Bölüm 8
8. Bölüm
Gözlerimi araladığımda boğazımdaki ağrı canımı yaktı. Bu yüzden elimi boğazıma götürdüğümde sarılı olduğunu fark ettim. Ölmedim, demek. Belki ölürüm diyordum ama ölmediğime göre hekim tam zamanında yetişmiş anlaşılan.
Uzanmanın verdiği rahatsızlıkla doğrulduğumda başımda bekleyen Ursula'yı gördüm. Yerde dizleri üzerine oturmuş yatağa yaslanarak uyuyordu. İstemsiz onun bu haline güldüm. Aptal mıydı bu kız, neden yerde yatıyordu? Ona bakmayı bırakıp etrafıma bakındığımda boş odada bir ben bir de o vardık. Başka kimse yoktu. Tuhaf olan yanı ise oda farklıydı. Kokusu farklıydı. Ve eşya dizaynı aynı olsa da buranın kaldığım oda olmadığı çok belliydi.
Etrafımı izlemeyi bırakıp üzerimdeki örtüyü çekip yatağın diğer tarafından indim. Bunu yaparken de dikkatli oldum. Onun hâlâ uyumasından dolayı örtüyü yataktan çekip yanına ilerledim. Üzerini dikkatli bir şekilde örttüğümde bir anlık hareketlendi ama hemen sonra benim sayemde ısınan örtünün sıcaklığıyla hareket etmeyi bıraktı.
Ona bakmayı bırakıp arkamı döndüm. Odadan çıkmak için ilerlediğimde başım bir anda döndü ama yatak yanımda olduğu için kendimi sabit tutmak zor olmadı. Baş dönmemin geçmesiyle kapıya doğru ilerledim. Odadan çıkmamla kapıda bekleyen iki şövalyeyle karşılaşmama bir oldu. Beni gördükleri anda ikisi de dik durdu.
"Düşes..."
"Kesin sesinizi." onları susturduğumda birbirlerine baktılar. Onların bakışını umursamadan karanlık duran koridordu izledim. "Şövalyem nerede?" sorduğumda dikkatli bir şekilde yine birbirlerine baktılar. "Ne o, Majesteleriniz beni boşadı da Düşes'iniz değil miyim?" sorumla sağımdaki asker öksürerek kendini düzletti.
"Bu konuda size bilgi vermememiz istendi Düşes." onu duyduğumda kapıya daha da yaslandım. Yoruldum.
"Beni yormayı bırakın, nerede o?" tekrar sordum.
"Bu konudan bahsedemeyiz Düşes, Majesteleri buna cevap vermemizi yasakladı."
"O zaman ben de Majestelerine kendim sorarım." dediğimde bu sefer de önüme geçtiler. "Odadan çıkmamda mı yasak?" sorduğumda sessiz kaldılar. "Anladım ben." kafamı salladım. "O zaman kendi yollarımdan hallederim ben de." onlara doğru ilerledim. "Bana dokunursan çığlık atarım, kim varsa buraya toplarım ve kovulmanızı sağlarım."
"Bunu yapsanız da geri çekilemeyiz Düşes."
"Kararlısınız yani."
"Evet Düşes, lütfen geri dönün."
"Dönmüyorum." bana yakın olan şövalyenin kılıcını tutup geri çektim. "Çekil önümden!" onlara doğrulttum. Bu hareketime rağmen durmaya devam ettiğinde boğazına yaklaştırdım kılıcı. Ağırdı ancak iki elimle tutuğum için az çok sabit duruyordu. Neden bu kadar inatçılar!
"Düşes lütfen yatağınıza geri dönün!" sesiyle bize doğru gelen adama baktım. "Bu gördüğünüz Muhafızlar, dört kuşak bizimle beraberlerdi. Onlar emirleri asla çiğnemezler." dediğinde sinirle nefesimi dışarıya verdim.
"Neyse ne beni ilgilendirmez, Glenn'i bana getir Arthur!"
"Özür dilerim Düşes ancak bunu yapamam. Majestelerine karşı geldi ve kılıç çekti. İdam edilmeli."
