8. Bahçedeki Karaltı
Yemeklerimizi yedikten sonra salonda oturmuş ve Flora'nın bize Eraudia hakkında bilgi verdiği bir saatlik konuşmayı dinlemiştik. İşin garip tarafı konuştuklarının yüzde doksanını bilmediğimiz yaratıklar kaplıyordu.
"Eveet. Bence az da olsa artık burayı tanıyorsunuz." diyerek Flora kollarını iki yana açtı ve kendini koltuğa attı.
Çenemi sıvazlayarak burada gözümü açtığım saniyeden beri beni kendine çeken düşüncelere yeniden daldım. Belki de bu, sadece bir rüyadır ya da şeytan oyunudur? Aklıma gelen korkunç düşünceyle kafamı hızlı şekilde iki yana salladım. Hayır, hayır. Kesinlikle mümkün değil ya da farklı düşünelim.
Birinci seçenek: Kendimiz de bilmeden bir programa katıldık ve bu, bir tür şaka.
İkinci seçenek: Geçirdiğim bir kaza sonucunda komaya düştüm ya da aklımı kaçırdım ve tüm üyeler bile aklımın bana bir oyunu.
Üçüncü ve en aptal seçenek: Gördüğümüz her şey gerçek.
Düşünce okyanusundan ayrılmama sebep olan Harley'nin salona girmesi oldu. Üzerine mavi renkte, eteklerinde çiçek desenleri olan köylü kızına benzediği bir elbise giymişti. Böyle bir şey giymesi aklımda soru işaretinin kalmasına sebep olmuştu. 'Bir yere gidiyor herhalde' diye geçirdim içimden.
"Hadi çocuklar daha kayıt olmalısınız. Savaşçıların eğitim gördüğü köye gidiyoruz." deyip elbisesinin kollarını düzeltmeye devam etti.
"Peki ya kıyafetlerimiz? Sorun olmaz mı?" dedim Harley'ye bakarak.
Elini umursamaz tavırla 'Boşver' anlamında salladı. "Merak etmeyin. Alıştılar garip elbiselere."
Üzerimizde pijama ya da ona benzer giysiler olduğu için dolaptaki pantolon ve ince kazakları giymiştik. Rahatsızca oturduğumuz dikenli koltuklardan kalkıp gideceğimiz zaman Harley aklına bir şey gelmiş gibi yeniden bize döndü.
Mahçup bir surat ifadesiyle "Jimin, bataklıkta olanlar için üzgünüm. Benim hatam yüzünden sana bir şey olabilirdi. O yaratıkların türlerinin bittiğini sanıyordum." diyerek beklenti dolu gözlerini üzerime dikti.
Sanki hiç ölümden dönmemişim gibi sahte bir gülümsemeyle ellerimi önümde sallayarak "Ah hayır, hayır. Senin suçun değil, kendi hatam. Zaten bana bir şey olmadı." diyerek konunun kapanmasını sağlamıştım.
Sık ağaçlık olan alanda kısa süre yürüdükten sonra köy görüş alanımıza girmişti. Taş ve ahşap evler olan sakin ve temiz bir yerdi. Büyük kapıdan geçtiğimiz zaman bizim gibi giyinen iki kişi görünce rahat bir nefes almıştım. Demek ki, burada yalnız değilmişiz. Gördüğümüz şeylerin gerçek olduğuna belki de inanmalıydım.
Biraz daha yürüdükten sonra Harley etrafı taş duvarlarla kaplı olan bir katlı büyük bir evin karşısında durdu. 'Herhalde kayıt yapılan yer buradır' diye geçirdim aklımdan.
Kapının sağ ve sol tarafında asker kılığında iki kişi gözlerini karşıya dikmiş ve kıpırdamadan duruyordu. Harley'i gördükten sonra askerlerden biri hiçbir şey söylemeden demir kapıyı açıp kenara çekildi. İçeri geçtiğimiz zaman Harley yaşlarında siyah saçlı, güzel bir kız ayaklarını ahşap verandadan sallayıp oturuyordu.
