Bölüm 7

7. Bölüm

Kahvaltı odasına girdiğimde Penelope bana gülümseyerek baktı. Edgard ise bana bakmadı bile. Sabah Glenn'in bana ne oluyor bakışları ve hemen sonra onun tarafından umursanmıyor olmamın tuhaflığıyla dünkü oturduğum yerin aksine bu sefer Penelope'nin karşısına oturdum. Ama bunu yaparken de sandalyemi biraz da olsa ondan uzak tuttum. Dünkü özür dileme girişimim tamamen saçma bir hal alıp özür dileyeceğim adama kendimi taşıtmış oldum. Bu yüzden oluşan utancımdan ondan uzak kaldım.

"Günaydın." sesim fazla kısık çıkıştı. Yine de karşılık veren Penelope sayesinde sesimin duyulduğundan emin oldum. Bu sebeple istemsiz ona baktım. Ne cevap verme girişiminde bulundu ne de girdiğimden itibaren bir kez dahi olsa bana baktı. Bu yeterince can sıkıcı hissettirse de ses çıkarıp da kendimi bir kez daha rezil etme lüksüne giremezdim. Bu yüzden önümdeki yiyeceklere odaklandım.

Yemek sonuna kadar konuşmadı. Ondan sonra da ben onunla konuşmak istediğimde bana cevap vermedi. Ben de onu yemek odasından odamıza kadar takip ettim. İçeriye girdiğinde ben de peşinden girdim. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladım. "Majesteleri, lütfen soruma cevap verin." dediğimde bana bakmadı. Bunun yerine Dolaba doğru ilerledi. Ben de peşinden ilerledim. "Benimle konuşmama yemini falan mı ettiniz! Dünkü davranışım için pişmanım ve sizden özür diliyorum." önüne geçtim. Dolabı açmasına izin vermeyip sırtımı kapağa yasladım. O ise bana cevap vermek yerine iç çekti. "Lütfen dünkü davranışımı affedip affetmediğinizi söyleyin!" sesimi yükselttim bu sefer.

"Neden cevabım için bu kadar çırpınıyorsun?" sordu. Sonunda konuşmasının verdiği rahatlıkla gülümsedim.

"Çünkü önemli! Dün fazla ileriye gittim ve ben... Sadece affedip affetmediğinizi söyleyin." dediğimde kafasını iki yana salladı. "Majesteleri?"

"Cevabımın bir önemi yok Kimberly, şimdi izin ver de üstümü değiştireyim." tekrardan dolabı açmak için hareketlendi. Bu hareketiyle elini tutup gözlerine baktım.

"Majesteleri, bana kızgınsınız biliyorum..."

"Biliyorsan beni rahat bırak!" sesini yükseltti. Bunu beklemediğim için kafamı eğdim. Geri çekildiğimde bir süre gözlerime bakmaya çalıştı. Ama bu sefer de ben ona bakmadım. Bağırmasını beklemediğim için kafamı eğik tutmaya devam ettim.

"Özür dilerim, sizi rahatsız ettim tekrardan." dediğimde sadece derin nefes aldı. Ama bir şey demek istedi mi bilmiyorum. Fazla ileriye gitmeden geri çekilip odadan çıktım. Odadan çıkmamla beraber iki şövalyeyle karşılaştım. Glenn ne olduğunu bilmese de bir sorun olduğunu fark etmişti. İfadesi bunu belli ediyordu ama Arthur pek de konuyla ilgili olmak istemediğini umursamaz haliyle belli ediyordu. "Efendisi gibi!" demekten alamadım kendimi. Beni duyduğunda umursamaz hali ortadan kalıp beni izledi. Ama bu seferde ben onu umursamadan koridorda düz ilerledim. Bahçeye çıkıp temiz hava almam lazım. Yoksa birine patlayabilirim.

Hayır, anlamıyorum neden özrümü kabul etmiyor! Ve ben neden onun affetmesini bu kadar istiyorum. Burada kaldıkça saçma davranışlarda bulunur oldum. Acaba akıl sağlığımı mı kaybediyorum?

"Ne oluyor?" sorusuyla çıktığım bahçede yürümeyi bıraktım. Ona döndüğümde dikkatle beni izliyordu.

"Glenn ben sanırım akıl sağlığımı kaybediyorum!" dediğimde gözlerinde telaşı gördüm. Etrafına kısa bir bakış atıp bana döndü.

