[11- Sinirle Yapılan Yanlış Şeyler]
Sınır 70 oy 150 yorum
İyi bayramlar aşklarım, Bu da benden size bayram seheri
🍬🍬🍬🍬🍬
•••••
Felix duyduğu şeyle şaşkınca kalakaldı, onu yine zindana atacaklardı. Onun için karanlık günlerin başladığını düşünerek korkuyla yanındaki İ.N'e baktı
İ.N de en az onun kadar şaşkındı. Tamam ona burada iyi davranacaklarını düşünmüyordu ama en azından koca 3 ay boyunca da o karanlık zindana tıkacaklarını düşünmemişti. Aslında onlar tüm tutsaklara bunu yapardı ama prens onun arkadaşı olduğu ve onu çok sevdiği için bu gözüne imkansız gibi gelmişti
Yongbok üç ay boyunca o karanlıkta kalırsa delirirdi.
Prens ise onların kendisiyle dalga geçtiğini düşündü. Tabi onun zaman sisteminden haberi olmadığı için nasıl bir hafta boyunca o zifiri karanlıkta hapsolacağını düşünüyordu. Eğer 3 ay olduğunu bilseydi tüm korkusunu çiğner, çoktan olay çıkarmaya başlardı bile
Xion ve Woong ona doğru yüzlerindeki kocaman sırıtış ve eğlenen ifade ile korkutucu bir şekilde yaklaşmaya başladığında o içindeki korkuyu her ne kadar belli etmek istemese de korkuyla yanındaki Jeongin'e doğru seslenmişti.
Tamam bu ortamdaki hiçkimseye güvenmemeliydi ama Jeongin den yardım istemeden de duramamıştı
"Ben oraya gitmek istemiyorum. Çok korkutucu, lütfen birşeyler yap" diye fısıldadı ona karşın.
İ.N duyduğu korku barındıran sesle düşünmeyi bırakıp tamda Xion gelip karşılarında durduğunda elini durması için onun omzuna koyduktan sonra "bir dakika bekle" demişti
Bu içerdeki herkesi şaşırtırken İ.N Felix'e bakmdan gözlerini direkt Kral Hwang'a çıkarıp "Böyle anlaşmamıştık" demiş sonrasında ise kendi sevgilisine dönüp onun tahtına doğru merdiven basamaklarından çıkmaya başlamıştı
Herkes ona öfkeyle bakarken o Chris'in yanından ona sert bir bakış atarak geçmiş ve yan taraftaki kapıdan dışarı çıkmıştı. Kral bunun anlamını çok iyi biliyordu, sevgilisi ona sinirlenmişti ve onunla konuşmak istiyordu
Muhtemelen onu rencide edecekti ama o kimsenin karşısında küçük düşmesin diye salondan ayrılmıştı ki yanlız başlarına ona kızabileydi
Chris her ne kadar kral olup Hyunjin'e bile emrini geçirtebilse de kendi sevgilisine bağıramıyordu bile, çünkü İ.N en küçük sinir anında onu terk edebilirdi ve Chris asla küçük sevgilisi olmadan yaşayamazdı.. Depresyona girerdi ve hiçbir şey yapamazdı işte bu yüzden bazı zamanlarda İ.N ne derse yapıyordu daha doğrusu yapmak zorunda kalıyordu.
İkili ard arda dışarı çıktığında Xion ve HwanWoong sinirle karşılarındaki çocuğa bakmış, Karina ise elini alnına vurarak başını iki yana sallamıştı.
Hiç kimse konuşmadı çünkü hepsi sonucun ne oldacağını çok iyi biliyordu.
Herkes Kral Hwang'a doğru dönüp ona 'Felix'in zindana atılması gerektiği' ile ilgili bir şeyler söylerken kısa süre sonra yan taraftaki kapı açılmış ve içeri gülümseyen bir adet İ.N ve onun ardından tepkilerden korkarmış gibi duran Chris girmişti
Hepsi ona beklentiye baktı, kral tahtına geçerken bile Yongbok onun ağzından kendisi için çıkacak olan fermanı bekliyordu. Chris ise İ.N'in her zamanki gibi Felix'in yanına geçmesini izleyip mağlup bir nefes vererek "Felix benim evimde kalacak" demişti
Hepsi sinirle bağırmaya başlayıp kızdığında ise diğer kral ona dönerek ihanete uğramış gibi bakmış, Chris ise başını olumsuz anlamda sallayıp "son kararım budur" diye bağırarak hepsini susturmuştu. O dedikten sonra kimseye konuşma hakkı bile düşmüyordu.
