Bölüm 13 -" Şüphe" - Kısım II
Düş
Bölüm 13 – "Şüphe" Kısım II
3 Gün Sonra / Davet Akşamı
"Alice tüm akşam seni beklemeyeceğimi biliyorsun, değil mi? "
Yatak odalarının kendine ayrılan kısmında olan Alice, boy aynasında kendini izleyip saçlarını düzeltirken Robert'ın sesi ile birlikte irkilmişti. Kocası, Dorothy'i üç kere yanına yollamış ve hala hazır olup olmadığını sordurmuştu. Alice, adamın sabrını tükettiğini o an fark ediyordu. Bunun ne kadar tehlikeli olduğunun farkındaydı. Aynada kendine son bir kez baktıktan sonra cam süslemeli kapının iki kanadını da açarak Robert'ın karşısına dikilmişti.
"Tanrı aşkına bir kere de acele ettirmeden iş yaptırmaz mısın sen ?"
Ona ait olan bölmenin kapısında bekleyen Robert, karşı karşıya kaldıkları ilk an onu baştan aşağı süzmüştü. Üzerine omuzlarını baştan sona açık bırakan, koyu mavi bir elbise giymişti. Gece örüp uyuduğu, sadece üst kısmını topladığı dalgalı saçları sırtından dökülüyordu. Aynadaki görüntüsünden o memnun olmuştu fakat Robert pek de öyle gözükmüyordu.
"Bu elbise nereden çıktı? "
Alice umursamaz bir tavırla omzunu silkmişti.
"Bir yerden çıktı işte. Kötü mü duruyor? "
Robert içini çekmişti, aynı zamanda kafasını sallıyordu.
"Bu şey gereksiz iddialı."
"Sen düzgün giyinmemi söylemedin mi? Giyindim işte."
Robert herhangi bir şey söylemek yerine elbisenin omzuna uzanıp yukarı doğru çekmişti. Herhangi bir yardımı olmadığını, göğüslerini daha fazla belirginleştirdiğini fark ettiğinde ise söylenerek bir adım geri çıkmıştı. Alice ise adamın dekoltesinden rahatsız olduğunu henüz fark etmişti. Bununla birlikte utansa dahi sesini çıkarmamıştı.
"Yeterince oyalandık, insanlar geliyor aşağı inmemiz gerek."
Birlikte yatak odalarından çıkmışlardı. Koridoru geçip hole geldiklerinde Robert ona kolunu uzatmıştı. Alice, bir an tereddüt ettikten sonra koluna girmişti. Birlikte merdivenlerden inerken aynı zamanda mırıldanıyordu.
"Robert farkında mısın, gittikçe mükemmel bir eşe dönüşüyorum."
Robert homurdanmıştı.
"Başka bir adama âşık, mükemmel bir eş. Her erkeğin hayali olmalı."
Alice dudağını ısırmıştı, aynı zamanda göz ucu ile Robert'ı izliyordu.
"Tamam, belki bu konuda haklı olabilirsin. Ama görmüyor musun, tamamıyla itaatkâr bir kadına dönüştüm, artık seni hiç üzmüyorum. Belki bunu fark eder ve artık beni eve kapatmaktan vazgeçersin ha? "
Konuşarak alt kata inip büyük giriş holüne geçtiklerinde, henüz gelmiş olan birkaç misafirleri ile karşılaşmışlardı. İnsanlarla selam verip tebriklerini kabul ettikten sonra onlarla birlikte salona geçmişlerdi. Alice, iki haftadır evi olan mermer köşkü ilk kez bu şekilde görüyordu. Mobilyalar değişmiş, tanımadığı birçok hizmetli birden ortaya çıkmıştı. Işıl ışıl bahçe süslemeleri, gittikçe kalabalıklaşan mermer köşkü ile Riverwood kasvetli havasından kurtulup bir anda parti alanı olup çıkmıştı.
Misafirleri, salondaki yemek masası için ayrılmış bölmeye yerleştirilen müzisyenlerin çaldığı müziklerle kendi aralarında sohbete koyulmuşlarken Robert kulağına doğru eğilmişti.
"Belki de sen bana o adamın kim olduğunu söylersin ve böylelikle özgür kalırsın. Karşımdakinin kim olduğunu bilirsem seni eve kapatmak zorunda kalmam."
Adamın boynuna değen nefesi Alice'i gıdıklamıştı. İrkilerek geri çekildiğinde Robert'ın ışıldayan gözlerine bakıyordu. Öfkeyle söylenmekten kendini alıkoyamadı.
"Zavallıyı Çin'de öldürtmen için mi ismini söyleyeceğim? Asla."
"Ben Çin'e gittiğimde de böyle mi düşündün? Orada öleceğimi ve benden kurtulacağını ?"
Robert'ın sözleri ile birlikte Alice kendinden utanmıştı. Çünkü adamın söyledikleri doğruydu. Alice bir an için bile olsa Robert'ın savaşta ölebileceğini düşünmüştü. Bu fikir onu sevindirmemişti bilakis Robert ölse üzüleceğini biliyordu. Lakin zihnindeki düşüncelere engel olamamıştı.
"Ölmeyeceğini biliyordum. Senin gibi bir iblisi öldürmek kolay olmamalı."
Aralarında daha fazla konuşma olmamıştı. Birlikte salonu ve holü gezerek misafirlerini karşılamış, onlarla ilgilenmişlerdi. Alice, o akşam tıpkı Robert'a söylediği gibi mükemmel eşi oynuyordu. Tüm akşam boyunca kocasının yanından ayrılmamış, insanlara gülümsemiş ve adeta zorla evlenmemişçesine mutlu bir kadın kılığına bürünmüştü.
Lakin tüm çabalarına rağmen, Robert'ı memnun edebilmiş değildi. Holde, misafirlerini karşılıyorlarken kalabalığın içinden aile dostlarının kızı ve çocukluk arkadaşı Elizabeth'i görmüştü. Olduğu yerde parmak uçları ile yükselip kıza sırıtarak el sallamıştı. Onu gören Elizabeth ağabeyi James Williams ile birlikte insanları geçip yanlarına gelmişti. Hala sırıtan Alice, uzun zamandır görüşmediği arkadaşına tıpkı Eva'ya sarıldığı gibi sarılmıştı.
