Bölüm 13

13. Bölüm

Elimdeki fincanı sessiz bir şekilde izledim. Benim dalgınlığımdan dolayı Helen koluma dokunduğunda irkilerek ona baktım. Ani tepkimden ötürü çayı elime döktüm. Sıcak olmasa da sıvının elime dökülmesine verdiğim tepkiden dolayı elime bakmayı bırakıp elimi tutan Helen'e baktım. Gözlerimi dikkatli bir şekilde izleyerek elimdeki fincanı aldı. "Bir sorun mu var? Neden bu kadar dalgınsın?" dedi. Hemen sonra da mendilini çıkartıp elimi sildi. Çay elimde soğuduğu için ağır bir tepki verme gereği duymuyordu.

"Ben... Bilmiyorum." dediğimde elimi silmeyi bıraktı. Hemen sonra da yanımızda duran Ursula ve Yelena'ya döndü. Bir anlık tereddüt etse de sessini sakin tuttu.

"Çıkın." dediğinde iki hizmetçi de bana baktı. Onların bakışıyla onay verdim. Benden aldıkları onayla kısa bir veda yapıp odadan çıktılar. Onların çıkmasıyla, "Dün gece onunla bir sorun mu yaşadınız?" sorduğunda gözlerine uyuşuk bir şekilde baktım. Ne demeliyim bilmiyorum. Ama bunun sorun olmadığını bilecek kadar aklım başımda. "Kimberly?"

"Sence bir insan bir insana acıdığı için mi duygu besler?" sordum. Ani sorumla kaşlarını çattı. Ne demek istediğimi anlamaya çalışıyordu.

"Ne tür bir duygu bu?"

"Sevgi." sözlerimle gözlerinin parladığını gördüm. "Kitapta gördüm. Böyle bir şeyin mümkün olup olmadığını merak ediyorum." dediğimde sözlerime inanıp inanmama arasında kaldı. Gözlerini kıstığında, "Acıdığın birine duygu besleyemezsin, değil mi?" sordum. "Bu saçma olur."

"Kitabı doğru okuduğuna emin misin?" sordu heyecanı kaçmış bir şekilde. Onun bu haline gülümsedim.

"Evet, ona acıdığını kelimelere fazlasıyla dökmüş. Hatta kadın karakter kendi acısından çok onun acısı için yumuşamış."

"Kendi acısından çok demek." dedi. Sessiz bir şekilde gözlerimi izlemeye başladı. Bakışları beni rahatsız etse de bozuntuya vermedim. Sonuçta herhangi şüpheli bir harekette beni anlardı. Ve ben konuşana kadar anlaşılmak istemiyorum. "Bu acı ne tür bir acı?" sorduğunda ondan bakışımı aldım.

"Kim için dediğini anlamadım?"

"Kadının acısı nen tür bir acı?"

"Tam hatırlamıyorum, sanırım bir tanıdığı tarafından şiddet görmesiydi." dediğimde gözlerimi dikkatli bir şekilde izlemeyi bırakıp kendisini rahat bir şekilde arasında doğru bıraktı. "Soruma cevap vermedin."

"Evet, sorun. Bir an bu soruyu kendin için soruyorsun, diye umutlanmıştım."

"Birine acınası bir şekilde ilgi duymamı mı istiyorsun?"

"İlgi duymak acınası mı?"

"Değil mi?"

"Değil." ona bakmayı bırakıp güldüm. "İlgi duyabilmek güzel."

"Güzel." mırıldandım. "Senin ilgi duyduğun şey ne?" sordum. Sorumla beraber gülümsedi.

"Çiçeklerim."

"Ne yani Dük Rusell değil mi?" sorumla beraber gülümsemesi yok oldu. Gözlerini kısarak düşündü.

"Evli olsak da bir insana ilgi duyabilmek o kadar da kolay değil." dedi. Gözlerinde bir şeyler sakladığını gördüm. Tıpkı benim kitap karakterleriyle sorarak gerçeklerimi gizlemem gibi. "Nereden geliyorsun hemen bu konuya!" sahte bir kızgınlıkla konuştu. Ama gözlerinde sesindeki gibi sahte bir gülümseme vardı. "İlk soruna gelelim. Bir insan bir insana acıdığı için duygu beslemez. Onda güvenecek bir şey bulduğu için duygu besler."

"Yani acı çekmiş olduğu için kendisine benzetiyor."

"Öyle de denebilir." onu izlemeyi bırakıp kafamı eğdim. Yani sırf onu kendime benzettim, diye böyle bir saçmalık yaptım. "Güzel bir kitap mı? Güzelse adı ne?" sorduğunda dalgınlığından kurtulup ona baktım."

"Hayır, sadece... Saçma bir kitap. Pek senin sevdiğin tarzda sayılmaz."

"O zaman boş ver." dediğinde gülümsedim. Daha fazla üstünde durmadan farklı konulara geçtiğimizde ona ayak uydurup aynı enerjide davrandım.

• • •

Helen'le ne kadar ilgilensem de benim de işlerimden ötürü ne yazık ki ondan ayrıldım. Burada uzun süre kalmayacağım için bana ait çalışabileceğim bir oda olmadığından yatak odasında Yelena'nın bana getirdiği kağıtlarla ilgilenmek için girdim. Odaya girdiğimde Yelena da arkamdan girip yanımdan geçti. Ben de yatağa doğru ilerledim. Üzerimdeki ince parçayı yatağa bırakıp elimi saçıma geçirdim. Açık olan saçımı arkaya yatırıp Yelena'nın kağıtları bıraktığı sehpa ve kanepelere ilerledim. Dün Edgard ile beraber oturduğumuz kapıya bakan kanepeye yerleştim. Sağ elimi istemsiz onun oturduğu tarafa koydum. Bir süre o kısma öylece baktım.

Dün bana kendisi hakkında hiç kimsenin bilmediği şeyleri anlattı. Ve çoğunu dinlemek gerçekten de zordu. Onun ani ruh değişimlerine sinir olsam da artık neden böyle olduğunu gerçekten de anlayabiliyordum. Ona bunun için kızamazdım. Kızmak istesem de içimde bir şeyler buna müsaade etmiyor. Duyduklarım mı yoksa duygularım mı emin değilim.

