DOKUZ



Olivia karanlığa alışması için gözlerini kırpıştırdı. Adamın kıyafetleri yağmurdan ıslanmıştı. Buna rağmen kalçalarına yapışan taraftan vücuduna müthiş bir ısı yayıldığını hissediyordu. Rahatsız olduğunu belli etmeden kendini diğer tarafa çekmeye çalıştı ama faydası olmamıştı. Adam bulunduğu ortamı kaplayacak kadar iri bir yapıdaydı.

Uzun ve kaslı bacaklarının etrafı dar bir kot pantolonla sarılmıştı. Üzerine, geniş omuzlarını -sanki mümkünmüş gibi- daha da geniş gösteren bel hizasında yıpranmış deri bir ceket giymişti. Ceketin yakalarını yağmurdan korunmak için havaya kaldırmıştı ancak ensesindeki ıslak saçlarından damlayan sular omuzlarında ve göğsünde koyu izler bırakmaya devam ediyordu. Uzun parmaklarını bir tarak gibi kullanarak saçlarındaki suların fazlasını aldığı sırada ona bakarken yakalanmıştı. Max muzırca gülümsedi.

"Acıkmış gibisin."

Acıkmış mıydı? Olivia midesinden gelen kıpırtıların açlık sinyalleri olduğunun farkına vardı. Bu sabah ince bir dilim yulaflı ekmek, bir dilim İsveç peyniri ve yeşil elma yemişti. Öğlen ise yaşadığı huzursuzluk yüzünden yemek aklının ucuna bile gelmemişti. Akşama kadar Hopkins'e olan öfkesini arka arkaya içtiği bitki çaylarından çıkarmıştı. Şimdi adam sorunca evet galiba acıkmıştı. Ancak açlıkla beraber hissettiği kaygı, nerede ve ne yiyecekleri sorusuydu. Restoranlarda sık yemek yiyen biri sayılmazdı. İş toplantıları için gittiği lüks yerler ve katıldığı davetlerde de menüsü sınırlıydı. Öğle yemeği ise çoğu zaman titizlikle araştırıp anlaştığı yerlerden getirilirdi.

"Nereye gideceğimize bağlı."

"Sen işin o kısmını bana bırak. Hayatında yiyebileceğin en güzel yemek bu olacak inan bana."

Yolculuğun geri kalanı sessizlik içinde geçmişti. Sokaklar daraldıkça ve kalabalık azaldıkça Olivia'nın içini bir karamsarlık duygusu kapladı. Taksinin geçtiği yollar alışkın olduğu düzgün kaldırımları ve lüks dükkânlarıyla dolu sokaklara benzemiyordu. Bir tabelada Brixton yazısı göründükten sonra, duvarları gençlerin yazı tahtası haline getirdiği bakımsız binalar ve daha mütevazı giyimli insanların dolaştığı dar sokaklara daldılar. İçgüdüleri ona hoşlanmadığı bir yere götürüldüğünü söylüyordu.

"Burada dur!" dedi Max. Taksici arabayı durdurunca Olivia önüne geldikleri salaş yere bakakaldı. Ahşap mavi bir kapının üzerindeki siyah tabelada, Pete's Fish (Pete'in balığı) yazıyordu. Kim restoranına Pete'in Balığı adını verirdi ki?

"İnmeyecek misin?"

"Fish&Cips mi yiyeceğiz? Harika fikrin bu mu?"

Max hafifçe omuz silkti ve taksiciye ücreti ödedikten sonra arabadan indi. Taksinin etrafından dolaşıp Olivia'nın kapısını açarken, "İstersen jöleli yılan balığı ya da mash pie de yiyebilirsin. Seçim senin."

Olivia kirpiklerinin altından adama sert bir bakış attı. Yalnızca Max bu bakışlardan pek etkilenmiş görünmüyordu.

Daha önce böyle bir yerde yemek yemeyi bırakın önünden bile geçmemişti. Yemeklerin hangi yağla ve ne koşullarda hazırlandığını Tanrı bilirdi.

Azalan yağmurun altında durmaktan sıkılan Max sonunda hızlı bir soluk verdi. "Acele etmezsen menüden sabah kahvaltısını seçmek zorunda kalacağız."

Başka çaresi olmadığını anlayan Olivia pes bir nefes vererek arabadan aşağı indi.

