Bölüm 1

Başlama Tarihinizi Buraya Yazabilirsiniz ⚘🌼

1. Bölüm

Canı yanıyordu genç kızın. Hayalleri onunla oyun oynamıştı. Elinde hiçbir şeyi kalmamıştı. Onu taşıyan adam da bunun farkındaydı. Yalnızlığının. Onu yalnızlığında bırakmak istemiyordu. Ama yalnızlığından onu çıkaracak kişi de kendisi değildi.

Genç kızı yatağına bırakırken odaya giren kadın korkuyla içeriyi izledi. Kızının ürkmüş ve korkmuş bedenini gördüğünde bu korku daha da arttı gözlerinde. Kızına koştu ve hemen yatağa, onun yakınına, sanki dahası mümkün olabilirmiş gibi yakınına oturdu. Elini onun saçına geçirdi. "Güzel kızım." diyebildi. Ya da ağlayan gözleri gördükçe oluşan göz yaşlarıyla, "Ağlama güzel kızım. Her şey düzelecek." ya da "Senin hatan değildi. Böyle olacağını bilemezdin." bu sözler çıkabildi dudaklarından. Genç kıza yaşadıklarını unutturmayacaktı ama annesinin yanında olduğunu bilecekti. Yaptığı hatanın acısını ağır bir şekilde çeken genç kızın annesi, onu asla bırakmayacağını göstermekten çekinmiyordu.

İlk çocuğu ve tek kızı olan küçük mücevherini, genç ama yıpranmış değerli yakutunu bırakmayacağını göstermekten. Onun arkasında daima duracağını, yaşadığı acı ve utanç verici duruma rağmen gösterecekti. Ne olursa olsun, ne zaman olursa olsun, daima ama daima onunla kalacaktı.

• • •

Karşımdaki adama gülerek arkama yasladım. Benim rahat tavrımın aksine diken üstünde beni dikkatle izliyordu. Dudaklarımın arasından çıkacak olan o sözleri büyük bir ciddiyetle ve korkuyla izliyordu. Tanıyordu çünkü. Beni tanıyordu ve diyeceklerimi bilmesine rağmen umut ediyordu. Onun bu umutlu bakışına bir son vermek için derin bir iç çektim. "Bak tatlım, seninle sadece bir haftalık takıldık. Sana umutta vermedim. En başında bizim bir ilişkimizin olmayacağını da söyledim." dedim. Sözlerimi duymasıyla kafasını iki yana sallayarak sandalyeyi itip ayağa kalktı.

"Kimberly..." korku dolu sesi devamını getirmemi istemiyordu. Buna rağmen umursamadığımı belli ederek önümdeki fincandan bir yudum aldım. Ama soğuk çay hızlıca ilgimi kaybettirdi. Bu ortamdan kurtulmak isteyerek,

"Daha fazla görüşmemizin bir manası kalmadı. Şimdi gidebilirsin. Daha fazla zorlamana gerek yok." dedim. Ama o inatla hemen yanıma gelerek elimi tutmak istedi. Ona müsaade etmeyerek elimi çekip, beyaz eldivenimi sakin bir şekilde düzelttim.

"Kimberly böyle konuşma! Sana ne kadar aşık olduğumu biliyorsun?" yere tek dizi üzerine çöktü. Bu hareketi üzerine herkes bize bakmaya başladı. Elimi yüzüme koyarak gözlerimi kapattım. "Bize bir şans daha ver. Söz veriyorum sana karşı daha iyi olacağım. Yeter ki beni bırakma!"

"Bak!" sakince ayağa kalktım. Bunu yaparken de oturduğum sandalyeyi geriye doğru ittim. Ona yukarıdan küçümseyici bakışlar atarak ne kadar iğrenç göründüğünü izledim. Benim ona tiksinircesine bakan bakışlarım onu korkutsa da arsız gibi umutla eteğimi tuttu. Bu hareketi üzerine masadaki soğuyan çay bardağını alıp kafasının üzerine getirdim. Daha sonrada sakince elimi ters çevirerek bardaktaki çayı başından aşağıya döktüm. Ben bunu yapınca çay evindeki herkes şok içinde bana bakmaya başladı.

