11. Chinwoora
Harley'den
Düşüncelerimle boğuşup beynim türlü türlü planlar yaparken öğlene doğru yolculuğumun sonuna gelmiştim. Arabadan nasıl indiğimi bilmeden bir anda kendimi bahçe kapısının önünde buldum. Kapıyı açıp hızlı adımlarla eve yürürken Magnus'la konuştuklarımız hala film şeridi gibi gözümün önünden geçiyordu.
Bugün çocuklarla konuşmalı ve yarının çok yoğun bir gün olacağını söylemeliydim. Küçük ahşap verandaya çıktığım zaman anahtarı düşünmeden kapının kulpunu indirdiğimde gözlerimi devirmeden edememiştim. Yine kapıyı açık bırakmıştı. Bu kızın aklı hep bir karış havada! Hala kapının kilitli olması gerektiğini öğrenememişti.
Kapıyı gürültüyle kapatıp pelerinimi portmantoya astığım zaman Jungkook mutfaktan çıkıp yanıma gelmişti. Benim gözüme mi öyle gözüküyordu yoksa gerçekten tedirgin bir hali mi vardı?
"Bir şey mi oldu Jungkook?" dedim salona yürürken.
O da arkamdan gelerek oturduğum koltuğun benden en uzak köşesine oturdu. Hala kitapta yazılanları düşünürken boğazını temizlemesiyle göz kapaklarımı aralayıp yüzüne kısa bir bakış attım. Durmadan yerinde rahatsızca kıpırdanıyor ve benden başka odadaki her şeye bakıyordu.
Kaşlarımı çatarak "Bir sorun mu var?" dedim kendimi koltuğa daha da yayarak.
Bakışlarını ellerine indirip bir süre elleriyle de bakıştıktan sonra kafasını kaldırıp gözlerini gözlerime dikerek yutkundu. "Harley, biliyorsun buraya yeni geldik ve daha hiçbir şeye alışamadık. Sana bunu nasıl açıklayacağız bilmiyorum." diyerek derin bir nefes aldı.
Kafamı iyice yastığa bastırıp "Hadi ama! Şimdi ne oldu?" dedim bıkkın nefesimi dışarı vererek. "Flora nerde? Ortalıkta gözükmüyor."
"İşte sorun tam da burada başlıyor." dedi Taehyung salonun ortasına kadar gelerek ve Jin'den başka diğerlerinin de arkasından içeri girdiğini gördüm.
Hepsi gelip halının üzerine, koltuklara oturduktan sonra her zamanki gibi Namjoon büyük bir ciddiyetle konuya girdi. "Olay şöyle. Jimin asansörde Flora'nın kolyesini bulmuştu ve bugün geri verdi. Garip olan Flora'nın kolyeyi aldıktan sonra akşam için yemek alacağını söyleyip bir anda ortadan kaybolması. Yani nerede olduğunu bilmiyoruz."
Söylediklerinden sonra gerilen yüzüme huzur yayılmış ve rahat nefesimi dışarı vermiştim. Yemek almayı iyi akıl etmişti yoksa kendimiz pişirmek zorunda kalacaktık. Elimi 'Boşver' anlamında sallayarak "Merak etmeyin Flora dünyamıza gitti. Bu arada." diyerek konuya girdim. "Yarın sizi bir yere götüreceğim ve bazı önemli şeyler hakkında konuşacağız."
"Ne gibi şeyler hakkında?" dedi Jimin bariz şüphe barındıran sesiyle.
"Geleceğimiz hakkında. Yani... buradan nasıl daha kolay gidebilirsiniz." dedim gözlerimi kaçırarak.
Şu an salonda elle tutulacak derecede gerginlik vardı. Acaba hala bize manyak gözüyle bakıyorlar mıydı? Buraya geldiklerinden beri bir türlü tehlikelerden uzak durmayı başaramamış ve sonunda tehlikenin en büyüğünü mıknatıs gibi kendilerine çekmiştiler. Ne zaman çocuklardan birini görsem hayattan kopmuş bir vaziyette etrafta dolaşıyordu. Daha dün gelmiştiler ve eminim zaman geçtikçe buraya adapte olabileceklerdi.
