Bölüm 23
23. Bölüm
Elimi ondan çekip ifademi sabit tuttum. "Evli olduğumun farkında mısınız? Bir daha sakın bana bu şekilde dokunmayın!" geri adım attım. Etrafıma bakındığımda Wallace aradım ama ortalıkta yoktu. Neredeydi bu adam?
"Neden bu kadar kızdığınızı anlamadım, sonuçta sizinle daha öncede bu şekilde vedalaşmıştık." sözlerini duyduğumda sinirle ona baktım. "Bana öyle bakmayın, yoksa unuttunuz mu beni? Bileğinizi incittiğiniz için size mendilimi vermiştim. Ve..."
"Sözlerinize dikkat edin. Ve sizi hatırlıyorum. Konuştuğumuz doğru ancak konuşma şekliniz sanki yakınmışız gibi."
"Değil miyiz? Benimle yakın bir muhabbetiniz olmuştu oysaki."
"Sen... Haddini aşma!" dedim. Hemen sonra da kalabalığa bakındım tekrardan. Wallace neredeydi de beni bir yabancıyla bırakmıştı? Edgard beni koruması için bu şövalyeyi vermemiş miydi? Şu an beni yalnız bırakması da neydi?
"Sizi rahatsız ettim. Biraz önce Dükle konuşmanızı duydum ve bu sebeple..."
"Bizi dinliyor olman bile yeterince küstahça ve benimle bu şekilde konuşman... Defol yoksa buradan atılmanı sağlarım!" yanından geçtim. Kalabalığa girmek istesem de oranın da verdiği boğuculukla o adamdan uzakta kaldım. Nefes almak zorlamaya başladığında yanımdan geçen hizmetçinin tuttuğu tepsiden soğuk olduğunu düşündüğüm bir bardağı aldım. Kafama diktiğim de boğazımda yakıcı bir acı olsa da umursamadım sadece sakinleşmem, biraz nefes almamı sağlayacak şeylere ihtiyacım vardı. Bu nedenle bana şaşkın bir şekilde bakan hizmetçiyi umursamadan diğer kalan iki bardağa da aynısını yaptım. Hemen sonra da bu boğuculuktan kurtulmak için bahçeye çıktım. Zaten Wallace kalabalığın içinde değildi ve onu aramak için oraya girersem kesinlikle atak geçirirdim. Nefes almak şimdi bile zor geliyorken!
Dışarıya adımımı attığımda arkama baktım. Onun peşimden gelmediğini gördüğümde rahat bir nefes aldım. Bu şekilde dışarıya çıkmamalıydım ancak nefes almak içeride zor olmaya başlamıştı. Kapıya yakın durduğum müddetçe bir sorun olmayacaktır. Yine bunun gibi bir sapık gelirse en fazla çığlık atmam yeter. Bu içerideki herkesin buraya gelmesini sağlar.
Serin havanın verdiği rahatsızlıkla elimi omzuma koydum. Girişte üstlerimiz alındığı için omuzlarım boşluktaydı. Bu nedenle daha fazla dışarıda durma gereği duymadan arkamı döndüm. Bunu yaptığımda başka bir adamla göz göze geldim. Biraz önceki adam gibi kahverengi gözleri vardı ancak karanlıkta ne ton olduğu belli olmuyordu.
Yanından geçmek istediğimde, "Kimberly Lamar, öyle değil mi?" sordu. Olduğum yerde durup ona baktım. Sesi yumuşaktı ancak onda tuhaf bir hava da vardı.
"Eskiden, şimdi bir Rodney'im." bana yakınlık kurmaması için. Beni duyduğunda yüzünde bir gülümseme oluştu.
"Rodney ya da Lamar ne fark eder. Sonuçta sen o her erkekle bir haftalık gezen kadın değil misin?"
"Terbiyenizi takının!" dediğimde güldü.
"Terbiyemi takınmak. Şimdi bir Dük'ün yatağına girmen geçmişini yok mu ediyor. Yoksa seni tatmin etmesi..."