"Ki... Kimberly..." onun kekelemesini umursamadan yüzümü buruşturdum.

"Senin adını dahi hatırlamıyorum ve gelmişsin bana aşktan söz ediyorsun, salak mısın!" elimdeki bardağı bırakarak yerde onun hemen önünde sekmesine izin verdim. O öylece eteğimi bırakıp yere düşen bardağı izledi. O bardağı izlerken bende sakince yanından geçerek Ann'iye işaret yaptım. O hesabı öderken bende şövalye eşliğinde beni bekleyen arabaya geçtim. Ann de arabaya bindiğinde çekinerek beni izledi.

"Hanımım neden bu kadar abarttınız. O adam çok utanmış olmalı" dedi. Gereksiz samimiyetine iç çekerek rahat olacak şekilde arkama yasladım. Arabacı ilerlemeye başladığında hizmetçimin üzgün yüzüne baktım.

"Ann, şu saçma ifadeyi yapma. Ben o aptala ne zaman ciddi bir ilişki istediğimi söyledim? Ki ben evlilikten uzak duruyorum. Evlenmek benim bu dünyadaki son isteğim." dudağını ısırarak kafasını eğdi. Bu haline dayanamayarak yumuşadığımı hissettim. Ama Ann gereksiz sözlerini duydum.

"Bunu söylüyorsunuz ama Hanımım siz evleneceğiniz uygun kişiyi bulduğunuzda bunları söylediğinize pişman olacaksınız. Ayrıca o adam size gerçekten aşık gibi duruyordu belki ilerideki eşiniz olabilirdi." gözlerimi kapatmam bir oldu. Daha sonra yavaşça öne eğilerek Ann çenesini tuttum.

"Ann güzelim, her adamda aynısını yapıyorsun ve ben bunu sana kaç defa dedim." onu bıraktım. Derin bir nefes alarak, "Ben evlenmeyeceğim ve şu saçmalığı bırak. Aşk diye bir şey yok, aşk sadece bir uydurmadır. Ayrıca evlenecek olsam o soytarı ile evlenmem! Kate neler yaptığını unutuyorsun?" dememle eğdiği kafasını kaldırdı. Unutkan bakışlarına gülerek, "Kate'i bu çay evinin, oturduğumuz masasında nasıl rezil ettiğini hatırla! Bu yüzden de bir erkeğe asla güvenme ve yaşattıklarının aynısını ona yaşat!" dedim. Sözlerimle beraber birden gülmeye başladı.

"Yine de fazla olmadı mı?" sordu. Kafamı iki yana sallayarak elimi çenemin altına koydum. Dirseğimi at arabasının tahtasına yaslayarak ilerlediğimiz yolu izledim.

"Hayır, ona az bile yaptım." mırıldandım. Sonra da ona bakarak, "Yaptığımın ağır olduğunu düşünüyorsan o aptalın benim üzerimden iddiaya girdiğini de unutma! Benimle çıkarsa yaklaşık olarak yedi kese altını olacakmış. Sanki parayla değerim biçilebilirmiş gibi! Ne aptal ama." güldüm. "Bu yüzden evlilik diye bir şey yok. Evlilik bile bir iddiadan ibaret. Ve aşkta insanların ayrılmamak için uydurduğu saçma bir yalan!"

"Yine de Hanımım ben aşka inanmak istiyorum ve sizin de buna inanacağınıza eminim! Bir oyun olduğunu düşünseniz bile." kafamı iki yana salladım. Aptal Ann her zaman aşkın var olduğunu sanıyor. Ama aşkın bir çocuk masalı ya da yetişkin insanların sırf evlilikleri bozulmasın diye devam ettirdiği sıkıcı bir tiyatrodan ibaret. Ve ben, beni bu saçma tiyatroya sürükleyecek kimseyi istemiyorum.

