zebani gibi dikilen şahısa baktım.
Tepemde otuz iki diş sırıtan Batu'yu görünce gözlerimi devirmeden edemedim.

Batu'nun bu halini görünce içten içe sevinmedim değil. Aklıma dünkü ifadesi gelince tüylerim diken diken oluyor. Resmen dün bizim Batu gitmiş yerine başka birisi gelmişti. Şimdi onu eskisi gibi görmek beni mutlu etmişti.

Ellerimi havaya doğru iki yana açarak esnerken gözümün kenarıyla Batu'ya baktım.
"Ne istiyorsun Batu?"

Yüzündeki sırıtmasını bozmadan ellerini arkasında bağladı.
Hiç bir şey demeden sadece sırıtarak suratıma bakıyordu.
'Ne' anlamından başımı salladım.

Kafasıyla kapıyı işaret etti.
"Seni bekliyoruz."
Deyip, bana fırsat vermeden arkasını döndüğü gibi sınıftan çıktı. Bende el mecbur sınıftan çıktım.
Koşar adımlarla Batu'nun arkasından ilerleyerek yaklaştım. Zorda olsa yetişmiştim.

Okulun bahçesine çıktığımızda etrafıma bakınmaya başladım. O sırada gözlerim bir çift ateş püsküren gözlerle kesişti. Gözlerine inatla bakarak sinsice sırıttım, olduğu yerde ayaklarını yere vurarak okula girdi. Yüzümdeki sinsi gülümsemeyi zafer gülümsemesine çevirdim ve önüme döndüm.

Önüme dönmemle birlikte sert bir şeye çarpmamla olduğum yerde sarsıldım ve sarsılmanın etkisiyle bir kaç adım geriledim.
İnleyerek, acıyan burnumu tuttum. Burnumu tutarak çarptığım şeye baktım.
Batu'nun sırtı.

Ah cidden mi? Gözlerimi devirerek burnumu tutmaya devam ettim.
Hiç bir şey demeden önümden çekildi.

Karşımda gördüğüm kişiyle gözlerim ardına kadar açıldı. Burnumdaki elimi çektim ve koşarak yanına gittim.
"Senin ne işin var burada?"

Umursamaz bir şekilde omuz silkti.
"Gelemez miyim?"

Sinirle kaşlarımı çattım.
"Hayır gelemezsin!"

Tek kaşını havaya kaldırdı.
"O niyeymiş?"

Kolunu ve bacağını işaret ettim.
"Daha iyileşmedin Demir!"

"Ben gayet iyiyim. Evde canım sıkılıyordu."

"Gelmişsin artık ne yapalım."
Bıkınca söylediğim cümleyle birlikte yüzünde bir sırıtma yer edindi. Ona 'sen iflah olmazsın' bakışları atarak Özge'nin yanına oturdum.

Özge yanına oturmamla birlikte bir elini koluma geçirdi ve başını omzuma koydu.
Bende başımı onun başının üstüne koydum.

Huzurla gözlerimi kapatşken sağ taraftan birinin beni asılmasıyla neye uğradığımı şaşırarak gözlerimi açtım. O sırada kulağıma Özge'nin çığğı ulaştı.

Ben ne olduğunu anlamaz şekilde Özge'ye doğru döndüğüm sırada yanımda olmadığını fark ettim. Ayak ucumda hissettiğim hareketlilikle beraber o tarafa baktım.

Özge, yerde poposunun üstüne düşş bir şekilde duruyordu. Yüzünü buruşturarak ayağa kalktı.
Tam yanıma oturacağı sırada yanıma Batu oturdu.
Özge, sinirli gözlerini Batu'nun üstüne dikti.
"Kalk yerimden."

Batu onu umursamayarak başını benim omzuma koydu ve gözlerini kapattı.
Hâla anlamayan surat ifademle çevremde olup biteni izliyordum. Şaşkın gözlerimle Özge'ye bakarken, kollarını göğsünde kavuşturdu.
Gözleriyle Batu'nun oturduğu yeri işaret etti.
"Ama orada ben oturuyordum."

