Bölüm 15
15. Bölüm | Kimberly Rodney
Karşımda duran mavi gözlere bakmayı reddetmek amacıyla bakışlarımı ondan çekip gökyüzünün mavisini görmek için cam balkona çevirdim. Dün gece yaşadığım beklenmedik itiraftan sonra kiminle ne konuşmam gerektiğini bilemeyecek ve bu durumdan kimsenin haberi olmaması için konuşmaktan korkar hale geldim.
Bakışlarımı ondan kaçırdığımda, o da elini bacağıma koydu. "Kimberly?" ona bakmayı reddettim. Kimseye bir şey anlatmak istemiyor olsam da ondan bir şeyler de saklayamıyorum. Örtünün altında kalan sol bacağımı çok hafif bir şekilde sıktığında göz ucuyla ona baktım. "Ne olduğunu anlatacak mısın?"
"Bir şey olmadı?" kestirip atmak istedim. Ancak bakışları açık bir şekilde artık yok saymayacağını gösteriyordu.
"Yalan söylemesene! Ben senin sırdaşın değil miyim?" tahmin ettiğim gibi kızdığında sadece bakışlarımı kaçırdım. "Bak yine yaptın, kaçırıyorsun gözlerini! Yalan söylerken bana bakamıyorsun." sözleriyle ona baktım. Hemen sonra da iç çektim. "Ne oluyor Kimberly?"
"Ben de bilmiyorum."
"Bilmiyor musun?" kafamı sallayarak karşılık verdim. Bu yüzden o da sessiz bir şekilde düşündü. Ne demeli, diye. "Ne olduğunu bilmiyorsun, peki seni korkutuyor mu? Ya da ne bileyim kötü hissettiriyor mu bu şey?" sorusuyla düşündüm. Kötü hissettiriyor mu? Hayır. Aslında birinin beni seviyor olması harika ama ya sevmiyor ve sözler üzerine öyle diyorsa, diye korkuyorum.
"Kimberly?"
"Helen, Edgard beni sevdiğini söyledi." dedim aniden. Beni duyduğunda kısık gözleri irileşerek bana baktı. "Dün gece bir anda bana bunu söyledi, ben... Ne yapmam gerekiyor bilmiyorum." uzattığım bacağımı kendime çekip kafamı dizlerime yasladım.
"Bu beklenmedikti." sözleriyle kafamı kaldırdım. "Peki, sen ne dedin?" sorusuyla gözlerini izledim. Hemen sonra da alt dudağımı ısırdım. "Lütfen terslemedim de?"
"Terslemişsem ne var!" kızdığımda yataktan kalktı.
"İnanamıyorum Kimberly! Sonun da seni sevecek birini buldun ve tersledin mi?"
"Beni gerçekten sevdiğini nereden biliyorsun, sırf söyledi diye beni sevmiş olmuyor." dizlerimin üzerinde dik durdum. "Sadece sözler! Sözlere göre yaşasaydık benim için ölen insanlar kapımda yığın olmuş olurdu!" sesimi yükseltmekten kendimi alamıyordum.
"Üzgünüm haklısın." dedi. "Sadece, belki Dük Rodney'le olabilirsiniz, diye düşünmüştüm."
"Düşünme lütfen. Hem sen ondan nefret etmiyor muydun? Dün geceden bugüne ne değişti acaba?" sorduğumda iç çekti. Hemen sonra da kalktığı yatağa oturdu.
"O adama karşı haz etmiyorum ama... Bilirsin onun gibi adamlar sadık olurlar. En azından seni seviyorsa, bu sana sadık olacağı... Seni koruyacağı anlamına gelir, diye düşündüm."
"Sadık olduğundan nasıl emin olabiliyorsun?" sorumla beraber güldü. Onun gülüşüyle beraber surat ifadem değişti. "Sen, yoksa..."
"Evet." kısa keserek. "Rodney ailesi nasıl Rusell ailesinden nefret ediyorsa Rusell ailesi de Rodney ailesine kin besliyor. Hem Albert beni kolay kolay buraya gönderir miydi sence?" sorduğunda iç çektim.
"Peki ne kadarını araştırdı?"