Bir süre arabanın boş dolanmasına dayanamayarak dışarıya baktım. Akşam olmasına az bir zaman vardı. "Ann, akşam için balo var mı?" sordum. Dalgın duran hali benim sorumla yok olarak aceleyle ve dikkatle bana baktı. Daha sonrada arabanın içinde günlük olarak değiştirilen davetiyeleri aldı. Hepsini kontrol ederek bana söylediği isimleri ve zamanları dinledim. En son George Pierre yani Marki'nin oğlundan bahsettiğinde tek kaşımı kaldırmam bir oldu. Benim bakışımı görünce diğer davetiyeleri bırakıp elindeki davetiyeyi açtı.

"Genç Lord sizi bu akşamki maskeli baloya çağırıyor. Özel bir davetiye ile giriş yapılıyor ve kimlikler gizli." gülümsedin.

"O zaman gidip bana uygun bir kıyafet alalım." gülerek beni onayladı. Ama yüz ifadesi çok azda olsa korkmuş duruyordu. Bu ifadeyi biliyorum. Babamın yine yaptığımı öğrenip ödeneğimi kestiğinde beş parasız ne yapacağız bakışı. Olaylar gerçekleşmeden bunun derdine düşmesi kadar tatlı bir şey yok. Oysaki babam ödeneğimi ne kadar keserse kessin. Annem her zaman bana kendi ödeneğinden babamın fark etmeyeceği kadar verir.

Ann endişesi bittikten sonra kıyafet mağazasına uğrayarak bana beyaz elbise ve ona uyan bir maske aldım. Baloya katılmadan önce de arabamı değiştirerek farklı bir araçla, aile armamın bulunmadığı özel bir araçla gittim. Sakin müziğin çaldığı alana girdiğimde herkes birbiriyle rahatça eğleniyordu. Sakin adımlarla yürüsem bile üzerimdeki beyaz elbise yeterince dikkat çekiyordu. Birçok kişinin bu tarafa baktığından emin olsam da onlarla göz teması kurmadım. Bunun yerine etrafıma bakarak kendime uygun bir partner aradım. Kalabalığın arasından biri yavaşça yanıma gelerek diğerlerinin aksine cesur bir şekilde elini uzattı.

"Güzel Leydim, size eşlik etmeme izin verin." dediğinde onu baştan aşağıya izledim. Sıradan bir şekilde siyah renk ve hafif açık yakasıyla kendince davetkar bir hava oluşturmuştu. Her zamanki sapık tiplerden birisiydi sadece. Elimi yavaşça omzuna koyarak kulağına yaklaştım.

"Biriyle yatağımı paylaşmak için buraya gelmedim." onu itip yanından geçtim. Erkeklerin tek dertleri bu olmasa eğlenceli olabilirlerdi. Ne kadar evlilikten uzak duran bir insan olsam da asla evli olmadığım biriyle beraber olmam. Ben sadece eğlence için insanlarla birlikte gezerim. Evet saçma ama onlarla oynamak eğlenceli oluyor. En çok karşı tarafa yaptıklarını kendileri yaşadıklarındaki yüz ifadeleri. Her insanın eğlence anlayışı farklı ve benim eğlence anlayışımda yaşattığını yaşa diye bir kural var. Ve kimse bu kuraldan kaçamaz.

Sakin adımlarla yürüyerek içecek dağıtan maskeli hizmetçinin tepsisinden bir bardak aldım. Sonra da adımlarımı durdurmadan ve içeride iğrençlik kokan insanları es geçip balkona çıktım. İçeride bana uygun kimse yok ve genel olarak hepsi de birileriyle beraber olmak için buradaydı.

Balkona çıkmamla arkamda bıraktığım gürültüye hoş çakal, karşımdaki sakinliğe ve sessizliğe merhaba dercesine gülümsedim. Gözlerimi kapatıp sessizliğe odaklansam da duyduğum gülüşme seslerinin gürültüsü kulaklarımı işgal ediyordu. Sakin adımlarla balkona çıkan insanların yanından geçip içeriye girdim. Oradan da bahçeye geçerek suyun sesini takip ettim. Küçük ama sevimli bir çeşmeyi görmemle gülerek o tarafa yürüdüm. Ama birkaç adımdan sonra ayağımın takıldı. Düşmeden önce dengemi sağlayarak kollarımı iki yana açtım. Kendimi toparlayarak eteğimi hafifçe kaldırıp ayağıma baktım. Küçük bir takılma da olsa bileğimde yoğun bir ağrı hissettim. Gözlerimi kapatarak, "Şanssız bir gün geçiriyorum." etrafıma bakındım. Arkadan yabancı bir adam kolumu nazik bir hareketle tutarak bana baktı.

