Bölüm 9

9. Bölüm

Karşımda duran Glenn'in yüzünü izledim. Yara içindeydi. Yüzünde bir sürü çizik, moruk, sürtünme izleri vardı. Vücudunun ne halde olduğunu tahmin bile edemiyordum. Sadece hayatta kaldığı için şükrediyordum.

Hekim ben yanlarına gelene kadar onun kolunu sarmış ve üstünü giymesini sağlamıştı. Bu yüzden boynunda çok az gözüken bedenini saran bez ve kolu ortadaydı. Yüzüne ise ilaç sürüyordu. Her sürüşünde istemsiz gözlerimi kaçırıyordum. Çoğu kez benim yüzümden yara almıştı ama hiçbir zaman buna alışamadım. Neden bilmiyorum ama yarası olan birini gördüğümde ben de aynı acıyı yaşıyormuş gibi hissediyordum.

Hekim sonunda odadan çıktığında, "Özür dilerim." dedim. Benim ondan özür dilemem Ursula'yı şaşırmıştı. Gözleri beni bulduğunda sadece kısa bir süreliğine ona bakmıştım. Daha fazla onunla göz teması kurmadan sadece ona baktım.

"Görevim sizi korumak Madam, asıl ben özür dilemeliyim ve teşekkür etmeliyim. Benim yüzümden siz daha çok zarar gördünüz."

"Evet, özür dilemelisin! Senin yüzünden Madam zarar gördü!" bağırdığında Ursula'ya baktım. Gözleri dolmuştu. Onun bu tepkisine gülümsedim. Bu kız da Ann'e benziyor ama onun aksine daha geride duruyor. O olsaydı kesinlikle Glenn'in üzerindeki yaralara bir yara daha eklerdi.

"Ursula, sakin ol. Beni fazlasıyla korudu zaten."

"Ama yine de Madam, bu adamı savunmak istediğiniz için çok kötü yaralandınız." sözlerine gülümsedim. Hemen sonra da elimi omzuna koydum.

"Haklısın." o da sözlerime karşı gülümsedi. "Hadi git bizim için yiyecek bir şeyler getir." dediğimde gözleriyle ona baktı. Bu hareketine, "O yaralı haliyle bize bir şey getiremez değil mi? Ayrıca uzun süre aç bırakılmış olmalı." dediğimde gözlerini kaçırdı. Hemen sonra da kafasını eğip odadan çıktı. Onun çıkmasıyla gülerek Glenn'e döndüm. "Seni baya seviyor."

"Tabii aynı Majesteleri gibi." sözleriyle bu sefer kahkaha attım.

"Ölümden dönmüş birine göre çok şakacısın." ifademi ciddi bir hale soktum. "Bu kadar şaka yeter, az kalsın ölüyordun, şimdi de kalkmış onunla ilgili konuşuyorsun!" sesimin sinirli çıkmasına engel olamadım. Az kalmıştı ölmesine ya da benim ölmeme. İkimizde beraber ölüyorduk ve o adam bundan hiç pişman değil. Olmayabilir sonuçta kardeşi konusunda ileriye gittim ancak gerçekten de beni öldürmek istemesi, bu kabul edilemez bir şey!

"Üzgünüm, havayı yumuşatmak istedim. Sizi üzmek istemedim Madam." dediğinde iç çektim.

"Her neyse, canın yanıyor mu? Ağrını kesecek bir ilaç istemeli miyim hekimden?"

"Hayır, biraz ağrım olsa da yeterince iyiyim. Hekimi bir daha çağırırsak yaralarım kanayabilir." dediğinde kafamı iki yana salladım. Yine saçma şakalarına başladı. Ama haklı da sayılır. Hekimi neredeyse her gün çağırıyoruz, adama gına gelmiş olmalı. Dük'ten yeterince iyi para alsa da yanlış bir harekette canından olabilir. Bu yüzden buraya gelmek parası kadar tehlikeli!