"Ne!" bağırdığımda arkadan Ursula'nin sesini duydum. Uyanıyor olmalıydı ama ben sesleri duymayı bırakmıştım artık. Kılıç elimden düştüğünde, "O hâlâ yaşıyor mu?" sorumla gözlerini kaçırdı.
"Şu anlık yaşıyor, sabah idamı yapılacak." dediğinde derin nefes aldım. Hemen sonra da onların boşluğundan fırsat bilip aralarından geçtim. Benim odadan çıkmamla onlarda hareketlendi. Ama onlar beni tutamadan çıktığım koridorda sola doğru koştum. Bunu yaptığımda Arthur kolumu yakaladı ama boğazına vurdum. Bu hareketimle beni bıraktı. Onun elini boğazına koymasıyla geri adım attım. Ama onun nerede olduğunu bilmediğim için boğazını tutan adamın kılıcını çekip boğazına yasladım. Bana karşı fazla dikkatsiz olduğu için onun gibi dikkatli şövaleyi bu hale getirebilmiştim.
"Bana o pisliğin nerede olduğunu söyle."
"Şövalyenizin mi?"
"Hayır, sizin pisliğinizin!" dediğimde güldü.
"Beni öldürebilirsiniz Düşes, Majesteleri için canımı vermek üzere eğitildim. Tıpkı sizin şövalyeniz gibi." dediğinde elimdeki sert kabzayı sıktım. Bana söylemeyecekti. Arkada duran Ursula'yı gördüğümde tekrar ona baktım.
"Haklısın siz öyle eğitildiniz ama o değil!" tekrar boğazına baskı kurdum. "Ursula, Majesteleri nerede?" sorduğunda korkuyla beni izliyordu. "Birinin gözün önünde ölmesini istemezsin değil mi?"
"Madam.... Madam ben..." biraz daha bastırdım.
"Daha önce az kalsın bu şekilde öldürülüyordum Ursula, inan bana biraz daha derinden yaparsam kesinlikle ölür." dediğimde o hareketlendi. "Hareket etmeyi kes." bana saldıramayacağı şekilde konumlandırdım kendimi. "Şimdi cevapla." dediğimde başım biraz daha dönmeye başladı.
"Şu... Şu an Bayan Penelope'nin odasında." dediğinde kafamı salladım. Hemen sonra da elimdeki kılıcı geri çekip yere attım. Beni durdurma ihtimallerinden ötürü koşmaya başladım. Tam da tahmin ettiğim gibi peşimden ilerlediler. Merdivenlerden bir şekilde koşarak ilerlesem de daha fazla ilerleyemeden biri beni tutu. Ona baktığımda Arthur olduğunu gördüm.
"Ölmek mi istiyorsunuz Düşes? Bir şövalye için buna değer mi?"
"Değer! Penelope için sen nasıl değerliysen o da benim için değerli!" dediğimde eli gevşedi. Onu bulan ve Dük'ten önce destek çıkan Arthur'du. Bu yüzden ikisi de birbirine karşı hassaslardı. Bunu anlamak zor değildi. Penelope ondan çekiniyordu çünkü en kötü halini görmüştü. Bu yüzden ben de bu konuda buna değinmek zorunda kaldım.
"Yine de..."
"Bırak beni Arthur." dediğimde kolumu tutmayı bıraktı. Ben bıraktığı anda onun odasına ilerledim. Muhafızların olduğu kapıya yaklaştığımda beni durdurmak istediğinde Arthur geri çekilmelerini söyledi. Onların önümden çekilmesiyle kapıyı çalmadan içeriye girdim. İçeriye adımımı attığım anda iki kardeşin yan yana yatakta oturduğunu gördüm. Penelope benim aninden girmemden dolayı ürkmüştü. Kendisini toparladığında abisi tam tersine rahat bir şekilde uzanmaya devam ediyordu.
"Buraya kadar boşuna geldin, onu kurtaramazsın." dediğinde sinirle onlara doğru ilerledim.
"Neden? Neden onu idam edeceksin, beni korkuyordu sadece!" bağırdığımda arkadan birisi kapıyı kapattı. O tarafa bakmadım. O da bana bakmıştı çünkü.
"Seni koruduğunu söyledin. Şimdi de seni koruyor, senin yerine idam edilecek." dediğinde sinirle karşısına geçtim.
