*Zamansızlık (8)*
Herkese Merhabaaa :)
Biraz Druce bölümü oldu :) Onu sevenleri böyle alalım :)
NOT: En uzun zamansızlık bölümü oldu. Neredeyse normal bir bölüm kadar :) Kendimi tebrik ediyor sizlere keyifli okumalar diliyorum ve ben yarın yayımlanacak olan bölümü tamamlamak için gidiyorum :)
Evet, her güne bir bölüm çılgınlığımı sürdürmeyi hedefliyorum :)
Hücresinin içinde gezinen adam, ayaklarını karların içine batırıp çıkarıyor ve eriyen kar tanelerinin bıraktığı ıslaklık çamura dönüşüyordu. Hücresi karanlık sayılırdı. Dehlizlerde alevlerin canlandırdığı karaltılara alışkındı ama burası kasvetli ve sıkıcıydı. Özgürlüğünün kısıtlanması on yıllar içinde onu yeterince zorlamıştı. Beklemekten bıkmıştı. Doğru zaman diye bir şeyin olduğuna inanmak istese de artık özgürlüğüne kavuşmak istiyordu. Dışarıda çocuklarının ona ihtiyacı varken bu saçma hücrenin içinde zamanı öldürmek anlamsız geliyordu artık. Gözlerini kapatıp derin nefesler aldı. Son zamanlarda zihnine sızan sesler artmaya başlamıştı. Balor, güç kazanıyordu. Özellikle Mikell McCool'un gücünü emdiği o gün, her şeyin son bulacağını sanmıştı. Ancak çocukları başarmış olmalıydı. Balor'un sesi kısılmıştı yine de Baldemar onu hâlâ duyabiliyordu. İhanetinin bedelini ödeyeceği yönünde defalarca tehdit edilmişti. Eh, Balor hücresinde bile onu sayıklıyorsa bu konuda ciddi demekti. Neyse ki o da uzun yılların sonucunda harekete geçirdiği planına güveniyordu. Balor'u kendi adamlarının silahlarıyla vuracaktı. Dörtler, çeşitli sebeplerle Balor'a karşı hazırlanıyordu. Dördü birden! Kimi korku duyuyor, kimi onun dönüşünü bekliyor, kimi de öldürmek için can atıyordu.
Bir süredir Druce, yanına uğramıyordu. Paiva'nın ona kızgın olmasını anlayabiliyordu ama Druce'un öfkesi yeni ve yıkıcıydı. Neden bu denli öfkeli olduğunu anlamak istiyordu ama oğlu demirden yapılmış bir kutu gibiydi. Kızgın olduğu bir sürü sebep saysa da asıl nedenden asla bahsetmiyordu. İçine kapanık biriydi. Tüm o kalabalık çevresine rağmen o çoğu zaman yalnızdı.
Paiva henüz onun çağrılarına cevap vermiyordu. Birkaç kez denemişti ama kızı inatçılığını muhtemelen kendisinden almış olmalıydı. Bu yüzden Druce'u yanında istedi. En azından ikisi hakkında bir şeyler öğrenmek keyfini yerine getirebilirdi. Bedeni uyuşmaya başladığında geciken ziyaretin gerçekleştiğini anladı. Druce, Baldemar'ın zamansızlık isteğini kabul etmişti.
İmgeler önce büyüdü, devasa boyutlara ulaşıp Baldemar'ı içine çekti ve nesnelerden arınmış boyuta geçti. Druce, oradaydı. Babası karşısına geldiğinde sanki onu buraya zorla getirmiş gibi sırtını döndü. Bir kez daha öfkeli ve hırçındı. Kendi formunda değildi. Bu detay Baldemar'ı endişelendirmişti. Devlerle kurulan dostluk çabalarında çocuklarının güçsüz kalmasını istemiyordu.