"Kes artık saçmalamayı! Biraz dinlen, Ursula'nın getirdiklerini de yemeyi unutma." yataktan kalkmak istedi. Elimi kaldırıp, "Hareket etmeyi kes ve uzan, açılan yaralarınla bir kez daha mı uğraşmak istiyorsun!" kızdığımda etrafına şüpheyle baktı. Yeni taşındığım odaya aldırmıştım onu, bu yüzden tereddütteydi. Hem uyuyacağım yatağı buraya getiriliği gibi kan içinde bıraktığı için hem de beni soruna sokma ihtimalinden ötürü. "Sadece dinlen ve düşünme." geri adım attım. Ona son bir defa gülümseyip arkamı dönüm. Odadan çıkıp kapıyı kapattığımda Ursula da koridorda göründü. Onun bakışına gülümseyerek içeriyi işaret ettim. "İçeriye bırak, daha sonra da dışarıya biraz çayla gel." dediğimde tereddütle odaya baktı. "Sorun değil, boğazım iyi durumda. Herhangi bir sorunda hekim çağırmanı isterim." bu sefer kafasını sallayarak onay verdi. Hemen sonra da odaya girdi. Onun odaya girmesiyle ben de sağ tarafa doğru ilerledim. Odam misafir odasının, yemek odasının ve dinlenme odasının olduğu alana alındı. Yani Penelope'nin kaldığı eski odaya.

Nedeni ise ondan uzak olabilmek. Bunu ben istedim ve Penelope'ye her şeyi anlatacağıma söz vermek karşılığında bu oda benim oldu. Burada normalde kimse olmadığı için Penelope kalıyordu ama şimdi ben ondan uzakta kalabilmek için aldım. Bunun için bana kızgın mıydı? Sanmıyorum ancak adına leke sürecek birkaç davranışımdan sonra beni hâlâ öldürmek istediğini anlamak zor değil. Bu yüzden can güvenliğim için ondan uzağa yerleştim.

Girişe çıkmak için merdivenlerin sonuna ilerlediğimde Arthur'un, Penelope'yi kucağından sandalyesine indirdiğini gördüm. Onlar beni fark etmemişti bu yüzden olduğum yerde durup beni fark etmemeleri için dua ettim. Penelope beni görürse kesinlikle ona her şeyi anlatmamı isteyecek ve ben ise bu konuya değinmeyi bile istemiyorum. Evet, geçen gece değindim çünkü onun üzerine fazla gittiğim için ama şimdi... Şimdi detaylı sorular sorup duracak ve ben ise şu sıralar krizin sırası olmadığı için sakin iki ay geçirmek istiyorum. Şu iki ayı sıkıntısız atlatırsam bu adamdan boşanıp tüm erkeklerden uzak bir hayat için ailemin evinden asla çıkmayacağım.

Penelope tıpkı istediğim gibi beni fark etmediğinde istemsiz bir şekilde gülümsedim. Ama bu gülümsemem Arthur'un arkasına geçmek için yaptığı küçük hareketle yok oldu. Beni fark etmesiyle beraber, "Düşes." dediğinde onlardan kaçma dürtüme kulak verip arkamı döndüm. Ama sadece bunu yapabildim. Hemen sonra ise Penelope'nin o muhteşem sesi duyuldu.

"Kimberly! Seni görmem harika oldu." dediğinde geri adım atıp ona omzumun üstünden baktım. Harika... Benim lügatimde harikanın tanımı kesinlikle bu değil. Korkunç... Dehşet verici? Evet, benim lügatimin karşılığı bu!

"Ah, evet. Ne demezsin." son söylediğimi sessiz telaffuz etmek zorunda kaldım. Biraz daha Penelope'ye sorun çıkartacak şeyler söylersem Dük beni kesinlikle öldürür. Bu sefer kriz geçiriyor lafı bile beni kurtaramaz!

• • •

Penelope'ye bakmamak için bakışlarımı farklı bir yöne çevirdiğimde bu seferde bana dikkatli bir şekilde bakan Arthur'un bakışlarıyla karşılaştım. Benim Penelope'nin üzerine gitmemden dolayı onu peşine takmış ve ben yaklaşırsam da kötü bir durum olmadan müdahale etmek üzerine emir almış olmalı. Aksi takdirde bu kadar vahşi bir bakış kime olurdu. Beni kesinlikle öldürebilir ama bu seferlik canımı bağışlıyormuş gibiydi.

