Bölüm 24

24. Bölüm

Güneşin yüzüme vurduğunu hissettiğimde gözlerimi açmaya çalıştım. Ancak bunu yaptığımda gözlerimin yarısını açabildim. Yatağın köşesinde hazırlanan Edgard'ı gördüğümde gözlerimi geri kapattım. Gözlerimi en sonunda açabildiğimde onun birkaç düğmesi açık gömleğini iliklediğini gördüm. O da benim uyanık olduğumu gördüğünde, "Günaydın." dedi. Sesinde açık bir mutluluk vardı.

"Günaydın." dedim. Sesim çatlamış ve başım fena halde ağrıyordu. Midemi söylemiyordum bile! Bu ağrının sebebini hatırlamak istediğimde sadece içtiğim bardakları ve dünkü baloda olan saçmalıkları hatırladım. Bu yüzden gözlerimi açmak daha da bir işkence gibi hissettirdi. Yatağa oturulduğunu hissettiğimde gözlerimi açmam ilk ve ikinci seferden daha kolay oldu. Yanıma oturduğu için güneşin önünü kapatmış ve bana gölge yapmıştı.

"Hasta mı hissediyorsun?" elini alnıma koydu. Bunu yaptığında elini tuttum. Konuşmadım mide bulantımdan ötürü. Bunun yerine kafamı salladığımda yüzünde çok geniş bir gülümseme belirdi. "Kontrolsüz, hele de toleransın olmadan içersen tabii miden bulanır." yüzümü buruşturdum.

"Ne olduğunu bilmiyordum." zor da olsa. Öksürdüğümde yatağın yanındaki su dolu bardağı aldı. Doğrulduğumda elindeki suyu aldım. Bastırmasa da boğazımdaki kuruluğu almıştı. Bunun verdiği rahatlıkla geri uzandığımda yüzünde gülümsemeyle bana bakıyordu. "Neden bana öyle gülüyorsun?"

"Dün hep gülmemi söyledin çünkü." elindeki bardağı eski yerine koydu.

"Ben mi söyledim?" sorduğumda kafasını salladı. Tekrar bana baktığında gözlerini izledim. Neden gülmesi daha çok ben söyledim diye değil de başka bir şey için. "Emin misin ben söyledim diye bu kadar mutlu olduğuna?"

"Dünkü sevimli halinin de etkisi olabilir." yüzünde açık ara en mutlu ifade vardı. Bu yüzden gözlerimi kapatıp dün yaptıklarımı düşündüm. Dün tek başımaydım, birisi bana hoş olmayacak şekilde yakınlaşmaya çalıştı. Bu yüzden bir kavga çıktı. Sonra Edgard geldi ve sonra insanlar benim hakkımda konuşuyordu. Ama kötü değil. Bekle buralarda pek de sevimli değilim! "Cidden düşünüyor musun?" sorusuyla gözlerimi araladım. Ona baktığımda, "Kimberly bence hazır hatırlamıyorken kendini zorlama."

"Neden? Çok mu kötü bir şey yaptım?" kafasını iki yana salladı. "Yoksa üstüne falan mı..." elimi ağzıma koyup işaret yaptım. İşarete kahkahayla karşılık verdi. Bu yüzden doğruldum. "Edgard söylesene dün gece ne yaptım?"

"Söylemem seni utandırabilir." dedi. Bu yüzden içimde daha büyük bir korku oluştu. Ne yapmıştım da bu kadar emin konuşuyor. Kusmuş olmamdan daha kötü ne yapmış olabilirim? Lütfen saçma bir şey yapmamış olayım sadece şaka yapıyor olsun, lütfen!

"Edgard..." ona seslenmemle beni öptü.

"Hatırladığın zaman kendine kızma." deyip ayağa kalktı. Ceketini yatağın üzerinden alıp odanın çıkışına ilerledi. Çıkmadan önce, "Uyurken çok güzelsin." dedi. Sözlerine başta anlam veremedim. Bu yüzden uyuduğum anı düşündüm. Kapının kapanmasıyla beraber çığlık atmam bir oldu. Elimi ağzıma koyup kendimi susturmaya çalıştım. Ben ne halt yedim.

Kapıya baktım. Onun bana gülüşü ve son sözleriyle yastığı elime alırken tekrar çığlık attım. Bu sefer sona doğru çığlığımı yastık bastırdı. Çığlığımı hiç kısmadan attım. Ben bittim. Ben nasıl bunu yaparım? Yüzüne nasıl bakacağım?