"Genelde yemek için pek tercih ettiğim bir yere benzemiyor. Bakın eğer sorun paraysa başka bir yerde yemeği ben ısmarlayabilirim."

Max'in o gece ilk defa kaşları çatıldı ve bir insanın geri çekilmesini sağlayacak kadar sertçe Olivia'ya baktı.

"Paranı ya da başka bir restorana gitmeyi istemiyorum. Canım bu gece kızarmış balık ve patates yemek istiyor. Ya bana eşlik edersin, ya da sadece izlemekle yetinirsin."

Max bunu dedikten sonra kadının başındaki şapkayı çekip aldı. Olivia şaşkınlıkla az kalsın bir çığlık atacaktı.

"Ne yapıyorsunuz Tanrı aşkına?"

"Biraz rahat etmeni sağlıyorum. İçeriye cadılar bayramından fırlamış gibi girersen tüm dikkatleri üzerimize çekersin."

Gerçi kadın her haliyle dikkat çekiciydi. Max kendi kendine küfretti.

"Bu bir hakaret mi yoksa iltifat mıydı anlayamadım."

"İhtiyacın olan hangisiyse o."

Olivia sözleri hakaret olarak kabul etti. Çünkü bunu hak etmişti. Adamı rencide ettiğinin farkındaydı. Parayı öne sürmemeliydi. Olivia kendini zengin bir züppe gibi hissetti. Aslında kötü bir niyeti yoktu. Yalnızca adama böyle yerlerde yemek yiyemeyecek kadar hassas olduğunu anlatmak istiyordu.

Kapı açıldığında üzerindeki çan şıngırdadı.

Max girişte kasada oturan on dört yaşlarındaki genç çocuğa Olivia'nın şapkasını emanet ederken genç kadın da hemen arkasındaydı.

"Hoş geldiniz. Sizin için ne yapabilirim?"

"Ne haber Teo? Baban içeride mi?"

"Evet, annemle birlikte mutfaktalar." Yüzünde çilleri olan ve tepesindeki saçları bir kirpiyi andıran kızıl saçlı çocuk Olivia'nın zarif tebessümüne karşılık hızla kızardı. Max arkasına bakmadan çocuğun kime baktığını hemen anlamıştı. Ağzını gülmemek için yukarı kaydırdı.

"Ceketlerimizi al ve bize sakin bir masa göster bakalım."

Çocuk denileni yaptı. Olivia başta ceketini çıkarmak istememişti ancak restoranın içinin oldukça sıcak olduğunu fark etti.

Teo hızla onlara yetişti ve öne geçerek, üzerinde kırmızı-beyaz kareli masa örtüsü olan bir masayı işaret etti.

"Bu masa nasıl?"

"Daha iyisi olamazdı evlat, teşekkürler."

"Yemekten önce içecek bir şeyler ister miydiniz?"

İkiside buna gerek görmedi.

"Ben kızarmış fileto ve bol patates kızartması istiyorum. Yanına soğuk bir bira açarsan sevinirim."

Genç çocuk siparişleri defterine hızlı hızlı yazdıktan sonra Olivia'ya döndü.

"Peki ya siz hanımefendi?"

"İzin ver hanımefendi biraz düşünsün."

Teo başını sallayıp hızla yanlarından uzaklaştığında Olivia ellerini dizlerine koyup öne doğru eğildi.

"Gelecek yüzyılda bile buradan sipariş vermeyi düşünmüyorum. Az önce söylediklerim için beni bağışlayın ama beni neden buraya getirdiniz Bay Walker?"

Max o sırada kadının gömleğini geren güzelliklere kısa bir bakış atmakla meşguldü. Kahretsin. Kendini gözünü yasak meyveye dikmiş bir günahkâr gibi hissediyordu.

"Daha sıcak ve samimi bir ortam olduğuna inandığım için." deyince Olivia şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı. "Ayrıca güvenli. Buradayken gazetecileri düşünmek zorunda değilsin. Sadece menüden bir şeyler seç ve akşamın tadını çıkar."

Olivia birkaç saniye nefes alamadığını hissetti ama bu, ne cevap vereceğini bilemediği içindi. Bu salaş restoranı onu düşündüğü için mi seçmişti? İşte bu ondan beklemediği bir incelikti. Çünkü az önce göğüslerine baktığına yemin edebilirdi.