"Arthur, şu an bile konuşmakta zorluk çekiyorum. Merak etme, efendine bir şey demeyeceğim azıcık rahat ol." kısaca bana o şekilde bakmayı bırak be adam! Korkutucu bir aurası var ve bana o şekilde bakması beni daha da tedirgin ediyor. Glenn yaralı olmasaydı da yanımda olsaydı keşke. Belki o zaman bu bakışlara maruz kalmazdım.

"Arthur, Madam haklı! Bu yüzden biraz geride durur musun?" ona baktı. Ama genç adam açık ve net bir şekilde kafasını iki yana salladı.

"Majestelerinden emir aldım, sizin yanınızdan kesinlikle ayrılamam!" sesi biraz öldürücü çıkmıştı. Penelope bile onun sesine ürkmüştü. Gözlerini benden ayırmadığı için sesinin tonuna da karar veremiyordu.

"Ve ben de onun kardeşi Penelope Rodney olarak sana emir veriyorum. Özel bir konu konuşacağım, şimdi geri çekil!" sözleri ona bakmasını sağladı. Arthur bir süre ona baksa da sözlerin verdiği mecburiyetle kafasını eğdi.

"Nasıl isterseniz Leydim." geri adım attı. Bizden uzaklaştığında gözlerimi ondan ayırmadım. Çok fazla uzaklaşmamıştı. Bu yüzden tereddütte kalarak onu izledim. Gözlerimi ondan ayırmamamdan dolayı Penelope de ona döndü.

"Bana soracağın soruyu kimse yokken cevaplayacağımı söyledim. Ancak şu an yalnız olduğumuzu sanmıyorum." dediğimde bana döndü.

"Bizden uzakta, bu yüzden de bizi duyamaz." sözlerine tek kaşımı kaldırarak ona baktım. Benim bakışımla onun bakışı tekrar Arthur'a döndü. Onun bizi duymadığından emin olan bakışına iç çekmekten kendimi alamadım.

"Arthur'un bizden uzakta olduğunu düşünüyorsan." ona baktım. "Seni tekrar krize sokmam nasıl olur." dediğimde şaşkın bir ifadeyle bana döndü. Ben de ona baktım. Hemen sonra ise Arthur'un bize doğru hareketlenmesi bir oldu. Ona gülümseyip ayağa kalktım. "Gördün mü? O bir şövaleye, böyle durumlarda duymak için eğitilmiş birisi." kafasını kaldırıp gözlerime baktı. Arthur'a baktığımda ise tereddütte kalmıştı. Ne yapmalıydı bunu anlamaya çalışıyordu. "Sakin ol şövalye, bizi dinlediğini göstermek için o sözleri söyledim."

"Düşes." dese de onu duyumsamazlıktan geldim.

"Burası Rodney sınırları Bayan Penelope, ben burada ne söz sarf edersem her söz Dük'ün kulağına gidecek şekilde eğitilmiş çalışanlarla dolu."

"Ben... Bizi dinlediğini fark etmedim." ona döndü. Onun bakışıyla beraber Arthur utanmış bir vaziyette bakışlarını başka bir yöne değişti.

"Uygun bir an olduğunda size bu konudan fazla detay vermeden bahsederim. Şimdi izninizle Bayan Penelope."

"Evet, daha uygun bir anda sizi dinlerim." dalgın bir şekilde. Beklemediği bir şeyle karşılaştığı için bayağı şaşırmış olmalı. Sonuçta güvendiği şövalyeye özel bir konu demesine rağmen onu dinlediğini fark etti. Bu gerçekten kalp kırıcı bir durumdu. Ama bunu seni dinleyen insanların ifadesinden veya uzaklığından anlayabilir hale gelene kadar sürer. Bunu anlamaya başladığın anda onlara duymak istediğini kendi istediğini ise yalnız olduğun bir zaman da vermen gerektiğini öğrenirsin. Bir şeyler kaybedilmeden bir şeyler öğrenilmiyor.