"Bana her şeyi açıklamıyor bu yüzden..." susup düşündü. "Onun hakkında bazı şeyleri biliyorum." onu dikkatli bir şekilde izledim. Bakışlarıma gülümsemeye devam etti. "Açıkçası eski eşlerinden birinin hizmetçisinin onun hakkında yazdığı raporlardan birini okudum."
"Öyle mi? Ne yazmış ki?"
"Şey yazmış..." birden sustu. Onu dikkatle izledim.
"Ne yazmış söylesen!" yatağın üzerinde olan sol elini tuttum. Ben bunu yapınca bakışlarını kaçırdı.
"Söylememi istiyorsan önce sen bana cevap ver. Sen de ondan hoşlanıyor musun?" sorduğu anda elimi ondan çekmek istedim. Ama o bir anda bana dönüp çekmek istediğim sol elimi tutu. "Hoşlanıyorsun değil mi? Bu yüzden daha çok korkuyorsun?"
"Helen..."
"Evet! Biliyordum."
"Hoşlanmıyorum."
"Öyle mi?"
"Evet!" sözlerimle elimi bıraktı.
"O zaman bunu neden bilmek istiyorsun, boş ver senden hoşlandığını bir iki defa daha söyler sonra bırakır peşini artık." dediğinde geriye çekilip sırtımı yatağın başına yasladım.
"Haklısın, zaten bir ayımız kaldı. Neden bunu bileyim ki!"
"Kesinlikle öyle! Ondan hoşlanmıyorsan, bunu bilmemek daha iyi olur." dedi. Bunu duyduğumda ona göz ucuyla baktım. Bilmemem daha iyi, evet daha iyi! Bilmemem, yine de bilmek istiyorum. Bilmek istemem ona ilgi duyduğumu mu gösterir? Hayır, göstermez!
"Kendini kandırıyorsun, değil mi?" sorduğunda ona bıkkın bir şekilde baktım.
"Evet." mırıldandım.
"Ne zamandan beri? Sana zarar verdiği zamanı, ondan sonra olanları varsayarsak..." ona şaşkın bir şekilde baktım. "Bir iki defa baya bir yakınlaşmışsınız. Hele de gidip onun boğazına zarar vermene izin vermesinin de verdiği etkiyi de sayarsak... Senin fedakâr insanlara olan hoşlanmanı düşünürsek, evet!"
"Ne evet?" kurduğu cümlelerin etkisinden kurtulamayarak.
"Senin ondan hoşlanmanın normal olmasını."
"Normal? Ah... Bekle! Sen bunları nereden biliyorsun?" sordum aceleyle. Sırtımı başlıktan uzak tutup ona yaklaştım. O ise bana bakmadan karşısını izledi. Yüzünde gülümseme vardı. "Hizmetçiler? Tabii bilirsin." sonda sessim kısık çıktı.
"Evet, hizmetçiler. Sevgili arkadaşım bana bahsetmedi ama hem Leydi Penelope hem de hizmetçilerin dedikodularıyla aranızdakileri öğrendim."
"İnanamıyorum, bunlar dedikodu dışında bir şey yapamıyorlar mı!" sesimdeki sinire engel olamadım.
"Neden kızgınsın? En yakın arkadaşının bunu öğrenmesi o kadar mı sinir bozucu?"
"Hayır!" dedim telaşla. "Yanlış anlıyorsun, ben sadece..."
"Önemli değil Kimberly! Ancak benim sözlerimi ciddiye alacaksan..."
"Helen..."
"Bu adam gerçekten sadık! Eski hizmetçi onun evliyken hiçbir kadının gözlerine bile bakmadığını bu yüzden hiç aldatma gibi bir açığının olmadığını, işe fazla düşkün olduğu ve bir de kardeşinin yanına kimseyi yaklaştırmadığını yazmış." dedi beni umursamadan. "Neyse, sen dinlen ve sözlerimi düşün." ayağa kalktı. Onu tutan elimi sakin bir şekilde bıraktı. Odadan çıkmadan önce peçesini taktı. Ve hemen sonra da kapıda bekleyen şövaleyeler eşliğinde kapıyı kapattı. Onun çıkmasıyla beraber boşlukta kalan elimi göğsümün üzerine koydum. Onun kalbini kırdım. Ona bunlardan bahsetmek istiyordum ancak benim için yeterince endişelenirken bunlardan da bahsetseydim daha da suçlu hissederdi.