"Betty, seni gördüğüme o kadar çok sevindim ki! "
Sarışın kız Alice'in kollarının arasında ben de diye mırıldanmıştı. Arkadaşının omzunu kavrayarak geri çekilen Alice, kızın yanındaki ağabeyi James'i henüz fark etmişti. Okulunu bitirmiş, doktorluk yapan bu genç adamı kuzeni Jane için gözüne kestirmişti ve ailesinin müstakbel damadı olarak görüyordu. Çocukluğundan beri tanıdığı ve en az kendi ağabeyiymiş gibi sevdiği James'e karşı hep sıcakkanlıyken artık adamı daha farklı seviyordu. O akşam, Jane ile aralarını yapmayı kafasında kurmuştu. Tokalaşırken genç adamı kontrol edercesine süzmeden edememişti.
"James, hoş geldin! Seni gördüğüme de bir o kadar sevindim."
Williams kardeşlerle hararetli bir şekilde tokalaşıp sarılırken yanı başında gürültülü bir nefes duyduğunda Robert'ı unuttuğunu fark etmişti. Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan adama doğru döndü.
"Özür dilerim Robert, lütfen Elizabeth ve James ile tanış. Kendileri aile dostumuz Harold Williams'ın çocukları, onları küçüklüğümden beri tanırım."
Robert, onun kadar sıcakkanlı olmasa da arkadaşları ile tanışmış ve sohbet etmişti. Elizabeth ve James kalabalığın içinde kaybolurken, Alice bu kez de insanların arasında Logan'ı görmüştü. Kısa bir süre içinde oldukça iyi anlaştığı adamı arkadaşı olarak kabul eden Alice Robert'ın yanından uzaklaşıp Logan ile sohbet etmişti. Tıpkı Elizabeth'le olduğu gibi onunla da sarılarak selamlaşmış, Jeremy'i ve müştemilata bıraktığı kedisi yüzbaşını sormuştu. İkisi kıkırdayarak sohbet ediyorlarken, Logan Robert'ın onaylamayan gözlerini Alice'den önce fark etmişti. Bununla birlikte kızı da uyarmıştı.
"Alice, sanırım kocanın yanına geçsen daha iyi olur. Pek de hoş bakmamaya başladı."
Alice bununla birlikte omzunun üzerinden Robert'a doğru dönmüştü. Yanındaki birkaç adamla sohbet etse dahi bakışlarının ara ara üzerinde dolaştığını hissediyordu.
"Tanrı aşkına, ne zaman hoş baktı ki? Fakat haklısın, başımı belaya sokmamam gerek. Sana iyi eğlenceler, bu akşam burası bekâr kadınlarla dolup taşacak."
Logan kıkırdayarak tavsiyesine uyup kalabalığa karışmıştı. Onu gülerek izleyen Alice, aklına tekrar Robert geldiğinde ağır adımlarla adamın yanını bulmuştu. Sohbet ettiği misafirlerine selam verip onlarla tanışmıştı. Tüm bu kalabalığın içinde bir an kalabalığın içerisinde Evangeline ile Jane'i görür gibi olmuştu. Gözlerini kırpıştırdığında, mermer köşkün kapısı önünde ailesini görmüştü; Eva, Jane, annesi Catherine ve babası Thomas. Onları gördüğünde neredeyse olduğu yerde zıplamıştı. Kolunu sıkıp kıkırdayarak Robert'a dönmüştü.
"Robert, annem geldi! "
Alice, kocasının cevabını umursamadan kolundan çıkmıştı. Hızlı adımlarla insanları geçip kapıdan giren ailesinin yanını bulmuştu. Jane ile karşılaştığı an kıkırdayarak kızın boynuna sarılmıştı.
"Jane! Tanrım inanmıyorum, sonunda buradasınız !"
"Seni o kadar özledim ki! Konuşacak bir sürü şey var! "
"Konuşacağız, ne kadar dedikodu biriktirdiysen bana anlatacaksın."
Gülen Alice, kuzeninden ayrıldıktan sonra arkasındaki Eva'ya dönmüştü. Son yaptıklarından sonra kardeşine kızgındı, sarılırken kulağına mırıldanmadan edememişti.
"Hoş geldin Eva, umarım bu kez başımı belaya sokmamayı başarabilirsin."
Evangeline anlamamıştı, geri çekilmiş yüzüne bakıyordu.
"Bela mı? Neden bahsediyorsun sen ?"
"Konuşacağız, hiç merak etme."
Alice, yüzündeki gülümsemeyi hiç bozmadan anne ve babasına dönmüştü. İkisine de ayrı ayrı sarılmış, nasıl olduklarını soruyorken Robert yanlarında belirivermişti.
"Bay ve Bayan Princeton, hoş geldiniz. Sizleri aramızda görmek bizim için büyük bir mutluluk."
Robert, anne ve babası ile selamlaşmış, onlarla sohbete koyulmuştu. Bunu fırsat bilen Alice, kardeşi Eva'nın kolunu tutup yanına çekiştirmişti, kızın kulağına fısıldıyordu.
"Buraya geldiğinde Robert ile ne konuştun? "
Eva istemsizce omzunu silkti.
"Söyledim ya, seni üzmemesini tembih ettim. Hepsi bu."
"Tanrı aşkına Eva, yalan söylemeyi bırak. Robert av köpeği gibi Benjamin'in izini sürüyor. Sayende ona bir adım daha yaklaştı. Dürüst ol ve söyle, onunla ne konuştunuz ?"
Alice'in sözleri Eva'yı şaşırtmıştı. Kız kardeşinin rahatsız olmaması için konuştukları her şeyi ona anlatmamıştı. Sözlerinden hangi birinin adama ipucu verdiğini çözemiyordu.