"Size eşlik etmeme izin verin." tereddüt etsem de onu onayladım. Kolumu tutması sayesinde çeşmenin köşesine rahat bir şekilde, ne kadar rahat olabilecekse, oturdum. O ise yavaşça diz çökerek bileğime baktı.

"Sanırım sadece burktum. Birazdan ağrısı geçer." kafasını kaldırarak bana baktı. Siyah maskenin altında duran koyu kahverengi gözler ve maskeden taşarak onu örten uzun kirpiklerle dikkat çekici duruyordu. Üzerinde de siyah bir takım vardı ve yakası hafif açıktı. Diğer adam gibiydi ama farklı havası vardı. Yüzü gözükmese de vay canına çok güzel duruyor, denilebilecek bir havadaydı. tabi vücudu da çok iyiydi. İlk defa bu kadar yakışıklı birisini görüyorum.

"Sanırım." mendilini çıkartarak bileğime sardı. Neden sardı? Benim bakışımı görünce, "Küçük bir önlem, Leydi Kimberly." diyerek ayağa kalktı. Sakin kalkışının aksine şaşkın bakışlarla onu izledim. Benim kim olduğumu nereden biliyor? Kafamı eğerek elimi maskeme koymamla güldü. "Maskeniz yüzünüzde, sadece Leydim fazla dikkat çekici." anlamayarak ona baktım.

"Nasıl? Elbisem deme! Beyaz hep giysem de benimle beraber giyinen bir çok aristokrat kadın var!" yanıma oturdu. Tıpkı bileğime dokunduğu gibi yanıma oturması da beni rahatsız hissettirse de kendimi zorlayarak sakin kaldım ve söyleyeceklerini dinlediğimi belli edercesine onu izledim.

"Hayır. Biraz önce Leydim, ev sahibini reddetti. Bu yüzden de siz olduğunuzu kolayca anladım. Sonuçta kimse kolay kolay ev sahibini reddetmez." onaylarcasına başımı salladım.

"Demek o ev sahibiydi." dikkatle bana baktı.

"Ev sahibinin bile kim olduğunu bilmiyorsunuz ama partisine geldiniz." omuz silktim.

"Herkesin yüzünü ya da ismini hatırlamak zorunda değilim." tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Gerçekten de inanılmazsınız. Birçok erkekle birlikteliği olan bir kadın olarak, George Pierre'nin kim olduğunu bilirsiniz sanıyordum. İçeride de bu yüzden onu reddettiğinizi düşünmüştüm." kahkaha atarak ona baktım.

"Ah, hiç güleceğim yoktu. Genç efendi ben erkeklerle birliktelik içinde olmam, ben onları kısa süreli eşlikçi olarak seçerim ve kullanıp... Atarım. Tıpkı işe yaramaz bir mendil gibi!" tek kaşını kaldırdı.

"Mendil gibi?" benden sonra tekrarlayınca gülerek onu onayladım. Öylelerdi. Hepsi öyLeydi. Onlar karşılarındaki hiçbir Leydi için saygı çerçevesinde yaklaşmadı, o zaman benim de onlara ve karşımdaki adama saygıyla yaklaşmama gerek yok.

"Evet! Sonuçta ise yaramaz olan mendiller de atılmalıdır!" sakince kafasını salladı. Söylediklerime tepki vermiyordu. Ya hoşuna gitmedi ya da sözlerimi nasıl eğlence aracı olarak kullanacağını düşünüyor.

"Anladım, kullanışsız mendiller." onu onayladım. Ya da sözlerimi idrak ediyor. Sonuçta hem cinslerine kullandığım kelimeler kendisi içinde geçerli. Herhangi birine iğrenç bir hareketi olmuşsa aynısını ve daha beterini yapmaktan çekinmem.