• • •

"Ona karşı koysaydım zarar verirdim. Sonuçta bir canavar olarak eğitildim. Sevdiğim birilerine canımı bile verecek olsam da zarar vermek iç güdülerimde var." ellerim hâlâ saçlarındaydı ama sözlerinden ötürü içgüdüsel bir şekilde gözlerine baktım.

"Korumaktan çok öldürmek için eğitildin." dediğimde o da gözlerimi izledi. Koyu kahverengi gözleri sönük bir yıldız gibi parıldıyordu. "Neden sana bunu yaptılar?" elimi saçından çekerken. Bu yaptığımın iyice tuhaf olmaması için.

"Rodney ailesine bir fedai gerekiyordu."

"Ama sen bir varisin!" sesimin yükselmesine engel olamadım. "Sen onların tek oğlusun." dedim. Benim sesimin yükselmesine rağmen o sessiz kalmaya devam etti. Bu sessizliği sinir bozucu olduğunda elini tuttum. "Varis olduğun için mi?"

"Varis ben değildim." dedi. Onu doğru duyduğumdan emin olmadığım için gözlerine daha dikkatli bir şekilde baktım.

"Nasıl? Penelope için miydi?" sordum. Olabilirdi. Bazı aileler anaerkil olarak ilerleme ilkelerine sahipti.

"Hayır."

"O zaman..." sormak istedim ama devamını getiremedim. Sustuğumda kafasını salladı. Bu mümkün olabilir miydi? Bir aile üyesi daha? Ama bu mümkün değil! Öyle bir şey olsaydı herkesin bundan haberi olurdu. Ölen bir Rodney. Tıpkı eski Dük'ün ölümü gibi büyük bir yankı olurdu.

"Aklından ne geçirdiğini tahmin edebiliyorum Kimberly. Ama düşündüğün gibi değil."

"Düşündüğüm gibi olmayan ne?" sorduğumda sessiz kaldı. Neden sessiz kaldı. "Majesteleri?" sordum. O ise elini elimden çekti.

"Bundan sonrasını bilmemen daha iyi. Şimdi git ve uyu." dediğinde gözlerini şaşkın bir şekilde izledim. "Uykusuz kalacaksın."

"Majesteleri?"

"Kimberly! Fazlasını merak etme, yakında ayrılacağın bu aile hakkında edindiğin şeyler daha sonra hayatına... Ailenin de hayatına mal olur." önüne döndü. Bana bakmayı reddetti. Bu halinden ötürü gözlerimi bir süreliğine ondan aldım. Ailemin hayatına bile mal olacak.

"O zaman sizden boşandığımda kendi soyadımla yaşayacağım, hatta evlenebileceğim?" sordum. Sorumla beraber bir anlık bana bakmaya yeltendi ama bir anlık. Bu isteğinden tıpkı bakışlarını benden uzak tuttuğu gibi uzak tuttu.

"İmparatorluk yasaları gereği bu ikisini de sırf ben ya da sen istiyorsun, diye yapamazsın."

"Yani sizden boşansam da hâlâ sizin eşiniz olarak görüleceğim." dediğimde bana baktı. "O zaman benim ailem Rodney ailesi olmuş oluyor." dediğimde gözlerime daha dikkatli baktı. Başkasıyla evlenemem, bu da resmiyette olmasa da herkesin gözünde ben hâlâ onun karısı olacağım. Kimse bana o şekilde bakmayacak ve sıradan biriymişim gibi davranamayacağını gösterir.

"Kimberly..."

"Ben sizin karınızım, o zaman bilmeye hakkım var." dediğimde nefesini dışarıya verdi. Bu hareketine karşı onu dikkatli bir şekilde izledim. Bana güvenmiyordu. "Bana güvenmiyorsunuz anlıyorum. Sonuçta anlaşma üzerine evli karı kocayız."

"Sana söylediğim için umarım pişman olmam." dedi kalkmak üzereyken elimi tuttuğunda. Eski yerime aynı şekilde oturduğumda sıcak eli beni rahatsız etmedi.

"Pişman olup olmayacağınızı anlamak için önce denemeniz gerek." gözlerimi izledi. Elimi tuttuğunun hâlâ farkında değildi. Ben de rahatsız değildim bundan. Ondan korkmuyordum. Glenn'e bile duyamadığım güveni duyuyordum. Neden? Sanırım bana o manada asla yaklaşmadığı için olmalı. Ama Glenn de bana o şekilde hiç yaklaşmadı. O zaman ona bu kadar güvenmem neden? Penelope yüzünden mi?

"O zaman Kimberly, şu anda evli olduğun... Yani benim aslında bir adım bile yok." dedi. Ne demek istemişti?

"Adınız yok mu? Siz..."

"Bana seslenmeyi planladığın adın sahibi Rodney ailesinin ilk varisine ait. Ben sadece onu korumak için hayata getirilmiş ikinci çocuğum." dediğinde sözlerini idrak etmeye çalıştım. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Korumak için bir çocuk doğurmak. Bunu hangi aile ya da anne kabul ederdi?

"Majesteleri..." başladım ama devamını getiremedim. Ne demeliydim ki? Bir anne ya da bir baba nasıl olur da çocuğunu sırf diğer çocuğunu korusun, diye dünyaya getirir. O çocuğun da özgür hakları yok mu? Ya da ona ait olması gereken bir isim. Zar zor sözlerini idrak ederek, "Bir fedai olsanız da isim... En azından size bir isim bile vermediler mi?"

"Buna gerek olmadı. Ben onun gölgesi olarak var olduğum için bir isme ihtiyacım olmadı. Ya da resmi bir kimliğe. Bu yüzden Dük olana kadar Rodney ailesine sorun olan insanları ortadan kaldırarak hayat sürdüm."

"Öldürmeye kaç yaşınızda başladınız?" farkında olmadan sordum. Bir anda çıkmıştı dudaklarımdan.

"Bir canlı olarak mı soruyorsun yoksa bir insan olarak mı?" dediğinde ne desem bilemedim. "Canlı olan her şeyi öldürmeye silah tutabilme kabiliyetimin hemen ardından başladım." dedi. Cevap vermedim. Yaş vermemişti. Vermemişti çünkü çok küçük, belki onun bile hatırlayamadığı yaşlarda başlamıştı. Bu onun için içgüdüsel bir hal olacak kadar erken. O zaman boğazımı keserken Penelope için yapmıştı ve hiç tereddüt etmedi. Tıpkı anlattığı gibi bir fedainin ruhsuzluğuyla. Bir Rodney'e zarar vermek üzere olan tehditten başka bir şey değildim onun için. Belki şu an bile bundan farksızım. Hatta bu konuyu birine anlatmaya kalkıştığım anda ölü sayılmış olacağım.

