BEŞ


Bu gece için kendini hiç hazır hissetmiyordu. Şu anda arabasının arka koltuğunda olmak yerine masasında oturmuş Shawn'ın başına açtığı işleri çözmekle uğraşması gerekiyordu. Ne yazık ki bu davete katılmaya mecburdu. Her şeyden önce bunu annesi için yapmak zorundaydı. Güzeller güzeli Gabriella için...

Onu nasıl da özlemişti? Şimdi yanında olsaydı ellerini tutar ve her şeyin yoluna gireceğini söyleyerek yine en sevecen haliyle onu teselli ederdi. Olivia ebeveynlerinin yokluğunu en çok da böyle zamanlarda hissediyordu. Her şeyin üst üste geldiği ve ona nefes dahi aldırmadığı anlarda. Kaç yaşına gelmiş olursa olsun, onların yakınlığına ihtiyaç duyduğu için kendinden utanacak değildi.

Shawn'ın kaybolmasından sonra şirketine ait her şey de onunla birlikte yok oluyordu sanki. Denizaşırı ülkelere yapılacak sevkiyatlar için yüklenen ham petrol, işlenmemiş altın, medikal ve ilaç yüklü konteynerler rıhtıma çekilmiş akıbetlerini bekliyordu. Bu yüzden birçok iş anlaşması feshedilmişti. Müşterileri acilen siparişlerinin tedariklerini bekliyordu ancak ortada bu işi yapacak kimse yoktu. Shawn'ın şirketine karşı hukuki sürecin başlatılması için son birkaç gündür avukatları onu sürekli sıkıştırıp duruyordu.

Bu gerçekten oluyor muydu?

Sevdiği ve güvendiği adam onu ve şirketini yüzüstü bırakıp gitmiş miydi yani? Peki, ama neden?

Rahatlamaya çalışarak derin bir nefes aldı. Araç kuyruğunda sıranın onlara gelmesiyle arabadan inmek için hazırlandı. Betty zarif gece elbisesiyle yanındaki koltukta oturuyordu ve tüm dikkatini elindeki tablete vermişti.

"Bu geceki programda neler var söyler misin?"

"Açılış bir resim sergisi ile başlayacak. Daha sonra bağışçıları akşam yemeği için küçük salona alacaklar. Sonra sırayı açık arttırmada satılacak ürünlerin sergilenmesi ve tabii ki mezat alıyor."

"Uzun bir gece olacak."

"Eğer kendinizi iyi hissetmezseniz dilediğiniz zaman dönebiliriz."

"Sanırım üstesinden gelebilirim."

Betty nazikçe gülümsedi. "Nasıl isterseniz."

Siyah Bentley kırmızı halı kaplı dik merdivenlerin önünde yavaşladı. Araba durduğunda Olivia giydiği şampanya rengi uzun, ince, tül işlemeli elbisesinin eteklerini toplayarak altın zincirli minik çantasını eline aldı. Saçlarını zarif bir örgü ve incilerden oluşan şık bir topuzla ensesinde toplatmış, yüzüne yalnızca solgun görünmemek adına hafif bir makyaj yapmıştı.

Şoför inerek önce Betty'nin ardından da Olivia'nın kapısını açtı. Andrew Betty'i hayranlıkla süzdükten sonra gülümseyip ona göz kırpınca genç kadın kızardı.

Çiftin bakıştıklarını fark eden Olivia onlara biraz mahremiyet tanımak adına merdivenlerdeki adımlarını hızlandırdı. Betty gidişini fark ederek hızla ona yetişti.

"Özür dilerim efendim."

"Genç ve yakışıklı bir adamla flörtleştiğin için kimseden özür dilemen gerekmiyor. Hayat yaşamak için bile o kadar kısa ki!" Omzunun üzerinden arabaya yeniden binen ve binerken bile bakışlarını asistanın üzerinde çekmeyen şoförüne baktı. "Ayrıca Andrew oldukça hoş bir erkek. Eğer sen de ona karşı bir şeyler hissediyorsan, bence kendini tutmamalısın."

Betty'nin ağzı şaşkınlıktan balık gibi açılıp kapandı. "Yani şimdi siz... Şey yani bize kızmadınız mı?"

"Kızmak mı? İkiniz de yetişkin insanlarsınız. İşinizi aksatmadığınız sürece benim için ne sakıncası olabilir ki? Maaşlarınızı öderken özel hayatlarınızı satın almıyorum Betty. Katı kurallarım olduğunu biliyorum. Bazen çalışanlarımı çileden çıkardığımın farkındayım, ancak ben de bir insanım. Ve insan olmanın en temel özelliklerinden biri âşık olmaktır." 'Tabii doğru insana' diyerek içinden ekledi Olivia. Kendisi ve Shawn için artık bunun doğruluğundan o kadar emin değildi ne yazık ki. "Bunun için kimse seni suçlayamaz."

Olivia şimdi ona büyük bir hayranlık ve saygıyla bakan asistanının vereceği cevabı bekliyordu.

"Ben... Ben gerçekten ne diyeceğimi bilemiyorum efendim. Siz harika bir insansınız. Çalışkanlığınız ve karakterinizle her zaman idolüm olmuştunuz. Şimdi söylediklerinizden sonra ise size olan hayranlığım bir kat daha arttı."

"Bence biraz abartıyorsun."

"Hayır, abartmıyorum efendim. Çok ciddiyim. Gerek iş gerekse özel hayatınızda sizin kadar istikrarlı ve başarılı bir kadın daha görmedim. Karşınıza çıkan her engeli soğukkanlılıkla aşmanıza hayranım. Sizin özel asistanınız olmak benim için çok özel."

"Teşekkür ederim." diyen Olivia derin bir iç çekti. Şimdi de o kendisini mahcup hissetmişti. "Seninle çalışmanın en güzel yanı ne biliyor musun? Bana her zaman iyi gelecek şeyler söylemeyi beceriyorsun."

Genç kadın rahat bir nefes alıp karşılığında gülümserken çift kanatlı büyük kapılardan fotoğrafçılar eşliğinde içeri girdiler.

İçerisi oldukça kalabalıktı. Eartha Kitt'in güzel sesiyle hafif bir caz müziği kulaklarına ziyafet çekiyordu. Güçlü ışıklarla aydınlatılmış büyük girişte şık giyimli kadın ve erkeklerden oluşan topluluk, gruplar hâlinde sohbete dalmıştı. Ünlü yatırımcılardan bankerlere, hâkimlerden zengin aristokratlara kadar Avrupa'nın en ünlü ve tanınmış ailelerinin varisleri oradaydı. Sosyetenin gözbebeği olan kadınlar etrafta kim en şık yarışına girmişlerdi. Olivia içeri girdiği anda tüm konuşmalar bir anda kesildi ve tüm gözler onun üzerine çevrildi.