"Kesinlikle!" karşılık verdim. Bana kısa bir bakış attı. Daha sonra da ayağa kalkarak elimi tutup yavaşça öptü. Kaçıyor.

"İzninizle Leydim, artık ayrılmalıyım. Size iyi eğlenceler." geri çekmek istediği elini tuttum. Ama ben onun kaçmasına izin vermek istemiyorum. Oysaki kim olduğunu bile söylemedi.

"Evet ama Lordum benim adımı biliyor ve benim de Lordumun adını bilmeye hakkım var." baştan aşağıya bana baktı. Daha sonrada elini yüzüme koydu.

"Bunu şu an bilmemeniz daha iyi Leydim." Elini yanağımdan çektiğinde sessizce onu izledim. Çok hoş bir kokusu ve ilgi çekici davranışı var. Onun gidişine kısa bir bakış atıp yıldızlarla dolu gökyüzüne doğru baktım. Ya da diğer erkekler gibi değildir. Merak ediyorum...

"Lordum benim için gizemli ve sıra dışı birisi." onun uzaktan bana bakan koyu gözlerine baktım. Gülerek, "Umarım Lordum sonsuza kadar böyle kalmaz." sessizce bana bakmaya devam etti. Daha sonra da arkasını dönerek onu göremeyeceğim kadar uzaklaştı. Onun arkasından bakarak derin bir nefes aldım. Çok ilginç ve eğlenceli! Tekrar gökyüzüne bakarak, "Umarım sizi bir daha görürüm Lordum." diyerek gözlerimi kapattım. Bir süre bu şekilde kalsam da artık geri dönmem gerektiği için ben de balodan ayrıldım. Arabaya binmemle Ann bana korkuyla bakıyordu.

"Hemen gitmemiz gerekiyor. Kont yine size çok kızacak!" endişeli sözlerini duyduğumda rahatlayarak arkama yaslandım. Sakin bir tavırla omuz silkerek arabadan dışarıyı izledim. En fazla ne ceza verebilir? Ödeneğimi istediği kadar kesebilir, odama istediği kadar kilitleyebilir, az yemek verebilir, arkadaşlarımı görmeme izin vermeyebilir, Ann benden uzak tutabilir. Ama hiçbiri bir işe yaramaz.

Annem her zaman bana ödenek verir, şu aralar kimse yok yani biraz tembellik çokta sorun olmaz. Hizmetçiler daima babamın sözünü dinlemez ve bana gerektiği kadar getirirler, arkadaşım sadece Ann diğer kızlar umurumda değil ve Ann. Ondan da sadece birkaç hafta uzak kalabilirim.

Benim umursamaz halimin aksine eve girdiğimde hizmetçiler dahil herkes diken üstünde beni bekliyordu. Onların korkulu ifadeleriyle beraber hizmetçiler eşliğinde uzun koridorda babamın çalışma odasına doğru yürüdüm. İçeriye adımımı atmamla annem ve babamın sinirle birbirlerine bağırmalarını duydum. Başta araya girmek istemedim ama ismimin geçtiğini az çok duyduğum için odaya adımımı atarak sakince sordum.

"Baba, Anne ne oluyor?" sakin adımlarla yanlarına doğru yürüdüm. Masasında oturan babamın sinirli ifadesi üzerimdeki kıyafetleri görünce daha da sinirli bir hal aldı.

"Şuna bak! Birde bana bu davranışlarını savunuyorsun! Artık çok oldu. Gece gelmeler ve devamlı erkeklerle gezmesi. Yaşıtları evlenip çocuk sahibi oldular ama şuna bak. Kendi adını çıkarması yüzünden kimse onu istemiyor." ona anlam veremedim. Neden birden böyle konuşmaya başladı? Her zaman böyle yaparım ama o neden... Ah başım ağrıdı!

"Ne diyorsun baba? Ben zaten evlenmek istemiyorum ki yani bu takılmanız gereken konu değil." sinirle elini masaya vurdu. İrkilerek geri adım attım. O ise sinirli ifadesini bozmadı.