Dalgın bir şekilde aynı pozisyonda dursam da bu şekilde durmamın iyi olmayacağını bilerek kendimi düzeltim. Yatağın yanındaki küçük komidinden zili alarak salladım. Bunu yaparken de ayağa kalktım. Ben ayağa kalkarken kapı sesi duyduğumda zili eski yerine koydum.
"Gel." dediğimde içeriye Yelena girdi. "Hazırlanmama yardım et."
"Nasıl emrederseniz Madam." dediğinde derin nefes aldım. Burada aptal gibi durup arkadaşımla aramın bozulmasına izin vermem!
• • •
Odasına girmek üzere olan Helen'i gördüğümde soluklanmak için hareket etmeyi bıraktım. "Helen!" seslendiğimde olduğu yerde durdu. Bana baktığında gözünde telaş gördüm. Şaşkınlık ve telaşla odasından dönüp bana ilerledi. Aceleci bir tavırla yanıma gelip koluma girdi.
"Burada ne yapıyorsun?"
"Beni dinlemeden gittin diye seni göremeye geldim."
"Bu halde mi? Daha iyileşmedin bile!" sesindeki endişeye gülümseyerek karşılık verdim.
"Önemli değil, iyiyim ben."
"İyi mi? Denge de bile duramıyorsun." dediğinde omuz silktim.
"Yürüyelim mi? Bu sırada..."
"İyi olacak mısın? Ateşin hâlâ düşmemişti."
"İyiyim, temiz hava beni daha iyi yapacaktır." dediğimde gözlerimi bir süre izledi. İstemediğini belli eden ama kabul etmezse başını şişireceğimin tahminini yapmış olacak ki bıkkın bir tavırla kafasını salladı. "Harika!" dememle kolumu daha sıkı tuttu.
"Dikkatli ol, düşüyordun."
"Üzgünüm, biraz başım döndü." sadece kafasını iki yana sallamakla yetindi. Hemen sonra da odasının aksi yönüne dönerek yürümem için bana destek oldu. Yataktan çıkmamam gerekiyordu ama öylece yatakta durmaya devam edersem zihinsel olarak çökeceğime emindim. Bu yüzden onun daha sonra tekrar gelmesini beklemektense ben peşinden geldim.
Konuşmadan bahçeye çıktığımızda arkama kısa bir bakış atıp Yelena'nın geriden yürümesini sağladım. Geriden ilerlediğinde, "Sana bahsetmediğim için üzgünüm."
"Sorun değil."
"Sorun, şu ifadene bir bak." sözlerimle iç çekti. Gözlerime uyuşuk bir şekilde baktı.
"Kimberly ben senin sırdaşınım ama sen hiç... Bana nasıl sorunlar yaşadığından bahsetmiyorsun."
"Evet, biliyorum. Ama... Helen birçok şeyi sen de benden saklamıyor musun? Ben de aynısını yaptım diye bana kızma!"
"Kimberly..."
"Reddetmeye kalkma, o vücudundaki iz ve diğerleri... Sence bilmiyor muyum?" sordum. Sessiz kaldı. "Bunun gibi birçok şeye sahipsin sen de ama sen de bana bahsetmiyorsun." hareket etmeyi bıraktık. Arka bahçeye yakın durmuştuk ama o tarafa tamamen geçmedik.
"Sen..."
"En başından beri biliyordum! Bu durumda olmanın suçlusu benken sen hep kendini suçluyorsun ve benim kendimde hata bulmama bile izin vermiyorsun! Şimdi de aynısını yapıyorsun bırak da bu sefer bunu yaşadım diye hak ettiğimi düşüneyim!" konuşmayı bıraktığımda sadece gözlerini kaçırdı. Başka birinin bizi duyup duymadığının korkusuyla etrafına bakındı. Ama çevremizde çalışanlar olsa da bizi duyamayacak kadar uzakta oldukları için rahatlayarak bana baktı. "Artık kendinde suç aramak yerine ikimizin de fazlasıyla hatalı olduğunu fark et Helen! Benim hayatımı sen, senin hayatını da ben mahvettim. İkimiz de birbirimizin felaketiyiz."