Gözlerimi izlemeyi bırakıp gülümsedi. Acı bir gülümseme, gerçeği saklayan bir gülümsemeyle, "Biraz önce de dile getirdiğim gibi ben bir fedaiyim. Rodney ailesine sorun olacak, varisin emrini yerine getirecek ve onun için ölecek bir piyon olarak hayata getirildim. Bu yüzden duyguları yansıtmakta ya da onları anlamakta iyi değilim. Sana karşı yapacağım herhangi bir hata da sadece özür dileyeceğim ve eğer istersen karşılığını aynı şekilde alacağım." dediğinde sessiz kaldım. Buna ne diyebilirdim. Tereddüt etmeden bunu yapmıştı kendisine. "Sen de bir Rodneysin Kimberly. Penelope'den önce göremem ama senin isteklerin de benim için bir emirden farksız değil." sözleri sıcaklamamı sağladı. Utanmıştım bunu söylediği için. Penelope'den önce görmeyeceğini biliyordum ancak benim isteklerim bir emir miydi gerçekten de onun için? Kafam da kurduğum şeylerin saçma bir hale girmemesi için konuyu geri döndüm.

"Peki ya ilk çocuk o... Öldürüldü mü?" sorduğumda kafasını iki yana salladı. "O zaman o..."

"Rodney soyadına ihanet etti ve yaşamını devam ettirebilmek adına iş birliği yaptığı İmparator sayesinde kimliğini değiştirdi."

"Sen de onun bıraktığı bu yeri aldın." aniden söyledim. Sözlerimle kafasını salladı.

"Evet, hiç var olmasam da... Onun yerini alabildim." kafamı eğdim. Elimi tutan elini ben tuttum bu sefer. Bu davranışımla sonunda elimi tuttuğunu fark etti ama benim tutmamdan ötürü geri çekmedi. Bunun yerine elleri kasıldı. Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda benden bir tepki bekliyordu. Sanırım alışık olduğu o ifadeyi, ona acımamı bekliyordu. Ve ben ona acıyor muyum? Bilmiyorum! İçimde çok farklı duygular var ama bunun acıma olup olmadığını anlamıyorum. Sadece ona sarılmak ve böyle bir aileye düştüğü için özür dilemek istiyorum. Neden özür dilemek istiyorum ki? Bunu yapamam ama onu teselli edebilirim, öyle değil mi?

Bunları dile getiremesem de elini sıkarak onu kendime çektim. Ani hareketimle bana doğru eğildiğinde boynuna sarıldım. "Asıl ilk çocuk bir isimsiz olmalı çünkü bu ada ve..." ondan ayrıldım. İki elimi de yanağına koydum. "Soyadımızın anlamını gerçekten de taşıyorsunuz." gülümsedim. Bunları kurarken utandığımı hissetsem de yalnız hissetmesini istemedim. Onunla beraber olduğumu bilmesini istedim.

• • •

En son yaptıklarımı hatırladığımda elimi oradan çekip iki elimle yüzümü kapattım. Hemen sonra da nefesimi dışarıya verdim. Ona bunu söylediğime inanamıyorum. Neden o an böyle bir şey söyledim ki? Neden soyadımız, dedim ki! Onunla sahte bir evlilik içinde olduğumu unutuyorum. Yoksa bu adama... Hayır, hayır! Birine karşı öyle bir duygu besleyemem, erkeklere güvenemem! Ama o... Ben me yaptığımı bilmiyorum artık!

Elimi yüzümden çeksem de kanepeden ayrılmadım. Hemen yanımda duran ve neden böyle tuhaf davrandığımı anlamaya çalışan Yelena'ya baktım. Hemen sonra da kafamı yatağın olduğu kısma çevirdim. Bunu yaptığımda daha da utandığımı hissettim. Dün bunları ona söyledikten sonra bir anda farkına varıp aceleyle yerimden kalktım. Saçma ve ne olduğu belirsiz cümleler arasında uyuyacağımı söyleyip sanki hiçbir şey konuşmamışız gibi hatta ona o şekilde davranmamışım gibi yatağa gittim. Sonra da uzun bir süre o gidene kadar uyuyor numarası yapıp yatağın altında utandım.

Acaba böyle yaptım diye beni yanlış anlamış mıdır? Ondan hoşlandığımı falan sanmaz değil mi? Ya da ondan korktuğum için böyle bir şey yaptığımı? Bunu sanması daha kötü! Ondan hoşlandığımı düşünmesi bile onu acıdığımı ya da korktuğumu düşünmesinden daha iyidir!

"Madam iyi misiniz?" sorusuyla yatağa bakmayı bırakıp Yelena'ya baktım. "Bir sorun mu var Madam?"

"Var." dedim. Ona açıklamayıp merak etmesine sebep olacak olsam bile. Ve merak etmişti de. Bu yüzden yüzüme tam olarak bakmayı bırakıp kafasını eğdi. "Yelena, sence insanlar vicdanen mi iyi davranır?" sorduğumda kafasını kaldırıp gözlerime tam bakmasa da bana baktı. Helen'den aldığım cevap beni hiç tatmin etmedi. Sadece ona yanlış şekilde yanlış soru sordum. Ve bir kez daha bunu sorarsam kesinlikle benim ona ilgi duyduğuma dair saçma düşüncelere kapılır. Sonuçta ben ondan hoşlanmıyorum sadece durumu için kendimi onun yerine koyup üzülüyorum.

"Galiba Madam." dediğinde iç çektim.

"Yani birine duygu besliyor gibi hissedilmesinin sebebi vicdan olabilir." dememle beraber güldü.

"Bu nasıl olabilir Düşes'im." dediğinde ona baktım. "Duygular için güven veya başka bir duygunun altyapısı gereklidir." sözleriyle beraber kendimi tamamen geriye bıraktım. Kambur otursam da yanımdaki evin baş hizmetçisi oluğu için bunu sorun etmedim. "Rahatsız mı oldunuz Madam, hekim çağırmamı ister misiniz?" sordu. Bu halimi ona pek göstermediğim için bana bir şey oldu sandı herhalde.