Bunun üstüne herkes mavi saçlı olana öldürecek gibi baktıktan sonra yerlerine sinmislerdi. Felix eğer bakışların hedefinin kendisi olduğunu düşünürse o bakışlar altında ezileceğine emindi, hepsinin bakışları sinirle bir lazer ışınına benziyordu. İ.N ise bu bakışlardan gram etkilenmemişti, arkasında kapı gibi sevgilsi vardı sonuçta.
Hyunjin bu olan olaylar boyunca hiç konuşmamış en son ayağa kalkmış ve Chris'e dönüp "Ne yaparsan yap" deyip Yandaki kapıya doğru yürümüştü. Kapının önüne vardığında ise omzunun üstünden ilk Felix'e daha sonra ise Chris'e bakıp "Kral mısın yoksa I.N'in kölesi mi belli değil" deyip çıkmıştı.
Hepsi çok sinirliydi.
Herkes bir şeyler söyleyerek dağılırken Felix hiç konuşmadan Jeongin'in yanında durdu. Az önce kılpayı kurtulmuştu. Neyseki Jeongin vardı.
"Hadi yine iyisin, yanında ben varım"
İ.N tıpkı bir kurtarıcı edasıyla Yongbok'a bakıp sırıttığında prens buna göz devirip kollarını tripki ve kızgın bir şekilde göğsünde birleştirdi.
"Zaten hepsi senin yüzünden oldu"
Jeongin onun tripli sesini duyduğunda bunun bir süre böyle devam edeceğini bildiğinden dudaklarını aşağı doğru büküp üzgünce bakmıştı Felix'e. Tamam o da biliyordu Hak etmişti. Daha fazlasını da hak ediyordu ama sarışının ona kıyamayacağını biliyordu, hem Felix burada kaldığı süre boyunca ona ihtiyaç duyacaktı bu da affedilme olasılığını yükseliyordu
Bu gibi şeyler düşünüp kendisini yeniden motive ettiğinde Chris tahtından kalkıp az önce kral Hwang'ın çıktığı kapıdan çıkmış Yongbok ve İ.N de onu takip etmişti.
Kapıdan çıktıklarında onları devasa bir bahçe karşıladı. Saatlerdir bulundukları salon bu koca sarayın sadece ön kısmıydı. Çok kişi oraya girebilirdi ama bu tarafa giremezlerdi burası 2 kralın ve saray halkının kaldığı yerdi.
Bahçe devasa bir büyüklükteydi. Her yer ağaçlarla, çimenlerle ve çiçeklerle kaplıydı. Küçük çakıldan yollar vardı ve büyük bir havuz bahçenin bir köşesinde duruyordu.. Felix'in dikkatini çeken başka bir detay ise bahçede iki tane büyük bina vardı ve bu binaların her biri en az Leuradaki kendi sarayları kadardı. 2 bina arasında en az 500 metre mesafe bulunuyordu.
I.N şaşırmış bir şekilde bahçeyi inceleyen Sarışının yanına yaklaşıp sol tarafta kalan binayı göstererek "Orası Hyunjin ve Yeji'nin kaldığı ev"demisti.
Nasıl yani? Ev derken? diye düşündü Felix. Bu devasa şeyler sadece ev miydi?
Sonra sağ taraftakini göstererek "Burası da Chris ve Karina'nin evi. Ben ve sen de bu evde kalacağız. Hyunjin'in evine gitmeyeceksin çünkü oraya drugolar dışında bir alem giremez, aslında sende girmek istemessin" dedi hafif alayla
Bunun üstüne Felix hıhlayarak Jeongin'e dönüp "Tabiki de o ukalanın evine girmek istemem" dedi, gelecekte o evde kalacağını bilemeden
Jeongin onun bu ifadesiyle küçük bir hahkaha atıp etrafina bakındı ve hemen Felix'e sus isareti yaptı
"Ona ukala dediğini duyarsa ölümlerden ölüm beğen Felix"
"Birincisi ben Felix değilim Jeongin, benim adım Yongbok. İkinci olarak ise o ukala bizi nasıl duyacak ki?"