Göz ucuyla bize baktıktan sonra yeniden kafasını önüne eğmiş ve bakışlarını yeşil çimlere dikmişti. Harley sağdan birinci kapıyı iki kez tıklattıktan sonra hepimiz orta büyüklükte bir odaya doluştuk.
Harley'den
Kapıdan geçtiğimiz zaman Emily'nin de burada olduğunu gördüm. Demek geri dönmüşlerdi. Siyah saçlarını geriye atıp bize aşağılayıcı bir ifadeyle bakınca onu umursamadan yoluma devam ettim. Aylardır birbirimizi görmüyorduk. Hiç olmazsa bir 'Merhaba' diyebilirdi.
Brayton'un odasına girdiğimizde her zamanki gibi masasında oturmuş önündeki kağıtları inceliyordu. Otuzlu yaşlarda, kısa boylu, önden saçları dökülmüş ve sakallı bir adamdı.
Kafasını baktığı kağıtlardan kaldırmadan "Merhaba Harley." dedi mırıldanarak.
Kafamla selamlayarak ben de "Merhaba." deyip karşılık verdim.
"Yeni kişiler mi?"
"Evet, bugün geldiler."
Kafasını kaldırıp çocuklara kısa bir bakış attıktan sonra şaşkınlıkla bana döndü. "Yedi kişi? Aynı anda?" dedi hayretle gözlerine inanamayarak.
"Evet, ben de çok şaşırdım."
Brayton hafif omuz silkip umursamaz tavırla kayıt kitabını eline aldı. "Tamam, size birkaç soru soracağım."
Kafalarını sallayıp Brayton'un vereceği soruyu beklediler. Belki de filmlerdeki element akademilerinde olan özel güçler gibi bir şeyler soracağını bekliyordular. Bu düşünce kısık sesle kıkırdamama sebep olmuştu. Brayton'un her zamanki ciddi sesiyle yeniden asık suratlı halime geri döndüm.
"İsim, soyisim, yaş?"
Sırayla hepsi ismini ve yaşını söyledikten sonra sivrisineklerin vızıltısı duyulacak derecede sessizlik oluşmuştu odada.
Brayton boğazını temizleyerek sessizliği bozdu. "Nerelisiniz?"
"Koreli." dedi Yoongi gözlerini hafif kısıp etrafı incelerken.
Kitabı biraz daha karıştırdıktan sonra ellerini masada birleştirerek söze başladı. "Her şey tamam. Haftanın birinci, dördüncü ve altıncı günleri üç saat ders alacaksınız. İki saat kendini savunma, bir saat Eraudia'de olan yaratıklar hakkında. Çıkabilirsiniz."
Kendimi tutamayıp aklıma takılan şeyi Brayton'a sormadan duramadım. "Emily gelmiş. İşleri bitmiş mi?"
"Bitmiş, az önce buradaydı."
Brayton'un daha fazla konuşmayacağını anlayınca hiçbir şey söylemeden dışarı çıktık. Kayıt işi de hallolduğuna göre onları arkadaşlarımla tanıştırmaya karar verdim.
Çocuklara dönüp "Sizi arkadaşlarımla tanıştırmamı ister misiniz?" dedim gülümseyerek.
Jin hemen söze atladı. "Çok isteriz. Buraya alışsak iyi olacak."
"Bence de." diyerek Namjoon da Jin'e katıldı.
"Hadi o zaman." diyerek yüzümde memnun bir ifadeyle hafifçe gülümsedim. Karşıya doğru bir adım atmıştım ki, arkamızdan Flora'nın bağırmasıyla şaşkın suratla hepimiz ona döndük. Nefes nefese yanımıza gelerek elini omzuma koydu.