"Kes sesini!" dedim. Buraya kesinlikle gelmemeliydim. Geri adım atıp, "Tek bir seslenişimde insanlar buraya dolar, sonunun ne olacağını bil!" arkamı döndüm. Onun güldüğünü duydum. Ağzını yayarak konuşmaya başladı.
"Bağırsana, en fazla ne olacak merak ediyorum." dedi. Onu dinlemedim ancak kolumu tutarken, "Senin adının daha da kirleneceğine eminim." dediğini duydum. Hemen sonra da beni kendisine çektiğinde kalp atışım gereğinden daha hızlı oldu. O beni kendisine çekse de başka biri araya girerek beni arkasına aldı. Bunu yaparken de kaldırdığı yumruğunu onun suratına vurdu.
"Sana, benden uzak dur, dedi!" sesindeki tehditkâr tona sahip adama baktım. Bu biraz önceki tanıştığım Kont Ferguson'du. Bozulan ceketini yakalarından tutup düzelterek, "Biri sana bir şeyi yapma diyorsa, yapmamalısın!" ona bakmayı bırakıp bana döndü. Bana baktığında ben de şaşkın bir şekilde ona baktım. "İyi misin?" sorduğunda onun resmiyetini umursamadım. Arkasında harekete geçen adamı gördüm.
"Dikkat et!" desem de o adam onun kolunu tutup kendisine çevirdi. Yüzüne sert bir yumruk attı. Ve hemen sonra ise birbirlerine girdiler. İkisi de fırsatını buldukça birbirine vuruyordu. Korkuyla geri çekildim. Birilerini çağırmak istedim ancak o adamın da dediği gibi kimi çağırırsam çağırayım bu adamlarla yalnız kaldığım için benim adıma söylenti çıkartırlardı.
Kavga en sonunda Kont Ferguson'un son ve sert yumruğuyla son buldu. Dışarıya birkaç soylu geldiğinde korkum daha da arttı. O adamın yerde kan içinde yatması ve benim onların yanında olmam. Hızlı nefesler almaya başladığımda üzerim sıcak bir şeyle örtüldü. Yüzümü ve bedenimi kapatıldığında cekete sarıldım. Çok hafif bir açıklıktan dışarıya baktığımda Kont Ferguson önümde duruyordu.
"Onu buradan götürün, insanları rahatsız etmeden yapın!"
"Kont iyi misiniz? Leydi iyi mi?" sorusuyla birileri bize yaklaştı. Durum bu olunca hızlı bir şekilde onun arkasına sakladım. Çıkmadım. Karanlık olduğu için elbisem tanınmazdı. Yüzüm de onun ceketiyle kapalıydı ancak diretir ve beni görürlerse mahvolurdum.
"İyiyim. Leydi de iyi! Şimdi izninizle, kendisi daha kötü bir duruma düşmeden evine bırakacağım." dedi. Onun sözleri üzerine genç bir kadının sesi duyuldu.
"Genç bir Leydiyi sizin bırakmanız doğru olmaz Lordum bırakın da kendisi..."
"Gerek olmadığını söyledim Madam! Şimdi gidin ve başka insanların dedikodularını yapın. Mesela tek başına gelen Düşes'in." beni söylediğinde arkasında olduğum için sırtına fark edilmeyecek şekilde vurdum. O ise ses etmedi.
"Lordum ne kadar kabasınız! Siz de bir hekime görünün, izninizle." dedi. Daha fazlasını duymadım. Zaten görmüyordum da! Benim kolumu tutarak yine saklanmamı sağlayarak oradan uzaklaşmamızı sağladı. En sonunda ceketi üzerimden çektiğimde onun kan içinde duran yüzünü gördüm.
"Yaralandınız."
"Önemli değil ancak sen iyi misin? Bir şey yapmadı değil mi?" sordu. Tuhaf bir sahiplenmeyle. Onun bu davranışından ötürü geri adım atıp ondan uzak kaldım. Bu halime güldü. "Beni bağışlayın, kaba da olsam lütfen soruma cevap verin. Ben gelemden önce size kötü..."