"Uygun bir yere geçelim, ne olduğunu anlatın bana." kafamı sallayarak karşılık verdim. Hemen sonra da kendi kurdurduğum masanın olduğu yere doğru ilerledim. Arka bahçeye geçtiğimde ağacın altına doğru ilerledim. Buradan hizmetçiler bizi görüyor ancak bizi duyamazlardı. Masaya yaklaştığımda kendimi sandalyeye bıraktım. "Şimdi detaylı bir şekilde anlat, akıl sağlığını kaybettiğini düşündüren ne?"

"Dün sana söylediğimin aksine bir erkekten özür dikemeye çalışıyorum!" dediğimde ciddi duran ifadesi bir anda bozuldu. Gözlerime ciddi olup olmadığıma dair dikkatle baktı. "Neden bana öyle bakıyorsun, ciddiyim ben! Glenn ben asla bir erkekten özür dilemem ama... Neden o adamdan özür dilemeye bu kadar çalışıyorum anlamıyorum!" sesimi yükselttiğimde gülümsedi. "Gülmesene!"

"Üzgünüm Madam, ancak insanlardan özür dilemek akıl problemi değil tam tersine olgun bir davranıştır."

"Hayır, Glenn! Özür dilemek olgun bir davranış falan değil. Hele de bir erkeğe karşı hiç değil! Beni bu saçma davranışımdan vazgeçirmen lazım, ben... Ben bu adamdan özür dilemeyi bırakmalıyım." sadece kafasını iki yana salladı. "Glenn, yardım et bana."

"Madam, Dük'e karşı minnet duyuyorsunuz. Sizi ve ailenizi koruyor bu yüzden farkında olmadan kendisine senpati beslemiş olmalısınız." dediğinde kafamı iki yana salladım. "Bunu ne kadar reddederseniz, reddedin ancak durum değişmeyecek. Majesteleri sizin çok korktuğunuz şeyi yaşamanızı engelliyor ve şimdiye kadar tanıştığınız onca insana rağmen de size dokunmama sözünü fazlasıyla yerine getiriyor."

"Biliyorum ancak..."

"Birinden özür dilemeye alışık değilsiniz o kadar." bu sefer derin bir nefes bıraktım.

"Yani ben akıl sağlığımı falan kaybetmedim." beni onayladı. "Ve özür dilemem de sadece minnettar olduğum için." yine aynı şekilde beni onayladı. Ondan onay almamla çevremi izledim. Bu hareketimle Penelope ile beraber gittiğimiz yolda Edgard ve Arthur'u gördüm. Bu tarafa bakmadan ilerliyorlardı. Onlara bakmayı bırakıp önüme döndüm. Sadece minnettarım o kadar. Başka bir duygu yok. Başka bir düşünce yok. Ama kendimi kandırıyor gibiyim.

"Madam?" sorusuyla kafamı kaldırıp ona baktım. "Eğer içiniz huzursuzsa, ondan tekrar özür dileyebilirsiniz. Bu hem sizi biraz daha olgun bir birey yapar hem de bundan sonra Dük tarafından daha çok saygı duyulursunuz."

"Saygı duyulurum." onu tekrar ettim. Yani bu saçma davranışımın sonucu daha iyi olabilir. Harika! Tamam bu davranışıma bir bahane bulmuş gibi hissediyorum ama bu içimi biraz da olsa rahatlattı. Ama ondan özür dilediğimde beni dinlemiyor ve kısa cevaplarla beni başından gönderiyor. Bu adamdan nasıl özür dileyeceğim ben!

Ursula, ona söylediğim yalandan sonra kurabiye yaparsa güzel olur falan demişti. Eğer öyle olacaksa mutfağa girmem gerekiyor. Ama ben kurabiye yapabileceğimi sanmıyorum. Daha hızlı ama çok şaşalı bir şey yapmalıyım. Kurabiye işi benlik değil. Nakış yaparım ama o da çok uzun sürer. Ve bana kısa bir süre içinde bitecek bir şey lazım!

"Ne düşünüyorsunuz?" sorusuyla duyduğum kadın sesine döndüm. Bana doğru gelen Penelope'yi gördüğümde yüzümü yumuşatıp gülümsedim.

"Hiç, sadece dalmışım." dediğimde hizmetçi onu itmeyi bıraktı. Her zamankinden daha mutlu duruyordu. Gözleri parlıyor gibi, sanki istediği o çok sevdiği oyuncağı almış çocuk gibi. Onu ilk defa bu kadar mutlu görüyorum. O durumdaki bir insan neye bu kadar mutlu olur. Ya kendisine zarar verenin acı içinde ölmüş olması ya da...

Tam karşımda durduğunda arkadaki kıza baktım. "Bizim için çay getir." beni duyduğunda gözleriyle hanımını yokladı. Benden aldığı emri Penelope onayladığında o da kafasını eğip yanımızdan ayrıldı. Onun uzaklaşmasıyla küçük bir öksürük sesi duydum.