Zamansızlığın boşlukları hızla bir araya gelen kayalarla doldu ve havada eğimli bir yol oluşturdu. Druce'un durduğu yer çemberden bir kapı haline geldi. Geçmiş zamanların Geçitlerini anımsatıyordu. Oğlu onun yokluğunda zamansızlığı kullanmakta ustalaşmıştı. Gurur duyuyordu ama son zamanlarda yanına gelmemesine daha çok şaşırıyordu.
"Uzun zaman oldu Druce." dedi Baldemar. Oğlunun iki yana düşmüş elleri yumruk halini almıştı. Bir kez daha öfkeyle kavruluyordu. Adım adım yukarıya, Druce'un onu beklediği yere çıktı. "Seni bekledim ama gelmedin oğlum."
Druce, önce tepkisiz kaldı. Ardından kımıldayan omuzlarından onun güldüğünü anlayan Baldemar kaşlarını çattı. Giderek tuhaflaşıyordu. Druce, onunla asla bu şekilde karşılaşmamıştı.
"Belki de senin daha önce gelmen gerekiyordu baba," dedi sonunda. "Belki geç kalan sen olmuşsundur."
Yüz yıl boyunca bir kez bile ona isyan etmemişti. Öfkeliydi evet, kızgınlıklarını gösterirken oldukça cömert de davranıyordu ama asla isyan etmemişti. Bir şeyler değişiyor olmalıydı. Güç babadan oğula geçer, derdi Dörtlerin en acımasızı Due. Şimdi oğlunun bu duruşundan kendisine pay çıkarabilirdi ama yapmadı. Onun gücünün kaynağını çok iyi biliyordu. Druce, tam da istediği gibi bir erkek olmuştu. İstediği ama daima gizlediği türden.
"Ne söylemek istiyorsan açık olabilirsin, biliyorsun Druce, seni yargılamam."
Sözler onu daha fazla öfkelendirmişti. "Biz sana geliyoruz çünkü sen bunu yapmıyorsun!" diye haykırdı. Yüzü duygudan duyguya şekil değiştiriyordu. Daha şimdi öfkeli bir ifade taşırken bir anda alaycı olmaya başlamıştı. "Belki de bundan artık bıkmışımdır."
Baldemar, oğluna yaklaşıp elini onun omuzuna koydu. Onu anlamaya çalışıyordu ama Druce, duygularını öfkesinin ardına saklamayı iyi biliyordu. "Neden öfkelisin Druce?" diye sordu. Bir an için cevap vermeyeceğini düşünmüştü ama anlaşılan Druce için de bir şeyleri beklemek acıtmaya başlamıştı.
"Çünkü lanet planın işe yarıyor. Paiva düşündüğün kadar güçlü ve inatçı!"
"Öfkelenmene neden olan şey bu mu? Onun güçlü olmasına öfkeleneceğini sanmıyorum."
Çaresizlik ilk kez Druce'un içine işlemişti. "Onu büyütmemi ve hep yanında olmamı istedin baba! Bunu yaptım. Onu büyüttüm ve hep yanında oldum."
Baldemar'ın dudağı seğirdi. Bir tebessüme dönüşmeden önce hareketine son verdi. Druce'un ihtiyacı olan bu değildi. O ciddiye alınmak istiyordu ve Baldemar onun bağlılığına seviniyor olsa da ciddiyetini korudu. "Ve onu sevdin," dedi.
"Evet, onu sevdim. Senin neden kaçıp gittiğini anlamaya başladım baba. Dehlizler aile olmaya olanak vermiyor. Onu dehlizlerden uzakta tanıdım, korudum ve sevdim ama şimdi ölmesi için onun Balor'un hücresine girmesini izlemem gerekiyor. Bunu yapamam! Benden istediğin şey çok zalimce."