Olivia insanların sorgulayan bakışlarının arasından yüzüne yerleştirdiği sahte tebessümle mutlu görünmeye çalışıyordu. Tüm sohbetlerin konusunun şu andan Shawn ile olan evliliğinin olduğunu bilmek için kâhin olması gerekmiyordu. İnsanların meraklı gözleri çoktan onu acımasız bir süzgeçten geçirmeye başlamıştı bile.

Olivia tanıdık yüzlerde göz gezdirirken Joana'yı fark etti. Genç kadın salonun bir köşesinde tanınmış bir yönetmen olduğunu tahmin ettiği orta yaşlı hoş bir adamla gülüşerek sohbet ediyordu. Olivia'yı fark ettiği an kadının gözleri ışıldadı ve adamdan müsaade isteyerek onu yarı yolda karşıladı.

"Olivia hayatım. Bu ne güzel sürpriz. Bu gece burada olacağını bilmiyordum."

Arkadaşıyla kucaklaşan Olivia geri çekilip gülümsedi.

"Evimde inzivaya çekileceğimi mi düşünmüştün?"

"Elbette hayır, ama basın toplantısından sonra ortalıkta fazla görünmezsin sanıyordum. Her neyse. Bence gelmekle en iyisini yaptın. İnsanlar hayatındaki her şeyin yolunda gittiğini kendi gözleriyle görmeli. Üstelik Gabriella'nın anısına bunu yapmış olman gerçekten büyük incelik."

"Bende öyle düşünmüştüm. Doğrusunu istersen bu gece için pek hevesli olduğum söylenemez ama özellikle annem için bunu yapmak istedim."

Joana anlayışla gülümseyerek arkadaşının omzuna dokundu. "Ne olursa olsun sen güçlü bir kadınsın. Bu tarz etkinliklerden en az benim kadar hoşlanmadığını bilsem de yaptığın şeyi takdir ettiğimi bilmelisin."

"Teşekkür ederim Joana."

Joana Betty'e dönerek, "Bize içecek bir şeyler getirebilmen mümkün mü Betty?" diye sorunca Betty başıyla onaylayıp içki servisi yapılan masalardan birine yöneldi. Joana o gider gitmez dayanamayıp sordu.

"Yoğunluktan dolayı seninle bir türlü konuşmaya fırsat bulamadım. Meraktan ölüyorum. Orlando'nun adamıyla olan görüşmen nasıl geçti? Nasıl biri?"

Olivia Max'i hatırlayınca aniden ürperdiğini hissetti. Adamın etkileyici yeşil gözlerini ve utanmadan onu her detayına kadar nasıl incelediğini anımsayınca adama olan tüm öfkesi birdenbire geri geldi.

"Açık konuşmak gerekirse Max denen adam için küstahlık derecesinde açık sözlü diyebiliriz. Bu bana oldukça itici geldi. Üstelik yaşadığı yeri görmeliydin Tanrım..." Olivia evin perişan halini düşünmek bile istemiyordu. "Bir daha düşündüm de, sanırım görmesen daha iyi."

Arkadaşı kıkırdadı. "Aman tanrım o kadar mı kötüydü? Orlando bana oldukça disiplinli biri olduğunu söylemişti."

"Adamı iş üstünde görmediğim için bu konuda eleştirmem doğru olmaz. Zaten işi kabul etmedi ve inan bana böylesi çok daha iyi."

Joana şaşırmıştı. "Kabul etmedi mi? İyi ama neden?"

"Sanırım sebebinin kadın olmamla alakalı olduğuna söyleyebilirim. Bu kadar sığ düşünen bir adamla çalışmam mümkün değil."

Genç kadın Olivia'nın kulaklarını çınlatacak kadar sesli bir kahkaha patlattı.

"Bak sen şu Max'e!"

"Bırak dalga geçmeyi. Ben ciddiyim. Adam tam bir felaket. Eğer senin ve Bay Stevens'ın hatırı olmasaydı emin ol orada bir dakikadan fazla kalmazdım."

"Anlıyorum canım. Neyse üzülme. Eminim Orlando'nun seçenekleri Max ile sınırlı değildir."

"Şu adamdan bahsetmeyi kesebilir miyiz lütfen, adını duydukça bile sinirlerim bozuluyor."

"Nasıl istersen." dedi Joana. "Hadi gidip resim sergisini gezelim, sonra da bir şeyler atıştırırız. Sabahtan beri göbeğim çıkmasın diye hiçbir şey yemedim."

Olivia gümüş rengi, parlak ve topuklarına kadar inen elbisenin içindeki arkadaşının gayet hoş göründüğünü düşünüyordu. Yuvarlak hatları olsa da asla fazladan bir göbeği olmamıştı. Açık bıraktığı dalgalı saçlarıyla daima bakımlı ve hoştu.

Betty içkileri getirince ellerinde kadehlerle sergi salonuna doğru yürümeye başladılar.

Sergi, Avrupalı tanınmış ressamlardan üçünün otuz beş adet yağlı boya tablolarından oluşuyordu. Hepsi de yardım gecesi için satılmak üzere sanatçıları tarafından bizzat bağışlanmıştı.

Olivia sergiyi gezerken Joana ile Shawn'ın şirketi hakkında öğrendiği yeni bilgileri paylaşmaya devam etti. Joana'ya göre adamın ortadan kaybolmasıyla şirketinin buharlaşması çok sıra dışı bir olaydı. Shawn Londra'da bir home-ofis tutmuştu ve bağlı olduğu şirketin İngiltere ayağını yönetiyordu. Gümrükteki adamları dışında bir sekreteri bile yoktu. Olivia adamın Fransa'daki ortaklarıyla hiç tanışmamıştı. Şimdi ise o şirkete ait tek bir telefonun bile yanıtlanmaması şüphelerini kanıtlıyordu. Dolandırılmışlardı.

"Ah Olivia bu gerçekten korkunç bir haber, peki şimdi ne yapacaksın?"

"Hiçbir fikrim yok açıkçası. Avukatlarım bu konuda gerekli prosedürleri başlatmak için benden gerekli talimatları bekliyorlar ancak ben biraz daha beklemek istiyorum."

"Beklemek ne kadar doğru bilemiyorum canım, belki de avukatlarına kulak vermelisin. Evliliğinin işini etkilemesine izin vermen ne kadar profesyonelce olur sence?"