"Ben de geri çekiliyorum Madam." sözlerin sahibi olan şövalyeme baktım. Onu kafamla onayladığımda geri adımlar atıp bizden uzağa doğru ilerledi. Ama yanımızdan ayrılmadı. Tetikte olabileceği bir konumda durdu. Ona bakmayı bırakıp Penelope'ye döndüğümde o da Glenn'e baktı.

"Baya yakınsın." mırıldandı. Sözlerine gülümseyerek arkamı döndüm. Onların gittiği yöne refleks olarak döndüm.

"Majestelerinin, Sör Arthur'a yakın olduğu gibi ben de ona güveniyorum. Bu yüzden yakınlığıma engel olamıyorum."

"Anlıyorum ancak yaşı sizden büyük duruyor. Böyle bir şövalyeyle arkadaşlık kurmanız tehlikeli değil mi?" imasını tahmin ederek Glenn'i izledim. Kendisinin yaşadığı şeyi güvendiği birinden yaşamış olmalı, bu yüzden de benim de tetikte olmam için beni kışkırtıyor.

"Yaşı büyük değil aslında. Benden sadece iki yaş büyük. Ve arkadaşlığımıza gelince... Ona kendi sözlerimden bile daha çok güvenirim."

"Oh, güveninizi bir şekilde kazanmış anlaşılan." dediğinde gülümsedim. Benim ona doğru gülümsediğimi gördüğünde o da bana gülümsedi.

"Evet, ona canımı emanet etmekten tereddüt etmem. Bu yüzden sorun yaşadığın bir gün olur ve kimseyi bulamazsan ondan yardım isteyebilirsin." dedim. Glenn'e yakın bir zamanda benden daha çok ihtiyacı olacak. Onu gizlice izlettirmem ne kadarlık bir soruna sebep olur acaba?

"Sözleriniz için teşekkürler ancak bunu yapabileceğimi sanmıyorum."

"Neden, bana ve sözlerime güvenmiyor olmanızdan mı?" sorduğumda gözleri ciddiyete büründü. Açıkça onu kışkırtıyordum. Hem de hiç istemeyeceği bir konuda. Birbirimizi dikkatli bir şekilde izliyorduk. Hangi aşamada olduğunu göremem gerekiyordu. Ne kadar zor olsa da onu bu konuda kışkırtmak zorundaydım. Buna göre belki de çok fazla ileriye gideceğim.

"Size güvenmek için bana sebep verin, abimle evli olmanızı saygıyla karşılıyor ve Düşesim olmanızı kabul ediyor olmam yeterince büyük bir güvenken!" sesindeki kendini beğenmişliğe güldüm. Benden kaç yaş küçüktü. Hatırlayamıyorum ancak gerçekten de benim gibi.

"Sebep veren ben olmam görmek isteyen zaten ben de güveni görür. Ve aynı zaman da... Glenn burada gördüğün her insandan daha güvenilir bir şövalyedir. Ölecek olsa ya da acı çekecek olsa dahi emrimden asla çıkmaz."

"Öyle mi? Bir şövalye için fazla güven, sahibi için bir ölümden farksız olur."

"Bu güvendiğin köle içindir, bir şövalye için değil!"

"Değil mi? Şövalyeniz sizin için ne kadar ileri gidebilir? Bunu bana kanıtlarsanız ben de size sonsuz bir güvenimle size kendimi adarım." bir Leydi'den beklenmeyen bir şekilde. "Yapamaz öyle değil mi?" sorduğunda ciddiyetle gözlerini izledim. Yine Rodney damarına dokunmuştum. Onu kışkırtan benken şimdi kışkırtılan ben oluyordum. Sanırım onu öldürtmemi istiyor. Bu şekilde buradaki kimseye kendisi gibi güvenmeyecektim.

"Zekice, sizi kışkırtan benken şimdi siz beni kışkırtıyorsunuz." dediğimde ciddi suratıyla bir süre beni izledi. Hemen sonra ise gülümsedi.

"Önce siz başlattınız."

"Evet, ancak bu isteğinizi kabul edebilirdim."

"Ama yapmaya cesaret edemezsiniz."

"Emin misiniz?" elimi kaldırdım. Bunu yaptığımda kaşlarını çattı. Gözlerimi ondan ayırmadan elimi ona doğrulttum. Ve hemen sonra ise saniyeler içinde boğazına kılıç doğrultuldu. "Beni asla tehdit etmeyin, siz İmparatorun kızı bile olsanız... Beni tehdit eden olduğunuz için ölmenizi sağlarım!"