"Kimberly Lamar!" bağırdı. Ani tepkisiyle geri çekilerek onu izledim. O ise sesini yükseltmeye devam ederek, "Bu çocuksu davranışların yetti artık. Büyümen gerekiyor ve bu yöntem ne kadar hoş olmasa da kabul edeceksin!"

"Etmiyorum!"

"Edeceksin!" elini masaya vurarak ayağa kalktı. Elini boynuna koyarak gömleğinin ilk üç düğmesini açtı. "İstesen de istemesen de evleneceksin!"

"Baba bana bunu yapmazsın. Olanlara rağmen..."

"O konuyu açma bile!" bağırdı. Ama bu sefer sesi ne kadar yüksek olsa da sesi titriyordu. Sesi titriyordu ama kullandığı kelimeler kat ve kat daha fazla ağır olmaya başladı. "Olanlar senin suçundu. Beni dinlemeyip yaptığın hatanın sonucudur, artık beni dinleyeceksin ve aynı saçma hataları yapmayacaksın." dedi. Sözlerini duyduğumda geri adım atarak anneme baktım. O ise çaresiz bir şekilde bizi dinliyordu.

"Anne." sesim çok kısık çıkmıştı ama o beni duymuştu. Bana baktığında gözleri dolmuştu. Kabul etmek istemiyordu ama babama karşı gelmemesi gerektiğini de biliyordu. Bunu da çatlamış sesinden çıkan sözler yeterince kanıt oldu.

"Özür dilerim güzel kızım ama baban haklı. Bende evlenmeni istemiyorum ama evlenmeye mecbursun. Hele de bugün olanlardan sonra bunu mecbursun." diyebildi. Sesi o kadar kısıktı ki babam ve benim sinirli solumamız daha net duyuluyordu. Ama son sözleri tüm gürültüyü bastırdı. "Evlenmelisin, tamamen büyümeli ve çocukça işleri bırakıp Dük Rodney ile evlenmelisin. O seni koruyabilir." dedi. Bu sözler arasında duyduğum tek şey 'Dük Rodney ' olmuştu.

"Kim?" sorabildim. İstemsiz bir şekilde dökülmüştü dudaklarımdan bu sözler. Asla duymayı beklemediğim ismi annemden duydum.

"Dük Rodney..."

"O katille mi?" bağırdım. Annemi sesimle bastırmak hayatımda asla yapmayacağım bir şeydi ama yapmıştım. O isim dudaklarından döküldüğü anda korkutmuştu beni. "Beni bir katille, hem de evlendiği iki kadını da öldüren adamla mı? Benden bu kadar mı bıktınız?"

"Kimberly..."

"İnanamıyorum sana anne, babama bu konuda katılıyorsun... Kızını bir katile vermeye katılıyorsun. Yaşadıklarımı bilmenize rağmen İkinizde bunu kabul ediyorsunuz hem de beni bir katile vererek." diyebildim. Zar zor konuşuyordum. Ve şimdi de zar zor nefes alabiliyorum. Annem bir şeyler söylüyordu ama artık onu duyamıyordum. Sadece kuru gürültüydü. Sadece gürültü. Anlamsız sesler.

Nefes almakta gitgide zorlanmam artınca dizlerimin üzerine oturdum. Elimi açıkta kalan boynuma koydum. Sonra da yavaşça göğsüme indirdim. Kendimi nefes almaya zorladıkça daha da nefesim kesiliyordu. Ta ki yüzümde soğuk bir el hissedene kadar. Ama kimin olduğunu göremedim. En son gördüğüm şey anne ve babamın yerde dizleri üzerindeki bulanık görüntüleriydi.

• • •

"Tatlım bundan vazgeçsek, Kimberly bu evliliği yapamaz." dedi kadın. Sesi yumuşak ve korkmuş çıkıyordu. "Şu an bile dayanamadı bayıldı. Ataklardan birini sırf sözlerimiz yüzünden geçirdi ya oraya gittiğinde daha ağır bir atak geçirirse. Ya..."

"Hayatım! Buna mecbur olduğumuzu biliyorsun, Kimberly şu an bu tepkiyi vermiş olabilir ama Dük Rodney'den başka çaremiz olmadığını biliyorsun."

