24. Bölüm 🌊





Oyunun sonucunda en az doğru cevap veren Demir'le ben olmuştum.
Demir'le beraber mutfağa geldik. Kalçamı tezgaha yasladım ve Demir'e döndüm.
"Ne yapalım?"

Omuz silkerek, buz dolabına yöneldi. Ne yapacağını düşünerek buz dolabına göz gezdirdi.
"Bilmem?"

Demir'in açtığı buz dolabına kısaca göz gezdirdim.
"Soslu makarna yapalım mı? Hem Özgür de çok seviyor?"

Omuz silkti. Buz dolabını kapatarak bana doğru döndü.
"Olur."

Yaslandığım tezgahtan doğrulup, Demir'in önünde durdum.
"Makarna çok basit kalır yanına bir şey daha yapalım."

"Hamburger?"
Diye sorduğunda kısa bir süre düşündüm. Makarna ve hamburger ikilisi?
"Makarnanın yanına gider mi?"

Omuz silkti.
"Neden gitmesin?"

Ellerimi birbirine vurdum.
"Peki. O zaman görev dağılımı yapalım."

Bıknca işaret parmağıyla kendini gösterdi.
"Ben hamburgeri yaparım. Bu konuda bayağı deneyimliyim. Batu sağ olsun."

"O zaman makarna da bana kalıyor."

Başıyla beni onaylayıp buzdolabına yöneldi. Dolaptan, köfteler için , kıyma, hamburgerin arasına koymak için marul çıkardı. O kendi malzemelerini çıkarırken bende kendi yemeğime odaklandım.

Bende makarnayı haşlamak için dolaplarda tencere aramaya başladım. En üst dolapta olduğunu görünce uzanmaya çalıştım ancak boyum yetişmiyordu. Ne kadar zıplarsam zıplayayım ancak parmak uçlarım değiyordu. Daha fazlası yoktu. Kısa boylu olmaktan nefret ediyorum. Evde de böyle oluyor bir yemek yapmaya kalkıyorum ancak kısa boylu olunca yetişemiyorum. Mecbur abimden yardım istiyorum ya da bir sandalye kullanıyorum.

O sırada arkamda Demir'in varlığını hissettim, uzanarak yukarıdaki dolaptan tencereyi aldı. Sırtım göğsüne çarpıyordu. Saçlarımın arasından ılık nefesini hissettim. Ben sadece donmuş bir şekilde hareketlerini takip ediyordum. Tencereyi aldıktan sonda önüme,tezgahın üzerine, bıraktı. Nefesimi tutmuş bir şekilde uzaklaşmasını beklemeye başladım.

Demir, tencereyi bıraktıktan sonra arkamı döndüm. Çok yakındı. Çok fazla yakındı. Kalbim çok hızlı atıyordu. Normal mi? Bence hiç normla değil. Neden böyle? Nefes al Deniz. Burnundan al ağzından ver. Ağzından al, burnundan ver. Hızlı atma kalbim. Ne oluyor sana böyle? Sakin ol, sakin sakin. Onun kalbi de benim ki kadar hızlı atıyor mudur?

Birbirimize çok yakındık. Fazlasıyla hem de. Aramızda santimler vardı.Demir yüzüme doğru bakarken yutkunduğunu gördüm. Odaklanmış bir şekilde gözlerime bakıyordu. Hipnoz olmuş gibi. Benim de ondan bir farkım yoktu. Gözleri çok güzeldi. Kahvenin en güzel tonuna sahiplerdi. Bu zamana kadar hiç bir kahverengi göz dikkatimi çekmemişti. Ta ki Demir'e kadar. O kadar güzellerdi ki anlatmaya kelimler yetmez.

O sırada bir öksürük sesi duyuldu. Demir, benden bir kaç adım uzaklaştı ve arkasına döndü.
Demir önümden çekilince kapının önünde kimin olduğunu görebildim.

Selim, kaşlarını çatmış bize bakıyordu.
Hiç bir şey demeden, tezgahın üzerindeki sürahiyi aldı ve masaya doğru gitti. Bir bardak su içti ve yine aynı sessizlikte mutfaktan ayrıldı.

Şu an kıpkırmızı olduğuma kalıbımı basarım. Ayak ucumdan saç diplerime kadar kızarmıştım.

Demir'e baktığımda köfteyi yoğurmaya başladığını gördüm. Ne ara?
"Ş-şey, makarna nerede?"

Buzdolabının yanındaki tek kapaklı dolabı işaret ederek.
"Orada bulabilirsin."

Dolabın kapağını açtım ve makarnayı aldım. Tencerenin içine su doldurup ocağa koydum.
Makarna paketini tezgahın üzerine bırakıp, makarnanın sosunu yapmaya koyuldum.

...

Uzun bir sürenin sonunda yemekler hazırdı. Son tabağı da masaya koyduktan sonra salona gittim. Kapıdan içeriye doğru kafamı uzattım ve seslendim.
"Yemekler hazır!"