"Haklısın ama bahsi geçen adam benim kocam. Bunun benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun?"

"Elbette kolay olmadığını biliyorum," diyen Joana Olivia'ya destek olduğunu göstermek için şefkatle koluna girdi. "ve inan bana aldığın her karara sonuna kadar saygı duyuyorum."

"Bunu duyduğuma sevindim."

"Peki, Linda ne diyor bu işe? Eminim onun bir fikri vardır."

Linda, Olivia'nın kuzeni ve ailesinden geriye kalan tek kişiydi. Uzun zamandır ortak oldukları Kelly şirketlerinde aileden kalan hisseleri yönetiyorlardı. Olivia Linda'nın çalışma disiplininden de en az samimiyeti kadar memnundu. Linda deli dolu bir kadındı ve Olivia'dan yalnızca birkaç yaş büyük olmasına rağmen tam üç kez evlenip boşanmıştı. Aradığı aşkı bir türlü bulamadığını iddia ediyordu. Olivia ise bunun sebebinin kuzeninin yanlış seçimleri olduğunu düşünüyordu. Linda özel hayatında hızlı kararlar almasını seven ve risk almaktan hoşlanan bir kadındı. Bu genellikle en sık tartıştıkları konuydu. Şimdiki durumunda ise Olivia artık kuzenini yargılama hakkı olmadığını düşünüyordu.

"Şirketin içine düştüğü durumdan henüz ona bahsetmedim. Düğün ve balayı planlarımız yüzünden tüm iş gezilerimi ona paslamıştım. Düğünün ertesi günü Paris'e uçtu. Birkaç gün daha buralarda olmayacaktır. Aslına bakarsan Shawn'ın şirketine açılacak dava için Linda'nın fikrini almadan harekete geçmek istemiyorum. Şirketin büyük hissedarı olabilirim ama konu iş olduğunda Linda'nın içgüdülerine sonuna kadar güvenirim."

"Çok haklısın. Linda harika bir kadındır. Döndüğünde bir ara hep birlikte bir yemek yiyelim. Özellikle kocanla ilgili yapacağı yorumları çok merak ediyorum."

"Linda Shawn'ı severdi. Şirketiyle sözleşme imzaladığımızda bana onun hırslı bir adam olduğunu söylemişti. Gazetelerde çıkan haberleri duyduğunda beni aradı ama ona gerçeği anlatmak yerine yalan söyledim. Bence döndüğünde yüz yüze konuşmak en iyisi. Olanları duyduğunda eminim o da benim kadar üzülecektir."

"Tanrım Kelly kadınlarının evlilikleri neden hiç yolunda gitmiyor anlamıyorum?"

"Kim bilir?" dedi Olivia düşüncelere dalarken. "Belki de üzerimizde dolanan eski bir lanettir."

"Ah, yüce Meryem," diyen Joana birden telaşla Olivia'ya doğru fısıldadı. "asıl lanet tam karşımızda işte! Şu gelen Bayan Montgommery değil mi?"

Olivia sergi salonunun diğer ucundan bastonuyla attığı ağır adımlarla onlara doğru yürüyen yaşlı kontese baktı. Yetmişlerinin sonlarında olan kadın oldukça iyi görünüyordu. Kırış kırış olan cildinde en az Olivia kadar hafif bir makyaj vardı ve giydiği açık renk keten etek-ceket takımına uygun şık bir şapkayla asil görünümünü tamamlamıştı.

"Ta kendisi."

"Hay aksi. Büyükannenin en iyi arkadaşı olduğunu biliyorum tatlım ama o ketum ihtiyardan hiç hoşlanmıyorum. Üstelik onun da benden hoşlanmadığına eminim. En son katıldığım davette yazdığım köşe yazısını beğenmediği için herkesin içinde açıkça bana hakaret etmişti."

Olivia hafifçe gülümsedi. Bayan Montgommery ölmüş büyükannesinin en yakın arkadaşı ve sevdikleri eski bir aile dostuydu. Fazla açık sözlü ve biraz aksi bir ihtiyar olduğu doğruydu. Bu yüzden sosyetedeki kadınlar onun yorumlarından kaçınmak için onunla karşılaşmamayı tercih eder, gördükleri yerde yollarını değiştirirlerdi. Olivia'ya olan sevgisini göstermekten çekinmediği için genç kadının yaşlı kontes ile hiçbir sorunu yoktu.

"Yakından tanısan, eminim onu sende benim kadar seversin."

Joana tepeden tırnağa ürpererek elini kalbinin üzerine koyup hafifçe inledi.

"Hiç sanmıyorum hayatım. Tanrı bu kadının gazabından hepimizi korusun. Onun bir magazinci olmaması büyük talihsizlik doğrusu. Eminim Londra'nın altını üstüne getiren muhteşem bir kazan karıştırıcı olurdu."

Olivia gülmek istediyse de kendine engel oldu. Joana'nın yaşlı kadını gördüğü an yaşadığı dehşet fazlasıyla komikti doğrusu.

"Şu korkusuz gazeteci de nereye kayboldu? Az önce buralarda bir yerdeydi sanki."

"Boş versene." diyen genç kadın Olivia'nın kolundan çıkıp Betty'yi çekiştirdi.

"Bazen oyundaki en iyi hamle düşman sahasından uzak durmaktır. Hadi benimle gel Betty, gidip akşam yemeği için neler ikram ediliyormuş bir bakalım. Rahatça işkence etmesi için yaşlı cadıyla patronunu biraz yalnız bırakalım. Seninle yemekte görüşürüz Olivia."

Betty Joana ile birlikte salonun diğer bağlantı koridorundan sıvışırken, yaşlı Bayan Montgommery de Olivia'nın yanına gelmişti. Bastonuyla Joana ve asistanının gittiği yönü işaret ederek

"O kendini beğenmiş gazeteci bozuntusu sırf benimle karşılaşmamak için kaçtı değil mi?"

Olivia, vücudunu yaşlı kadına döndürerek nazikçe gülümsedi.

"Bayan Montgommery sizi burada görmek ne büyük mutluluk. Uzun zamandır görüşemiyorduk."

"Evet, canım seni görmek de öyle."

"Her zamanki gibi yine harika görünüyorsunuz? Cildinize yeni bir şey mi yaptırdınız? Çok genç ve taze görünüyorsunuz."

Yaşlı kadın nihayet ona dönerek başını hayır anlamında sallarken hafifçe kıkırdadı ve solgun elini Olivia'nın elinin üstüne koydu.