"Sen..."

"Ben tehdit edilmem, tehdit ederim Bayan Penelope! Bir daha bana karşı ileriye gidecek olursanız bu Glenn'in hayatı olacak olsa bile sizden kurtulurum."

"Bunu yaparsan abim seni yaşatmaz." gözlerinde korku yoktu. Bu bakışı biliyorum. Kaybedecek bir şeyi olamayan bir kimsenin bakışıydı. Abisi bile umurunda değildi ya da gözlerine yansıtmamaya çalışıyordu. Kesinlikle o evreye gelmişti artık. Bunu nasıl atlatabilirdi. Basit, birine ne kadar nefret duyarsan o kadar hayatta kalmak istersin. Bu yüzden, bu saatten sonra artık geri çekilemem. Sonucu ne olursa olsun Penelope'nin ölmek istemek yerine birine öfke duyması gerek. Hayatta kalmak istemesinin tek yolu bu!

"Deneyelim mi? Ah, bunu denersek siz bu duruma şahit olamazsınız... Öyle değil mi?" dik durdum. Gözlerimi bu sefer ondan ayırıp bizi izleyen ve bize doğru gelen şövalyelere baktım. Biraz sonra Dük'te buraya gelecekti. Bu konuşma ikimiz arasında geçmeliydi ancak şimdi herkes duyuyor. Altı kapalı dahi olsa onu kışkırtmam lazım. Sadece Dük gelene kadar. "Ne yazık, bunca insana sahip olup kimseye güven duyamamak."

"Kes sesini!" sesini yükseltti. Neyi ima etmeye çalıştığımı anlamıştı. Şimdi öfkelenmeye başlamıştı. Duygularını da saklayamıyor.

"Susmamı istiyorsan, önce bu durumundan kurtulman gerekir. Hizmetçinin dokunmasından bile rahatsız olan bir kızın kalkıp da benimle böyle rahatça konuşması. Abinden de rahatsız oluyorsundur sen."

"Kes!" bağırdı. Bu sefer boğazına yakın olan kılıca doğru hareket etti. Ama Glenn hızlı refleksle kılıca değmeden geri çekti. Bana bakışını fark ettiğimde gözlerinde ileriye gittiğimi söyleyen bir bakış vardı. "Bir daha konuşma sakın, bu konuya girmeye hakkın yok senin!" tekrar bağırdı. Bu sefer çıldırma noktasındaydı. Bana saldırmak istiyordu ama bacaklarından dolayı sandalyesinden ayrılamıyordu.

"Ne oluyor burada!" bağırma sesiyle Penelope abisine döndü. Gözlerindeki kızarıklık ve yaştan ileriye gittiğimi fark etmiş olmalıydı ki o da bana karşı saldırganlaşmaya hazırladı. Ama ondan önce davranıp bana dokunmadan oturduğum yerden ayrılıp onun yanından geçtim. Şu an onu da kışkırtacak olsam da durumu daha sonra ona da anlatabilirim. Belki benden nefret eder ve hayatımı zindan eder belki ama kardeşinin kendisine zarar vermesinden daha iyi olur.

"Bu kadar acınası olma, bir müddet sonra senin için her şeyi yapacak abin bile senden bıkacak." dediğimde abisini izleyen gözleri beni buldu. "Unutma acınası olup kendinden vazgeçeceğine, seni sevenlerden sen önce vazgeç!" yanından geçtim. Daha fazla uzatmadan. Glenn de peşimden ilerledi. Şövalyeler önümü kestiğinde onları izledim. "Ne yapacaksınız, bir kız için resmi Düşesinize kılıç mı çekeceksiniz?" sordum. Gözlerinde tereddüt gördüğümde arkamı döndüm. Sinirle bana doğru ilerleyen adama ciddiyetle baktım. Ne yapacaktı? Fazla ileriye gitmiştim bu yüzden ben açıklama yapmadan o bana her şeyi yapabilirdi. Herkesin gözü önünde beni öldürebilirdi bile!

O bana yaklaştığında Glenn önüme geçti. Onu durdurmaya hazırdı. Hatta belki buradan ölümüz çıkacak olsa bile beni savunacaktı. Bunun sonucu aileme patlayacak olsa dahi!

Öne doğru çıkıp elimi onun omzuna koydum hemen sonra da ona baktım. "Bu kadar sinirlenmeyin Majesteleri, kardeşinizle kısa bir sohbet ettim. Ama o beni kışkırttı ben de buna karşılık verdim sadece. Bu yüzden benim yerime kardeşinizle ilgilenin." geri adım attım. Onun cevap verecek olup olmadığına bakmadan önümdeki diğer şövalyelere ilerledim.