"Yine de..."

"Farklı bir yol yok. Tek çıkış noktamız o adam. O adamla evlenmeye mecbur, aksi takdirde kızımızı zorla evlendirecek kadar zalimi birine döner miydim? Ayrıca çoktan anlaşma yaptık. Şu an vazgeçersek Dük Rodney bizim yaşamamıza izin verir mi?" sordu. Sözleri orta yaşındaki Kontes için büyük bir ağırlık içeriyordu. Sanki boynuna ağır bir taş bağlayıp karanlık sulara itmişler gibiydi.

"O anlaşmayı yapmamalıydık. Kimberly bu evliliğe dayanamaz. Ya kızımız kendine bir şey yaparsa..." gibi birçok teori söyledi. Her sözde Kont daha da nefessiz kalıyordu. Kızının dayanıksız bünyesi ve zihni evliliği kaldıramayacağını daha fazla işliyordu.

"Lara konuşmayı kes! Şu an beni vazgeçirirsen onu koruyacak kimse kalmayacak. İkimizde ölü olarak kızımıza ne kadar yardım edebiliriz?" sordu. İşte bu sözler Kontes'i susturmaya yetmişti. Kocasını vazgeçirmek isteyen düşünceleri yerle bir olmuştu. Umutsuzca yatakta yatan kızına baktı. Solgun vücuda ait narin elleri tuttu. Doktor kontrolü için çıkardıkları beyaz eldiveni yavaşça ona giydirdi. Bu sırada göz yaşlarını daha fazla tutmadan bıraktı. Sessiz bir şekilde, çaresizlik içinde ağlıyordu. Ve dudaklarından devamlı olarak onu affetmesi için yalvarıyordu.

Odanın kapısı çaldığı anda kızlarına odaklanan gözler kapıya kaydı. Kontes korku içindeydi. Yaptıklarından pişman olmaya başlamıştı. Kont ise içindeki tüm duyguları bir kenara bırakıp dik durmaya çalıştı. Kızı kendine geldiğinde otoriter halini görmesi gerekiyordu. Tek bir zayıflık görüntüsü artık iki taraf içinde ağır olacaktı. "Söyle." bu ses kapının arkasındaki kişiyi titretmişti.

"Dük... Dük Rodney burada ekselansları." bu sözler biraz önceki ciddiyeti yok etti. Artık odada iki yetişkini de korkutan bir hava hakimdi. Kontes kızının elini da sıkı tutarak kocasına baktı.

"Vazgeçelim. Kim olmazsa, kızım olmazsa yapamam. Hem kardeşi Norman ablasından ayrı kalamaz."

"Lara kes artık! Hizmetçilere söyle, Kimberly uygun giysiler giydirsinler. Uyandığında bunu reddedecektir." dedi. Ve yumuşama korkusuyla odadan hızlı adımlarla çıktı. Arkasında bıraktığı kadın ise çaresizce kızının elini tutuyordu.

• • •

Çalışma odasında kendisini bekleyen Dük'ü gördüğünde, Kont dik duruşunu bozmadan ona resmi bir şekilde selam verdi. "Majesteleri burada." diyebildi. Sesinde en küçük saygı yoktu. Dük bunu umursamadı, oturduğu yerden kalkma veya karşılık verme gereği de duymadı. Tıpkı karşısındaki adam gibi.

"Kızınız hazırlanıyor mu yoksa benimle evlenme fikri onu kokutup kaçırdı mı?" alaylı sözler Kont'u sinirlendirdi. Kendisi için kurulan saygısız sözlerden değil, bu sözlerin içinde kızının da bulunmasıydı. Sinirine hakim olmak amacıyla derin bir nefes aldı.

"Majestelerinin merak etmesine gerek yok. Bir Lamar verdiği sözden kaçmaz."

"Öyle umuyorum." dedi hemen ardından. İki tarafta sessizliğe büründüğünde odadaki evlilik için bekleyen saray görevlisi korkuyla nefes almaya başladı. İki tarafından birbirine olan nefreti aşikardı. Bunun alevlenmesini engelleyen ise bir kağıt parçasına bağlı olarak Dük Rodney'e verilmiş Kimberly ve bir başka kağıt parçasıydı.