"Bir şey yapmadı." onu böldüm. "İzninizle." ondan uzaklaşmak istedim. Bunu yaptığımda üzgün bir surat takındı.
"Ne yani size yardım ettikten sonra beni böyle mi bırakacaksınız?"
"Yardım? Size ne gibi bir yardımda bulunabilirim acaba? Ben bir hekim değilim."
"Evet ama mendilinizi verebilirsiniz. Şu burnumun kanamasını durdurmam lazım." dedi. Elini burnuna götürüp durmasına şimdi anlam verebilmiştim. Karanlıkta olduğumuzdan ve yüzünün zaten kan içinde olmasından dolayı burnu belli olmuyordu. Onun sözlerini duyduğumda elimi eldivenime koydum. Üzerimde bir mendil yoktu bu yüzden eldivenimi çıkartıp ona uzattım. Bunu yapmamalıydım ancak benim yüzümden yaralandığını gerçeği de görmezden gelemezdim.
"Bununla idare edin, size verebilecek bir mendile sahip değilim."
"Bu da olur." dedi. Nezaketi umursamadan elimden eldiveni çekip burnuna dayadı. "Ah, sanırım ölüyorum." dediğinde onun bu çocuksu tavrını iç çekerek izledim. Dalga mı geçiyordu bu adam! Böyle davranacaksa neden araya girmişti ki?
"Ceketiniz." dedim. Beni duyduğunda eldiveni burnundan çekti. Ama bunu yapsa da ceketi çoktan üstüne atmıştım. Yanından geçmek istediğimde iç çekişini duydum.
"Rica ederim Leydim, en azından geçen seferki mendil borcunuzu ödediniz. Umarım bunu da ödersiniz." dediğinde sinirle ona baktım. Bu adam!
"Ne mendili?" sorusunu duyduğumda bu seferde karanlık içinden çıkan iki adama baktım. Karanlık olduğu için kim oldukları anlaşılmıyordu ancak görmeme gerek yoktu sesi benim için yeterince güven vericiydi.
"Edgard." ona doğru ilerledim. Hemen karşısında durduğumda ay ışığının izin verdiği müddetçe beni izledi.
"Ne mendili olacak, sevgimizin meyvesi." sözleriyle arkamı döndüm. Bu adam ne diyordu!
"Sen..."
"Zorla evlendirildiğiniz bu adam yüzünden aşkımızı inkâr etmeyin!"
"Ne aşkı be!" sesimi yükselttim.
"Çok kabasınız." dedi. Onun tuhaf davranışları üzerine Edgard'a döndüm.
"Bu adamı kesinlikle tanımıyorum!" dedim. "Ne dediğine dair hiçbir fikrim yok. Onu kesinlikle tanımıyorum, sadece bir kez karşılaştık o kadar, kim olduğunu bile bugün öğrendim." dediğimde bana bakmıyordu bile. Beni duyduğunda gözlerini ondan alıp bana baktı. Karanlıkta onu gördüğüm kadarıyla bakışları yumuşak ve gülümsüyordu.
"Tanımadığınızı nasıl idea edersiniz. Siz ve ben birbirimize özel sırlarımızı bile vermişken!" sözleri artık benim için bardağı taşıran son damla oldu. Sinirle ona dönüp yüzüne yumruk attım. Bunu yaptığımda acıyla elini burnuna koydu. "Leydim! Burnum kırıldı! Hekime görünmeliyim!" dedi. Bizi umursamadan arkada duran Wallace doğru ilerledi ancak o ve Edgard bana dikkat kesilmişlerdi.
"Kimberly ne yapıyorsun?"
"Majesteleri Düşes eliniz." ikisine baktım. "Majesteleri eğer birine vurmak istiyorsanız bana söyleyin, lütfen kendinize zarar vermeyin."
"Evet Kimberly, ya elin zarar gördüyse. Acıyor mu?" ikisi de onu görmezden geldi. O ise acıyla eldivenimi burnuna daha da bastırdı.