"Haklısın, benden kurtulmalıydın."
"Sen de benden." dediğimde biraz önceki benden kaçan hali ortadan kayboldu. "Ben bu felaketi seviyorum, en azından senden geliyor." dediğimde etrafına bakınıyordu. Beni duyduğunda birden gülmeye başladı.
"Kimberly!"
"Ne yani sen beni sevmiyor musun?" sorduğumda kafasını iki yana salladı.
"Hayatımdaki en iyi felaket sensin!" dedi. İkimizde başta sessiz kaldık ama hemen sonra kahkaha atmaya başladığımızda biraz önceki tuhaf ortamdan dolayı hazırda bekleyen şövalyeler ve Yelena durumu anlamaya çalışırcasına bizi izlediler. Onların bu hali dikkatimi çekse de fazla takılmadım. Bunun yerine onun koluna girip bahçeye doğru sürükledim. Bu durumun tuhaflığından sadece gülerek kurtulabilirdik ve biz de şu an bunu yapıyorduk. Ne o beni artık yargılayabilirdi ne de ben onu. İkimizde aynısını yapmıştık ve ikimizde olmamamız gereken yerdeydik!
Benim için kurulmuş olan yere ilerlediğimizde iç çekerek, "Diğer ay kara gül için düello olacak, siz o zamandan sonra mı boşanacaksınız?" sorduğunda iç çektim.
"Daha önce yaparız, şimdiye kadar evliliğimizde dikkat çekmedik. İmparator evli olduğumuzu bildiği için başka insanlar öğrenmeden hızlı bir şekilde son vermemiz daha iyi olur."
"Yani ondan kesinlikle boşanacaksın." kafamı salladım. "En azından kısa bir süre de olsa, bu adamın olurunu düşün. Onun hakkında bildiklerime göre gerçekten de sadık bir adam."
"Boğazımı kestiğini bilemene rağmen mi?"
"Haklısın ancak, Kimberly seni tanıyorum kesin damarına basmışsındır." ona göz ucuyla baktım. Benim bakışımla güldü. "Birbirimize her şeyimizi anlatmasak da seni tanıyorum!" dediğinde masaya yaklaşmış olduk.
"Yine de hak etmişim gibi söyledin." "
"Ben öyle bir şey demedim. Yoksa hak edecek bir şey mi yaptın?"
"Helen!"
"Tamam, tamam!" gülerek benden uzaklaştı. "Yine de sen de onu benzetmişsin." dediğinde ona kızgın gibi baktım. Ama ifadesinden dolayı gülmeye başladım. "Güzel iz bırakmışsın."
"Helen!" sinirle koluna dokundum. "Ben yapmamıştım ki!"
"Neyi sen yapmadın?" sorusuyla Helen'le aynı anda arkamızı döndük. Ne zaman geldiklerini bilmediğim iki kardeşe baktım. Daha çok sadece Penelope'ye baktım.
"Bir şey değil. Aramızdaki küçük bir mesele." sesim nedensiz kısık çıkmıştı. Bunun verdiği utanç ve ona baktıkça dün geceki sözlerini anımsamamdan ötürü gözlerimi Penelope'nin üzerinden almadım. O da bunu yaptığımı fark etmiş olacak ki sakin bir öksürükle dikkatleri üstüne çekti. Ona bakmak istemesem de Penelope'nin bakışlarından rahatsız olduğum için ona bakıyormuş gibi arkasındaki ağaçları izledim.
"Kimberly'le görüşmek istiyordun, sizi yalnız bırakayım da konuşun." dedi. Hemen sonra da kardeşini bırakıp kafasını eğdi. "İzninizle." sesi biraz yorgun çıktı.
"Abi, sen de kalsana. Nereye gidiyorsun?" abisinin aniden gitme isteğini engellemek için konuştu. Ama bu sözler ikimizin de birbirini izlemesine sebep oldu. İkimizde gözlerimizi birbirimizin üzerinden ayırmadık.