"Bunu yapamazsın, amacın neyse bana yap. Bitir işini, sana durmanı söyleyen olmadı."
"Kimberly..."
"Seninle konuşan yok, sus!" dediğimde kafasını eğdi. Onun sessiz kalmasının aksine o gözlerime daha sinirli baktı.
"Kardeşimle..."
"Doğru mu konuşayım, neden? Sen benimle konuşuyor musun?" dediğimde kalkmayı planlamadığı yataktan kalktı. Ama ayakları yere değer değmez Penelope onun kolunu tuttu. İleriye gitmemesi için yapmıştı bunu. Kardeşine baktığında ben de ona baktım. " Neden tutuyorsun, bırak bitirsin işini. Sana nasıl bir canavar olduğunu göstersin abin!" dediğimde ikisi de bana baktı.
"Uzatmayı kes ve odana git." dediğinde yatağın sol tarafına ilerledim. Hemen önüne geçtim.
"Gitmiyorum, onu bırakana kadar da gitmeyeceğim."
"Gerçekten de ölmek istiyorsun, öyle değil mi?"
"Evet istiyorum, yapacak mısın? Tekrardan boğazımı mı keseceksin yoksa Glenn'e yapmayı planladığını mı yapacaksın? Ne yapacaksın!" üzerine ilerlediğimde kardeşinden kurtulup ayağa kalktı.
"Gerekirse yaparım!"
"Yap o zaman! Hadi, eğer onu öldürmek istiyorsan şu an beni öldürmelisin!" sesim yine yükseldi. Bu onu rahatsız etti. Sesimi ona yükseltmem onu rahatsız ediyordu. "Çünkü şu an beni öldürmezsen kardeşinin o çok istediği, ölüme isteğini ona geri veririm."
"Öyle mi nasıl yapacaksın?"
"Zor değil, sonuçta onu nasıl krizden çıkardıysam sokmasını da tekrar bilirim." dediğimde bana doğru ilerledi. "Bu yüzden ya şimdi beni onunla beraber öldürürsün ya da onu bırakmalarını söylersin." sessizliğe gömüldü oda birden. İkimizde birbirimize yakındık. Ve herhangi bir harekette birbirimizi boğazlamaya hazırdık.
"Nasıl yapacaksın bunu? Beni tekrar nasıl o krize sokacaksın?" sorduğunda ona göz ucuyla baktım. Abisinin arkasında yatağa oturuyordu.
"Yalan veya gerçek seni birçok şeyle o krize sokarım. İnan bana bunları deneyimlemek istemezsin." sözlerimle dikkatli bir şekilde gözlerimi izledi. Ben ise ona bakmayı bırakıp abisine baktım. "Şimdi karar ver, ya şu an beni de öldür ya da onu bırak."
"O sana yetmedi öyle değil mi? Seni orada gerçekten de öldürmeliydim."
"Ama yapmadın, şimdi şansın var, diğerlerine yaptığın gibi yap."
"Ölmeyi bu kadar meraklı olduğunu bilseydim ilk hatanda seni öldürürdüm"
"Öyle mi? Tüh, bu zamana kadar sana sabretmek zorunda kaldım desene."
"Şu an bile dalga geçiyorsun."
"Sen beni ciddiye aldığın vakitte ben de seni ciddiye alacağım"
"Öyle mi?" kafamı salladım. Benim hareketimle sol elini boğazıma koydu. "Şu an ölmen en iyisi olacak." dediğinde ağrıyan boğazıma yaptığı baskıyla yüzümü buruşturdum. Tepkisel olarak bileğini tuttum ama geri çekmesi için sıkmadım ya da çekmesi için çabalamadım. Zaten yeterince yoruldum artık devam etmek istemiyorum. Ondan boşandığımda da aynı saçmalıklar benim için devam edecek şimdi de devam edecek. Hiçbir zaman durum benim için değişmeyecek. En azından bu sefer kendi kendime zarar veren ben olmayacağım. Ölümümün sebebi o olacak.