"Sana tam olarak ne söyledi? "
"Benjamin'i imkânsız olarak gördüğümü ve onunla daha önceden tanıştığımı biliyor. Sevgili yüzbaşı için çemberi oldukça daraltmışsın. Daha kötüsü, eğer onu bulursa Çin'e yollayacak, beni bununla tehdit etti."
Eva Alice bunları söylediği an gözlerini kapatmıştı. O tüm bunları Robert'ı rahatlatmak için söylemişken planının tepetaklak olduğunu görüyordu.
"Özür dilerim Alice. Ben ona tüm bunları seni rahat bırakması için söylemiştim, böyle olacağını bilmiyordum."
"Gerçekten sana inanamıyorum. Şimdi ne halt yiyeceğim ben? Benjamin bu kapıdan girdiğinde ne yapacağım? Sarılsam mı şüphelenir yoksa uzak dursam mı bilmiyorum."
"Merak etme, birlikte çözeceğiz. Ne sana ne de Benny'e bir şey olmayacak."
Alice kardeşinin elini tutarak geri çekilmişti, belki de ilk kez hayatında ona bu kadar fazla kızgındı.
"Lütfen, yalvarırım burnunu bir yere sokma. Sadece her şeyi daha da kötüleştiriyorsun."
İki kız kardeş daha fazla konuşmamışlardı. Robert ailesinden nikâhtan sonra olanlar için özür dilemiş, daha önce konuştukları gibi Alice'in durumu sebebiyle ayrılmak zorunda kaldıklarını anlatmıştı. Ailesindeki herkes ağlama krizlerine alışkın olduğundan, bu yalanı kimse yadırgamamıştı.
Bir müddet sonra, Robert müsaade isteyerek yanlarından ayrılıp diğer misafirler ile ilgilenmeye başlamıştı. Alice ise Jane ve Eva ile sohbet etmiş, içini yiyip bitiren birçok dedikoduyu kızlardan öğrenmişti. Kızlar, hasta olduğu söylenen Anne halanın aslında Robert'a kızgın olduğu için davete gelmediğini, hatta yemek davetlerine de o veto ettiği için katılamadıklarını anlatmışlardı. Alice bir kısmını Eva'dan biliyor olsa dahi olanların tamamını o an öğrenmişti.
Üçü bir müddet, tıpkı Alice'in bekâr olduğu zamanlarda olduğu gibi bir köşeye çekilip dedikodu yapmışlardı. Kıkırdayarak gülen Alice, başını kaldırdığı bir an Robert ile göz göze gelmişti. Adam sadece küçük bir el işareti ile onu yanına çağırdığında kızlara doğru dönüp mırıldanmıştı.
"Kızlar, özür dilerim ama gitmek zorundayım. Sevgili kocam beni çağırıyor."
Alice öyle bir tonda sevgili kocam demiş ve gözlerini devirmişti ki Jane ve Eva kendilerini gülmekten alıkoyamamışlardı. Ağır ve oldukça isteksiz adımlarla Robert'ın yanını bulan Alice ise yüzüne o zoraki gülümsemesini yerleştirmişti.
"Buyurun sevgili yüzbaşı? Sanırım eğlendiğimi gördünüz ve bu pek hoşunuza gitmedi."
"Hoşuma gitmeyen şey ne biliyor musun? İnsanların üzerine atlıyor olman."
Alice'in dudaklarından hah diye bir ses yükselmişti, alay ederek gülüyordu.
"Robert, normal insanlar birbirlerine sarılır."
"Peki o halde, sen sarılmayacaksın. Önüne gelen herkesin boynuna atlamanı istemiyorum. Yirmi bir yaşındasın, bunu sana benim öğretmemem gerekir."
Alice tam ağzını açmış, adama çıkışacakken Robert'ın yakın dostu Dük Armitage salonun kapısında belirmişti. Bununla birlikte kavga etmeyi bırakmış ve adamı karşılamışlardı. Alice, Robert'ı uzun zamandır tanıyordu. Kocasının kendinden yaşça büyük olan düke karşı ayrı bir saygı beslediğini hissetmişti. Adama yaklaşımında herkese karşı sahip olduğu kibri ya da mağrur tavrı yoktu. Bilakis, aralarında saygı sınırları içinde salt bir samimiyet vardı. Robert'ın kendini adama yakın bulduğunu görebiliyordu.
Birlikte oldukça kısa bir müddet sohbet etmişlerdi. Daha sonrasında Robert ve Dük Armitage izin isteyerek bir köşeye çekilip oldukça hararetli ve koyu bir sohbete koyulmuşlardı. Tek başına kalan Alice, neredeyse su gibi içilen burgonya kadehlerinden birine uzanmıştı. Bir yudum almış, kalabalığın içinde tanıdık bir yüz görmek için çabalıyorken kendini Eva ve Jane ile birlikte bulmuştu.
"Sahi, Benny nerede? O gelmeyecek mi? "
Sorusu Eva'yı huzursuz etmişti, hiçbir şeyden haberi olmayan Jane ise etrafına bakınarak gülüyordu.
"O buraya tiyatrodan geçecekti, sanırım işi uzadı. Yakında oyunları gösterime giriyor, provalarını sıklaştırdılar."
"Ne heyecanlı! İlk gösterimine birlikte gitmeliyiz, Benny çok sevinecektir."
Alice, Eva ve Jane heyecanla konuşuyorlarken bir ara Jane parmak uçlarında yükselmişti. Ne olduğunu anlamayan Alice, omzunun üzerinden kuzeninin baktığı yöne döndüğünde onlara yaklaşan Benjamin'i görmüştü.
Kısa bir an, kalbinin durmasından korkmuştu. Sanki göğsü sıkışmış, nefes alması zorlaşmıştı. Alice, onu ne kadar özlediğini, gördüğü ilk an adeta iliklerinde hissetmişti. Yüzündeki gülümsemeye, içindeki heyecana engel olamamıştı. Benjamin yaklaştığı gibi, adama sokulup boynuna sarılmıştı.
"Benny, seni çok özledim."