"Pişman olmayacaksın, söz veriyorum."

Olivia başta direnmeyi düşünmüştü. Fakat açlık, mide duvarlarına ritim davulları gibi vurmaya devam ediyordu.

"Pekâlâ." dedi aralarında mesafe bırakacak şekilde geri çekilerek. "Madem öyle ne önerirsiniz?"

Max'in gözleri zafer kazanmanın sevinciyle parlarken, Olivia mekânı incelemeye koyuldu.

İçerisi eski moda mobilyalarla oldukça samimi ve şık bir şekilde döşenmişti. Ufak masalarda genç-yaşlı çiftler iştahla yemeklerini yiyip sohbet ediyordu. İnsanlar sanki evlerindeymiş gibi rahattı. Aydınlatma az ama kararındaydı. Açık mavi renk duvarlarda el yapımı makromeler ve boncuk işlemeli süsler asılıydı. Hiçbiri bir antika değerinde değildi belki, fakat el emeği oldukları belliydi. Üstelik mekânın daha sıcak ve samimi görünmesini sağlıyordu.

Genç çocuk bir tepsinin içinde Max'in siparişleriyle geri döndüğünde Olivia tezgâhın arkasında mutfak kapısı olan yerden çıkan genç çifte bakıyordu.

"Hanımefendi de aynılarından yemeye karar verdi Teo." dedi. "Bira?"

"Hayır, sadece su lütfen."

"Elbette." diyen çocuk yanlarından hızla uzaklaşınca bu kez de genç çift masalarının başında soluğu almıştı.

Havuç rengi saçları ve aynı renk kirli sakalları olan adam Max'e yaklaştığında otuz iki diş birden sırıtıyordu.

"Maximiliano." dedi son heceyi uzatarak. "Mekânımızı şereflendirmeni neye borçluyuz?"

Max ağzına attığı bir patates kızartmasından sonra sandalyesini gürültüyle iterek ayağa kalktı. Adama sarılıp sırtını yumruklayarak, "Pete," dedi. "balığını özlemişim."

Pete'in yanındaki kadın kıkırdadı.

"Balığımın tadına bir kez bakan hiç kimse ondan vazgeçemez." dedi adam eğlenerek. "Öyle değil mi Meg?"

"Yüce Tanrım, tıpkı iki ergen gibisiniz." dedi ama sohbetten rahatsız olmadığı belliydi. Olivia ise kıpkırmızı kesilmişti.

"Sen onlara aldırma tatlım. Merhaba, adım Megan."

"Olivia Kelly."

"Memnun oldum."

"Ah, şaşkınlığımı bağışlayın lütfen. Maximilian buraya pek sık gelmez ve geldiğinde de yanında asla bir kadın getirmez. Özel biri olmalısın."

Olivia ne diyeceğini bilemeyerek Max'e baktı ama anlaşılan adam duyduklarına rağmen arkadaşıyla sohbet ediyormuş gibi yaparak tepkisini gizlemeye kararlıydı.

"Şey, pek sayılmaz. Yani bu bir iş yemeği."

Genç kadının yüzündeki şaşkınlık şimdi iki kat artmıştı.

"Oh, ne aptalım. Sanırım bu kart zamparanın zevklerinin değişmeye başladığını sanarak yanıldım. Lütfen bana aldırmayın."

"Seni duydum." dedi Max hızla araya girerek. "Kayıtlara geçsin diye söylüyorum kocandan altı ay küçüğüm."

Genç kadın küçük bir kahkaha atarken kocasının koluna sarıldı. Pete boşta olan elini Olivia'ya uzatırken sırıtıyordu.

"Zaten sizin Max ile takılamayacak kadar kaliteli biri olduğunuzu bir bakışta anlamıştım. Yeniden hoş geldiniz. Ben bu güzel kadının kocası onuruna erişebilen Pete Steiner. Emrinizdeyim. Oğlumuz Teo'yla zaten tanışmıştınız."

"Evet, çok sevimli bir çocuk." dedi Olivia yanlarında beliren çocuğa gülümseyerek.

"Öyledir. Siparişlerinizi verdiniz mi?" Pete şimdi Max'e bakıyordu.

"Ben yemeğe başladım bile. Bayan Kelly'nin yemeği de gelmek üzere."

"Gerçekten resmi konuşuyorsunuz. İş konusunda şaka yapıyorsunuz sanmıştım."