"Tam aksine her geçen gün biraz daha yaşlanıyorum çocuğum. Bu sözleri senin yerine bir başkasından duymuş olsaydım dünyanın en büyük palavracısı olduğunu düşünürdüm. Ancak senin dürüstlüğünden hiçbir zaman endişe etmedim. Tabii şu anda en iyi arkadaşının gidişini örtbas etmeye çalıştığını saymazsak."

Olivia yaşlı kadının sonlara doğru sertleşen sesiyle yanaklarının pembeleştiğini hissetti. Bu kadının yanında kendini hâlâ küçük bir kız çocuğu gibi hissetmesi ve utanması ne kadar garipti.

"Arkadaşımın savunulmaya ihtiyacı olduğunu düşünmemiştim efendim. Sadece yemeğe biraz erken başlamak istedi."

"Hah!" diyerek bir kahkaha patlattı yaşlı kontes. "Sen onu benim külahıma anlat. Bal gibi de kaçtı işte. Her neyse, bırakalım şu kendini gazeteci sanan evde kalmış kız kurusunu da kocandan bahset bana."

"Ko-kocam mı dediniz?"

"Dedikodulardan haberim var kızım. Duyduklarıma göre düğünden sonra hiç birlikte görünmemişsiniz. Ve adamın şirketiyle bazı problemler yaşıyormuşsunuz."

Yüce Tanrım, bunu nasıl yapıyordu? Bu kadının nasıl her şeyden bu kadar çabuk haberi oluyordu?

"Dedikodulara kulak asmadığımı bilirsin. Üstelik seni öz torunum gibi severim, fakat kocanla aranızda bir sorun varsa hiç çekinmeden bana anlatabileceğini bilmeni isterim. Sen bana Cecilia'nın emanetisin."

Olivia bir kez daha Shawn yüzünden gerildiğini hissediyordu. Joana bir konuda haklıydı. Bu kadın sözünü gerçekten hiç sakınmıyordu.

"Teşekkür ederim Bayan Montgommery ama merak etmeyin. Shawn oldukça iyi." En azından ben onu öldürene kadar iyi olmasını umuyorum. "Söylediğiniz gibi konuşulanların hepsi birer dedikodudan ibaret. Kocamın şirketiyle ufak bir pürüz yaşadığımız doğru ama halledemeyeceğimiz bir şey değil. Shawn konuyla ilgileniyor."

"Demek bu yüzden çiçeği burnunda gelinini davete tek başına yolladı."

"Bunda ne sakınca var anlayamadım?"

"Şimdiki gençleri anlamam mümkün değil. Ben rahmetli kocam ölene dek yanından bir an olsun ayrılmamıştım. Gittiği her seyahatine beni de yanında götürürdü. Benden bir gün olsun ayrı kalamayacağını söylerdi."

Olivia yaşlı kadının gözlerinin daldığını ve büyük ihtimalle ölen kocasını düşündüğünü fark etti. Kendisi de böyle bir aşk ve tutkuyla sevilebilmeyi ne çok isterdi. Peki, ama Shawn'la yolunda gitmeyen şey neydi? Ona her zaman nazik ve kibar davranmış, onun isteklerini kendininkilerden daima önde tutmaya çalışmıştı. Olivia aşkın böyle bir şey olduğunu sanıyordu. Kendinden önce sevdiğin kişiyi düşünmek. Şimdi ise onu terk eden kocasının ardından insanlara açıklama yapmakla uğraşırken, Olivia Shawn'ın aslında onu ne kadar zor bir duruma soktuğunu görüyordu. Tek dileği bunu kendi rızasıyla yapmamış olmasıydı.

"Sanırım şimdiki zamanda işler sizin sandığınızdan biraz daha farklı ilerliyor. Evlenmek demek birinin hayatına sahip olmak demek değildir. Bireyler özgür olmalı."

"İnsan yalnızca sevdiğinin yanında özgürdür." dedi yaşlı kadın bastonunu sertçe yere vurarak.

"Çok haklısınız." diyerek, zoraki bir tebessümle daha kadını geçiştirmeye çalıştı. Belki konuyu değiştirirse kadının evliliğiyle ilgili can sıkıcı yorumlarını unutmasını sağlayabilirdi.

"Acıkmadınız mı Bayan Montgommery? Bence bizde diğer misafirler gibi artık yemek salonuna geçsek iyi olacak. Size eşlik etmekten onur duyarım."

"Aslına bakarsan acıktım tatlım. Madem sen de bu davete benim gibi yalnız katıldın. Seve seve sana eşlik ederim."

Olivia tam da yalnız olmadığını buraya asistanıyla birlikte geldiğini söylemek üzereydi ki, arkalarından gelen kalın bir erkek sesiyle irkildi.

"Sizin gibi iki güzel bayanın yalnız kalmaları büyük haksızlık."

Olivia arkasını yavaşça döndüğü sırada bu gece görmeyi en son beklediği kişiyi karşısında bulunca birden afalladı.

"Hanımlar." Genç adam onlara doğru yaklaşırken Olivia'ya göz kırpınca küçük çaplı bir şok daha yaşadı.

Yaşlı kontes, adamı tepeden tırnağa şöyle bir süzdükten sonra kibirli bir şekilde elini uzattı.

"Öncelikle bize eşlik edecek beyefendinin kim olduğunu öğrenmemiz lazım."

Genç adam belinden yavaşça eğilerek yaşlı kadının uzattığı eli dudaklarına götürüp nazikçe öptü. Yeşil gözleri haylazlıkla parlıyordu.

"Lütfen kabalığımı bağışlayın hanımefendi. Maximilian Alexander Walker. Hizmetinizdeyim leydim."

Yaşlı kadın tıpkı genç bir kız gibi kıkırdayarak elini adamın dudaklarından çekti ve genç adamın elinin üzerine sert bir şaplak attı.

"Tanıştığımıza memnun oldum Bay Walker ama ben bir kontesim. Eski Cleveland Kontu rahmetli Rafael Clive Montgommery'nin dul eşi Margaret Isabella Montgommery. Bu da çok sevgili dostumun torunu Olivia Sussan Kelly Bennett."

Max Olivia'nın elini öpmemiş yalnızca bir baş selamı vermişti. "Şeref duydum saygıdeğer kontesim. Bayan Bennett."

"Bağışlayın Bay Walker ama isminizi daha önce cemiyette duyduğumu hiç hatırlamıyorum. Ne işle meşguldünüz? "

"Avrupa'dan yeni döndüm sayılır. Böyle toplantılara katılmaya pek hevesli olmayan basit bir İskoç tüccarıyım. Buraya da bir arkadaşımın ricasını kıramayarak geldim. Bayan Bennett, sanırım sizinle daha önce resmen tanıştırılmıştık."