Odaya aceleyle hizmetçiler girdiğinde yastığı yüzümden çekip onları izledim. Onların gözü önündeki konuşmamı da hatırladığımda tekrar yastığı yüzüme bastım. İnanamıyorum! Ben kafayı yemiş olmalıyım! Kesinlikle kafayı yemiş olmalıyım. Bunu nasıl yaparım.

"Düşes?" korkuyla bana seslendiklerinde kendimi yatağa bıraktım. Yastığı yüzümden ayırmadan boğuk bir şekilde konuştum. Beni anlamadıklarını fark ettiğimde bana korkuyla bakan Yelena'ya baktım. Uzakta ne yapacağını bilemden beni izliyordu. Onları umursamadan tekrar yastığı yüzüme bastım. Kesinlikle ölmem gerekiyor. Bu saatten sonra onun yüzüne bakamam! "Düşes, siz..."

"Yelena..." onu susturdum ancak ne demem gerektiğini bilmediğim için ben de sustum. Ne diyecektim ki? "Boş ver." dedim. Yan dönerek yastığa sarılmaya devam ettim. Ne yapacaktım ben? Onun yüzüne nasıl bakabilirdim? Kendimde değildim bunu bahane edebilirdim ama o sözleri hatırlıyor olmak bile kendimi suçlu hissettiriyor. Bu odada ölümümü beklemem en doğru hareket. Evet, burada ölümümü beklemeliyim!

Karnımın gurultusuyla, "Kahvaltınızı odanıza getirmemizi ister misiniz Düşes?" sorusuna iç çektim. Evet, demek istiyordum ancak ondan ne kadar kaçabilirdim? En son kaçma çalıştığımda ne hale düştüğümü unutmamalıyım. Bu yüzden sakin olmalı ve doğru düşünmeliyim.

"Gerek yok." dedim. İsteksizlikle doğrularak, "Giyecek bir şeyler ve banyoyu ayarlayın." dedim. Beni duyduklarında kafalarını salladılar.

"Majesteleri önceden hazırlamamızı emretmişti Madam." sözleriyle Yelena'ya baktım. Onu onaylayıp sesiz kaldım. Onları izlemeyi bırakıp sarılmaya devam ettiğim yastığa baktım. Onun yastığıydı ve onun kokusu üzerinde var. Dün gece o kadar yakındık ki acaba o aptal kapı çalmasaydı ne olurdu? Bunu yapacak mıydım? Yakın olması beni rahatsız etmedi, içtiğim için miydi? Düşünemiyorum diye mi? Düşünemiyordum ama şimdi düşünebiliyorum ve dün geceyi fazlasıyla hatırlıyordum. Düşüncelerim ise karmakarışık. Ona yakın olmayı bir daha deneyebilir miydim ki? Bunu yapmak için yine mi düşünmeyi bırakmalıyım?

Yastığı yüzümün yarısına bastırdım. Hareket halindeki hizmetçileri izledim. Onları izlemeyi bırakıp yataktan çıktım. Üstümü değiştirmem ve tabii banyoda yapmam gerekiyor. Yatağın dışına çıktığımda üzerimdeki şeyin gecelik ya da kıyafetlerim olmadığını fark ettim. Onun gömleğiydi. Dün üstündeki gömlekti. Neden onun gömleğini giyiniyorum? Ben neden bu gömleği giyiyorum!

• • •

Kimberly uykuya daldığında Edgard onun uykuya dalmış sabit yüzünü izledi. Biraz önceki ifadesinden farklıydı. Rahatsız oluyordu. Yatağa çıkıp elini alnına koydu. Ateşi vardı. Ama hastalandığı zamanki gibi değildi.

Kimberly alnındaki eli refleks olarak tuttu. Gözlerini araladı. Sarhoş olduğu için gözleri tam olarak açılmıyordu bile. Sadece saf bir korkuyla kendisine dokunan kişiye baktı. Biraz önce dokunmaktan korkmadığı adama korkuyla baktı. Ama sadece üç saniye sürmüştü. Karanlıkta onu tanıması ve seslenmesi.

"Edgard." korkuyla tuttuğu ele güvenle sarıldı. Ona gülümseyerek elini göğsüne yakın tutarak sarıldı. Uykusuna geri dönmek istedi.