Kuzeninin parmakları sırtında geziyordu. Âşık olduğu kokusu burnuna dolduğunda kendini gözlerini kapatmaktan alıkoyamamıştı. Adeta nefesinin titrediğini hissediyordu. Boğazına bir yumru yerleştiğinde, durumu kontrol altına alması gerektiğini fark etmişti. Benjamin'in omuzlarını kavrayarak geri çekildiğinde, adamın yeşil gözlerinin içi gülüyordu.
"Alice, ben de seni çok özledim ufaklık. Özür dilerim, tiyatroda işler biraz uzadı geç kaldım."
Benjamin ufaklık dediğinde Alice buruk bir şekilde gülümsemişti, yutkunmak zorunda kaldı.
"Önemli değil, gelmiş olman yeterli."
"Aslında seni daha önce ziyaret etmek isterdim fakat evdeki durumları az çok biliyorsun. Bu ara provalarım da sıklaştı, seni ihmal ettim."
Benjamin, Eva ve Jane'e göz kırptıktan sonra Alice'i kolunun altına alıp ilerlemişti. Kızlardan uzaklaştıklarında eğilip fısıldayarak konuşmaya başlamıştı.
"Yüzbaşının tavırları nasıl? Seni üzüyor mu ?"
"Her zaman olduğu gibi, farklı davrandığını söyleyemem. Ama artık onunla baş etmeyi öğrendim, en azından biraz."
"Alice, hala sana bağırıyor mu yoksa? "
Alice, kuzeni ilerlerken birden durmuştu. İçindeki hislerden dolayı Benjamin'in başını belaya sokmuşken onun için endişelenip üzülmesine izin veremezdi.
"Benny, benim için endişelenmene gerek yok."
Benjamin pes ederek içini çekmişti. Yeşil gözleri iyi olup olmadığını kontrol etmek istercesine üzerinde dönüyordu. Koluna sardığı parmaklarını sıkarak onu kendine çekmiş ve ilerlemeye devam etmişti.
"Nasılsın peki? Bu evde mutlu musun ?"
"İnan bana, nasıl hissettiğimi ben de bilmiyorum. Mutluyum diyemem ama üzgün de değilim. Değişik bir his, sanırım büyümek böyle bir şey."
Sözleri Benjamin'i güldürmüştü.
"Senin hiçbir zaman büyüyebileceğini sanmıyorum Alice. Bedenin olgunlaşsa dahi ruhun hep çocuk kalacak."
Alice bunun bir iltifat mı yoksa yergi mi olduğunu anlamadı. Fakat üzerine gitmemişti. Benjamin ile birlikte yakında perdelenecek oyunları hakkında uzun uzun konuşmuş, sohbet etmişlerdi. Bir ara, Benny kalabalığın içinde arkadaşlarını görünce yalnız kalmıştı. Bu esnada hol ve salon boyunca dolaşıp misafirlerin tebriklerini kabul etmiş, onlarla elinden geldiğince ilgilenmişti. O tüm bunları yaparken, Robert ortada gözükmüyordu. Bu onu şaşırtsa dahi rahatsız etmemişti. Adamın bakışları üzerinde değilken daha rahat hareket ediyordu.
Elindeki kadehle ilerliyorken, bir köşede duran James'i fark etmişti. Gülümseyerek adamın yanına yaklaştı.
"Jamie, neden yalnızsın? Elizabeth nerede? "
"Evangeline ve kuzeninle buradaydı, dedikodu yapmak için rahat bir yer seçiyor olmalılar."
Alice sırıtmıştı, çöpçatanlık vaktinin geldiğini hissediyordu.
"Eva ve Betty Jane'in kanına girmiş olmalılar, o dedikodudan hiç hoşlanmaz. Siz ikiniz tanıştınız mı? "
"Evet, Evangeline tanıştırmıştı ama kendisi ile sohbet etme fırsatım olmadı."
"Büyük talihsizlik, Jane muhteşem bi arkadaştır. Bir gün hep beraber yemek yemeliyiz."
James elbette diyerek gülümsemişti. Salondaki büyük şöminenin önünde sohbet ediyorlarken aynı zamanda küçük orkestra Alice'in aşina olduğu bir vals parçası çalıyordu. Parke üzerinde bir iki çift dans etmeye başlamışlardı bile.
"Yüzbaşı Doyle nerede? Onu göremiyorum."
"Bilmiyorum, büyük ihtimalle dans etmemek için bir yerlerde saklanıyordur."
"Seninle dans etmemek için mi? Aklını kaçırmış olmalı."
"Biliyor musun Jamie, ben de sıklıkla aynı şeyi düşünüyorum."
James, sarıya çalan açık kahverengi saçlarını savurarak gülmüştü. Birlikte kıkırdarken elini uzanıp önünde hafifçe eğilmişti.
"Bayan Doyle bu dansı bana lütfederler mi o halde ?"
Alice adamın elini kibarca kavramıştı. Birlikte salonun ortasında oluşan dans çemberinin içine geçerlerken aynı zamanda mırıldanıyordu.
"Alice, bana Alice diye hitap et lütfen."
Alice'in huysuz sesi James'i güldürmüştü. Birlikte kendilerini müziğin ritmine bırakmışlardı. Alice, çocukluğundan beri dansı ve müziği seviyordu. Onun için dans teklifinin kimden geldiği önemsizdi, böyle fırsatları asla kaçırmazdı. O an, James'in kollarında dans ederken etrafını pek umursuyor olduğu söylenemezdi. Kıkırdıyor, çocukluk arkadaşı ile sohbet ediyor ve müziğin keyfini çıkarıyordu.
Bir ara, yanı başında dans eden Benny ve Jane'i fark etmişti. Bununla birlikte kendini sırıtmaktan alıkoyamadı. Adımlarını onlara doğru yaklaştırmışken, James'e doğru döndü.
"Hadi eş değiştirelim, uzun zamandır Benny 'nin ayaklarına basmıyorum."
"Memnuniyetle, eğer Bayan Avery de kabul ederse? "
Alice James'in kolundan çıkıp Jane'e yanaşmış, yavaşça kızı ağabeyi Benjamin'den uzaklaştırmıştı. Benjamin'in elini kavramışken aynı zamanda James ve Jane'e doğru sırıtıyordu.