"Üzgünüm ama hatırlayamadım."

"Ya, yazık oldu öyleyse. Çünkü çok yakında beraber çalışabileceğimizi umuyordum."

Olivia bunu hiç beklemiyordu işte. Tıpkı genç adamı burada görmeyi beklemediği gibi. Üstelik adamın birkaç gün önceki sefil halinden eser yoktu şimdi. Üzerine tam oturan koyu renk bir smokin ve devetüyünden bir palto giymişti. Ayrıca adamın ona bakarken gözlerinin ışıldadığı da dikkatinden kaçmamıştı. Birlikte çalışmak mı demişti o?

"Demek birlikte çalışacaksınız?"

Yaşlı kadın Max'i kuşkuyla incelemeye devam ediyordu. "Bir sakıncası yoksa ne tüccarı olduğunuzu öğrenebilir miyim?"

Max beklemediği bu soru karşısında afallasa da, bozuntuya vermedi.

"Pardon?"

"Rahmetli kocam sayesinde bir sürü yerli ve yabancı tüccarla tanışma fırsatım olmuştu. Siz Sör Walker, ne tür mallar pazarlıyorsunuz?"

Max bir öksürük krizine tutulmuş gibi yaptı ve yanından geçmekte olan garsonun tepsisinden bir flüt kadeh kaparak içkisini yudumlarken zaman kazanmaya çalıştı. Anlaşılan yaşlı kadını kandırmak sandığı kadar kolay olmayacaktı.

"Şey efendim, yani saygıdeğer kontesim, aslında ben ürün çeşitliliğinden yana bir tüccarım. Asya ve Afrika'daki birçok ülkeye gerekli olan her şeyi temin etmek benim işim. Süs eşyaları, heykeller, tablolar, pahalı takılar. Tabii karşılığında iyi bir vatansever olarak ülkeme vergilerimi ödüyorum."

"Demek ender bulunan şeyler ha?"

Max kontese doğru eğilerek, "aramızda kalsın ama az parçalar gerçekten çok özel, anlarsınız ya?" diye fısıldadıktan sonra yaşlı kadına göz kırptı.

"Oh şimdi anladım, kaçak mallar."

"Şşşş. Sevgili kontesim, biliyorsunuz ki yerin kulağı vardır."

"Affedersiniz Sör Walker." Yaşlı kadın yeniden kıkırdadı. "Merakımı bağışlayın ama sık seyahat ediyor olmalısınız. Seyahatleriniz esnasında hiç gerçek bir korsanla karşılaşmış mıydınız?"

Max, köpeği Bandit'i hatırlayarak genişçe sırıttı. "Aslında uzun bir süre birlikte yaşadık diyebilirim."

Yaşlı kadın heyecanla keskin bir soluk aldı.

"Sizinle iyi anlaşabileceğimizi düşünüyorum genç adam. Sanırım bize eşlik etmenizde hiçbir sakınca görmüyorum."

Max belli etmeden rahat bir soluk verdi ve gözlerini bu kez yanında adeta taş kesilmiş gibi duran Olivia'ya dikti. Genç kadının gördükleri karşısında adeta dili tutulmuştu sanki. Kırpıştırdığı gözleriyle ona bakmaya devam ediyordu. Oldukça güzel gözlerle... Bu şaşkın haliyle pek sevimli görünüyordu doğrusu.

Max Olivia'yı görmeye karar verdiğinden beri yeniden karşılaşmalarının nasıl olacağını hayal etmişti. O gün kadının arkasından başına ağrılar girecek kadar çok düşünmüş ve ardından ona yardım etmeye karar vermişti. Diğer yandan köpeği Max'e karşı o günden beri sessiz bir protesto içindeydi sanki. Max başta sebebinin kadının ona yedirdiği pahalı mamalar olduğunu düşünmüştü ama sonunda acı gerçeği kavradı. Bandit Max'in aksine Olivia'dan hoşlanmıştı.

Bu yardım gecesini öğrendiğinde kaçırmaması gereken bir fırsat olduğunu düşündü. Dolaptaki son kalan takımını giymişti. Ve işte buradaydı.

İçerisi ensesi kalın adamlarla ve onların kollarında süs bebeği gibi taşıdığı rengârenk giyimli kadınlarla doluydu. Olivia'yı kalabalığın içinde bulmak hiç zor olmamıştı. Genç kadını giydiği sade ve vücudunun tüm kadınsı hatlarını saran zarif elbisesinin içinde çabucak fark etmiş ve hedefine kilitlenmişti.

Olivia tek kelimeyle muhteşem görünüyordu. Diğer kadınların arasında adeta bir yıldız gibi parlıyordu. En azından Max öyle olduğunu düşünüyordu. Birçok kadın gibi abartılı makyaj yapmamıştı ve şükürler olsun ki o aptal şapkasını da takmamıştı. Kusursuz ve mükemmel. Max uzun bir süre onu salonun diğer ucundan izlemeye devam etmiş ve doğru anı kollamıştı. Bu sırada yanından geçen ve ona şuh bakışlar atan kadınların farkındaydı. Fakat nedense bu gece hiçbiri ilgisini çekmiyordu. Hedefinde tek bir kadın vardı ve tümüyle ona odaklanmıştı.

Max genç kadının yüzündeki ifadeyi keyifle izlerken hafifçe gülümsedi. "Siz ne düşünüyorsunuz Bayan Bennett?"

Olivia konuşmak için dudaklarını araladığında nedense konuşamadı. Sonunda boğazını temizleyerek, "Elbette." demeyi başardı.

"O hâlde artık gidelim çünkü yaşlı bacaklarım beni taşımakta giderek zorlanıyor çocuklar."

Max bir kolunu kıvırıp kibarca yaşlı kadına uzattı. "Lütfen izin verin hanımefendi."

"Çok naziksiniz Sör Walker."

Max kadının öfkeli oluşuna aldırmadan dönüp diğer kolunu da Olivia'ya uzattı. "Peki ya siz?"

Olivia bir Max'in eğlenen ifadesine bir de uzattığı dirseğine bakmıştı. Etrafındaki kalabalıktan ve özellikle yaşlı Bayan Montgommery'nin kuşkulu bakışlarının hedefi olmaktan kaçındığı için başıyla onaylayarak adamın koluna girdi.

"Teşekkür ederim." derken sıkmaktan neredeyse azı dişlerini kırmak üzereydi. Adamın güçlü pazılarına tırnaklarını geçirme isteğini ise zar zor engelleyebildi. Yine de hafif bir baskı uygulamaktan çekinmedi ancak adamın geniş kolları çelik gibiydi ve büyük ihtimalle Olivia'nın vahşi saldırısı ona küçük bir sinek ısırığı gibi gelmişti.

