7 | "Ben arkadaşımı satmam"
Bu, göklerde uçuyormuşum gibi hissettiriyordu. Sanki bir buluta binmişim de dünyayı turluyormuşcasına. Dudakları bir süre hareket etmeden dursa da bu sadece iki saniye sürmüştü. Daha sonra ellerini yanağımda hissetmemle kollarını itmeye çalışsam da geri çekilmeyince öylece beklemiştim. Alt dudağımı dudakları arasına alıp öpmeye başlamasıyla bunu niye yaptığını anlamıyordum.
Dudaklarını ayırdığında kaşlarımı anında çatmıştım. Bana olan değişik bakışlarıyla gözlerimi ondan ayırmadan elimle dudağımı sildim. Kıpırdamadan bana bakması korkutucu gelmeye başlamıştı. Omzuna sertçe vurup yanından geçip giderken beynimde taklalar atan gürültülü cambazlar sinirimi bozuyordu. Durmak bilmiyorlar oradan buraya zıplıyorlardı.
Parktan uzaklaşmamla kaldırıma geçip kolumu yanımda duran eve yaslamıştım. Derin nefesler alırken daha demin neler yaptığım aklımdan geçtiğinde gözlerimi kapatmıştım. Neden bu kadar kötü olmak zorundaydı? Ben suçlu değildim, değil mi? Onlar kardeşime o zıkkımı satmasalardı, onları tanımayacaktım bile. Düşündükçe delirecek gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Kardeşimi çok seviyordum. Ona bir şey olma duygusu bile beni yiyip bitiriyordu. Sanırım gözüm dönmüştü.
Telefonumu çıkarıp Taehyun'u rehberden bulup hızla arama butonuna basmıştım. Birkaç çalıştan sonra açıldığında titrek bir nefes vermeden konuşamamıştım.
"Taehyun, bize gelebilir misin?"
Öylece oturmuş birbirimize bakarken dayanamamış olacak ki gözlerini devirerek konuştu.
"Soobin evi incelemek için beni çağırmadın, değil mi? Gecenin bir vakti arayacağın kadar önemli olan nedir?"
Başta alayla konuşup sonda ciddileştiğinde evin duvarına bakmayı bırakıp arkadaşıma dönmüştüm. Merakla diyeceklerini bekliyordu bakışlarından anlayabiliyordum. Konuşmalıydım ama nereden başlayacağımı bilmiyordum ki.
"Sözümü kesmeden beni sonuna kadar dinle, tamam mı?"
***
Gece olduğu ve uykunun tutmayacağını söyleyerek bizde kalmıştı. Bu işime gelmişti. İkimiz gece uyumamış ne var ne yoksa konuşmuştuk. Uzun zamandır dert ya da sıkıntılarımızdan bahsetmediğimiz için çok fazla birikmişti. Şimdi her şeyi bilmesinin verdiği rahatlıkla okula girerken ne yapacağını hala bilmiyordum. Beomgyu ile düzgünce konuşacağını söylemişti. Onu çok sevdiğini biliyordum birden ayrılmasını bekleyemezdim.
İkimiz derse girdiğimizde boş olmasını öğrenmemizle bahçeye çıkmaya karar vermiştik. Sınıftakiler kafasına göre dağılırken bizde banklardan birine oturmuştuk. Basketbol sahasında gördüğüm tanıdık iki bedenle içime dolan sinir kıpırdamalarını durduramıyordum. Çok geçmeden Taehyun'da onları fark ettiğinde elleriyle oynamaya başlamıştı. Gergin olduğunda yaptığı klasik bir hareketti.
"Şimdi gidip konuşmalı mıyım?" Başını eğmiş parmaklarına bakarak konuşmasıyla elimi omzuma koydum. Güçsüz durmamalıydı. Bu onun suçu değildi. Bu yüzden de ezilip büzülen Beomgyu olmalıydı. İçimde çoktan oluşmuş kin gitgide büyürken kendi benliğimden uzaklaştığımı düşünüyordum. Fakat umurumda değildi.
"Git konuş. Ne kadar erken o kadar iyi, Taehyun-Ah."
Başını kaldırıp yüzüne buruk bir tebessüm yerleştirdiğinde aynı şekilde gülümsemiştim. Ayağa kalktığı an, yüzüne sert bir ifade ve omuzlarını da dik yaparak kendinden emin adımlarla Beomgyu ile Yeonjun'un yanlarına gitmişti. Taehyun' un gitmesiyle bakışlar ona dönerken Yeonjun'un bakışları arkaya kaymış ve ups; beni görmüştü.
Umurumda olmadıkları uzaktan bile anlaşılabiliyordu. En azından ben böyle düşünüyordum. Yeonjun, Beomgyu'nun kulağına bir şey söyledikten sonra bakışlar bana dönse de onlara bakmamak için başımı çevirmiştim. Yüzleri bile bana sinir vermek için yeterliydi.
Geçen on dakikanın ardından öylece oturmaya devam ediyorken yanıma oturan bedenle başımı ona çevirmiştim. Yeonjun'du. Onu umursamadan önüme döndüğümde bakışlarını üzerimde hissediyordum. Yüzünde olan gülümseme ile ne kadar iyi gözükse de bunun benim yanımda kendini gizlemek için taktığı bir maske olduğunu biliyordum.