Max ve Olivia göz göze gelerek aynı anda, "Şaka filan değil!" deyince Pete tekrar gülmeye başladı.

"Anlaşıldı. Biz en iyisi sizi rahat bırakalım da şu çok ciddi konularınızı konuşmaya devam edin. Tatlım gidip diğer müşterilerin memnuniyetiyle ilgilenmeye ne dersin?"

"Harika olur."

Megan Olivia'nın omzuna nazikçe dokundu. "Yemeğin tadını çıkar canım. Hepsini kendi ellerimle hazırladım."

Olivia'nın yemekle ilgili tüm endişeleri sevimli çiftin içtenliğiyle bir anda yok olmuştu. Genç çiftin uzaklaşmasını ve aynı anda siparişlerinin gelmesini izlerken keyifle gülümsedi.

"Tatlı bir çift."

Dönüp baktığında Max'in cevap vermek yerine önündeki yemeğe dokunmayarak onu izlediğini fark etti. Adamın gözlerinde anlayamadığı bir pırıltı gizliydi. Merak mı, ya da belki hayranlık? Emin olamıyordu. Rahatsız olarak sandalyesinde kıpırdandı.

Tabağında çıtır çıtır balık fileto ve yanında nar gibi kızarmış patatesler vardı. Üstelik fazla yağlı görünmüyor ve mis gibi kokuyordu.

İlk lokmayı ağzına atarak çiğnediğinde inatçılığı yüzünden az kalsın dünyanın en lezzetli yemeğini geri çevireceğini düşündüğü için kendine kızmaya başlamıştı. Balık gerçekten enfesti. Daha önce yediği restoranlardakine ve evde pişenlere kesinlikle benzemiyordu. Hem çıtır çıtırdı, hem de ağızda dağılıyordu.

Max'in onu dikkatle izlediği ve ancak birkaç lokma yediğinden emin olduktan sonra yemeğine devam ettiği gözünden kaçmamıştı.

Tabaklarının ve içeceklerinin yarısına geldiklerinde Olivia neredeyse tokluk derecesine ulaşmıştı. Hayatında hiç bu kadar yediğini hatırlamıyordu.

Max yemeğin çoğunu eliyle yemişti ancak Olivia bundan hiç rahatsızlık duymadığını fark etti. Hatta patatesini mayoneze buladığında bile iğrenmemişti. Tadını merak ettiğini bile söyleyebilirdi. Max onun yemeğiyle ilgilendiğini görünce sırıtarak tabağını ortaya doğru itti.

"Kızarmış patates hiç yemedin mi?"

"Yedim tabii, yalnızca mayonez ve ketçapla değil."

Max'in gözleri merakla açıldı. "Daha önce hiç mi?"

Olivia başını olumsuz anlamında sallayınca Max'in gözüne meraklı küçük bir kız çocuğundan farksız görünmüştü. Kadının leydilik okullarında büyüdüğünü biliyordu. Büyük ihtimalle ailesi, kilosuna dikkat etmesi gerektiğini söyleyerek onu yıllarca sıkıştırıp durmuştu. Ah şu zenginler, diye düşündü Max. Asil hayatlarında zarif ve güzel görünmek adına dünyanın hangi nimetlerini kaçırdıklarından habersizler.

"Tadı biraz ekşidir ama güzeldir. Denemek ister misin? Korkma seni öldürmez."

Olivia ne cevap vereceğini bilememişti. Ama bu deneyim ona fazlasıyla cazip geliyordu. Eğer şimdi yapmazsa bir daha ne zaman yapabilirdi ki? Çatalını bir tane patatese geçirdi ve ucunu Max'in tabağındaki mayoneze ve ardından ketçaba batırdı. Ağzını açtığında ve ısırdığında ne kadar mutlu olduğuna şaşırdı. Mayonezin damağında bıraktığı ekşimsi tat hoşuna gitmişti. Buna inanamıyordu.

"Fena değilmiş."

İstemsizce gülümsediğinde Max'in gözlerini dikmiş ona baktığını gördü. Gülümsemesi yüzünde dondu. Hayır, hayır, yüzüne değil direkt dudaklarına bakıyordu.

Ağzına bulaşan kalıntılardan endişelenerek hızla bir peçeteyle ağzını sildi.