Max başını Olivia'yla burun buruna gelecek şekilde biraz daha eğdi. Ilık nefesi yüzüne çarptıkça adamın ne kadar hoş koktuğunu düşünmemeye çalışıyordu.

"Benim için bir zevk." dediğinde Olivia adamın büyülenmiş gibi ona baktığını fark etti.

Üçü birlikte yemek salonuna girdiklerinde insanlar meraklı gözlerle onları izliyordu. Birçoğu çoktan masalardaki yerlerini almıştı.

Beyaz örtülerle kaplanmış büyük yuvarlak masalar, etraflarında aynı renk örtülerle ve çiçeklerle süslenmiş, etrafı tülle kaplı ferforje sandalyelerle çevrilmişti. Üzerlerinde uzun mumların yandığı dev gümüş şamdanlar vardı ve masaları olduğundan daha zengin ve şık gösteriyordu. Zarif porselenler eşliğinde sunulan yiyecekler ve kristal kadehlerdeki rengârenk içkiler öncelikle gözlere hitap ederken, etrafta dolaşan bir yığın garson tüm hızıyla misafirlere hizmet etmeye çalışıyordu. Hepsi de kolalı beyaz gömlek ve ütülü siyah pantolonlar giymişlerdi.

Max iki kadını boş masalardan birine yönlendirdi ve tam bir centilmen gibi sandalyelerini çekerek oturmalarını sağladı.

Olivia'nın sandalyesini çektiği sırada genç kadın sonunda patladı.

"Oynadığınız oyun da neyin nesi Bay Walker? Buraya nasıl gelebilirsiniz?

"Şimdi size taksi çağırdığımı söylesem bana kızacaksınız."

Olivia kaşlarını çatarakken Max hızla diğer yanındaki sandalyeye geçti. Yüzünde yine o şeytani sırıtış belirmişti.

"Saçmalamayın." dedi Olivia dişlerinin arasından fısıldayarak. Göz ucuyla onları duyan birileri var mı diye sürekli tetikteydi. "Bu bir bağış gecesi ve davetiyeleri sınırlı sayıda basılmıştır. Ve içeriye asla davetiyesiz giremezsiniz."

"Her zaman içeri girmenin bir yolu vardır."

Max önündeki tabağa yemek servisi yapan garsona gülümseyerek teşekkür etti. Hemen karşılarında oturan yaşlı kontes onlara dik dik bakmaya başlayınca Olivia kendini gülümsemeye zorladı. .

"Bu imkânsız."

"Nedenmiş?"

"Buraya ön kapıdan girdiğinizi gördüm. Güvenliği geçmeniz olanaksız."

"Paranın açamayacağı kapı yoktur Bayan Bennett."

Olivia sinirlenmeye başlıyordu ve Max bu durumdan acayip keyif alıyordu. Yüzündeki sırıtışı bozmadan,

"Ama kesinlikle bir davetiyem vardı." dedi.

Olivia şaşırmıştı. "Nasıl?"

"Sanırım bu asistanınıza sormalısınız. Çok tatlı ve uysal bir kadın."

"Beatrice!" Olivia sesini yükselttiğini etraftaki başların ona dönmesinden anlayınca hızla kendini toparladı. "İçeri girerken benim davetiyelerimden birine ulaşmak için Beatrice'i mi kullandınız?"

"Kullanmak demeyelim," dedi Max hafifçe dudak bükerek. "Teknik olarak sizin değildi zaten eşinizindi. Kendisi ortada olmadığından ziyan olsun istemedim."

"Buna nasıl cüret edersiniz? İçeriye Shawn gibi yaparak mı girdiniz?"

Genç adam tabağındaki pişmiş eti gümüş bir çatal bıçak yardımıyla rahatça keserek küçük parçalara ayırdı. Sonra da ağzına atarak bir güzel çiğnedi.

Olivia adama bakmamaya çalışarak yemeğine odaklanmayı denedi, çünkü ellerini meşgul etmezse oracıkta birinin gırtlağına sarılabilirdi.

"Sadece bir vekil olarak burada olduğumu düşünün."

Max kontrolünü kaybetmek üzere olan genç kadının yüzüne göz ucuyla bakarken dudakları hafifçe yukarı kıvrıldı. Kadının kızarmış yanakları ve öfkeyle parlayan gözlerini izlemek acayip eğlenceliydi. Olivia ile uğraşmak sandığından da keyifli olacaktı. Eh kadın o gün evinde yaptığı küstahlıkla bunu fazlasıyla hak etmişti doğrusu.

Olivia tabağındakilerle oyalanmayı bırakarak şarabından büyükçe bir yudum aldı. Max kadının sakinleşmek için bunu yaptığını düşünüyordu. Sonunda o kehribar rengi fırtınalı gözler ona döndü.

"İşi kabul etmediğiniz halde buraya gelmek için neden bu kadar zahmete girdiğinizi anlamıyorum. Üstelik yaşlı bir kadına hiç utanmadan yalan söylediniz."

"İşim gereği sık yaptığım bir şeydir."

"Yalan söylemek mi?"

"Kılık değiştirmek. İşim ve önceliğim gizliliktir. Tıpkı sizin de arzu ettiğiniz gibi. Çevrenizdeki insanların benim kim olduğumu bilmelerini istemeyeceğinizi düşünmüştüm. İşi kabul etmememe kısmına gelince, ben öyle bir şey söylediğimi hiç hatırlamıyorum."

"Ama ben ne duyduğumu gayet iyi biliyorum. Bir kadınla çalışmak istemediğinizi söylemiştiniz."

"Biliyorum. Yanılmışım. Bir şans daha istiyorum."

"Buna gerçekten inanamıyorum. Ve bunun için sekreterimden bir randevu almak yerine buraya geldiniz."

"Geleneksel yöntemler pek tercihim değildir."

"Geleneklere önem veren biri olduğunuzu hiç düşünmemiştim zaten."

"Az önce bana hakaret mi ettiniz siz?"

Olivia sessizce homurdandı. "Kararınızı değiştirmenize ne sebep oldu?"

"Sadece acele karar verdiğimi düşündüm ve fikrimi değiştirdim."

Olivia Max'e sert bir bakış fırlattı. Başka şartlar altında Max bu bakışları kışkırtıcı bulabilirdi.

"Ama ben değiştirmedim. Hâlâ sizinle çalışmak istemiyorum."