"Çok ileriye gidiyorsun Kimberly!" dediğinde karşımda duran adamları izledim.

"Beni tutuklamayacaksanız çekilin önümden." deyip onlara doğru adımlarımı kesmeden ilerledim. Bu hareketimle tereddütte kaldılar ancak Düklerinden emir almadıkları için önümü açtılar. Glenn de hemen arkamdan ilerledi. Bizi izleyen gözler arasında malikaneye girdik. İçeriye girdiğimizde dikkatli bir şekilde beni izlediğini fark ettim. "İleriye gittiğimi düşünüyorsun."

"Öyle yapmadın mı? Sana bunu söylediğime pişman ediyorsun beni."

"Pişman ediyorum, neden? Bunu yapmalıydım." dediğimde nefesini dışarıya bıraktı. Ne demek istediğimi anlamıyor sadece ileriye gittiğimi düşünüyordu. "Onda bir şey fark etmedin mi?"

"Neyi fark etmeliydim?" sorduğunda merdivenlerin önünde durdum. Ona baktım.

"Fazla mutluydu."

"Bununla yaptığının ne ilgisi var? Mutluluğunu mu kıskandın?" sorusuna gülümsedim.

"Acı çekmiş hiçbir insan sorunu yokmuş gibi gülümsemez Glenn."

"Yoksa?"

"Bilmem yoksa o mu? Belki de dediğin gibi onu kıskanmışımdır. Fazla mutluydu, sinir bozucu." arkamı tekrar dönüp merdivenleri çıktım. O da arkamdan ilerledi.

"Asla iyilik yaptığını belli etme, bu kuralla hâlâ uyuyorsun."

"Sen ise susmuyor ve beni sorguluyorsun." merdivenleri bitirdiğimde yorgun hissettiğim için hareket etmeyi bıraktım. Merdivenin ucunda durduğumda Dük ve Penelope'yi gördüm. Onu kucağına almıştı. Sıkı bir şekilde sarılıyordu. Çıktıkları merdivende beni gördüklerinde ikisi de bana öfke ile bakıyorlardı. Benim olduğum yerde durmama rağmen onlar bana bakmayla oyalanmayıp merdiveni tamamen çıktılar. Gözlerimi ondan ayırmadım.

"Seni ölüme isteğinden alıkoyan nedir Glenn?" sorarak ona döndüm. Bana baktığında ondan önce davrandım. "Benimki öfke ve nefret. Öfkeye sahip bir insan, öfkesi dinene kadar asla ölmek istemez. Nefrete sebep olanın ise sonsuz acı çektiğini görmek ister."

"Öfke ve nefret? Anlıyorum." dedi sadece. Ben de daha fazla oyalanmadan arkamı dönmek istedim. Bunu yaptığımda Arthur'u gördüm. Gözleri benim üzerimdeydi ama ben ona fazla bakmadan arkamı döndüm. Odama doğru ilerledim. Tıpkı o zaman ki gibiydi. Mutlu olmak, ölmek üzere ya da buna son vermek isteyen birinin son anıları olmalıydı. Sonuçta her şeyden kurtulacaktı, bu yüzden bundan kurtulmadan önce mutlu olmalı, mutlu olacak şeylerle uğraşmalıydı. Onun mutluluğu abisi ve evlendiği benim. Peki ya benim neydi? Annem miydi? Babam mı? Yoksa Glenn miydi?

• • •

Bana uzattığı tabağa baktım. Kendi tabağında daha az vardı ama yine de misafir olduğum için tüm yemeği bana koydu. Bu davranışına iç çekerek etrafımı izledim. Deli miydi bu kız? Yolda gördüğü herkese bu kadar iyi mi oluyor?

"Aptal mısın? Neden bana çok olanı verdin?" çatlamış sesimle konuştum. Sesimi duyduğunda kendi tabağından aldığı kaşığı ağzına götürdü. Hemen sonra ise omuz silkti. "Sen... Sen kesinlikle ya aptal ya da fazla cesur olmalısın." sesli söyledim. Beni duyduğunda iç çekti.

"Aptal ya da fazla cesur değilim. Sadece karşılaştığım bu kızın aç olduğunu bilirken kendimi tıka basa doyuramam."

"Yani bana acıyorsun?"

"Hayır!" bağırıp elini kaldırdı. Kafam sert bir şekilde vurduğunda kaşığı bırakıp elimi dağılmış saçıma geçirdim. "Aptal olan sensin anlaşılan." kafasını iki yana sallayıp ayağa kalktı. "Zengin insanların açık gözlü benciller olduğunu söylerdi annem, kesinlikle haklıymış. Nankör." dediğinde şakın bir şekilde onu izledim. Deli miydi bu kız?