"Kimberly?" seslendiğinde ona mırıldanarak cevap verdi. Onun bu haline gülümsedi. "Beni bırakmalısın ve bu şekilde uyumamalısın." sesi kısıktı. Bir yanı onun bu sevimli halinin bozulmasını istemiyordu.

"İstemiyorum."

"Kıyafetlerinden rahatsız oluyorsun." sözlerine karşı gözlerini araladı. Onu kısık gözlerle izlerken kafasını salladı. "O zaman üstünü..."

"Sen değiştir."

"Ne?" şaşkınlığını saklayamadı. "Kimberly, bunu benim yapmam doğru değil."

"Neden?" kafasını yastığa gömerken konuştu. Boğuk çıkan sese gülerek boştaki eliyle onun saçını yüzünden geriye doğru taradı. Rahatsız bir şekilde duran yüzü gülümsemeye döndü. "Benim kocamsın, neden uygun değil?" sordu. Bu soru üzerine Edgard sıcakladığını hissetti. Kızarmıştı, bu sözleri biraz önceki davranışının aksine onu utandırmıştı. Haklı olduğunu bildiği için tereddütle etrafına baktı.

"Bunu yapmak..."

"İstemiyor musun?" boğuk çıkan sesiyle sordu. Onun sorusuyla Edgard gözlerini kaçırdı. Buna ne demeliydi? Kıyafetini değiştirebilirdi ancak biraz önceki durum onu yeterince utandırmışken şimdi bunu yapması da onu daha da utandırabilirdi. "İstemiyorsun." çocuksu bir tonla. Onun tonuyla gözleri kısık kadına baktı.

"Tamam, ben geceliğini getireyim." ayağa kalkmak istedi. Bunu yapmak istese de tutmaya devam ettiği elini bırakmadı. "Kimberly?"

"Ben gecelik istemiyorum, senin gömleğini istiyorum."

"Ne?"

"Neden şaşırdın ki?" doğruldu. Onu baygın gözleriyle izledi. "O geceliklerin ne kadar açık olduğunu biliyor musun?" sorduğunda Edgard ortamı basan sıcaklıktan daha da kızardığını hissetti. "Biliyor musun hatta bir tanesinde..."

"Tamam, bekle." dedi. Konunun nereye gideceğini biliyordu. Üzerindeki düğmeleri açık göleği çıkardı. Gözlerini onun üstünden aldı. Kendisinde değildi. Biraz önce de değildi ama o zaman Kimberly'e karşı koyamamıştı. Şu an tek isteği üzerine değiştirmek olduğu için onu izlemenin de doğru olmayacağını biliyordu. Kimberly kendisinde olmasa da o kendisindeydi.

Gözleri başka yöne bakarken açık bağları sayesinde Kimberly'nin üzerindeki kıyafeti çıkarmak zor olmamıştı. Ve tamamen uygun hale getirmek kıyafetini çıkarmaktan daha zordu. Kimberly onun bu haliyle dalga geçiyor ve baygın bir şekilde konuşup duruyordu. Dikkati dağılıyor ve onu izliyordu. En sonunda onun istediğini verdi. Üzerinde iç kıyafetleri dışında ona ait gömlek vardı. En sonunda istediğini aldığında Kimberly uyumadan önce, "Kokun hoşuma gidiyor. Sana hep yakın olacakmışım hissi veriyor." sözlerini sarf etti. Bunları hatırlayacak ikisinden sadece biri olacak olsa da!

• • •

Dün geceyi düşündüm. Üstümü o mu değiştirmişti de bunu giyiyordum yoksa... Beraber olmuş olamayız. Bu yapmadığımıza eminim ancak neden onun dün giydiği gömleği ben giyiyorum? Neden?

"Düşes?"

"Geliyorum." dalgınlığımdan kurtulmaya çalışarak. Ayağa kalktığımda yatağa baktım. Doğru gece üstümü değiştirmem gerektiği konusunda beni uyarıyordu. Gecelik giymek istemediğimi söyledim ancak neden gömleğini istedim ki? Doğru, o aptal gecelikler bu gömlekten daha beter. Sanırım kendimde olmasam da gecelikler beni o anda bile rahatsız ediyor.