"Kalmak isterdim ancak kara gül düellosu için Uther ailesinden mektup aldım. Bunu cevaplamalı ve hazırlık yapmalıyım." dedi. En sonunda gözlerini benden ayırıp Penelope'ye baktı.
"Düello için yine sen mi eğitim vereceksin?" sorduğunda durumu bilmediğim için sessizliğimi korumaya devam ederek onları izledim.
"Evet, şimdi izninizle. Hazırlık yapmalıyım." dedi. Son bir defa saygı gereği kafasını kısa bir süreliğine eğdi ve yanımızdan ayrıldı. Onun uzaklaşmasıyla beraber Penelope'ye baktım. Bunu sormam tuhaf kaçar mı acaba? Neden kaçsın ki? Sonuçta onunla daha boşanmadım ama dün söylediklerimden sonra da Penelope ile rahat bir konuşma yapmam doğru mı ki!
"Ne hazırlığı yapılacak acaba?" sorusuyla Helen'e baktım. "Umarım benim misafirliğim bu hazırlığa zarar vermez." dediğinde Penelope güldü.
"Merak etmeyin Madam Helen, bu her yıl yapılan bir hazırlık ve sizin var olmanız bu hazırlığa zarar vermeyecek."
"Ah, buna sevindim." ikisi de birbirine gülümseyerek baktılar. Ama ben alamadığım cevaptan ötürü Edgard'ın gittiği tarafa baktım. Onun tamamen kaybolmasıyla iç çektim. Ne tür bir hazırlık ve neden o bana bahsetmedi. Bahsetmeliydi! Ah, bahsetmek istese de onu tersleyip duran birine nasıl bir şekilde bundan konuyu açabilirdi ki!
Neden o kadar yorgun duruyordu ki? Acaba dün benim yüzümden uyuyamadı mı? Yok canım. Sadece işleri yoğun olmalı. Onlarla uğraşmaktan kesin uyuyamamıştır. Neden benim sözlerim onu uyutmasın ki! Hem o sözleri kurduktan sonra hiç ısrarcı olmadan çekip gitmedi mi? Çekip gitti, eğer gitmeseydi ısrarcı diye bu sefer ona daha da sert olabilirdim. İyi ki gitmiş. Daha fazla onun kalbini kırmak istemiyorum.
"Kimberly?" seslenişiyle Penelope'ye baktım. "İyi misin? Hâlâ hasta duruyorsun, neden yataktan çıktın ki?" çok hafif bir telaşla konuştuğunda ona gülümsedim. Helen'e de baktığımda o çoktan onun arkasına geçmiş beni dikkatli bir şekilde izliyordu. Bakışlarındaki imayı fark ettiğimde ona bakmayı bırakıp Penelope'ye baktım.
"İyiyim ancak uzun süre ayakta kaldım. Bu yüzden yorgunum."
"O zaman hemen oturalım." sözleriyle Helen'e baktım. Penelope'yi masaya yakın bırakıp benim kolumu tuttu. "Ondan kesinlikle hoşlanıyorsun Kimberly, bence bir şans ver." dediğinde kolumu tutan elini sıktım. O ise yüzünde arsız bir gülümsemeyle, "Daha sonra pişman olacaksın sevgili arkadaşım." dedi. Hemen sonra da masaya oturmam için ondan destek almamı sağladı. Penelope'nin soluna oturduğumda o da sağına oturdu. Bana son defa ima ile baktığında bakışlarımı kaçırdım. Ondan hoşlandığım falan yoktu, neden böyle ima ile bakmak zorunda ki?
• • •
Helen'i odasına bıraktıktan sonra Arthur'un da yardımıyla Penelope'yi odasına götürdük. Odaya girmeye yakın içimdeki meraka daha fazla engel olamadım. Kapının önüne geldiğimiz anda, "Penelope, şu hazırlık tam olarak nedir?" sordum. Onu itmeyi bırakıp kapıyı açmak için arkasından ayrıldım. Kapıyı açıp ona döndüğümde Arthur'un da bana bakışını fark ettim. Ama umursamadım.
"Şey pek bir şey sayılmaz. Abim yılda bir defa Uther ailesinden seçilen, seçkin birkaç şövalyeye eğitim veriyor." dediğinde kafamı salladım. Bu hareketime gülerek, "Onlar buraya geldiğinde büyük olasılıkla Isabella da buraya gelir." dedi. Bunu duyduğumda arkasına doğru ilerlemek üzereydim.