"İyiyim Yelena. Sadece duyguların ne demek olduğunu hâlâ anlayamıyorum."

"Madam neden bunları merak ediyor, yoksa biri size saygısız bir konuşma mı yaptı?" sorusuna sadece iç çektim. Saygısız bir konuşma değil de geçmişini döken bir konuşma oldu. Ve ben bundan dolayı vicdanen bir sorun yaşıyorum. Aksi taktide neden böyle bir saçmalığa kalkışayım!

"Hayır, boş ver. Bugün için ilgilenmem gerekenler bunlar mı?" sorduğumda kafasını salladı.

"Evet, Madam." sözleriyle kağıtlarıma döndüm. Hizmetçilerle ilgili bilgilendirme yazan kağıtlardan başlamak üzere sehpadaki ilk kâğıdı elime aldım. Kafamdaki düşüncelerden kurtulmak adına yoğun bir ilgiyle sıkılmadan hepsini okudum. Sorun olanları Edgard'a bildirmesi için Yelena'ya verdim. En sonunda bir iki kâğıt kaldığında kapım çaldı. O tarafa doğru baktığımda Yelena'da benim gibi o tarafa baktı.

"Evet?" seslendim. Ve hemen sonra ise tanıdık bir sesin, 'İçeriye girebilir miyim?' sorusunu duydum. Zaman kaybetmeden elimdekileri Yelena'ya verip, "Gel." dedim. Benden alınan izinle içeriye Penelope girdi. Yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Ben de onun gülümsemesine karşılık gülümsedim. Aynı zamanda pozisyonumu da daha doğru tuttum.

Arthur'un yardımıyla içeriye girdiğinde Yelena'ya çıkmasını işaret ettim. Bana kafasını sallayıp onların yanından geçip odadan çıktı. Onun çıkmasının hemen ardından Arthur da odadan çıktı. İkimiz odada yalnız kaldığımızda ayağa kalktım. Hemen arkasına geçip onu itmeye başladım.

"Balkonda duralım mı? Bugün dışarıya hiç çıkmamış olmalısın."

"Evet, çok iyi olur. Uzun süredir içerideyim. Abim odamdan çıkmamam için emir vermiş." dediğinde onu itmeyi bırakım. Kapısı kapalı balkona yaklaşırken güldüm.

"Dışarıya çıkmanı mı yasakladı gerçekten?" sorarken kapıyı açtım. Cam kapıyı açtığımda içeriye hızlı bir esinti girdi. Ve hemen sonra gittiğinde çok hafif bir soğukluk hissettim. Bu yüzden direkt Penelope yerine dolabıma ilerledim. Dolaptan onun ve benim için ince bir örtü alıp hemen arkasına geçtim.

"Evet. Eve yabancı bir misafir geldiği için çıkmamamı söyledi." dediğinde sırtını örttüm. Bu hareketimle bana dönüp gülümsedi. "Teşekkür ederim." dediğinde onu itmeye başladım.

"Yabancı misafirin kim olduğunu söylemedi sanırım." mırıldandığımda ona yakın olduğum için beni duydu.

"Sadece bir Rusell olduğunu söyledi."

"Ve bir Rusell'ın, senin beni görmene engel olmayacağını mı düşündün?" sorduğumda güldü. Hemen sonra da kafasını salladı.

"Açıkçası sen beni görmeye gelmediğin için ben geldim." dedi. Serin balkona çıktığımızda onu oturacağım tarafın karşısına yerleştirdim. Hemen sonra da kıyafetlerini düzenledim. "Odadan çıkmıyorum ve sen de beni görmeye gelmiyorsun, diye ben de Arthur'u ikna edip buraya geldim."

"İyi yapmışsın." onu bıraktım. Hemen karşı tarafına oturduğumda dışarıya bakmayı bırakıp bana döndü. "Ne yazık ki misafir bana ait olduğu için seni görmeye gelemedim."

"Misafir sana mı ait? O zaman bir Rusell olsa da bir sorun olmayacağına eminim!" heyecanla. Farklı birini görebileceği için mutlu olduğu çok belliydi. "Beni onunla tanıştırırsın değil mi?" sesinde çok hafif bir yalvarma vardı. Utandığı için abartılı bir duygu gösteremiyordu.

"Tabii ki de sizi tanıştırırım ancak... Penelope, benim arkadaşım biraz meraklı birisidir." dediğimde gülümsedi.

"Sorun değil! Zaten bacaklarımı bir saldırı sonucu kaybettiğimi biliyorlar." ne olacağı ya da olmayacağı umurunda olmadığı çok belliydi. Sadece biriyle arkadaş olmak, benim dışımda biriyle. Abisiyle boşandıktan sonra artık onunla görüşmem mümkün olmayabilir. Belki Edgard'ın müsaadesi olursa onunla görüşebilirim. Bu yüzden farklı birilerine daha ihtiyaç duyuyor.

"Peki, sen sorun etmiyorsan yarın sizi tanıştırayım. Ah, ama Majesteleri buna sinirlenebilir." dedim. Beni duyduğunda gülmeye başladı. Hemen sonra da omuz silkti.

"Ne derse desin umurumda değil, Arthur'u ikna edip ben geldim, derim."

"Yine de Majesteleri bunu benden bilecektir. Ondan izin istemem ya istemen gerekiyor."

"Ama ona sorarsam sana hatta bana asla izin vermez! Abim İmparatora bağlı olan herkesten nefret ediyor." sözleriyle tek kaşımı kaldırdım.

"Ne kadarlık bir nefret?" sorumla düşündü. Gözlerini kısıp etrafına bakındı.

"Şöyle ki, ona gidip ben İmparatordan bir şeker aldım desem bile beni öldürebilir."

"Seni?" şaşkınlığımı yüksek sesle dile getirdim.

"Evet, İmparatora sevgisi bu kadar fazla." dalga tonuyla. Bu kadar nefret duyarken babamı nasıl kabul etmiş bu adam? Babamın İmparatorun tarafında olduğunu bilmiyor mu? Yoksa... Biliyor olmalı! Bir şey, anlaşmanın içinde önemli olan bir madde daha vardı. Kesinlikle önemli bir madde, babamın koyduğu adadan daha önemli bir şey. Bekle, bu yüzden mi geldiğim andan itibaren bana bu kadar soğuk ve olabildiğince mesafeli! Doğru ya, ben babamın kızıyım. Benim de İmparatorla ilişkim olabilir ancak böyle bir şeyden şüphe eden birisi neden dün gece bana her şeyini anlatsın ki?