"Siz ikiniz! Nasıl beni görmezden gelirsiniz!" dediğinde ikisi birlikte ona sadece kısa bir süre baktı. Bu bakışla beraber, "Dük olduğumu unutuyorsunuz galiba!" dediğinde ona baktım. Acıyla burnunu tutuyordu ama konuşmaktan da alamıyordu kendisini.
"Dük?"
"Eski Dük." dedi. Edgard'a baktım. "Önemli bir şey değil, kendisi benim ağabeyim. Eskiden bu isem sahip olan kişi." şaşkınlığımı saklamadan kafamı salladım. O onun abisi. O yüzden mi Wallace beni onunla bu kadar rahat bir şekilde bırakıp gitti? "Yalnız kalmak seni korkutmuş olmalı, üzgünüm. Son dakika işlerim çıktı. Bu yüzden sana eşlik edemedim."
"Ama işim var, gelemeyeceğim, demiştin."
"Evet, o belki beni görmek istemezsin diye söylenmiş bir şey." dedi. Onu duyduğumda derin bir nefes aldım. Arkada acı çeken adamın seslerini umursamadan gözlerimi kapattım. Hemen sonra da sinirle gözlerimi açtım.
"Yine de beni yalnız göndermemeliydin! Ya ağabeyin yetişmeseydi!"
"Wallace senin..."
"Öyle mi? O yoktu ve biraz önce bir pislik bana f*hişe muamelesi yaptı!" sesimi yükselttim. Biraz önceki korkumu şimdi dışıma ağlayarak yansıtıyordum. O da bunun farkındaydı. Elini koluma koyup beni kendisine çekti. Ona sarılmamı sağladığında ağlamam daha da hızlandı. "Edgard çok korktum."
"Özür dilerim. Bana ne kadar kızarsan kız bir daha seni yalnız bırakmayacağım!" dedi. "Beni affet olur mu?" sesi o kadar yumuşaktı ki ağlamam daha da şiddetlendi. Kendimi durduramıyordum. Ağlamam her seferinde daha da artıyordu. Korkum biraz önce krizimi tetiklememişti ancak şimdi ağlamamı ortaya çıkarmıştı.
Uzun bir süre boyunca onu bırakmadan ağladım. En sonunda ağlamam durduğunda ikimiz de yalnızdık. Onlar gitmişti ve biz tektik. En sonunda sakinleşmemle beni kendisinden uzaklaştırdı. Hemen sonra ise üzerimi kendi ceketiyle örttü. Yüzümü kapattı ve hemen ardından da beni kucağına aldı. Bunu yaptığında boynuna sarılıp yüzümü daha da sakladım. Bu şekilde gitmemiz kesinlikle dedikoduları arttıracaktı ancak umurumda değildi. Şu an o yanımdaydı.
Kalabalığın içine girdiğimizde sesler artmış ve insanlar konuşmaya başlamıştı. Bizim hakkımızda bir şeyler söylüyorlardı fakat umurumda değildi. Ne konuştuklarını umursamadım. Ancak bir ses daha duydum. Konuşmalar arasında birinin, hatta birilerinin konuşmaları biraz önceki durum hakkındaydı.
"Kont Ferguson'un koruduğu Leydi aslında evin hizmetçisiymiş."
"Evet, Düşes de bunu görmüş. O kadar etkilenmiş ki kriz geçirmiş." sözlerini duydum. Buna benzer şeyler fazlalaştığında sesler de beraberinde azaldı.
"Kimse, senin hakkında kimse konuşamaz." dedi. Beni kendisinden uzaklaştırdığında bir yere oturmamı sağladı. Arabaya geldiğimizi ceketin geri çekilmesiyle anladım. Ceketle sırtımı örterek karşıma oturdu. "Senin hakkında kimse konuşmayacak. Sen Rodney ailesine katılmış mükemmel bir Düşes olarak bilineceksin." elini yüzüme koyup dağılan saçımı kulağımın arkasına aldı. Bunu yaptığında elini tuttum.
"Sen biliyorsun."