Arthur'un yanından geçerken sesimin kısık çıkmasını sağladım. "Sana güvenen bir insanın kalbini emir aldığın bir soytarı yüzünden kaybediyorsun." sözlerimle Penelope'ye bakan gözleri beni buldu. "Sana acıyorum." mırıldandım. Onunla göz teması kurmayıp düz bir şekilde ilerledim. Kalp kırıcı konuşmuştum, farkındaydı ama aynı zamanda umurunda da değildi. Efendisine hakaret etmiş olsam da haklı olmamdan ötürü sessiz kaldı. Soytarı değildi onun gözünden belki ama bir emir yüzünden kendisine güvenen en değerli kişiye büyük bir darbe indirmişti. Şu andan itibaren ona karşı güvenemeyecekti. Acaba beni şu anda da dinliyor mu? Bunları da mı abime söylüyor, bana bakmadığı halde bana mı bakıyor? Bunlar kafasında dolanacaktı ve o da bunun farkındaydı.

Bana kızgındı belki de ya da değil umurumda olmadığı için onlara karışmak gibi bir niyetim yok. Sonuçta konuşacağım konu benimle alakalı olmasaydı dinliyor olmasını umursamazdım. Ama konu benimle alakalı olunca bunu ortaya çıkarmak zorundaydım. Ve bu ikisi için pek hoş olmadı. Umarım Arthur bunu yaptım diye Dük'e saçma sözler söylemez. Umarım yoksa herhangi bir hatamda beni öldürmeye hazırlanan bu adama yardımcı olmuş olur. Hem de daha yaralanalı bir hafta bile geçmemişken!

İçeriye adımımı atmamla beraber Ursula'nın elinde tepsiyle geldiğini gördüm. Ona gülümseyerek kafamla merdivenleri işaret ettim. "Gidip dinlenme odasında kafa dinleyelim." sözlerimle kapıya baktı. Hemen sonra da bana baktı. Neden bir anda vazgeçmiştim anlamaya çalışıyordu. Onun bakışına sadece gülümseyerek karşılık verdim. Kendi kafasından durumu anlamaya çalışsa da ben ona takılmadan merdivenlere doğru ilerledim. Hemen sonra ise merdivenlerden inen onu gördüm. Hareket etmeyi bırakıp onu izlediğimde o da bana baktı. Gözlerinde sakinlik vardı. Olanlar olmamış gibiydi onun açısından.

Onunla daha fazla göz teması kurmayı bırakıp ben de merdivende ilerledim. Hemen yanından geçtiğimde ona bakmak istedim. Kısa bir dürtüydü. Belki pişmanlık görmek istedim onda ama sadece kısa bir andı. Boğazımdaki yaranın acısı bile geçmemişken ondan bir pişmanlık kırıntısı bile beklemeyecektim. Eğer gerçekten pişman olursa ayağıma gelip özür dilemeli!

"Abi! Yukarıya çıkmama yardım eder misin?" sözlerini duyduğumda ilk merdiveni çıkmayı bitirmiştim. Bu sebeple onlara döndüm. Benim bakışımla Penelope yüzünde gülümsemeyle, "Kimberly, daha gitmemişsin harika!" dediğinde diğer merdivene ilerlemek istedim ancak onun bakışını üzerimde hissettiğim için hareket etmeyi bıraktım. Onlara baktığımda, "Konuşmamız Arthur yüzünden yarım kaldı, sorun olmazsa şu an konuşalım mı?" sorusuyla arkadan gelen Şövalyeye baktım. Ondan kaçıp tek başına buraya gelmişti. O da geride durup buraya kadar yavaş bir şekilde geldiği için geç gelmişti.

"Şu an mı?" sessizliğimi bozmak adına konuştum. Bu konudan kaçınmak istediğimi anlamıyor muydu bu kız!

"Evet, zaten anlatmak üzereydin." dediğinde tekrardan bakışlarımı merdivenlere çevirdim. Bunu anlamışsın ama kaçmak istediğimi bir türlü anlayamadın.

"Konu nedir? Sana ne anlatacaktı?" sorusuyla Dük'e döndüm. Onun sesini duymak bile kaşlarımın çatılmasına sebep oldu. Neden merak etmişti? Kardeşine yine bir sıkıntı çıkartırım diye mi? Ne harika abi ama! Yalandan dahi olsa karısı olan benim boğazımı sırf kardeşine kriz geçirmesine sebep oldum diye kesti.

"Sizi ilgilendiren bir konu değil Majesteleri." sesimin sert çıkmasına engel olamadım. Kesinlikle öldürmek istiyorum bu adamı! Elime geçen bir fırsatta ben de onun boğazını keseceğim!