"Gerçekten de nefret ediyor." diyebildim. "Hadi, gidip arkadaşımla seni şimdi tanıştırayım." dedim. Beni duyduğunda duraksadı. Ama hemen sonra yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.

"Abimle konuşmadan gitmemiz bir sorun olmaz mı? Biliyorsun en son sinirlendiğinde o..."

"Sorun yok." onu kestim. "Hadi gidelim." ayağa kalktım. Arkasına geçip onu balkondan çıkardım. Balkonun açık kalmasını umursamadan kapıya ilerledim. Kapıyı açmak için onu bıraktığımda iki elini birbirine bağlamış tedirgin bir şekilde açacağım kapıyı izliyordu. "Tüm sorumluluğu üzerime alacağım ancak sen tanışmak istemiyorsan geri dönebiliriz."

"Hayır! Tanışmak istiyorum ancak... Ya anlaşamazsak ya abimin dediği gibi..."

"Merak etme, Helen kimseyi öyle sıkıştırıp rahatsız etmez. Yani yapacak olursa da ben onu uyarırım. Ayrıca o da senin gibi. Evlendikten sonra benim dışımda kimseyle bir arkadaşlığı olmadı. Bu yüzden öyle senden izin almadan asla özel konulara girmez."

"Gerçekten mi?" sorduğunda kapıyı açtım. Kapıda bekleyen hizmetçi ve şövalye sürüsüne baktım. Buraya kadar Penelope'yi takip mi ettiler. İnanamıyorum! Gerçekten de Helen'le karşılaşır diye her türlü önlemi almış. Bunu yaptığımda acaba düşünmeden öldürme gibi bir dürtüye girmez, değil mi? Şu anlaşma maddesini ve neden birden bana bu kadar iyi olduğunu öğrenene kadar hayatta kalmak istiyorum. Bu adamın bu nefrete rağmen nasıl olurda şu an bana karşı bu tutumları sergiliyor bilmem gerek! Arkamdan ne iş çeviriyor bu adam.

"Evet." mırıldanırken karşımdaki insanlara bakmayı bırakıp onu ittim. Peşimize takılanların verdiği rahatsızlıktan dolayı hemen arkamda ilerleyen Yelena'ya baktım. "Gönder şunları." dediğimde duraksayarak arkasına baktı.

"Madam onları Majeste..."

"Majestelerinin karısı değil miyim ben!" sinirli bir tonla konuştum. "Benim emrimin majestelerinin yanında bir değeri yok mu?" sorarken Penelope'yi itmeyi bırakıp ona baktım. "Ne yapmamı istiyorsun, Düşes olarak sözümü dinlemediğiniz için sizi kovmalı mıyım?"

"Madam, lütfen..."

"Emirimi duydun Yelena, şimdi gönder onları." deyip arkamda duran insanlara baktım. "Aksi taktirde ben onları başka şekilde gönderirim."

"Bunu yapamazsınız Madam!" sözleriyle öne çıkan hizmetçi kıza baktım. Tek kaşımı kaldırdığımda, "Bize emir veren kişi Majestelerinin kendisi ve bizim için onun sözlerinden daha değerli sözler sarf edecek kimse yok." sözlerinin sahibine bir süre baktım. Hemen sonra da ona karşı gülümsedim. Bu kız ne kadar da cesur!

"Sus Lara!" sesiyle beraber Yelena'ya baktım. "Onu bağışlayın Düşes, o daha toy." dediğinde göz ucuyla tekrar ona baktım. "Ne yapması gerektiğini ona öğretememiş olmalıyım." demesiyle beraber yanındaki hizmetçilerden biri onu dürttü. Bu hareketiyle beraber kız istemeyerek kafasını eğdi.

"Bağışlayın beni Düşes, sözlerimi farkında olmadan kurdum." dedi ama ağız ucuyla. İsteyerek yapmıyor ve bunu ses tonundan görüntüsüne kadar yansıtıyor. Beni küçümsüyor mu bu kız?

"Kimberly, boş ver onu. Daha genç ne yaptığını bilmiyor olmalı." sözleriyle Penelope'ye baktım. Hemen sonra da gülümsedim.

"Biliyorum. Ancak genç olsa da saygısızlık yapmaması gerektiği öğretilmeli." dediğimde kafasını kaldırmasa da gözleriyle beni izledi. Bakışlarında yakaladığım ifadeye gülümsedim. "Şu anlık görmezden geleceğim." dedim Sözlerimi duyduğunda kızın sinsi gülümsemesini gördüm. Ama bunu görmezden gelip Penelope'ye döndüm. Şu an öğrenmem gerekenler var ve bu kız uğraşacağım konular arasında değil! "Gidelim. Biraz daha geç olursa sen onunla tanışamadan Edgard bize katılacak." dedim. Beni duyduğu anda gülmeye başladı.

"Haklısın, gidelim artık." onu itmeye başladım. En sonunda diğerleri bizim peşimizi bıraktıklarında Arthur ve Yelena'nın eşliğinde Helen'in odasına geldik. Onun odasına gelmemiz Arthur ve Yelena'yı gerse de umursamadım. Penelope'yi içeriye alıp yüzünü kapatmış Helen'i görmesini sağladım. Helen'in sıkılamaya başlamış ifadesini peçesinin altından rahat bir şekilde gördüm. Ve bu ifade Penelope'yi gördüğü anda yok oldu. Yeni bir insanın mutluluğuyla bakmaya başladı.

"Helen, seni Penelope ile tanıştırayım. Edgard'ın kardeşi." dediğimde gülerek bize doğru geldi.

"Tanıştığımıza memnun oldum Leydi Penelope." reverans yaptı. Onun hareketiyle beraber Penelope de kafasıyla selam verdi.

"Ben de aynı şekilde Madam Helen." dedi. Ona direkt adıyla hitapta bulundu. Soyadını ağzına almamasını tembihlendiğini tahmin etmek zor değildi. Onların hızlı anlaşma şekline gülerek öğrenmem gerekenler için onların dikkatini çekmek adına öksürdüm.