Yatağa odaklanmayı bırakıp hizmetçileri takip ettim. Bunu yaptığımda köşede bekleyen hizmetçinin yüzünde açık bir gülümseme vardı. Bu nedenle duraksadım. Sanırım dün geceki davranışımdan ötürü bizim beraber olduğumuzu düşünmüş olmalıydı. Düşünmemesi aptallık olmaz mıydı? Sonuçta üzerimde iç kıyafetlerim dışında onun gömleği vardı. Onun gömleği. Korkusunun bu kadar yakında olması bu yüzden. Benim üzerimde olmasına rağmen çok güzel kokuyor. Dün gece giymeme rağmen kokusu hâlâ hissediliyor. Ona yakın olduğum kadar değil. Ne düşünüyorum ben! Kendimi sapık gibi hissediyorum.

• • •

Odadan çıktığımda kapıda bekleyen Wallace ile karşılaştım. Dün gece odaya gelen bu adamdı öyle değil mi? Kapının önünde öylece onu izledim. "Majesteleri Düşes, bir sorun mu..."

"Evet, bir sorun var." dedim. Benim ani cevabımla kafasını eğdi. Bu hareketiyle ona yaklaştım. Sonra durdum. "Sen..." sustum. Bekle! Ayık kafayla bile bunu mu düşünüyorum ben! Kendine gel Kimberly! Sadece dünün etkisinde kaldın. Sadece dünün etkisi o kadar. Sakin ol. "Boş ver." ona bakmayı bırakıp uzun koridorun sonuna ilerlemek için hareket ettim. Ancak bir iki oda sonra birinin arkamdan seslendiğini duydum. Hareket etmeyi bırakıp o tarafa baktım. Kont Ferguson'u gördüğümde etrafıma bakındım. Onun burada ne işi vardı? Ah, doğru ya bu adam eski Dük!

"Düşes, kahvaltıya mı?" sorusuyla kafamı salladım. "O zaman size eşlik etmeme izin verin." sözleriyle duraksadım. Dünkü tuhaf davranışlarından sonra ona yakın durmak tuhaf olurdu. Beni korusa da o çocuksu davranışları... Bu adama güvenmekte zorlanmama sebep oluyor. "Bu kadar korkmayın hem dün beni bu hale getiren sizdiniz." sözlerine istemeden güldüm. Ani gülmemi bastırdım. Yüzü, hele de burnunun çevresi kırmızı ve kan içindeydi. Beni kışkırttığı için beklenmedik bir şekilde ona vurdum. Aslında bu aklımda yoktu bile sanırım içtiğim şeyin etkisiyle yapmış olmalıyım.

"Gidelim." dedim en sonunda. Beni duyduğunda kafasıyla onay verip yanıma ilerledi. Ancak bana yakın durmadı. Aramızda bir iki adım vardı. Bu adıma rağmen birbirimizi anlayabileceğimiz bir uzaklığa sahiptik.

Yemek odasına yaklaştığımız her anda içimdeki merak daha da artıyordu. Bu nedenle yürümeyi bırakıp ona baktım. Benim durmamla o da durdu. "Majes... Yani Kont." kelimelerimi şaşırmam onu eğlendirmişti.

"Dinliyorum sizi Düşes." sözleriyle bizi takip edenlere baktım. Onların geri çekilmesiyle beraber tekrar ona baktım.

"Dün gece bana karşı olan tavrınız da neydi? Kardeşinizin karısı olmama rağmen siz..." sustum. Ne diye devam etmeliydim bilemedim. Bu nedenle sessiz kaldım. O ise sözlerime gülerek karşılık verdi. Hemen sonra da etrafını izledi. Bakışları Wallace'in üzerinde durduğunda ben de o tarafa baktım.

"Sözleriniz Düşes, kardeşime bir ilginiz olmadığı sadece ihanet için yanında olduğunuz sözler." bu dün geceki konuşmamı hatırlattı. Albert'ı kandırmak için hiç düşünmeden kurduğum sözleri. "Bu yeterli değil mi sizce de?"

"Bunun yerine Edgard ile konuşabilirdiniz!" sesimdeki tehdit yüklü tonu saklamadan. O ise güldü. Bu neden yüzümde olabildiğince sert bir ifade yerleştirdim. "Bunun yerine beni iğrenç ithamlarla sıkıştırmayı tercih ettiniz!" dedim. Ona olan düşmanlığımı saklamadan. Dün geceki iğrenç davranışından sonra ona karşı iyi olmak pek benlik değildi.

"Haklısın ancak adı çıkmış bir kadını en fazla neyle korkutabilirdim ki?" bana doğru adım attı. Geri çekilmedim. Burada güvende olduğumu biliyordum ve bu adam ne kadar onun abisi olsa da ben onun karısıydım. Her şeyden önce bir Düşes'tim.