"Biliyorum ve böyle saçma şeyler için benden uzaklaşma! Kimse sana bir şey yapamaz. Ben daima seni korurum, koruyacağım da!"
"Biliyorum, ben..."
"Majesteleri..." seslenişiyle ikimizde açık kapının dışındaki adama baktık. Wallace, "Böldüğüm için beni bağışlayın ancak Kont..." dedi. Çevredeki insanlardan ötürü ona ağabeyiniz demedi. Wallace sözlerinden ötürü iç çekerek bana baktı.
"Kısa bir süreliğine bekleyeceğiz, bu süre içinde lütfen söyleyeceğini unutma." deyip arabadan indi. Kapıyı kapattığında arkama yaslandım. Üzerimdeki ceketin kolunu kullanarak yüzümü sildim. Ağladığım için rahatsız edici bir yaşlık vardı. Aynı zamanda uzun bir ağlayış olduğu için gözlerimde acıyordu. Bundan dolayı yine dik durup etrafıma baktım. Bunu yaptığımda köşeye konulmuş küçük şişeyi gördüm. Onu aldığımda içi ağzına kadar doluydu. İçindekini kokladığımda tanıdık bir koku olduğunu fark ettim. Tanıdık? İçeride içtiğim o üç bardakta da bu koku vardı. İçsem bana kızar mıydı acaba?
Edgard en sonunda geri döndüğünde yorgun olduğum için uyku ve uyanıklık arasında onun arabaya binişini izledim. İçtiğim o şişeyi de olabildiğince sakladım. Kesinlikle içtiğimi bilmemesi daha iyiydi. Arabaya bindiğinde yanıma oturdu. Hemen sonra da arabanın hareket etmesiyle kafamı kaldırıp onun omzuna koydum. Bunu yaptığımda elini belime koyup daha uygun bir şekilde ona yaslanmamı sağladı.
Yol uzun ve yorucu olsa da sessiz geçti. Ben konuşmadığım için o da konuşmadı bu yüzden sessizlik bozulmaması ikimiz için de daha iyi oldu. Bu sayede bir süre de olsa ona yaslanarak uyudum. Uykum onun beni kucağına almasıyla bozuldu. Dikkatli olsa da hareketlilik farklılaştığında derin olmadığı için uykumdan uyanmam zor olmadı.
Kafamı boynuna koyarken, "Yürüyebilirim." dedim. Beni duyduğunda gülümsediğini kıvrılan dudak kenarından anladım. Bunu gördüğümde elimi dudağının köşesine koydum. "Çok güzel gülümsüyorsun." dediğimde bana baktı. Yüzünde bu sefer daha öncekinden daha büyük bir gülümseme vardı. Bu nedenle elimi yanağına koydum. Yüzüyle oynadığımda yüzündeki gülümsemeyi kaldırmadı.
İçeriye girdiğimizde iç çekerek kafamı boynuna koydum. "Yorgun musun?"
"Isabella mı bahsetti." ikimiz aynı anda konuştuk. O sessiz bir şekilde merdivenlerden çıktı. "Edgard?"
"Evet." bir süre sessiz kaldı. Ama hemen sonra derin bir nefes alarak o güzel kıvrımlarını sabit tuttu. "Peki sana bahsettiğinde ne düşündün?" sorduğunda elimi yanağında, dudağının üzerinde tuttum. Büyük olasılıkla sadece söylentilere takıldığımı düşünmüş olmalı. Bu yüzden bana kızamıyor. Eğer benim hakkımda söylenti çıkarsa bu geçmişimi de ortaya çıkarabilir. Ama bunun kafama takıldığı kadar Helen'e de söylediğim gibi benim aklımda olan ve sahip olmak istediğimdi.
"Bir çocuk sahibi olabilir miyim gerçekten?" sözlerimi duyduğunda merdiveni çıkmayı bitirmişti. Hareket etmeyi bırakıp bana baktığında elimi dudağından çekmedim. "Kriz geçirmezsem, kriz geçirmeden bunu seninle denersem ben de anne olabilir miyim, diye çok düşündüm. Sonra sana baktığımda bu düşüncelerim daha da arttı."