"Bir şey değil, Kimberly'den özel bir konu hakkında bir şey anlatmasını istedim." derken sesi çok kısık çıkmıştı. İkimizin de birbirimizi izlemek dışında bir şey yapmaması dikkatini çekmiş ve korkutmuştu. Benim biraz önceki sert sözlerim ve onun daha önceki tepkilerini düşündüğümüz zaman temkinli ya da korkmuş olması çok doğaldı. Her an bir soruna daha sebep olabilirdik.

"Özel bir konu anlıyorum, Arthur git ve Lara'yı çağır. Penelope yalnız kaldığında hastalanıyor." son sözlerini bana hitaben kurdu. Ve ne demek istediğini tahmin edebiliyordum.

"Ben de sizinle karşılaştım mı hasta oluyorum, ne yaparsınız herkes her şeye engel olamıyor." dediğimde soğuk gözleri beni buldu. Sinirlenmişti ama bunu umursamadım. Kışkırtmıştım yine onu ama kimin umurunda, zaten bana saldırmak istiyorsa illa bir neden bulur. "Ben dinlenme odasına gidiyorum, tek geldiğiniz vakitte konuşmak istediğiniz konuyu konuşuruz Bayan Penelope." son sözlerimi kurup sağa döndüm. Sağdaki merdivenleri çıkmaya başladığımda onların sesi duyuldu.

"Abi yine yaptın, o gün onun bir suçu yoktu." dediğini duydum. Beni mi savunmuştu. Anlaşılan gerçekten de benim hakkımda bir şeyler öğrenmek istiyor ve bunun için abisini azarlamaktan çekinmiyor. Kardeşi benim tarafım da yani son iki ayımı sorunsuz atlatabilirim. Bu evlilik sorunsuz bir şekilde sona erecek ve ben de bu iki Rodney'den kurtulacağım. Soy adımdan kurtulamayacak olsam da!

Dinlenme odasına girdiğimde kapıyı sinirle kapattım. Ona sadece bu lafları mı söyleyebildim. Ah! Keşke elimde bir şey olsaydı da kafasına fırlatsaydım. Orada yerin dibine girecek sözler söyleseydim. Ah, dur bir saniye. Ben bu kalın kafalıya ne dersem diyeyim anlamaz ki, zaten işine geleni anlıyor anca beyefendi! Bu yüzden ona bağırmak ve bir daha benim karşıma çıkmasın diye bağırmak istiyorum.

Kapı çaldığında girdiğim oda yürüyordum. Oturamamıştım sinirden. Devamlı yürüme dürtüsü içindeydim. Oturursam sakin kalamayacağımın yeterince farkındaydım. Ve sakin de kalmak da istemiyordum. Sadece mecburiyetten. Sırf yanlış bir hareketim yüzünden aileme sıkıntı olamam!

"Evet?" kendimi sonunda sakin tuttuğumda. Penelope'ydi gelen bunu anlamam için seslenmesine gerek yoktu. O kadar inatçı bir merakı vardı ki, ölüm döşeğinde olsam da bana bunu soracak gözlerle bakıyordu. Meraklı olmasına bir şey diyemiyorum ancak açmak istemediği ya da hatırlamak istemediğim şeyleri ona anlatacaktım.

Kapının açılmasıyla o tarafa baktım. İçeriye girdiklerinde arkadan gelen Dük'e baktım. Hemen sonra da yanında durduğum masanın üzerindeki çiçekli vazoya baktım. Bunu a-ona atsam ne olur acaba? Gerçekten bir şeyler atıp sinirimi çıkartmak istiyorum.

İkisi de içeriye girdiğinde, "Abi sen gidebilirsin." sözleriyle ona baktı. Ben de onlara baktım. O ise benim biraz önceki bakışımın sabit olduğu yere batkı. Ben de oraya tekrar baktım. Vazoya gülümseyip onlara döndüm.

"Merak etme, bunu yapacağım tek kişi sensin." sözlerimle bana baktı. Hemen sonra da güldü.

"Buna cesaret edebilir misin?"

"O... Suratını görmeye devam edersem, evet. Hatta belki biraz sonra!" dediğimde yüzündeki gülümsemeyi sürdürdü. Ancak onda yüzünün aksine siniri sezebiliyordum.