"Yanlış seçimleriniz var!"

"Kardeşimin de var."

"Öyle mi? Yanlış olup olmadığımı onunla konuştun mu?" ben de üzerine doğru bir adım attım.

"Konuşma fırsatım oldu ve gördüğüm tek şey senin gibi bir kadına fazla düşkün olması."

"Benim gibi bir kadın?" sordum. Aramızda bir iki adımlık mesafe bırakarak. Mesafeyi aşmadan yüzünde iğrenç bir gülümsemeyle beni izledi.

"Hain ve... Siz ne olduğunuzu biliyor olmalısınız."

"Hain olduğumu söylemek için fazla kirli değil misiniz? Ve ne olduğumu biliyor muyum?" sustum. Benim susmamla konuşmak istedi ancak ondan önce davrandım. "Evet, üzerine iftira atmayı normal kabul eden sizlerin kurbanıyım."

"İşe yaramaz mendillerinizin kurbanı mı?" sözleri bir anlık tereddütte düşmeme sebep oldu. Onunla konuştuğum gece bunu söylemiştim ve hâlâ bu sözlerimi hatırlıyor mu? Beni düşürmek için her şeyi yapacağı çok bariz. "Sözlerinizi size anımsatmam tuhaf mı oldu Düşes."

"Hayır, eski düşüncelerimi tekrar canlandırmama sebep oldunuz." dedim. Hemen sonra da zor da olsa gülümsedim. "Sizin gibi erkekleri neden bir mendil olarak... Hatta işe yaramaz olarak gördüğümü bana bir kez daha hatırlattınız." onunla aramda oluşan boşluğu biraz daha açmak adına geri adım attım. "Size olan tiksintimi canlandırmanız ne harika." dedim. Sözlerim onu kışkırtmıştı. Bu nedenle bana doğru bir adım attı.

"Kardeşimi bu işe sürüklemeden tiksin... Ve ondan boşan," sözleri artık beni daha kışkırtmaya başlamıştı.

"Bunu ben istesem de Edgard'ın kabul edeceğini mi sanıyorsun? Ah dur bir saniye!" sustum. Ona doğru ben de adım atarak aramızda bir adımlık boşluk bıraktım. Onu kışkırtma isteğimle ses tonumu olabildiğince eğlenir hale getirdim. "Ondan boşanmayı ben de istemiyorum. Hatta nefes aldığım sürece onun yanından bir adım bile uzaklaşmayacağım!" dedim. Bu onu daha da kışkırtmıştı. "Hem senin gibi bir haine ne oluyor da bana bu kadar rahat emir veriyorsun? Yoksa sen de mi ona bir daha ihanet etmek için..."

"Kes sesini!" bağırdı. Çevremizdeki insanları görmüyordu gözü ve beni öldürme dürtüsüyle üzerime doğru hareket etti. Ancak birinin beni geri çekmesiyle ikimizde o kişiye baktık.

"Sınırını aşma!" sesiyle bana dokunan adama daha yakın durdum. Benzer olan ancak ayırt etmekte asla zorlanmayacağım gözlerini ondan çekip bana gösterdi. Dikkatli bir şekilde beni izledi. Bana karşı bir şey yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyordu.

"Edgard!" dediğinde ikimizde ona baktık. Gözlerinde açıkça bana karşı olan nefreti vardı. "Ona karşı fazla savunmasız oluyorsun, dün de dediğim gibi o kadın sana ihanet ediyor. Şunun farkına var."

"İhanet?" sordu. Sesinde açıkça saçmalamamasını ima eden bir soru tonu vardı. Bu nedenle beni tutan elini tutarak dikkatini çektim. Bana baktığında gülümsedim.

"Dün Albert'la bir konu hakkında konuştum." dedim. Hemen sonra da arkada duran şövalyeye baktım. "Konuştuğum konudan Wallace'in sana bahsettiğine eminim." beni duyduğu anda kafasını salladı.

"Evet, Baron Falton'u yem olarak kullanmak istediğinden bahsetti." sözleriyle gülümsememi saklamadan Kont'a döndüm.

"Albert ile olan konuşmamı çok yanlış anlamış ve sana ihanet ettiğimi düşünüyor." tekrar ona baktım. Böyle olacağını biliyordum. Wallace asla ondan gizli bir iş yapmazdı. Hayatıyla bile tehdit etsem buradaki tüm çalışanlar ona yaptığım her şeyden bahsederlerdi.