"Abi dur." dediğinde dudaklarımı aralayarak nefes almaya çalıştım. "Kes şunu!" bağırdığında beni bıraktı. Bunu yaptığında tutuğum bileklerini bırakıp dizlerimin üzerine yere oturdum. Nefes alamamanın ve boğazımdaki yaranın acısıyla elimi boğazıma koydum. "Kimberly?" seslendiğinde elimi boğazımdan çektim. Ellerime hafif bir kırmızılık bulaşmıştı. Kanıyordu. Zorladığı için hekimin yaptığı tedaviyi bozmuştu. Elime baktım. Boğazımdan aşağıya küçük damlalar akıyordu. Farkındaydım ama sadece ellerime bakıyordum.
"Muhafızlar!" sesini duyduğumda kafamı kaldırdım. Ona baktığımda gözünde öfke vardı. Devam etmek, kardeşine tehdit olan benden kurtulmak istiyordu ama onu engelleyen de kardeşiydi.
"Zavallı gibisin." ayağa kalktım. Bu sırada içeriye kapıdaki adamlar ve Arthur girdi. Beni gördüklerinde Penelope onlara hekim çağırmalarını söylüyordu. O tarafa bakmayı bırakıp tekrar ona döndüm. "Glenn'i rahat bırak." dedim son kez. Hemen sonra da kapıya doğru ilerledim. Ancak birkaç adımdan sonra kandan mı, acıdan mı yoksa boğazımı devamlı zorlamamdan mı bilmiyorum başım döndü. Dengemi kaybettiğimde yere dizlerimin üzerine düştüm. Ama bu sefer kendimi daha fazla tutamadım. Yere uzandığımda Penelope'nin sesini duydum. Daha fazlası yoktu. Belki de o kadar ileriye gitmesine gerek yoktu, şu anda da ölüyordum. Sonunda kurtuluyordum belki de!
• • •
Alnımda soğukluk hissettiğimde gözlerimi araladım. Başımda dikkatli olmaya çalışır bir şekilde benimle ilgilenen sağımdaki Penelope'yi gördüm. Gözlerim çok hafif aralanmıştı. Onu karanlık odada bulanık olarak görmemin sebebi de buydu. Gözlerimi tekrardan kapattım.
"Çok ileriye gittin! Az kalsın öldürüyordun."
"Biliyorum, sen durdurana kadar amacım buydu." sesiyle beraber alnımdaki soğuk bez geri çekildi. Bu sefer alnım daha da üşüdü. "Neden durdurdun ki beni, sana zarar verebilecek birinden kurtulacaktım."
"Hayır, evli olduğun kadına yine benim yüzümden zarar verecektin!"
"Bu konuda bir fikrin yok, biri sana zarar verebilecek bir pozisyondaysa ondan kurtulmalıyız." dedi. Sesi sinirliydi. Hâlâ ölmemi istiyor ama bunu yapmasına kardeşi izin vermiyor. Çok tuhaf hissettiriyor.
"Yine de..."
"Sana zarar verebilecek... Sana zarar verebilecek kimse dostun olmamalı." gözlerimi araladım. Onlara baktığımda ikisi de bana bakıyordu. "Ayrıca abinle gerçekten de evli... Biz gerçek evli değiliz." dediğimde abisine dönmesi bir oldu. "Beni öldürmesine engel olmana gerek yoktu."
"Ne... Ne, bir saniye! Siz evli değil misiniz?" sordu. Onun sorusuyla Dük gözlerini benden ayırmadı. Ne cevap vereceğini bilmiyordu. Bu konudan bahsetmek gibi bir niyeti hiç olmamıştı anlaşılan.
"Resmi olarak evliyiz ancak diğer türlü... Bir şey yok."
"O zaman neden evlisiniz?"
"Bunun bir önemi yok, yakında boşanacağız zaten." onu duyduğunda tepkim için bana baktı. Gerçekten de öyle mi diye bana baktı. Tepkisiz kalmamdan dolayı abisine tekrardan döndü. Ama o daha fazla burada durmaması gerektiğini bilerek kardeşine bakmadan yataktan uzaklaşıp kapıya doğru ilerledi. Ben de kardeşine baktığımda şaşkın bir şekilde abisini izliyordu. O odayı terk ettiğinde bana baktı.