"Sana söylemiştim." dedi Max genzini temizleyerek. Sesi boğuklaşmıştı. "Tatlı yemek ister misin?"

"Hayır, teşekkür ederim. Bütün bir haftaya yetecek kadar yemek yedim."

"İnan bana köpeğim bile senden daha fazla yiyor. Bu sofradakileri silip süpürseydi bile bir öğündeki ihtiyacını karşılamış olmazdı."

Max gülünce genç kadın farkında olmadan bu gülümsemeye karşılık verdiğini fark etti

Max içinden küfretti ve bakışlarını kadının dudaklarından başka bir yere çevirdi. Bir kadına gülümsemenin bu kadar yakıştığını daha önce hiç görmemişti. Lanet olsun. İnsanın aklını başından alacak kadar güzel diye düşündü. Aklı daha kötü yerlere kaymadan hemen asıl konuya gelmeliydi

"Yemeğimiz bittiğine göre kahvelerimizi içerken anlatacaklarıma geçebiliriz."

Kadının yüzündeki rahat ifadenin yerini daha temkinli ve asık bir surat alınca Max içinden isyan etti. Ona bir dakika daha gülebilme izni verebilmeyi ne çok isterdi.

"Kahveye gerek yok. Sizi dinliyorum Bay Walker."

"Araştırmaya kocanızın evinden başladım. Tahmin ettiğim gibi kapıcısı bir süredir eve uğramadığını söyledi. Fakat ben asla gözümle görmediğim bir şeye inanmam. O yüzden bir yolunu bulup eve girdim."

"Ve?"

"Ve ev boştu. Bildiğimiz türden boş. Ne bir mobilya ne de şahsi eşya. Adamın orada yaşadığına dair en ufak bir DNA kırıntısı bile bulacağımızı sanmam."

Olivia şaşkınlıktan gözlerini kırpmıştı. "Ama bu nasıl olur? Daha düğünden bir hafta önce oradaydım. Evi küçük olduğu için eşyalarını benim evime taşımayı planlıyorduk. Bu yüzden kıyafetlerinin birçoğunu birlikte paketledik."

Şimdi adamın kaçma planına ortak olup olmadığını merak ederken Olivia kendini tuhaf hissediyordu.

"Güvenlik görevlisinin söylediğine göre eşyalar zaten ev sahibine aitmiş. Kiracısı ayrılır ayrılmaz adam evi boşaltmış. Görevli Bennett'dan sakin kendi halinde bir adam olarak bahsetti."

"Anlıyorum."

"Dahası var. Balayı gecenizde taksiye binmeden önce çöp kutusuna bir şey attığını fark eden otelden biri, daha sonra sırf merakına yenildiği için gidip baktığını ve parçalara ayrılmış bir cep telefonu gördüğünü söylüyor. Tabii otel malı olmadığını anlayınca üstünde durmamış."

Olivia'nın gözlerinin sımsıkı kapandığını fark eden Max devam edip etmemekte tereddüt etti. Kadın gözlerini yeniden açtığında, bakışlarındaki hüzün yüzünden bir yerlere vurma ihtiyacı hissetti. Özellikle de kocası olacak o aptal herifin suratının tam ortasına atacağı bir yumruk hiç de fena olmazdı doğrusu.

"Bunları duymanın senin için ne kadar zor olduğunu biliyorum. İstersen biraz ara verelim."

"Hayır, hepsini duymak istiyorum." dedi Olivia kararlılıkla. "Ne kadar süredir aptal yerine konulduğumu bilmem gerek."

"Araştırmaya Shawn Bennett'in yönetim kurulunda olduğu Fast&Safe Lojistik'le devam ettim. Ne ilginçtir ki, başlarda elimde kuru bir isminden başka bir şeyi olmayan şirketin Edinburgh'ta bir merkez binası olduğunu keşfettim. Ve tabi kendi gözlerimle görmek için hiç vakit kaybetmeden bir uçakla oraya gittim. Fast&Safe Lojistik'in Experted şirketini arkasına alarak kendi başına çalışan bağımsız bir firma olduğunu biliyor muydun? Bir yıl önce kurulan şirket, siparişini aldığı tüm malları Experted 'in kargo gemileriyle yolluyor ve onlara kardan yüzde veriyormuş."

"Yani şirketi sırf bana yakın olabilmek için mi kurmuş?"