"Sizi tanıştırdığıma göre, ben artık işerimi halletmek için geri çekileceğim."

"Hemen mi?" sorusuyla Penelope'ye baktım. "Bize katılacağını sanıyordum." sesindeki masumiyete gülümsedim.

"Evet, bize katılmalısın." ona katıldı Helen'de.

"Çok isterdim ancak ne yazık ki işlerimi bitirmedim. Bilirsiniz şimdi bitirmezsem yarına başım fena halde ağrıyabilir." dedim. Beni duyduklarında ikisi de birbirine baktı. Şu an ikisini de kullanıyor olmak kötü hissettirdi ancak bunu yapmam gerekiyor. Anlaşmanın içindekileri tamamen öğrenmem gerekiyor. Bu adamın benim hakkımda ne bildiğini bilmem gerekiyor. Ve bunlar içinde onu kışkırtmam lazım. Emin olmalıyım. Sinirli olduğunda her şeyi farkında olmadan bana söylüyor. Ve kardeşi de sinirlenmesini sağlayan en büyük etken!

"Merak etme Penelope, Yelena yanınızda kalacak. Herhangi bir rahatsızlık anında hekim çağıracaktır." sözlerimle Penelope ne demek istediğimi anlamıştı. Bu yüzden telaşlı hali az çok kayboldu. Onun kaybolan telaşıyla diğer telaşlı kadına baktım. Ona gülümsedim. "Penelope de benim kadar eğlencelidir, bu sayede iyi anlaşacağınıza eminim." dedim son bir defa. Hemen sonra da Yelena'yı burada bırakıp odadan çıktım. Kapıya çıkmamla telaşlı bir şekilde bana doğru gelen Edgard'ı gördüm. Tahmin ettiğim gibi hemen haber verilmişti ona. Ve o da koşarak geldi.

"Arthur, bana Glenn'i bul. Daha sonra Ursula'yla beraber Majesteleriyle konuşmam bittiği gibi odama yolla." dedim. Beni duyduğunda sadece telaşla beni izliyordu. Biraz sonra büyük bir kavga kopacaktı ve ben çok sakin bir şekilde istekte bulunuyordum.

"Düşes..."

"Sözlerimi unutma Arthur." deyip bana gelen adamın önüne geçtim. Odaya girmesine izin vermedim.

"Kimberly, şu an yeterince sinirliyim. Penelope'yi o odadan çıkarttıktan sonra seninle konuşacağım." dedi. Ama bunu umursamadım. Ona gülümsedim.

"Kardeşini daha sonra çıkartabilirsin. Yelena zaten yanında, Penelope bir sorun yaşarsa... Yelena onu oradan çıkartır." dediğimde sinirli gözleri beni izlemeye başladı.

"Ne yapmaya çalışıyorsun Kimberly?" sorduğunda sadece gülümsedim. "Kimberly!" sesi yükseldiğinde gülümsememe son verdim.

"Majesteleri önce sakin bir yere..."

"Kimberly, düşünmeden hareket ettiğimde neler olduğunu gördün öyle değil mi?" sordu. Bu soruya sanki normal bir şeye cevap veriyormuş gibi kafamı salladım. Bu hareketim onu daha da sinir etmiş olmalıydı ki yumruklarını sıkmıştı. "Aynı şeyi tekrarlamama az kaldı. Şu an kafam az çok yerindeyken önümden çekil!" dişleri arasında konuştu. Sakin kalmada zorlanıyordu. Her an... Her an boğazına sarılabilirdi.

"Deneyin tekrar, sorun değil ancak... Bana önce cevap verin. Babamla ne tür bir anlaşma yaptınız!" sesim sorudan çok emir verir gibi çıkmıştı. Artık ben de tutmuyordum kendimi. Ona karşı şu an üstünlük kurup siniriyle bana cevap vermesini sağlamalıydım.

"Ne tür anlaşma olduğunu biliyorsun, şimdi çekil!" sabrı daha da taşmıştı. Artık harekete geçmeye yakındı.

"Bana düzgün cevap ver! Sadece ada ve..." sustum. Herkesin içinde bunları söyleyemezdim. Bize bakan bu gözler başkalarına durumu taşıyabilir ve ben... Ben sorun yaşayabilirim. "Dinlenme odasına ya da odaya geçelim. Orada daha rahat konuşuruz!" bu sefer kesin bir emirdi sözlerim. Ve o buna karşı çıkmaya hazırdı. "Bunu yapmazsanız içerideki arkadaşımın Penelope hakkında bazı şeyler öğrenmesini sağlarım!" dememle sinirli hali şoka uğramıştı. Bunu nedense benden beklemiyormuş gibiydi. Neden böyle bir ifade verdiğini bilmesem de bunu koz olarak kullanmalıydım.

Bu sayede babamın kendisini benim yüzümden tehlikeye sokup sokmadığını anlamalıyım yoksa babam hayatından olabilir. Ve bu adam sadece soyadı sayesinde beni kurtarabilir. Kardeşimi, annemi ya da babamı değil. Onların ölümüyle sonuçlanacak bir anlaşmada olup olmadığımı bilmeliyim. Bu sayede kendimi daha kontrolü tutabilirim.

Ve bir diğer öğrenmem gereken bu adamın bana karşı olan bilgileri! Bana karşı bir şeyler bildiğini anlamam ilk defa güven duyup bir şeyler anlattığı için fark etmem zor oldu. Ama bu adamın bana karşı bir şeyler bildiğine eminim. Ve bu kadar ileriye gitmeme sebep olan şeyde bildiğinden korktuğum şey. Öğrenmiş olmasından korktuğum şey!

• • •

Odaya girdiğimiz andan itibaren ikimizde sessizdik. Oradan ayrılmasını sağlamak için ciddi olduğumu gösterme adına odaya girmek istedim ve o bir anda sakinleşip beni tuttu. Ama bu sakinlik sadece kardeşi hakkında kimsenin bilgi sahibi olmaması içindi. Şimdi girdiğimiz yatak odasına o sinirle beni izliyordu. Gözlerinde beni öldürme isteği vardı. Açık ve net bir şekilde öldürme dürtüsünü bana göstermek için gözlerime bakıyordu. Kardeşi onun tek zayıf noktasıydı. Ve onun yaşadıkları da öyle!