Konuyu değiştirmeye çalışarak "Jin ne yapıyor?" dedim gözlerimi etrafta gezdirerek.
"Flora kolyesini gördükten sonra o kadar mutlu oldu ki, muffinleri bırakıp gitti. Şimdi onlarla uğraşıyor." dedi Taehyung sırıtarak.
Sıkı bir kahvaltı yaptığımız için öğleni bir şeyler atıştırarak geçirmiştik. Güneşin turuncu ışıkları son defa ormanı aydınlatırken Flora hava kararmadan eve dönmeyi başarmıştı. Pizza, yakisoba, kızarmış tavuk almış ve yanında içecek getirmeyi de ihmal etmemişti. İşte bu gerçekten lezzetli gözüküyordu. HoSeok'un yardımıyla masayı hazırlarken Flora büyük bir neşeyle mutfağa girdi.
"Yemekten sonra film izleyeceğiz. Tamam mı?" dedi 'Evet'ten başka hiçbir şey duymak istemiyormuş gibi.
"Güzel olur. Ne filmi?" dedi HoSeok bardakları masaya bırakırken.
"Korku filmi."
Bu söylediğinden sonra kaşlarımı çatıp Flora'ya baktım. "Hayır, hiç gerek yok." dedim teklifini reddederek.
"Böyle yapma Harley. HoSeok sen istiyorsun değil mi?" dedi Flora gelip HoSeok'un koluna yapışarak.
"Bence de güzel fikir." diyerek o da Flora'yı destekledi.
Ara sıra yapılan kısa sohbetlerle yemeği de bitirmiştik. Flora ve Namjoon masayı toplayıp bulaşıkları makineye dizerken benden de patlamış mısır yapmamı istemiştiler. Yaklaşık on beş dakika sonra işlerimizi bitirmiş ve patlattığım dört kap patlamış mısırı sephanın üzerine koyduktan sonra koltuktaki yerime oturmuştum. Sağımda Flora diğer yanımda ise Jimin oturmuştu. Herkes kendi yerini alıp hazır oldukta Flora kumandanın tuşuna basarak filmi başlattı.
Başlangıcı gayet normal giden film ortalara doğru korkunç hal almaya başlamıştı. Aniden ekrana çıkan beyaz elbiseli kızla Flora ile HoSeok yerinde zıplıyor ve bazen biz de onlara eşlik ediyorduk. Filmi en normal karşılayan kişi Jungkook'tu ve söylediğine göre bu, korku filmlerine sık sık bakmasından kaynaklanıyordu. Ana karakter yavaşça kapının kulpunu indirip odaya girmeye hazırlanırken içeride onu neler beklediğini bilmiyordu.
Taehyung yerinde kıpırdanarak "Hayır, hayır girme oraya! Öldürecek seni!" diye durmadan bağırıyor ve Flora bu sahneyi kaldıramayacağı için elleriyle gözlerini kapatıp parmaklarının arasından filmi izliyordu. Bu zaman biriminde ise Yoongi kafasını koltuğun başlığına yaslayıp uykuya dalmıştı. Hepimiz vücudumuza yayılan gerginlikle pür dikkat gözlerimizi televizyona dikmişken aniden ışıkların kapanmasıyla büyük bir oflama çıktı herkesin ağzından.
"Ne oldu?"
"Galiba jeneratörde benzin bitmiş." dedim oflayarak.
"Daha benzin yok mu?" diye sordu Jimin.
"Hayır."
"Peki ne yapacağız?" dedi Flora sesinden anlaşılan gerginlikle.
"Ne yapalım artık. Yarın akşama güneş panelini kullanabiliriz. Bildiğim kadarıyla şu an enerjisi yok." dedim yerimden kalkıp kapıya yönelirken. Beklemediğim anda ayağımın bir şeye takılmasıyla az kalsın yeri boyluyordum. Hızlı davranarak koltuğun kenarına tutunup yüzüstü yere yapışmamı engellerken birinin de diğer kolumu sıkı sıkı tuttuğunu hissettim.
"Üzgünüm Harley. Seni göremedim." dedi Jimin kolumdaki elini yavaşça çekerken.