"Emin ol o her şeyi duyabilir, sonuçta burası Walenty gibi değil, izleme sistemimiz çığır açmış durumda, isterse senin beynini bile okuyabilir"
İ.N'in hafif alayla söylediği şeyle tüyleri ürpermişti Yongbok'un. Böyle bir şey mümkün değildi değil mi?
Felix bunu düşünürken İ.N "hadi gidelim" diyerek onu Chris'in sözde evine doğru ilerletti. Felix içeri girer girmez ise onu üst kata çıkarıp bir odanın içine koymuş ve artık bu odada kalacağını ve asla çıkmaması gerektiğini, zaten istese de çıkamayacağını söyleyip Chris'e verdiği sözü tutmak için odadan çıkıp onun odasına gitmişti.
Yongbok üstüne kapanan kapıyla Jeongin'in ardından kafası karışmış bir şekilde baktıktan sonra kapının açılıp açılmadığını anlamak için kapıya yaklaşmıştı ama kapı kolunun olmadığını onun yerine bir şifreleme sistemi bulunduğunu görünce oflayarak bir küfür savurmdu.
Açılmayan kapıyla pes ederek odaya geri dönüp odayı incelemeye başladı. Normla bir oda gibiydi işte, pek bir özelliği yoktu. Büyük bir yatak, giyinme odası, masa, sandalye, kitaplık ve banyo olduğu belli olan bir kapı vardı
Felix banyo kapısını gördüğü an kendisinden gelen ekşi kokuyu yeni yeni duyar gibi oldu. Tamam hâlâ bile bebek gibi kokuyordu ama buraya geldiğinden beridir hiç bayo yapmamıştı ve o her gün duş alan biriydi
Hemen giyinme odasına gidip kendisine uygun kıyafet olup olmadığına baktı. Şaşırtıcı bir şekilde içerdeki tüm kıyafetler tamda onun bedenindeydi, sanki onun için özenle seçilmişti ama bu kısacık süre içinde bu odaya nasıl kıyafet geldiğini düşünmeden edemedi.
Hemen bir iki parça bir şey alıp banyoya doğru ilerledi. Odanın banyosu da oda kadar sadeydi.. bir duşakabin, bir küvetle beraber havlu ve eşyaları koymak için dolap vardı.
Felix odaya girdiği an yorulduğunu hissetti ama nedeni bilinmez izlemiyormuş gibi de hissediyordu. Birden içinden bir ürperti geçtiğinde etrafta sanki güvenlik kamerası ile izlemiyormuş gibi hissederek banyoyu köşe bucak aradı ama hiçbir yerde buna benzer bir şey yoktu
Yaşadığı şeylerden dolayı paranoyaklaştığını düşünerek başını iki yana salladı. Muhtemelen farklı bir yerde olduğu için böyle hissediyordu.
Üstündeki kıyafetleri tek tek indirip hatırladığı detayla elini alnına vurdu. Lanet olsun! Küveti doldurmayı unutmuştu. Hemen küvete doğru çıplak bir şekilde eğilip baktığında musluğun olmadığını gördü. Böyle bir saçmalık mı olurdu? Musluk yerine sadece birkaç düğme vardı Felix bir düğmeye bastığında inailmaz bir şekilde küvet saniyeler içinde su ile dolmuştu.
Felix bu olaya şaşırarak bakarken merakla başka bir düğmeye bastığında ise köpük oluşmuştu suyun yüzeyinde. Bu nasıl bir teknolojiydi?
Buna şaşırma işini sonraya erteleyip davetkar duran küvete girerek içinde yayıldı. Suyun sıcaklığı bile mükemmel bir şekilde ayarlanmıştı
Bir süre su ve köpüklerle oynadığında yavaş yavaş gözlerinin kapandığını ve üstüne bir yorgunluğun bindigini hissetti. Buraya gelmesinin üstünden günler geçmişti ve o doğru düzgün uyumamıştı bile
Yorgunca kollarını düz mermerin üstünde birleştirip açıp kapamakta olduğu gözleriyle basini bir yastığa koyar misali kollarının üstüne koydu.
Göz kapakları özgürlüğünü ilan edip onun kontrolünden çıkarak birbiriyle birleştiğinde bilinçsiz bir şekilde uyuyakaldı suyun içinde.