"Isabella kim?" sordum olduğum yerde kalırken.
"Vikont Uther'in en büyük kızı. Abimle yakın arkadaşlardır." dediğinde ciddiyetle onu izledim. Yakın bir arkadaş? Bir kadından bir erkekten yakın bir arkadaş olur muydu?
"Abartıyorsun, o sadece varis olarak atanmış birisi. Olması gerektiği gibi benimle iş için buluşuyor." sözleriyle bize yakınlaşan adama baktım. Bir varis? Sadece o kadar mıydı? Bir arkadaş ya da varismiş hissi vermiyor bu kadın hakkında söylenenler.
"İş için? Abi lütfen, geçen sene sana verdiği bronşu unuttun herhalde! Hatta bir arkadaş için fazla değerli bir hediye vermemiş miydi?" sözleriyle onun önünden ayrıldım. Bunu yaptığımda Penelope'nin arkasına geçmiş olduğu için onu içeriye doğru itti.
"Saçmalama, sadece güzel bir hediyeydi." sözlerini kurarken yanımdan geçtiler.
"Evet, evet saçmalıyorum." derken tamamen içeriye girdiğinde beni görebilmek için bedenini sandalyeden sarkıtıp arkasına yani bana baktı. "Biliyor musun Kimberly, ona düello için bir mendil bile hediye etti. Hem de bizim armamıza sahip bir mendil. Kolay işlenmemiş olduğu belli bir mendil."
"Penelope!"
"Ne var? Zaten siz..." derken başka bir yabancının olup olmadığını kontrol etmek amacıyla çevremize baktı. Arthur'un arkamda olası dışında kimsenin olmadığını gördüğünde, "Evli bile sayılmazsınız. Bu yüzden Kimberly bunu sorun etmez." dedi. Onun sözlerinin verdiği gerçeklikle Edgard'a baktım. Bana bakıyordu. Bu yüzden yüzümde değişmiş olma ihtimali olan her ifadeyi gülümsemeye çevirdim.
"Haklısın, belki bu sene de benzer bir şeyler hediye eder." Penelope ile aynı tonda kalmaya çalışarak.
"Bak, Kimberly bile aynısını düşünüyor!" heyecanına sahte olduğu belli olmamasını umduğum bir gülümsemeyle baktım. Benim bakışımdan kaynaklı mı ne yüz ifadesi çok hafif bir sinirli duruyordu. Bu nedenle ona bakmamaya özen gösterdim.
"Ne düşündüğünüzün bir önemi yok, şu an sahte bile olsa evliyim." gözlerine bakmamı sağladı. "Ne hediye ettiğinin ya da bir mendil sunmasının önemi yok." dediğinde gözlerinden gözlerimi istemsiz bir şekilde ayırdım. Sözleri hoşuma gitmişti. Ve gülümsememek için kendimi kasmaya başladım. Onun sözlerine gülümsersem beni yanlış anlardı.
"Yine de düello zamanından önce sizinle boşanacağım. O zaman size sunulanları gönül rahatlığıyla kabul edebilirsiniz." farkında olmadan kurdum bu cümleyi. Ne amaçla kurmuştum ki? Bunu söylemek istemiyordum ama onun buna cevabını da merak ediyordum.
"Düellodan önce mi? Bekle neden o zaman?" sesiyle bakışlarımı sonunda onun şaşkın halinden aldım. Penelope'ye odak verdiğimde, "Kimberly daha sonra boşansanız olmaz mı? Abimin evli olduğu ortaya çıktığına soyluların tepkisinin çok merak ediyorum."
"Üzgünüm."
"Lütfen, İmparatorlukta bunun dedikodusunun dönmesi eğlenceli olacak!"
"Bunu kabul etsem bile Penelope, ben İmparatorluğa ne yazık ki gelemem."