"Bunu duyan biri megaloman olduğunu düşünebilir fakat şirketin feshinin de yakın bir tarihte olduğunu düşünürsek akla başka bir karşılık gelmiyor."

"Tanrım..." diyerek sesli bir soluk verdi Olivia. Ciğerlerine daha fazla hava çekemeyeceğini anlayınca da bakışlarını genç adamınkilerden kopardı. Kendini küçük düşmüş ve aldatılmış hissediyordu. Üstelik onu aldatan adam yalnızca duygularıyla oynamamış, şirketiyle bir bağ kurduktan sonra onu zor durumda bırakmış, dahası milyonlarca pound değerinde verdiği zararın yanında ondan çaldıklarını da kendine kâr saymıştı.

"Olivia," diyerek dünyası dağılan kadının dikkatini yeniden kendisine çekmeye çalıştı Max. Tüm olanlara rağmen hıçkırıklarla boğulmak yerine buzdan bir heykel gibi karşısında sakince oturabilmesine şaşıyordu.

"Ortada senin ve şirketine karşı kurulmuş planlı bir komplo olduğuna eminim. Evlilik bunu örtbas etmek adına yapılmış basit bir adımdı sadece. Parmak izi sonuçlarından hiçbir şey çıkmadı ama bunu zaten tahmin etmiştim. Shawn'a birileri içeriden yardım ediyordu."

"Yani bana ihanet eden birileri daha mı var?"

Max kararlılıkla başını salladı. "Yalnızca maddi zarar değil, daha çok manevi açıdan mahvolmandan zevk alabilecek birileri bu işin içinde. Sana yakın olan, hatta olmayan herkesi tek tek araştırmak zorundayız. Birileri mutlaka açık verecek ve ben onu ne pahasına olursa olsun bulacağım."

"Teşekkür ederim Bay Walker. Avukatlarımın yapamadığı birçok şeyi çok kısa bir süre içinde başardınız. Bu kadarı bile gerekeni yapmama yetecektir."

"Hayır, hayır." diyen Max hızla uzanıp Olivia'nın elini tutunca genç kadın şaşkınlıkla donakaldı.

"Onu polise ihbar etmeden önce bana biraz daha zaman ver lütfen. Daha önce bunu teklif ettiğimi biliyorum ancak bu kez o herifi ellerimle bulup önüne atmak için bir fırsat istiyorum."

Olivia adamın vahşice parlayan gözlerindeki kararlılıkta bir savaşçının izlerini görüyordu. Kılıçlarını kuşanmış ve düşmanını alt etmeye hazır bir askerin yırtıcı bakışlarıydı bunlar.

"Bunu neden yapmak isteyesiniz ki? Bence alacağınız parayı şimdiden hak ettiniz."

Başını hayır anlamında sallayan genç adam, "Hayır, beş yüz bini Shawn'ı bulmak için istemiştim. Hakkında bulacaklarım için değil." diye diretti.

"Artık Shawn'ın bir dolandırıcı olduğundan eminiz Bay Walker. İşin kalanını çözmesi için polise bırakmalıyız."

"Ama haklıydın. Bu zorlu süreçte sen ve şirketin yıpranacaksınız. Bana söylediklerini hatırla! Hisselerin satışa çıkması dedikodusu yeterince kötüydü. Daha fazla üstüne gelmelerini kaldırabilecek misin?" Olivia cevap vermeyince, "Söz veriyorum Olivia, eğer birkaç hafta içinde onu bulamazsam, o zaman polise kendim gideceğim."

"Ya çok geç olursa?"

"Olmayacak. Bana güven. Sadece onun hakkında biraz daha bilgiye ihtiyacım var."

"Daha çok bilgiye mi? Kısa sürede Shawn hakkında benim bile bilmediğim şeyleri öğrendiniz Bay Walker.

"Öğrendiklerim işin ticari boyutuydu. Bana daha çok Shawn'ın ailesi lazım. Kökleri, akrabaları, Londra'dayken nerelerde ve kimlerle takıldığı gibi şeyler. Üyesi olduğu kulüpler, kullandığı saat markası, dişçisi, psikoloğu, aklınıza gelebilecek her türlü şey bir ipucu olabilir. Bu arada Shawn'ın bundan birkaç yıl önce mahkeme kararıyla soyadını değiştirdiğinden haberin var mıydı?"