O an ışıklar sönmüştü
Sadece Felix'in nefes sesleri ve tatlı bir melodinin duyulduğu banyoda bir tıkırtı sesi duyulmuş sonrasında Felix'in nefes seslerine başka bir ses eklenmişti
Oda karanlık ve karanlık olurken Felix tam anlamıyla uyumuştu küvetin içinde, başını kollarına yaslamış bir şekilde, ama bu uyku normal bir uyku değildi, banyoya bilerek konulan o melodi onu uyumaya mahkum etmişti.
Baş ucunda bir silüet belirdi sarışının, birden bire odaya ışınlanmış gibiydi. Sadece dik bir şekilde baktı küvetin içindeki uyuyan gence, göz gözü göremeyecek karanlıkta. Ellerini kaldırdığı an hafif loş bir ışık yanmıştı banyonun içinde, melodi sesi çalmaya devam ederken bu ses prensi uykuda tutuyordu.
Baş ucundaki silüet birden farkedilebilir oldu, giydiği kırmızı bajisi ve keskin, yakışıklı yüzüyle dimdik duruyordu. İfadesinde gözle görülür bir durgunluk bulundursa da gözlerinin içinde belli olan türlü duygular onu açığa vuruyordu.
Nefretti bu duygu, özlemdi.. hayal kırıklığıydı, kindi, öldürme isteğiydi bu duygunun ismi ama en önemli duygu ise hissizlikti. Dümdüz çekilmiş kalın dudaklarında gözlerinin aksine hiçbir his yoktu
Dudaklar da duyguları yansıtırdı, bazen gülerken ağlar, bazen ağlarken nefret ederlerdi. Nefreti kusmanın tek yolu dudaklar değildi lakin en basit yolu dudaklardan dökülecek olan o kalp kıran sözlerdi
O hiçbir şey söylemedi, dudakları ile nefret etti, gözleri ile kin besledi, benliğiyle öldürmek istedi, ama hiçbir şey söylemedi...
Yere çöktü prensin tam karşısında, bir de öyle baktı onun yüzüne.. baktıkça yüzündeki nefret artıyordu ama gözlerinin içindeki çatlaklığa o bile anlam veremiyordu
Kendi nefretinin ve diğer tüm duygularının farkındaydı, bunları bilerek yapmıştı, bunları bilerek yapacaktı...
O an saniyeler daha hızlı geçsin istedi, onun yüzüne bakarken zaman daha hızlı ilerlesin istedi. Ona yapacağı şeyler çektireceği acılar için zaman daha çabuk geçsin istedi çünkü o da biliyordu, onunla kaldığı her saniye kendisi için zarardan başka bir şey değildi
Başını yana yatırdı ve saçlarının yüzünü kaplamasına izin verdi, prensin de yüzünü kaplamıştı kendi sarı tutamları. O an içinden gelen bir dürtü ile onlara dokunmak istedi, çok yumuşak ve ıslak duruyorlardı... Elini kaldırdı ve ona doğru uzattı, tam eli yumuşak saçlara dokunacağı an onu kendisine getiren şey bileğindeki ses oldu
Kurduğu hatırlatıcı çalışmıştı, bilerek yapmıştı ve işe de yaramıştı.
Kapılmak üzereydi sarışının büyüsüne ama kapılmadı, kapılmayacaktı!
Hemen elini çekip hırsla ayağa kalkarak bileğine dokundu ve saniyeler içinde oradan kayboldu. Onun gitmesinin ardından ışıklar yeniden yandı ve melodi sesi kesildi. Birkaç dakika sonrasında ise sarışın prens zar zor gözlerini açmıştı
Az önce ne olmuştu? Niye öyle bir rüya görmüştü? Gördüğü o silüet de kimdi?
•••••
Yaklaşık bir haftadır buradayı sarışın.. Beklediğinden daha iyi geçiyordu günler. Ona düşündüğü gibi şeyler yapmamışlardı, aslında o da onların dediğini yapıp bir odaya geçmiş ve o odadan asla çıkmamış ve fevri hareketlerde bulunmamıştı. Tam bir hafta geçmişti bu odaya kapatılmasının üstünden, her gece tuhaf rüyalar görmüş bazenleri ise farkına bile varmadan uyuyakalmıştı ama bunları da evren değişikliğine bağlamıştı.
Bu bir hafta boyunca her gün Yeonjun gelmiş ve onunla dostça konuşmuştu, daha doğrusu o konuşmuş Felix de dinlemişti.. Karina da arada bir yanına uğramıştı onun ama gayet normal ve tıpkı iki medeni insan gibi konuşmuşlardı.