"Ben Paiva'nın hücreye girmesini istemedim Druce," dedi Baldemar. Ona bakarken gözleri kaçırdığı tüm yıllar için hüzünlenmişti. "Ben sadece benim görevlerimi üstlenmeni istedim. Ben yokken onun yanında sen ol ve kendisini yalnız hissetmesin istedim. Hücreye girmesi gerektiğini dile getiren sendin çünkü Paiva'yı korumak için bir nedene ihtiyaç duyuyordun. Onu sevmeyi kabullenemiyordun."
Druce, gözlerini doğrudan babasının gözlerine çevirdi. Şimdi öfke ve nefret aynı anda ortaya çıkmıştı. Biri diğerini tetikliyor ve iki duygu da devasa bir şekle bürünüyordu. "Sen Dörtlerden birisin. Sahiden öylesin. Bu içine işlemiş baba. Çocuklarına bile oyunlar oynuyorsun. Doğru bunu ilk ben söyledim ama sebebi sendin. Bana doğruyu söyle, planın Paiva'nın o hücreye girmesiydi."
Baldemar içinde kabarmaya başlayan sabırsızlığı dizginlemeye çalıştı. "Planım, iblisin kızlarını toplamaktı Druce. Onları toplamak ve Balor'un karşısında kullanmaktı." dedi. Druce tek yumruğunu sıkmıştı. Kendisine hakim olmaya çalışıyordu. Baldemar kötü bir durumla karşılaşmamak için devam etti. "Bildiklerini unutmuşsun ya da unutmak istemişsin Druce. Onlara ihtiyacımız var çünkü Balor'un hücresine yalnızca onlar girebilir ve Balor'un karşısında direnebilir."
"Tüm işi kızlara bırak ve keyfine bak yani," dedi Druce alayla.
"Ben öyle bir şey söylemedim oğlum. Bizler kızların kazanması için savaşmaya devam edeceğiz, ta ki onlar Balor'u alt edene kadar. Biliyorsun Druce, bunu onlar adına biz yapamayız ama onlar için savaşabiliriz. Tabii öncelikle sizin onları kurtarmanız ve gizlenmiş olanları bulmanız gerekiyor." Baldemar oğlunu izleyip "İzlerini buldun değil mi?" diye ekledi. "Bakışlarından anlıyorum."
"Paiva onları kurtarmaya pek istekli. Bu isteğine cevapsız kalamadım. Bazı izler buldum ve kızlara ulaştım. Paiva için," dedi Druce. "Sanırım yalnız olmadığını bilmek hoşuna gidiyor ve onları korumak istiyor."
"Onun bir koruyucusu vardı. Diğer kızların da koruyucusu olsun istiyor." dedi Baldemar. "Endişeni anlıyorum. Onu çok sevdiğini de görebiliyorum ve bu hoşuma gidiyor. Kendimi iyi hissediyorum Druce. Ayrıca söylemem gerekiyor, sanırım benim yerimi sahiden iyi doldurdun. Paiva da seni çok seviyor Druce, bunu buraya geldiğinde çok iyi anladım."
Sonunda gardını indiren Druce'un omuzları çöktü. Sanki tüm evreni omuzlarında taşıyormuş gibiydi. Yorgundu, bir şeyler canını sıkmış gibiydi. Yükleri ona ağır gelmiyordu, sadece artık taşımak istemiyordu.
"Onu korumak istiyorum," diye fısıldadı.
"Bu yüzden mi Ginnungagap'da yeni bir dünya kurdun? Paiva'yı o dünyaya gizlemek için mi?" dedi. Aklına gelen bir şeyle gülümsedi. "Orayı gizlediğini varsayıyorum ama casuslar her yerde, eminim Dörtler ne yaptığını öğrenmiştir. Yeni bir dünya, insanları onlardan alacak ve tanrılıklarına son mu vereceksin?"
"Keşke böyle bir ihtimal olsaydı, keşke Paiva'yı saklayabilseydim ama hayır baba, orası ne Paiva'yı gizlemek için ne de tanrıcılık oynamak için. Sadece önlem alıyorum." dedi. "Şimdilik senin bilmeni istemediğim bir sebebi var. Henüz güvende değilsin hala Balor'u duyuyor musun?"
