2. Ateşli Çocuk
Harley, havaalanı'nda başına gelen küçük sorunu halledirken Flora da gelmiş ve uçağa yetişmeyi başarmıştı. Harley'nin sıkıntıdan patladığı, Flora için ise eğlenceli geçen on iki saatlik uçak yolculuğunun ardından sonunda Seoul'a varmışlardı. Sonunda toprakla buluşan genç kızın morali öncekinden daha iyi olsa da aklının bir köşesine takılan konu hala onu rahat bırakmıyordu.
Uçaktan inip bavullarını ve Teddy'yi aldıktan sonra bir taksi bulmuşlardı. Teddy, Flora'nın kedisiydi ve şimdiye kadar neden bu garip ismi kediye verdiğini Harley çözememişti. Havaalanından siteye kadar varan yolculukta Harley'nin oldukça üzgün ve düşünceli olduğunu Flora daha yeni fark ediyordu. Harley, kolay kolay duygularını dışa vuran kişiliğe sahip değildi. Eğer bu denli üzgün ise demek ki, gerçekten canını sıkan bir şeyler vardı ve Flora bunun ne olduğunu tahmin edebiliyordu.
Trafiğin sebebiyle de birkaç saat süren araba yolculuğunun sonunda siteye varmanın sevinciyle iki genç kız, kendilerini taksiden dışarı atarmışcasına inerek onlara oldukça temiz gelen havayı ciğerlerine çekmişlerdi. Harley, arabanın birbirine karışmış sert parfüm koktuğunu şimdi daha iyi anlıyordu. Şoförün ücretini ödedikten sonra bavullarını da alıp binaya yöneldiler. Asansörde sadece klasik müziğin sesi duyulurken her zamanki gibi sessizliği bozan Flora olmuştu.
"Ne oldu? Sesin çıkmıyor." dedi şüpheci ses tonuyla.
Flora'nın seslenişiyle kendine gelen Harley, boş bakışlarını kendisine endişeli dolu gözlerle bakan küçük kardeşine çevirdi. Rahatsız bir şekilde gözlerini asansörün duvarlarında gezdirerek toz varmışçasına ellerini pantolonuna sürdü. Garip tavırları Flora'yı şüphelendirmeye yetmişti.
"O... yine aradı."
Ablasının sözlerinden sonra ilk önce Flora şaşırmış ardından sinirle kaşlarını çatmıştı. "Yine mi o köpek?" diye sordu.
Harley, sıkıntılı bir nefes vererek eliyle tişörtünün yakasını düzeltti. "Evet, o aşağılık herif..."
Flora, beklenti dolu gözlerle cümlenin devamını getirmesini beklerken Harley, kuruyan dudaklarını diliyle ıslatarak konuştu.
"Anna'dan bahsetti. İnana biliyor musun?" dedi sesi titrerken.
Duydukları karşısında Flora'nın gözleri irileşmiş, şaşkınlıktan dudakları 'O' şeklini almıştı. "Ne? Ne dedi?" diye sordu sabırsızca.
"Galiba Anna'nın nerede olduğunu biliyormuş." dedi genç kız dudaklarını birbirine bastırarak. Her ne kadar sakin görünmeye çalışsa da gözlerinin dolmasına engel olamıyordu.
Bu, bardağı taşıran son damla olmuştu. Flora sesini yükselterek "Ne saçmalıyor o aptal? O Anna'yı tanıyamaz, yerini bilemez. Bu mümkün değil. Gerçekten buna inanıyor musun?" dedi.
Sorusu karşısında Harley sessiz kalmıştı. Cevabını bilmediği bir soruyu nasıl yanıtlayabilirdi ki? Kendisini boşluğa düşmüş gibi hissediyordu. Sorduğu her sorunun cevapsız kalması ve yaşadığı her şeyin paranormal bir olaya bağlanması artık canını sıkmaya başlamıştı. Elini gri saçlarına daldırarak karıştırdı. Çok geçmeden asansörün kapıları açılınca düşüncelerini bir süreliğine orada bırakmak umuduyla dışarı çıkmıştı.