İlk geldiği gün ona tokat attığı gerçeği aklına geldiğinde bu gelişmelerin mükemmel ötesi olduğunu düşündü. Gerçi karına eğer onu beğenmemiş olsaydı çoktan ona burda türlü türlü acılar çektirmişti ama Felix çok şanslıydı ki yakışıklı bir yüzü vardı.
Bide Chris ve I.N, vardı.
Chris iyi biriydi dıştan çok sert gözüküyordu ama öyle biri değildi bunu I.N'e olan bakışlarından bile anlayabilirdiniz sadece sert bir imaj yaratmaya çalışıyordu. Jeongin ise arada boş vakitlerinde yanına uğrar ve ondan hep özür dilerdi. Hep bunu yapmak zorunda olduğunu söylerdi ama nedenini söylemezdi..
Özellikle Yongbok, İ.N'in 190 yaşında olduğu öğrendiği gün çok şaşırmıştı. Ne tepki vereceğini bile bilememişti, küçük kardeşi olarak gördüğü kişi neredeyse ondan 170 yıl daha büyüktü. Bu şok edici bir gerçekti.
Şimdi ise yatakta oturmuş ve Jeongin'in onu bu odadan çıkarmasını bekliyordu, sonuçta bu gün bir haftanın sonuydu... Dakikalar sonra kapı çalınca Jeongin'in geldiğini anlamıştı çünkü diğerleri kapıyı asla çalmaz, bilinmeyen bir şekilde içeri ışınlanırdı.
"Felix, ne yapıyorsun?" diye sordu Jeongin, gülücük saçan bir sesle.
Yongbok yatağının üstünde ona tip tip bakıp "Hiç oturuyorum, seni bekliyordum ve bana bir daha Felix deme demiştim sana" dedi, kızgın bir sesle. Hâlâ bu yeni ismi kabul edememişti.
"Saçmalama burada olduğun sürece herkes sana Felix diyecek. Artık buna alış "
"Ama ismim Felix değil ki Yongbok. Niye bana burada Felix diyorsunuz anlamadım."
"Off boşver sana burada herkes Felix diyecek buna alış anlaştık mı?"
Jeongin bıkkınca söylediğinde Felix kaşlarını çattı. Artık Felix demelerine gerek bile yoktu sonuçta bugün gidiyordu.
"Her neyse ne, Söylesene sen niye geldin?" diye sordu hevesle. Onu buradan çıkarmak için geldiğini düşünüyordu. Jeongin ise ona kocaman gülümseyerek hiç beklemediği şeyler söylemeye başladı.
"Ben sana iyi bir haber vermek için geldim. Şimdi bak sen bir haftadır bu odadan hiç çıkmıyorsun ya bende buna üzüldüm o yüzden gidip Chris ile konuştum ve baya yalvardım. En sonunda bir yerlerimi vermek zorunda kaldım ama sonuç olarak izin almayı başardım."
Dedikleri ile Felix kaşlarını çatmıştı. Bu çok saçma gelmişti onun gözüne. Buna ne gerek vardı ki? I.N ise büyük bir hevesle konuşuyordu.
O hevesle konuşmaya devam ederken Felix neden heveslendiğini bile bilmiyordu, neden böyle bir şey için izin istemişti ki?
"Çok saçma" dedi kendinden emin bir sesle. Bununla Jeongin'in yüzündeki gülümsemede küçük bir çatlaklık oldu.
"Neresi saçma? Bak sonunda yarın seni bu odadan çıkarıp tüm sarayı gezdirebileceğim ama Hyunjin'in tarafına gitmek hatta bakmak bile yok anlaştık mı?"
"Niye yarın? Ben bugün gidecekken yarın hayaletleri mi gezdireceksin Jeongin? "
"Bana Jeongin deme dedim sana hem ne gitmesi?"
"Ne, ne gitmesi, hani siz beni burada zorla bir hafta tuttuktan sonra beni Walenty'e geri götüreceksiniz ya... işte bugün bir hafta doldu, artık gitmek istiyorum"
Kendisini ifade etmesinin ardından Jeongin ona yüzündeki soru işaretleri ile bakamya devam etti. Çok mu değişik şeyler söylüyordu bilmiyordu ama Jeongin sonunda anladığında başını olumsuz anlamda iki yana sallayıp derin bir iç çekti
Şimdi bunu ona nasıl açıklayacaktı?