"Neden?" sözleriyle onun yalvaran bakışlarından gözlerimi kaçırdım. Hemen sonra da kafamı iki yana salladım. Nedenini açıklayamazdım ama oraya gitmektense ölmeyi tercih ederdim. O olaydan sonra asla oraya adımımı atmadım. Dabuentes balosu düzenlendiği zaman bile özel bir emirle herkes davetliydi ama ben yine de gitmedim. Sadece kendi çıkışımı daha sonradan yapabildim. Bunda bile biriyle ne dans ettim ne de biriyle yakınlaştım.
"Penelope, daha fazla sıkıştırma. Bir nedeni olmalı. Paylaşmak isteseydi en başında bunu yapardı." sözleriyle onun gözlerini izledim. Hemen sonra da ona gülümsedim. Ardından da tekrar Penelope'nin üzgün bakışlarına döndüm.
"Üzgünüm, sadece eğlenceli olacağını düşündüğüm için..."
"Sorun değil Penelope, ancak ben uzun zamandır İmparatorluktan uzak duruyorum." kısa bir neden verdim ona. Belki bu merakını daha da depreştirecekti. Bu yüzden daha fazla burada kalmamak için, "İzninizle, yorgunluğum artmış gibi hissediyorum. Bu yüzden..."
"Arthur, Yelena'yı çağır." kısa bir emir verdiğinde amacımı zaten anlamışlardı. Bu yüzden sadece gülümsemeyle yetindim.
"Buna gerek yok. O zaman izninizle." mırıldanıp arkamı döndüm. Bana bakan Arthur'u görmezden gelip yanından geçtim. Yorgundum gerçekten de. Bu yüzden adımlarımı atarken yalpalamalarıma engel olamadım. Bir iki adımdan sonra biri kolumu tuttuğunda o kişiye baktım. "Majesteleri?"
"Sadece yürümene eşlik edeceğim." kısa bir açıklama yaptı. Onun açıklaması ve benim artan yorgunluğumdan dolayı kolumu tutan koluna sarıldım. Adımlarımda zorlanıyordum ve o da bunun farkında olduğu için yavaş ilerliyordu. "Hasta olmana rağmen neden yataktan çıktın ki?" sesindeki küçük endişeye gülümsemeden edemedim. Onun beni görmeyeceği şekilde kafamı farkında olmadan omzuna koydum. Hem gülümsediğimi hem de yorgunluğumdan kafamı bile dik tutamayacak hale geldiğim için bunu yapmıştım.
Bu hareketim bir anda onu harekete geçirdi. Aniden durduğunda kafamı kaldırdım. Yüzüne bile bakma şansım olmadan beni kucağına aldı. "Yürüyemediğin için bunu yapıyorum." yanlış anlamadan korktuğunu belli eden sözler ve onun açık sesiyle ben sessiz kaldım. Konuşmadan kafamı sallayarak kafamı onun göğsüne yasladım. Onu reddedemeyecek kadar yorgundum. Birkaç şeyi hatırlamak hasta olmamı sağlıyordu. Ve içeride konuşulanlar hastalığımın tekrar ağırlaşmasını sağladı.
Odaya girdiğinde kapıyı açan birini bulanık bir şekilde gördüm. Sesleri de bir o kadar bulanık duyuyordum. Anlamakta zorlanıyordum. Sadece tuhaf bir güvenle ona sarılmaya devam ettim. Tuhaf bir güven? Tuhaf bir güven değildi. Onda açık bir şekilde gördüğüm gerçek bir güvendi. Davranışlarının arkasında bir şeyler saklamadan bana yansıttığı bir güven. Daha önce kimde böyle bir güven görmüştüm? Bilmiyorum. Sayılı kişilere olan güvenimi uzun zamandan sonra kimse kazanamamışken ondan görmek beni korkutuyor.
"Beni kandırmandan koruyorum Edgard."
Bölüm Sonu
Evet, eğlenceli bölümlere yaklaşıyoruz. Sizce bu eğlenceli bölümler nasıl olacak? Yine yakınlaşacaklar mı yoksa tamamen kopma noktasına mı gelecekler?
Isabella'nın olduğu bölümler harika olacak!
Ah, bir de Yanlış Kedi kitabım WattpadFantasyTR de Aşk Ateşiyle Kavrulanlar listesinde yer aldığını da söyleyeyim. Okumak isteyen olursa bitmiş bir kitaptır.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top