"Soyadını değiştirmek mi?" Olivia daha ne kadar şoke olacağını bilmiyordu. Öğrendiği her yeni bilgiyle evlendiği adamı ne kadar az tanıdığını bir kez daha keşfediyordu.

"Ben, bunu bilmiyordum."

"Tahmin etmiştim." dedi Max başını sallayarak. "Bu da bize geçmişinde sakladığı daha büyük sırları olduğunu gösteriyor."

Olivia daha fazla dayanamayarak başını ellerinin arasına aldı. Bu gece duyduklarını hazmetmek yediği yemekten bile daha zor olacaktı. Yakışıklılığı ve karizmasıyla aşkını kazanmaya çalışan adam, aslında gözünü boyamaya çalışan bir yalancıdan başkası değildi.

"Tüm bunları göremeyecek kadar kör olduğuma inanamıyorum."

"Kendine yüklenmekten vazgeç. Kimse aksini düşünemezdi."

"Ben... ben ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Şirketimi uğrattığı zarara mı yoksa beni aptal yerine koymasına mı öfkelenmeliyim karar veremiyorum."

"Olan oldu artık. Bundan sonra daha sağlam adımlar atmak zorundasın. O adamın sana daha fazla zarar vermesine izin vermemelisin. Şu çaldığı hisse senetleri... El değiştirip satışa çıkarması fazla zamanını almaz."

"Hayır." dedi Olivia. Şakaklarına saplanan bıçak kadar keskin ağrıdan konuşmaya zorlukla devam edebiliyordu. Şu an yatağına gömülmek ve tortop olup her şeyi unutana kadar dış dünyayla bağlantısını kesmek istiyordu.

"Avukatlarımdan hisse senetlerime ve diğer ortak kullanım mallarına tedbir kararı koydurmalarını istedim. Zaten imzam olmadan bana ait bir şeyi satması mümkün değil."

Kadının tüm hassaslığına rağmen güçlü duruşu Max'in hoşuna gitmişti. Yüzüne yeniden rahatlama ifadesi yerleşti. Olivia'nın topuz yaptığı sarı saçları ve açık renk gömleğinin altındaki çıplak ince omuzlarıyla gözlerine bir ziyafet çekti. Kadın başını eğerek yüzünü ondan saklıyordu ancak Max onu görmek istiyordu. Masanın ucundan uzanıp bileklerini tutunca genç kadın başını yavaşça kaldırdı.

"Sen ne yapacağını bilen akıllı bir kadınsın Olivia. Bana ve kendine güvenmen gerek. Bundan sonra kimse sana zarar veremeyecek, anladın mı?"

Olivia avukatına boşanmak için gerekli belgeleri vermek için sabahı nasıl bekleyeceğini düşünürken, adamın yakınlığı karşısında birden beyninin boşaldığını hissetti. Omuzlarında yüklenen ağırlık yavaş yavaş hafiflemiş ve Max'in sıcaklık yayan yeşil gözlerinin içine bakarken kendine güveni yerine gelmişti.

"Haklısın. Kimse ben aksine izin vermedikçe bana zarar veremez. O adamı bulmanı şimdi eskisinden daha çok istiyorum Walker. Teklifimi iki katına çıkarıyorum. Shawn'ın kullandığı saat markası Rolex. Bir dişçisi ya da psikoloğu olup olmadığını bilmiyorum fakat koyu bir futbol taraftarı olduğunu biliyorum. Tuttuğu takım da... yanılmıyorsam Everton'di. Tanıdığım tek akrabasının adı Norton Redford. Düğün gecemizde gönülsüzce bizi tanıştırırken bana üvey amcası olduğunu söylemişti." Adamın alkolik olduğu ve Shawn'ın ondan zerre kadar hoşlanmadığını bilmek için kâhin olması gerekmiyordu. "Shawn ile ilgili en doğru bilgileri bize bu adamın verebileceğine düşünüyorum, sen ne dersin?"

Max hafifçe gülümserken başını kararlılıkla salladı. Kadının sonunda silkinip kederinden kurtulduğunu ve işe yarar fikirler ürettiğini görmek hoşuna gitmişti. Artık hedefinde araştıracağı bir isim daha vardı. Ama asıl keyfini yerine getiren şey kadının konuşurken aralarındaki resmiyeti kaldırmasıydı. Henüz farkında değildi ama Max buna bayılmıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top