"Bana vurduğun için ailem elini kestirebilir!" bağırdığımda kalktığı masadan uzaklaşırken arkasına sadece kısa bir süre baktı. Güldüğünü gördüğümde ben de masadan kalktım. "Elini kesebilirler diyorum ama sen gülüyor musun?" sorduğumda omuz silkti.

"Ailen seni umursuyor olsaydı burada benimle olmazdın. Hele de ormanda o şekilde aç ve susuz hiç olmazdın." dediğinde sessiz kaldım. Olmaz mıydım? Haklı olmazdım. Beni fark ettiklerinde kesin iki gün geçmiştir. Oysaki ben dört hatta bugünle beş gündür dışardaydım. Ama onlar beni bulamadılar. Bunun yerine yoldan geçen bir köylü kız buldu.

"Hayır, sadece dışarıya gizli bir şekilde ilk defa çıktım. Ve onlarda bunu fark edene kadar çoktan kontluktan fazlasıyla uzaklaşmış olmalıyım." sona doğru yalan söylemenin utancıyla sesim kısık çıkmıştı.

"Yalan söylemeyi bile beceremiyorsun." dalga geçti. Benimle dalga geçiyordu. İnanamıyorum, alt tabaka biri benimle dalga mı geçiyor.

"Benimle nasıl dalga geçersin." ona doğru ilerledim. Ama bir iki adımdan sonra uzun yorgunluğumdan dolayı ayağım takıldı. Yere dizlerim üzerine düştüğümde onun güldüğünü duydum. Ama benim gözlerim dolmuştu. Ailem gerçekten de beni umursamıyordu. Onların kızı değildim ben artık. Sadece soyadı aynı olan sıradan bir insandım. Bu yüzden artık annem eskisi gibi yanımda değildi. Norman artık onun tek çocuğu olmuştu. Erkek çocuğu, kızından daha değerli bir çocuk.

"Neden ağlıyorsun, özür dilerim." hemen önüme diz çöktü. Ona baktığımda iki elini de yanağıma koyup gözlerimi silmek istedi. Onun dokunmasından ürkerek ya da o anları hatırlamaktan geri çekilmek istedim. Ama sıkı bir şekilde tuttu yanağımı. "Ağlama, seni umursamayan insanlar için ağlamamalısın. Bunun yerine iyi şeyleri düşün, artık ailen yok özgürsün istediğini yapabilirsin artık." sözleriyle tuttuğum iki elini de sıktım. Ama o gülümsemesini bozmadı. Çok güzel gülüyor. Benim aksime gerçekten mutlu bir hayat yaşamış olmalı. Elinde çok az miktarda yaşam kaynağı varken.

"O zaman bir süre burada kalabilir miyim?" dedim. Beni duyduğunda kafasını salladı. Hiç düşünmeden onay verdi. Benim kim olduğumu belki ona zarar verme ihtimalimin olup olmadığını umursamadan. Ama sorun değil, o odada ölümü beklemektense onun yanında belki kısa da olsa mutlu olabilirim. En azından son anılarım mutlu olabilir.

• • •

Kapının sert bir şekilde açılmasıyla geride Glenn'i tuttuklarını gördüm. Hemen sonra ise onun sinirli yüz hatlarını görmüş oldum. Kapıyı sert bir şekilde kapattığında dışarıda olan biteni görmemizi engelledi.

"Ne halt yediğini sanıyorsun sen!" sesi fazla sinirliydi. Daha öncekilerden farklıydı. Kız kardeşi konu olunca gerçek bir canavar oluyor anlaşılan. Bugün boyunca benimle bir kez bile düzgün iletişim kurmaktan kaçınan bu adam şimdi karşımda bana bağırıyor.

"Ne yapmışım?" biraz önceki yaptıklarımı yapmamış gibi. Bu sözlerim onu kışkırtmıştı. Üzerime doğru ilerlediğinde ben de yatağa doğru ilerledim. "Bana yaklaşma." yatağın önünde durduğunda gözlerinde öfke daha da net görülür oldu.

"Yaklaşmamı istemiyorsan, o zaman aileme dokunmamalısın." dedi. Bunu söylediğinde umursamadım. Yatağa çıkıp elimi yastığımın altına koydum. Yastığın altından hançeri çıkartıp ona doğrulttum.