"Bunu yaptığını gerçekten görmek isterim."

"Ben de!"

"Neyi... Siz neyden bahsediyorsunuz?" ikimizde Penelope'ye baktık. Bizim bakışımızdan bir anlık ürkse de kendini sabit tutup gülümsedi. "Her ne konuşuyorsanız artık buna şimdilik son verin. Tuhaf bir ortam oluşturuyorsunuz sadece." sesi sonda kısıldı. Sesinin tonundaki kısıklığa ses edemedim. Yine kavga etmemizden korkuyordu ve bizi ayırmasaydı bu korktuğu gerçek olmak üzereydi. Bu yüzden ikimizde tekrardan birbirimize baktık.

"Bunu daha sonra deneyeceğimden emin olabilirsiniz Majesteleri."

"Dört gözle bekliyorum." dedi. Hemen sonra da kardeşiyle vedalaşıp odadan çıktı. Kapıyı kapatmasıyla gülümsememe engel olamadım.

"Bekle, her ana bunu yapabilirim!"

"Neyi yapacaksın?" sorusuyla kapıya bakmayı bırakıp ona baktım. Hemen sonra da iç çektim. Bu kızı unuttum hemen. Ne can sıkıcı!

"Bir şey değil." iç çektim. Ş u durumdan kurtulamayacağıma göre bari bu durumdan hızlıca kurtulayım. "Hadi oturalım." sırtımı kapıya döndüm. Kanepelerden kapıya bakana geçip oturdum. O da sandalyesini karşımda olan kanepenin ilerisinde durdurdu. Kendini uygun bir şekilde kanepenin yanına konumlandırdı. Onun konumlanmasıyla, "Ursula!" seslendim. Benim seslenmemle beraber Penelope de kapıya baktı. Sesimle beraber kapı çaldı ve açıldı.

"Buyrun Madam?"

"Çay getir." dedim. Benden aldığı emirle kafasını salladı. Getirdiği çayı ısıtmak ya da yenisini yapmak için kısa bir selam verip dışarıya çıktı. Onun çıkmasıyla beraber kaçınılmaz ola kıza baktım. "Ne öğrenmek istiyorsun?" sorumla gözleri gözlerimi buldu. Dikkatli bir şekilde beni izledi. Ne sorsa, diye bir süre düşündü. Yanlış bir kelime ederse onunla konuşmaktan kaçınacağımı çok iyi biliyordu.

"Bunu nasıl atlattın?" sorusunu beklediğim için gülümsedim. En azından saçma bir soruyla giriş yapmadı. Ortamı yumuşatmak için güzel başlangıç.

"Atlatmak? Atlatmak, diye bir şey yok. Buna alıştım, kabullendim."

"Kabullendin mi? Bu şey kabullenilecek bir şey mi?"

"Başlarda hayır ama ileride sen de kabullenmenin ne olduğunu anlayacaksın. Bununla yaşamanın, saklamanın, insanlarla temas ederken nasıl kaçınman gerektiğinden falan. Bunlar kabullenmek senin ve çevrendekiler için normale binecek."

"Ama... Senin rahatlıkla korumana dokunduğunu gördüm. Abime dokunduğumda bile istemsiz tereddüt ederken sen korumana dokunuyorsun." sözlerine güldüm. Hemen sonra da elimi kaldırdım.

"Evet, ona dokunan ben değilim çünkü." bakışları tuhaflaştığında ayağa kalktım. Karşısından yanındaki kanepeye geçtim. Hemen sonra da elini tuttum. "Çıplak elimi hissedebiliyor musun?" sordum. Kafasını eğip elimi izledi sadece. Hemen sonra ise bana baktı.

"Elinin yapısını evet ama çıplak olarak kumaşı hissediyorum."

"Aynen öyle! Sadece kumaşı ve ben de sadece kumaşı hissedebiliyorum." dediğimde gözlerinde pek bir şey anlamadığını fark ettim. İç çekip tuttuğum elini havaya kaldırdım. Komutlarıma uyup elini havada asılı bıraktığında ben de elimi karşısında aynı pozisyona getirdim. "Şimdi ellerimiz karşılıklı değil mi?"

"Evet."