"Benden bu yüzden mi kaçtın?"
"Kaçmadım, sadece bunu sana nasıl söyleyebilirim, diye düşündüm. Senin benim hakkımda kötü düşünmenden korktum. Bu yüzden senden uzak kaldım."
"Senin hakkında asla kötü düşünmem." dedi. Yürümeye başladığında dalgın halimi bozmadan dudaklarını izledim.
"Gerçekten mi? Benim..."
"Senin her şeyden iyi olduğunu biliyorum."
"Öyle mi? O zaman şimdi düşündüklerimi duymamalısın." dedim. Beni duyduğumda koridorun ortasındaydı. Bana baktı.
"Ne düşünüyorsun?" güldüm. Kafamı boynuna koyup yüzüme görmesini izin vermedim. "Kimberly?"
"Şu an bunu yapabilir miyiz, bunu düşündüm." güllüğünü sarsılan bedeninden anladım. Bu yüzden kafamı kaldırdım. "Gülme!" dedim. Bunu söylediğimde yüzümün yandığını hissettim. "Bunu sana söylememeliydim, şu haline bak. Benimle dalga geçiyorsun!" sesimdeki kızgınlığı saklamadım. O ise gülmesini durdurmadı.
"Üzgünüm, utanmana sebep olmuş olmalıyım." dedi. "Şu haline bak, ne kadar da kırmızı oldun." kafamı boynuna koydum. Elimi yanağından çekip boynuna sarıldım. Onun yürümeye başlamasıyla beraber arkamızda bize bakan hizmetçileri gördüm.
"Bizi izliyorlar." dedim. Beni duyduğunda yine güldü. Ama bu sefer durmadan yürüdü. Odamıza girdiğinde, "Söylediklerim komik değil ama gülüyorsun."
"Üzgünüm, kendime engel olamıyorum."
"Olmalısın ama!"
"Peki." dedi. Bu sefer yeterince usluydu. Bu haline güldüm. Boynunu öptüğümde sessiz kaldı. Kapıyı arkamızdan kapattığı sırada doğrulup yanağını öptüm. Bana baktı. "Beni kışkırtıyorsun." umursamadım. Yanağını bir kez daha öptüm. Ama bu sefer dudağının kenarını öptüm. Elimi çizgilerine koydum.
"İki yana doğru kıvrıldığında çok güzel oluyor."
"İçtin mi?" kafamı iki yana salladım. "Emin misin?"
"Bir şeyler içtim ama..."
"Yüzüme doğru üfle." dediğinde güldüm. Hemen sonra ona yakın durarak dediğini yaptım.
"Bak, bir şey yok."
"Kimberly kaç bardak içtin?"
"Bilmem sanırım iki... Yok üç. Evet, üç. Hatta arabada da aynısı vardı. Tadı çok kötüydü." dediğimde kafasını iki yana salladı.
"Toleransın yoksa içmemelisin Kimberly, hele de ben yanında değilken."
"Bunalmış hissediyordum ama... Hem o şeylerin içki olduğunu bile bilmiyordum ki."
"Tadının kötü olmasından anlamadın mı?"
"Bilmem, daha öncede berbat tada sahip şeyler içtim."
"Ama..."
"Hiç içmedim. Sadece düşünmemi engelliyor olması hoşuma gitti." dediğimde beni yatağa bıraktı.
"O zaman içtiğin her şeyi kontrol etmeme izin ver. Ve düşündüğün şeyleri engellemek istiyorsan gel ve benimle konuş, düşünmeni bir şekilde ben engellerim." dedi. Bunu söylediğinde yüzü o kadar sevimliydi ki doğruldum. Dirseklerim üzerinde aniden doğruldum. Onu birden öptüğümde şaşırdı ama hemen sonra gülümsedi. "Kendinde değilsin, o yüzden uymalısın."
"Çok güzel gülüyorsun." ben onun gibi gülümsemeye çalışarak kendimi yatağa bıraktım. İki elimi de yanağına koydum. "Benim için hep gülümse olur mu?" ellerimi tuttu.