"Sana yaklaşma, dedim. Yoksa burada zarar gören tek ben olmam!" sesim olabildiğince sakin çıkmıştı. Ama içten içe panik yapıyordum. Glenn ya da bir başkası yanımda değildi. Odada onunla yalnızdım. Bu korkum için ideal bir zemin oluşturuyordu. Ölmekten o kadar da korkmuyordum, eninde sonunda olacaktı. Penelope'yi kışkırtırken böyle bir şey olacağını da tahmin etmiştim. Ancak yine de sinirli bir adamla aynı odada olmak benim açımdan pek iyi değil!

"Onunla bana zarar verebilecek misin?" sorduğunda yatakta dizlerimin üzerinde olsam da dik durdum.

"Yapamayacağıma dair, seni bu düşünceye kaptıran ne oldu? Daha önceki halim mi? Daha önceki halim ailesi tarafından ihanete uğradığını düşündüğü için korkuyordu. Şimdi korkmuyor ama!" sesim yüksek çıkmıştı. Ellerim hafiften titriyordu. "Ayrıca benimle bu kadar ilgileneceğine git kıza kardeşinle ilgilen!"

"Kız kardeşimi adını anma!"

"Niye? Benim ağzımdan çıkınca ne oluyor?"

"Senin gibi ahlaksız birinin ağzından kız kardeşimin adını duymak gibi bir planım yok." bana doğru ilerledi. Elimdeki hançeri bana yaklaşmaması için salladım. Ama buna rağmen yaklaşmaya devam etti. Bu sebeple yataktan inip diğer tarafta durdum. "Benden nereye kadar kaçacaksın?"

"Senden kaçmıyorum, katil olmaktan kaçınıyorum sadece! Sonuçta bunun bedelini ailem ödeyebilir." dediğimde güldü.

"O zaman kardeşime dokunup beni kışkırtmamalıydın!"

"Öyle mi? Kardeşine dokunduğumu sanmıyorum, sadece ona gerçekleri söyledim."

"Gerçekler, neymiş? Acı çektiği şeyi yüzüne vurup o anı daha da hatırlatmak mı!" bağırdı. Bu sefer daha kararlı ilerledi yanıma. Bunu yaptığında kanepelerin olduğu alana ilerlemek istedim ama benden uzun bacaklara sahip olduğu için önüme geçmesi zor olmadı. Kolumu tutup sırtımı göğsüne yaslamama sebep oldu. Elimdeki hançeri bileğimi sıkarak aldı. Ve hemen sonra ise boğazıma dayadı. Geriden itibaren tuttu. Bunu acı çekerek ölmem için ya da sadece bir uyarıydı.

"Beni öldürecek misin?" bulunduğum duruma göre sesim yine aynı çıkmıştı.

"Evet, diğer iki kadının yaptığı hatayı sen de yaptın! Kız kardeşime dokunmamanız gerektiğini o iki kadında anlamadı. Sen de anlamamış gibi duruyorsun." boğazımda sivri şeyin baskısını hissettim. Ve hemen sonra ise kısa bir acı ve devam eder diğer acılar. Beni gerçekten de öldürecek! En azından bir kez dahi olsa Ann ve Norman'ı görebilseydim. Ona direnmeyi bırakıp yapmasına izin verdiğimde boğazımdaki acı iyice artmıştı. Boğazımı derin bir şekilde kesmeye hazırlandığında birisi odaya daldı.

"Majesteleri Bayan Penelope!" dediğinde üzerimdeki eli durdu. İçeriye giren adam rağmen devam edecekti ancak onun adını duyduğu için daha fazlasını yapmadan beni bıraktı. Beni tutmayı bıraktığında dizlerimin üzerine oturdum. Elimi kanayan boğazıma koyduğumda nefes almak ya da akan kan beni zorladı. Yere kan akıyordu. Ne kadarını kesmişti boğazımın. Acıdan ne kadarını kestiğini anlayamıyorum. Kafamı kaldırıp ona baktığımda konuşan adamı daha fazla dinlemeden koşarak odadan çıktı. Onun çıkmasıyla içeriye Ursula girdi. O girerken arkasında Glenn'i artık tutmayı bıraktıklarını gördüm.

Boğazıma çıkardığı mendili bastırdığında tekrardan Ursula'ya baktım. Ölmek üzereydim. Çok az kalmıştı. Tahminimden daha acı vericiydi. Bağırmadım ancak canım çok yanmıştı.

"Madam, Madam..." art arda bana seslendiğinde gözlerimi zar zor açtım.

"Kimberly?" bana seslendiğinde Glenn'e baktım. O da Ursula gibi önüme diz çöktü. Dikkatli bir şekilde boğazımı tuttuğunda elini tuttum. İkisinin de elini çekip mendili kendim bastırdım.