"Kabul etti bile, öyle değil mi Jane? "
"E- elbette."
Jane'in yanakları kızarmıştı, utandığı oldukça belli oluyordu. Alice kıkırdamaktan kendini alıkoyamadı, planının işleyeceğini umuyordu. Fakat Benjamin durumdan onun kadar memnun değildi.
"Sen bir şeyler mi karıştırıyorsun? Yüzündeki bu sırıtan ifadeyi biliyorum."
"Evet, birkaç planım olduğu doğru. Fakat bunları şimdi öğrenmek istemezsin."
"Alice."
"Benny."
Alice muziplikle Benjamin'in huzursuzluğunu üzerinden atmaya çalışsa dahi pek başarılı olamamıştı. Dans ettikleri süre boyunca, adamın gözleri sürekli kardeşinin üzerindeydi. Aynı zamanda söylenip duruyordu. Alice en sonunda kendini tutamamıştı.
"Benny, bana güven. James iyi birisidir, onu çocukluğumdan beri tanıyorum. Jane ile birbirlerini tanımalarında ne mahsur var? Hem, kardeşin de bu genç adama karşı boş değil. Tabi ki ona göz kulak olabilirsin, bu çok hoş. Fakat aralarında filizlenebilecek şeylerin önüne geçme. Bu sadece acımasızlık olur."
Benjamin homurdanmıştı.
"Nesin sen? Eros falan mı? "
"Sanmam, öyle olsa kendime bir faydam dokunurdu."
Kuzeni herhangi bir cevap vermekten kaçınmış, belli belirsiz gülümsemişti. Dans ederken Alice'in parmak uçlarını kavrayıp kendi etrafında döndürmüş, belini tekrar kavradığında ise eğilip fısıldamıştı.
"Bence artık dinlenmeliyiz."
"Benny, ne yazık artık yaşlanıyorsun."
"Maalesef, belki biraz da kocanı yorma vaktin gelmiştir."
Benjamin kocan dediği an Alice'in yüzü ekmişti. Başını hoşnutsuzlukla iki yana doğru salladıktan sonra adamın kollarından çıkmıştı. Onunla birlikte dans eden insanların arasında ilerliyorken mırıldanmadan edememişti.
"Tanrı beni o işkenceden korusun, Robert'la dans etmektense ayaklarımı uzun bir süre kullanmamayı yeğlerim."
Alice kendi kendine mırıldanırken, salondaki büyük kitaplığın önünde durmuş, elinde kadehi ile onu izleyen Robert'ı fark etmişti. Bir an söylediklerini anlamasından korktu, bakışları adeta onu delip geçmek istercesine keskindi.
"Benny, sen diğerlerine katıl lütfen. Benim Robert'ın yanına geçmem gerek."
Parmak uçlarında yükselip Benjamin'in yanağına bir öpücük bırakmış, sonrasında ise isteksiz adımlarla Robert'ın yanını bulmuştu. Teklifsizce elindeki şarap kadehine uzanıp bir yudum aldı.
"Aramızda sorumsuz olanın ben olduğumu sanıyordum. Neredeydin? İnsanlar seni soruyor."
Robert'ın donuk ifadesinde tek bir mimik dahi oynamamıştı. Önemsemedi, kocasının bu haline alışıktı. Etrafına gülümserken Robert'ın elindeki kadehe uzanarak içmişti. Adam bundan hoşnut durmuyordu.
"Kendi bardağını kullanmak nedir bilmez misin sen? "
Alice bakışlarını üzerine çevirmişti, alay ederek gülüyordu.
"Biliyorum sevgili kocacığım, ama seninki her zaman daha tatlı."
"Tanrı aşkına, ne kadar içtin? "
"Bana sarhoş mu diyorsun? Lütfen, kalbimi kırıyorsun, ben sadece sana iyi bir eş olmak için çabalıyorum."
Alice'in keyfi yerinde olsa dahi Robert onunla aynı ruh halinde değildi. Suratı asık adam eğilip yüzüne doğru fısıldamaya başlamıştı.
"James Williams, o değil mi? Benden sakladığın adam o."
Anlamamıştı. Kırışan kaşları ile alay ederek güldü, aynı zamanda hala kocasının elinden aldığı şarabı içiyordu.
"Ne adamı? Neyden bahsediyorsun sen? "
"Âşık olduğun adam, onun çocukluk arkadaşın James Williams olduğunu biliyorum. Kollarında nasıl kendinden geçerek güldüğünü gördüm."
Hala şarap içen Alice, adamın sözleri ile birlikte öksürmeye başlamıştı. Bununla birlikte bir miktar içki dudaklarından dökülmüştü. Öksürüğü o kadar şiddetli olmuştu ki etrafındaki insanların dahi dikkatini çekmişti.
Alice'i kolunun altına alan Robert ceketinin cebindeki mendile uzanıp Alice'in dudaklarını silmiş, sonrasında ise elindeki kadehi alıp servis için dolaşan uşaklardan birine bırakmıştı. Eli sırtında dolaşıp okşuyordu. Uzaktan bakıldığında sevgi ve ilgi dolu bu anın içi yüzü gerçekte bambaşkaydı. Biraz olsun kendine gelen Alice, insanların dikkati üzerlerinden dağıldığı an başını kaldırıp adamla yüz yüze gelmişti.
"Sen hayatımda gördüğüm en aptal adamsın. Jane James'ten hoşlanıyor."
"Bu da onu neden imkânsız gördüğünü açıklıyor, kuzenin ile aynı adama âşıksın."
"Robert! "
O ana kadar fısıldaşarak kavga ediyorlarken, sesi bir anda yükselmişti. Tekrar insanların gözlerinin üzerlerine döndüğünü fark ettiğinde, durumu kurtarmak adına belli belirsiz sırıtmıştı. Hala adamın kolunun altındayken, gülümsemek kavga ediyor olma ihtimallerini aza çekmişti.
"Eğer yapabilsem şu an suratına sıkı bir tokat atardım, iblis herif. Jane birkaç aydır burada, James ise çocukluğumdan beri benimle. Ona âşık olsam çoktan nikâhıma gelirdin. James Williams benim için kardeşten öte değil."