"Peki. Sen nasıl istersen."
"O zaman şimdi beni öp!" ona verdiğim emre gülmeye başladı. Yatağa oturdu.
"Kimberly uyumalısın. Hatta banyoya girmen daha iyi bile olabilir."
"Ama istemiyorum."
"Kimberly." dedi. Onun ses tonuna gülerek doğruldum. "Bekle." ayağa kalkmak istedi. Ona izin vermedim. Elini sıkıca tuttum. O ise onu tutan elimi izledi. "Kimberly bunu yapma. Kendinde değilsin."
"Ama istiyorum."
"Pişman olacağın bir istek."
"Hayır, denemek istiyorum. Düşünmüyorsam bir sorun yok, değil mi?"
"Kimberly..." dese de onu kendime çektim. Dudağını öptüğümde karşılık verip vermemek arasında gidip geldi. En sonunda karşılık verdiğinde elimi saçına geçirdim. Bunu yaptığımda elini yanağıma koyup beni kendisinden uzaklaştırdı. "Kendinde değilsin." dedi. Bir kez daha uyardı. Onun uyarısını umursamadan kafamı eğip boynunu öptüm.
"Umurumda değil."
"Sen..." dedi. Ama devam etmedi. Onu öptüğüm için bana karşılık verdi. Bir dizini yatağa koyup üstüme doğru eğildiğinde iki elimi de boynunda birleştirdim. Elimi gömleğine koydum. Düğmelerini açtığımda benden uzaklaştı. "Kimberly..."
"Edgard." doğruldum. Dudağını bir kez daha öptüm. Düğmelerinin çoğunu açtığımda ortaya çıkan bedeni kalbimin daha da hızlı atmasını sağladı. Gözlerime o kadar dikkatli bakıyordu ki tereddüt edip etmediğimi anlamaya çalışıyordu. Tereddütte düşmediğimi göstermek için kalan düğmelerini de açtım. Bunu yaparken doğruldum. Gömleğini çıkardığımda elini saçıma geçirdi.
Yatağa çıktığında bu sefer ben onun üstüne çıktım. Bunu yaptığımda elini kıyafetimin bağına koydu. "Emin misin? İlerlersek durabileceğimi sanmıyorum." bir kez daha emin olmak istedi. Sorusuna karşı dudağını öptüm. Elini yanağıma koydu. Geri çekildiğimde boynumu öptü. Açıkta kalan tenimi sıcak teniyle yaktığını hissettim.
"Edgard." dediğimde bana baktı. Kıyafetimin bağını en sonunda açtığında ona yaklaştım. Bunu yaptığımda kapının sesini duymamız bir oldu. O kapıya baktığında ben de kapıya baktım.
"Majesteleri, acil bakmanız gerekiyor." sözleriyle bana baktı. Gözlerine gülümseyerek kapıya baktım. O da benimle beraber kapıya baktı.
"Onları kov." dedim. Beni duyduğunda güldü. "Hadi." onu bırakıp tamamen yatağa uzandım. Yataktan kalkarken gömleğini aldığında güldüm. Gözlerimde çok hafif bir ağrı oluştuğunda onun ilerleyişini kısa bir süreliğine izledim. Gözlerimi kapatıp bir süre ağrının geçmesini bekledim. Onun kapıyı açtığını duyduğumda gözlerimi açtım. Gözlerimdeki ağrı kafama vurduğunda uykumda beraberinde gelmeye başladı. Uykuya direnmek istedim. Bunu bir daha yapmaya cesaret edebilir miydim bilmiyorum bu yüzden kendimi uyanık tutmaya çalıştım. Ancak ne kadar çabalarsam çabalayayım yolun ve içtiğim şeyin verdiği ağır uyku isteğimi engelleyemiyordum. Onun kapıda bir şeyler konuştuğunu duyuyor ancak ne dediğini algılayamıyordum. Kendimi tamamen bırakmak istediğimde onun adımı söylediğini duydum.
Bölüm Sonu
Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top