"Tamam, bu karşılıklı olan ellerimiz birbirine temas etmiyor öyle değil mi?"

"Hayır, etmiyor."

"Peki, o zaman benim ve senin elinin temas etmesini engelleyen ne?"

"Mesafe?"

"Evet! Şu an aramızda mesafe var. Ve şimdi de mesafe var. Hatta engel!" deyip ellerimizi birleştirdim. "Gördün mü? Aramızda ince bir kumaş parçası ya da ince bir duvar. Güvende olduğumu hissetmemi sağlayan bir duvar."

"Sanırım anladım." heyecanla bana baktı. "Kısa ya da neredeyse yok denecek olsa da bunu kenine avantaj ediniyorsun, öyle değil mi?"

"Aynen öyle! Hızlı anlıyorsun, sevdim." dediğimde kızaran yüzünü kafasını eğerek sakladı. "Yine de bunu anlaman kabullenmeni sağlamaz. Bir süre buna alışman ya da kendini inandırman gerek."

"Kendimi inandırmam?"

"Evet, kendini inandırmazsan eldiveni yok sayarsın ve bu da senin için bir işe yaramaz."

"Haklısın." ellerini benden çekti. Bunu yaptığında ben de ellerimi ondan uzaklaştırıp dizlerime koydum. "Alışmam ve kabul etmeme gerek. Ama bunu kabul etmek o kadar da zor durmuyor." gözlerimi izledi. Çocuk gibi bakıyordu. Bu yüzden gülümsedim.

"Haklısın durmuyor ama çok zor. Buna alışmam yıllarımı aldı. Buna alıştığımda o geçirdiğin krizleri geçirmeyi bıraktım."

"Bunu benim de denemem lazım." dedi. Sesi fazlasıyla kendinden emindi.

"Evet, denemelisin." dediğimde bir süre daha dalgın durdu. Hemen sonra da dalgınlığından kurtulup gözlerimi izledi.

"Bunu sana yapan kişi kimdi?" sorduğunda ona gülümseyen ifadem bozuldu. Direkt bu konuya atlayacağını tahmin etmediğim için istemsiz oturduğum yerde geriye çekildim. Ondan uzaklaştığımı fark ettiğinde o da rahatsız oldu. Böyle tepki vereceğimi biliyor olmalıydı çünkü ifadesini eski sakin haline getirdi.

"Sana zarar verenle aynı kişi mi diye merak ediyorsan, değil!"

"Nasıl bu kadar eminsin?" sorduğunda oturduğum yerden kalktım. Konuşmayı burada sonlandırmam gerekiyor. Daha fazlasını düşünmek bile istemiyorum. "Kimberly?"

"Konuşmamıza burada son verelim."

"Ama?"

"Cevaplarım seni tatmin etmiyor, daha fazlasını istiyorsun ve bu da beni şimdiden rahatsız etti!" sesimin yüksekliğine engel olamadım. "İzninizle!" önünden geçip kapıya ilerledim. Başka bir şeyler, küçük bir şeyler daha sorsa cevaplardım ama bu konu... Onunla ilgili konuya girerse kim olursa olsun sakin kalamam! Şu an bile kalamıyorum. Sanırım nefesim daralıyor.

Kapıyı açtığımda Ursula'yı karşımda gördüm. Elinde çayla beraber yeni uyanmış ve beni soran Glenn'leydi. İkisi de beni fark ettiğinde onları umursamadım. Yanlarından geçip odaya girdim. Kapıyı kapatırken, "Beni kimse rahatsız etmesin." diyebildim. Sessiz odaya girdiğimde elimi göğsüme koydum. Nefes almak için çabaladım. Çabaladıkça zorlaşıyordu. Bu yüzden daha önce yaptıklarım gibi elimi burnuma koyup nefes almak için kendimi zorladım. Hatırlamak istemiyorum. O anı hatırlamak istemiyorum. Neden böyle bir soru sormak zorundaydı. Neden daha kötüsünü değil de bunu sordu?

Bölüm Sonu

Ay bunları okuyor musunuz bilmiyorum ama ben yoğun okul hayatımdan ötürü yazamıyorum ki! Neyse vakit buldukça yazar ve atarım, öptüm bebişler, bye bye!

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top