Evin kapısının önüne geldikleri zaman Harley çantasından anahtarı çıkararak deliğe soktu ama bir türlü çevirmeyi beceremiyordu. Sinirle elini kapının kulpuna atınca küçük çaplı bir şok geçirmişti. Kapının kulpu elinin arasından süzülüp sonuna kadar açılarak koridoru gözler önüne sermişti.
Kapı açıktı. Genç kız bir süre heykel gibi durarak boş gözlerle koridordaki portmantoyu izlemiş ve şaşkınlığını bile yüzüne yansıtamamıştı. Kendine geldiği an Flora'ya dönerek "İçeri gelme! Birileri olabilir, kapı açıktı." deyip içeri geçmişti. Flora'ya uzakta durarak açık kapıdan ablasını seyretmek kalmıştı.
Yavaş adımlarla etrafı süzen genç kız beynine dolan kötü düşüncelerden kendini alamıyordu. Unutkan biri olabilirdi ama aptal değildi. Kapıyı tekrar tekrar dönüp kontrol ettiğine yemin edebilirdi. Sessiz adımlarla koridorda ilerleyerek ilk önce salona geçti. Dikkatli haraket ediyor ve aniden gelecek atakları önlemek için hazır vaziyette duruyordu. İçeriye geçince her şeyin yerli yerinde olduğunu görmesi diğer odaların berbat halde olduğunu düşündürmüştü.
Bıraktığı gibi duran tüm odaları kontrol ettikten sonra Flora'yı çağırmaya gerek kalmadan kendisi savaşa geliyormuş gibi çığlık çığlığa eve dalmıştı. Evden hiçbir şeyin çalınmamış olması Harley'nin aklında iki farklı düşüncenin yer edinmesine sebep olmuştu.
Birinci seçenek: Harley, kapıyı kilitlemeyi unutacak kadar aptal.
İkinci seçenek: Eve hırsız girse bile bir şey çalmayı akıl edememiş.
Her ne kadar kendisi hakkında böyle kötü düşüncelere sahip olmak istemese de birinci seçenek kulağa daha mantıklı geliyordu. Burada genç kızın ne düşmanı vardı ne de arkadaşı. Bu da demek oluyordu ki, kapıyı kilitlemeyi unutmuştu.
Ablasının kapıyı kilitlemeyi unuttuğunu duyan Flora ağzını sonuna kadar açarak "Nasıl unutmuşsun aklım almıyor? Sen ki, böyle şeylere çok dikkat edersin." dedi Harley düşünce deryasında boğulurken.
Oflayarak "Bilmiyorum. Kilitlediğime o kadar emindim ki." dedi aptal durumuna düşen genç kız.
Salonun ortasında öylece dikilmenin yararsız olduğunu düşünerek tek tek tüm çekmeceleri ve dolapları kontrol etmeyi karara almıştı. Gözden kaçırdığı bir şeyler bulmayı umut etse de yarım saat sonra koltukta hayal kırıklığı içinde oturuyordu.
Sadece yemek yemek için mutfağa uğrayan Flora'dan Tteokbokki yapacağını duyunca neye uğradığını şaşırmıştı. Harley, ağzı açık halde mutfak kapısından Flora'yı izlerken "Yakmayacağına emin misin? Dışarıdan söyleyebilirdik." dedi yanına yaklaşıp elindeki tavayı almaya çalışarak.
Elindeki tavayı sıkı sıkı tutarken Flora'nın yine inatçılığı tuttuğunu anlamıştı. "Tamam." dedi pes ederek. "Evde pek bir şey yok. Markete uğramayı unutma. Pirinç keki, havuç, balık ekmeği. Daha saymamı ister misin?"
Ablasının attığı imalı bakışlardan sonra Flora hevesle giydiği mutfak önlüğünü çıkarıp bir kenara koymuş ve ayaklarını ahşap parkeye sürterek mutfaktan çıkmıştı. Genç kız tam pes ettiğini düşünerek sipariş vermek için telefonunu eline almıştı ki, Flora'nın "On dakikaya gelirim." sözünden sonra kapının açılıp kapanma sesi duyulmuştu.