"Bekle, onunla..."

"Ona anlaşmalı evlilik yaptığımızdan biraz değiştirerek bahsettim. Albert bunu illa bir yerden öğrenmiştir. Ve seni kullandığımı da söyledim. Sevmediğimi de söylemiş olabilirim." sözlerimle şaşkın bir şekilde bir Edgard'a bir bana baktı. Durumu anlamaya çalışıyordu. Bu kadar rahat davranmam ve onun hiç sorun etmiyor olması pek beklediği bir şey değildi.

"Abi ne yapıyorsunuz burada?" sorusuyla hepimiz yanımıza ilerleyen Penelope'ye baktık. "Neden içeriye girmiyorsunuz?"

"Şimdi geçiyorduk." dedim onların konuşmak yerine susmasından ötürü. Beni duyduklarında harekete geçip yolu açtılar. Ben de onun yanına ilerleyip arkasına geçtim. Arthur geri çekildiğinde onu itmeye başladım.

"Dün erken geldiniz ancak sizi göremedim, balo sıkıcı mıydı, bu yüzden mi erken ayrıldınız?" sorduğunda abisinin yanında bekleyen Edgard'ın güldüğünü gördüm. Yüzümde çok hafif bir sıcaklık hissettiğimde bakışlarımı ondan çektim. Bizim için açılan kapıyla onu içeriye doğru yönlendirdim.

"Yol fazla yorucuydu bu nedenle uyumak için odaya çekilmemiz gerekti." sözleriyle hemen arkamda yürümeye başlayan Edgard'a baktı. Ben ise arkama sadece bir anlığına baktım. O da sırf hareketlilik olduğu için. Aksi taktirde ona bakmamak için bakışlarımı olabildiğince ondan uzağa çeviriyordum.

"Balo da pek eğlenceli değildi." deyiverdim onu masa da olması gereken yere bırakırken. Geri çekilip kendi tarafıma ilerlediğimde Kont da kardeşinin yanına oturdu. Ben ise arkamda ilerleyen Edgard'la beraber yerimize doğru yürüdük. Ben oturduktan sonra o oturduğunda ona bakmamı sağladı. Yüzündeki gülümsemeyi silmemiş bilakis daha da arttırmıştı. Onun bu bakışlarından kaçınarak Penelope'ye baktım. Kesinlikle benimle eğleniyor, neden benimle bu kadar eğleniyor? Utanmam o kadar mı hoşuna gidiyor?

"Peki ya sen neden geldin, gelmeyeceğini söylemiştin?" Kont'a baktım. Benimle beraber iki kardeşte ona baktı.

"Geldim çünkü bir şeyleri doğrulamam gerekiyordu."

"Ne gibi?" sordu. Merakına engel olamıyordu. Ve bu da Kont'u biraz germişti. Bu nedenle yüzümdeki gülümsemeyi hiç eksiltmeden önümdeki kahvaltıya döndüm.

"Evliliğimizden emin olmak istemiş." dedim. Onun şaşkın ve korkmuş halinden zevk alarak önümdeki peyniri ağzıma koydum. Biraz önce beni Edgard'ın önünde rezil etmeye çalıştı. Hatta beni ondan uzak tutmaya çalıştı.

"Evliliğinizden emin olmak mı? Neden böyle saçma bir şey için geldin ki?" sesindeki hayal kırıklığını hiç saklamadı. Onları izlemeyi bırakıp Edgard'a baktığımda bana son defa sırıtarak önüne döndü.

"Her zamanki kafasındaki kuruntular için buraya geldi. Başka ne için gelmesini bekliyordun?" sordu. Bunu söylerken ses tonu biraz önceki sırıtışından tamamen uzak bir tondaydı. Onun daha önceden böyle şeyler yaptığı çok belli oluyordu bu şekilde söyleyince. Bu nedenle bundan sonrası için sessiz kalmak için geri çekilip onları izledim.

"Yine başlamayın, ben sıradan bir Kont olarak nasıl her gün buraya gelip giderim."

"Her gün gelip gitmene gerek yok ve Kont? Bizim kuzenimiz değil miydin?" Penelope'ye baktım. Umursamaz duruyordu ancak sözlerinin acıtmasını da istiyor gibiydi. Ve bunu karşımda dile getirmekten de çekinmiyordu. Uzun bir zaman bu durumu yaşamışlar gibi duruyor.