"Ah Harley. Koşmaktan canım çıktı. Ben de sizinle geliyorum. Evde oturmak istemiyorum."
Saniyeler içinde yüzüme yayılan şaşkınlık yavaş yavaş köşesine çekilirken "Tamam." demiş ve ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi dışarı vermiştim. Yeniden yürümeye devam edince Flora sevinçle Jimin ve HoSeok'un koluna girdi. "Nereye gidiyoruz? Hadi biraz eğlenelim. "
On beş dakikanın ardından savaşçıların kaldığı binaya varmıştık. Bahçede tanıdık yüzleri görünce hemen yanlarına gittik.
"Merhaba. Tanışın bunlar yeni gelenler." diyerek elimle üyeleri gösterdim.
Amanda hemen üyelere yaklaşıp tek tek hepsinin elini sıktı. Esmer, kumral saçlı, büyük gözlü ve erkek gibi davranan bir kız olmasına rağmen iyi anlaşırdık.
"Ben Amanda. Vay canına! Bana hepinizin aynı anda buraya geldiğini söylemeyin." diyerek şaşkınlığını gizleyemedi.
Taehyung söylediği karşısında hemen söze atladı. "Tam da tahmin ettiğiniz gibi. Neden herkes bu kadar şaşırıyor anlamıyorum."
"Ben de. Daha önce yedi ya da daha fazla kişi gelmedi mi?" diye sordu Namjoon şüpheyle karışık bir ses tonuyla.
"Geldi ama..." deyip Adney sakalını kaşıyarak düşünmeye başladı. "Ah hatırladım galiba yüz ya da yüz elli yıl önce."
Adney, Amanda, Emily, Stefan ve William benim gibi özel savaşçılardandı. William ve Emily hariç diğerleri ile iyi anlaşıyordum.
"Çok zaman olmuş. Umarım buraya gelmemizin özel sebebi yoktur." dedi Yoongi ve buraya geldikten beri her yeri taradığı gözlerini etrafta gezdirmeye devam etti.
Herkes birbiriyle koyu sohbete dalmıştı. Anlaşılan çocuklar buradaki kişilerle iyi anlaşacaktılar. Adney'yle konuşurken aniden gözüm biraz uzakta duran kişiye takıldı.
Sevinçle yerimden kalkarak "Stefan!" deyip hızlı adımlarla yanına gittim. O da uzaktan beni görmüş olacak ki, gülerek kollarını açtı. Hemen sarılıp "Sonunda sen de döndün." diyerek küçük bir kahkaha attım.
"Emin olabilirsin. Bu yolculuktan sonra bir ay odamdan çıkmayacağım." diyerek o da kahkahalarıma eşlik etti.
Gerçekten onu çok özlemiştim. Uzun zamandır gitmişti ve ondan bir türlü haber alamıyordum. Stefan, kuşkusuz buradaki en iyi arkadaşımdı. Ne olursa olsun her zaman beni anlıyor ve destekliyordu. Buraya geldiğim günden beri bana çok iyi davranmış ve birçok konuda yardım etmişti. Benim aksime özel savaşçıların hepsi buralıydı ve diğer dünya hakkında olan bilgileri yol denecek kadar azdı.
Ayrıldıktan sonra kolunun sargılı olduğunu fark edince telaşla Stefan'a baktım. "Yaralandın mı?"
Yüzünü buruşturup 'Hı hı' diye bir ses çıkardı. Herkesin yanına gidip Stefan'ı da çocuklarla tanıştırdım. "Kendisine iyi bakın. Belki de yakında kurtadama dönüşür." diyerek hafifçe omzuna vurdum.
Stefan gözlerini kısıp "Böyle olacağını biliyordum. Keşke iyileşip gelseydim." diyerek bana trip atmaya başlamıştı bile.
"Herkes bir yerlerden dönüyor. Nereye gitmiştiniz?" dedi Jungkook merakla.