"Evet. Son iki gündür duymadım ama geri döneceğini biliyorum."
"Mikell onu durdurmayı başardı. Belki o ve ben... Yani kızlar yerine hücreye girmenin yolunu bulursak başarılı ola..."
"Onunla karşılaşmak için ölmeniz gerekir ki bu işe yaramaz," diyerek onun sözünü kesti Baldemar. "Neden Balor'la yüzleşmekten kaçındığımı sanıyorsun? Eğer kızlar yerine bizler işe yarıyor olsaydık, Alator'u aldığım gibi Balor'un hücresine giderdim. Ancak Hel bize kapalı oğlum. O Geçit'ten yaşayan hiçbir erkek geçemez, ölümüz de kızların işine yaramaz. Hayır, bunu yapamayız. Görevim son bulduğunda ölmek için belki haylazlıklar yapabilirim. Böylece Ginnungagap'ın kayıp ruhlar için ayrılan kısmında sonsuza dek gezinebilirim."
"Böyle bir ihtimal yok. Cehennem senin ruhun için kaynıyor biliyorsun. Seni istiyorlar. Öldüğünde bir kayıp ruh olamayacaksın."
"Başarısız olursak öyle. Ancak ben size güveniyorum oğlum. Artık Otherworld, birleşmeli. Devler ve iblisler için dostluk zamanı. Tanrı'nın Çocukları adını hak ediyorsunuz."
Druce başını yana sallayıp gözlerini devirdi. Farkında olmadan Paiva'nın hareketlerini yaptığını anlamıştı. İçine işleyen kardeşi için duyduğu endişe her dakika daha çok artıyordu sanki. Onu düşünmek bile buna sebep olmuştu. "Şişkin egolar. Amacım Tanrı'nın Çocuklarından biri olmak değil."
"O halde söyle bana çocuğum. Amacın ne?"
"Tanrı olmak."
Baldemar, var ettiği bir koltuğa kurulup keyifle gülümsedi. İki yana kapanmış kanatları bir sinir anı gibi birkaç kez kıpırdandı. "Biri şişkin egolardan mı bahsetmişti?"
"Ben senin oğlunum, bir şeyler kapmış olmam çok normal değil mi?"
Baldemar keyiflendi. Bacağını diğerinin üzerine attı. Druce'u baştan aşağı süzdükten sonra "Peki ya Paiva?" diye sordu. "O da bana benziyor mu?"
"Ah evet, sürekli konuşuyor ve çok meraklı. Ayrıca korkularının üzerine gitmek gibi bir huyu var."
"Bunu senden almış," dedi Baldemar. Druce'un bu durumdan hoşnut olduğunu anlayabiliyordu. Paiva'yla gurur duyduğu açıkça belli oluyordu. Tıpkı bir babanın çocuğuyla gurur duyması gibi. Baldemar, gözlerini kısmış ve sinsi bir tebessümle yüzünü süslemişti. "Başka bir şey var. Söylesene seni rahatsız eden şey McCool mu?"
Druce'un değişen ifadesinden doğru noktaya ulaştığını anlamıştı. Bir süredir, McCool ve Paiva arasında geçen bazı duygusal yakınlaşmaların farkındaydı. Kızı belki onu zamansızlığın içine kabul etmiyordu ama uyku halindeyken onu zamansızlığa çekmesine engel de olamıyordu. Çoğu zaman sadece onu izlerdi, bazı anlarda ise arzularını okuyordu. Paiva'nın arzuları, McCool'un onun hayatına girmesiyle birlikte değişmişti. Baldemar devleri yanında istiyordu ama McCool, onun istediği gibi dostluğa ilerlerken, bunun yolunu çok yanlış seçmişti. Druce'un böyle bir birlikteliğe asla sıcak bakmayacağına inanıyordu ki gürleyen oğlu bu düşüncesini doğrulamıştı.