Seslenmemle hepsi oturduğu yerden kalkarak ardından mutfağa girdiler. Batu iştahla sofraya oturdu. Ellerini ovuşturarak masadaki yemeklere baktı.
"Oooo! Ellerinize sağlık! Bugün midemiz bayram ediyor!"

Batu'nun bu hallerine gülerken bende boş bulduğum sandalyelerden birisine oturdum. Tabağımdaki makarnadan bir lokma aldığımda gülümsedim. Çok güzel yapmışım valla, ellerime sağlık.

Gözümün önünde sallanan tabakla birlikte tabağa baktım sonra da sahibine. Gözlerimi devirerek elindeki tabağını alarak masadan kalktım. İkinci tabağını isteyen tabi ki de Özgür'den başkası olamaz.

Yeni kattığım tabağına önüne koyarak eski yerime oturdum.
"Eyvallah Deniz."

Gözlerimi devirerek yemeğime devam ettim.

                          ♾♾♾

"Kahve nerede?"

Özge'nin sorusuyla birlikte elimdeki bezi tezgahın üzerine bırakarak ona döndüm. Çok güzel soru, kahve nerede? Gözlerimi kısarak kısa bir düşündüm. Makarnayı aldığım dolabı açarak içine bakındım. Bingo!

Kahve kavanozunu alarak uzattım. Sırıtarak elimdeki kavanozu aldı.  Çekmeceden aldığı kaşıkla beraber kahveden alırken bende tezgahın üzerine koyduğum bezi alarak masayı silmeye başladım.
"Maşallah, elinle koymuş gibi şıp diye buluverdin."

Özge'nin alayla söyledikleriyle bir an durdum. Laf mı çarptı o bana?
"Ne alakası var canım? Sadece tahmin ettim."

"Tabi tabi."

Elimdeki bezi sertçe masaya koyarak arkamda kahve yapan Özge'ye döndüm.
"Kahveni yapsana sen!"

(Deniz temsili)

Bu ani çıkışımla birlikte bir an afalladı. Hızlıca kendini toparladıktan sonra sahte bir kızgınlıkla kaşlarını çattı.
"Aman sen de! Ne kızıyorsun?!"

Diyerek tekrar önüne döndü ve kahvesini yapmaya devam etti. Gözlerimi devirerek daha yeni bıraktığım bezi tekrardan elime alarak masanın son kısmında sildikten sonra bezi lavabonun içine koyarak çeşmeyi açtım.

"Kahveler hazır!"
Özge'nin sesiyle birlikte kendime geldim. Ne ara bu kadar dalmıştım. Elindeki tepsiye baktığımda hepimize birer köpüklü kahve yaptığını gördüm.
"Tamam sen git, ben hemen geliyorum."

Başıyla beni onayladıktan sonra kahve tepsisini de alarak mutfaktan çıktı. Elimdeki son kirli tabağı da bulaşık makinesine yerleştirdikten sonra ellerimi yıkadım. Son kez kalan bir şey var mı diye etrafa bakındım. Her şeyin tam olduğundan emin olduktan sonra mutfaktan çıkarak bizimkilerin yanına, salona, gittim.

Salona girdiğimde hepsinin koyu bir sohbete daldığını gördüm. Tepside duran boş kahve fincanını alarak tek boş yer olan Selim'in yanına oturdum. Selim'e bakmamaya çalışarak diğerlerine döndüm. Utanıyordum. Yüzüne nasıl bakacağımı bilmiyorum.

Bizimkilerin ne konuştuğunu anlamaya çalışğım sıralarda cebimde titreyen telefonla birlikte elimdeki fincanı boş bir yere, dökmemeye dikkat ederek, koydum.

Telefonun andı ardına iki kere daha titremesiyle birlikte kaşlarımı çattım. Cebimden çıkararak ekranına baktım.

'Bilinmeyen numara 3 bildirim'

Tereddütle mesajın üstüne bastım. Açılan ekranla birlikte mesajları okumaya başladım.

Bilinmeyen numara: elimde olmayan şeyler var

Bilinmeyen numara: mesela

Bilinmeyen numara: ellerin




📩📩📩📩📩



Hadi buraya bu bölümü anlatan emojiyi bırakın 😃

Şu Bilinmeyen numara hakkında bir düşünceniz var mı? Sizce kim bu şahıs? Bir kız bile olabilir mi? Kurulmuş bir tuzak?

Beğendiniz mi???

İlerleyen bölümlerde neler olur dersiniz?

Yorumlarınızı bekliyorum. Her türlü yorum açığım, sizin yorum ve düşünceleriniz benim için çok önemli :)

Bölümü atar ve ben kaçar, kendinize çok iyi bakın. Gelecek bölümde görüşmek üzere. 💃🏼💃🏼💃🏼

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top