Max sinsice gülümsedi. "Biliyorum ama kocanız hakkında bulduğum şeyleri öğrendikten sonra fikrinizi değiştireceğinizi umuyorum."

Olivia aniden başını kaldırıp baktı. "Ne buldunuz?"

"Önce yemeğimizi yesek nasıl olur. Bu harika biftek soğursa yazık olur."

"Yalan söylüyorsunuz. Sırf beni merakta bırakmak için yapıyorsunuz bunu."

"İşim gereği bazen usta bir yalancı olduğum doğru ancak patronlarıma karşı her zaman dürüst olmuşumdur."

"Bence derhal çekip gidin buradan."

"Açken bir yemeği bırakıp hayatta sofradan kalkmam. Şimdi eğer izin verirseniz leziz etimi bitirmek istiyorum."

Hafifçe hırlayan Olivia daha fazla dayanamadı ve sandalyesini sertçe geriye iterek peçetesini masaya fırlattı. Bu hareketinin insanlar tarafından hoş karşılanmayacağını biliyordu ancak umurunda değildi. Bir an önce bu adamdan uzaklaşması gerekiyordu.

"O halde ben giderim. Bayan Montgommery izninizle kendimi pekiyi hissetmiyorum. Sizinle açık arttırmada görüşürüz."

Genç kadın şaşkın kontese başıyla bir selam verdikten sonra yemek salonunu terk etmişti. Yaşlı kadın bu kez de gözlerini Max'e dikti ancak adamın iştahla yediği yemek dışında ilgilendiği hiçbir şey yokmuş gibi görünüyordu. İşaret parmağıyla tabağını göstererek,

"Et gerçekten çok iyi pişmiş, siz ne düşünüyorsunuz efendim?" diye sordu.

Kontes bu soruya cevap veremeyecek kadar şaşkındı. İkili arasında ne geçtiğini çözmeye çalışıyordu.

Olivia yemek salonundan çıktıktan sonra soluğu lavabolardan birinde aldı. Aynanın karşısında öfkeden kızaran yanaklarını suyla serinletmeye çalışırken aynı anda kendisini sakin olmaya zorluyordu.

Bu adam ne yapmaya çalışıyordu böyle?

Buraya gelmeye ve ulu orta Shawn'dan bahsetmeye nasıl cesaret ederdi?

Olivia çantasından iki ağrı kesici çıkardı ve hızla ağzına attı. Açık arttırmanın yapılacağı salona geçerken daha iyi hissettiğine kendini inandırmaya çalışıyordu.

Salonu göz ucuyla taradı ve Max'i ortalıkta göremeyince rahat bir nefes aldı. Sonunda o baş belasından kurtulduğunu umuyordu. Ön sıralarda kendine ayrılan yere geçmeden önce ona verilen numara kartını aldı. Joana ve Betty yan yana oturmuş bir şeyler fısıldaşıyordu.

"Demek buradasınız? Sizi yemekte göremeyince gittiğinizi düşünmüştüm."

"Senin yemek salonuna yanında o kadınla girdiğini görünce uzak durmanın daha iyi olacağına karar verdim." dedi Joana. "Yaşlı cadıyla koluna girdiğiniz adam kimdi? İlk defa görüyorum."

"Tanımadığın için memnun olacağın biri."

Joana omuz silkti. "Adam oldukça hoştu doğrusu. Salondaki tüm kadınların ilgisinin bir anda ona yöneldiğini fark etmişsindir."

"Dikkat etmedim." Olivia sinirle güldü. "Ve inan bana Max'in hoşlukla yakından uzaktan alakası yok. O sinir bozucu herifin teki."

"Bir dakika Max derken, yani o Max mi?" Gözleri heyecanla parlayan Joana eliyle ağzını kapattı. "Aman Tanrım."

"Ta kendisi."

"Vay canına. Hafızam beni yanıltmıyorsa, adamın itici olduğunu söylemiştin çekici değil."

"Çekicilikten ne anladığına bağlı. Eğer kaba ve duygusuz pislikleri çekici buluyorsan bu senin tercihin. O gün yaptıklarından sonra buraya ne yüzle gelebildiğini aklım almıyor." Sonra aklına gelen şeyle Betty'e dönerek, "Ona Shawn'ın davetiyesini nasıl verirsin Betty?" diye çıkıştı.

Genç asistan şaşkınlıkla ve panikle önce gözlerini kırpıştırdı, ardından kekeleyerek, "Ama efendim. Bana sizin davetliniz olduğunu söylemişti."

"Ve sen de buna inandın öyle mi?"

"Bu sabah siz yokken ofisinize geldi ve davetiyeyi alabileceğini söyledi. Özür dilerim, sizin yönlendirdiğinizi sanmıştım. Bana diğer davetiyeyle ne yapacağımı söylememiştiniz."

"O adama vermeni de söylememiştim."

"Haklısınız."

"Kıza yüklenmeyi kes!" diyerek araya girdi Joana. "Belli ki bu Max, oldukça kurnaz biri."

Olivia'nın canı sıkılmıştı. Yine de bu olanların acısını sadece Betty'den çıkarmak haksızlık olurdu.

"Affedersin Betty. Bu senin suçun değildi."

"Söyler misin Max neden gelmiş?"

Olivia Joana'ya döndü. "İşi kabul ettiğini söylemek için."

"Bu harika bir haber!" diye neşeyle şakıyan kadını sert bakışlarıyla susturdu Olivia. "Sanırım değilmiş."

O anda açık arttırmayı sunacak olan dernek başkanı kürsüye çıkınca salon birdenbire sessizleşti. Olivia sesini daha da alçaltarak,

"Kabul edeceğimi düşünmüyorsun herhalde?" diye fısıldadı arkadaşının kulağına.

"Ama neden? Baştan beri bunu istemiyor muyduk"?

"Hayır. O adamı istemiyorum. Başka birini bulacağım."

"Bunu ona da söylesen iyi olur. Çünkü şu anda tam buraya doğru geliyor."

Ne?

Olivia hızla başını çevirdi ve kolunda Bayan Montgommery'le birlikte kapıdan giren Max'i görünce hafifçe inledi.

"Hayır, bu olamaz."

Max müsaade isteyerek geçtiği insanların arasından yaşlı kadını bulduğu ilk yere oturttu ve hemen ardından elinin üzerine kibar bir öpücük kondurarak Olivia'ya doğru kendinden emin adımlarla yürümeye devam etti.

Yanındaki boş koltuğa yerleşip uzun bacaklarını üst üste atarken Olivia'ya gülümsedi. "Bir şey kaçırmadım umarım?"