"Onu Paiva'dan uzak tutamıyorum!"
"Belki de tutmamalısın. Paiva yetişkin biri ve hayatına kimi dahil edeceğini biliyordur."
"Bilmiyor! Asla bilmedi. Onu kaç canavarın elinden kurtardım haberin var mı senin? Tek bir gözyaşı için tüm dünyayı yakabilirdim baba, şimdi bir dev onu benden uzaklaştırmak istiyor! Tam da yeni kavuşmuşken. O benim ailem!"
"Mesele Paiva'nın zarar görmesi mi yoksa senin zarar görmen mi? Kardeşini kıskanıyorsun Druce ve bu çok normal. Bir baba gibi düşünüyor ve onun için doğru erkeğin olmadığına inanıyorsun. İncineceğini sanıyorsun."
"İncinecek zaten. Bir dev!" Sözcükler ağzından tükürürcesine çıkmıştı. "Neden bir dev olmak zorunda. Kırmızı iblislerin arasında ona uygun bir sürü asker var! Mesela Delano olabilirdi. Ben sağ kolum ve bir iblis. Neden dev olmak zorunda!"
"Bu konuda anlaşmıştık Druce, devler ve iblisler pek de farklı değil. Sen ve ben bizi farklı kılanları ortadan kaldırıp yeniden bütün olmayı hedefledik sanıyordum."
Druce, başını eğdi. "Bu başka bir durum," diye tısladı sanki.
"Paiva seni asla bırakmayacak Druce. Sadece ona izin vermelisin. Kendi hayatını yaşamalı ve kendi seçimlerini yapmalı. Bizi şaşırttı," dedi. Deruce'un şaşkınlığına bakıp gülümsedi. "Hiç öyle bakma, seni de şaşırttığını biliyorum. Paiva'yı korumaya çok fazla alıştın. Bu yüzden sensizken sorunlarla başa çıkamayacağı için korkuyorsun. Ona güven Druce, çünkü o sana güveniyor."
"Ne yapmamı öneriyorsun? O deve izin mi vermeliyim yani? Gözümün önünde yaşayacakları şeye tahammül mü edeyim? Onu bırakıp gittiğinde Paiva'nın yanına gidip, bunu sen istedin mi demeliyim?" Öfkesi artmıştı. Baldemar'a yaklaştı ve parmağını havaya kaldırdı. Buna ilk kez cüret ediyordu. "Paiva'nın üzülmeyeceğini bilsem plan bile umurumda olmaz McCool'un gırtlağını keserdim," dedi. Sonra duraksadı ve elini alnına götürüp sıkıntıyla iç çekti. "Beni çok zamansız bir anda çağırdın baba. Dönmem gerekiyor yoksa devler için önemli birini kaybedeceğiz."
Baldemar oğlunun tavırlarındaki ani değişimden hoşlanmamıştı. Öfkesi keskin bir bıçağın onu ikiye ayırması gibi kesilmişti ama şimdi de endişesi gün yüzündeydi. "Kimi?" diye sordu.
"Greg. Az önce onu öldürdüm. Ruhu kaçmaya zaman bulmadan önce bir şeyler yapmalıyım."
"Ne yaptın?" Baldemar oturduğu yerden hızla kalktı. Gözlerini irileştirmiş ve yüzündeki her bir kas kımıldamaya başlamıştı. Biraz korkutucu görünüyordu. Kanatları iki yana açıldı ve Druce'u sanki içine çekmişti. "Bir Tanrı'yı mı öldürdün?" Sesi yükseldi ve zamansızlığın içini doldurdu.
"Tanrı'nın çocuğunu. Teknik olarak Tanrı değil çünkü sürgünde." dedi Druce.
"Saçmalamayı kes! Onu öldürdün öyle mi? Doğru mu duydum?"
"Evet, onu öldürdüm. Boğazını kestim." dedi. Babasının tavırlarına gülerek "Biraz sakinleş," diye ekledi. "Şu suratının haline bak."