"Majesteleri kızımla buradan çıktıktan sonra anlaşmaya uyması gerektiğini unutmamalı. Georm adası bu yüzden anlaşma içerisine koyuldu. En küçük ihlalde sizin için iyi olmayacak sonuçlar olacağını unutmayın." tehdit dolu sözler Kont'u korkutmadı. Bilakis kendisi de aynı tehditkar havaya ayak uydurarak gözlerini saygısızca onun gözlerine dikmeye devam etti.

Normal şartlarda sırf bu hareketi için bile kellesi alınacak olan Kont, şu an için tehdit içerikli davranışlarını göstermekten çekinmiyor daha da cesurlaşıyordu. Karşı taraf ise şartları bildiği için buna müsaade ediyor ve sessizce izliyordu.

En sonunda büyük sessizliğe dayanamayan Dük derin nefes alarak, "Kızınız olabildiğince kaçınıyor mu yoksa anlaşmadan şimdiden geri mi çekiliyorsunuz?" bu sözler Kont'u sinirlendirdi. Ama başka bir söz söyleyemeden kapı çaldı ve içeriye iki kadın girdi. Biri üzgün ve pişman biri ise sinirli ve umutsuzca bakıyordu.

"Geç kaldığımız için kusura bakmayın Majesteleri, kızım rahatsızlandığı için geç kaldık." kullanılan sözleri umursamadan Dük sadece umutsuzca bakan gözlere baktı. Kızıl saçları arasında, kızarmış kehribar gözlere baktı. Beklenmedik bir şekilde ilgisiz hali farklılaştı. Oturuşunu bile düzeltme gereği duydu. Oysaki kafasında bu yoktu. Sadece refleks olarak yaptığını düşündü. Karşısında bir leydi ve madam varken saygısızca oturmak annesinin en nefret ettiği davranışlardandı ve bu nedenle asla bir kadının yanında saygısız oturamazdı. Düşünceleri rahatsız bir hal alması nedeniyle koyu kahverengi gözlerini ondan alıp saray görevlisine çevirdi.

Bu davranışı korkak olan Kimberly daha da korkuttu. Kendisine bakan gözler aklına daha da korkunç şeyler getiriyordu. Ölmek onun son korkusuydu artık. Çünkü karşısındaki adam sadece duygu göstermeden bakıyordu. Yalvarmak işe yaramayacaktı. Bunu anlamıştı. Umutsuz gözleriyle babasına baktı ama o ona bakmamak için direniyordu. Tıpkı diğer hedefi olan annesi gibi. İkisi de ona bakmıyordu ama hayatının en acı yoluma girmesi için de ona gözlerini dikmiş bakıyor gibiydiler.

Onlardan umudunu kesen Kimberly bu seferde odada kendisini kurtarmasını umut ederek en yakın şövalyesini aradı. Onu bulduğunda yalvarırcasına onu izledi. Şövalye onu görmüştü ve ailesinin aksine o da çaresizce onu izledi. Bu bakışları takındığı zaman ne olduğunu biliyordu Kimberly. Bu işten artık geri dönüş yoktu ve ilerlemeye mecburdu.

Bu sefer korkulu bakışı onu izleyen koyu kahverengi, Kimberly içinse karanlığın en koyu tonuna sahip gözlerle buluştu. Ağlamasına ramak kalmıştı ama kendisini tutuyordu. Eğer ağlarsa güçsüz olacaktı. Ve Kimberly güçsüz olmak istemiyordu. Ağlamak istemiyordu. Sırf karşısındaki adam için göz yaşı dönmek istemiyordu.

"Yeterince bekledik, formalitelerle uğraşmamıza gerek yok. İmzalar yeterli olacaktır." sözleri geri dönüşü olmayacak şekilde Kimberly'nin zihnine kazındı. Zihnine kazınan sadece sözler değildi, korkutucu olan bakışlardı. Ve hayatını mahveden diğer bakışlar.

Bölüm Sonu

Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top