Olivia nefesini tuttu. Tüm vücudu bir anda gerilmişti. Adama öyle sinirliydi ki, şu an içinden bir şeyleri parçalamak istiyordu.

"Ne yaptığınızı sorabilir miyim?"

"Elbette sorabilirsiniz," diyen Max'in gülümserken sergilediği dişleri pırıl pırıldı. "Herkes gibi bende açık arttırmaya katılıyorum." İç cebinden çıkardığı broşürden sergilenecek antikaları ciddiyetle incelerken, "Güzel parçalar varmış doğrusu." diyerek sayfaları çevirdi. "Arttırma beş mi yoksa onar binlik olarak mı ilerliyor?" Olivia'nın ona başında sanki antenleri çıkmış gibi şaşırarak baktığını görünce hızla ekledi. "Daha önce hiç açık arttırmaya katılmamıştım. Oldukça heyecanlıyım."

Olivia bu kez kendini tutamayıp güldü. Hem de gerçek bir kahkaha atmıştı. Max kadını gülerken görünce büyülenmiş gibiydi. Gülümsemeden edemedi. Demek taktığın o sert maskenin altında bir melek gülüşü saklıyormuşsun.

"Bu kadar komik olan ne?"

"Sen." dedi Olivia tatlı gülüşünün arasında. "Lütfen. Bunu nasıl yapacağını görmek istiyorum."

"Benim için çocuk oyuncağı." diyen Max hafifçe omuz silkti.

"Demek o kadar zenginsin?"

"İşte yine yapıyorsun?" Max kürsüdeki kadının ilk tanıttığı antika vazoya göz ucuyla baktı.

"On dokuzuncu yüzyıldan kalma bu antika eser, soylu ailelerden biri olan..."

"Neyi yine yapıyorum?"

"Beni aşağılıyorsun. Bunu evime geldiğin gün de yapmıştın."

"Ben..." Gerçekten de bunu yapmıştı değil mi? Dahası yine yapıyordu. Ne zaman böyle alçak birine dönüşmüştü. Olivia birden kendini çok kötü hissetti.

"Özrünüz kabul edildi." Max sırıtarak Olivia'ya bakınca genç kadın yalnızca adamın gülüşüne bakıp kaldı.

"...açık arttırmayı elli bin poundla açıyorum..."

"Bak ne diyeceğim, artık tartışmak yerine işimize odaklansak nasıl olur? Siz kocanızı bulmak istiyorsunuz ben de size yardım etmek istiyorum. Bu kadar basit."

"Benimle kadın olduğum için çalışmak istemediğinizi sanıyordum?"

Olivia'nın sert sorusunun karşılığında Max gerildi ve elindeki kartı havaya kaldırdı.

"Kabul ediyorum. Bazen bende kaba biri olabiliyorum."

"Bazen mi?" Olivia alçak sesle bir kahkaha attı. O sırada salondaki satış tüm hızıyla devam ediyordu.

"Altmış bin oldu, yok mu arttıran?"

"Kadınlarla ilgili iyi bir geçmişim olduğu söylenemez, o yüzden tecrübelerimde haksız sayılmam."

"Tecrübeleriniz beni hiç ama hiç ilgilendirmiyor. Hemen burayı terk etmeniz için size beş dakika veriyorum."

"Yetmiş bin."

"Yetmiş bin oldu. Arttıracak olan var mı?"

Max kolunu kaldırdı.

Olivia hızla adamın koluna dokundu ve anında buna pişman oldu. Parmaklarının altındaki sert kasları hissedince hemen elini geri çekti.

"Durun! Açık arttırmaya katılamazsınız."

"Bu bir hayır gecesi değil mi?"

"Seksen bin ön sıradaki yakışıklı beyefendiden geldi. Satıyorum..."

Olivia kolunu kaldırdı.

"Bayan Bennett'dan doksan bin verildi."

"Değersiz bir vazoya doksan bin teklif ettiğime inanamıyorum." diye inledi Olivia. "Sizin amacınız nedir?"

Genç adam sırıtarak kolunu kaldırdı. "Tabii ki pazarlığı kızıştırmak. Bunu hep yapmak istemişimdir."

Olivia şimdi de öfkeden köpürüyordu. Max onun kızaran yanaklarına ve sürekli ıslatıp durduğu dudaklarına bakmamaya çalıştı. Kendisiyle ilgili kadının yaptığı kaba yorumlar umurunda bile değildi. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğini hatırlamıyordu.

Açık arttırma boyunca elindeki kartı kaldırıp durdu. Olivia ve diğer alıcılar onunla âşık atmaya çalışsa da Max eski bir vazo, Çin işi bir puro kutusu ve birde varaklı bir aynaya toplamda beş yüz bin papel ödemişti.

"Beş yüz bin. Bence bu gece oldukça karlı bir alışveriş yaptım, siz ne dersiniz? Para harcamak hiç bu kadar eğlenceli ve anlamlı olmamıştı benim için. Yoksul ailelere yardım etmek bence herkesin önem vermesi gereken bir vatandaşlık meselesi..." diyerek Mezat'ın sonunda rahatça arkasına yaslandı. "Öyle değil mi?

Olivia başını yasladığı elinden kaldırarak öfkeyle genç adama baktı. "O antikalara bu parayı asla ödemem."

"Yanılıyorsunuz. Bu para Shawn'ı bulmak içindi. Teklifim bu!" Max yavaşça yerinden doğruldu. "Antikaları dert etmeyin, şuradaki adam hepsinin parasını ödeyecek." diyerek odanın diğer ucunda oturan adamı işaret etti. Gecenin başında Joana ile konuşan adamdı bu.

"Ama nasıl?"

"Çok kolay. İçeriye girmeden önce kartımı onunkiyle değiştirmiştim."

Genç adamın bunu gururla söylerken tepesinde kule gibi dikilmesine daha fazla dayanamadı Olivia. Hızla yerinden kalkarken başı aniden dönünce hafifçe sendeledi. Max onu kolundan yakalamasaydı yere kapaklanacaktı.

"İyi misiniz?"

"Buradan gittiğinizde çok daha iyi olacağım."

"Merak etmeyin şimdilik gidiyorum," diyen Max ellerini hızla geri çekti. O anda Joana ve Betty de ayağa kalkmış ne olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. "ama yakında yine görüşeceğiz. Mesela yarın."

Olivia adamın üzerine saldırmamak için kendini zor tutuyordu. Yumruk yaptığı ellerini sıkarken, adamın ağır adımlarla salonu terk edişini izledi.

Sessizce koltuğuna geri çökerken bu adamdan kurtuluşu olmadığını anlamıştı.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top