"Sorun değil." diyerek doğruldum ve kapıdan çıkarken sözüme devam ettim. "Merdivenlerde dikkatli olun."
Her ne kadar filmin devamını merak etsek de yapacak bir şey olmadığı için odalarımıza dağılmış ve yarın şafak söktükten sonra gitmemiz gereken bir yer olduğu için çocuklara erken uyumalarını tavsiye etmiştim. Daha uykum olmasa da pijamalarımı giyerek yatağıma uzandım. Kısa süre sonra göz kapaklarımın ağırlaşmasıyla uykuya dalacağımı anlamıştım. Hep böyleydim işte. Uykum olmasa bile yatağıma girdiğim an uyuyabiliyordum.
Jimin'den
Karanlıkta üyeleri bile zar zor seçerken duvarlara tutunarak merdivenleri çıkıp ikinci kata ulaşmayı başarmıştım. Dün gece doğru düzgün uyuyamamıştım ve şu an tüm vücudumu bastıramadığım uyku sarıyordu. Dolapta olan pijama takımını üzerime geçirdikten sonra yastığıma sarılarak uykuya dalmıştım.
...
Hissettiğim tek şey zifiri karanlıkta sanki ayakta durmuşum gibi havada asılı kalmamdı. Ayaklarıma baskı uygulamadan kendi isteğim dışında durmamı sağlayan hiçbir nesneyi hissetmiyor olsam da parmağımı haraket ettirecek gücü bile kendimde bulamıyordum. Gözlerim açık olmasına rağmen etraf o kadar karanlıktı ki, kapalı olmasından bir farkı yoktu. Aniden etrafta yankılanan tatlı kahkaha sesiyle irkilmiş ama bunu bile vücuduma yansıtamamıştım.
Ses anında kesilmiş ve az önce hüküm süren sessizlik yine ortamı kendi parmakları arasına almıştı. Vücudumun her yerini net bir şekilde hissediyordum ve bilincim hiç olmadığı kadar yerindeydi. Birkaç dakika belki de yarım saat havada asılı kaldıktan sonra beklemediğim bir anda etrafın aydınlanmasıyla göz kapaklarımı birbirine bastırmak zorunda kalmıştım. Gözlerim ışığa alıştığı zaman yavaş çekimde göz kapaklarımı aralamaya çalıştım. Güçlü ışığın baskısından dolayı birkaç damla gözyaşı yanaklarımdan süzülmüştü.
Odağıma giren ilk şey halının üzerinde oturup oyuncaklarıyla oynayan küçük kız çocuğu olmuştu. Etrafımdaki diğer nesnelerin de görüntüsü iyileştiği zaman gözlerimle her şeyi tarayarak nerde olduğumu tespit etmeye çalıştım. Tanımadığım ve aynı zamanda oldukça tanıdık gelen bir odada ayakta dikiliyordum. Karşımdaki çocuğa dikkatlice bakınca üzerinde garip bir şeyler sezmiştim ama ne olduğunu bir türlü bulamıyordum. Mutlu bir şekilde oyuncaklarıyla oynuyor ve ara sıra o tatlı gülümsemesini gözler önüne seriyordu.
Fark edilecek şekilde odada canlı duruyordum ama çocuk bir defa bile olsun kafasını kaldırıp bana bakmamıştı. Küçük kız oyuncaklarını halının üzerine bıraktıktan sonra ayağa kalktı ve odanın açık olan kapısından dışarı çıktı. Zaman kaybetmeden ben de arkasından gitmiştim. Şu an düşünecek binbir türlü şey varken ben sadece o çocuğun nereye gittiğini merak ediyordum.
Küçük ayaklarıyla merdivenlerden inerken ben de arkasından onu takip ediyordum. Ev inanılmaz derecede tanıdık geliyordu ama daha önce burada olmadığıma emindim. Çekirge gibi zıplayarak yürüyen bu kız gözüme oldukça şirin gözüküyordu. Etrafta bir kadın sesinin yankılanmasıyla çocuk mutfak olduğunu düşündüğüm yere doğru koşmuştu.