"Bu saçmalık, neden abimle yalandan bir evlilik yaptın ki?" sorduğunda ona bakmayı bırakıp gözlerimi kapattım. "Cevap versene!" dediğinde onu umursamamaya devam ettim. "Ya... Üf, abi gel beni de götür." bağırdı. Onun yüksek sesiyle gözlerimi araladım. Ona baktığımda hafiften gözleri dolmuştu. Bu ifadesi de neydi?
"Neden ağlıyorsun?" sorduğumda bana baktı.
"Hiçbir şey." sözleriyle tek kaşımı kaldırdım. Hareketimi fark etmesiyle, "Abim her zaman kendi özel hayatını benden saklar şimdi de aynı şeyi yaparken sen de ona yardım ediyorsun. Herkes devamlı olarak benden bir şey saklıyor. Hep yalnız hissediyorum. Ve ona sadece..."
"Yük oluyormuşsun gibi, tahmin edebiliyorum ancak ben senin bir şeyin değilim." dediğimde gözleri tekrardan aynı hale geldi.
"Saçmalık1 Rodney soyadına sahipsin."
"Ama gerçekte değilim."
"Neden? Abimle gerçekten evli olursan ve her zaman onun yanında olursa o seni sever."
"O adam mı sever? O adamın sevgiden haberi olduğunu sanmıyorum. Sen de yalnız kalmamak için her şeye rağmen bana destek çıkıyorsun."
"Bencilce olsa da ne yapabilirim. Yanında birileri varken bile hep yalnız olmak ya da sana bakarlarken hep..."
"Ayıplıyorlarmış gibi olunması. Biliyorum, farkındayım." dediğimde kaşlarını çattı. Bunu anlıyorum, diye tabir etmem tuhafına gitmişti. Gözlerinde bu fazlasıyla belli oluyordu. "Ama ben senin abinin eşi olamam."
"Neden?"
"Seninle benzer bir sebepten." dediğimde sustu. Düşündü. Aklına birçok şey gelmişti ama kafasında dolaşan bazı şeyler onu rahatsız etmiş olmalıydı ki bunu yüzüne ve dışına yansıttı.
"Aynı sebep imkânsız, sen böyle olamayacak kadar..."
"Glenn'in serbest kalmasına izin verdi mi?" sorduğumda konuyu değiştirdiğimi fark etti. Kaçtığımı fark etti. Ona söylememeliydim ancak ona birçok kez zarar veren taraf oldum, şimdi de sadece bunu yapmamışım gibi davranabilmek için bunu kısa da olsa deyindim ve şimdi de kaçınıyorum.
"Şey, evet. Biraz fazla ileriye gittiğin için abim onu bırakmak zorunda kaldı." derin nefes aldım. Bunu yaptığımda kapının sesi duyuldu. İçeriye o girdiğinde ikimizde ona baktık.
"Seni almaya geldim." sözleriyle sırtımı ona, sola doğru döndüm. Ona arkamı döndüğümde Penelope de abisiyle ilgilenmek zorunda kaldı. Onu odadan çıkarmak üzere olduğunu itilen sandalyenin sesinden anladım.
"Penelope, bunu sadece fazla ileriye gittiğim için cevapladım." arkamı dönmedim. Aynı şekilde durmaya devam ettiğimde karşı taraf bir süre sessiz kaldı.
"Kimseye bundan bahsetmem." dedi. Hemen sonra da sesler kesildi. Ve son olarak kapıdan çıkarken iyi geceler deyip gitti. Onların gitmesiyle kendimi düzeltip tavana baktım. Ona söylememeliydim. Büyük bir risk almıştım ancak ona söylemem gerektiğini fark ettim. En azından bundan sonra bana, sen anlamazsın saçmalığı olan sözler sarf etmez. Ann bundan bahsettiğimi öğrenseydi kesinlikle beni azarlardı. Onun azarlamasını özledim.
Bölüm Sonu
Diğer bölümde yazmayı unuttum. Yazığım onca bölüm silindiği için şu anki yazdıklarımı biraz isteksiz yazıyorum ama bu bölüm atmayı bırakacağım anlamına gelmez. Sadece ondan dolayı hatalar olabilir. Bunu söyleyeyim dedim. Neyse gereksiz bilgilendirme bitmiştir.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top