Harley, Flora'nın mutfağı berbat bir hale getirip yemeği de yakacağını düşünürken küçük kardeşi beklentilerini karşılamamış ve ortaya gerçekten lezzetli görünen bir yemek çıkarmıştı. İki kardeş lezzetle yemeklerini yerken küçük olan tabağındaki son lokmanı da ağzına götürdükten sonra arkasına yaslanarak su dolu bardağı eline aldı. "Neden Korede yaşadığını şimdi daha iyi anlıyorum." dedi imalı bakışlarla eli bardağın etrafında dolaşırken.
Harley duydukları karşısında kaşlarını kaldırarak "Anlamadım?" dedi soran ses tonuyla.
Flora "Ah Harley." diyerek dirseklerini masaya koymuş ve kafasını da ellerinin arasına yerleştirmişti. "En son ne zaman kafanı kaldırıp etrafına baktın? Ya da şöyle sorayım. O kağıtlardan kafanı kaldırdığın oluyor mu?"
"En son iki yıl önce." dedi tatlı bir gülümsemeyle.
"Burası Kore canım. Baktığın her köşede yakışıklı bir erkek var. Yaşadığın binanı söylemiyorum bile." dedi ellerini yanaklarına bastırarak. "Kafamı döndürdüler Harley. Markette, yolda hatta asansörde bile. O mavi saçlı çocuk... çok ateş-"
"Ah yeter. Lütfen yine başlama."
Hayranlık dolu gözlerle hayali bir noktaya dalan Flora'nı her zamanki gibi Harley kendine getirmişti. Ablasının cümlesini yarıda kesmesiyle hayallerinden uzaklaşan Flora dudaklarını büzerek kızgın bir şekilde kollarını birbirine bağlamıştı. "-Liydi." dedi gözlerini devirerek. "Harley, bu kadar da olmaz. İlgilenmiyorsan hiç olmazsa dinle. Ne zamana kadar erkeklerden uzak duracaksın?"
Genç kız, kardeşinin söylediklerine göz devirerek yerinden kalkmış ve tabağıyla, bardağını bulaşık makinesine yerleştirmişti. Flora'nın bir şeyler mırıldanarak mutfaktan çıktığını görünce "Teddy'nin yemeğini verdin mi? Kediyi açlıktan öldüreceksin." diye bağırmıştı arkasından. Hâlâ ses gelmediğini fark edince onu duymadığını ya da duymamazlıktan geldiğini anlamıştı.
Yemeklerini yedikten sonra iki kız da uzun yolculuğun ardından dinlenmeye karar vermişlerdi. Dün gece uykusunu iyi alan Harley, ertesi sabah erkenden uyanmayı başarmıştı. Bugün pazar olduğunu bilen genç kız, işe gitmesi gerekmediği için kendini mutlu hissediyordu.
Sabah kahvaltısının ardından Flora'nın süslendiğini gören Harley kaşlarını kaldırarak "Ne çabuk hazırlandın beni de bekleseydin." dedi elindeki bezi mutfak masasının üzerine bırakarak.
Ellerini arkasında birleştiren Flora ablasının gözüne şirin görünmeye çalışarak "Akşam dolaşsak olmaz mı? Changsoo benimle buluşmak istiyor. Geldiğimi duyunca görüşmek istediğini ve bana anlatacak çok şeyi olduğunu söyledi." dedi bir nefeste.
Her ne kadar bugün için Harley'nin başka planları olsa da Flora'yı kırmamak için gülümseyerek kafasını salladı. "Sorun değil, akşam da çıkabiliriz."
Ablasının söyledikleriyle yüzüne sevinç yayılan Flora mutfaktan neşeli bir şekilde çıkarken "Teddy'ye yemek alacağım, marketten bir şeyler istiyor musun?" diye sorunca Harley gülümseyerek kafasını 'Hayır' anlamında salladı.
Az sonra kapının açılıp kapanma sesi duyulunca genç kız kardeşinin gittiğini anlamıştı. Evde yalnız kalan ve akşama kadar hiçbir planı olmayan Harley, günlerdir uğramadığı krallığa yeniden ayak basmaya karar vermişti.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top