"Haklısın ama..."

"Haklıysam aması yok demektir!" dedi. Onun kavgalarını izledim. Edgard'a baktığımda onları umursamıyordu. Bu kesinlikle ilk değildi. Çevreme baktığımda da bunu anlamış oldum. Seçili çalışanlar dışında içeride kimse yoktu. Genelde olan kimse yoktu sadece Yelena ve onun yanında gezen birkaç hizmetçi, kesinlikle yemek odasına adımlarını attıklarını görmedim, Edgard'ın yanında gezen şövalyeler. Sonuç olarak böyle rahat olmalarının sebebi zaten buradaki herkesin onlar hakkında bilgiye sahip olmaları. Edgard saklamaya baya istekli duruyordu ama buradakilerin bilmesi, sanırım işlerini kolaylaştırmak için. Aynı zamanda devamlı olarak bu adam geldikçe çalışanları olmadan kalması da fazla dikkat çeker. Mantıklı!

Onların kendi aralarındaki kavgaya Edgard gibi ben de umursamadan dünkü mide bulantımı gidermek adına yemeğime odaklandım. Bu odağı sağlamakta aklıma gelen anılarla zor olmadı. Ne kadar da utanç verici! Bunları asla unutamayacağım.

"Sana gelmemi mi istiyorsun? Ne oldu da böyle bir şey istiyorsun ki?" ardı adında sorulan yüksek sesli soruyla dikkatimi onlara verdim. Edgard da benim gibi merak edip onlara dikkat kesilmişti.

"Yakında kara gül düellosu olacak ve Rodney çiftleri onu konukları olarak gitmeliler. Onların dikkat çekeceğini de göz önünde bulundurursak senin tehlikede olduğun gerçeği daha da ortaya çıkmış olacak!" sesinde açık bir katılık vardı. "Ayrıca Edgard seni düşünmekten karısı için bir gül bile kazanamayabilir."

"Çok konuşuyorsun!" Edgard'a baktım. Dikkatli bir şekilde onu izliyordu. Susmasını istiyordu ve bunu saklamıyordu.

"Neden öyle diyorsun, sevgili eşin için de olsa düellodan geri mi çekileceksin?"

"Gitmek gibi bir planım yok." sözlerini duyduğumda Edgard'ı izledim. Gitmek, aslında gitmek istiyorum. Her zaman o düellonun nasıl yapıldığını merak etmiştim ancak sadece Lordlardan duyuyordum. Ama oraya gitmek beni hiç olmayacak kadar etkiler. Bu nedenle de daha önce dediğim gibi oraya gidemem. Zorunda kalmadığım müddetçe gitmem!

"Neden? Oraya gitmezsen hakkınızda sadece söylenti çıkar?"

"Bu seni ilgilendiriyor mu?" onu direkt olarak susturdu. Konuşmaması için gözlerini izledi. Bu nedenle içimdeki merak daha da ortaya çıktı.

"Ne söylentisi?" sordum. Bana bakışları döndüğünde gözlerimi kaçırdım. Neden bana öyle bakıyorlardı? Bilmediğim için soruyordum ancak bana aptalmışım gibi bakıyorlar.

"Ne söylentisi olacak? Sevgili Dükümüzün yine anlaşmalı evlilik yaptığı ve bu düelloya bile katılamayacak kadar..."

"Kes sesini!" onu böldü. Devamını getirmesine izin vermedi. Buna rağmen ne demek istediğini anladım. Ve üzerinde uzun düşünmeden bile anlaşılırdı. Daha öncelerde bile ilk tura katılıp hemen ayrıldığını söylemişti. Buna göre hiç tura katılmazsa benimle yaptığı anlaşma bile değersiz hatta gözünde ben bile değersiz olarak görülecektim. Bu nedenle Isabella'nın daha önceden söylediği gibi birilerinin beni öldürme isteği daha da artacaktı. "Bu konuyu düşünme, kimse saçma bir düşünceye girmeyecek. Sana daha öncede..."

"Eğer katılman gerekiyorsa sorun değil, kısa bir süre de olsa idare edebilirim."

"Yine de orada rahatsızlanacaksın!" sesini çok az miktarda yükseltti. Endişesi ve korkusu benim korkumdan daha çok belli oluyordu.

"Uzun süre uzak da kalamam! Hem... İmparator ve İmparatoriçeyi evlilikten sonra selamlamadık! Düşes olduğumda bunu yapmam gerekiyordu."