Mutfağın kapısından kafamı çıkarıp içeri baktığım zaman önü ocağa dönük şekilde duran kadının tencerede bir şeyler karıştırdığını gördüm. Etrafa yayılan tatlı kokuyla pişen şeyin mama olduğu kanısına varmıştım. Kız yaklaşarak küçük ellerini kadının bacaklarına sardı ve gülümsemesi bir eko gibi mutfakta yankılandı. Kadın kısık sesle kıkırdadıktan sonra önünü kıza dönerek elini kollarının altından geçirmiş ve onu kucağına almıştı.
Pencereden yayılan güçlü ışık yüzünden bir türlü kadının yüzünü görmeyi başaramamıştım. Aniden kız kafasını çevirip yeşil gözlerini gözlerime dikmesiyle içimde oluşan garip hisle midemin kasılmasına engel olamadım. Vücuduma yayılan soğukla bu sıcak ortamdan bile korkmaya başlamıştım. Karşımda duran ikilinin küçüldüğünü fark edince hızla bakışlarımı indirip ayağımın altında duran zemine baktım. Her şey bir anda yok olmaya başlamış ve az önce olduğum yere, karanlığa geri dönmüştüm.
...
Dünün aksine bugün sıçrayarak yerimden kalkmamış sadece göz kapaklarımı aralayarak etrafta oluşan sessizliği dinlemeye koyulmuştum. Vücudumu yerinden kıpırdatamayacak kadar kendimi yorgun hissediyordum ve uyku yeniden beni kolları arasına almayı başarmıştı.
Harley'den
Tatlı bir rüya gördüğüm zaman aniden odamda yankılanan kulak tırmalayıcı sesle yastığı kafama bastırmak zorunda kaldım. Aynı anda hem derin uykunun hem de uyanmışlığın eşiğindeydim. Durmadan ses başımın içinde yankılanıyor ve rahat bir uyku çekmeme izin vermiyordu. Beklemediğim anda birinin odama gürültüyle dalmasıyla kendimi küfür etmekten zor kurtardım.
'Harley, ne zamandan beri küfürbazsın?!' dedi bu aralar sık sık uğrayan iç sesim. Göz kapaklarımı kırpıştırarak yüzümü buruşturdum. Birkaç saniye sonra odama giren kişi yatağımın başında dikilmiş ve beni sıkı sıkı tutarak sarsmaya başlamıştı.
"Harley, Harley! Uyan!"
Sağ tarafıma dönerek başımda duran kimseye sırtımı çevirmiş ve açık açık 'Def ol' mesajı vermiştim çünkü odama uyuduğum halde dalan kişinin Flora olduğunu çok iyi biliyordum. Yine ne söyleyecekti?! 'Harley odamda böcek var' mı?!
Sonunda gitmeyeceğini anladığım zaman yerimde doğrularak sırtımı yatak başlığına yasladım. Pencereden odaya vuran ay ışığıyla karanlık siluetinden başka hiçbir şey göremiyordum. Gözlerimi kısarak nefes alıp verişleri her zamankinden daha hızlı olan Flora'ya baktım.
"Söyle."
Yüzünü görmesem bile şu an bana korku dolu gözlerle baktığını hissediyordum. Uykum benden uzaklaşmış yerini endişe ve tedirginlik doldurmuştu. Heyecandan boğazı kurumuş Flora sık sık yutkunuyor ve nefesini düzene sokmak için derinden nefesler almaya çalışıyordu.
"B-bahçe.." dedi korkudan titreyen dudaklarının arasından. "B-bahçede..H-Harley.."
Bir türlü sözünün devamını getirememesi artık sinirimi bozuyordu. Hızla yerimden kalkarak ellerimi Flora'nın omuzlarına koydum. "Bahçe ne?" dedim irileşmiş gözlerle ona bakarak.
"Bahçede..Chinwoora..var." dediği an şimdi daha net duyabildiğim uluma sesi odada yankılandı.
'Chinwoora da ne?!' dediğinizi duyar gibiyim. Artık bir sonraki bölüme kaldı. Kendinize iyi bakın. 💕
Soru zamanı:
Sahi Chinwoora sizce nedir?
Jimin'in rüyasından ne gibi bir şey çıkarttınız?
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top