Batu kapalı gözleriyle cevapladı.
"Artık ben oturuyorum."

Özge ayağının ucuyla, Batu'nun ayağına vurmaya başladı.
"Kalk ya!"

Batu, Özge'nin bu hareketine tepki dahi vermiyordu.
Onların bu haline gülerek gözlerimi devirip kolumdaki saate baktım. Zilin çalmasına az kalmıştı. Oturduğum yerden kalktım ve diğerlerine döndüm.

Benim ani kalkışımla Batu boşluğa doğru düşştü. Onun düşüşüne karşı gülerek alt dudağımı dişlerimin arasına aldım.

Sanki hiç bir şey olmamış gibi görmezden gelerek Demir'e döndüm.
"Zil çalmak üzere. Seni sınıfa çıkaralım."

Yanına doğru ilerlemeye başladığım sırada, Batu hızlıca düşğü yerden kalkıp beni durdu.
"Dur en best kankam."

Diyerek, bankın arka tarafına geçti ve bir şeyi sürümeye başladı.
Bankın arkasından çıkardığı şeye baktığımda bir tekerlekli sandalye olduğunu gördüm.
Memnuniyetle Batu'ya gülümsedim.
"Siz gidin en best kankam. Biz erkekler kendi aramızda hallederiz."

"Peki."
Diyerek, Özge'nin koluna girdim.

...

Sırama oturmamla birlikte bir ıslaklık hissettim. Hızla oturduğun yerden ayağa kalktım ve elimi eteğimin arkasına değdirdim. Islaktı. Elime baktığımda kırmızı bir boya olduğunu gördüm. Elimdeki boyayla birlikte bakışlarımı oturduğum yere çevirdim. Kıpkırmızıyı. Otururken nasıl fark etmemiştim?

Elimdeki boyayla birlikte kaşlarımı çatarak sınıfta gözlerimi gezdirdim. Bunu yapabilecek tek bir kişi vardı ve bunun kimin yaptığını hepimiz biliyorduk.

Kapıya omzunu yaslamış bir şekilde beni izleyen Ayça'ya doğru seri adımlarla ilerledim.
Hemen benim ardımdan Özge de ayaklanmıştı.
Yanına varır varmaz elimdeki boyayı gösterdim.
"Sen yaptın değil mi?"

Dudaklarını bükerek omuz silkti.
"Belki."

Başımı sağ tarafa doğru eğerek yüzünü inceledim. Yüzündeki morluklar geçmeye başlamıştı . Dudağının kenarında minik bir iz kalmıştı.

Beklemediği bir anda elimdeki boyayı yüzüne sürdüm.
Boyayı yüzüne sürmemle birlikte, tüm okulu inletecek kadar büyük bir çığlık attı.
"Kırmızı seni açtı Ayça."

Ellerini iki yana doğru sinirle kaldırdı. Gözleri sinirden ardına kadar açılmış bir şekilde suratıma bakıyordu.

Sırıtarak geri sırama döndüm ve çantamı açıp içinden yedek eteğimi çıkardım.
Ayça'nın yapacaklarına tedbir amaçlı yanımda her zaman yedek kıyafet taşıyordum.

Özge'yle birlikte sınıftan çıkarak soyunma odasına geldik.
"Sen kapının önünde bekle. Ben hemen çıkarım."

Başıyla beni onayladıktan sonra boş olan kabinlerden herhangi birisine girdim.
Boya olan eteğimi çıkardım ve tanımda yedek getirdiğim eteği giydim.
Çok kısa bir süre sonra kabinden çıktım. Elimdeki eteği boyayı elime bulaştırmamakta dikkat ederek katladım.
Başımla kapıyı işaret ettim.
"Ders başlamak üzere."

Özge benden önce soyunma odasından çıktı bende arkasından çıkarak sınıfa doğru yürümeye başladım.

📩📩📩📩📩

Bugünü son bir bölümle kapatmak istedim.

Hadi buraya bölümü anlatan emojiyi bırakın.

Buraya da bölüm hakkında söylemek istediklerini bırakın.

Kitabın gidişatı nasıl?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top