"Hayır felix, gitmeyeceksin" dedi düz bir sesle. Bununla Felix saniyesinde sinirlenmişti. Belli etmek istemiyordu ama son bir haftadır sinirleri fazlasıyla gergindi. Ailesini özlemişti, korkuyla yaşıyordu, bıkmıştı buradan ve son iki gündür saatleri sayarken arkadaşının böyle bir şey demesi onu saniyesinde zirveye ulaştırmıştı
"Gitmeyeceksin de ne demek?!" diye bağırdı, sesinin tonuna asla dikkat etmemişti. Jeongin bu ani siniri beklemediği için irkilirken o tekrardan "Gitmeyecek miyim?" diye sordu az önceki sesine kıyasla sakin bir sesle
Fırtına öncesi sessizlik gibiydi sesi
Jeongin "hayır, gitmeyeceksin" dediği saniye Felix sinirlerine hakim olamayarak ayağa kalkıp bağırarak odayı dağıtmaya başladı. Tıpkı kırmızı görmüş bir boğa gibiydi.
Onun odayı dağıtmaya başlamasıyla Jeongin de telaşla hemen ayağa kalktı. Felix böyle bağırmaya devam ederse sorun yaratacaktı.
"Sus Felix! Hyunjin ve diğerleri aşağıda. Hyunjin senin böyle bağırdığını duyarsa çok kötü olur. Sana ceza verir vaya zindana atar. O zindana geri dönmek istemezsin dimi?"
"Ne yapabilir ki o?! Bana söz verdi ve biz anlaşma yaptık, bugün beni bırakmak zorunda!"
O avazı çıktığı kadar bağırırken bir yandan da sinirle gözlerinden yaşlar akıyordu. Duyguları karman çormandı ve ne yaptığının bile farkında değildi. Jeongin ise onu durdurup ağzını kapatmaya çalışıyordu zorla.
"Felix sus ciddiyim, sonu senin için kötü biter. Dur sana her şeyi anlatacağım."
İ.N her ne kadar onu durdurmaya çalışsa da Felix'i o an durdurmak mümkün değildi. Sinirlerinin ve nefretinin kontrolüne geçmişti çoktan.
"Kimden korkacağım? O ukala kraldan mı?" dedi sakin ve ürkünç bir sesle Jeongin'e bakarken. O saniye odanın içinde klasikleşmiş olan "Neler oluyor burada?!" diye bağıran bir ses duyuldu. Bu Kral Chris'in sesiydi
Felix duyduğu sesle ona doğru dönerek bu sefer de ona bağırmak için ağzını açmıştı ki Chris elini sinirle havaya kaldırarak onu susturdu
Chris'in yanında birkaç kişi daha vardı.
Karşısındaki kişinin Drakosun Lideri olduğunu unutarak ona sinirle bakıp "Kes sesini" diye bağırdı Felix, canına susamış durumdaydı. Sanki o an beyni kafatasını terk etmiş gibiydi.
İşte tam o saniyeye asla yapmaması gereken bir şey yaptı ve yatağın yanındaki vazoyu alıp yere fırlattı sertçe Felix.
Vazo parçalara ayrılmıştı ve bir parçası yerde sürüklenerek kapının oraya kadar gitmişti. O parça tamda birinin önünde durdu. Uzun ve siyah renkli, içinde sarı çizgilerin olduğu bir baji giymiş olan adamın....
Felix'in gözleri parçanın bulunduğu ayakla beraber yavaş yavaş o parçadan ayrılıp baji giyen kişinin yüzüne doğru çıktı.. Evet kesinlikle ölüm fermanını kendi elleriyle imzalamıştı çünkü karşısında beliren yüz ve ona gözlerinden sinirle ateş çıkarırmış gibi bakan kişi onun sonunu getirecek olan kişiydi.
O kişi kral Hwang Hyunjin di.
•••••
Evet Felix artık yok, o öldü ve Final...
Bölüm sonu nasıldı?
Beğenmediğiniz yerler?
Sizce Hyunjin ne yapar? Felix çok fena batırdı bu sefer.
Hayırlı bayramlar dilerim HYUNLİX İLE KALIN 🍬🍬🍬🍬🍬🍬🍬🍬
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top