"Sorun değil, bu o kadar da öneli bir durum değil."

"Değil mi!" sesiyle ikimizde aynı adan varlığını unuttuğumuz iki kardeşe baktık. Penelope durumumu bildiği için konuşmuyor sadece seyirci kalıyordu ancak Kont öyle değildi. Bilmediği için şu anki konuşmamız saçma geliyordu. "İmparatoru selamlamamanız imparatorluğa saygısızlık olarak görülebilir ve bunun sonucunda..."

"Sorun değil, böyle bir şey düşünürlerse... Durumları için kaza süsü vermek zor olmaz." o kadar normal konuşmuştu ki sözlerinde hiç de saçma bir şey yokmuş hatta çok normal gündelik bir şeymiş hissi verdi. Oysaki İmparatorluğun başını öldürmekten söz ediyordu.

"Bu kadar sorumsuz olamazsın, onun bu kadar sorumsuz olmasına izin vermezsin!" bana baktı.

"Ona sesini yükseltme."

"Ona karşı bu kadar bağlı olmayı kes!" aralarında atışmaya başladılar. Onları dinlemeyi bırakıp durumu düşündüm. Kont haklıydı. Hâlâ bu durumdayken gidemezdim ancak gitmezsem Edgard zor duruma girerdi. Onu ikna etmek mümkün değil gibi duruyor.

"Onu düşünüyorsan bir şey söylemelisin." sözleriyle dalgınlığımı bir kenara bıraktım. Karşımda oturan büyük kardeşe baktım. Ama onda olan dikkatimi Penelope üstüne aldı.

"Kes şunu! Oraya gitmek zorunluysa buyur sen git!" dedi. Onun kaba bir tonla konuşmasından dolayı yüzümü istemsiz bir şekilde buruşturdum. Beni savunmuştu ancak bu kadar kabalaşacağını tahmin edememiştim. Bu nedenle ifademi fark etmek onun için zor olmadı. "Ah, Kimberly..." sustu. Ne dese bilemedi. Sonuçta ondan asla beklenmeyecek bir kabalıkta konuşmuştu.

"Şuna bak, onları kendi tarafına çektiğin için bu kadar rahat olmana şaşmamalı!"

"Sana kesmeni söyledim." artık onun sesine dayanamıyormuş gibi konuştu. Ben de dayanamıyordum. Erkeklere önyargılı olma sebeplerimden birisi de onun gibi pislikleri çok görmüş olmam. Her zaman istediklerini elde etme takıntısına sahip ancak bir şeyler ters gitti mi pislik olan varlıklar.

"Edgard!"

"Kes sesini, dedi sana!" artık dayanamayarak. "İmparatorluğa gitmek istiyor ya da istemiyoruz bu seni hiç alakadar etmiyor, daha önceki konuşmamızda da belirttiğim gibi... Ailem içinde alınacak kararlar seni hiç ama hiç alakadar etmiyor. Ha, alakadar ediyor olduğunu düşünüyorsan, bana Rodney soyadıyla gel!" artık dayanamayarak ona olan sinirimi dışa vurdum. Ailesinden birine çıkıştığım gerçeğiyle Edgard'a baktım. Masa da çatalı sıktığım elimi tutup kafasını salladı. Sakin olmamı belli etmek için elimi daha yumuşak tutarak çatalı bırakmamı sağladı. "İyi hissetmiyorum, önce ben ayrılacağım." elimi ondan yumuşak bir şekilde çektim. O da diretmeden elimi bıraktı. Beni bırakmasıyla ayağa kalktım. Ona sinirli bir şekilde baksam da daha fazla onu görmek istemediğimi mide bulantımla anlamam zor olmadı.

Konuşması hatta bakması bile midemi bulandırıyor. Bu adam nasıl oluyor da evli olduğum adamın abisi olabiliyor. Şımarık olarak büyütüldüğü için mi bu kadar iğrenç bir kişiliğe sahip? Eğer sebebi buysa ben neden öyle değildim? Dük unvanının altında büyümediğim için mi? Ya da tanıdığım diğer insanlar. İğrenç kişiliğe sahip insanlarla o kadar çok tanıştıysam bir o kadar nadirlikte iyi insanlarla da tanıştım. Bu kesinlikle büyütülmeyle alakalı ya da karakter meselesi!

Bölüm Sonu

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top