"Ne yaptın bilmiyorum ama onları ayıracak kadar kötü olmalı," yanıma ne için geldiği belli olmuştu. Beomgyu ile Taehyun'un arasında ne dönüyor öğrenmek istiyordu. Tısladım. "Sizin kim olduğunuzu söyledim ona," yüzüme taktığım gülümseme ile alayla dudaklarım kıvrılmıştı. "Belliydi bir şeyler yaptığın," ellerini arkaya koyup rahat pozisyon sağladığında kendimi ona döndürdüm.
"Benim ne yaptığımı bilemezsin. Ki başkalarını düşünmek yerine kendini düşün," ona acıyarak bakmayı durduramamıştım. Anlamayarak bana baktığında gülümsedim. "Bu kadar bilgiyi bir tek en yakının bilebilir, değil mi?" Neler olduğunu yeni yeni anlamaya başladığında duruşumu bir saniye bile düzeltmemiştim. Her şeyi kafasında kurgulayıp bana baktığında ruhsuz bakışlarım hala üzerindeydi.
Yüzüme öylece bakarken ne kadar psikopat göründüğünü bilmediğim bakışlarımı takındım. Yüz ifadelerini saklamayı iyi biliyordu. Eğitim bile almış olabilirdi. Fakat benim bakışlarımı tanımıyordu. Yüzüm her şeyi belli etse de bakışlarım her daim her şeyi örterdi. Çehremin en çok bu özelliğini seviyordum. Maske takmadan, bakışlarla kontrolü eline almak...
"Ben arkadaşımı satmam, Yeonjun. Hele ki sizin gibi şerefsizler için... hiç. Ama arkadaşın ne kadar da güzel bir dostluğunuz olduğunu kanıtladı. Neyse son bir kere daha ne halin varsa gör," yüzüne tükürmemek için kendimi tutuyordum. Ona küçük düşürücü bakışlar atıp yerimden kalktım. Hah, şimdi oturup hayatını sorgulayabilirdi. Cidden onu ve arkadaşını gördükçe beyin hücrelerim sinir hücrelerime haber yolluyor ve delirmemem için faks yolluyorlardı.
Müdürün beni çağırmış olduğunu yolumu kesip söyleyen nöbetçiden öğrendiğimde oflayarak en üst kata çıkmaya başlamıştım. Müdür odası girişte olmalıyken bizim okulun mimarisi beni öldürüyordu. Derin bir nefes alıp kapıyı tıklattığım da içeride benden başka bir öğrenci görmemle geri çıkacakken müdürün seslenmesiyle tekrardan içeriye girmiştim. Dikkatlice baktığımda forması bizim okula ait değildi. Başka biri olmalıydı. Cevap vermeyerek müdürün konuşmasını bekledim.
"Evet, Soobin de geldiğine göre konuşmaya başlayabiliriz," bizlere bakıp gülümsediğinde tebessüm etmiştim. Müdürümüzün tombik yanakları çok fazla sevimliydi. "Öncelikle sizleri tanıştırayım; Soobin bu arkadaşın adı Minho. Bizim düşündüğümüz gezi için ortak okul olarak gideceğimiz okulun başkanı-temsilcisi. Diyorum ki bugün sizi dersten de kaytarayım, güzelce planımızı yapalım, ha ne dersiniz?" Heyecanla konuşması ile kahkaha atmamak için dudaklarımı bastırmıştım. Dersten kaytarmak iyi olabilirdi. Çünkü derse girsem bile aklımın orada olmayacağı kesindi.
"Beni zaten okuldan buraya getirttiniz. Her türlü yırtıyorum," gülerek söylemesiyle dönüp ona bakmıştım. Odaya girdiğimden beri ilk defa dikkatlice bakmıştım. Vaoh, yakışıklı bir yüze sahipti. Yüzü bir yerden tanıdık gelse de çıkaramamıştım. Hangi okuldan geldiğini merak etmiştim. Müdür bana baktığında kısaca başımı sallayıp ona küçük gülümsemelerimden birini göndermiştim. Okulumuzun altın kuralıydı; müdür ile iyi geçin ve rahat dönem geçir.
"Konuşmaya başlamadan önce seni uyarıyorum, Minho. Sakın Yeonjun ile tartışma içerisine girme. Lütfen bana zorluk çıkarmayın," kibar sesini kullandığında olayı anlamıştım. Yüzünün tanıdıklığından tespit etmem gerekirdi ama tanıyamamıştım. Uh, fazla değişmiş... yakışıklı olmuştu. Konuşurken sıktığı yumruğu ile iyi şeyler olmayacağını anlamamam için aptal olmam gerekirdi. İzdiham çıkıcaktı, eskisinde ki gibi.
"Merak etmeyin, müdürüm. İki sene önce yaşananları unuttum bile."
Merhaba!
İç açıcı beklentilerimi alamadığım için bölüm yazasım gelmiyor, ondan yayımlamıyorum. Bu gidişle fici hızla bitirip tamamlamak zorunda kalacağım :/
—
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top