Aslında böyle bir tehdit yapmak, kendimi iğrenç hissettirdi. Ancak bunu söyleyeceğim kişi asla Penelope'yi yargılamazdı ya da acımazdı. Tam tersine çok üzgün olurdu. Onun yerine acı çekiyormuş gibi. Tıpkı benim için olduğu gibi!

"Seni öldürmeye yakınım Kimberly! Sadece bunu engelleyen tek şey kardeşim!" dedi. Sinirden zar zor konuşuyordu. "O kız kardeşim hakkında ne kadarını biliyor?" sorduğunda sessiz bir şekilde gözlerini izledim. "Kimberly!" bağırdığında sadece sırıttım.

"Bilmem, siz bana cevap verdiğiniz anda ben de size cevap vereceğim."

"Şu an anlaşma yapacak konumda değilsin!" sesi artık sabrının sonuna geldiğini gösteriyordu. Biraz daha zorlarsam kesinlikle beni hatta Helen'i öldürebilirdi. Şu an öldürme iç güdüsünü tetiklemiştim. Ve bu hayatımı fazlasıyla tehlikeye atıyor.

"Öyle mi? Sizde beni öldürebilecek bir konumda değilsiniz!"

"Öyle mi? Sana bunu yapmamı engelleyecek olan ne?"

"Babamla yaptığın anlaşma!"

"Anlaşmanın bir değeri yok! O ada bile artık bir şey ifade etmiyor."

"Yani babamın size sunduğu bilginin bir değeri kalmadı. Bu yüzden mi benden kurtulmak için bu kadar çabalıyorsunuz?" sordum. Sorum üzerine duraksadı. Ne cevap verse, diye düşünmeye başladığını gözlerinde yakaladım. "Babamla İmparator sayesinde görüştün. O adamı nasıl düşüreceğin hakkında bilgi edinmek için ve karşılığında ise benimle evlenmeni isteyeceği aklının ucundan geçmedi. Bu sebeple de babam sana adayı vermeyi ve bunu yaparken de İmparator hakkında gizli bilgiler vermeyi teklif etti, değil mi?"

"Kafanda iyi kurmuşsun!" dedi. Bu sözlerine yüksek sesle kahkaha attım.

"Kafamda kurmak! Kardeşinin sözleriyle gerçeği hatırlayana kadar haklı olabilirdiniz ancak benim babam büyük bir İmparator destekçisidir. Siz İmparatorla en küçük samimiyete sahip insanlarla bile düşman biriymişsiniz. Nasıl olurda babam gibi bir adamla anlaşma yapmayı kabul edersiniz?" sözlerimle beni izledi. Sessizdi. Ne dese bilmiyordu. "Babamla işin bitti mi? Onu tehlikeye atacak şeyleri öğrendin, bu yüzden mi beni öldürmeye kalkışmalarında hiç tereddüt etmiyorsun?"

"Babanla yaptığım anlaşma da alacağım bilgi senden boşandıktan sonra olacak." dedi aniden.

"O zaman babama nasıl güvendin de benimle evlendin. Sonuçta babamın İmparatorun sağ kolu olacak konumda olduğunu bilmiyor değilsindir." derin nefes aldı. Ne dese bilemiyordu. Bir şeyler daha vardı. Ne olduğunu bilmediğim bir şeyler. Babamın anlaşmasını kabul etmesini ne sağladı bilmeliyim. Belki de babama karşı komplo kuruyordu. Sonuçta İmparatora bağlı biri onun için ölmesi gereken biriydi.

"Kafanda ne kuruyorsun Kimberly, bilmiyorum ancak... Babanla anlaşma yapmayı kabul etmemin sebeplerinden birisi onun İmparatora olan nefretiydi. Hemen sonra da bu anlaşmayı yapma nedeni olan sen. O p*ç kurusunun kendisinden yaşça genç ve bekar birini sırf adı çıktı, diye metresi olarak almak gibi bir sapkınlığa girmesine izin veremezdim."

"Yani sırf babam da nefret gördün ve o adamın da beni metresi yapmaması için mi evlendin?"

"Evet."

"Bu kadar?"

"Evet, Kimberly daha ne öğrenmek istiyorsun?" sorduğunda iç çektim.

"Benden bir şey saklıyorsun, sadece bunu biliyorum ve öğrenmek istiyorum."

"Bunu nereden çıkardın?"

"Bir yerden değil, sizin bana olan tutumunuzun aniden değişmesinden. Şu an bile bu kolayca belli olmuyor mu?"

"Belli olan nedir?"

"Belli olan şu Majesteleri." ona yaklaştım. Ona yakın durarak gözlerini izledim. "Boğazımı kestiğiniz zaman da aynı şimdiki gibi sinirliydiniz ama şu an sakin kalabiliyor ve benimle konuşuyorsunuz. Ve geçen gün... Bana, durduk yere kendinizle ilgili bir şeylerden bahsettiniz. Ve ben tanıdığım bunca insan arasında kimsenin kolay kolay değişmediğini öğrendim. Bu da benim hakkımda bir şeyler bildiğinizi gösterir." dediğimde gözlerini kaçırdı. Bunu farkında olmadan yapmıştı. Kendisini hemen düzeltse de artık çok geçti. "Evet, bir şeyler biliyorsun. Ne biliyorsun?"

"Bir şey değil, şimdi bu konuşmayı buradan bitiriyoruz." benim cevap verip vermeyeceğimi umursamadan kapıya ilerlemeye çalıştı. Bunu yaptığında kapıya yaklaştığı anda önüne geçtim.

"Konuşmamız bitmedi!"

"Konuşmamız, hemen şimdi bitti! Şimdi çekil önümden, kardeşimi o kadınla daha fazla yalnız kalmadan onu oradan çıkaracağım." dedi. Bu sefer kibar olmadı. Sesi ve gözleri artık daha fazla ısrar edersen öldürsün, der gibi bakmaya başladı. Bu yüzden daha fazla zorlamayı bırakıp önünden çekildim.

"Helen güvenilir biridir. Rusell olduğu için ona böylesine vahşi bir düşmanlık beslemeyi bırak." artık bıkmış bir ses tonuyla. Ne sorarsam sorayım artık bana cevap vermeyecekti.

"O kadın mı? Hayatını mahvetmiş birine bu kadar da güven duyman ne kadar da ironik. Bir de insanları tanıdığını söylüyor olman." dediğinde yatağa ilerliyordum. Hareket etmeyi bırakıp kapıya yaklaşmış olan adama baktım.