"Sana nasıl inanabilirim ki? Nefes alırken bile yalan söylüyorsun."
"Git kime istiyorsan sor o halde. Benimle aynı şeyi söyleyeceklerdir."
Robert'ın parmakları sırtından yükselip omzunu kavramıştı. Parmak uçları çıplak tenine değdiği an Alice ürperdiğini hissetmişti. Hiçbir şey yokmuşçasına, kalabalığa poz vererek omzunu okşarken aynı zamanda kulağına eğilmiş fısıldıyordu.
"Bu işin peşini bırakmaya niyetim yok, haberin olsun."
Alice başını kaldırıp adamın gözlerine bakmıştı. İçinde köpüren öfke adeta mavi gözlerinden dolup taşıyordu. Silkelenerek omzundaki elini kendinden uzaklaştırdı, sesi sahip olduğu neşeli tınısını kaybetmişti.
"Robert, sen bir şeytansın. Sakın zavallı adamın hayatını heba etme."
O andan itibaren salonda birbirlerinden ayrılmışlardı. Alice ailesinin yanına geçmiş, onlarla ilgilenmiş, sohbet etmişti. Ara ara etraftaki misafirlerle ilgilenip tebriklerini kabul ediyordu. Robert ise tüm bunları tek başına yapmıştı. Yanındaki sohbet ettiği insanlar sürekli değişiyordu.
Vakit ilerleyip zaman geçtikçe misafirleri tek tek Riverwood'u terk etmeye başlamışlardı. Ailesi de gitmek için hazırlanırken Robert onlara katılmıştı. Adeta biraz önce kavga etmemişçesine uyum içindelerdi. Alice gülümsüyordu, Robert ise surat asmayı bırakmıştı.
"Bay ve Bayan Princeton, bu akşam teşrif ederek hem beni hem de Alice'i çok mutlu ettiniz, teşekkür ederim."
"Bu güzel davet için ailem adına ben teşekkür ederim. Eğer kabul ederseniz hem sizi hem de sevgili kızımı bir akşam ağırlamak istiyorum. Bu şekilde daha sağlıklı bir konuşma gerçekleştirebiliriz."
"Haklısınız, kabul ederiz elbette. Alice, Princeton köşkünü özlemiş olmalı."
O ana kadar kocasının yanında duran Alice, adamın sözleri ile buruk bir şekilde gülümseyip ilerleyerek babasına sarılmıştı. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu.
"Hem de çok özledim. Sakın bizi çok bekletme baba."
Kıkırdayan babası saçlarını okşayıp öperek kızından ayrılmıştı. Alice'in tüm ailesinden ayrılması zor olmuştu. Hepsine tek tek sarılmış, kendini güçlükle geri çekmişti. Sıra Benny'e geldiğinde ise önce adamın boynuna atlamayı düşünmüş, sonrasında ise hâlihazırda kuşkuları körüklenmiş Robert aklına gelmişti. Tıpkı diğer aile üyelerine yaptığı gibi kuzenine de sarılmıştı. Fakat bu, isteğinin aksine oldukça kısa sürmüştü, adamın kokusunu dahi içine çekmek için kendine vakit tanımamıştı.
Ailesi arabalarına binip Riverwood'u terk ettiğinde, arkalarında öylece kalmak Alice'i oldukça üzmüştü. Bir müddet olduğu yerde kalmış ve arabanın ışıklı bahçeyi aşıp karanlığın içinde kaybolmasını izlemişti. Tüm an boyunca, Robert sessizliğini bozmadan yanında durmuştu. İçine derin bir nefes alıp kendine geldiğinde, başını kaldırıp adama doğru dönmüştü, onu izliyordu.
"Onların yanında herhangi bir şeyden bahsetmediğin için teşekkür ederim."
Robert herhangi bir şey dememiş, sadece başını sallamıştı. Birlikte tekrar salona geçtiklerinde misafirlerinin çoğu gitmişti. Vakit gece yarısına yaklaştığında ise mermer köşkte hizmetlilerden başka kimse kalmamış, Robert ve Alice'in düğün kutlaması resmi olarak son bulmuştu.
Gecenin sonunda bitkin bir halde yatak odalarına çıktıklarında birbirlerine iyi geceler dileyip kendi bölmelerine çekilmişlerdi. Tüm akşam boyunca belini sıkan korsenin içinde bunalan Alice, elini arkaya atıp elbisesinin bağını çözmeye çalıştı. Parmakları ipi buluyor, kavrıyor fakat çözemeden kaçırıyordu. Olduğu yerde kıvranıp tekrar tekrar çözmeye çalışsa da başaramamıştı. Hoplayıp zıplıyor, olduğu yerde duruyor, eğilip bükülüyor fakat yine de elbisenin bağını çözemiyordu.
Uğraşmaktan yüzü kızarmış, nefesi kesilmişken pes etmişti. Söylenerek yatağının önünden ilerleyip yatak odasını ikiye ayıran cam süslemeli kapıyı tıklamıştı.
"Robert? Müsait misin? "
"Evet, gelebilirsin."
Alice, adamın onayından sonra kapıyı aralamıştı. Bu kocasını çıplak görmemek için oluşturduğu bir önlemdi. Robert o an yatağına uzanmış sigara içiyordu. O bölmesinden çıkarken komodinin üzerinde duran kül tablasına uzanmıştı.
"Sana bir şey mi oldu? Yüzün kıpkırmızı."
"Seni ilgilendiren bir şey yok."
Adama çıkışmış, yatak odasının kapısına geçmişti. Aralayıp başını uzatarak neredeyse avazı çıktığı kadar bağırmıştı.
"Dorothy! Buraya gel! "
Herhangi bir ses ya da ayaklanma yoktu. Sabırsızca içini çekip tekrar bağırmıştı. Fakat beklediği karşılık hizmetçisinden değil kocasından gelmişti.
"Dorothy ve Womack müştemilatta, aşağıda kimse kalmadı. Ses çıkarmamaları için yarına bırakmalarını söyledim."