"Ah siz bilmiyorsunuz. Lothendenia'nın batı ve güney bölgesindeki köylere aç kurtlar saldırıyordu. Stefan, Emily ve William askerlerle birlikte farklı bölgelere kurtları temizlemek için gönderilmiştiler. Stefan ve Emily'nin işleri bittiği için döndüler." diye açıklama yaptı Amanda.
Stefan sır verirmiş gibi hepimize daha da yaklaştı ve fısıldayarak "Emily'nin işleri iyi gitmemiş. Görevlerini bitirmeyi başarmışlar ama askerlerden dokuzu ve kendisi de yaralanmış." dedi.
"Demek o yüzden bu kadar asık suratlıydı." diyerek az önce yaşadığımız olaya açıklık getirdim.
"Karanlığın çökmesine az kaldı. Gitseniz iyi olur. Zaten ormana yakın yaşıyorsunuz." dedi Amanda eliyle hafifçe koluma dokunarak.
Flora da gecikmeden Amanda'ya katılmıştı. "Doğru söylüyor Harley. Hadi eve dönelim."
Arkadaşlarla vedalaştıktan sonra evin yolunu tuttuk. Hava kararmadan eve dönmemiz bizim için daha güvenliydi. Sonuçta bildiğimiz ve bilmediğimiz binbir türlü yaratık vardı.
Yere bakarak yürürken biraz uzakta kalan çocuklara "Yemekte bana kim yardım eder? Çok marifetli değilim onun için bu gün spagetti yiyeceğiz." diye bağırdım.
Jin adımlarını hızlandırıp yanıma gelerek "Ben yardım ederim." dedi sevinmeme sebep olarak.
Hepimiz aç olduğumuz için yemeğe saldırmıştık ve şimdi de toplanmamış sofranın etrafında oturup sohbet ediyorduk. Buraya sadece bir gündür gelmiştiler ama sızlanıp depresyona girmek yerine olaya iyi yönünden bakmaya ve hiç olmazsa birbirlerine destek olmak için gülümsemeye çalışıyordular.
Aslında onları çok iyi anlıyordum. Kendisi mutsuz olsa bile diğerlerinin yüzünün gülmesi için sanki her şey yolundaymış rahat davranıyordular. Ya da bu, sadece benim ürettiğim bir teoriydi. Kendimi yıllardır aynı sofranın etrafına toplanıp yemek yiyormuşuz gibi hissediyordum.
Fazla doymuş hissetmeme rağmen isteksizce yerimden kalktım ve tabakları toplayarak mutfak tezgahına götürdüm. İşime odaklanmışken bir anlığına gözüm karşımda olan pencereden dışarı kaydı. Göz ucuyla etrafa kısa bir bakış attıktan sonra tanıdık gelmeyen karaltı sezmemle yeniden bakışlarımı dışarıya diktim.
Gördüğüm manzarayla sanki kanım donmuş, sıcak ellerim soğumuştu. Bahçede, demir kapının önünde kısa boylu, siyahlar içinde, yüzü bile görünmeyen biri duruyordu. Gözlerimi kısıp daha dikkatli bakmaya çalıştığım zaman Flora'nın aniden elini omzuma koymasıyla bakışlarım benden izinsiz bir saniyeliğine ona kaydı.
"Harley, ben gidip uyuyacağım. Gerisini siz halleder misiniz?"
Birkaç saniye içinde tüm dikkatimi bahçeye verdiğim için Flora'nın söylediğini bile tam olarak duymamıştım. Sorusuna aldırmadan gördüğüm manzaranın hala yerinde durduğu umutuyla kafamı çevirerek beklenti dolu gözlerle yeniden dışarı baktım ama tam da tahmin ettiğim gibi kimse YOKTU.
Soru zamanı:
Sizce Harley'nin bahçede gördüğü kişi gerçek mi?
Gerçekse kim olabilir?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top