"Bununla ne demek istedin?"

"Bir şey değil." dedi. Farkında olmadan kurduğu bu cümleden kaçınarak elini kapıya koydu.

"Neyi kast ettiğini sordum?" sesim yüksek çıkmıştı. Artık onun sinirini farkında olmandan ben ona yöneltiyordum. Bu yüzden bana bakma gereği duydu. Söylememesi gereken bir şey söylediğinin de farkındaydı. "Cevap ver bana!" ona yaklaştım. Aramızda bir iki adım bıraktığımda gözlerimi izledi.

"Öğrenmek için ne kadar da ısrarcısın." dedi. Nefesini dışarıya verip, "Peki. Senin bu hale gelmenin sebebi o kadın, ona neden bu kadar güveniyorsun?" sorduğunda gözlerini izledim. Gerçekten de biliyor. Bunu biliyor.

"Bildiğini biliyordum. Bunu biliyordum. Yoksa neden bu kadar değişesin." farkında olmadan kurmuştum bu sözleri. "Nereden öğrenin? Penelope mi söyledi?" sorduğumda sessiz kaldı. "O söyledi! Abisinden saklayamadı. Abisinden bir şeyi bile saklayamıyor, değil mi!" bağırdığım. Ama sakin kalmaya devam etti.

"Penelope bana bundan bahsetmedi, onun bildiğini şu an senden öğreniyorum." dediğinde üzerine yürüdüm. Aramızdaki mesafe azaldığında gözlerine baktım.

"Penelope söylememiş! Nereden öğrendin o zaman?"

"Araştırdım."

"Niye! Ne sebeple beni araştırırsın!" bağırdım. Ama o tepki vermedi. "Neden? Neden boşanacağın bir kadın hakkında bu kadar çok şey bilmek istiyorsun." mırıldandım. Bağırdığım için boğazım acıyordu. Daha fazla bağıracak halim kalmamıştı. Bağırabilirdim ancak boğazımdaki bir düğüm bunu yapmamı engelliyordu. Sağlıklı düşünmemi de engelliyordu. Bu yüzden nereye bakmam gerektiğine karar veremeyerek kafamı eğdim.

"Kimberly..."

"Mutlu musun? Öğrendiğin şeyler için mutlu musun?" sordum. "Öğrenmek için bu kadar ısrarcı olduğun için mutlu musun?"

"Saçmalamayı kes Kimberly."

"Neden mutlu olamadın mı yoksa? Beni sıkıştırmak için güzel bir şey öğrenmişsin. Tebrik ederim sizi Majesteleri!" elimi kaldırıp alkış tuttum. "Ne kadarını öğrendiniz, eksik bir şeyler varsa anlatmamı da ister misiniz? Her ayrıntısını..."

"Kimberly kes!"

"Neden! Öğrenmek için baya kişi araya sokmuşunuzdur. Oysaki burada ben varım size anlatırdım ben. Eksik kalan bilmediğiniz ne var, söyleyin. Söyleyin de anlatayım!" sonda bağırdım. "Boşanacağınız, bir daha asla görmeyeceğiniz biri hakkında neden bu kadar meraklısınız ki?" bu sefer sayıklamak gibiydi söylemlerim. Ne dediğimi bilmiyordum. Ne söylediğimi. "Saklı kalan bir şeyi açığa çıkarmak eğlenceli miydi? Ne yapacaksınız şimdi? Gidip birilerine mi söyleyeceksiniz, hayır! Kardeşinden ötürü yapamazsın değil mi? Bu yüzden ne yapacaksın? Babamı kışkırtmak için mi kullanacaksın? Ya da ne... Beni baskılamak, doğru! Beni susturmak için güzel yol. Majesteleri gerçekten de zeki"

"Kimberly, kes artık." sesi kısık çıkmıştı. Beni baskılamaktan mı çekiniyordu.

"Neden?" geri adım attım. "Boş versene. Sana göre zaten sessiz olmama gerek değil mi?"

"Kimberly, amacım bu değildi! Önlem almam gerekiyordu, bunu öğrenmeyi beklemiyordun." dese de sırtımı ona döndüm. Cevap vermedim. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum ne demem gerektiğini bilmiyorum.

"Majesteleri çık lütfen."

Kimberly..." ona döndüm.

"Bıktım. Oda değiştirmekten, kavga etmekten. Artık şu saçmalıklarla uğraşmaktan bıktım. Lütfen gidin." sesim kısık çıktı. Ama beni ikiletmedi sadece kafasını salladı.

"Peki, senin dinlenmen daha iyi olacak." diyebildi. Daha fazlasını demek istiyor muydu istemiyor muydu gözlerine bakmak bile istemedim. Onun arkasını dönüp çıkmak üzere olduğunda sadece derin bir nefes aldım.

"Bu arada Edgard, Penelope'yi Helen'le rahat bırak." dediğimde olduğu yerde durdu. Bana baktığında, "Beni bu duruma düşüren o olmadı ama kurtaran oydu." sessiz bir şekilde beni izlemeye devam etti. "Bu duruma düşmemin sebebi olduğunu düşünerek yeterince acı çekiyor, en azından yanımdayken acı çekmediği bir yer oluyor. Bırak o da Penelope de biraz farklılık görsün." dedim. Daha fazlasını söylemeden açık balkona ilerledim. Bunu yaptığımda onun bir şey söylediğini duydum ama ne dediğini umursamadım. Odadan çıktığında ben de balkona çıktım. Penelope ile beraber oturduğumuz yere oturduğumda iki elimi de yüzüme koyup ortada kalan beyaz masaya dirseklerimi dayadım.

Ne öğrenmişti bilmiyorum. Ama benim için her şeyi saklayan, kimsenin bunu öğrenmemesi için yapmak istemediği bir evliliği yapan Helen'e bunları söylemesi. Onun kendini bilerek suçlu göstermesi. Başım ağrıyor artık. Bıktım. Benim saklamak istediklerim her zamankinden daha hızlı ortaya çıkıyor. Midem bulanıyor.  

Bölüm Sonu

Sonlarda hatalar olabilir kontrol edemedim. Sonlar kadar diğer bölüm de eğlenceli olacak, buradan bunu da söyleyeyim. 

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top