Üst dudağını dişleyen Alice kapıyı sertçe kapatmıştı, homurdanmaktan kendini alıkoyamıyordu.
"İyi halt etmişsin."
"Ne için kıvranıyorsun? Karnın mı acıktı ?"
"Seni ilgilendirmez dedim Robert."
Sigarasından derin bir soluk çeken adam gözlerini kısarak uzandığı yerden kalkmıştı. İzmaritini küllüğün içine söndürüp konsolun önünde dikilen karısının yanına geçmişti.
"Eğer elbiseni çözmesi için birini arıyorsan ben çözerim."
"Hah! İşte orada dur, asla olmaz."
"Neden? Seni baştan çıkarıp yatağıma almamdan mı korkuyorsun? "
"Robert !"
Adeta inleyerek isyan eden Alice adamın koluna vurmuştu. Fakat bu hali Robert'ı eğlendirmişti. Dudakları kıvrılan adam gülmemek için kendini zor tutuyordu.
"Gerçekten bu kadar aptal mısın? Seni benden uzak tutan şeyin bir cam kapı olduğunu mu sanıyorsun ?"
Alice herhangi bir şey söyleyememişti. Yanakları hâlihazırda kırmızıyken Robert'ın sözleri sıcaklığı tüm vücuduna yayıyordu. Gözlerini devirmiş, kendini yutkunmaktan alıkoyamamıştı.
"Öyle bir şey söylemedim."
"Ben aptal değilim Alice. Şimdi arkanı dön."
Robert öyle bir tonda arkanı dön demişti ki, karşı çıkamayacağını hissediyordu. Parmakları elbisenin eteklerini bulup kavramışken bakışlarını tereddüt ederek kaldırmıştı. Adamla göz göze geldiklerinde kalbinin hızlandığını hissediyordu.
"Robert, sen bir kadının elbisesi nasıl çözülür bilmezsin bile."
Sözlerini bitirmesi ile birlikte Robert soluğunu dışarı vererek koluna uzanmış, onu kendine doğru çekip arkasını döndürmüştü. Parmakları elbisesinin düğümünü çözerken aynı zamanda omzunun üzerinden başını uzatmıştı.
"Endişelenme, gayet iyi biliyorum."
Alice yutkunmuş, sadece başını sallayabilmişti. Robert, tıpkı söylediği gibi yaptığı şeyi gayet iyi biliyordu. Parmakları önce mavi elbisesinin ipini çözmüş, sonrasında ise içindeki korsenin düğümün serbest bırakmıştı. Alice, elbisesi üzerinden düşmesin diye kendi beline sıkı sıkıya sarılmıştı. O an, içinde bulunduğu durum onun için oldukça zordu. Adamın elbisesini çözmesi dahi yeterince katlanılmazken, nefesinin sıcaklığını ensesinde hissetmek onu ürpertiyordu. O kadar yakınlardı ki, içini çektiğinde burnuna kokusu dolmuştu. Robert, her zaman sigarayla karışık kolonyalı bir kokuya sahipti. Alice, tavırlarını sert bulduğu adamın kokusunun dahi erkeksi olduğunu düşünüyordu. Robert'ın kokusu herkese hoş gelmeyebilirdi fakat ona göre adam bir erkek nasıl kokması gerekiyorsa öyle kokuyordu. Robert'ın kokusunu her zaman beğenmişti.
Sadece adamın nefesini hissetmek içini gıdıklamaya yetmişken, korsesini çözen Robert'ın soğuk elleri sırtında gezmişti. Elbisesi omzundan sıyrılmıştı ve sırtı omuzlarından belinin alt kısmına kadar çıplak bir şekilde adamın karşısında duruyordu. Sadece ilk dokunuşu bile Alice'in tüylerini ayağa kaldırmaya yetmişken, korsenin ipini çıkaran adamın parmakları bu kez sırtının alt kısmına dokunmuştu. Yutkunan Alice, titrememek için kendi kendini sıkarken elbisesini daha sıkı kavramıştı.
"Belinde gamzelerin var."
"Bi-bi-biliyorum, te-teşek-kür eder-rim."
Kekelediği için kendine lanet etti. Fakat neredeyse tüm vücudunu saran bu histen kaçması imkânsızdı. O an kalbinin atışını sadece göğsünde değil, tüm vücudunda hissediyordu. Vücudunu saran ateşe rağmen tüyleri ürpermişti.
Buna daha fazla katlanamayacağını biliyordu. Elbisesini sıkı sıkıya kavrayıp olduğu yerde dönmüştü. Robert'la yüz yüze gelmeye cesaret edemiyordu. Başını eğip adamın yanından geçerek kendini bölmesine atmış, cam kapıyı hızla kapatmıştı. Ona ait kısma geçip kollarını serbest bıraktığı an, elbisesi korsesiyle birlikte âdete bir çuvalmışçasına üzerinden dökülmüştü.
Bir an, kapının hemen solunda kalan boy aynasında çıplak aksini görmüştü. Titrediğini aynada kendini gördüğü an fark etmişti. Elini kaldırıp baktığında parmakları düz bir şekilde durmakta zorlanıyordu.
"Ben aptalım. Neden bunu yapmasına izin verdim ki? "
Söylenerek dolabının başına geçmiş, uzun kollu beyaz geceliğine uzanıp bir çırpıda üzerine giymişti. Odanın ortasındaki yuvarlak divana oturmuş, usul usul saçını tararken, bir yandan içi içini yiyordu. Sadece biraz önce, adamla bu kadar yakın olmak onu heyecanlandırmıştı. Nefesini hissetmek bile karnında gıdıklanma hissi yaratırken, parmak uçları sırtında dolaştığında ürpermiş, adeta titremişti.
"Saçmalama Alice, elleri soğuktu. Üşüdün ve titredin, hepsi bu."