"İyiyim ben, sadece küçük bir kesik." dediğimde ikisinin de deli olduğumu düşündüğü bakışlarını gördüm. Ama umursamadım. Ayağa kalktım. Bunu yaparken dengem bozulduğunda ikisi kolumu tuttu.

"Nereye gidiyorsun?"

"Penelope, dedi."

"Şu an onu düşünecek durumda mısın?" sesiyle Glenn'e baktım.

"Krize giriyor olmalı. Hem onu, o hale ben soktum." dediğimde gözlerimi tereddütle izledi. "Ayrıca çok fazla kesmedi. İyiyim. Ama gitmezsem kriz geçiren birine yanlış yardımdan onlar onun ölümüne sebep olacak." mendili geri çekmek istediğimde elimi tuttu.

"Tamam, inanıyorum." dedi. Hemen sonra da kolumdan bana destek olarak ilerlememi sağladılar. Adımlarım yalpalayaraktı. Sanırım acı çekmem için yavaş kestiğinde kaybettiğim kan buna sebep oluyor. Odadan çıktığımızda tereddütte duran Arthur'la karşılaştım. Efendisinin yanında gitmek istiyordu ancak benim başımda beklemesini söylemiş olmalı, bu yüzden de tereddüttü yüzünden Glenn'i daha fazla tutamadılar.

"Bayan..." dediğinde Glenn biraz önceki hırpalanmasını unutmuş bir şekilde elini kılıcına koydu. Bunu yaptığında elini tuttum.

"Büyük olasılıkla Dük'ün onun ölümüne sebep olacak, buna izin verecek misin?" sorduğumda beni anlamıştı. Biliyordu, telaş halindeydi ve hiçbir şekilde ona yardım edemezdi. Bu yüzden Ursula'yı geri çekip koluma girdi. Bunu yaptığında elimdeki mendili bıraktım. Boynumdan düşen mendili umursamadım. Onlarda fark etmemişlerdi. Ama ben umursamadığım için onlar da umursamadılar.

Adımlarım zor olsa da onun odasına geldiğimizde yerde kıvranarak nefes almaya çalışan kızı gördüm. O ise başında aptal gibi ne yapacağını bilmeden nefes almasını söylüyordu. Ama nefesini tutmaktan kendisini öldürecekti. Biz içeriye girdiğimizde o arkasını dönüp bana baktı. Ben ise onu umursamadan ikisinden de kolumu çekip sol yanına oturdum. Bana herhangi bir şey söylemeden elimi burnuna koydum. Bu hareketimle şaşkın bir şekilde beni izliyordu.

"Su getir." dediğimde Glenn beni anlamıştı. O gittiğinde, o da benim ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Boğazımdaki sızı artsa da kendimi tutup burnunu sıkmaya devam ettim.

"Ne yapıyorsun?" ona bakmadım. Glenn'in bana uzattığı suyla elimi burnundan çektim. Burnundan da nefes almayı bırakmış ama ağzından ne kadar kendini zorlasa da beceremiyordu. Suyu ondan aldığım gibi yüzüne suyu döktüm. Bu hareketimle boğazına kaçan suyla bu sefer öksürmeye başladı. İkimizi de itip boğazına kaçan sudan dolayı öğürmeye başladı. Hemen sonra da etrafını izledi. Bu sefer nefes alıyordu daha öncekinden daha da hızlı. Ama nefes darlığı çekmiyordu. Bunu zorlandığında yaptığı gibi elini göğsünden çektiğinde belli oldu. "Pen..."

"Ölmek düşündüğünden de acılı öyle değil mi? Denemek istediğinde bu anını düşün." dediğimde ikisi de bana baktı. Ben ise onun gözlerini izledim. Dikkatle beni izledi. Ben ise daha fazla kendimi zorladığım için elimi boğazıma koyup ayağa kalktım. Yatağın önündeydik bu yüzden kalkmak için yataktan destek aldım. Benim hareketlenmemle Glenn arkadan boğazımı kapattı. Ve hemen sonra ise boğazımı kapattığı bez parçasını tutmamla beni kucağına aldı. Bu sefer baş dönmem iyice arttığı için kafamı ona yasladım. Tüm yüküm onun üzerine biniyordu, çok daha ağır olmuştum belki de ama buna çok fazla takılmadım. Sadece bayılmak üzereyken Glenn!i duydum. Sanırım gelen hekime benimle ilgilenmesi gerektiğini söyledi.

Bölüm Sonu

Bölümlerde mantıksızlıklar olabilir çünkü canım yazmak istiyor ve ben de mantığında bakmıyorum. Çünkü neden olmasın! Neyse hadi hepinize iyi okumalar bebeklerim.

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top