"Onlarla dostluk kurmalıydın Druce!"
"Sakin ol baba, zaten iyi bir dostluk kurdum."
Baldemar, birkaç adım ileri gidip sonra yeniden hızla geri döndü. "Bu nasıl bir mantık Druce! Onları öldürerek dostluğunu pekiştireceğini mi sanıyorsun?" Onun yüzüne doğru haykırmıştı ama Druce tek bir geri adım bile atmadı. Onun güç gösterilerine karşı artık bir tür bağışıklık edinmişti. Kendinizden daha fazla önemsediğiniz birini korumanız gerektiğinde, karşınızdaki hiçbir güç sizi sindiremiyordu.
"Merak etme bir planım var."
"Gizli bir plan daha mı?"
"Eh, Baldemar seninle başa çıkmanın ne kadar zor olduğunu anlıyorsundur. Bu senden öğrendiğim bir teknik. Planlarımı uygun koşullar doğana kadar gizli bir kuytuda büyütmeliyim ki o koşullar sağlandığında geride kalanlar biat etmeli." Baldemar'ı şaşkına çevirmekten keyif almıştı. "Şimdi gitmeliyim, yapacak bir sürü işim var." dedi.
"Bu şekilde gidemezsin! Bana yapman gereken açıklamalar var oğlum." dedi ancak o çoktan arkasını dönmüştü bile. Baldemar gürler gibi haykırdı, "Druce!"
"Ben de seni özlemişim baba," diye seslenen Druce, elini kaldırarak salladı. Zamansızlık da onunla birlikte sallanmıştı. Bulundukları yer yıkılmaya başlamıştı, Baldemar yıkıntıların arasından oğluna doğru ilerlemeye çalışıyordu. Merdivenler birbirinden ayrılıp boşluğa düşerken ikisinin arasındaki mesafe giderek açılıyordu.
"Druce!"
"Arayı açma, seninle konuşmak harikaydı."
"Bana her şeyi anlatmanı istiyorum!"
Druce, durdu. Başını babasına doğru çevirdiğinde bakışlarından kararlılığı okunuyordu. "Henüz uygun koşullar doğmadı Baldemar, iblisin öz oğlu."
"Ve senin baban!"
"Öyle. Zaman zaman bundan utansam da kabullendim baba. Uygun koşullar doğduğunda yeniden bu konuyu konuşacağız."
"Sana biat etmemi mi isteyeceksin?" diye sordu Baldemar. Gözlerinden ateşler çıkıyordu sanki.
"Bana mı? Hayır, ama biat edeceksin." dedi. "Kendine dikkat et, seni pek iyi görmedim. Yaşlanmışsın sanki."
"Druce!"
"Evet, evet ben de seni özleyeceğim."
Druce, zamansızlıktan çıkarken kahkahasını geride bırakmıştı. Baldemar, hücresine döndüğünde öfkeyle haykırdı. Tüm karlar erimiş ve hücresi kısa süreliğine alevlerle dolmuştu. Güçlendirilmiş duvarlar bile alevlerin şiddetiyle sarsılmıştı. Tanrılar neler olduğuna bakmak için hücresine girerken Baldemar hala Druce'a öfkeliydi. Bir yanı ise onunla gurur duyuyordu.
Hücresinin kapısı açıldığında Tanrıların çocuklarını değil bizzat kendilerini gördü. Demek sarsıntısı bu kadar korku vermişti. Güzel, diye düşündü. Koşullar için uygun zaman yaklaşıyordu.
Alt kısımlara yazdığım notlar okunuyor mu bilmiyorum :) Nasıl buldunuz bölümü? Aklınızdan neler geçiyor aşırı merak ediyorum :) Sonraki bölümde görüşmek üzere şimdilik Geçit'i kapatıyoruz.
Bạn đang đọc truyện trên: AzTruyen.Top