Kocası ile kavga dolu geçen evliliklerinde anlaştıkları bir nokta vardı; Alice iyi bir yalancıydı ve insanları bu şekilde ikna edebiliyordu. Fakat o an kendi kendine konuşurken, Alice ilk defa yeteneğinden şüphe etmişti. Aklından geçirmese, dile dökmese dahi gerçeğin farkındaydı. Ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Saçlarını tararken birden öfkelenip elindeki tarağı duvara fırlatmıştı.
"Ben onu seviyorum, ona aşığım. Böyle bir şey asla olamaz."
Kendisiyle kavgası uzun sürmüştü. Benjamin'e âşıkken Robert'ın onu heyecanlandırmış olmasını kabullenemiyordu. Alice için tüm bunlar bir heyecandı, kız adamın onu dokunuşu ile baştan çıkardığını düşünmeye dahi tahammül edemiyordu. O an, hala hızla çarpan kalbinin dahi kendine, aşkına ihanet ettiği düşüncesine kapılmıştı.
Öfkelenen Alice, nefes alamadığını hissediyordu. Bir müddet kendini sakinleştirmeye çalıştıysa da başaramamıştı. Yatağının baş yanında duran kalın sabahlığına uzanıp üzerine geçirdi. İlerleyip, bu kez izin almadan kendine ait bölmeden çıkmıştı. Robert az önce olduğu gibi yatağında uzanıyordu. Yatak odasının kapısına ilerlediğinde olduğu yerden başını kaldırmıştı.
"Nereye gidiyorsun? "
"Cehenneme."
Alice kapıyı hızla çarpıp çıkmıştı. Robert önce peşinden gitmeyi düşünmüş fakat sonra vazgeçmişti. Ayağa kalkıp balkon kapısına yanaştı. Beyaz perdeyi çekip dışarıya baktığında, bahçe hala ışıl ışıl olan fenerlerle süslüydü. Sadece birkaç dakika sonra Alice, bu ışıkların altında belirmişti. Kız adeta kontrolünü kaybetmiş gibi duruyordu. Önce koruya doğru yönelmiş, sona vazgeçip müştemilat binalarının önünde duran banka oturmuştu. Kollarını göğsüne bağlamış, dişlerinin arasına aldığı dudağını çiğniyordu.
Robert bir müddet olduğu yerde durup, perdeyi kendine siper ederek karısını izlemişti. Kendi kendine konuştuğunu seçebiliyordu. Bir ara öfkelenip ayağını yere dahi çarpmıştı. Dağılmış, karman çorman olan kızıl saçlarını bir o tarafa bir bu tarafa savuruyordu. Robert söylenmeden edememişti.
"Sen tam anlamıyla bir kaçıksın, değil mi Alice? "
Kızın bu haline neredeyse gülecekken, bir an gözlerinde biriken yaşları fark etmişti. Kendisiyle savaşsa dahi başarılı olamamıştı. Damlalar yüzüne düştükçe yanaklarını ovuyordu. Hala söylendiği açıktı fakat artık kendiyle kavga etmiyordu, bilakis içini çekerek ağlamaya başlamıştı.
Bu manzara Robert'ın aklına tekrar daveti getirmişti. Buradaydı diye düşündü, âşık olduğu adam her kimse bu akşam buradaydı. Karısını bahçede ağlatan hissin bu olduğunu düşünüyordu. Alice'i tüm akşam izlemişti, insanlara karşı tavırlarını görebiliyordu. İlk an, zihninde beliren ilk aday James olmuştu. Kızın çocukluk arkadaşım dediği adama karşı tavırları oldukça samimiydi. Tüm akşam boyunca herkesten çok onunla vakit geçirmiş olması bir yana adamla birlikteyken ne kadar eğlendiğini görmüştü.
Lakin Alice'in çıkışması ile bu olasılığı neredeyse elemişti. Karısına James'ten bahsettiğinde şaşırmamış, ürkmemiş, aksine öfkelenmişti. Tavırları da oldukça rahattı. Robert, aşığını bulmuş olsa Alice'in korkudan aklını kaybedeceğini biliyordu.
Huzursuz zihninde bir isim daha vardı. Fakat bunu düşünmenin dahi doğruluğunu sorguluyordu. Alice'in kuzeni Benjamin'e ne kadar düşkün olduğu her zaman bildiği bir gerçekti. İkisinin birlikte vakit geçirmekten hoşlandığının farkındaydı. Alice'in adama karşı yakınlığını bazı anlar fazla bulsa dahi kuzeni olduğu için herhangi bir şey söylememişti. Fakat o an bir kurt içini kemiriyordu. Benjamin, Eva'nın ona söylediği her bir kritere tamamen uyuyordu.
Bir an, sadece bir an Alice'in âşık olduğu adamın Benjamin olduğunu düşündü. Sonrasında ise başını iki yana doğru sallamıştı. Paranoya yapıyorum diye geçirdi içinden, adam kuzeni, bu mümkün olamaz. Arkasına saklandığı perdeden Alice'i bir kez daha süzdü, hala oturduğu yerde ağlıyordu. İçini çekerek geri çekilip üzerindekileri çıkarmaya başladı. Alice'in hissettiklerinden habersiz, onunla Benjamin'i birlikte düşündüğü için vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
"Lütfen Alice, sadece ailen için ağlıyor ol."
Yazan ; İlknur DUMAN
* * * *
Selam ! Bi' on beş on altı gün falan oldu sanıyorum bölüm atmayalı 🙊 Hepinizden beklettiğim için çook özür dilerim ❤️ Fakat inanın şevkim kırıldı yazasım gelmedi, bilgisayarın başına dahi geçmek istemedim 😿 Şikayet etmek için falan söylemiyorum, yanlış anlamayın lütfen. Ama hikaye iyi gidiyor kemik okuyucumuz oturdu derken, tarihi hikayeler sıralamasında sekizinci falan olmuşken birden elliye geriledik, okunmalar ve istatistikler düştü ben de bi' haydaaaa moduna girdim 🤕😸 Gelip geçti diyelim 🌸Diğer bölüm ne zamana gelir inanın kestiremiyorum, büyük ihtimal bir duyuru yapar düzene oturturum. Hepinizi kocamaan öpüyorum, kendinize iyi bakın 😘❤️
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top